Talak – Boşama Kitabı


TALAK HAKKINDA BAZI TABİRLER
Talak: Boşamak. Erkeğin hanımına ‘Boş ol’ sözünü söylemesi.
Bayin Talak: Kesin ayrılık ifade eden boşamak.
Ric’i talak: Geri alması mümkün olan boşamak.
Hulu’: Kadının, kendisini boşaması için kocasına para-mal verme si.
İnnin: Tenasül uzvu olup cima etmeye kadir olmayan erkek.
Zeker: Erkeğin tenasül uzvu.
Ferç: Kadının tenasül uzvu.
İddet: Boşanan kadının belli miktarlarda beklemesi.
Mürahika: Buluğ çağına yakınlaşmış kız çocuğu, erkeğe mürahik denir.
Hızane: Çocuğun bakımı.
Nafaka: Hanım için gerekli olan, yiyecek-giyim ve mesken ihtiyaçlarını temin etmek.
Asaba: Kişinin yakın nesebten erkek akrabaları. Baba, oğul, torun, amca, dede, amca oğulları gibi.
Zifaf: Evlenenlerin gerdeğe girmesi.
Had: Şeriatın tayin ettiği ceza.
Kısas: Karşılık; suça karşılık verilen ölüm veya diğer benzeri cezalar.
Lanetleşme: Kar-koca arasında meydana gelen zina iftirasında her iki tarafın kendi üzerine lanet okuması.
Lian: Lanetleşmek.
Zıhar:Kişinin hanımının şehvetleneceği bir uzvunu, ebedi mahremi olan (anne-kız-teyze gibi) bir kadının, şehvetle bakamayacağı bir uzvuna benzetmesi ve bununla hanımını kendine haram etmesi.
İ’la: Kişinin, hanımına dört ay yanaşmamaya yemin etmesi.
Zevci ahar: Başka koca.


TALAK KİTABI
Talak, nikah ile şer’an sabit olan bağı kaldırmaktır. Talakın en güzeli, kendisinde cima yapılmayan temizlik anında kadını bir talak la boşamak, iddeti geçene kadar onu kendi haline bırakmaktır.
Talakın hasen olanı ki bu sünnet olanıdır,[1] eğer kadın cima edilmiş ise üç temizlikte üç ayrı talak ile kadını boşamaktır. Cima edilmeyen kadınlarda, hayızda iken olsa da bir talak ile kadını boşamaktır.
Hayızdan kesilen kadın, küçük kız, hamile kadın sünnet vechi üzere her ay bir talakla boşanır. İmamı Muhammed’e göre hamile kadın sünnet vechi üzere ancak bir talakla boşanır. Bu kadınların cimadan sonra boşanmaları da caizdir.
Bid’at olan talak, tek bir kelime ile kadını üç veya iki talakla boşamak; veya eğer cima edilmişse kendisinde dönüş olmayan bir temizlikte kadını boşamak; veya kendisinde cima ettiği temizlikte kadını boşamaktır.[2]
Hayızlıyken kadını boşamak ta bi’dattır. Esah olan kadına müracaat etmesinin vacib olduğudur, denildi ki müraacat müstehabtır. Müracaattan sonra[3] kadın temizlense, sonra hayızlansa, sonra temizlense, dilerse onu boşar. Denildi ki şu ilk hayızı takip eden temizlikte kadını boşaması caiz olur.
Koca, hanımına ‘sünnet vechi üzere üç talakla boşsun’ dese, her bir temizlik anında bir talak vakı’ (boşama hasıl) olur. Eğer bütün talakların hemen geçerli olmasına niyet etse bu niyeti sahihtir.
Her akîl, baliğ olan kocanın talakı vakı’ olur, isterse koca zorlanmış veya sarhoş veya dilsiz olsun; dilsizin talakı ma’lum işaretiyle vakı’ olur.
Çocuğun, delinin, uyuyanın ve kölesinin hanımı üzerine efen-dinin talakı vaki olmaz.
Talakın sayısında kadına itibar edilir; buna göre hürre kadının talakı üçtür, isterse bu hürre kadın, kölenin nikahı altında olsun. Cariyenin talakı ikidir, isterse cariye hürün nikahı altında olsun.

TALAKI  GEÇERLİ YAPMAK
Sarih talak lafızları, özellikle talak için kullanılan sözlerdir. Ayrıca niyete ihtiyaç duyulmaz. Bunlar, “sen boşsun, sen boşan-mışsın, seni boşadım” lafızlardır. Bunlardan herbiriyle daha fazlasına veya bayin (kesin) talaka niyet etse bile, bir ric’i[4] talak vaki olur.
Kocanın hanımına, “sen boş ol; sen boş olmakla boş ol” sözlerinden her biriyle, ikiye veya bayine niyet etse bile bir ric’ı talak vaki olur.  “Sen boşsun” sözüyle bir talaka; “talak” sözüyle başka bir talaka niyet etse iki talak vaki olur; eğer üçe niyet ederse üç talak vaki olur.
Talakı kadının tamamına veya tamamından tabir edilen boyun, ense, baş, yüz, ruh, beden, cesed, ferc gibi bir cüze nisbet etme-siyle veya yarısı, üçte biri gibi kadının tamamına şamil olan bir cüze nisbet etmesiyle talak vaki olur. (Bu sözlerle kadının kendisi kast edilir.)
Kadının eline, ayağına, sırtına, karnına talakı izafe etmekle talak vaki olmaz. (Bu sözlerle kadının kendisi kast edilmez.)
Şayet kadını yarım talakla veya altıda bir veya dörtte bir talakla boşasa, bir talak vaki olur. (Boşamak kısımlara ayrılmaz.)
“Sen iki talakın üç yarısı ile boşsun” sözüyle, üç talak vaki olur. “Talakın üç yarısında boşsun” sözünde iki talak vaki olur. Denildi ki, burada üç talak vaki olur.
“Birden ikiye kadar veya bir ile iki arasındaki talakla boşsun” sözünde tek talak vaki olur; İmameyne göre iki talak vaki olur. “Birden üçe kadar boşsun” sözünde iki talak vaki olur, İmameyne göre üç talak vaki olur. “İki içinde bir talakla boşsun” sözünde bir şeye niyet etmemişse veya çarpıma ve hesaba niyet etmişse bir talak vaki olur. Eğer bir ve iki talaka niyet etse veya bir ile beraber ikiye niyet etse, bu durumda üç talak vaki olur.
Cima edilmeyen kadında bir ve iki sözünde olduğu gibi tek talak vaki olur. Eğer bir ile beraber ikiye niyet ederse bunda da üç talak vaki olur.  “İki içinde iki” sözünde, çarpıma niyet etse bile iki talak vaki olur. “Burdan Şam’a kadar boşsun” sözünde bir ric’i talak vaki olur. “Mekke ile boşsun veya Mekke’de boşsun” sözünde nerde olursa olsun hemen boş olur. Şayet hanımına “Mekke’ye girdiğin vakitte veya Mekke’ye girme anında boşsun” dese, Mekke’ye girmedikçe talak vaki olmaz. Binaya girmek sözünde de durum aynıdır. (Bina içine girmekle boş olur.)

FASIL
Koca, hanımına “yarın boşsun veya yarında boşsun” dese, sabah olunca talak vaki olur. Eğer ikindi vaktinde talakın vaki olmasına niyet ederse diyaneten bu niyeti sahihtir; ikinci sözünde hükmen de sahihtir, İmameyn buna muhalefet etti. Şayet “ Bugün, yarın boşsun veya yarın, bugün boşsun” dese, evvel zikredilen sözü itibar edilir.
Yabancı bir kadına, “Seni nikahlamadan evvel sen boşsun” dese bu söz geçersizdir. Aynı şekilde o gün nikahlamış olduğu halde kadına,  “Sen dün boşsun” sözünde de hüküm aynıdır. Eğer kadını dünden evvel nikahlamışsa, talak hemen vaki olur.
Şayet hanımına, “seni boşamadığım müddetçe boşsun veya seni her ne zaman boşamadıysam boşsun veya seni her ne zaman boşamadığım müddetçe boşsun” dese ve sussa, derhal kadın boşanmış olur;  hatta üç talaka bağlamışsa, susmasıyla üç talak vaki olur. Eğer ‘sen boşsun’ sözünü eklerse tek talak vaki olur.
Şayet, “eğer seni boşamazsam sen boşsun” derse, karı-koca-dan biri ölmedikçe talak vaki olmaz.
‘Zaman’ lafzı, niyetsiz ‘şayet’ lafzı gibidir. İmameyne göre ‘Her ne zaman’ lafzı gibidir. Şart niyetiyle birlikte veya vakit niyetiyle birlikte niyet ettiği şey vaki olur.
‘Gün’ lafzı, uzayan işle birlikte  gündüz içindir. Uzamayan işle birlikte mutlak vakit içindir. Buna göre şayet hanımına “Zeydin seferden döndüğü gün işin elindedir”[5] dese ve Zeyd gece dönse, kadın talak hususunda muhayyer olmaz.
Eğer, “seni nikahladığım gün sen boşsun” dese ve kadını gece nikahlasa talak vaki olur.[6] Şayet hanımına, “ben senden boşum” dese, niyet etse bile bu söz geçersizdir. Şayet “ben senden ayrıyım veya ben senin üzerine haramım” dese, eğer boşamaya niyet ederse kadın boş olur. Şayet, “benim ölümümle beraber boşsun veya senin ölümünle beraber boşsun” dese bu söz geçersizdir. Aynı şekilde “sen bir talakla boşsun veya değilsin” dese yine geçersizdir. Bir rivayette İmamı Muhammed buna muhalafet etti.
Eğer koca, hanımının tamamına veya bir parçasına malik olsa; veya kadın kocasının tamamına veya bir parçasına malik olsa nikah akdi batıl[7] olur. Şayet bundan sonra hanımını boşasa geçersiz olur.
Şayet kadına cariye olduğu halde, “sen efendinin seni hür etmesiyle birlikte iki talakla boşsun” dese ve efendisi cariyeyi hür etse, koca ric’i talaka sahib olur. Eğer iki talakı yarının gelmesine bağlasa, efendisi de hürriyetini yarının gelmesine bağlasa ve yarın olsa, hanım kocasına ancak zevci ahardan[8] sonra helal olur. İmamı Muhammed’e göre koca, ric’i talaka sahib olur. İmamların ittifakıyla bu kadın hürre gibi (üç hayız) iddet bekler.

FASIL
Şayet koca, hanımına parmakları ile işaret ettiği halde ‘sen şu şekilde boş olucusun’ dese, parmakların sayısınca talak vakı’ olur. Eğer parmakların içleriyle kadına doğru işaret ederek söylerse bu durumda parmakların açık olanlarına itibar edilir. Eğer parmakların dışı ile işaret ederse bu taktirde yumuk olan parmakların sayısına itibar edilir.
Şayet talakı şiddetten bir nevi ile vasıflayıp ‘sen talakı bayin ile boşsun, veya elbette boşsun veya en fahiş talakla boşsun veya en habis talakla boşsun veya en şiddetli talakla boşsun veya şeytan talakı ile boşsun veya bid’at talakla boşsun veya dağ gibi boşsun veya bin (sayısı) gibi boşsun veya ev dolusu boşsun veya şiddetli boşamakla boşsun veya upuzun boşsun veya çok geniş boşsun’ dese, bir bâin talak vakı’ olur. Aynı şekilde (bunlarda) ikiye niyet ederse yine (bir talakı bâin) vakı’ olur.
Ancak ‘boşsun’ sözü ile bir talaka, ‘bâin’ (ayırmak) sözü ile veya ‘bette’ (kesik-ayrı)  sözleri ile başka bir talaka niyet ederse, iki talakı bâin vakı’ olur. Bunların hepsinde üç talaka niyet sahihtir.

FASIL
Cima edilmeyen kadın üç talakla (birden) boşansa, üçü de vaki olur. Eğer talaklar ayrı ayrı verilse evvelkisiyle kadın ayrılır, diğer iki talak vaki olmaz. Şayet koca, hanımına,  ‘sen bir talakla boşsun ve bir’ dese, bir talak vaki olur. Aynı şekilde bir talaktan evvel bir talakla boşsun veya bir talaktan sonra bir talakla boşsun’ dese, yine bir talak vaki olur. Şayet koca, ‘bir taneden sonra veya bir taneden önce bir talak; bir talakla beraber veya talakla  beraber bir’ dese, iki talak vaki olur.
Cima edilen kadında bu lafızların hepsinde hemen iki talak vaki olur. Eğer koca, hanımına ‘eğer binaya girersen bir talakla ve birle boşsun’ dese, kadın binaya girse bir talak vaki olur. İmamey-ne göre iki talak vaki’ olur. Eğer bu sözdeki şartı geriye bırakırsa ittifakla iki talak vaki’ olur.
Talaka bitiştirilen sayıyla talak vaki olur. Talak sözüyle vaki olmaz. Şayet ‘bir talakla boşsun’ sözünde koca, sayıyı zikretmeden evvel kadın ölse, (kadın) boşanmış olmaz. (Bu durumda kadın ölse de kendi hanımı gibidir.)

KİNAYE  LAFIZLARIYLA  BOŞAMAK
Talakın kinaye lafızları, talaka ve başka şeye ihtimali olan lafız lardır. Niyet olmadan veya halin delaleti olmadan bu lafızlarla talak vaki olmaz. Bu lafızlar ‘iddet bekle, rahmini temizle, sen birsin’ sözleridir.[9] Bunlardan her biriyle bir ric’i talak vaki olur. Bunun haricindeki lafızlar ile bir bayin talak vaki olur; eğer üçe niyet ederse üç talak vaki olur, ikiye niyet bunda sahih olmaz.   
Diğer kinaye lafızları ‘bayin, bette, betle, haram, hâli, beri, ipin boynundadır, ailene katıl, seni ailene hibe ettim, sarrahtuki (seni saliverdim) , seni ayırdım, işin elindedir, nefsini seç, sen hürsün, başını ört, baş örtünü ört, örtün, benden uzak ol, çık, git, kalk, koca ara,’ gibi sözlerdir.
Şayet koca, (bu sözleri söylediği anda) talak niyetini inkar ederse, rıza halinde mutlak olarak bu niyeti tasdik edilir. Hakimin hükmü bakımından, talak müzakeresi anında cevaba uygun olup redde uygun olmayan yerde tasdik edilmez. Talaka uygun olup redde ve sövmeye uygun olmayan yerde, gazab anında (yine) tasdik edilmez, bunların hepsinde diyaneten (müftünün huzurunda) tasdik edilir.
Şayet koca, üç kere ‘İddet bekle’ dese ve evvelkiyle talaka niyet etse, diğerlerinde hayıza niyet etse tasdik edilir; diğerlerinde hiç bir şeye niyet etmese üç talak vaki olur.      
Koca, ‘benim karım değilsin, ben senin için koca değilim’ sözlerinde talaka niyet etse hanımı boş olur.
Talakın sarih lafzı sarih ve bayine eklenir. Bayin lafzı sarihe eklenir, bayine eklenmez ancak şarta bağlanmışsa o zaman eklenir. (İki söz birbirine eklenince iki talak vakı’ olur.)

TALAKI ISMARLAMAK
(KADINA BOŞAMA HAKKI VERMEK)
Koca, hanımına talaka niyet ederek ‘nefsini seç’ dese kadın, muhayyerliğini bildiği mecliste nefsini seçse[10], bir talakla bayin (ayrılmış) olur. Burada kocanın üç talaka niyeti sahih olmaz. Eğer kadın o meclisten kalksa veya başka bir işe başlasa muhayyerlik hakkı batıl olur. Karı-kocanın sözlerinden birinde, ‘nefs veya muhayyerlik’ sözünü zikretmesi elbette lazımdır.
Şayet Koca, hanımına ‘nefsini seç’ dese, kadın ‘ ben nefsimi seçiyorum veya nefsimi seçtim’ dese, kadın boşanmış olur.  Şayet koca hanımına üç kere ‘nefsini seç’ dese, kadın evvelkiyi veya ortadakini veya sondakini seçtim dese, niyet olmadan üç talak vaki olur. İmameyne göre bir talakı bayin vaki olur. Şayet kadın ‘nefsimi seçmekle seçtim’ dese, ittifakla üç talak vaki olur. Şayet kadın ‘nefsimi boşadım veya talak ile nefsimi seçtim’ dese, esah olan bir talakı bayin vaki olur. Denildi ki koca dönüşe malik olur.
Şayet koca, hanımına, ‘boşamakta işin elindedir veya boşa-makla nefsini seç’ dese, kadın nefsini seçse, bir ric’i talak vaki olur.
Şayet koca hanımına, üç talak niyet ettiği halde ‘işin elindedir’ dese, kadın ‘nefsimi bir talakla’ veya ‘bir kereyle seçtim’ dese, üç talak vaki olur. Şayet ‘bir talakla nefsimi boşadım’ veya  ‘bir talakla nefsimi seçtim’ dese, bir talakı bayin vaki olur.
Şayet koca hanımına, ‘bu gün ve yarından sonra işin elinde-dir’ dese, bu muhayyerlik hakkına gece dahil olmaz.  Şayet kadın bu hakkı gündüz red etse, yarından sonra hakkı red edilmiş olmaz.
Şayet koca, ‘bu gün ve yarın’ ders,e gece de dahil olur.  Şayet kadın o gün hakkını red etse, yarına hakkı kalmaz.
Şayet kadın, kocasının talakı ısmarlamasından sonra bir gün beklese ve ayağa kalkmasa, veya ayakta iken otursa veya oturur-ken yaslansa veya yaslanırken otursa veya hayvanı üzerinde iken dursa, veya müşavere için babasını çağırsa, veya şahit tutmak için şahitleri çağırsa, kadının muhayyerlik hakkı batıl olmaz.[11]
Eğer hayvanı yürütse hakkı batıl olur, içinde bulunduğu gemi-nin gitmesiyle hakkı batıl olmaz. (Geminin gitmesi kendi elinde değildir.)
Şayet koca, hanımına ‘nefsini boşa’ diyerek bununla bir şeye niyet etmese veya bir talak niyet etse, kadın kendini boşasa bir talakı ric’i vaki olur. Aynı şekilde kadın, ‘nefsimi ayırdım’ dese yine bir talakı rici vaki olur. Şayet kadın nefsini üç talakla boşasa ve koca buna niyet etmişse üç talak vakı olur. Kocanın iki talaka niyeti geçersizdir. Şayet kadın, ‘nefsimi seçtim’ derse[12] boşanmaz. 
Koca ‘nefsini boşa’ sözünden sonra dönmek hakkına sahip değildir, bu söz meclisle kayıtlanır; ancak koca ‘ne zaman dilersen nefsini seç’ demişse, müstesnadır. (Bu sözü bir meclisle kayıtlanmaz.)
Şayet koca hanımına, ‘kumanı boşa’ dese veya başka birisine ‘hanımımı boşa’ dese, bu sözden dönme hakkına sahibtir. Ve meclis ile kayıtlanmaz, ancak ‘dilersen’ sözünü eklerse müstes-nadır.
Şayet koca, hanımına nefsini üç talakla boşa’ dese, kadın bir talakla boşasa, bir talak vakı olur. Bunun tersinde hiç bir şey vaki olmaz. İmameyne göre bir talak vakı olur.
‘Dilersen nefsini üç talakla boşa’ sözünde, kadın bir talakla boşasa hiç bir şey vaki olmaz. Tersinde de durum aynıdır. İmamey-ne göre bir talak vaki olur.              
Şayet koca, hanımına bayin veya rici talak ile emretse ve kadın tersini yapsa, kocanın emrettiği vakı olur. Şayet koca hanımına, ‘dilersen boşsun’ dese, kadın ‘sen dilersen bende diledim’ dese, buna cevaben koca, talaka niyet ettiği halde ‘diledim’ dese, bir şey vakı olmaz.   
Aynı şekilde kadın, dilemeyi mevcut olmayan bir şeye bağla-sa yine bir şey vaki olmaz, eğer mevcut olan bir şeye bağlarsa talak vakı olur.
Şayet koca, hanımına, ‘dilediğin vakitte boşsun veya dilemen müddetince boşsun veya dilediğin zaman veya dilemen zamanın-da’ şeklinde söylese, kadın bunu red etse, red edilmiş olmaz, kadın için dilediği vakitte bir talakla boşama hakkı vardır, daha fazla olmaz.
       Şayet koca hanımına, ‘her ne zaman dilersen boşsun’ dese, kadın için ayrı ayrı olarak üç talakla boşama hakkı vardır, topluca boşayamaz. Ve zevci ahardan sonra da boşama hakkı yoktur.
Şayet dilediğin mekanda boşsun veya nerede dilersen boş-sun dese, o mecliste dilemedikçe boşanmış olmaz.
Şayet hanımına, ‘nasıl istersen öyle boşsun’ dese kocasının niyetine uygun olarak ric’i, bayin, üç dilerse o şekilde vakı olur; eğer niyetleri değişik olursa, ric’i talak vakı olur.  Eğer hiç bir şey dilemezse aynı şekilde bir ric’i talak vakı olur. İmameyne göre bir şey vakı olmaz. Eğer kocanın niyeti yoksa, kadının dilediği vakı olur.    
Şayet hanımına, ‘kaç tane dilersen boşsun veya dilediğin adet boşsun’ dese o mecliste dilerse boş olur, daha sonra dilemekle boş olmaz.
Eğer hanımına, ‘üç talaktan dilediğin kadarında nefsini boşa’ dese, kadının üçten azında nefsini boşama hakkı vardır, üç talakta boşama hakkı yoktur. İmameyn buna muhalefet etti.

TALAKI ŞARTA BAĞLAMAK
Kocanın, talakı şarta bağlaması ancak nikah mülkünde sahih-tir. Nikahlı hanımına şu sözünde olduğu gibi ‘eğer anneni ziyarete gidersen sen boşsun’, veya talakı nikah mülküne izafe etmekte olduğu gibi; yabancı bir kadına şu sözünde olduğu gibi, ‘eğer seni nikahlarsam sen boşsun’. Eğer o kadını nikahlarsa talak vakı olur.
Şayet yabancı bir kadına, ‘eğer anneni ziyaret edersen boş-sun’ dese; sonra kadını nikahlasa, sonra kadın annesini ziyaret etse, talak vaki olmaz.
Şart lafızları; in, izâmâ, küllü, küllemâ, metâ, metâmâ[13] dır; bu sayılanların hepsinde şart meydana gelince yemin (ta’lik) nihayet bulur.
Ancak küllema (her nezaman) lafzında üç talaktan sonra yemin, küllemâ lafzı tezevvüc (evlilik kelimesi) üzerine getirilmemişse nihayet bulur.  Şayet ‘her ne zaman bir kadın nikahlasam o boştur’ dese, her bir nikahlamakla, zevci ahar dan (başka kocaya gitmekten) sonra olsa da kadın boş olur. (Bu yeminden kurtulmanın çaresi, vekil tayin edip kendisini evlendirmesidir.)
Şayet ‘her ne zaman binaya girersen sen boşsun’ dese üç talaktan sonra ve zevci ahardan sonra (binaya girmekle) kadın boş olmaz.
Nikah mülkünün gitmesi yemini iptal etmez. (Yeminden sonra kadından boşanmış olsa, sonra tekrar onunla evlense yemini devam eder.)
Talakın vakı olması için nikah mülkü şarttır, yeminin çözül-mesi için (nikahlı olmaları) şart değildir. Eğer nikah mülkündeyken şart meydana gelse, yemin çözülür ve talak vakı olur; eğer böyle değilse (boşanmışlarsa) yemin çözülür, fakat talak vakı olmaz.
Karı-koca, şartın meydana gelmesinde ihtilaf etseler, söz erke ğe aittir; ancak kadın şahit getirirse müstesnadır ve ancak kadından bilinmesi mümkün olan şartta da kendi hakkında söz kadına aittir,  başkası hakkında değil.
Şayet erkek hanımına, ‘eğer hayız olursan sen ve falancı hanımım  boşsunuz’ dese, kadın ‘hayızlandım’ dese, kendisi boş olur, diğer kadın boş olmaz. Aynı şekilde erkek hanımına, ‘eğer sen Allahın azabını seviyorsan boşsun ve kölem hürdür’ dese, kadın ‘Allahın azabının severim’ dese, kendisi boş olur, köle hür olmaz.
‘Eğer hayızlanırsan boşsun’ sözünde, kan üç gün devam etmedikçe talak vakı olmaz, eğer üç gün devam ederse başlangıç anından itibaren talak vakı olur.
Şayet erkek, ‘eğer hayızlanmakla hayızlanırsan’ derse kadın temizlenince talak vakı olur. (Bu sözden tam bir temizlik kast edilir.)
Şayet erkek hanımına, ‘eğer erkek çocuk doğurursan bir talakla boşsun, kız çocuğu doğurursan iki talakla boşsun’ dese kadın, erkek ve kız çocuk doğurursa fakat hangisi evvel doğduğu bilinmezse, hüküm bakımından bir talak vakı olur. Diyaneten iki talak vakı olur ve iddet  biter.  
Eğer talak, iki şarta bağlansa talakın vakı’ olması için son şartın bulunduğu anda nikah mülkünün mevcut olaması şart koşuldu, eğer nikah mülkünde her iki şart veya sonuncusu bulunursa talak vakı olur, her iki şart veya sonuncusu nikah mülkü olmadan meydana gelirse talak vakı olmaz. 
Talakları peşin olarak vermesi, bağlanmış olan şartı iptal eder. Mesela şayet üç talakı bir şarta bağlasa, sonra şart bulunmadan evvel talakları peşin olarak verse (kadını üç talakla boşasa),(sonra) zevci ahardan sonra hanımını tekrar nikahlasa ve şart meydana gelse, talaktan bir şey vakı olmaz.
Şayet üç talağı veya kölenin hür olmasını cima etmesine bağlasa, zekerini hanımının fercine girdirdikten sonra beklemekle mehir vacib olmaz.[14] Bu girdirme ile ric’î talakta hanımına dönmüş olmaz. Bu ric’at (dönüş) meselesi Ebu Yusuf’un hılafınadır.
Şayet koca hanımına, ‘eğer falancı kadını senin üzerine nikahlarsam o kadın boştur’ dese ve karısının bayin talaktan olan iddetin de iken o kadını nikahlasa, o  kadın boş olmaz.
Eğer ‘sen boşsun’ sözüne Allah dilerse, Allah dilemezse, Allah’ın dilediği talak ile, veya Allahın dilemediği talak ile veya Allah’ ın dilemesine kadar’ sözlerini (sözlerinin peşine) eklese, talak vakı’ olmaz. (Zira, Allahu Tealanın dilemesini bilemeyiz)
Aynı şekilde ‘Allah dilerse’ sözünü söylemeden evvel kadın ölürse talak vakı’ olmaz, eğer erkek ölürse talak vakı’ olur. (Zira erkek, boşamak ifade eden sözünü tamamlamıştır.)
 ‘Bir hariç üç talakla boşsun’ sözünde, iki talak vakı’olur. ‘İki hariç üç talakla boşsun’ sözünde bir talak vakı’ olur. ‘Üç hariç üç talakla boşsun sözünde üç talak vakı’ olur’

HASTANIN BOŞAMASI
Erkeğin talak ile (mal) kaçırması ve kendisinde ancak malının üçte birinden bağışlarının geçerli olduğu hale dönüşmesi, helak (ölüm), kendisinde galip olan haldir. Bu, kendi işlerini evin dışında yerine getirmekten men eden veya hasmıyle vuruşmaktan men eden hastalık gibi, kısasta veya recimde öldürülmek için takdim edilmesi gibidir. (Bu hallerde koca, ölüm hastalığında olup tasarruflarına sınırlama getirilir.)
Şayet koca bu haldeyken hanımını boşasa, sonra bu hal üzere o sebeble veya başka sebeble ölse, kadın iddette iken kocasına varis olur. (Hali hayatında kocasının nikahında gibi sayılır.)
Aynı şekilde kadın kocasından, kendisini ric’i talakla boşama-sını istese ve kocası onu üç talakla boşasa (yine kadın varis olur.)  Aynı şekilde kocasından ayrılmış olan kadın, kocanın oğlunu şehvetle öpse yine (kocasına) varis olur. [15]
Şayet erkek, düşman muhasarası altında iken veya savaş safında iken veya recm ve kısas için haps edilmişken hanımını boşasa; veya koca, evin dışında ihtiyaçları yerine getirmeye kadir olsa fakat eleminden şikayetçi olsa veya sıtmalı olsa, bu durumlarda kadın varis olamaz.[16]
Aynı şekilde hulu’ talak ile boşanan kadın; muhayyerlik verilip kendini seçen kadında (varis olamazlar.) [17]
Kendi emriyle üç talakla boşanan kadın, veya kendi emri olmadan boşanmış fakat, koca iyileşip sonra ölürse (bu durumlarda kadın varis olamaz.)  
Koca tarafından ayrıldıktan sonra dinden dönen kadın, sonra müslüman olsa, yine varis olmaz.
Kocası cüb veya innin[18] olduğu için boşanan kadın, veya buluğ muhayyerliği veya hür olmak muhayyerliğinden boşanan kadında varis olamaz.
Şayet şu (geride) sayılan şeyler, işlerini evin içinde yapmaya güç yetiremediği hastalıkta iken kadın tarafından yapılsa, sonra iddette iken kadın ölse, kocası ona varis olur.
Koca hastalığında iken, hanımının emriyle onu ayırsa veya her ikisi bu ayırma işinin sıhhatte olduğunda ve üzerinden iddet geçtiğinde ittifak etseler sonra koca, kadın için vasiyet etse veya kadın için bir borcu ikrar etse, kadın için bu mirasından veya vasiyet edilenden veya ikrar edilen borçtan az olanı vardır.
Eğer koca, talakı yabancı birisinin işine bağlasa veya vaktin gelmesine bağlasa ve bu şart meydana gelse (bakılır), eğer ta’lik ve şart hastalıkta meydana gelirse kadın varis olur. Eğer birisi sıhhatte meydana gelirse kadın varis olamaz. (Koca, hanımını bu durumda sağlam iken boşamış olur.)
Eğer talakı kendi fiiline bağlasa, ta’lik ve şart hastalıkta meydana gelse, veya sadece şart meydana gelse, kadın varis olur.  Aynı şekilde kadının mutlaka yapacağı bir işe ta’lik etse ve ta’lik ile şart erkeğin hastalığında meydana gelse (yine kadın varis olur.)
Aynı şekilde sıhhatte iken sadece şart meydana gelse, İmamı Muhammed’in hılafına kadın varis olur. Eğer kadının mutlaka yap-ması gerekmeyen bir işe ta’lik etse, her halde kadın varis olamaz.
Eğer erkek hanımına iftira atsa, koca hasta olduğu halde (hakimin huzurunda) lanetleşseler (ve ayrılsalar), kadın varis olur. Aynı şekilde iftira kocanın sağlığında, lanetleşme hastalıkta olursa, İma-mı Muhammedin hılafına yine kadın varis olur.
Eğer koca, kadınından dolayı i’la[19] yapsa ve bu sebeble kadın ayrılsa, eğer i’la ve ayrılık hastalık anında ise kadın varis olur;  eğer i’la sıhhatte ise varis olamaz.
        Rici talakta kadın iddette iken koca ölse (geride geçen) bütün şekillerde kadın varis olur. Eğer iddette değilse varis olamaz.  

RİC’İ (Dönme hakkı olan) TALAK BABI
Ric’at, iddet içinde mevcut olan nikahın devamını talep etmek-tir. Her kim talakın sarih olan lafızları ile veya kinaye lafızlarının evvelki üç tanesiyle, hanımını üç talaktan aşağı (bir veya iki talak ile) boşarsa ve şiddetten bir nevi ile onu vasıflamaz ve bu talak mal karşılığında verilmiş olmazsa, hanımı istemese de koca için iddet müddeti içinde, ‘sana döndüm veya hanımıma döndüm’ sözleriyle, veya hürmeti musahare gerektiren cima, dokunmak ve benzeri bir fiili iki taraftan birinin yapmasıyla (kocanın) hanımına dönme hakkı vardır. (Hanımına dönmüş olur.)                                                                
Dönüşünün üzerine şahit tutmak ve bunu kadına bildirmek menduptur. Şayet iddetten sonra koca, ‘iddet içinde sana döndüm’ dese ve kadın onu tasdik etse bu (dönüş) sahihtir. Eğer böyle değilse sahih olmaz. Şayet koca, ‘sana döndüm’ dese, buna cevaben kadın, ‘iddetim bitti’ dese söz kadına aittir, ric’at sahih olmaz. İmameyn buna muhalefet etti.                                                                                         
Cariyenin kocası, iddet bittikten sonra, ‘iddet içinde ben dön-müştüm’ dese ve cariyenin efendisi kocayı tasdik edip cariye yalan lasa, söz cariyeyi aittir. İmameyne göre söz efendiye aittir. Aksi bir durumda, söz sahih rivayette  ittifakla efendiye aittir. Eğer koca  ‘sana döndüm’ dese, kadın ‘iddetim bitti’ dese veya efendi ile koca bunu inkar etse, söz kadına aittir. Kadın, iddetin son hayızında on günden sonra temizlense, gusl etmese bile ric’at (dönüş) hakkı biter; eğer on günden azında temizlenirse yıkanmadıkça veya üzerinden tam bir namaz vakti geçmedikçe veya teyemmüm edip namaz kılmadıkça ric’at hakkı bitmez. İmamı Muhammed’e göre namaz kılmasa da teyemmüm almakla ric’at (dönüş) hakkı biter.                                                                                                      
Kitabiyye olan zevcede, ittifakla sırf kanın kesilmesiyle ric’at hakkı biter. Şayet kadın yıkansa ve bir uzvundan azını yıkamayı unutsa, (kocanın) dönüş hakkı biter; eğer tam bir uzvu unutmuşsa ric’at hakkı bitmez.                                                                                                  
Mazmaza ve istinşaktan her biri, uzvun azı gibidir.[20] Ebu Yusuf’tan bir rivayette tam bir uzvu gibidir.
Şayet hamile karısını boşasa, veya kendisinden çocuğu olan kadını boşasa ve ona cima ettiğini inkar etse bile kocanın (hanımına) dönme hakkı vardır. Kendisiyle halvette (başbaşa) kaldığı kadını boşasa ve ona cima ettiğini inkar etse, koca için (kadına) dönme hakkı yoktur. Şayet ona dönse, ric’attan (dönüşten) sonra iki seneden az bir müddette çocuk doğursa ric’at sahihtir.
Şayet hanımına ‘eğer çocuk doğurursan sen boşsun’ dese, kadın bir çocuk doğursa, sonra başka bir batında (hamilelikte) başka bir çocuk doğursa bu ikincisi ric’attır. Eğer koca ‘her ne zaman doğurursan boşsun’ dese ve kadın üç (ayrı) batında üç çocuk doğursa, ikinci ve üçüncüleri ric’attır, üçüncü çocuğun doğumuyla üçüncü talak tamam olur, kadının hayız ile iddet beklemesi gerekir.                                                                       
Ric’i talakla boşanan kadın (kocasına karşı) yüzünü ve bede-nini süsler. Eğer koca, hanımına dönmeyi istemezse, kadına bildir-medikçe yanına girmemesi menduptur.                                       
Kocanın, (ric’i talakla boşadığı hanımına) müraacat etmedikçe hanımını sefere götürme hakkı yoktur.                                                
Ric’i talak, hanımına cima etmeyi haram etmez.[21] Kocanın üç talaktan azında bayin ile boşadığı hanımını iddet içinde ve iddetten sonra nikahlama hakkı vardır. Üç talaktan sonra (boşamış olduğu) hür kadını nikahlamak helal olmaz, cariyede iki talaktan sonra helal olmaz; ancak başka bir kocanın sahih nikah ile (yaptığı) cimadan sonra ve (boşayıp) iddetin geçmesinden sonra helal olur.
Cariyeye malik olmakla ona helal olmaz. Şayet kadını eski kocasına helal etmek için nikahlasa mekruhtur, (fakat) bu kadın evvelki kocasına helal olur.  İmamı Yusuf’tan bir rivayette nikah fasit olup, kadın evvelki kocasına helal olmaz. İmamı Muhammed’den bir rivayette nikah sahihtir, fakat kadın evvelki kocaya helal olmaz.                       
İkinci koca, üç talakı sildiği gibi üçten azını da yok eder. Bu İmamı Muhammed’in hılafınadır. Mesela; üç talaktan azı ile boşa-nan ve zevci ahar ile kocasına dönen kadın, üç talak hakkıyla kocasına döner. İmamı Muhammed’e göre evvelki kalan talak hakkı ile döner.                      
Üç talakla boşanan kadın ‘senden iddetim bitti ve hulle nikahı yaptım ve (o kocadan da) iddetim bitti’ dese ve aradaki müddet buna ihtimalli ise, kocanın kadının sözünün doğruluğuna zannı galibi (kanaatı) varsa, kadının sözünü tasdik etme hakkı vardır.

İ’LA BABI
İ’la, müddeti içinde hanımına cima etmemek üzere kocanın yemin etmesidir. İ’la, hür kadın için dört ay, cariye için iki aydır. Bundan azı üzere yemin etse i’la olmaz. 
İ’lanın hükmü; eğer koca yeminini muhafaza ederse bir talakı bayinin vakı’ olmasıdır, eğer koca yeminini bozarsa kefaret veya cezanın (şart koştuğu şey) lazım gelmesidir.   
Şayet koca hanımına, ‘Allaha yemin olsun ki sana yanaşma-yacağım veya yemin olsun ki sana dört ay yanaşmayacağım’ dese i’la etmiş olur. Aynı şekilde ‘eğer sana yanaşırsam üzerime hac olsun veya oruç olsun veya sadaka olsun veya sen boşsun veya kölesi hür olsun’ derse durum aynıdır. Şayet müddet içinde hanımına yanaşırsa, yemini bozulur ve i’la düşer. Eğer hanımına yanaşmazsa müddet geçmekle talakı bayin olur ve yemin düşer, (bu durum) koca dört ay üzerine yemin etmişsedir; eğer müddeti mutlak (sınırsız) bırakmışsa yemin sürekli kalır. 
Şayet bu hanımını ikinci olarak nikahlasa, i’la geri döner.  Eğer cima olmadan müddet geçerse, başka bir talakla bayin olur. Şayet bunu üçüncü kez nikahlasa durum aynıdır. Eğer zevci ahardan sonra bu kadını nikahlasa artık i’la yoktur, fakat yemin bakidir. Eğer hanımına cima ederse keffaret veya ceza lazım gelir. Cima etmese bile, müddetin geçmesiyle kadın boşanmış olmaz. 
Aynı şekilde yabancı kadına veya bayin talakla boşamış oldu-ğu hanımına ila yapmasıyla i’la sabit olmaz.  Ric’i talak ile boşanan hanımı kendi hanımı gibidir. 
Dört aydan azında i’la yoktur. Şayet ‘Allaha yemin olsun ki sana iki ay ve bundan sonra iki ay yanaşmayacağım’ dese, il’a etmiş olur. Şayet arada bir gün beklese, sonra ‘evvelki ki aydan sonra iki ay yanaşmayacağım’ dese bu i’la değildir. Aynı şekilde ‘bir gün hariç sana bir sene yanaşmayacağım’ dese yine i’la yoktur. (Bu sözünden sonra) Seneden dört ay kaldığı halde hanımı-na yanaşsa i’la etmiş olur.                                                                                         
Hanımı Basra’da olduğu halde, ‘Basra’ya girmeyeceğim’ dese i’la etmiş olmaz. Koca cimadan aciz olduğu hususlarda, şayet cimaya mani olan hastalığı veya hanımının hastalığı veya hanımın rahminde cimaya mani et parçasının bulunması veya hanımın küçük olması veya kocanın zekerinin kesik olması veya onunla hanımı arasında dört aylık (yol) mesafesi bulunması şeklinde bulunan bir özür, yemin anından müddetin sonuna kadar devam ederse, (bu durumlarda kocanın) i’ladan dönmesi, ‘karıma döndüm’ sözüyledir. Eğer müddet içinde özür kalkarsa, i’ladan dönmek için cima (etmeleri) tayin eder. 
Koca hanımına, ‘sen benim üzerime haramsın’ dese, şayet bu sözle haramlığa niyet etse veya hiç bir şeye niyet etmese, i’la edici olur. Eğer bu söz ile zıhara niyet etse zıhar[22] olur. Eğer yalan kast etmişse yalan olur. Eğer talaka niyet etmişse bayin talak olur. Eğer üç talaka niyet emişse üç talak vaki olur. Bu zamanda fetva, niyet etmese de bu sözü ile talakın vakı’ olduğu üzeredir. 
Aynı şekilde, ‘her helal olan şey üzerime haramdır veya sağ elimle tuttuğum, benim üzerime haram olsun’ sözleriyle, örfte kullanıldığı için talakın vakı olduğu şeklinde fetva verilir.                                                                                                



HULU’ BABI
Hulu’ nikahın fasledilmesidir. Denildi ki kadının nefsini (kocasınavereceği) mal karşılığında, kocasından satın almasıdır. İhtiyaç anında hulu’ yapmakta bir beis yoktur. Eğer (eziyet vermek-geçim-sizlik) edepsizlik, koca tarafından ise, kadından bir şey alması, veya edepsizlik kadın da iken ona verdiği mehirden daha fazlasını alması mekruhtur.
Hulu’ ile veya mal karşılığında verilen talak ile vakı’ olan, bayin talaktır.  Konuşulan malın (kadın tarafından) verilmesi gerekir.
Mehir verilmeye uygun olan şeyler, hulu’ için bedel olmaya uygundur. Hulu’da (bedel olarak) verilecek olan mal batıl olsa, bayin talak (yine) vakı’ olur. 
Mal karşılığındaki talakta (mal helak olsa) bir şey gerekmeden ric’î talak vakı’ olur. Bu durum, koca müslüman olduğu halde hanımını şarap, domuz veya ölü hayvan karşılığında hulu’ ile veya talak vererek boşasa; Veya kadın kocasını ‘Beni, elimdeki şeye mukabil hulu’ ile boşa’ dese ve halbuki elinde bir şey bulunmasa (bir şey lazım gelmeden talak vakı’ olduğu) gibidir.
Kadın elinde bir şey olmadığı halde, ‘beni, elimde bulunan dirhemler üzere boşa’ derse, kadının üç dirhem vermesi gerekir. Eğer ‘maldan olan şeye karşılık boşa’ derse, o takirde mehrini kocasını iade etmesi gerekir.
Eğer hanımını, teslim etmesinden beri olduğu kaçmış olan kölesine mukabil olarak hulu’ ile boşasa, (kadın köleyi teslimden) beri olmaz, eğer mümkün ise köleyi teslim etmesi gerekir, değilse kölenin kıymetini vermesi gerekir.
Şayet kadın kocasına, ‘Beni bin dirhem karşılığında üç talak ile boşa’ dese ve kocası onu bir talak ile boşasa, koca için bin dirhemin üçte biri vardır, ve kadın ayrılmış olur. ‘Bin dirhem üzerine boşa’ derse, bir şey gerekmeksizin ric’î talak vakı’ olur. İmameyn’e göre (Alâ lafzı) bâ gibidir.[23]
Koca hanımına, ‘Kendini bin dirheme karşılık üç talak ile boşa veya bin dirhem üzerine boşa’ dese, kadın bir talak ile boşasa talaktan bir şey vakı’ olmaz. Şayet, ‘Bin dirheme karşılık boşsun veya bin dirhem üzerine boşsun’ dese ve kadın bunu kabul etse, bayin (talak) olur ve söylenen malı kadının vermesi gerekir. 
Eğer ‘Sen boşsun ve üzerine bin dirhem vardır’ dese; veya kölesine, ‘Sen hürsün ve üzerine bin dirhem vardır’ dese, kadın ve köle bunu kabul etmeseler de ücretsiz olarak kadın boş olur ve köle hür olur. İmameyn’e göre kabul etmedikçe boş ve hür olmaz-lar. Kabul ettikleri vakit malı vermeleri gerekir.
Hulu’ kadın hakkında bedel vermektir. (Bu yüzden) kadının, icab[24] ifade eden sözünden sonra ve erkeğin kabulünden evvel dön-mesi sahihtir. Muhayyerlik şartı kadına aittir. Erkeğin kabulünden evvel kadının meclisten kalkması ile (hulu’) batıl olur. Hulu’, koca hakkında yemindir. (Bu yüzden) Koca icab sözünden sonra döne-mez. Erkek için muhayyerlik hakkı sabit olmaz. Kadının kabulün-den evvel, erkeğin meclisten kalkması ile (kadının) muhayyerlik hak kı batıl olmaz.
Mal karşılığındaki hür etmekte köle tarafı, hulu’da kadın tarafı gibidir.   
Eğer koca, hanımına, ‘dün seni bin dirhem üzerine boşadım fakat sen kabul etmedin’ dese, kadın ‘hayır kabul ettim’ dese, söz erkeğe aittir. Alış verişte satıcı aynı şekilde söylese, söz müşteriye aittir.       
Nikahtan beri olmak hulu’ gibidir. Berileşmek ve hulu’dan her biri, karı-kocadan her birinin diğeri üzerine nikahla tealluk eden hakların tamamını düşürür. (Bu sebeple) kadın mehir ve geçmiş (zamanlar için) taktir edilen nafakayı talep edemez, erkek te müddeti geçmemiş fakat peşin vermiş olduğu nafakayı, teslim ettiği mehri, duhulden evvel yaptığı hulu’ parasını talep edemez. İmamı Muham-med’e göre hulu’ ve berileşmekte, zikredilenden başkasını düşür-mez. (Hangi şeyden beri olurlarsa o şey düşer.)
Ebu Yusuf berileşmekte İmamı A’zam’la beraberdir, Hulu’da İmamı Muhammed’le beraberdir. Şayet baba, küçük kızı (için), onun malı ile kocasından hulu’ yapsa, mal verilmesi lazım gelmez. Küçük kızın mehri sakıt olmaz. Esah rivayette boşanmış olur. Büyük kızda hulu’ onun kabulüne bağlıdır. Şayet baba malı ödemeye kefil olarak hulu’ yapsa, malı kendisinin vermesi gerekir. Ve kız çocuğu boşan-mış olur. Şayet koca, küçük kızın mal vermesini şart koşsa, eğer  kız bunu kabul ederse, hiç bir şey gerekmeksizin boşanmış olur, eğer kabul etmezse boşanmış olmaz. Ölüm hastalığındaki kadının hulu’ yapması, malının üçte birinden itibar edilir.



ZIHAR BABI
Zıhar, hanımının tamamını veya tamamından tabir edilen bir uzvunu, veya tamamına şamil olan bir cüzünü, süt bakımından da olsa mahremlerinden birinin, bakılması haram olan uzvuna benzet-mesidir.
Şayet koca hanımına, ‘sen bana annemin sırtı gibisin’ dese, ‘senin başın veya benzeri azan veya yarımın veya benzeri cüzün annemin karnı gibidir veya baldırı gibidir veya kız kardeşimin sırtı gibidir veya halamın veya bu gibi (mahremlerin) azası gibidir’ derse, kocası üzerine hanımına cima etmesi ve ona götüren işleri yap-ması, keffaret verene kadar (kocaya) haram olur.
Şayet keffaretten evvel hanımına cima etse, üzerine evvelki keffaret ve istiğfardan başka bir şey yoktur; keffaret verene kadar hanımına avdet edemez. (Dönemez.)
Keffareti gerektiren dönüş, kocanın hanımına cima etmeyi kast etmesidir. Kadın için, kocasından kendisini men etmek gerekli olur. Kadın kocasını keffaretle talep eder. Kâdı, keffareti vermesi üzerine kocayı zorlar. Zikredilen zıhar lafızları, zıharın gayrısına ihtimal etmez.
Şayet koca, ‘sen benim üzerime annemin mislisin veya annem gibisin’ dese ve bununla ta’zime niyet etse, tasdik edilir, veya zıhara niyet etse zıhar olur, veya talak niyet etse bayin talak olur, hiç bir şeye niyet etmese hiç bir şey olmaz. Şayet koca ‘annem gibi benim üzerime haramsın’ dese, zıhara niyet etse veya talaka niyet etse niyet ettiği gibi olur.
Şayet koca, ‘Sen bana annemin sırtı gibi haramsın’ dese ve bununla talaka veya i’laya niyet etse bu zıhardır. İmameyne göre niyet ettiği olur. Zıhar, ancak hanımından dolayı olur. Dolayısıyla  cariyesinden (zıhar olmaz) ve emri olmaksızın nikahlayıp ondan zıhar yapıp (sonra) nikaha izin veren kadından da zıhar yapılmaz.
Şayet koca, hanımlarına ‘sizler benim üzerime annemin sırtı gibisiniz’ dese, bu kadınlardan zıhar etmiş olur ve koca üzerine her biri için kefaret gerekir. Eğer bir hanımından dolayı bir mecliste veya bir kaç mecliste defalarca zıhar yapsa, her bir zıhar için ayrı bir kefaret gerekir.
Zıhar kefareti, bir köle azat etmektir. Zıharda (azat edilen köle-nin) müslüman, kafir, erkek, kadın, küçük, büyük, şaşı, sesle çağrıl- dığı zaman işiten (derecede) sağır, iki elinden biri veya iki ayağın-dan biri çaprazlama kesik olan ve kitabet bedelinden henüz bir şey ödemeyen mükateb olması caizdir.
Kör olan, asla işitmeyen sağır, dilsiz, iki eli kesik, iki baş parmağı kesik, iki ayağı kesik, aynı taraftan bir eli bir ayağı kesik, devamlı deli olan, müdebber olan, ümmü-veled olan, kitabet be-delinden bir miktar ödeyen mükatep köle, bazısı hür edilen kölenin verilmesi caiz olmaz.[25]
Keffaret niyetiyle yakınını satın alsa sahihtir. Aynı şekilde (keffaret niyetiyle) kölesinin yarım hissesini sonra geri kalanını, zıhar yaptığı hanımına cima etmeden evvel hür etse sahihtir.  Şayet ortak olduğu kölenin yarısını hür etse, sonra yarım kalan kısmını ödese caiz olmaz. Bu İmameynin hılafınadır. Aynı şekilde kölesinin yarı hissesini hür etse, cimadan sonra diğer kalanını hür etse imamlar arasında ihtilaf (aynıdır.)
Keffaret için hür edilecek köleyi bulamazsa, içinde Ramazan ve oruç tutulması yasak olan günler bulunmayan, peşpeşe iki ay oruç tutar. Eğer bu iki ay esnasında gece kasten veya gündüz unutarak cima yapsa, keffarete baştan başlar. Bu, Ebu Yusufun hılafına dır. Eğer bir özür ile veya özürsüz orucu bozsa, ittifakla baştan başlar. Eğer oruç tutmaya güç yetiremezse kendisi veya vekili altmış fakiri yedirir. Her bir fakire bir fıtra veya fıtranın kıymetini yedirir. Bir men buğday ile birlikte iki men[26] arpa vermesi veya hurma vermesi sahihtir.  
Bütün keffaretlerde ve fidyelerde ibaha[27] sahihtir. Sadakalarda ve öşürde sahih değildir. Şayet fakirleri sabah akşam yedirse veya iki sabah yemeği yedirse veya iki akşam yemeği yedirse ve onları doyursa (daha evvelce) yediklerinden az olsa da caizdir.
Arpa ekmeğinde katık mutlaka lazımdır. Buğday ekmeğinde lazım değildir. Şayet bir fakiri altmış gün yedirse yeterlidir. Eğer bir fakire bir günde atmış günlük yiyeceği verse caiz olmaz. Ancak bir günden yeterli olur. Fakirleri yedirme esnasında hanımıyla cima etse, baştan başlamaz.
Şayet atmış fakiri, iki zıhardan dolayı her bir fakire bir sa’ buğ-day vermekle yedirse, ancak bir zıharın keffaretinden sahih olur. Şayet bu yedirme, zıhardan ve oruç keffaretinden dolayı olsa, her ikisinin yerine sahih olur.  Aynı şekilde iki köleyi iki zıhardan dolayı hür etse veya iki zıhar yerine dört ay oruç tutsa veya yüz yirmi fakiri yedirse, fakiri tayin etmese de her ikisi yerine sahih olur. Eğer her iki zıhar yerine bir köle azat etse ve altmış gün oruç tutsa, sonra herbirini tayin etse sahihtir. Şayet (köle azatı) zıhardan ve adam öldürmekten dolayı olsa sahih olmaz.
Eğer köle zıhar yapsa, efendisi onun namına bir köle hür etse veya fakirlere yedirse bile (sahih olmaz), ancak (kölenin) oruç tutması yeterli olur.

LİAN (Lanetleşmek) BABI
Lian, lânete bitişik olan yeminlerle kuvvetlendirilmiş şahitlik-lerdir; bu, koca hakkında iftira haddi yerine, kadın hakkında zina haddi yerine kaimdir. Şayet koca, zina etmakle hanımına iftira etse ve karı-kocadan her biri şehadet ehli olup kadın, kendisine iftira atanın had vurulduğu kimselerden olsa; veya koca çocuğun nese-bini nefyetse ve kadın bu iftiranın gereği ile kocayı talep etse, koca üzerine lanetleşmek vacib olur.       
Şayet koca, lanetleşmekten yüz çevirse, lanetleşene veya ken dini yalanlayana kadar hapsedilir, ve ona ceza (sopası) vurulur.  Şayet lanetleşirse, kadın üzerine de lanetleşmek vacib olur. Eğer kadın lanetleşmekten çekinirse, lanetleşene kadar hapsedilir veya kocanın sözünü tasdik eder. Eğer koca, köle olması veya kafir olması veya iftiradan dolayı had yemiş olması sebebiyle şehadet ehlinden değilse ve kadın şahadet ehlinden ise kocaya ceza vuru-lur. Eğer koca şahadet ehlinden ise ve kadın cariye veya küçük veya deli veya iftiradan ceza yemiş veya kafire veya kendisine iftira atanın had (ceza) vurulmadığı bir  kadın ise, erkeğe had vurulmaz ve lanetleşme yoktur. 
Lanetleşmenin şekli: (Kâdının yemine) koca ile başlamasıdır. Koca, dört kere ‘ben Allah’a şahitlik ederim ki kadına zinadan attığım sözde sadıkım’ demesidir. Beşincide, ‘eğer kendisi zinadan hanımına attığı sözde yalancı ise Allah’ın laneti kendi üzerine olsun’ demesidir. Her defasında koca, hanımına işaret ederek söy-ler. Sonra kadın, dört kere şöyle der, ‘Allah’a şahitlik ederim ki ko-cam zinadan bana attığı iftirada yalancıdır.’ Beşinci de, ‘Kocam bana zinadan attığı iftirada eğer sadık ise, Allah’ın gazabı kadının üzerine olsun’ der. Ve her seferinde kocasına işaret eder.
Eğer iftira, çocuğu nefyetmek[28] ise, lanetleşme esnasında zina lafzı yerine çocuğu zikrederler. Eğer zina ve çocuğu nefyetmek te ise, her ikisini zikrederler. Eğer karı-koca karşılıklı lanetleşseler hakim aralarını ayırır. Bu ayrılık bir talakı bayindir.
Eğer iftira, çocuk hakkında ise (hakim) çocuğun nesebini (kocadan) nefyeder ve çocuğu annesinin nesebine katar. Bundan sonra koca nefsini tekzib[29] etse, ona had vurulur ve kocanın hanımını nikahlaması (yine) helal olur. Bu, Ebu Yusuf’un hılafınadır.
Aynı şekilde,  başka bir kadına zina iftirası atsa ve had cezası yese (sonra kendini tekzib etse, o kadını nikahlaması) helaldir. Veya kadın zina etse ve had vurulsa, hüküm yine aynıdır.
Dilsizin iftirasıyla lanetleşmek yoktur.
Hamileliği nefyetmekle de lanetleşmek yoktur. Eğer altı aydan azında çocuğu doğursa, İmameyne göre lanetleşme olur. Şayet koca, hanımına ‘Zina ettin ve şu hamilelik zinadandır’ dese, ittifakla koca lanetleşir ve kâdı hamileliği nefyetmez.
Şayet koca, doğum müjdesi anında veya doğum aletleri (kun-dak-bez-çamaşır gibi) satın aldığı anda çocuğu nefyetse, bu nefyi sahihtir ve lanetleşirler; bu (doğum müjdesi) vakitten[30] sonra çocuğu nefyetse lanetleşir, fakat neseb nefyedilmiş olmaz. İmameyne göre çocuğun nefyi nifas müddetinde sahihtir.
Eğer koca gaibte ise, bildiği hal kadının doğumdaki hali gibi-dir. Eğer ikizlerden evvelkini nefyetse ve diğerini ikrar etse, kocaya had vurulur, eğer aksini yaparsa, lanetleşir ve her iki durumda çocukların nesebi sabit olur.

İNNİN BABI
İnnin, cima yapmaya gücü yetmeyendir veya (sadece) dul kadı na cima edebilir, bekara cima edemez.
Eğer koca, hanımına (cima ile) ulaşamadığını ikrar etse, hakim ona bir sene müsade verir, bu kameri senedir, esah olan budur.[31]
Ramazan ayı ve kadının hayız günleri de seneden hesab edilir, kocanın veya kadının hastalık günleri hesab edilmez. Eğer koca sene içinde hanımına ulaşmamış (cima edememiş) ise, kadın isterse (hakim) aralarını ayırır, bu bir bayin talaktır.  
Koca, ‘ona cima ettim’ dese ve kadın bunu inkar etse (bakılır) eğer bu durum müsade verilmeden evvel ise ve kadın dul veya bekar ise, diğer kadınlar onu imtihan ederler ve o duldur derlerse bu durumda söz yemin ile birlikte kocanındır. Eğer kadınlar ‘o bekardır’ derlerse, hakim kocaya bir sene müsade verir.
Aynı şekilde eğer koca, yemin etmekten yüz çevirse (hakim ona) bir sene müsade verir. Eğer ihtilaf bir sene müsade edildikten sonra ise ve kadın dul veya bekar ise, kadınlar (heyeti) kadın duldur, derse söz yeminle birlikte kocanın dediğidir. Eğer ‘kadın bekardır, derlerse kadın muhayyerdir. (Ayrılmayı isteyebilir.)
Eğer koca, yemin etmekten yüz çevirirse aynı şekilde (kadın muhayyerdir), her ne zaman kadın kocasını seçerse (beraberliğine razı olursa) muhayyerlik hakkı batıl olur. Burulmuş[32] olan, innin gibidir.
Zekeri kesik olan, hemen hanımından ayrılır.
İmamı A’zam’a göre cariyede ayırma hakkı efendiye aittir. Ebu Yusuf’a göre cariyeye aittir.  
Kadın, eğer kocasında delilik, cüzzam veya başka bir hastalık bulursa, ayrılma hakkı yoktur. Bu hüküm, İmamı Muhammed’in hılafınadır.
Kadında, bu gibi haller bulununca veya kadının rahminde et parçası veya kemik bulunursa, kocanın ayrılma hakkı yoktur.

İDDET BABI
İddet, kadına lazım gelen beklemektir. Boşamakta, talak veya talakın feshinde hür kadının iddeti üç hayızdır. Aynı şekilde şüp-heyle veya fasit nikahla cima edilse ve araları ayrılsa veya kocası ölse (üç hayız iddet bekler.) Ümmü-veled olan cariye hür edilse veya efendisi ölse üç hayız[33] iddet bekler.
Kendisinde kadının boşandığı hayız, iddetten hesab edilmez. Yaşlı olduğu için veya küçük olduğu için veya yaşı ile buluğa erdiği için hayız görmeyen kadın ise, bunların iddeti üç aydır.
Sahih nikahta, kocanın ölümünde hür kadının iddeti dört ay on gündür. Cariyenin iddeti iki hayızdır. Kocasının ölümünde veya hayız olmadığı durumlarda hürre kadının iddetinin yarısıdır.
Hamile kadının iddeti, küçük olan kocası ölse de mutlak ola-rak çocuğunu doğurmasıdır. Ebu Yusuf’a göre çocuk olan kocası ölürse, kadının iddeti aylar iledir. Eğer kadın, küçük olan kocasının ölümünden sonra hamile kalsa onun iddeti ittifakla aylar iledir. Bu iki durumda çocuğun nesebi sabit olmaz.
Ölüm hastalığında ric’i talakla boşanan kadın, nikahında mev-cut hanımı gibidir. Eğer bayin talakla boşanırsa, müddetlerden en uzunuyla iddet bekler. Ebu Yusuf’a göre buda ric’i gibidir. 
Ric’i talakın iddetinde hür edilen cariye, iddetini hür kadın gibi tamamlar. Eğer bayin iddetinde veya kocasının ölüm iddetinde hür edilse cariye gibidir. Hayızdan kesilen kadın, aylar ile iddet beklese sonra evvelki adeti üzere hayız kanı gelse, beklediği iddet batıl olur, hayız ile yeni baştan iddet bekler, sahih olan budur.  
Aynı şekilde küçük kız, aylar ile iddet bekleme anında hayız-lansa yeni baştan iddet bekler. İddetinin bir kısmını hayızla bekle-yen kadından sonra hayız kesilse, aylar ile iddet bekler.
İddet bekleyen kadına şüpheyle cima edilse, başka bir iddet daha beklemesi kadın üzerine vacibtir. Bu iki iddet, iç içe girer. Beklediği müddet, iki iddetten hesab edilir. İkincisi bitmeden evvel birincisi tamam olmuşsa ikinciyi tamamlar.
Talakta ve ölümde iddetin başlangıcı, kadın bilmese de bunla-rın hemen peşindendir. Fasid nikahta hakimin ayırmasından sonra veya kocanın, cimayı terk etmek üzere kast etmesinden sonradır.
Hangi kadın ki, ‘İddetim hayızlar ile bitti’ dese, eğer üzerinden altmış gün geçmişse, yeminiyle beraber söz ona aittir. İmameyne göre otuz dokuz gün üç saat geçmişse söz kadına aittir.
Eğer koca, bayin talaktan dolayı iddet bekleyen hanımını nikahlasa,  sonra onu cimadan evvel boşasa, kocanın üzerine tam bir mehir vermesi gerekli olur. Ve yeni baştan kadının iddet bekle-mesi gerekir. İmamı Muhammed’e göre, yarım mehir ve evvelki iddeti tamamlamak gerekir.  
Duhulden evvelki talakta ve zimmi tarafından boşanan zimmi-ye kadında veya müslüman olarak bizim yurdumuza gelen küfür memleketine mensub kadında iddet yoktur, İmameyn buna muha-lefet etti.

FASIL
Bain talak ile boşanmış veya ölüm iddeti bekleyen kadın, eğer müslüman ve baliğ ise ziynetlerini terk etmekle, zaferanla ve usfur (sarı) boyası ile boyanmış elbiseyi giymeyi terk etmekle, kokulan-mayı yağlanmayı, sürme çekmeyi, kına yakmayı terk etmekle yas tutar; ancak özürden dolayı (bunları yapması) müstesnadır.
Azad edildiği için veya fasid nikahtan dolayı ayrılıp iddet bekleyen kadın yas tutmaz. İddet bekleyen kadına nişan için talip olunmaz. Tariz [34] ile söz söylemekte bir beis yoktur.
Talaktan sonra iddet bekleyen kadın asla evinden dışarı çık-maz. Ölüm iddeti bekleyen kadın, gündüzün (tamamı) ve gecenin bazısında dışarı çıkabilir, (fakat) evinden başka yerde gecelemez. İddet bekleyen cariye efendisinin ihtiyaçları hakkında dışarı çıka-bilir. İddet bekleyen kadın ayrılık anında veya kocasının ölümünde kendisine nisbet edilen evde iddet bekler. Ancak oradan zorla çıkartılması veya malının  telefinden korkması veya evin yıkılmasın dan korkması veya kirayı vermeye kadir olamaması durumları müstesnadır.
Verilen talak bayin olsa bile, eğer aralarında bir sütre var ise karı kocanın bir evde bulunmalarında bir beis yoktur, eğer koca fasık ise veya ev dar ise, kadın başka yere çıkar; evla olan erkeğin çıkmasıdır. Eğer aralarına perde olmaya güç getiren bir kadın tayin ederlerse bu güzeldir.
Şayet koca, hanımını seferde iken boşasa veya koca ölse ve kadın ile şehir arasında sefer müddetinden az bir mesafe var ise kadın şehire döner; eğer her taraftan sefer mesafesi varsa ve kendisiyle beraber veli olsun veya olmasın kadın muhayyerdir. Şehre dönmesi daha efdaldir. Şayet bu durumlar şehirde olsa, iddet beklemedikçe oradan ayrılmaz. Sonra eğer mahremi varsa şehirden ayrılır: İmameyn derlerki; eğer yanında mahremi varsa iddet beklemeden evvel şehirden çıkması caizdir.

NESEBİN SABİT OLMASI BABI
Hamileliğin müddetinin en azı altı aydır, ekserisi iki senedir. Her kim, ‘eğer filancı kadını nikahlarsam o boştur’ dese ve o kadı-nı nikahlasa, nikahtan sonra altı ay içinde kadın çocuk doğursa, çocuğun nesebi ve kadının mehri koca üzerine lazımdır. Boşanmış kadın, iddetin bittiğini ikrar etse, sonra ikrarından itibaren altı aydan azında çocuk doğursa, çocuğun nesebi sabit olur, eğer altı ayda doğursa, neseb sabit olmaz.[35]    
Eğer iddetin bittiğini ikrar etmese, eğer iki seneden azında çocuk doğursa neseb sabit olur. İki senede veya daha fazlasında olan doğumda neseb sabit olmaz; ancak ric’i talakta müstesnadır, çocuğun doğumu dönüş olur.[36] Bayin talak bunun hılafınadır. Ancak koca, çocuğu iddia ederse bayinde de neseb sabit olur. Bu, iddette kocanın şüpheyle yaptığı cimaya hamlolunur.
Eğer bayin talakla boşanan kadın buluğa yakın yaşta ise ve dokuz aydan azında çocuğu doğursa neseb sabit olur. Eğer böyle değilse sabit olmaz. Ebu Yusuf’a göre iki senenin azında neseb sabit olur. Kocası ölen kadın, iki seneden azında çocuğu doğursa, neseb sabit olur. Eğer kadın mürahika[37] ise dokuz ay ve on günün azında neseb sabit olur. Eğer böyle değilse neseb sabit olmaz. 
İddet bekleyen kadının doğumu, iki erkeğin veya bir erkek ve iki kadının şahitliğiyle sabit olur. İmameyne göre sadece bir kadı-nın şahitliği yeterlidir. Eğer kadının hamileliği bilinirse veya koca bunu itiraf etmişse, sadece kadının sözüyle doğum sabit olur, İmameyne göre bir kadının şahitliği mutlaka lazımdır. Eğer kadın kocasının ölümünden sonra iki senenin azında çocuğun doğumu-nu iddia etmişse, varisler de kadını tasdik ederse bu, miras ve neseb hakkında sahihtir; seçilen fetva budur. 
Her kim bir kadını nikahlasa ve altı ay veya daha fazlasında bir çocuk doğursa, eğer koca doğumu ikrar ederse veya susarsa neseb sabit olur. Eğer koca doğumu inkar ederse, bir kadının şahitliğiyle neseb sabit olur. Eğer çocuğu nefyederse lanetleşirler.
Eğer altı aydan azında çocuğu doğursa, neseb sabit olmaz.  Eğer kadın altı aydan beri nikah bulunduğunu iddia etse, koca altı aydan azında nikah olduğunu iddia etse, yemin ile beraber söz kadına aittir. İmamı A’zam’a göre yeminsiz söz kadına aittir.  
Eğer koca, kadının boşanmasını doğuma bağlasa ve bir kadın doğum olduğuna şahitlik etse, İmameynin hılafına olarak kadın boşanmış olmaz. Eğer koca, hanımının hamile olduğunu itiraf ederse, sırf kadının sözüyle talak vaki olur, İmameyne göre bir kadının şahitliği mutlaka lazımdır.  
Her kim bir cariye nikahlasa ve onu boşasa, sonra onu satın alsa, satın aldıktan sonra altı aydan azında bir çocuk doğursa, neseb o kişiye lazım gelir. Eğer böyle değilse neseb lazım gelmez.
Her kim cariyesine, ‘Eğer karnındaki erkek ise o bendendir’ dese ve doğuma bir kadın şahitlik etse, o cariye efendisinin ümmü- veledi olur.  Her kim kölesine ‘bu benim oğlumdur’ dese ve ölse, kölenin annesi, ‘ben o çocuğun annesiyim’ dese, o çocuk onun oğludur, her ikisi ölen kişiye varis olur. Eğer kadının hür olduğu meçhul olsa ve vârisler, ‘sen ölenin ümmü-veledisin’ deseler, kadına miras yoktur.




HIZANE (ÇOCUĞUN BAKIMI) BABI
Anne, ayrılıktan evvel veya sonra çocuğunun bakımına daha layıktır. Sonra annenin annesi, ne kadar yukarıya çıkılırsa çıkılsın daha layıktır.
Sonra babanın annesi, sonra çocuğun anne-baba bir kız kardeşi, sonra anne tarafından kızkardeşi, sonra baba tarafından kız kardeşi, sonra teyzesi, sonra halası (aynı şekilde) daha layıktır. Kız kardeşinin kızları, erkek kardeşinin kızlarından daha evladır. Erkek kardeşinin kızları, halalardan daha evladır.
Hangi kadın ki, çocuğun mahreminden gayrısını nikahlarsa, çocuğa bakım hakkı düşer, çocuğun mahremini nikahlayan kadının bakım hakkı düşmez. Bunun misali, çocuğun amcasını nikahlayan anne gibi ve çocuğun dedesini nikahlayan ninesi gibidir. Bakım hakkını düşüren nikahın kalkmasıyla, bakım hakkı geri gelir. Kocasının olmadığı hakkında söz kadına aittir.
Çocuk bu sayılan kadınların yanında hizmetten ihtiyaçsız olana kadar kalır. Bu kendi başına yemesi, içmesi, giyinmesi ve istinca etmesiyledir. Dokuz veya yedi yaşıyla taktir edilir. 
Bundan sonra baba, çocuğu almak üzere zorlanır. Kız çocuğu annesinin veya ninesinin yanında hayız çağına kadar kalır. İmamı Muhammed’e göre şehvetlenme çağına kadar kalır, bu durum anne ve ninenin gayrısının yanında olduğu gibidir. Zaman fasit olduğu için fetva İmamı Muhammed’in sözüyledir.
Çocuğa bakım hakkı olan kadın buna (bakmaya) zorlanmaz. 
Eğer çocuğa bakacak bir kadın yoksa, bakım hakkı mirastaki sıra üzere asabalara[38] aittir. Fakat mahrem olmayan asabasına kız çocuğu verilmez. Bu, amcasının oğlu ve hür eden efendisi gibidir. Ahmak olan fasıka da bakım için kız çocuğu verilmez. 
Eğer asabalar bir derecede toplansalar, en takvası bakıma layıktır, sonra en yaşlısı layıktır. Cariyenin, ümmü-veledin, hür edilmeden evvel çocuğun bakımında hakları yoktur. Zimmi olan kadın, çocuğunu küfre alıştırma korkusu olmadıkça müslüman evladını bakmaya daha layıktır.
Kendi işlerini görme çağına gelmedikçe babanın çocuğu sefere götürme hakkı yoktur. Annenin de aynı şekilde hakkı yoktur, ancak evlendiği vatanı darul harb değilse, oraya götürmesi müstes nadır. Anneden başkası için çocuğu sefere götürme hakkı yoktur.
Eğer iki şehir ve köy arasında baba için çocuktan haberdar olmak ve evinde gecelemek mümkün ise, bu durumda annenin çocuğu sefere götürmesinde bir beis yoktur. Aynı şekilde köyden şehire nakletmekte de beis yoktur, aksi durum bunun hılafınadır. Çocuğun kendinin bakımı hususunda muhayyerlik hakkı yoktur.

NAFAKA BABI
Kadın için nafaka, elbise, ve oturacak yer temin etmek kocası üzerine vacibtir. İsterse  koca küçük olsun, hanımı müslüman veya kafir, büyük veya küçük olsun; kocasının evinde nefsini ona teslim ettiği zaman nafaka mutlaka vacib olur. Veya bir haktan dolayı kendisini teslim etmezse, veya kocası talep etmezse, yine koca üzerine nafaka vermesi vacibtir.
Nafaka her ay için taktir edilir ve kadına teslim edilir. Elbise altı ayda bir takdir edilir. Yeterli miktar nafaka israf olmadan, fazla kısmadan taktir edilir. Bu hususta karı-kocanın hali itibar edilir. Zengin karı-kocada genişlik hali itibar edilir. Fakir karı-koca da darlık hali itibar edilir. Muhtelif olanlarda bu ikisinin ortası ayarlanır, denildi ki sadece kocanın hali itibar edilir. Nafaka da kocanın fakirliği hakkında söz kocaya aittir. Zengin olduğunu isbatta şahit getirmek kadına aittir.
Şayet zengin ise koca üzerine kadın için bir hizmetçi nafakası taktir edilir. Ebu Yusuf’a göre iki hizmetçi nafakası taktir edilir. Şayet koca fakir ise, esah olan hizmetçi nafakasının lazım olmadığı-dır. Koca fakir olduğu için darlık nafakası taktir edilse, sonra koca zenginleşse ve kadın bu hususta kocasıyla davalaşsa, kadına zen-ginlik nafakası tamam edilir. Aksine olan durumda darlık nafakası lazım gelir. 
Haksız yere kocanın evinden çıkan asi kadın için, borçtan dolayı haps edilen kadın için, hasta olduğu için zifafa girilmeyen kadın için, gasb edilen kadın için, cima edilemeyecek kadar küçük kız için, kocası olmadan hacca giden kadın için nafaka yoktur.
Şayet kocasıyla beraber hacca giderse kadın için ikamet hali nafakası vardır, sefer nafakası ve kira ödemesi yoktur. 
Şayet kadın kocanın evinde hastalansa, kadın için nafaka vardır; şayet kendi evinde hasta olup hasta olarak kocasının evinde zifafa girmişse, onun için nafaka yoktur. Nafakadan aciz olduğu için kâdı tarafından araları ayrılmaz. Kadın, kocasının üzerine havele etmek için borç almakla emredilir. 
Geçmiş müddetin nafakası vacib değildir, ancak bunun üze-rine hükmedilmişse veya miktarında karşılıklı anlaşmışsalar müs-tesnadır. Şayet karı-kocadan biri ölse, veya hakimin nafakayla olan hükmünden sonra kadın boşanmışsa veya kadın nafakayı teslim almadan evvel karşılıklı razı olsalar nafaka düşer; ancak hakimin emriyle kadın borç almışsa müstesnadır.
Şayet koca peşin olarak nafakayı kadına vermişse veya sene-lik elbisesini almışsa, sonra nafaka müddeti tamam olmadan evvel karı-kocadan biri ölse, dönüp nafakayı geri isteme hakkı yoktur. Bu, İmamı Muhammedin hılafınadır.   
Efendisinin izniyle köle evlense, hanımının nafakası köle üze-rine borçtur. Bu borç hakkında köle bir kaç kere satılır. Nafakadan başka borçlarda köle ancak bir kere satılır.  
Kocanın üzerine, hanımını kendi ailesinden ve kadının ailesin-den ayrı olan bir evde yerleştirmesi vacibtir. İsterse bu ailesinden olan kişi kocanın hanımının başkasından olan çocuğu olsun. Kadın için, bina içinde kiliti olan bir oda yeterlidir.   
Koca için, kadının ailesini, isterse başkasından olan oğlu olsun, kadının yanına girmesinden men etmesi hakkı vardır. Kadı-na bakmalarından, kadın ile dilediği vakitte konuşmalarından onları men edemez. Sahih olan, kadının anne babasına gitmesine mani olamaz, cuma günü bir kere kadının yanına girmelerini de men ede-mez. Anne-babanın gayrısın (da ki yakınlarının) senede bir kere kadının yanına girmelerini men edemez.
Gaib olan kişinin hanımı için, çocuğu için, anne babası için, hakları cinsinden olan ve emanetçiye bırakılan, kâr ortaklığına verilen, borçlu olup borcunu ve gaibin hanımı olduğunu ikrar eden kişi, veya hakimin zevcesi olduğunu bildiği kadın, kocasının kendisine nafaka vermediğine dair yemin ettirilir ve kadından bu hususta kefil alınır. Geride sayılanlar, kadının gaib kişinin karısı olduğunu ikrar etmeseler, veya hakim bunu (karısı olduğunu) bilme-se ve kadın bu hususta (karısı olduğuna) şahit getirse, hakim  bununla hüküm vermez. 
Aynı şekilde koca, şayet geride mal bırakmasa ve kadın kendisine nafaka taktir edilmesi için gaib kişinin hanımı olduğuna dair şahit getirse ve hakim kadına, kocası üzerine borç almakla emretse, kadının bu husustaki şahitlerini hakim dinlemez. İmamı Züfer’e göre kadına nafaka taktir edilmesi için hakim şahitleri dinler, hanımı olduğunu isbat için dinlemez. Bu zamanda seçilen ve kendisiyle amel edilen fetva budur.[39] 
Bayin talakla boşanmış olsa da iddet bekleyen kadın için, masiyet olmadan ayrılan kadın (hürriyet ve buluğa erme muhayyerliği gibi), veya denklik olmadığı için ayrılan kadın için nafaka ve oturacak yer temini (kocası üzerine) vacibtir.   
Kocasının ölümünden dolayı iddet bekleyen veya masiyet sebebiyle ayrılan (mesela dinden dönen) kadın için, nafaka vacib değildir. Üç talakla boşanan kadın dinden dönse, nafakası düşer.

FASIL
Fakir olan küçük çocuğun nafakası baba üzerinedir. Bu husus ta babaya kimse ortak olmaz. Anne, baba ve hanımın nafakasında olduğu gibi. (Bunların da nafakası oğulları üzerinedir.)
Çocuğun annesi onu emzirmeye zorlanmaz, ancak annesinin emzirmesi teayyün ederse (kesinleşirse) müstesnadır.[40] Annenin yanında çocuğu emzirmesi için (babası) süt annesi kiralar. (Süt annesi kendi) Hanımı olduğu halde çocuğunu emzirmek için onu kiralasa, veya ric’i talaktan iddet bekleyen hanımını kendi çocuğunu emzirmesi için kiralasa bu (kiralama akti) caiz olmaz. Bayin talakta iddet bekleyen kadın hakkında iki rivayet vardır. İddetten sonra anneyi süt için kiralamak caizdir. Anne başkalarından daha fazla ücret talep etmiyor ise, çocuğu emzirmeye daha layıktır.
Şayet hanımını, başka bir kadından olan çocuğunu emzirmesi için kiralasa sahihtir.
Baliğa olduğu halde kızın nafakası, kötürüm olan çocuğun nafakası özellikle baba üzerinedir, fetva bununla verildi. Denildi ki nafakanın üçte ikisi baba üzerine, üçte biri anne üzerinedir.
Zekat almasını üzerine haram eden bir zenginlikle zengin olan kişi üzerine, fakir olan asıllarının nafakası, kız ve erkek çocukları arasında eşit olarak vacib olur. Bu hususta yakınlık ve cüz’iyyet itibar edilir, varis olmak itibar edilmez.
Şayet babanın bir kızı ve oğlunun oğlu olsa, her ikisi üzerine miras kalmasıyla beraber babanın nafakası kızın üzerinedir. Şayet babanın, kızının kızı ve erkek kardeşi olsa, babanın nafakası, bütün miras erkek kardeşine kalmakla beraber kızının kızı üzerinedir.
Zengin olan üzerine, mahremlerinden rahim sahiblerinin nafa-kası vardır. Şayet bunlar fakir, küçük, kadın, kötürüm, kör, ahmak olduğu için kazancı beceremeyen, evlerde devamlı oturan ve ilim talebesi olan kişilerden ise nafakaları verilir. Bunların nafakasını vermesi üzere zengin (mahrem) mecbur edilir. Bu kişilerin nafakası miras taksimine göre takdir edilir. Şayet küçük fakir olan çocuğun, değişik (zengin) kız kardeşleri olsa, çocuğa varis oldukları gibi beşte bir olarak çocuğun nafakası bunların üzerine vacibtir. Bu hususta mirasa ehil olmak itibar edilir. Hakikatten varis olmak itibar edil-mez. Dayısı ve amca oğlu olanın nafakası, dayısı üzerinedir. Babanın hanımının nafakası, oğlu üzerinedir. Oğlun hanımının nafakası, eğer oğlu küçük veya kötürüm ise babası üzerinedir.
Fakir olan kişi üzerine, başkasının nafakası vacib olmaz, ancak hanımın ve çocuğun nafakası vardır.   
Dinlerin ihtilafıyla birlikte nafaka ancak hanımı için vacibtir. Yukarıya ve aşağıya doğru olan doğum yakınlığı sebebiyle nafaka vacibtir. Oğlunun nafakası için babanın, oğlun eşyasını satması hakkı vardır, oğlun taşınmaz (gayrı menkul) mallarını satma hakkı yoktur. Babanın nafakasından başka çocuk üzerine olan borçlarda, çocuğun malı satılmaz. Anne için, kendi nafakası hususunda oğlu-nun malını satması caiz değildir. İmameyne göre baba için de caiz değildir.
Anne-babanın yanında bulunan çocuğun malından şayet kendilerine harcasalar, anne-baba üzerine bunu ödemek yoktur.
Çocuğun malı kendisine emanet verilen kişi, hakimin emri olmadan, çocuğun anne ve babasına (çocuğun) malından infak etse, bunu öder ve ödediğini anne-babadan isteyemez. Hanımdan başkasının nafakasını vermekle şayet hakim hükmetse ve nafaka harcanmadan müddet geçse nafaka düşer; ancak kâdı gaib olan çocuk üzerine borç almakla emretmişse müstesnadır.
Efendi üzerine kölesinin nafakasını vermesi vacibtir. Eğer efendi çekinirse, köleler çalışır ve kendilerine harcarlar. Eğer kölelerin kazancı yoksa, efendi köleri satmaya zorlanır. Canlılardan diğerlerinin nafakası hususunda sahibleri dinen emredilir.



[1] Yani kişi boşamaya mecbur kalır da hanımını boşamak isterse sünnete uygun olarak takip edeceği usul böyledir. Bunun hılafına olan boşamaklar zararı fazla lup bid’at olur.
[2] Bunlarda erkek ihtiyacını giderip kadını boşar, bu uygun olmayıp kadına zarardır.
[3] Kadına döndüğünü ifade eden bir söz veya fiil yapması.
[4] Ric’i talak, boşadığı hanımı geri almanın mümkün olduğu talak şeklidir.
[5] Buşama işini sana bıraktım demektir.
[6] Bundan kasıt zamandır.
[7] Kişi köle veya cariyeye sahip olsa, aralarında nikah akti kalmaz.
[8] Başka kocaya gidip ondan da ayrıldıktan sonra iddetinin geçmesi gerekir.
[9] Bu sözler ile kendi manaları kast edilebildiği gibi, boşamak manaları da kast edilebilir, bu yüzden sözü söyleyenin niyetine bakılır.
[10] Yani ayrılmayı tercih etse.
[11] Bu gibi  durumlarda kadın muhayyerliğini kullanmak istemektedir.
[12] Nefsini seçmekle boşamayı seçmemiş oldu.
[13] Şart lafızlarının Türkçe karşılığı olarak kullandığımız, şayet, eğer, her nezaman, ne vakitte, …yaptığın zaman, şöyle şöyle yaparsan gibi lafızlardır.
[14] Zekeri girdirmekle cima tamam olmadı, yemini bozulmadı, geri çıkartırsa tamam olur.
[15] Bu sebeble kadın boşanmaya sebeb olsa da miras hakkı batıl olmaz.
[16] Bu durumlarda koca sağlığında karısını boşamıştır.
[17] Zira bunlar da ayrılmayı kendileri istemiştir.
[18] Cüb: zekeri kesik kişidir. İnnin: cima etmeye gücü yetmeyen kişidir.
[19] İ’la: karısına dört ay yanaşmamak üzere yemin etmesidir.
[20] Kocanın dönme hakkı devam eder.
[21] Cima ederlerse dönüş sabit olur.
[22] Zıhar, iki sonraki bahiste gelecek.
[23] İki lafız da aynı manayı ifade eder.
[24] İcab: Akitlerde ilk söylenen sözdür. İkinci söze kabul denir.
[25] Bunlarda kölelik vasfı noksandır.
[26] Men, dirhemin altıda biri kadardır.
[27] Verilen şeyi fakire arzederek onu malik etmeden, menfaatine sunmak.
[28] Çocuğun kendinden olmadığını iddia etmek.
[29] Kendsinin yalan söylediğini itiraf etmesi.
[30] Tehniye, çocuğun doğum müjdesinin verildiği andır. Bu üç gün ile kayıtlıdır. Bu müddetten sonra çocuğu nefyedemez.
[31] Kameri senede ayın doğumu ile hesap yapılır ve sene 360 günü geçmez.
[32] Hayaları alınarak cima edemeyen kişi.
[33] Hür kadın gibi olur.
[34] Tariz: işittirmek, niyetini ona çaktırmak. Güzelsin, yemeğin yenir, gibi sözler.
[35] Hamileliğin en azı altı aydır, altı ayı geçerse o çocuk başkasındandır.
[36] Çocuk olmasına sebeb olan cimayla hanımına dönmüştür.
[37] Buluğ çağına yakınlaşmış kız.
[38] Erkek tarafından varis olanlar.
[39] İmamı Züfer’in geçerli altı fetvasından biri budur.
[40] Çocuk başka kadınların memesini almayınca artık annenin emzirmesi vacibtir.

Yorum Gönder

0 Yorumlar