Sadaret,vezirlik, vezir-i Azam,Serdar-ı Ekrem

Sadaret Devletimizde ilk sadrazam olan Orhangazi'nin bü­yük ağabeyi Alaaddin Paşa, sonra Süleyman Paşa'dir. Bu iki zat hanedana mensuptu. 
Halktan ilk sadrazam olan Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa'dır. Bu zatın vefatında oğlu Ali Pa­şa yerine getirilmiştir. Kanuni Sultan Süleyman zamanına kadar sadrazamlara veziri evvel denirdi. Vezir-i Sani, vezir-i salis, vezir-i rabi, hatta hamiş isimleriyle vezirler vardı. Bun­lar divan~ı hümayunda kubbealtmda toplanıp müzakere et­tikleri için kubbe vüzerası olarak isimiendiriürdİ. 

Vezir-i azamlık fatih zamanına kadar Çandarlı ailesine münhasırdı. Bundan sonra vezirlerin eski ve ehillerine verilmeye başlan­mıştır. Sadrazamlar kendi konaklarında vazifelerini görürler­di. İstanbul başşehir olduktan sonra sadrazam konaklarına, paşakonağı ve bab-i asfa ve en sonra bab-i âlî, pek çok son­raları da daire-i resmiye denmiştir.

İlk zamanlar padişahların mühürleri yüzük üzerine kazınır­dı. Eski bir adet olarak padişah bu yüzüğü sadrazama verir, o da parmağına takardı. Sonraları altından örme keseye ko­nulmasıyla cepte taşırlardı. Sadrazamlar askerlik işlerinin de merdiydiler. Harp yapmaya memur olduklarında Serdar-ı Ekrem unvanını alırlardı, bir savaşa gitmeden kırk gün evvel padişah huzuruna çıkarlardı. İstanbul'u terk etmeden evvel vezirlerden biri kaimmakam tayin olunurdu. Savaş esnasın­da sadrazam yanında bulunan vezirlerden birini serasker ta­yin eder, kendisi ihtiyat bölgesinde kalır, yanında bir harp meclisi bulunurdu. 
Başlarına 30 santimden biraz uzun, alt tarafı kare şeklinde bir külah giyip üzerine sırma işlemeli şerit bağlarlardı ki bu alamete Kallavi denirdi. Arkasına üst tabir olunur dört kollu ağır sırma işleme kaplı samur kürk ve beli­ne padişah tarafından ihsan edilmiş süslü hançer takarlardı.

Yorum Gönder

0 Yorumlar