4. Yaratılış, Ölüm Ve Rızık
Ebu Abdirrahman Abdullah b. Mes'ûd (r.a) şöyle demiştir: Doğru ve doğruluğu tasdik edilmiş Allah Rasülü (s.a.v) şöyle buyurdu:
”Şüphesiz sizden birinizin anne karnında yaratılması, kırk gün nutfe (kan pıhtısı) sonra o kadar bir sürede alaka (bir parça et) halini, sonra o kadar bir sürede mudga (organların belirginleşir) halini alır. Sonra Melek gönderilir ve kendisine ruh üfürülür. Meleğe dört şey (kelime) emredilmiştir. O kişinin rızkını, ecelini, amelini, şaki mi saîd mi (iyi mi kötü mü) olacağını yazması. Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a (c.c) yemin olsun ki biriniz, (ömrü boyunca) cennetliklerin yaptıklarını yapar hatta kendisi ile cennet arasında bir arşın [42] kadar bir mesafe kalır. Fakat kitap (takdir) onu geçer ve cehennemliklerin yaptığı bir işi yapar ve cehenneme girer. ve yine biriniz (ömrü boyunca) cehennemliklerin yaptıklarını yapar, hatta kendisi ile cehennem arasında bir arşın kadar bir mesafe kalır. Fakat kitap onu geçer ve cennetliklerin yaptığı bir işi yapar ve cennete girer.” [43]
Hadiste geçen ”doğru ve doğruluğu tasdik edilmiş..” sözü:
Allah (c.c) Peygamberimizin (s.a.v) doğru ve kendisinin doğrulanmış, tasdik edilmiş olduğuna şahitlik etmiştir.
Efendimiz'in (s.a.v) “Yaratılışı, anne karnında kırk günde toplanır...” sözünden, kadının suyu ile erkeğin suyu toplanıp bu ikisinden çocuk yaratıldığı anlaşılır. Nitekim, Kur'an-ı Kerim'de “İnsan dökülüp atılan bir sudan yaratıldı.”[44] buyurulur.
Bu ifadeden şu da anlaşılabilir: (İnsan) bedenin tamamından toplanmak sureti ile yaratılır. Denilir ki, nutfe, ilk önce kadının bedenine girer ve kırk gün orada bekler, buna aşı dönemi denir. Daha sonra kadına ”çocuk toprağı” bırakılır ve bu alaka (bir parça et), olur. İkinci devre süresince gelişmeye devam eder ve bir et parçası halini alır. Buna mudğa denmiştir. Çünkü ağızda çiğnenecek bir lokma kadar olmuştur. Üçüncü devrede Allah (c.c) bu et parçasına şekil verir. İşitme, görme, koklama, tat duyularını ona yerleştirir, içindeki boşlukta barsaklarını şekillendirir.
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
”Sizi rahimlerde dilediği gibi şekillendiren O'dur.”[45]
Sonra kırk günlük üçüncü devre de tamamlanınca doğacak olan çocuk dört aylık olmuştur ve ona ruh üflenir. Allah (c.c) şöyle buyurur:
“Ey insanlar! Eğer öldükten sonra dirileceğiniz hususunda şüpheniz varsa, şunu bilin ki biz sizi topraktan (yani babanız Adem'den (a.s.), sonra’nutfe’den (onun zürriyetinden aslı az miktarda bir su olan meniden) sonra ‘alaka’ dan (donuklaşmış koyulaşmış kandan, nutfenin katı kan haline gelmesinden), sonra hilkati belli belirsiz bir lokma et parçasından yarattık”.[46]
İbn Abbas “Muhallekat” kelimesini, tam yani organları belirginleşmiş; “Ğayru’l-muhallekat” kelimesini de, eksik yani yaratılışı henüz tamamlanmamış olarak izah eder. Mücahid ise “sureti belirginlikle belirsizlik arası bir düşük” şeklinde izah eder.
İbn Mes'ûd (r.a) şöyle demiştir:
”Nutfe rahime yerleşince bir melek onu avucuna alır ve şöyle der: “Ey Rabbim! Bu yaratılsın mı yaratılmasın mı?” Eğer, “yaratılmasın” cevabını alırsa onu tekrar rahme bırakır ve nutfe insan olmaz. Eğer “yaratılsın” denirse, bu defa melek “kadın mı olsun erkek mi, dürüst bir kimse mi olsun, kötü mü, rızkı nasıl olsun, eceli ne kadar, nerede ölecek” diye sorular sorar. Ona, “sen Ümmü’l-kitaba (onun kaderinin yazıldığı yere) git, orada bunların hepsinin cevabını bulacaksın” denir ve melek oraya girer ve hepsini orada bulur. En son özelliğine kadar orada ne buldu ise aynen onları nutfeye nakleder.” Bunun için “mutluluk doğmadan öncedendir” denilmiştir.
Efendimiz'in ”Kitap (takdir) onu geçer” sözü ise Allah'ın (c.c) ilminde geçen veya levhi mahfûz’da geçen ya da anne karnında geçen demektir. Daha önce de geçtiği gibi kader (dönem) dörttür.
Efendimiz'in (s.a.v) “hatta onunla arasında bir zira'dan daha az bir mesafe kalır” sözü, bir benzetme ve yaklaştırma ifade eder. Ömrünün sonuna doğru az bir süre demektir. Yoksa bundan maksat gerçekte bir zira ve bunun kadar bir zaman demek değildir.
Kâfir “Lâ ilahe illallah Muhammedun Rasulullah” dese ve sonra da ölse cennete girer. Müslüman da son nefesinde (isteyerek) küfrü gerektiren bir söz söylese, cehenneme girer.
Bu hadis-i şerifte, kişi her türlü iyiliği işlese veya bütün fıskı (küfrü) gerektirecek şeyleri yapsa bile onun cennetlik veya cehennemlik olduğunun kesin olarak söylenemeyeceğine, yine kişinin ameline güvenmemesi ve onunla övünmemesi gerektiğine delil vardır. Zira son nefesinin ne olacağını bilemez. Şu halde herkesin Allah Teâlâ'dan (c.c) hüsnü hatime {iyi bir son) isteyip kötü son ve şerli akibetten Allah'a sığınması gerekir.
Şöyle bir soru akla gelebilir:
Allah Teâlâ: ”İman edip güzel amel işleyenler bilsinler biz, güzel işler yapanların eserini zayi etmeyiz.”[47] buyuruyor. Âyetin zahirinden samimi kimsenin işlediği güzel amel, Allah'ın va'di ile kabul edilir ve kötü sondan (sûi hatimeden) da kurtulmuş olur, denilirse biz buna iki şekilde cevap veririz:
1. Bu âyeti kerime imanın ve güzel amellerin kabul edilmesi ve kişinin hüsnü hatime ile vefat etmesi durumuna bağlıdır.
2. Kim Allah'a (c.c) inanır ve samimi bir şekilde amel ederse son nefesinde mutlaka hayr üzere olur. Kötü son ise, kötü ameller işleyen veya ameline riya veya gösteriş gibi şeyler karıştıran kimseler içindir. Bu manaya hadis-i şerifte işaret etmektedir:
“Sizden biriniz insanların nazarında cennet ehli kimselerin amelini işler,”[48]
Yani içinde amelinin bozukluğuna rağmen zahiren insanlara doğruluğunu izhar ettirir. Oysa doğru olanı Allah (c.c) bilmektedir.
Hadis-i şerifte, bir şeyin iyice yerleşmesi için yemin etmenin mubah olduğuna delil vardır. Allah (c.c) yemin ifadeleri kullanarak şöyle buyurmuştur:
”Göğün ve yerin Rabına yemin olsun ki bu vaad gcrçekleşecektir.” [49] Bir başka âyette de,
”De ki Hayır, Rabbıma andolsun ki, mutlaka diriltileceksiniz ve sonra yaptıklarınız size haber verilecektir.” [50]
Yine de en doğrusunu bilen Allah'tır (c.c). [51]
KAYNAKLAR
[42] Arşın: Takriben 68 santimetre tutarında uzunluk ölçüsü.
[43] Buharı, Bedü'1-Halk, 6, Enbiya I, Kader, 1; Müslim, Kader, 1; Tirmizi, Kader, 4; İbn Mâce, Mukaddime, 10.
[44] Tarık: 86/6.
[45] Âl-i İmran: 3/6.
[46] Hac: 22/5
[47] Kehf: 18/30.
[48] Buhari, Cihad, 77; Müslim, İman, 179, Kader, 16; Ahmed, IV, 332.
[49] Zâriyat: 51/23.
[50] Teğâbun: 64/7.
[51] İmam Nevevi, Kırk Hadis, Kahraman Yayınları: 43-47.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder