Kur'ân'ın Te'lîfi


 

Kur'ân'ın Te'lîfi Babı [22]


14-.......İbn Cureyc haber verip şöyle dedi: Bana Yûsuf ibn Mâ'hek haber verip şöyle dedi: Ben Mü'minlerin annesi Âişe'nin yanın­da idim. Derken onun yanına Iraklı bir kimse çıkageldi de:
— Kefenin hangisi daha hayırlıdır? dedi. Âişe:
— Yazık sana! (Artık ölümünden sonra hislerin bâtıl olduğu için) sana hangi şey zarar verebilir ki? dedi.
Bu sefer o Iraklı zât:
— Ey mü'minlerin annesi, bana kendi Mushaf'ını göster, dedi. Âişe:
—  Niçin? diye sordu. O zât:
— Ben ümîd ederim ki, Kur'ân'ı senin Mushaf'ına göre te'lîf ede­rim. Çünkü Kur'ân te'lîf edilmiş olmayarak okunuyor, dedi.
Âişe:
— Diğer sûrenin kıraatinden evvel Kur'ân'in hangi sûresini oku­muş olsan sana ne zarar verir ki? Kur'ân'dan ilk nazil olan Mufas-sal'dan, içinde cennet ve ateş zikrolunan bir sûredir. Nihayet insanlar İslâm'a döndükleri zaman, halâl ve haram nazil oldu. Şayet ilk evvel "Şarab içmeyin " yasağı inseydi, insanlar elbette: Biz ebeden şarâbı bırakmayız, derlerdi. Ve şayet yine ilk evvel "Zina etmeyin" yasağı inmiş olsaydı, insanlar muhakkak: Biz zinayı ebeden bırakmayız, di­yeceklerdi. Yeminle söylüyorum ki, ben henüz oyun oynayan bir kız çocuğu iken Mekke'de Muhammed'e: 

بَلِ السَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَالسَّاعَةُ أَدْهَىٰ وَأَمَرُّ 

Hayır, kıyamet, onların (görecekleri asıl azabın) vaktidir. Kıyamet (azabı) ise daha müthiş ve daha acıdır.

Daha doğrusu onlara va'd olunan asil vakit, o saattir. O saat daha belâlı ve daha acıdır"(el-Kamer: 46) inmiştir, el-Bakara ile en-Nisâ Sûreleri ancak ben Peygamber'in yanındayken in­mişlerdir, dedi.
Râvî dedi ki: Bundan sonra Âişe, o Iraklı için Mushaf'ı meyda­na çıkardı ve o şahsa sûrenin -bir rivayette: Sûrelerin- âyetlerini imlâ ettirip yazdırdı [23].

15-.......Ebû İshâk dedi ki: Ben Yezîd oğlu Abdurrahmân'dan işittim, o şöyle dedi: Ben İbn Mes'ûd'dan işittim, o, Benû İsrâîl (yânî el-İsrâ), el-Kehf, Meryem, Tâhâ ve el-Enbiyâ Sûreleri hakkında, bu sûreler ilk atiklerdendirler, bunlar kadîm sûrelerdendirler, diyordu [24].

16-.......el-Berâ (R): Ben "Sebbih isme Rabbike' alâ"sûresi­ni, Peygamber'in Medine'ye gelmesinden evvel öğrendim, dedi [25].

17-.......Şakîk şöyle dedi: Abdullah (ibnMes'ûd): Ben Peygamber'in herbir rek'atte ikişer ikişer okumak âdetinde olduğu uzunluk ve kısalıkça birbirine yakın bulunan sûreleri kat'î olarak bilmişim-dir, dedi. Müteakiben Abdullah oturduğu yerden kalktı, odasına girdi, beraberinde Alkame de girdi. Sonra Alkame dışarıya çıktı. Biz hemen Alkame'ye bu sûreleri sorduk. Alkame:
— İbn Mes'ûd'un te'lîfi üzere el-Mufassal'm evvelinden yirmi sûredir. Onların sonuncusu "Hâmîmler"dir, "Ha. Mim. ed-Duhân" ve "Amme yetesâelûn", dedi [26].

kaynaklar 

[22] Tek sûrenin âyetlerini toplama yâhud sûreleri tertîbli olarak bir Mushaf'ta toplama.
[23] Burada te'lîften maksad, sûrelerin tertibidir. Bu Iraklı zât evvelâ hangi kefen daha hayırlı ve daha fazîletlidir diye sormuştur. Âişe de ona: Bu, sorulmağa, kasdedilmeğe ve hazırlanmağa i'tinâ gösterilmesi gerekmeyen şeylerdendir. Çünkü bunda fâidesiz külfete girme vardır... şeklinde konuşmuş ve sorduğu şeyin mü­him bîr iş olduğunu zannetmesin diye, kelâmda ciddiyet ve cehd göstermemiştir... Sonra o Iraklı zât, Âişe'ye Kur'ân'ın tertibinden sordu. Böylece büyük bir suâle geçti. Ve Âişe'ye Kur'ân'ı te'lîf edilmemiş olarak, yâni sûreleri sıralanma mış olarak okuduğunu haber verdi. Bu, Mü'minlerin Emîri Usmân'm bugün meşhur olan tertîb üzere te'lîf edilmiş olan ' 'İmâm Mushafları'' etrafa gönder­mesinden ve bu Mushafları lâzım kılmasından önce idi. Allah en iyi bilendir. İşte bunun için Âişe, o kimseye:
— Kur'ân'm sûrelerinden hangisi ile başlasan sana zarar vermez. Şübhesiz ilk inen sûre, içinde cennet ve cehennem zikredilen sûredir, diye haber vermişti.
Bu sûre İkra' Sûresi değilse, Âişe'nin, içinde va'd ve vaîd bulunan el-Mufassal sûrelerinin cins ismini irâde etmiş olması muhtemeldir...
Sûreler içinde âyetlerin tertibine gelince, bunda hiçbir ruhsat yoktur; bu, takrîri yukarıda geçtiği gibi, tamâmıyle Rasûlullah tarafından yapılmış tevkîfî bir iştir. Bundan dolayı Âişe, o şahsa bu hususta bir ruhsat vermedi. Fakat ken­di Mushaf'ını o şahıs için ortaya çıkardı ve ona sûrelerin âyetlerini imlâ ettirdi ve Allah en iyi bilendir... (İbn Kesîr).
[24] Buhârî bunu yalnız olarak tahrîc etmiştir. Bundan maksad, ibn Mes'ûd'un Mus-haf'ındaki bu sûrelerin tertibinin Usmân'm Mushaf'ları gibi olduğunu zikret­mektir. İbn Mes'ûd'un "Min ıtâki'l-uveli" sözü, "İnmesi kadîm olanlardan" demektir.  "Ve hunne min telâdî" sözü de "İlk kazanılanlardan ve ezber edilenlerdendir" demektir.
[25] Bu, sıhhatinde Buhârî ile Müslim'in ittifak ettiği bir hadîstir. Bu hadîs, hicret hadîsinden bir parçadır. Bu hadîsten maksad "Sebbih isme Rabbike'l-a'lâ"nm hicretten evvel inmiş Mekkî bir sûre olduğunu ortaya koymaktır. Ve Allah en iyi bilendir (İbn Kesîr).
[26] Bu, el'Câmi'u's-Sahîh'in Ebû Zerr rivayetidir. Bundan başka olan Buhârî nüs­halarında "Hâ.Mim. ed-Duhân" ve "Amme yetesâelûne" sözleri düşmüştür.
İşte İbn Mes'ûd'dan gelen bu te'lîf garîbdir; Usmân Mushafı'na muhalif­tir. Çünkü Usmân Mushafı'ndaki el-Mufassal grubu, el-Hucurât Sûresi'nden Kur'ân'm sonuna kadar olan kısımdır. ed-Duhân Sûresi buraya hiçbir veçhile girmez... (İbn Kesîr).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder