4 Aralık 2023 Pazartesi

İlmin Fazîleti, Bir İlim Sorulduğunda, Konuşmasını Tamamladıktan Sonra Suâl Sorana Cevâb Veren Kimse, İlme Delâlet Eden Bir Konuşmada Sesini Yükselten Kimse

 


1- İlmin Fazîleti


"... Allah içinizde îmân etmiş olanlarla (bilhassa) kendilerine ilim verilmiş bulunanların derecelerini yükseltir. Allah ne yaparsanız hakkıyle haberdârdır" (Mucâdele: 58/11);


"Rabb'ım benim ilmimi artır!" (Tâhâ: 20/114)



2- Konuşmasıyle Meşgul Bulunurken Kendisinden Bir İlim Sorulduğunda, Konuşmasını Tamamladıktan Sonra Suâl Sorana Cevâb Veren Kimse

59- Bize Muhammed ibn Sinan (223) tahdîs edip şöyle dedi: Bize Fuleyh (168) tahdîs etti. H ve keza bana İbrahim ibnu'l-Munzir (226) tahdîs edip şöyle dedi: Bize Muhammed ibn Fuleyh (197) tahdîs edip şöyle dedi: Bana babam tahdîs edip şöyle dedi: Bana Hilâl ibn Aliyy, Ata ibn Yesâr (94)'dan, o da Ebû Hureyre'den tahdîs etti. 

Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir:

Meclisin birinde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) huzûrundakilere söz söylerken ansızın bir bedevi gelip: Kıyâmet ne zamandır? diye sordu. Rasûlüllah konuşmasına devam etti. Oradakilerin kimi: Bedevî'nin ne dediğini işitti, amma suâlinden hoşlanmadı dedi; kimi de: Belki işitmedi diye hükmetti. Nihayet Rasûlüllah sözünü bitirince: 
"O kıyâmeti soran nerede?" diye, yani bunun gibi bir lâfızla suâl etti. Bedevî:

- İşte ben yâ Rasûlallah, dedi. Bunun üzerine Rasûlüllah:

- Emânet zayi' edildiği vakit kıyâmeti bekle, buyurdu. Yine bedevî:

- Emâneti zayi' etmek nasıl olur? diye tekrar sorunca, Rasûlüllah:

- İş, ehli olmayana yöneltilip dayandırıldığı zaman kıyâmeti bekle, buyurdu.

buyurdu.


3- İlme Delâlet Eden Bir Konuşmada Sesini Yükselten Kimse

60 Bize Ebû Avâne, Ebû Bişr (123-5)'den; o da Yûsuf ibn Mâhek (63-7)'den; o da Abdullah ibn Amr (radıyallahü anh)'dan tahdîs etti. O şöyle demiştir: 

Gittiğimiz yolculukların birinde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) geride kalmıştı da sonra bize yetişmiş idi. O sırada namaz vakti girmişti. Biz de abdest alıyorduk. Ayaklarımızı, mesh eder gibi, az su ile yıkamağa başladık. Peygamber bu hâli görünce en yüksek sesiyle iki yahut üç kerre: 

"Cehennem'de yanacak ökçelere yazık!" diye nida etti.

SAHÎH-Î BUHÂRÎ / KİTAB'UL-İLM

2 Aralık 2023 Cumartesi

Vahiy Nasıl Başladı? ayet ve hadisi şeriflerde



1- Rasûlüllah'a "sallallahü aleyhi ve sellem" Vahyin Nasıl Başladığı?

"Nuh'a, ondan sonraki peygamberlere vahy ettiğimiz ve İbrahim'e, İsmâil'e, İshâk'a, Ya'kûb'a, evlâdlarına, Îsa'ya, Eyyûb'a, Yûnus'a, Harun'a ve Süleyman'a vahy eylediğimiz ve Dâvûd'a Zebûr verdiğimiz gibi, şübhesiz Sana da vahyettik biz." (en-Nisâ: 4/163)

Bize Humeydî Abdullah ibn Zubeyr (ö.219) tahdîs edip şöyle dedi: Bize Sufyân ibn Uyeyne (ö.198) tahdîs edip şöyle dedi: Bize Yahya ibn Saîd el-Ensârî tahdîs edip şöyle dedi; Bana Muhammed ibn İbrahim et-Teymî haber verdi ki, kendisi Alkame ibn Vakkas el-Leysî'den şöyle derken işitmiştir: Ben Omer ibn el-Hattâb -Allah ondan râzı olsun-'dan işittim, minber üzerinde şöyle dedi: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan işittim, şöyle buyuruyordu:

"Ameller ancak niyetlere göredir. Herkesin niyet ettiği ne ise, eline geçecek olan şey ancak odur. Artık her kim nail olacağı bir dünyâ (malı) veya nikâh edeceği bir kadından dolayı hicret etmiş ise, onun hicreti (Allah'ın ve Rasûlü'nün rızâsına değil), hicret etmiş olduğu şeyedir".

Bize Abdullah ibn Yûsuf (217-218?) tahdîs edip şöyle dedi: Bize Mâlik ibn Enes, Hişâm ibn Urve (61-146)'den, o da babası Urvetu'bnu'z-Zubeyr'den, o da mü'minlerin annesi Âişe (58;radıyallahü anh)'den haber verdi ki (şöyle demiştir:) Haris ibn Hişâm (18, radıyallahü anh), Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan 

“Yâ Rasûlallah, sana vahy nasıl gelir?” diye sordu. Resûlüllah:

"Bâzı vakitlerde bana çıngırak sesi gibi gelir ki, bana en ağır geleni de budur. Benden o hâl gider gitmez, (meleğin) bana söylediğini iyice bellemiş olurum. Bazen de melek bana bir insan olarak temessül eder, benimle konuşur, ben de söylediğini iyice bellerim" buyurdu.

Âişe (r.anha) şöyle dedi: Rasûlüllah'ı, soğuğu pek şiddetli bir günde kendisine vahy inerken görmüşümdür, (işte öyle soğuk bir günde bile) kendisinden o hâl geçtiği vakitte şakaklarından boncuk boncuk ter akardı.

Bize Yahya ibn Bukeyr (104-231) tahdîs edip şöyle dedi: Bize Leys (93-167) Ukayl'den, o da İbn Şihâb'dan, o da Urvetu'bnu'z-Zubeyr'den tahdîs etti. Mü'minlerin annesi Âişe (r.anha) şöyle demiştir:

Rasûlüllah'ın ilk vahy başlangıcı uykuda doğru ru'yâ görmekle olmuştur. Hiç bir ru'yâ görmezdi ki sabah aydınlığı gibi açık seçik zuhur etmesin. Ondan sonra kalbine yalnızlık sevgisi bırakıldı. Artık Hırâ Dağı'ndaki mağara içinde yalnızlığa çekilip, orada ailesinin yanına gelinceye kadar adedi muayyen gecelerde tehannüs -ki taabbüd demektir- eder ve yine azıklanıp giderdi. Sonra yine Hadîce'nin yanına dönüp, bir o kadar zaman için yine azık tedârik ederdi. Nihayet Rasûlüllah'a bir gün Hırâ mağarasında bulunduğu sırada Hak (yani vahy) geldi. Şöyle ki, ona melek geldi ve: İkrâ', (yani: Oku) dedi. O da: "Ben okumak bilmem" cevâbını verdi. Peygamber buyurdu ki:

"O zaman Melek beni alıp tâkatim kesilinceye kadar sıkıştırdı. Sonra beni bırakıp yine: İkrâ', dedi. Ben de O'na: Okumak bilmem, dedim. Yine beni alıp ikinci defa tâkatim kesilinceye kadar sıkıştırdı. Sonra beni bırakıp yine: İkrâ', dedi. Ben de: Okumak bilmem, dedim. Nihayet beni alıp üçüncü defa sıkıştırdı. Sonra beni bırakıp:

"Yaradan Rabb'inin ismiyle oku. O insanı yapışkan bir kan pıhtısından yarattı. Oku, Rabb'in nihayetsiz kerem sahibidir. Ki O, kalemle (yazı yazmayı) öğretendir. İnsana bilmediğini O öğretti". ( Alâk: 96/1-5) dedi.

Bunun üzerine Rasûlüllah (kendisine vahy olunan) bu âyetlerle (korkudan) yüreği titreyerek döndü ve Hadîce bintu Huveylid'in yanına girerek:
 "Beni sarıp örtünüz, beni sarıp örtünüz!" dedi. Korkusu gidinceye kadar vücûdunu sarıp örttüler. Ondan sonra Rasûlüllah vâki' olan hâdiseyi Hadîce'ye haber vererek: 
"Kendimden korktum" dedi. 
Hadîce (r.anha): "Öyle deme; Allah'a yemîn ederim ki, Allah hiçbir vakit seni utandırmaz. Çünkü sen akrabana bakarsın, işini görmekten âciz olanların ağırlığını yüklenirsin, fakire verir, kimsenin kazandıramayacağını kazandırırsın, misafiri ağırlarsın, hak yolunda zuhur eden hâdiselerde (halka) yardım edersin" dedi. 
Bundan sonra Hadîce, Peygamber'i birlikte alıp amcasıoğlu Varakatu'bnu Nevfel ibn Esed ibn Abdi'l-Uzzâ'ya götürdü. Bu zât, câhiliyyet zamanında Hristiyan dînine girmiş bir kimse olup İbrânîce yazı bilir ve İncil'den Allah'ın dilediği miktarda bâzı şeyleri İbrânîce yazardı. Varaka gözlerine körlük gelmiş bir ihtiyardı. Hadîce Varaka'ya:

- Amcam oğlu, dinle bak, kardeşinin oğlu ne söylüyor? Dedi. Varaka:

- Ne var kardeşimin oğlu? Diye sorunca, Rasûlüllah gördüğü şeyleri kendisine haber verdi.

Bunun üzerine Varaka şöyle dedi:

“Bu gördüğün, Allah'ın Musa'ya gönderdiği Nâmûs'tur. Ah keşke senin da'vet günlerinde genç olaydım! Kavmin seni (memleketinden) çıkaracakları zaman keşke hayâtta olsam!”

Bunun üzerine Rasûlüllah:

- "Onlar beni çıkaracaklar mı ki?" diye sordu. O da:

- Evet. Senin getirdiğin gibi bir şey getirmiş (yani vahy tebliğ etmiş) bir kimse yoktur ki düşmanlığa uğramasın. Şayet senin da'vet günlerine yetişirsem, sana son derecede yardım ederim, cevâbını verdi. Ondan sonra çok geçmedi, Varaka vefat etti Ve o esnada bir müddet için vahy kesildi.

İbn Şihâb şöyle dedi: Ve bana Ebû Seleme ibnu Abdirrahmân haber verdi ki, Câbir ibn Abdillah da -geçen hadîsi rivayet edip- şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), vahyin kesilmesinden bahsederken söz arasında şöyle buyurdu:

"Ben (bir gün) yürürken birden bire gökyüzü tarafından bir ses işittim. Başımı kaldırdım. Bir de baktım ki, Hırâ'da bana gelen melek (yani Cibril aleyhi's-selâm) semâ ile arz arasında bir kürsî üzerinde oturmuş. Pek ziyâde korktum, (Evime) dönüp: 'Beni örtün, beni örtün' dedim. Bunun üzerine Allahü teâlâ " Ey örtüye bürünen! Kalk artık (kavmini Allah'ın azâbı ile) korkut. Rabb'ini büyük tanı. Elbiseni temiz tut. Azaba götürecek şeyleri terke devam et. " (Müddessir: 74/1-5) âyetlerini indirdi. Artık vahy yoğun şekilde arka arkaya devam etti."

Bu hadîsi Leys'ten rivâyet etmekte Abdullah ibn Yûsuf ile Ebû Salih (140-224), isnâdın başında bulunup Buhârî'nin şeyhi olan Yahyâ ibn Bukeyr'e mutâbaat etmişlerdir. Ve yine bu hadîsi Zuhrî'den rivayet etmekte Hilâl ibn Reddâd, Ukayl'e mutâbaat etmiştir. Yûnus ibn Yezîd ile Ma'mer ibn Râşid, bundan evvelki hadisteki
 "Kalbi titreyerek" ta'bîri yerine "Omuz ile boyun arasındaki etleri titreyerek" ta'bîrini söylediler.

Bize Mûsâ ibn İsmâîl tahdîs edip şöyle dedi: Bize Ebû Avâne tahdîs edip şöyle dedi: Bize Mûsâ ibnu Ebî Âişe tahdîs edip şöyle dedi: Bize Saîd ibn Cubeyr, İbn Abbâs radıyallahü anhüma'dan tahdîs etti ki, o; 

"Onu acele (kavrayıp ezber) etmen için dilini onunla depretme..." (Kıyâme: 75/16) âyetinin tefsîri hakkında şöyle demiştir: 
"Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), indirilen âyetler (in zabtı yüzün)den güçlük çeker ve bundan dolayı çok kerreler dudaklarını kımıldatırdı." Bunu söylerken İbn Abbâs: 

"İşte bak Resûlüllah dudaklarını nasıl kımıldatıyor idiyse, ben de sana öylece kımıldatıyorum" demiş.

Bunun üzerine Yüce Allah O'na: "Onu acele (kavrayıp ezber) etmen için (Cibrîl vahyi iyice bitirmeden) dilini onunla depretme. Onu (göğsünde) toplamak, onu (dilinde akıtıp) okutmak şübhesiz bize âiddir. Öyleyse biz onu okuduğumuz vakit, sen onun kırâatine uy. Sonra onu açıklamak da hakîkat bize âiddir" (Kıyame: 75/6-19) âyetlerini indirdi.
 "Kur'ân'ı senin göğsünde toplayıp onu okuyabilmen şübhesiz bize âiddir"; "Kur'ân'ı (Cibrîl'in diliyle) sana okuduğumuzda onu dinle ve (sükût ederek) ona kulak ver"; "Ondan sonra onu (doğru) okumanı biz tekeffül ederiz " demektedir. İşte bundan sonra Rasûlüllah'a ne zaman Cibrîl gelirse sükût edip, onu dinlerdi. Cibrîl gidince, onun getirdiği kelâmı (âyetleri), o nasıl okumuş ise Peygamber de öylece okur idi.

Bize Abdûn tahdîs edip şöyle dedi: Bize Abdullah ibnu'l-Mubârek (113-181) haber verip şöyle dedi: Bize Yûnus ibn Yezîd, Zuhrî'den haber verdi. H ve yine bize Bişr ibn Muhammed tahdîs edip şöyle dedi: Bize Abdullah ibn Mübarek haber verip şöyle dedi: Bize Yûnus İbn Yezîd ve Ma'mer ibn Râşid, Zuhrî'den onun benzerini haber verdi; Zuhrî şöyle dedi: Bana Ubeydullah ibn Abdillah haber verdi, İbn Abbâs şöyle demiştir:

Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), insanların en cömerdi idi. En cömerd olduğu zaman da ramazânda idi ki (bu ay) Cibrîl'in kendisiyle çokça buluştuğu zaman idi. Cibrîl aleyhi's-selâm ramazânın her gecesinde Peygamber'le buluşur ve onunla Kur'ân'ı müdârese ve müzâkere ederdi. İşte bundan dolayı Rasûlüllah hayır dağıtmakta, esmesi maniaya uğramayan rüzgârdan daha cömerd idi.

Bize Ebu'l-Yemân el-Hakemu'bnu Nâfi' (138-222) tahdîs edip şöyle dedi: Bize Şuayb ibn Ebî Hamze, Zuhrî'den haber verdi; Zuhrî şöyle dedi: Bana Abdullah ibn Utbe ibn Mes'ûd'un oğlu Ubeydullah haber verdi ki, ona da Abdullah ibn Abbâs haber vermiştir.

İbn Abbâs'a da Ebû Sufyân ibn Harb haber verdi ki, gerek kendisiyle, gerek Kureyş kâfirleri ile Rasûlüllah'ın Hudeybiye sulhunu akdettiği mütâreke müddeti içinde ticâret için Şam'a giden bir Kureyş kaafilesi içinde bulunduğu sırada (Rûm Kayseri) Hıraklıyus tarafından da'vet olunmuş. Ebû Sufyân ile arkadaşları Hıraklıyus'un yanına gelmişler. O zaman Hıraklıyus ile maiyyetindekiler İliya (yani Beytu'l-Makdis)'da imiş. Rûm büyükleri yanında iken Kayser bunları meclisine çağırmış. Huzuruna alıp, tercümanın da gelmesini emretmiş. Tercüman:

- Peygamber'im diyen bu zâta nesebce en yakın olan hanginizdir? diye sormuş.

Ebû Sufyân dedi ki: Ben:

- Nesebce en yakınları benim, dedim. Bunun üzerine Hıraklıyus:

- Onu bana yakın getiriniz. Arkadaşlarını da yakına getiriniz, lâkin arkasında dursunlar, dedi. Ondan sonra tercümanına dönüp dedi ki:

- Bunlara söyle. Ben bu zât hakkında bu adamdan (bâzı şeyler) soracağım. Bana yalan söylerse onu tekzîb etsinler.

Ebû Sufyân dedi ki: Vallahi arkadaşlarım yalanımı ötede beride söylerler diye utanmasaydım, O'nun (yani Peygamber) hakkında yalan uydururdum. Ondan sonra bana ilk sorduğu şu oldu:

- Sizin içinizde nesebi nasıldır?

- O'nun içimizde nesebi pek büyüktür, dedim.

- Sizden bu sözü ondan evvel söylemiş (yani ondan evvel peygamberlik davası etmiş) hiçbir kimse var mıydı? Dedi.

- Yoktu, dedim.

- Babaları içinde hiçbir melik gelmiş midir? Dedi.

- Hayır, dedim.

- Ona tâbi' olanlar halkın şereflileri mi, yoksa zaîfleri midir? dedi.

- Halkın zaîf olanlarıdır, dedim.

- O'na tâbi' olanlar artıyor mu, yoksa eksiliyor mu? dedi.

- Artıyorlar, dedim.

- İçlerinde O'nun dînine girdikten sonra beğenmemezlikten dolayı dîninden dönenler var mıdır? Dedi.

- Yoktur, dedim.

- Şu dediğini demezden (yani dîne davetten) evvel, hiç yalan ile ithâm ettiğiniz var mıydı? Dedi.

- Hayır, dedim.

- Hiç gadr eder mi (yani ahdi bozar mı)? Dedi.

- Hayır gadr etmez, ancak biz şimdi onunla bir müddete kadar mütâreke halindeyiz. Bu müddet içinde ne yapacağını bilmiyoruz, dedim.

Ebû Sufyân dedi ki: Bana (kendiliğimden) bir şey katmağa imkân verecek, bu sözden başkasını bulamadım.

- O'nunla hiç harb ettiniz mi? dedi.

- Evet, ettik, dedim.

- O'nunla harbiniz nasıldır? dedi.

- Aramızda harb (tâli'i) nevbet iledir. Gâh o bize zarar verir, gâh biz ona zarar veririz, dedim.

- Size ne emrediyor? dedi.

- Bize yalnız Allah'a ibâdet ediniz, hiçbir şeyi O'na ortak etmeyiniz. Dedelerinizin inanıp söyleye geldikleri şeyleri terk ediniz, diyor. Bize namazı, doğruluğu, iffetliliği ve Allah'ın eklenip durmasını emrettiği her şeyi ekleyip durmayı emrediyor, dedim.

Bunun üzerine tercümâna dedi ki:

- Ona söyle: Nesebini sordum, içinizde yüksek nesebli olduğunu beyân ettin. Peygamberler de zâten böyle kavimlerinin neseb sâhibleri içinden gönderilirler. İçinizden bu sözü O'ndan evvel söylemiş hiçbir kimse var mıydı diye sordum; hayır dedin. O'ndan evvel bu sözü söylemiş bir kimse olaydı, bu da kendisinden evvel söylenilmiş bir söze tâbi' olmuş bir kimsedir, diyebilirdim diye düşünüyorum. Babaları içinde hiçbir hükümdar gelmiş midir diye sordum; hayır dedin. Babaları içinden bir hükümdar olaydı, bu da babasının mülkünü geri almaya çalışır bir kimsedir diye hükmederdim diyorum. Bu da'vâsına kalkışmadan evvel O'nun bir yalanını tutmuş mu idiniz diye sordum; hayır dedin. Ben ise muhakkak biliyorum ki (önceden) halka karşı yalan söylemeyi irtikâb etmemiş iken (sonradan) Allah'a karşı yalan söylemeğe cür'et edemezdi. O'na tâbi' olanlar halkın eşrafı mı, yoksa zaîfleri mi diye sordum; O'na tâbi' olanlar insanların zaîfleri olduğunu söyledin. Rasûlllerin tâbi'leri de (zâten) onlardır. O'na uyanlar artıyor mu, yoksa eksiliyor mu diye sordum; artıyorlar dedin. Îmân işi de tamâm oluncaya kadar hep bu şekilde gider. İçlerinde O'nun dînine girdikten sonra beğenmemezlikten dolayı dîninden dönen var mıdır diye sordum; hayır dedin. îmân da mûcib olduğu inşirâh kalblere karışıp kökleşinceye kadar böyle olur. Hiç ahde vefasızlık eder mi diye sordum; hayır dedin. Peygamberler de böyledir; gadr etmezler. Size ne emrediyor diye sordum. Yalnız Allah'a ibâdet edip, O'na hiçbir şeyi ortak kılmamayı size emrettiğini, putlara ibâdetten sizleri nehyettiğini, kezâlik namaz ile doğruluk ve iffetlilik ile emrettiğini söyledin. Eğer bu dediklerin doğru ise, şu ayaklarımın bastığı yerlere yakında O zât mâlik olacaktır. Zâten bu peygamberin zuhur edeceğini bilirdim. Lâkin sizden olacağını tahmîn etmezdim. O'nun yanına varabileceğimi bilsem, O'nunla buluşmak için her türlü zahmete katlanırdım. Yanında olaydım (hizmet arz ederek) ayaklarını yıkardım!

Ondan sonra Hırakl, Dıhye'nin elçiliği ile Busrâ emîrine gönderilen (ve onun tarafından Kayser'e ulaştırılan) Peygamber'in mektubunu istedi. Getiren adam onu Hırakl'e verdi; o da okudu. Mektûbda şunlar yazılmıştı:

“Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle. Allah'ın kulu ve Resûlü Muhammed'den Rûm'un büyüğü Hırakl'e. Hidâyete tâbi' olanlara selâm olsun. Bundan sonra, seni İslâm davetine (müslümanlığa) davet ediyorum. İslâm'a gir ki selâmette kalasın ve Allah ecrini iki kat versin. Eğer kabul etmezsen çiftçilerin günâhı senin boynunadır."

Ey kitâb ehli, hepiniz bizimle sizin aranızda müsâvî bir kelimeye gelin: Allah'tan başkasına tapmayalım, O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım, Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi Rabbler tanımayalım. Eğer yüz çevirirlerse, deyiniz ki: Şâhid olun, biz muhakkak müslümânlarız" (Âli İmrân: 3/64).

Ebû Sufyân dedi ki: Hırakl diyeceğini dedikten ve mektubun okumasını bitirdikten sonra yanında gürültü çoğaldı, sesler yükseldi. Biz de yanından çıkarıldık. (Arkadaşlarımla yalnız kalınca) Onlara dedim ki: İbn Ebî Kebşe'nin (yani Peygamber'in) işi hakîketen büyüyor. Benû Asfar meliki O'ndan korkuyor. Artık Rasûlüllah'ın gâlib geleceğine tâ Allah İslâm'ı kalbime girdirinceye kadar kesin inancım devam etti.

İliyâ, yani Beytu'l-Makdis sahibi ve Hırakl'ın dostu olup Şam hristiyanlarına episkopos ta'yîn edilen İbnu'n-Nâtûr, Hırakl'den bahsederek derdi ki, Hırakl Beytu'l-Makdis'e geldiği zaman (günün birinde) pek ziyâde kederli göründü. Pıtrîklerinden (kumandanlarından) bâzıları ona: Senin hâlini başka türlü görüyoruz, dediler. İbnu'n-Nâtûr dedi ki: Hırakl yıldızlara bakar, kâhinliğe âşinâ bir kimse idi. Bu suâle ma'rûz kalınca, onlara: Bu gece yıldızlara baktığımda Hitan Meliki'ni zuhur etmiş gördüm. Bu ümmet içinde sünnet olanlar kimlerdir? diye sordu. Yahûdîler'den başka sünnet olan yoktur; onlardan da sakın endîşe etme. Memleketinin şehirlerine yaz, oralardaki Yahûdîler'i öldürsünler, dediler. Derken Hırakl'ın huzuruna Gassân Meliki tarafından Rasûlüllah'a dâir haber ulaştırmaya me'mûr olarak gönderilmiş bir adam getirildi. Hırakl o adamdan haberi alınca: Gidin de bu adam sünnetli midir, değil midir, bakın, dedi. Baktılar ve sünnetli olduğunu bildirdiler. Sonra gelen adamdan: Arab kavmi sünnetli midir? diye sordu. Sünnet olurlar cevâbını aldı. Bunun üzerine Hırakl: Bu ümmetin meliki işte zuhur etmiştir, dedi. Ondan sonra Hırakl, Roma'da ilimce kendi benzeri olan bir dostuna mektûb yazıp Hımıs'a gitti. Hımıs'tan ayrılmadan o dostundan, Peygamber'in zuhur ettiği ve bunun bir peygamber olduğu hakkındaki görüşüne muvafık bir mektûb geldi. Müteakiben Hırakl, Hımıs'da bulunan bir kasrına Rûm büyüklerini da'vet ederek kapıların kapanmasını emretti. Sonra yüksek bir yere çıkıp:

- Ey Rûm cemâati, bu peygambere bey'at edip de felah ve rüşde nail olmayı istemez misiniz? diye hitâb etti.

Bunun üzerine cemâati, yaban eşekleri kadar sür'atle kapılara doğru kaçıştılarsa da kapıları kapanmış buldular. Hırakl, bu derece nefretlerini görüp îmâna girmelerinden ümidsiz olunca: Bunları geri çevirin, diye emretti ve (onlara dönüp): Deminki sözlerimi dîninize olan sıkı bağlılığınızı öğrenmek için söyledim, (bunu da) gözlerimle gördüm, dedi. Bu söz üzerine oradakiler memnunluklarını beyân ederek, kendisini ta'zîmen secde ettiler. Hırakl (ın îmâna da'vet olunması) hakkındaki haberin sonu da bundan ibarettir.

Bu hadîsi Salih ibn Keysan, Yûnus ve Ma'mer de Zuhrî'den rivayet etmişlerdir.

SAHÎHU'L-BUHÂRÎ-vahiy bölümü


29 Kasım 2023 Çarşamba

Bu gözyaşı, Allah'ın kullarının kalblerine koyduğu bir rahmettir, hadisi

 


7465 Cerîr ibn Abdillah (radıyallahü anh): Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

 "Allah, insanlara merhamet etmeyene merhamet etmez" buyurdu, demiştir.

7466 Usâme ibn Zeyd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bizler Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanında bulunuyorduk. O'na kızlarından birinin elçisi geldi de kendisini ölmek üzere olan bir çocuğuna gelmesi için çağırıyordu. Peygamber, elçiye:

— "Kızıma dön ve ona Allah'ın almak ve vermek istediği herşey kendisine âiddir. Ve herşeyin ilâhî ilimde ta'yîn edilmiş bir ömrü var olduğunu ona haber ver ve kendisine: Sabret ve bu sabrın Allah yanında bir ecir ve sevabı olduğunu da hatırla! diye emret" buyurdu.

Elçi gidip tekrar döndü de:

— Kızınız herhalde kendisine geliniz diye yemîn etti, dedi. 

Bunun üzerine Peygamber, beraberinde Sa'd ibn Ubâde, Muâz ibn Cebel olduğu hâlde kalkıp gitti. Hasta çocuk Peygamber'in kucağına verildi. Çocuğun nefesi gidip gelmekte idi. Nefsi, canı sanki eski bir kırba içinde gibi idi. Peygamber'in iki gözü yaş döktü. Sa'd ibn Ubâde bu yaşları görünce:

— Yâ Rasûlallah! Bu yaş, bu ağlama nedir? dedi. Rasûlüllah:

— "Bu gözyaşı, Allah'ın kullarının kalblerine koyduğu bir rahmettir. Allahu Taâlâ ancak kullarından merhametli ve şefkatli olanlara merhamet eyler" buyurdu.
Buhari

25 Kasım 2023 Cumartesi

Kur'ân'ın üçte birine denk olan sure

 


7462 Ebû Saîd el-Hudrî (radıyallahü anh)'den (o şöyle demiştir): 

Sahâbîlerden birisi diğer birinin geceleyin “Kul huvellahu ahad" Sûresi'ni okumakta olduğunu, hiç durmadan bu sûreyi tekrarlamakta olduğunu işitti. Sabah olunca Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e geldi ve bunu kendisine zikretti, Sûreyi okuyan zât, okumasını azımsayarak sanki hâlâ bu sûreyi tekrarlıyordu. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

— "Nefsim elinde bulunan Allah'ayemîn ederim ki, bu sûre muhakkak Kur'ân'ın üçte birine denk olur" buyurdu.

SAHÎH-İ BUHÂRÎ
7464 Ebu'r-Ricâl Muhammed ibn Abdirrahmân, annesi Amr bintu Abdirrahmân'dan; o da Âişe (r.anha)'den tahdîs etti. 
Annesi Peygamberin zevcesi Âişe'nin terbiyesinde bulunmuştu. Âişe şöyle demiştir: 
"Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) sahâbîlerinden bir zâtı bir askerî birliğe kumandan yapıp gazaya göndermişti. Bu zât maiyyetindeki arkadaşlarına kıldırdığı namazlarda Kur'ân okur ve kıraatini her zaman "Kul huvellâhu ahad" Sûresi ile bitirirdi. Bu sefer hey'eti gazadan döndüklerinde kumandanın bu âdetini Peygamber'e zikrettiler. Peygamber de onlara:

—“Niçin böyle yapmakta olduğunu kendisine sorunuz" buyurdu. Onlar da gidip bunu kendisine sordular. Kumandan da:

— "Kul huvellâhu ahad" Sûresi, Rahmân'ın vasıf ve ta'rîfidir (Allah'ın bütün isimleri ve sıfatları bu sûrededir). Onun için ben bu sûreyi okumayı severim, diye cevâb verdi.

Gelip bu cevâbı haber verdiklerinde Peygamber:

— "Siz de kumandana, Allah'ın da onu muhakkak sevmekte olduğunu haber veriniz!" buyurmuştur.
SAHÎH-İ BUHÂRÎ

9 Kasım 2023 Perşembe

Yâ Resûla`llah, içinizdeki Bedir kahramanlarını ne mertebe sayarsınız?



Sahih Buhari » Fasillar » BÜYÜK BEDİR GAZÂSI

Fasil : BÜYÜK BEDİR GAZÂSI
Konu :
Ravi : Zürekî Rifâa İbn-i Râfi`

Baslik : BEDİR`DE MÜSLÜMANLARIN MÜŞKÜL VAZİYETLERİNİ TASVÎR EDEN VE MELEKLERLE İMDAT OLUNDUKLARINI BİLDİREN ENFÂL SÛRESİ ÂYETLERİ

Hadis-i şerif : Ravi, Ensâr`dan ve Bedir`de hazır bulunan mücâhidlerden idi- der ki: 

Bedir harbi sırasında bir ara Cibrîl aleyhi`s-selâm Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e geldi de: 

- Yâ Resûla`llah, içinizdeki Bedir kahramanlarını ne mertebe sayarsınız? diye sordu. 

Resûlullah: 
- Müslümanların en fazîletli sîmâları sayarız! buyurdu. Yâhud buna benzer bir söz söyledi. 

Cibrîl: 

- Biz de meleklerden Bedir`de hazır bulunanları böylece meleklerin hayırlısı addederiz! dedi.

HadisNo : 1564

29 Ekim 2023 Pazar

EL HASİB olan ALLAH

 



EL HASİB olan ALLAH
Kullarının gizli açık herşeylerine şahid olan ve en şerefli olandır. Ahiret gününde kullarını tüm nimetlerden hesaba çekip sorgulayacak olandır. Varlığı bir hesap ile yaratan, varlığı tüm hesabın üzerinde olan, kulların Hesabını eşsiz ve benzersiz gören Kullarına yeten mutlâk ve sonsuz Allah demektir.


Peygamber Efendimiz(s.a.v.) Buyuruyorki; 
Üç Şey Vardırki, Allah Onun Hesabını Kolaylaştırır, Onu Rahmetiyle Cennetine Koyar 
1. Sana Vermeyene Verirsin 
2. Sana Zulmedeni Affedersin 
3. Seninle Bağlarını Koparanlara, Sen iyi ilişkilerini sürdürürsün İşte O zaman Allah Kişinin Hesabını Kolay Yapar Buyruluyor.

14 Ekim 2023 Cumartesi

Unutma ki, başarı tatlı dille kazanılır. Şeyh Sadi Şirazi

 


Yumuşak davranırsan fakir sana kul, kurban olur. Zengin de yumuşar, tevazu gösterir. 
Büyüklerle konuşurken sert söyleme. Ondan sertlik görürsen sen yumuşak ol. 
Unutma ki, başarı tatlı dille kazanılır.
Şeyh Sadi Şirazi
Bostan ve Gülistan

11 Ekim 2023 Çarşamba

Sen nefsini hak ile meşgul etmezsen, bâtıl seni işgâl eder,İmamı Şafiî



İmâm Şâfiî Hazretleri der ki :

“Sen nefsini hak ile meşgul etmezsen, bâtıl seni işgâl eder.”

Gönüller de boşluk kabul etmez. İyi veya kötü birileri tarafından muhakkak doldurulur. Bardak boş olursa kimi asit doldurur, kimi içki.
Biz o bardağı İslâm’ın âb-ı hayâtıyla, cennet kevserleriyle, rahmet zemzemleriyle doldurursak ona başkası müdâhale edemez.

4 Ekim 2023 Çarşamba

İlâhî isimlerin güzellikle nitelendirilmesinin sebeplerini Ebû Bekir İbnü’l-Arabî

 


İlâhî isimlerin güzellikle nitelendirilmesinin sebeplerini Ebû Bekir İbnü’l-Arabî şöyle sıralamaktadır: 

1. Esmâ-i hüsnâ Allah hakkında yücelik ve aşkınlık ifade eder ve kullarda saygı hissi uyandırır. 
2. Zikir ve duada kullanılmaları halinde kabule vesile olur ve sevap kazandırır. 
3. Kalplere huzur ve sükûn verir, lutuf ve rahmet ümidi telkin eder. 
4. Bilginin değeri bilinenin değerine bağlı bulunduğu ve bilinenlerin en şereflisi de Allah olduğu için esmâ-i hüsnâ bilgisine sahip olanlara bu bilgi meziyet ve şeref kazandırır. 
5. Esmâ-i hüsnâ Allah için vâcip, câiz ve mümteni‘ olan sıfatları içermesi sebebiyle O’nun hakkında yeterli ve doğru bilgi edinmemize imkân verir

28 Eylül 2023 Perşembe

Sa’d İbn-i Ebu Vakkas hakkında nazil olan ayetler, anaya babaya iyilik



El-Edebü'l Müfred dersinden seçmeler

 ”Sehl’in babası Muaz’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: 
Peygamber (s.a.v.) dedi ki:
 “- Ana-babasına iyilik edene Cennet olsun, Azîz ve Celîl olan Allah onun ömrüne bereket versin (ömrünü çoğaltsın.)”

 Sa’d İbn-i Ebu Vakkas’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
 “- Benim hakkımda, Allah Tealâ’nın kitabından dört âyet nazil oldu. Annem, ben Hazreti Muhammed (s.a.v.)’den (dininden) ayrılmadıkça, yemeğe ve içmeye yemin etmişti.” 
Bunun üzerine Allah (cc) şu ayeti inzal etti: 
“- Eğer ana-baban, bilmediğin (benimsemediğin şirkten) bir şeyi, bana ortak koşman için seni zorlarlarsa, bu takdirde kendilerine itaat etme. Onlara dünyada iyi bir şekilde sahiblik et. (Günah olmayan işlerde onlara yardımcı ol, itaat et.” (Lokman/15) 
(İkincisi): 
Ben (savaş ganimetinden) çok hoşuma giden bir kılıç almıştım. Dedim ki, Ey Allah’ın Rasûlü! Bunu bana hibe et. Arkasından:
 “- Ey Rasûlüm, sana ganimet malından soruyorlar...” (el-Enfal, 8/1) 
(Üçüncüsü): 
Ben hastalanmıştım. Rasûlullah (s.a.v.) bana geldi. Dedim ki, Ey Allah’ın Rasûlü! Ben malımı bölmek istiyorum, yarısı vasiyet edeyim mi?” 
Peygamber: 
“- Hayır!” dedi. Üçte birini, dedim Hazreti Peygamber sükût etti. Bundan sonra üçte bir vasiyyet caiz oldu. 

(Dördüncüsü): 
Ensar’dan bir topluluk ile şarap içmiştim. Bunlardan bir adam, (Mekke yolu üzerinde) Lehyey Cemel adındaki yerde burnuma vurdu. Ben de (şikayet için) Peygamber (s.a.v.)’e vardım. Bunun üzerine Allah (cc) şarabı haram kılan ayeti inzal etti. 
(el-Bakara, 2/219)

 Hazret-i Ebû Bekir’in kızı Esma’dan (ra):
 “- Peygamber (s.a.v.)’in (Hudeybiye) muahedesi zamanında, annem (kendisine iyilik ve ihsan etmeme) rağbet eder olduğu halde bana geldi. Ben de Peygamber (s.a.v.)’e sordum: Ona iyilik edeyim mi (hediyelik bir şey vereyim mi)? 
Hz. Peygamber: “Evet” buyurdu. 

İbn-i Uyeyne demiştir ki: Ba hâdise üzerine: 
“- Allah, din hususunda sizinle savaşmamış, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış kimselere sadâkat göstermenizden, onlara iyilik etmenizden, onlara adalet yapmanızdan sizi yasaklamaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever.” (el- Mümtehine, 60/8) ayetini Allah (cc) indirdi.

KURAN NE YAPMAMIZ GEREKTİĞİNİ BİZE ÖĞRETİR, SÜNNET ONU NASIL YAPACAĞIMIZI ÖĞRETİR️




20 Eylül 2023 Çarşamba

️Hz. Ebu Bekir efendimiz diyor ki:️ Dünyada 5 çeşit karanlık beş çeşit de aydınlık vardır



️Hz. Ebu Bekir efendimiz diyor ki:️ Dünyada 5 çeşit karanlık beş çeşit de aydınlık vardır:

1- Dünyâ sevgisi bir karanlıktır; ışığı takvâdır. 
2- Günâh bir karanlıktır; ışığı tevbedir. 
3- Kabir bir karanlıktır; ışığı « لٰا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ مُحَمَّدُ الرَّسُولُ اللهْ » "Lailâhe illallah" zikrine devamdır. 
4- Âhıret karanlıktır; ışığı amel-i sâlihlerdir. 
5- Sırat köprüsü karanlıktır; onun ışığı da, kesin ve kuvvetli îmândır.” Bu aydınlıklar iklîmine girebilen kimse ebedî seâdete nâil olur. 

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İslam İman İbadet, Erkam Yayınları, 2012, İstanbul

14 Eylül 2023 Perşembe

Bir gün Yahya İbni Zekeriyya (A.S.) şeytan ile karşılaşır

 


Anlatıldığına göre bir gün Yahya İbni Zekeriyya (A.S.) şeytan ile karşılaşır. İblisin kucağında bir tomar yular vardır. Hz. Yahya ona «bunlar nedir» diye sorar. Şeytan «bunlar insanoğullarını avlamama yarayan az-gın nefsi arzulardır» diye cevap verir.


Hz. Yahya «aralarında bana ait bir şey var mı» diye sorar. Şeytan «hayır yok, yalnız sen bir gece yemeği fazla kaçırmıştın da seni namaz-dan alakoyduk» karşılığını verir.


Bunun üzerine Hz. Yahya «öyleyse bundan sonra hiç bir zaman do-yasıya yememeye kesinlikle karar veriyorum» der. Şeytan da «o halde ben de bundan sonra hiç kimseye nasihat vermemeye kesin karar veri-yorum» karşılığını verir.


Bu durum ömründe bir gece yemeğinin ölçüsünü kaçıran içindir, bu-na karşılık ömründe bir gece bile acıkdığını hissetmeyen ve buna rağmen kendini ibadet heveslisi sayan kimsenin haline ne dersiniz?!

11 Eylül 2023 Pazartesi

BESMELE – HAMDELE – SALVELE

 


بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمَانِ الرَّحِيمِ مِفْتَاحُ كُلِّ كِتَابٍ


“Bütün semâvî kitâbların anahtarı, Besmele-i Şerîfe’dir.” (Câmi’u’s-sağîr)

اَلْحَمْدُ عَلٰي النِّعْمَةِ أَمَانٌ لِزَوَالِهِ


“Cenâb-ı Hakk’ın ni’metlerine şükür, o ni’metin zevâline (yok olmasına) emândır.” (Deylemî)

اِنَّ اَوْلَي النَّاسِ بِي اَكْثَرُهُمْ عَلَيَّ صَلاَةً


“Sizden bana en yakın olan kimse, bana çokça salevât getirendir.” (Câmi’u’s-sağîr)

28 Ağustos 2023 Pazartesi

53.meclisten bir bölüm Fethu'r-rabbani


 

Deneme ve tecrübe yollu iptila gereklidir. Bilhassa iddia sahipleri için… İptila ve deneme olmasaydı halkın çoğu velayet iddiasında bulunurdu. Bu sebeple bazı büyükler; “Velayet iptila iledir. Ta ki iddia olunmaya…” demişlerdir.


Veli kulun başlıca işareti halktan gelen eziyete sabırla karşı koymasındadır. Bir de onların hatalarına göz yummasında…


Evliya zümresi halktan gördükleri şeye göz yumarlar. Ve onlardan gelen sese kulak vermezler. Ve halkın arzusunu halka bırakırlar.


Bir şeyi sevmen seni kör ve sağır kılar. Onlar Hakk’ı sever, bu yüzden başkasının hatası onlara gözükmez. Halka güzel söz söylerler. Onlarla iyi geçinirler. Yumuşak davranırlar. Bazen Allah için darıldıkları da olur. Bu darılmaları Hakk’ın öfkesine uyar.


Onlar doktorlardır. Her hastalığı ve şifasını bilirler. Doktor bütün hastaları tek ilaçla tedavi etmez.


Onlar kalp ve mana ciheti ile daima Hakk’ın elinde olurlar. Ashâb-ı Kehf’e benzerler. Sanki onları Cibril bir sağa bir sola çevirir. Sevgi eli onların kalbini hâlden hâle geçirir. Dünyayı dünya isteyenlere verirler. Âhireti âhiret dileyenlere bağışlarlar. Hak Teâlâ ise kendilerine kalır. Hiçbir hâlde cimrilik etmezler. Ellerinde dünyalık varsa verirler. Âhiret sevabına dair bir şeyleri varsa onu da esirgemeden verirler. Dünyayı dünyalıktan mahrum fukara zümresine dağıtırlar. Âhireti ise onu aramakta kusurlu kimselere verirler.


Olan işleri yapana bırakırlar. Olmuşları da halka verirler. Kabuk sayılanları halka hibe ederler. Hakk’ın zatında gayri her şey kabuk sayılır. Hakk’ı aramak ve O’na yakın olmak ise özdür.

22 Haziran 2023 Perşembe

Fethu'r-rabbani 62. Meclis 4.sohbetinden

 


Allah’ım sabır, Allah’ım af. Allah’ım, bize yardım et!


Bir kimsenin elinde bulunana tamamen önünde eğilirsen, Hak sa­na darılır. Bir kimse, zengine malı için tevazu gösterir, karşısında iki büklüm olursa, din bağının üçte ikisi kopar.


Sen, bütün talebini halka bağladın, yarın Hakk’ın divanına o yüzle çıkacak ve utanacaksın.


Bir adam görmüştüm; hâli vakti iyiceydi. Ama insanlardan bazı şeyler talep ederdi. Yine birinden almış olacak, ipekten bir cübbe sattığını gördüm. Yirmi beş altına satmıştı. Peşine düştüm. Dövme aşı -keşkek- yiyen bir Zât’ın önüne dikildi. O zat dayanamadı, yedi­ğinden ona da verdi. Artık sırası geldiği için: “Sen biraz önce, yirmi beş altına cübbe sattın; bu hâlin ne?” dedim. Bana döndü, şöyle dedi: “Senin yüzünden sanatımı bırakamam; bunu terk mi edeyim istiyorsun? Hayır, yapamam!”


* * *

Bir zat velayet hâlinin sonuna varırsa ona kutubluk hâli verilir. O, bu hâli ile halkın işlerini üzerine alır. O, bu hâlinde halkın cüm­lesine muadil imana sahiptir. O iman sayesindedir ki, halkın işlerini yüklenir.


Hak Teâlâ, benim uzakta oluşuma ve zahirde giydiğim libasa bakmaz. Asıl libas, ölümden sonra giyilecek olan libastır. Üzerimde gördüğünüz güzel libas bir kefen sayılır. Bu benim için güzel oldu, ama nelerden sonra? Katı giydim, kuru yedim ve aç kaldım. On­dan sonra.


Ey Bağdat ehli, benim meşguliyetim yalnız siz değilsiniz. Sizden başkası ile olurum. Akıllı olunuz, her şeyi yerinde anlamaya gayret ediniz.


Ey yer ehli, gök ehli ve sizin bilemediğiniz diğer yaratılmışlar, bu hâliniz tam bir safiyete gitmiyor. Bu gördüğünüz zahir hâlinin doğruladığı bir iç âlem vardır. O iç âlemin de doğruladığı bir dış hâl var.


Sana söz yok; putlarını parçala ve tek Allah’a bağlan. Rabbin bir, sevdiğin bir, yârin bir olmalı. Kalbin tam birlik âlemine geçmeli. Hakk’ın yakınlık otağı kalbinde ne zaman kurulacak? Kalbin ne za­man meczup olacak? Sırrın O’nun yakınlığına ne zaman erecek? Ve sen halkı benliğinden silip Hakk’ın Zât’ına ne zaman ulaşacaksın?


Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurur: “Bir kimse, bütün varlığı ile Allah’a bağlanırsa her derdine o yeter ve bir kimse varını yoğunu dünya bilirse Hak ona dünyayı salar; dünya da, onun üzerinde akla gelmedik oyunlarını icra eder.”


Allah katında olana nail olmak için O’na bağlanmak icap eder. Kalpten O’na bağlanmadıktan sonra işler yolunu bulmaz.


Allah, şöyle buyurur: “Bir kimse, herhangi bir işi yapar, onunla Ben’den başkasını dilerse, Bana şirk koşmuş olur. Eline ne geçer ki, Ben onların hepsinden üstünüm.”


İhlâs, iman sahibinin arsası sayılır; yapılan işler ise, onların ağa­cıdır. Ağaçlar değişebilir, ama arsa değişmemeli.


Her bina takva hâli üzerine yükselir.


Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in yukarıdaki hadis-i şerifine itiraz yollu: “Ben Allah’a tam bağlandığım hâlde bana yardım etmiyor!” de­nirse, onun cevabı şu olur:


Peygamber boşa kelâm etmez; kabahati kendinde ara.


* * *


Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı