30 Kasım 2010 Salı

MÜSLÜMAN KADININ TOPLUMSAL HAYATA KATILIMI VE-ERKEKLERLE KARŞILAŞMASI

Rasulullah'ın Müslüman Olmayan Kadınlara Karşı Davranışları


Cündeb b. Süfyan anlatıyor: "Rasulullah rahatsızlandı da iki yahut üç gece kalkmadı. Bunun üzerine bir kadın geldi ve: 'Ey Muhammedi Ben umarım ki şeytanın seni terketmiş olsun! Görüyorum ki iki yahut üç geceden beri sana yaklaşmadı' dedi. Bu olay üzerine Aziz ve Celil olan Allah 'and olsun kuşluk vaktine, sükûna vardığı dem geceye ki Rabb'in seni terketmedi ve darılmadı' âyetlerini indirdi."[618]
Rasulullah'ın korkan iki kadının hallerini araştırması:
Ebu Zerr şöyle anlatıyor: "Bir ara Mekkeliler dolunaylı bir gecede uy kuya daldılar. Ka'beyi kimse tavaf etmiyordu. Sadece onlardan iki kadın A-saf ve Naile'ye dua ediyorlardı. Bunun üzerine kadınlar velvele kopararak gittiler. Keşke bizim neferlerimizden biri burada olsaydı dediler. (Ravi de­vam ediyor:) Az sonra Rasulullah ile Ebubekir çıktı. Onlar yukarıdan iniyor­lardı (onlara) size ne oldu diye sordu. '(Başka dine gireni Ka'be ile örtüsü arasında gördük.) Ka'be ile örtülerinin arasında' dediler. 'Size ne söyledi?' diye sordu. Kadınlar: 'O, bize ağza alınmayacak sözler söyledi' dediler. "[619]
Müslümanların iyiliğine sebep olan kadını Rasulullah'ın mükâfatlandırması:
İmran anlatıyor: "Biz Peygamber'le birlikte yolculuk ediyorduk. Bir müddet sonra insanlar Rasulullah'a susuzluktan şikayet ettiler. Rasulullah konakladı. Ali ile birini daha çağırdı ve onlara 'gidin, su arayın' buyurdu. İlcisi gittiler. Sonunda devesi üstünde iki büyük kırba yahut iki tulum arasına oturmuş kadına rastladılar. Kadına 'su nerede?' diye sordular Kadın: 'Dün bu saatte suyun basındaydım, adamlarımız yolcudurlar, bizi arkada bıraktılar' dedi. 'O zaman yürü' dediler. Kadın 'Nereye?' dedi. 'Allah Rasulünün yanına' diye cevap verdiler. Kadın: 'Şu Sabii denilen adamın yanına mı?' diye sordu. 'O senin kasdettiğin zatın yanına, hadi yürü' dediler. Kadını Rasulullah'ın yanına getirdiler... Rasulullah bir kap istedi. Her iki büyük kırbanın ağızla­rından o kabın içine su boşalttık ve ağızlarını bağladı. İnsanlara: 'Gelin, hayvanlarınızı sulayın, kendiniz de su alın' diye nida olundu. O kadın ayakta durmuş suyu nasıl kullandıklarına bakıp duruyordu. Allah'a yemin ederim ki, artık su alınmadığı halde kırbalar bize öncekinden daha da dolu görünü­yordu. Rasulullah: 'Kadın için birşeyler toplayın1 diye emretti. Onun için en iyi hurmadan, undan, sevikten bir hayli şey topladılar, hatta birçok da buğ­day topladılar. Bunların hepsini (çuval gibi) bir bezin içine koydular. Kadını devesine bindirip çuvalı da kucağına yerleştirdiler. Rasulullah kadına: 'Görüyorsun ki, senin suyundan hiçbir şey eksiltmedik, fakat bize su verip suya doyuran Allah'tır' buyurdu. (Müslim'in rivayetinde de: 'Kadının yetim çocukları olduğu haber verilince: 'Rasulullah ona haydi git de bunları ailene yedir' buyurdu."[620]
Raslullah'ın yemeğine zehir koymasına rağmen o kadına hoşgörülü davranması ve hediyesini kabul etmesi:
Enes (r.a.) anlatıyor: "Yahudi bir kadın Rasulullah'a zehirli bir koyun (eti) getirdi. O etten biraz yenildi. (Zehirli olduğu anlaşılınca) kadın hemen Rasulullah'ın yanına getirildi. Hemen kadını Rasulullah'ın yanına getirdileı ve: 'Onu öldürmeyecek miyiz?' denildi. Rasulullah 'hayır' cevabını verdi Müslim'in rivayetinde de: Kadın Rasulullah'ın huzuruna getirilince Rasu­lullah ona bu durum hakkında soru sordu. Kadın 'Seni öldürmek istemiştim dedi. Rasulullah: 'Allah seni bu hususta asla muvaffak kılmaz buyurdular."[621]
Rasulullah'ın, savaşta kadınların öldürülmesini yasaklaması: İbn Ömer (r.a.) anlatıyor: Rasulullah'ın savaşlarının birinde ölü bir ka din bulmuştum. Bunun üzerine Rasulullah, kadınların ve çocukların öldü rülmesini yasakladı."[622]
Rasulullah'ın kendisi hakkında kötü söz söyleyen kadına sabretmesi ve hidayete ermesi için dua etmesi:
Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: "Annemi İslam'a davet ediyordum. Kendisi müşrik idi. Bir gün onu davet etmiştim, bana Rasulullah hakkında hoşlanmadığım sözler söyledi. Bunun üzerine ağlayarak Rasulullah'a gel­dim ve ona: 'Ey Allah'ın Rasulü! Ben annemi İslam'a davet ediyorum, kabul etmekten çekiniyor. Bu gün kendisini yine davet ettim; bana senin hakkında hoşlanmadığım sözler söyledi. (Ne olur) Ebu Hureyre'nin annesinin hidaye­te ermesi için Allah'a dua et!' dedim. Bunun üzerine Rasulullah: 'Allah'ım! Ebu Hureyre'nin annesine hidayet ver1 diye dua etti. Ben, Rasulullah'ın dua­sına sevinerek çıktım. (Eve) geldim... (Annem) kapıyı açtı ve: 'Ey Ebu Hu­reyre! Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in de O'nun kulu ve Rasulü olduğuna şehadet ederim' dedi.[623]

Kadın Ve Olgunluk


Ebu Musa'nın bildirdiğine göre Rasulullah: 'Erkeklerden birçoğu kemale ermiştir. Kadınlardan ise sadece Firavn'un hanımı Asiye ile İmran kızı Meryem kemale ermiştir'[624] buyurmuştur.
Hafız İbni Hacer der ki: "Hadiste geçen 'Kadınlardan ise sadece Firavn'un hanımı Asiye ile İmran kızı Meryem kemale ermiştir ifadesi bu iki kadının Nebi olduklarını gösterir. Zira insan nevinin en olgunları sırasıyla peygamberler, veliler, sıddıklar ve şehidlerdir. Asiye ile Meryem peygam­ber olmasalardı kadınlardan veli, sıddık ve şehidin de olmaması gerekirdi, şeklinde delil çıkartılmıştır. Halbuki bu özellikler çoğu kadınlarda bulun­maktadır. Buna göre Rasulullah filanca kadınlar dışında kadın peygamber gelmemiştir, demiş gibidir. Eğer Rasulullah, sıddıklık, velayet ve şehidlik sadece şu iki kadına mahsustur deseydi tabii ki bu özellikler bu iki kadın dışında hiçbir kadında bulunamazdı. Eğer hadiste kastedilen nebilik dışındaki kemal ise böyle anlaşılması için yeterli delil sözkonusu ettiğimiz gerçeklerden dolayı yoktur. Allah en iyisini bilir. Bu yoruma göre de hadiste kastedilen kadınlar Rasulullah gelmeden önce yaşamış kadınlardır; Rasulullah dönemindeki kadınların kemale eremeyeceğini göstermez bu.
İmam Kurtubi der ki: "Yüce Allah melek vasıtasıyla vahyettiği için doğrusu Meryem nebidir. (Kadi İyaz Cumhurun bu görüşte olmadığını söyler[625] Asiye'nin nebi olduğunu gösteren hiçbir delil yoktur".
Kirmani der ki: "Kemale ermek lafzı, kadınların Nebi olduğunu göster­mez. Çünkü bu lafız bir şeyin tam olduğuna, kendi konusunda eksiksiz olduğuna delalet eder. Hadiste geçen kemal, onların kadınlara ait erdemlerin çoğuna sahip olmasıdır. Kadınlardan peygamber olmayacağı dair icma olduğu söylenmiştir. Buna rağmen İmam Eş'ariye göre altı kadın peygamber gelmiştir! Bunlar Havva, Sare, Musa'nın annesi, Hacer, Asiye ve Meryem. Eş'ariye göre peygamberliğin ölçüleri, bir kimseye Allah tarafından melek vasıtasıyla bir emrin, nehyin veya ileride olacak bir olayın vahyedilmesidir. Yukarıda adı geçen kadınlara da melek vasıtasıyla çeşitli emirlerin geldiği de bilinmektedir. Ayrıca melek gönderilen birkaç kadının ismi Kur'an'da da geçmektedir.
İbni Hazm der ki: "Kadınların peygamberliği konusu sadece Kurtu-ba'da çağında tartışılmıştır. Kurtuba'lılann bir üçüncü görüşü daha var. Tevakkuf (çekimser kalma). Kadınlardan peygamber olamayacağını söyle­yenlerin delilleri: 'Senden önce erkeklerden başka kimseyi rasul olarak gön­dermedik' âyetidir.
İbn Hazm der ki: "Bu âyet delil olamaz. Çünkü kadınların rasul olabile­ceğini kimse iddia etmemiştir. Sorun sadece nübüvvettir. Konuyla ilgili en açık mesele Meryem kıssasıdır. Musa'nın annesini konu alan kıssada ise mücerred vahiyle çocuğunu derhal suya bırakmasında onun peygamberliği­ni gösterecek noktalar vardır. Allah Teala Meryem ve Meryem sonrası pey­gamberlerden bahsederken: 'İşte onlar Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerdir' buyurmuştur. Meryem de bu umum lafzın içine girer. Allah en iyisini bilir.
Firavn'un hanımı Asiye'nin faziletleri arasında mülkü bırakıp ölümü seçmesini; içinde bulunduğu nimete karşılık da dünya işkencesine razı olmasını sayabiliriz. Musa (a.s.) ie ilgili: "O benim gözümün nurudur"[626] demesi de Asiye'nin ferasetini gösterir.
İşte bir tarafta Rasulullah'ın sözü diğer tarafta ise bazılarının sandığ: gibi kadınların hürriyetine kavuştuğu bu çağdan önce yaşayan alimlerimizir görüşleri. İlim adamlarımız çağlarında yaşayan cahiliyye görüşlerini kaldır­mış; onlar kadının durumunu kötüleştiren ve haklarım büsbütün ellerinder alan asırlarca süregelen batıl hurafelere yenik düşmemişlerdir. Bize gön kadın en yüksek derecelere çıkabilecek durumdadır. Kadınlardan peygam ber olup olmaması konusu alimler arasında tartışmalıdır. Fakat onlar kadın­ların veli, sıddık ve şehid olabileceklerinde icma etmişlerdir.
Yukarıda geçen hadisten şunları anlıyoruz:
Birincisi: Gerek kadında gerekse erkekte kemale ermek için fıtri tam bir istidat vardır. Yani kadının kamil olması mümteni değildir; erkekten geri kalmaz. Kadınların kemale ermesi mümkün olunca, kemal yolunda daha büyük derecelere ulaşmaları da çok daha imkan dahilindedir.
İkincisi: Kemale ulaşmak fıtri olarak mümkü olduğuna göre erkekler­deki gibi kadınların da eğitim-öğretim, gayret ve meleke kazanma ile olgun­luklarını artırmaları mümkündür. O halde olgunluğun gerçekleşmesi uğru­na kadına yeni şeyler kazandırmak konusunda titizlikle durulmalı; kadınların yeteneklerini artıran, fıtri kabiliyetlerini süsleyen ve kötü şeyler­den arındıran eğitim Öğretim ve yönlendirme görevlerini yapacak birçok yeni müesseseler kurulmalıdır.
Üçüncüsü: Fıtri yetenekler kadınlarda tam olduğu halde kemale eren kadınların az olması şu sebeplerdendir, a) Nadiren fıtri istidatin azlığı b) Eğitim ve yönlendirmenin yetersizliği. Eğitim ve yönlendirmenin yetersiz­liği şu sebeplere bağlıdır:
I. Eğitim ve yönlendirmede ilgili kişilerin sorumsuzlukları.
II. Özellikle kadınların sıkışık zamanları. Yani kadın hamilelik, doğum, emzirme, dadılık ve ev işleri gibi konularda bütün enerjisini harcamakta; ilim, ibadet, eğitim ve öğretim gibi faaliyetlere katılacak gücü kendisinde bulamamaktadır. Her halükarda kadınlara da erkeklere tanınan imkanları eşit olarak tanınmalı, eğitim-öğretim faaliyetleri ile kadının za-man-mekan ve şartlara uygun bir şekilde hazırlanmasına imkan sağlanmalı­dır. Üzülerek belirtelim ki çoğu sistemlerde eğitim-öğretim esasları kadının şartları hiç göz önüne alınmaksızın tamamen erkeklerin şartlarına göre hazırlanmaktadır.
Dördüncüsü: Bize çokça sorulan sorulardan biri de şu "Hadisi şerifte belirtilen kemal, olgunluk, bilinmek, meşhur olmak anlamındaki bir kemal mi? Yani olgunlukları ile meşhur olan erkeklerin sayısı çoktur. Ama kadın­ların ki ise sadece ... gibi kadınlardır" mı demek istemektedir? Bu sorulan giderecek, Kur'an'da hiç İmran kızı Meryem ve Fravn'ın hanımı Asiye ile ilgili misal var mı? İşte cevap! Yüce Allah buyuruyor ki:
"Allah, iman edenlere Firavn'un karısını misal verdi. Hani O Rabbim bana katından cennete bir ev yap. Beni Firavn ve onun kötü işinden kurtar. Beni zalim kavmin ellerinden de kurtar. İmran kızı Meryem rahmini korudu da biz onun rahmine ruhumuzdan üfledik. O Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını doğruladı da gönülden itaat edenlerden oldu." (Tahrim, 11-12).
Beşincisi: Kadınların ibadet, öğretim, davet ve cihad gibi genel saha­larda gelişmesi daha az olduğundan bu konularda yetişen erkekler kadınlara nazaran daha çoktur. Fakat kadınların, çocuk emzirme, yetiştirme, kocasını gözetmesi, çocuklarını eğitmesi gibi bizzat kendilerini ilgilendiren sahalar­daki başarıları kesinlikle gözardı edilmemelidir. Her nedense bu tür başarılar insanların gözüne gözükmez, insanlar hiç ağzına almaz. Bunlar zor farkedilen görünmez başarılardır. Kadın meçhul bir askeri temsil eder- Nasıl ki vitrinde olmayan askerler kendi aralarında er-onbaşı, çavuş komutan... gibi çeşitli mertebelere sahipse, kadınlar da ev işlerinde gayretleriyle çeşitli kemal derecelerine ulaşırlar. Tarih boyunca yükselen milletler vitrindeki komutanlardan daha çok meçhul askerlere kıymet vermişlerdir. Görünmeyen askere değer vermek gerekir. Çünkü o insanlara görünmez a-ma kimseden teşekkür beklemeden görünür basanlar elde eder. Yine o meç­hul asker, ümmetin gücünü, ümmetin güçlü şahsiyetini, ümmetin yüceliğini temsil eder. İşte kadın da böyledir. Çoğu zaman meçhul asker odur. Bazen de bilinen asker, yüce efendi olur. Nadiren de meşhur makamlarda bulunur.
Altıncısı: Hadisi şerif yetişmiş kadınlann toplumda çoğalması için kadını yetişme sebeplerini aramaya teşvik etmektedir. Mesela "onların aklı ve dini noksandır" hadisi kadını, kendisine atfedilen noksanlığı yok etmek amacıyla ev işlerini ihmal etmemekle beraber ev dışında da büyük gayretler sarfetmeye teşvik etmektedir. Bilindiği gibi yüce Allah çeşitli vesilelerle insanları imtihan etmektedir. Kadını hayızla, lohusalıkla sınamakta; bu durumdaki kadın ise hayız ve lohusahk sebebiyle kaçırdığı ibadetlere sabretmekte, daha başka ibadetler yapmaktadır. Yine kadım hamilelik, doğum, çocuk emzirmek ve dadılık gibi insan, ev dışındaki çalışmalardan alıkoyacak işlerle imtihan etmektedir. Bu durumdaki kadın ev işlerinin yanında kendisindeki sözkonusu eksikliği gidermek için ev dışında da olanca gayretiyle çalışmalıdır. Böylece zeka ve yetişkinliğini artırmalıdır. Yine kadını güçlü sevgi hissiyle, şiddetli infialle denemektedir. Kadın, kocasıyla yakınlık kurmalı, onunla en güzel şekilde en hoş biçimde geçinmeli, yaşamalıdır. Böyle kadınların yanında cehennem ateşinden kurtulduklarını gösteren bir yazı bulunur. Allah hiçbir kimseyi gücünü aşan şeylerle sorumlu tutmaz.
Yedincisi: Son olarak geçmiş milletlerde yetişkin kadınların azlığını gördük. Erkek kadın bir araya gelip Muhammed Ümmeti arasında yetişkin kadınları çoğultmak bizim üzerimize farz değil mi? O Muhammed ki kıyamet günü çoğu peygamberlerin önderi olacak... O kıyamet gününde bizimle övünecek... O, alemlere ancak rahmet olarak gönderilmiştir... Yine O, en mükemmel bir risaletle gönderilmiştir. [627]

MÜSLÜMAN KADININ TOPLUMSAL HAYATA KATILIMI VE-ERKEKLERLE KARŞILAŞMASI


Giriş


MÜSLÜMAN KADIN, yeryüzünün en adil, en yetkin biçimde imarı çalışmalarında erkeğin ortağıdır. Rasulullah (s.a.v.) bu konumu: "Kadınlar erkeklerin kardeşleridirler"[628]sözleri ile belirlemiş bulunuyor; dolayısıyla, onların yaşam alanlarında erkeklerle ciddi bir ortaklık içine gir­meleri gerekir. Yaşamımızda çalışma alanları, yapılan gereği erkeksiz ola­mayacakları gibi erkeğin rolü bu alanlarda daha çok yer tutmaktadır. Şer'î sınır gözetildiği sürece, Allah'ın yasası kadına, erkeklerle karşılaşıp onları görmesi, onların da kadınları görmeleri, kimi durumlarda birbirleri ile ko­nuşmaları, kimi durumlarda herhangi bir işte yardımlaşmalarını yasaklıyor değildir. Onların erkeklerle birliktelikleri yapmacık tutumlar, imalı konuş­malar veya duygusallıklar olmaksızın ağırbaşlılık içinde gerçekleşir. Kadının toplumsal yaşama katılımı ve bunun getirdiği erkeklerle birliktelik; şeriatın kararlaştırıp, Peygamber (s.a.v.)'in pratiğe geçirdiği bir olgudur. O Peygamber (s.a.v.) ki; kadının toplumsal yaşama katılımının, toplum yaşa­mına sağladığı kolaylığı, yararı, bir çok durumlarda bu katılımın engellen­mesinin toplumu yarardan yoksun bırakacağının yanında doğuracağı zorlu­ğu; çalışma ortamına açılmanın, Müslüman kadının evi ve çocuklarına karşı olan öncelikli yükümlülüğünü yerine getirmesine engel oluşturmayacağı, dahası, kişiliğinin olgunlaşması, evine karşı olan yükümlülüğü ile aile ve toplum gereksinimlerinin kadının omuzuna yükleyeceği olası diğer yüküm­lülükleri gereğince yerine getirmesine yardımcı olacağını biliyordu kuşku­suz.
Yararlı bir amacın gerçekleştirilmesi için planlanarak oluşturulan ey­lemler açısından olsun, özel olarak planlanmadan yaşamın normal işleyişi gereği oluşan eylemler açısından olsun; kadının toplumsal yaşama katılımı ve erkeklerle birlikteliği, kamusal ve bireysel etkinliklerin varlık bulduğu alanların her ikisinde de Müslüman toplumun genel ayırıcı özelliğiydi o dönemde.
İşte bu katılım ve birlikteliğin yaşandığı kutsal etkinlik alanlarından birkaçı:
Mescid: Farz, cenaze ve güneş tutulması namazları kılınırken kadın­larla erkekler birlikte toplanırlardı.
Öğrenim için bilginlerin çevresinde oluşan topluluklar: Mescid'de olsun, bayram namazı kılınan meydanda olsun veya bilginlerin evlerinde olsun kadın erkek birlikte toplanırlardı.
Allah'ın, hac ve umre görevlerini yerine getire bil sinler diye insanlar için güvenilir sığınak kıldığı Kabe'de de erkek ve kadınlar birlikte bulunur­lardı.
Bayram töreni yapılan alan: Kadınlar bayram namazı kılınan yere gider; namaz kılar, erkeklerle birlikte tekbir getirir, hayra ve müslümanların dualarına ortak olur, Mescid'de Habeşlilerin oyunlarının izlenmesine katılırlardı.
Yargılama alanları: Kadın ve erkeklerin ihtilafı durumunda; bazen durum karı kocanın herkesin önünde lanetleşmelerini gerektirirdi.
Cenaze işleri: Kadınlar başsağlığı diler, teselli eder, cenaze namazının kılınması ve cenaze sahipleri cenazelerini yolcu ederken mezarlığa ulaşmamak üzere onlara eşlik ederlerdi.
Savaş meydanları: Kadınlar, erkeklerin yanında gider onlara yemek hazırlar, susayanlara su verir, yaralıları tedavi eder, savaştan sonra ölü ve yaralıların taşınmasına yardım ederlerdi.
Lanetleşme durumları: Rasulullah (s.a.v.), Necran'dan gelen heyetle lanetleşmeye karar verdiğinde kadınlar da orda hazır bulunmuşlardı.
Bireysel yaşam alanlarındaki durum: Ziyaret, yemek ziyafeti, yardım ve aracılık isteme, hediye sunma, hasta ziyareti, başsağlığı dileme teselli etme eylemleri esnasında evlerde; görüş alma, iyiliği emretme, yardım sunma, evlenme teklifinde bulunma, mesleki veya siyasi ilişkiler esnasında ev dışında da kadınlar erkeklerle karşılaşır, onlarla konuşurlardı.
Şer'i kurallar çerçevesinde gerçekleşen, kadın erkek birlikteliği; günümüzde "meşru karışımlılık" deyimi ile belirtilmek istenen olaydır. Durum açık ve nettir. Bununla kadının, yaşamı; moral değerleri hafife alan, saygınlık yoksunu, değersiz ve zararlı değil; ciddi, dinamik, temiz yararlı! biçimde yaşamasını kastediyoruz. Erkeklerle birliktelikleri; bu tür yaşamın pratiğinin zorunlu sonucu olarak oluşmaktadır. Şehveti çağrıştıran beraber­likler değil, yaşamın kolaylaştırılması ilkesine dayanan iyiliğe yönelik tüm ciddi birliktelik türleri işlev görebilir bir durum kazanmaktadır. Varlık-bula­cak olan birliktelik ve ayrı olma durumları dinimiz açısından yasal çerçeve içinde oluşacak yapılanma gerçekleşmişse; yararlı, dinamik, ciddi yaşam, her an ve her alanda kadın için erkeklerden ayrı olma veya birlikte olmanın daha güzel olduğunu belirleyen yaşamdır. Müslüman kadın, erkeklerle birlikteliği, onların birlikteliğinden yararlanma olarak algılamaz. Dinimiz bunu yasaklamıştır. O erkeklerle birlikteliğe götürse de, ayrı kalmaya götür­se de dinamik bir yaşam gerçekleştirmeyi hedefler.
Kadınların yaşama katılımı ve erkeklerle birliktelikleri, başlangıçtan beri tıpkı evlenme gibi, insan yaşamının yani insanın toplumsal yaşamının gerekliliklerindendir. Allah, kadın ve erkeği, yeryüzünü birlikte imar etme­leri için yaratmıştır. Bu yasanın edimi olmaksızın, yaşam güçlülük ve kolay­lık içinde yürümez. Peygamberlerin -onlara selam olsun- yaşama yönelim­leri, bu yasanın pekiştirilmesine yöneliktir. Son Peygamber Muhammed (s.a.v.)'in hayatı onların tutumlarının sürdürülmesi yönünde olmuş, dahası, O'nun tutumu tüm yaşam alanlarını kapsayacak biçimde bu yasanın ufukla­rını genişletmişti, aynı zamanda gerekli kuralları da belirlemiştir. Dikkat edilmeli ki; kurallar, yasanın işlevine son vermeye değil, temiz ve güzel ya­şamın, yüzünü çirkinleştiren herhangi bir sevimsizlik içermeksizin işleme­sini sağlamaya yöneliktir.
Müslüman kadın başlangıçta, yaşamını Allah'ın hidayeti ışığında işte bu doğrultuda sürdürür. Vereceğimiz uygulamaya ilişkin örneklere gelince; onlar, Kur'an âyetleri ve Sünnet arasında herhangi bir münasebetle yer alan, yol göstermenin, pratiğine örnek oluşturmanın dışında bir anlam içermezler. Açıktır ki; Peygamberler -onlara selam olsun- zamanında mü'min kadınların gerçekleştirdikleri uygulamaların hepsi toplanmış da olsa; Allah'ın yol göstermesinin uygulanımı türlerinin bir bölümü olma niteliğini aşamazlar.
Uygulanım; alan ve değişen çağın durumlarına uyum sağlayan, yenilenen türler içerir yapıda kalır.
Burada, kitabın girişinde değinilen, gerçeği gösterir/hatırlatır yapıdaki, kimi bölümleri yeniden vermeyi uygun görüyorum: Kadının yüzünün açılması ve şer'i kurallar gözetilerek, erkeklerle birlikte bulunmayı doğuran toplumsal yaşama katılımının yasallığının onaylanmasına çağrı, hidayete çağrıdır. İşte Allah'ın buyruğu, insanların zorluktan kurtarılmalarını öngörüyor:
"Size dinde bir zorluk öngörmedi" (Hac, 78). Çağrımız burda iki guruba yöneliktir:
Birinci Grup: Onlar, yüzlerin açılmasını ve ne ölçüde gereksinim duyulursa duyulsun, ne ölçüde şer'i kurallar içinde gerçekleşirse gerçekleş­sin; kadının toplumsal yaşama tüm katılım biçimlerini yasaklıyorlar. Onları şer'i kuralları irdelemeye ve şu hadis-i şerifin uyarısına eğilmeye çağırıyo­rum: "Helali haramlayan, haramı helalleyen gibidir."[629] Yani her ikisi de Allah'ın yasasını çiğner konumdadırlar. Peygamber (s.a.v.) kadının yüzünün açılmasını ve toplumsal yaşama katılımını yasallaştırırken; müslümanlar için hayır peşinde olmuştur. Yasa hayır oluşumunu hayırlı ciddi yaşam yöntemi içinde ilerlemesini kolaylaştırma ve bilgi edinme, geçimlik kazammında güçsüz kocaya yardım etme, hayırlı toplumsal girişimlerle olumlu tutumları destekleyip, sapkınlıklara karşı savaşan siyasi girişimlere ortak olma gibi kadına yararlı çalışma kapıları açarak sağlıyor. Hz. Ali (r.a.)'nin şu tutumunun hatırlatılması; bu guruba Allah'ın yasalarına karşı takınılması gereken tutumun izahı açısından yararlı olacaktır. İşte olay: "Öğle namazını kıldı. Hz. Ali (r.a.), sonra halkın şikayetlerini dinlemek için ikindi namazına kadar Küfe meydanında oturdu, sonra bir kapla su getirip içti, yüzünü, ellerini, başını ve ayaklarını yıkadı. Sonra kalktı ayakta iken geri kalan suyu içti, ardından: Kimileri ayakta su içmeyi kötümsüyorlar, biliniz ki, Peygamber benim yaptığım gibi yaptı' dedi."[630] El-Hafız ibn Hacer: "Ali (r.a.)'ın hadisinin yararlı yönlerinden biri de:
İnsanları yapılabilirliğini bildiği şeyi işlemekten kaçınır gördüğünde; durum süreğenlik kazanarak onları haramlığı sanısına götürmemesi için doğru olanı bildirmesinin bilginin görevi olduğunu göstermesidir. Özellikle sözü edilen türden bir olumsuzluk olasılığı sezdiğinde sorulmamış da olsa zaman kaybetmeden hükmü bildirmeli, sorulduğunda ise hükmü bildirilme­si gerekliliği daha da güç kazanır."[631]
İkinci gruba gelince: Onlar Allah'ın yasasına muhalefet etmekte; boşvermişlik, çıplaklık ve moral değerleri hesaba almayan birlikteliklere yönelmektedirler. Onları, Allah'ın buyruklarına boyun eğip, koyduğu sınır­lar içinde kalmaya, örtünmesini emrettiğini örtmeye ve erkekle kadınların birlikte oldukları durumlarda şer'i kuralları gözetmeye çağırıyorum. Aksi halde Allah'ın gazabı ile yüzyüze kalacak ve Batı toplumunun sıkıntısını çektiği, toplumsal hastalık dikenleri içinde bulacaklardır kendilerini.
Tüm geçen sözlerin ardından, özellikle ikinci gurubun dikkatini çek­mek isterim ki; ben kadının toplumsal yaşama katılımının şer'i kurallarının ortaya çıkarılmasına yönelik özel bir bölüm ayırdım. Konunun öneminden ötürü bu gerekliydi. Çünkü, kadının toplumsal yaşama katılımı türlerinin Allah'ın buyruğu doğrultusunda gerçekleştirilmesini sağlayacak temel ku­rallar bu kurallar olup, o katılımdan umulan güzel meyvelerin elde edilmesi de o kuralların gözetilmesi ile sağlanacaktır ancak.
Kadının kurtuluşu, çalışması, siyasi ve toplumsal girişimlere katılımı­na ilişkin sözümüzün değerlendirilmesi konusunda acelecilikten kaynakla­nacak her türlü yanlış anlamaya kapılan kapamak için başlangıçtan itibaren ev işlerinin kadının öncelikli görevi olduğunu onayladığımızı belirtmiş bulunuyoruz biz. Tüm bu önemli meseleleri; neden yokken veya batı yanlısı akımların etkisiyle ortaya atıyor değiliz. Hayır, onları Allah'ın kitabı ve elçi­sinin sünnetinden hareketle ortaya koyuyoruz. Yani şer'i kaynakların mantı­ğı ve açık delaletlerinden çıkarımlayarak veriyoruz. Dahası, insanların doğal olarak anlaşmazlık gösterdikleri, anlamı kapalılık gösteren naslara da dayandırıyor değiliz sözlerimizi. Meseleleri; şer'i anlamlan, uygulama ku­ralları ve sınırları içinde veriyoruz. Başka gruplann kimi sözlerine benzer sözler söylememiz bizim savımızı yaralamaz. Nasıl olsa sözler dilimizin bir parçası olarak yaşayacak, salt bir grubun yüklediği uydurma anlamlar yü­zünden onları atacak değiliz. Aksine biz; o sözlerin gerçek anlamlannı geri dönderip, uydurma yüklemelerden soyunarak gerçek anlamlarını kazanıp ortaya çıkmalarına kadar kullanmayı sürdürmeyi görevimiz olarak görüyoruz. Bunu yaptığımızda, o müfsidler şaşıracak, pişman olacaklar.
Ev işlerinin kadının öncelikli görevi olduğu yargısı şunları kapsar;
Kadın ve erkek olmak üzere ne birey, ne de toplum; mesut, birbirleri ile yardımlaşma ve kaynaşma içinde olan aileye karşı gereksinimsiz olamaz. Bireyleri arasındaki sevgi ve kaynaşma gücü açısından olsun, mutluluk ve çocukların gereğince korunup gözetilmesi açısından olsun ailenin korunması; tüm birey, özel ve resmi kurumların gerçekleşmesi için işbirliği etmelerini gerektiren bir meseledir. Toplum, kadın ve erkek bunun sağlanması oranında kalkınacak, ihmali Ölçüsünde de erkek ve kadın heder olacak, toplum güçsüzleşip çökecektir.
Ev işlerinin yerine getirilmesinde, görevlerin yapısı farklılık gösterse de, hem kadının hem de erkeğin sorumlulukları vardır. Ev işlerinin yürütülmesinin kadının öncelikli görevi olması; onun, toplum gereksinimleri ile aile durumunun değişimine bağlı olarak farklılık gösteren başka görevleri olamayacağı anlamına gelmez. Ama ev işi görevi; özellikle de görevler arasında çatışma olduğu durumlarda öncelikliliğini her zaman korur.
Görevler arasında çatışmanın kaçınılmazlığı iddiası dayanaktan yoksundur. Görevler arasında çatışma; ya yanlış anlayış, ya erkek veya kadının zayıflığı, ya erkeğin kendini üstün görmesi ya da toplumsal kuramların yetersizliğinin oluşturacağı bir durumdur. Biz bu araştırmada kadın veya erkeğin zayıflık göstermesi problemi ile kurumların yetersizliği problemlerinin giderilmesi yollarının belirlenmesine katkı sağlamaya çabaladığımız gibi, yanlış anlamaların giderilmesi için de çabalıyoruz. Diğer yandan; mesleki çalışmalarında, çalışan kadına daha çok ayrıcalıklar verilmesine yönelik çalışmalarla, görevler arasında denge ve uyumun gerçekleştirilmesi olanağı bulunduğuna parmak basıyoruz. Kadına mesleki çalışmasında daha çok ayrıcalık tanınması bir yönden temel görevinin çiğnenmesi veya yetersiz düzeye inmesi diğer yönden de yerine getirdiği diğer görevlerin sağladığı hayati Önemi haiz yararlılıklarının korunmasını sağlayacaktır. Karı koca, devlet vaya toplumsal kurumların oluşturduğu sistemler, toplumun genel geçerlilik içinde gördüğü davranış biçimleri (örfler) hep birlikte, kadının temel görevi ile diğerleri arasında uyum sağlanması için çaba göstermelidirler. Ciddi çabalara karşın, görevler arasında yeterli uyum sağlanamadığı durumlarda; diğer çalışmalardan az da olsa elverenin üstlenilmesi ile yetinilerek, temel yükümlülük, önceliklilik ve önemlilik şanslılığını koruyacaktır. Kadının öncelikli görevinin dışındaki görevlerden elverdiğince üstlenmesi, onların sağlayacağı yararların tümden yitirilmesini önleyecektir hiç değilse. Unutmamalıyız ki; kadının tüm gö­revlerini yerine getirmesinin sağlıyacağı meyveleri elde etmeden müslüman toplum asla yapısını tamamlıyamayacak; uygarlığın, güçlülüğün yüksek düzeyine ulaşarak Allah'ın: "Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet ol­dunuz" sözünü kanıtlar duruma gelemeyecektir.
Allah'ın yasasının yanlış anlaşılması ve kadını mülk edinmeye dayanan çarpık bilincin egemen olduğu kişilere gelince; onlar kadının ev dışında görev -görev ailenin ve toplumun yararına olsa da- üstlenmesini kabul etme­mektedirler. Onlara karşı olanakların elverdiği ölçüde Allah'ın yasalarının değinilerini açıklamanın dışında yapabilecek bir şeye sahip olduğumuzu sanmıyorum.                                                                                  

Peygamber Döneminde Kadının Toplumsal Yaşama Katılması


KADINI TOPLUMSAL yaşama katılması, nasslarda (kitap, sünnet) başlıbaşına yer almaz. Fakat, nassların bütün ve çeşitli alanlarda türlü ilintiler dolayısıyla kendini gösteren katılım ve karşılaşma olaylarını belirle­yen dokümanlardan çıkarılmaları mümkündür.
Nasslarda gördüğümüz etmenlerin en önemlileri şunlardır:[633]. Yaşamı kolaylaştırma
Kuşku yoktur ki, temiz, yararlı, dinamik yaşam; duraksamaması veya işlevsiz kalmaması, darboğaza girmeden veya zorlukla karşılaşmadan yürü­mesi ve müminlerin de rahatlık içinde onunla birlikte ilerlemeleri için kolaylık sağlayan öğelere gereksinim duyar. Hz. Aişe (r.a.): "Rasulullah'ın iki durumdan birini seçme ile karşı karşıya kalıp da, günah söz konusu değilse kolay olanı almadığı olmazdı. Eğer herhangi bir günah söz konusu olursa, herkesten çok ondan uzak dururdu" diyor. '
Kadınlar, akıllarına bir soru takıldığı veya bir gereksinimle karşı karşıya kaldıklarında, soruyu Rasulullah'a iletmesi için koca veya bir yakınlarına sığınmaksızın Rasulullah (s.a.v.)'a giderlerdi. Nedeni; kimi durumlarda bunun, erkek için kolay olmaması, kimi durumlarda erkeğin kolaylıkla kabul etmemesi, reddetmesi, yavaştan alması kimi durumlarda soru ve yanıtı anlayıp iyi nakledememesi ve bunun dışında düşünülebilecek başka olumsuz olasılıklarla karşılaşmaları idi. Dolayısı ile en kolayı; durum erkeklerle (Rasulullah ve arkadaşları) karşılaşmayı gerektirse de, en kısa yoldan gereksinimi gidermek için gereksinimi olanın gitmesiydi. İşte birkaç örnek:
Bureyde (r.a.): "Rasulullah (s.a.v.)'ın yanında oturuyordum. Ansızın bir kadın gelerek Anneme yardım olarak bir cariye vermiştim. Annem öldü dedi. Rasulullah (s.a.v.): "Yaptığının karşılığını görmen ve o cariyenin miras olarak sana geri gelmesi gerekir" dedi. [634]
İbn Abbas (r.a.): "Cuheyne kabilesinden bir kadın Peygamber (s.a.v.)'e gelip: 'Annem hacca gitmeyi adamıştı; hacca gitmeden öldü, O'nun yerine hacca gidecek miyim? dedi. Rasulullah: 'Evet onun yerine haccet dedi."[635]
Fatıma Kays'dan, Amr b. Hafs b. Mugire'nİn nikâhında imiş. Kocası kendisini üçüncü kez boşadığında durumunu kestiremediğinden gidip Rasulullah (s.a.v.)'a kocasının evinden çıkıp çıkmayacağını sorduğunda Rasulullah (s.a.v.) âma İbn Ummu Mektum'un evine taşınmasını emrediyor.[636]
O dönemde bazen erkekler Rasulullah (s.a.v.)'a soru sormalarını eşlerine kendileri önerirlerdi. Bu duruma örnek:
Abdullah b. Mesud (r.a.)'un karısı Zeynep!.. Zeynep Abdullah ile evindeki yetimlere yardım ederdi. Bir gün Abdullah'a sana ve evimdeki yetimlere yardım etmemin benim için yararlı olup olmadığını sorsan? dediğinde. Abdullah: Rasulullah (s.a.v.)'a sen kendin sor! diyor. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.)'a gidiyor...[637]
Bu bize Sahiheyn dışında belirlenmiş kimi ilginçlikler içeren bir kıssayı anımsattı. Ensardan bir kişi, bir meseleyi sorması için karısını Rasulullah'a gönderiyor. Onun o meseleyi Rasulullah'a sormaya karısından daha uygun olduğunu sanıyorum. Adam Rasulullah'ın yanıtı ile yetinemeyip karısını ikinci kez gönderiyor. Tüm bunlar erkek ve kadın yönünden bir durumun zorlaması olmaksızın cereyan ediyor. Diğer yandan, Rasulullah, kocası evde iken soruyu kadının getirmesini ve soruyu ikinci kez getirmesini kötümsemiyor. İşte hadisin metni.
Ata: Rasulullah zamanında ensardan biri, oruçlu iken karısını öpüyor. Ardından kırışına Peygambere sormasını emrediyor, o da bunu peygambere sordu. Peygamber: "Allah'ın Rasulü de bunu yapıyor" dedi. Kadın, kocasına Rasulullah'ın yanıtını ilettiğinde kocası: Peygamber'e bazı konularda kolaylık tanınmıştır. O'na dön bu duruma açıklık getirmesini iste diyor. Kadın Peygamber'e geri gelerek: "Peygamber'e kimi konularda kolaylık tanınmıştır diyor de dedi." Bunun üzerine Rasulullah : "Ben Allah'a karşı en düşünceli davrananınız ve Allah'ın koyduğu kuralları en iyi bileninizim" dedi.[638]
Hz. Aişe'nin yukarıda verdiğimiz tesbiti ne kadar yerindedir. Rasulullah her konuda sürekli kolaylaştırma yolunu tutardı. Eğer kadın erkek birlikteliği yaşam için kolaylık ve bu birlikteliğin önüne geçme engel oluşturuyorsa; işte, gelen iki örnekte de açıklığa kavuştuğu gibi, Rasulullah'ı yaşamı kolaylaştıran şer'i çıkış yolu sunmaya koşar buluyoruz:
Örnek I:
Hz. Aişe: Ebu Huzeyfe'nin kölesi Salim, Ebu Huzeyfe ve ailesi ile birlikte onun evinde idi. Bir gün Sehl bin Sehl Peygamber'e gelip: "Salim erginlik çağına ulaştı, büyüklerin aklettiklerini akleder oldu. Ebu Huzey­fe'nin bu durumdan tedirgin olduğunu sanıyorum" dediğinde. Rasulullah ona: "Onu emzir, ona haram ol, böylece Ebu Huzeyfe'nin tedirginliği de ortadan kalksın" dedi. (Başka bir aktarımda o: "O ergin bir kişi iken onu nasıl emziririm?" dedi. Bunun üzerine Rasulullah gülümseyerek: "Onun ergin bir kişi olduğunu biliyorum" dedi) Sonra geri gelip: "Ben onu emzirdim, Ebu Huzeyfe'nin de psikolojisi düzeldi" dedi.[639]
Zeynep bin Ummu Seleme: "Ummu Seleme Hz. Aişe'ye: "Yanıma gir­mesini istemediğim erginlik çağına yaklaşan çocuk senin yanına giriyor" dediğinde, Aişe: Rasulullah'ın yaptığı senin için örnek oluşturmuyor mu? Ebu Huzeyfenin karısı "Ey Rasulullah, Salim benim yanıma giriyor. O er­ginlik çağına ulaşmış bulunuyor. Ebu Huzeyfe onun bu durumundan tedir­gin, dediğinde Rasulullah ona "Senin yanına girebilmesi için onu emzir" demişti, karşılığını verdi. [640]
Hafız ibn Hacer: "... Ebu Davud şu haberi doğru bulmuştur: 'Aişe, kardeşlerinin kızlarına, yanlarına gelip onları görmelerini istediklerinde emzirmelerini emrederdi. Eğer kişi ergin ise beş kere emzirmenin ardından onların yanına girerdi.' Taşıma zinciri sağlamdır. İbn Hacer devam ediyor: Bu meseleyi Ebu Taberi Tehzib el-Asar'da üstün bir dayanakla veriyor.
Hafsa'dan, Ummu Seleme'nin: "Peygamber'in diğer hanımları bu tür emzirmeyle birinin yanlarına girmesinden kaçındılar rivayetini kıran Ai-şe'nin sözünün benzerini sağlam taşıma zinciri ile vermiş.
İbn Teymiyye: Bu hadisi (Peygamber'in Ebu Huzeyfe'nin karısına de­diği: "Onu emzir, ona haram ol" sözleri için söylüyor). Aişe benimsemiş Peygamber'in diğer hanımları onun doğrultusunda hareket etmekten kaçın­mışlar. Oysa "açlıktan ötürü emilir" sözünü de Rasulullah'tan Hz. Aişe nak-letmiştir. Fakat o böyle bir amaç için emzirme ile beslenme için emzirmeyi farklı bulmuştur. Eğer amaç emenin beslenmesi ise, bu genelin yaptığı olup sütten kesilmesinden Önce değilse emdiği ona haram olmaz. Ama, emenle emilen birbirlerine haram kılınması gereksinimi gözetilerek emziriliyorsa bu geçerlidir. Kimi durumlarda başkaları için geçerli olmayan gereksinimi olan için geçerlidir. Bu kabul görmüş bir kuraldır."
Örnek: 2
Cabir b. Abdullah: "Halam boşanmasının ardından hurmalarını topla­maya kalktığında bir kişi onun dışarı çıkmasının yasak olduğunu söyledi. (Bekleme süresi içinde idi.) O da Peygamber'e gitti. Peygamber: Yoo, hurmalarını topla, umulur ki sadaka verir veya bir iyilik edersin" dedi. ı' Taberi'nin, Katade'den verdiği haberde bu örneklerin benzeri: "Katade: 'Rasulullah biat günü, kadınlara sokaklarda gösteriş yaparak yürümemeleri ve erkeklerle konuşmamaları konusunda sözleştiğinde, Abdurrahman İbn Avf Peygamber'e: 'bizim konuklarımız oluyor ve bizim kadınlarımızın yanı­mızda bulunamadığı durumlar da oluyor' dedi. Rasulullah ona: 'Kastettiğim onlar değil' karşılığını verdi."' Yani güvenilir erkeklerle yapılan ciddi konuşmaları değil, tufeyli, kişiliksiz erkeklerle girilen konuşmalar kastedi­liyor.
İşte görüyoruz. Allah'ın yasasının kolaylaştırmak olduğunu kavramış bulunan Abdurrahman b. Avf, kadınların erkeklerle konuşmalarının yasak­lanmasının, misafirler geldiğinde zorluğa yol açacağını kestirdiğinden hemen Rasulullah'a başvuruyor. Rasulullah'ın yanıtı kolaylaştırma, zorluğu ortadan kaldırma yönünde geliyor.
O saygın sahabiler, peygamberi kılavuzluğun belirlediği kolaylaştırma meselesini kavramışlardı. İşte saygın bir sahabi, kendi düğününde bırakıyor, konuklara karısı hizmet ediyor. Rasulullah da bu tutumu onaylıyor ve onun sunduğu şerbeti kabul ediyor.[641]
Sehl: "Ebu Esid es-Sa'idi evlendiğinde Peygamber ve arkadaşlarını davet etti, fakat kendisine yemek hazırladı ne de yemeği sundu. Bu işleri ka­rısı yaptı. O, onun gelin olduğu gündü deniliyor. Karısı geceden taş bir kapla hurma ıslatmış bulunuyordu. Peygamber yemek yemeği bıraktığında, ıslattığı hurmanın suyundan sundu. Bununla ona özel muamele yapıyor­du."[642]
Temim ed-Dari: "Amr b. el-As, bir iş için Ali b. Ebi Talib'in evine gidi­yor. Ali'yi bulamayıp geri dönüyor. Sonra iki veya üç kez daha gidiyor. Yine Ali'yi bulamıyor. Daha sora Hz. Ali geldiğinde ona: 'Gereksinimin kadınlar­ca karşılanabilecekle yanlarına giremedin mi?1 dediğinde: 'Kocalarının izni olmaksızın onların yanına girmemiz yasaklandı diyor." [643]
Hz. Ali'nin Amr b. el-As'ın tutumuna nasıl hayret ettiğini ve sözlerini (gereksinimin kadınlarca karşılanabilecekse yanlarına giremedin mi?) düşündüğümüzde, bu saygın sahabenin, günahtan kaçınmada aşırılığa kaç­madan yaşadıklarını ve bunu şer'i yasaların hükümlerini özenle gözetmele­rine karşın gerçekleştirdiklerini ve Allah'ın onlara insanların tüm işlerinde kolaylık sağlayan bir din bağışladığını kavrayacağız. İşte erkekler kadınla­rın yanına gitme gereği ile yüzyüze kaldıklarında, din onlara zorluk çıkar­mamakta, gereksinimlerini perde arkasından veya bir yakınları araçlığı ile gidermeye zorlamamakta, sadece, gereksinimlerin ahlak ve dokunulmazlık­lar korunarak giderilmesi için gereken kuralları koymakla yetinmektedir.
2. Kadının kişiliğinin geliştirilmesi
Kadının toplumsal yaşama katılımı ve erkeklerle birlikteliği, ona üstün değerlere yönelme fırsatı ve çeşitli uzmanlıklar kazandırdığı gibi, birçok kişi ile birlikte hayır işlerinde birlikte çalışma olanağı sağlamaktadır. Bu durum, öğrenme isteği, iyilik etme ve Allah yolunda cihad gibi kadını top­lumsal yaşama katılıma götüren etmenler işlenirken net biçimde tümüyle açıklığa kavuşacak. Buna karşın toplumsal yaşamdan kopma, kadını hayır işlerinden mahrum bırakmakta ve yöneldiği değerlerin düzeyini düşürmek­tedir. En iyi durumlarda bile onu üstün olandan alıkoyarak değeri düşük olan işlerle başbaşa bırakmaktadır. Onu yaşlı yetkin öğretmenden uzak tutup, onun öğrencileri önüne koymakta; serbest tartışmalardan alıkoyarak sınırlı tartışmalarla yetinmeğe itmektedir. Bu, kadının, toplumsal yaşama katılımı ve erkeklerle birlikteliğinin, onun kişiliğinin geliştirilmesi vesilelerinden biri olduğu anlamına gelir. Yararlı kişilerle karşılaşması onun yararlılık bi­lincini, bilginlerle karşılaşması bilgisini geliştirecek, toplumsal ve siyasal girişimlere önem verenlerle karşılaşması da toplumsal siyasal bilincini ge­liştirecektir.
Kadının, yararlı kadınlarla birlikteliğinin onun yararlı olma duygusu­nu, bilgin kadınlarla birlikteliğinin bilgisini, toplumsal alanda çalışan kadın­larla birlikteliğinin uyanıklığını artıracağını yadsıyan kimse yok. Fakat, toplumumuzda yararlılık, bilim ve iş aleminin üstün örnekleri neredeyse sa­dece erkekler arasında görülüyorsa, kadınları yararlılık bilgi ve bilinçlerini geliştirmeye götürecek yol nedir?
Sözünü ettiğimiz üstün nitelikler açısından, zengin aile ortamında olan azınlıktan değil, tüm kadınların durumu açısından konuşuyoruz. Sorunun çözümü için üstün değerlere sahip erkek toplulukları içinde toplumsal yaşa­ma katılmanın dışında bir yol yoktur. Önemli olan, ibadet ve davranış konu­su olsun, bilim, düşünce veya toplumsal ve siyasi çalışma konusu olsun, bu toplumlarda ağırbaşlı konuşmalarla, verimli ciddi girişimlerin yoğunlaştı-rılmasıdır. Peygamber döneminde bunların tümü alt sınırda da olsa kadınla­rın mescide gelmeleri ile sağlanıyordu. Peygamber mescidi, hem kadın hem erkek için eşit düzeyde, kulluk, kültür ve toplumsallığa ilişkin ışınımların merkezi idi.
Kadının Kur'an veya va'z dinleme, toplantı ve konuşmalara katılma veya tanışma ve iyilikte yardımlaşma için oluşturulan toplantılarda müslüman kadınlarla buluşması amacın gerçekleşmesini sağlıyordu. Bu kadının elde ettiğinin alt düzeyi idi. Üst düzeyi Peygamberimizin hanımlarında kendini göstermiştir. Onlar bu düzeye; çevrelerindeki insanlar ve yaşamla sürekli ilgilenmeleri yanında; Allah'ın, vahyini duyuran ve bilimin kaynağı ile birlikte olma bağışı sayesinde erişmişlerdir. Ulaştıkları üstün bilimsel düzeyin gereği, onlar, önde gelen sahabe ve ikinci kuşak bilginlerin hadis tefsir, fıkıh dersi aldıkları öğretmenler oldular.
Bugün bilginlerimizin, kadınlara karşı Peygamber'in sünnetini örnek almaları gerekir. Görüldüğü gibi o, onların eğitimi işini başkalarına bırak­maz, kendisi üstlenirdi. Sahih-i Buhari'de bu olguya açıklık getiren, önde ge­len tabiilerden Ata'nın konuya ilişkin görüşü yer alıyor. Ona, "Günümüzde devlet başkanının, bayram hutbesini bitirdiğinde kadınların yanına giderek onlara ayrıca konuşma hakkı var mıdır?" diye sorulduğunda: "Onlar bu hakka sahipler, ne oluyor da onu yapmıyorlar?" yanıtını vermişti.[644]
Günümüzde kadınlarımız da; babaları, kocaları dahası Peygamber'in hanımlarının sormasıyla yetinmeyip problemlerini Rasulullah'a bizzat ken­dileri soran mü'min kadınları örnek almalılar. O dönem mümin kadınlarının bu tutumlarının örneklerinden olan, Sübey'a'nın Ebu es-Senabil'in fetvası ile yetinmeyip, Rasulullah'a gidip gebe olduğunu, çocuğunu doğurduktan sonra kendisine evlenmenin helal olup olmadığını sorması konusunda Hafız İbn Hacer şu yorumu yapıyor: "Hadis, Sübey'a'nın zeki ve kendine güvenen gururlu biri olması dolayısıyla es-Senabil'in verdiği fetvanın doğruluğu konusunda tederrüt ettiğini ve bunun onu yasa koyucudan yargının açıklan­masını istemeye ittiğini gösterir."[645] Esasen günümüzde kadınlarımızın Peygamber'in hanımlarını örnek alarak en azından bir gurubun, bilgiyi diğer kadınların onlardan alması yanında, erkeklerin de onlardan alacaktan ölçü­de bilimin üst düzeylerine erişmeye çabalamaları gerekir.
Burada, düşünsel ve toplumsal yetkinlik açısından üstün düzeylere erişen müslüman kadınlardan örnekler veriyoruz. Onların bu kazanımlan, toplumsal yaşama katılımları ve gerek Rasulullah gerekse saygın arkadaşla­rı ile birlikteliklerinin ürünüdür. [646]

1) Ümmü  Süleym:


Rasulullah onun yanına çok gitmesi:
Enes der ki: "Rasulullah Ummu Süleym'in evinin yakınlarına gittiğinde ona uğrar selam verirdi."[647]
Rasulullah'la hediyeleşmesi:
Enes b. Malik: "Rasulullah evlenip zifafa girdi. Annem Ummu Süleym, yağ ve çekirdeği alınmış hurmadan yemek yaptı, bir taş kaba koyup bana: 'Ey Enes bunu Rasulullah'a götür. Bunu size annem gönderdi, o size selam ediyor ve bu ufak hediye benden size ey Allah'ın elçisi! diyor1 de, dedi."[648]
Rasulullah ve arkadaşlarım ağırlaması;
Enes b. Malik: "... Rasulullah : 'Ey Ummu Süleym neyin varsa getir, dedi. O ekmeği getirdi. Rasulullah, kocasına onu parçalara ayırmasını söyle­di. O da ekmeği küçük parçalara ayırdı. Ummu Süleym de katık olarak tu-lumdakini bir kaba boşaltıp getirdi. Orda bulunanların hepsi yediler ve doydular. Yetmiş veya seksen kişiydiler."[649]
Allah yolunda savaşa katılması:
Enes b. Malik: "Rasulullah Ummu Süleym ve ensardan kadınlarla sefe­re çıkardı. Eğer savaş olursa kadınlar, su taşır ve yaralıları tedavi ederler di."[650]
Oğlunu kaybettiğinde kocasına şu sözleri söyleyen birinin "dirençli saygın anne" için örnek konuma yücelmesinin şaşılacak yanı yoktur: "Ey Ebu Talha, bir kişi birine ödünç bir şey verse, onu daha sonra geri istese, ödünç alanın verenin isteğini engellemesi hakkı mıdır? "Hayır. İşte oğlunu öyle gör."[651]
Nevevi: "Olayı, ödünç vermeye benzetmesi, bilgisinin ve saygınlığının yetkinliği ile imanının eşsizliğinin kanıtıdır.[652]Yine; kocası, Ebu Talha: 'Ey Ummu Süleym. Rasulullah bir grup insanla geldi. Yanımızda birşey yok. Onlara ne yedireceğiz?' dediğinde: 'Allah va Rasulü bilir' yanıtını veren birinin, anlayış, tevekkül ve olayları anında doğru değerlendirme açısından örnek oluşturmasının da şaşılacak yanı yoktur."[653]
Son olarak, Rasulullah'ın: "Beni gördün mü, cennete girdim bir de bak­tım Ebu Talha'nın karısı Rumeysa yıldızı ile karşı karşıyayirn. [654]

2) Esma Binti Umeys:


Habeşistan, ardından Medine'ye yapılan hicretlerde erkeklere katılışı:
Ebu Musa: ... O (Esma), Hicret edenlerle Habeşistan'a hicret etmişti, bizimle gelenler arasındaydı. [655]
Medine'ye döndükten sonra Rasulullah ve birçok sahabe ile birlikteliği
Ebu Musa: "Esma binti Umeys, Peygamberin hanımı Hafsa'yı ziyarete gidiyor. O Hafsa'nın yanındayken Hz. Ömer Hafsa'nın yanına geliyor. Ömer, Esma'yı görünce: Bu kim? diyor. Hafsa: Esma binti Umeys diyor. Ömer: Habeşistan'a giden bu mu? Denizden geçen bu mu? dediğinde, Esma: 'Evet' diyor. Ömer: 'Sizden önce hicret ettik, dolayısı ile Rasulullah'a karşı biz sizden daha iyi konumdayız.' Ardından Rasulullah gelince Esma: 'Ey Allah'ın Rasulü böyle böyle diyor,' dedi. Rasulullah: 'Ona ne dedin?.' Esma: şöyle şöyle dedim. Rasulullah: Bana karşı sizden daha iyi konumda olan yok, o ve arkadaşları bir kere hicret ettiler, siz gemi yolculuğu yapanlar iki kere hicret ettiniz. Esma: Sonra baktı, Ebu Musa ve gemi yolculuğundaki arkadaşları grup grup gelip bana bu konuşmayı soruyorlar... [656]
Cabir b. Abdullah: "... Rasulullah Esma binti Umeys'e: kardeşimin çocuklarını neden zayıf ve açlık içinde görüyorum, dedi. Esma: Hayır, açlık çektikleri yok ama onlara çok nazar değdiğinden, dedi. Rasulullah: Onlara dua oku dedi. Esma çocukları ona gösterdim. O yine onlara dua oku, dedi."[657]
Hz. Ebubekir'in nikâhındayken erkeklerle karşılaşması
Abdullah b. Amr b. el-As: Haşimoğularından bir grup Esma binti Umeys'in yanma gittiler, ardından Hz. Ebu Bekir geldi. O, o zaman Ebu Bekir'in nikahında idi... [658]
Hastalığında Ebu Bekir'i ziyaret edenlerle karşılaşması
Taberani, Kays b. Ebu Hazım'dan rivayet ediyor: "Hastalandığında Ebu Bekir'in yanma gittik. Bir de baktık ki, elleri dövmeli beyaz bir kadın onu sineklerden koruyor; o Esma binti Umeys'di."[659]
Artık, onun erkeklerin çekindiği Ömer'le aralarında geçen diyalog es­nasında gösterdiği medeni cesaret ve gerekeni anında söyleyebilme yetkin­liğine şaşmamızı gerektiren bir durum söz konusu mu?
Hz. Ömer: "Sizden önce hicret ettik, dolayısıyla Rasulullah'a karşı sizden daha iyi konumdayız' dediğinde. Kızdı ve 'asla, Allah'a yemin olsun, siz Rasulullah'la birlikte idiniz. O sizin açınızı doyurdu, bilgisizinizi bilgi­lendirdi. Oysa biz, uzak ellerde Habeşlilerin kini ile karşı karşıya idik. Buna Allah ve Rasulü için katlanıyorduk.Allah'a yemin olsun, söylediklerini Rasulullah'a söylemeden ne yemek yiyeceğim, ne de su içeceğim. Biz orda eziyet görür korku içinde yaşardık. Bu durumu hatırlatıp, dediklerini Rasu­lullah'a soracağım. Allah'a yemin olsun, yalan söylemiyecek, çarpıtmayacak ve ekleme yapmayacağım..."[660]

3) Esma Bint Ebu Bekir:


Yetişme çağından itibaren Rasulullah'la çok karlaşırdı.
Peygamber'in hanımı Hz. Aişe: Annemle babamın müslüman olmadık­ları dönemi hatırlamıyorum. Rasulullah'ın akşam sabah uğramadığı günü­müz geçmezdi.[661]
Evinin dışında çalışırken, erkeklerle karşılaşması
Esma binti Ebu Bekir: Rasulullah'ın bölüştürüp verdiği Zübeyr'in arazisinden başımda tohum taşırdım. Orası üç kilometre uzaklıkta idi. Bir gün tohum basımdayken, ensardan bir grupla birlikte Rasulullah1 la karşılaş­tım. Beni terkisine bindirmek için çağırdı. Ama ben erkeklerle birlikte gitmeğe utandım.[662]
Şer'i hükmün açığa kavuşması için Rasulullah'a sormaya özen gösterirdi
Esma: "Ey Allah'ın elçisi, benim Zübeyr'in tasarrufta bulunma izni verdiğinin dışında malım yok. Onun izin verdiğinden yardım yapayım mı?
dediğinde Rasulullah yap, biriktirme, senin zararına birikmiş olur, dedi.[663]
Esma binti Ebu Bekir: "Rasulullah'ın döneminde müşrikken annem yanıma geldi. Rasulullah'a; annem yanıma geldi. O istekli, onunla iyi ilişki içinde olmam mı gerekir? diye sordum Evet annene iyi davran" dedi.[664]
Güneş tutulduğunda namazına katılmaya özen gösterir ve erkeklere soru sorardı
Esma: "Güneş tutulması namazının ardından Rasulullah hutbe verdi; konuşmasında kişinin mezarda karşılaşacağı zorluklardan söz etti. Onları dile getirdiğinde müslümanlar ah vah ettiler. Bu Rasulullah'ın son sözleri­ni anlamamı engelledi. Sızlanmaları dindiğinde yakınımdaki erkeğe: 'Allah iyilik versin, Rasulullah son sözlerinde ne dedi?' dedim. 'Sizlerin mezarda, deccalin fitnelerine benzer fitnelerle karşılaşacağınız vahyediliyor bana' dedi, yanıtını verdi."[665]
Bu erkeklerle birliktelik, düşünsel ve toplumsal olgunluk açısından ü-rün vererek, Esma'yı kimi bilimsel meseleler konusunda İbn Ömer'le diyalektiğe girecek düzeye çıkardığı gibi İbn Abbas'ı da bir grup sahabenin ayrılığa düştüğü meselede sünneti öğrenmeleri için insanlara ona sormaları­nı öğütlemeye itmiştir:
Esma binti Ebu Bekir'in kölesi Abdullah: Esma beni, kendisine Abdul­lah b. Ömer'in, elbiseye ipekle nakış işlenmesi, kırmızı eğer minderinin, ve tüm recep ayını oruçla geçirmenin haram olduğunu söylediğinin söylendiği­ni; bu konuda ne dendiğini Öğrenmem için Abdullah b. Ömer'e gönderdi. Esma'nın söylediklerini Abdullah'a ilettiğimde bana şu karşılığı verdi: Recebe ilişkin söylediğini ele alalım: Recebi sürekli oruçla geçiren biri, bunu nasıl söyler? Elbiseye ipekle nakış işlemeye gelince; ben ancak Ömer b. Hattab'ın; 'Allah Rasulü(s.a.v.), ipeği hayırdan nasibi olmayanları giyer, buyurmuştur" dediğini duydum. Bunun için elbiseye ipekle nakış işlemenin aynı hükmün kapsamına gireceğinden korktum. Kırmızı eğer minderine gelince, işte bu Abdullah'ın eğer minderi, dedi. Bir de baktım ki kırmızı!
Esma'ya dönüp Abdullah'ın söylediklerini aktardığımda: İşte Rasulul-lah'ın cübbesi diyerek bana üzerine ipekle nakış işlenmiş İran stili bir cübbe çıkardı. Cübbenin yırtmaçları da ipekle dikilmişti. Esma devamla; "Bu vefat edinceye kadar, Aişe'nin yanında idi. O vefat ettiğinde onu ben aldım. Rasulullah onu giyerdi. Biz onu hastalar için yıkıyoruz, onunla iyileşiyor, dedi. [666]
Müslim el-Kurri; İbn Abbas'a hem umre hem hac yapanın, ikisi arasın­da ihramdan çıkıp çakamayacağını sordum. Çıkabileceğini söyledi. İbn Zubeyr ise çıkamıyacağım söylüyordu. Bunun üzerine İbn Abbas: İşte İbn Zübeyr'in annesi, Rasulullah'ın izin verdiğini söylüyor, gidin ona sorun de di. Yanına gittiğimizde, cüsseli kör bir kadınla karşılaştık. O Rasulullah bu­na kesinlikle izin vermiştir, dedi.[667]

 

3. İlim Öğrenme İsteği:


Allah her müslümanı ilim istemekle sorumlu tutmuştur. Çünkü dünya­sının gereğince biçimlenmesi, ahiretinin tehlikeye düşmekten kurtulması i-lim sayesinde gerçekleşebilecektir. Bu konuda kadının durumu aynen erke­ğin durumu gibidir. Dünya, kadın erkek her müslüman için ürünü ahirette alınmak üzere ekim yeridir. Eğer onu en yetkin en temiz biçimde gerçekleş­tirirlerse kıyamet günü tam karşılığını alacaklardır. İşte yasa koyucunun, bilim öğrenmeye nasıl özendirdiği ve müminlere yönelik nasların tümünde hitabının nasıl her iki cins için de kapsayıcı olduğuna bakalım.
Enes: "Rasulullah: "Bilim istemek her müslüman için görevdir" dedi.[668]
Ebu Derda: "Rasulullah kim bilim öğrenme isteği ile yola koyulursa, Allah onu cennet yollarından bir yola koyar. Melekler, kanatlarını, yaptığından hoşlandıkları için bilim peşinde olanın üstüne gererler' dedi."[669]
Aklı aydınlatan bilgiyi edinme ve bilinci uyaran içe işleyen etkin öğüt­ler üzerinde düşünme olanağı elde etmenin, bilginlerle karşılaşmadan sağlanmasının bir yolu var mıdır? İşte sahabi kadınların Rasulullah'la yüzyüze gelmeye özen göstermeleri de erkeklerin, peygamberin hanımları ile yüzyüze gelmeye gösterdikleri özen de aynı nedene dayanır; bilimi Peygamber'in vefatından sonra en yetkin kaynaktan alma isteği. Madem ki Peygamber dönemi "güzel örnek" dönemidir, bu yararlı sünnet sürekli yaşamalı, müslümanlar kadın erkek; kaynak, kadın olsun erkek olsun üstün kaynaklardan bilgi edinmeye özen göstermeyi sürdürmeli; ne kadınların bilgin erkeklerden, ne de erkeklerin bilgin kadınlardan bilgi edinmeleri engellenmelidir.                                                                                    
Kadınlar, Rasulullah'la özel konuşmak isterlerdi
Ebu Said Hudri: "Bir kadın Rasulullah'a gelip: 'Ey Allah'ın Rasulü ko­nuşmanı erkekler alıyor, bize konuşacağın bir gün ayır dediğinde Rasulullah şu koşullarda şu günda toplanın dedi. Toplandıklarında onlara gidip konuş­tu.."[670]
Kadınların kendileri için özel gün ayrılması isteklerinin, bilimi erkek­lerle birlikte gerçekleşen oturumlarda almayı hoş görmemelerinden değil; mescidde erkeklerle olmalarından daha geniş bir alan ve daha alışverişli bir olanaktan yararlanma düşüncesinden kaynaklandığı dikkatten kaçmamalı. Nitekim onlar, bu özel günün belirlenmesinden sonra da mescide gelir ve bayram namazı kılınan meydanı doldurur, erkeklerle birlikte bilim ve öğüt dinlemeyi sürdürürlerdi.
Kadınlar bilimsel konularda erkeklerle tartışırlardı
Ummu'1-Fadl binti el-Haris: Arafe günü bir grup insan Rasulullah'ın oruç tutup tutmadığı konusunda ayrılığa düştü. Kimisi, o oruç tutuyor, kimisi de hayır o oruçlu değil diyordu. Bunun üzerine o peygaberimize bir bardak süt gönderiyor. Devesinin yanında ayakta duran Peygamberimiz sütü alıp içiyor.[671]
Hafız İbn Hacer: Hadisin yararlanılacak yönlerinden biri de, bilim konusunda kadın ve erkekler arasında tartışmaya örnek oluşturması.[672]
Abdullah b. Mesud: Allah, dövme yapan ve yaptıran, güzelik uğruna yüz ve kimi kaş tüylerini yolan, dişlerini incelten veya aralarını açarak Al­lah'ın yarattığını değiştiren kadınlara lanet etsin diyor. Bu söz Beni Esed'den Ummu Yakub adında bir kadına ulaştığında, Abdullah b. Mesud'a gelip; Bana ulaştı ki, sen böyle böyle demişsin, diyor. Abdullah: Allah'ın Rasu-lti'nün lanetlediğini neden lanetlemeyeyim, o aynı zamanda Allah'ın kita­bında da mevcuttur, karşılığını verdiğinde: O iki kapak arasında olanın hepsini okudum, senin söylediğini görmedim onda, diyor. Abdullah: Eğer o-kusaydın görürdün, "Peygamber size neyi verirse onu alın, size neyi yasak­larsa ondan uzaklasın" âyetini okumadın mı? Onu okudum. Abdullah: Rasulullah onu yasakladı. O, ben senin hanımının aynı şeyi yaptığını görüyorum, deyince Abdullah git bak diyor. O gidip bakıyor, aradıklarından birşey göremiyor. En son Abdullah ona: Eğer öyle birşey yapsa onunla birlikte olmam diyor.[673]
Erkekler, Sünnete ilişkin bilgiyi mü'minlerin annelerinden Öğrenirlerdi
Enes b. Malik: Üç küçük grup, Peygamber'in hanımlarının evlerine gelip Peygamber'in nasıl ibadet ettiğini sordular.[674]
Sümame (İbn Huzn El-Kuşeyri): Ayşe'ye rastladığımda, üzüm şerbeti konusunu sordum. O, Habeşli bir cariye çağırıp "Buna sor; Rasulullah'a üzüm şerbetini o yapardı" dedi...[675]
Abdullah b. Safvan: Hafsa, Rasulullah'm: "Bir ordu ona saldırırken kadınlar bu eve yönelecekler" dediğini işittiğini bana söyledi...[676]
Erkeklerin anlaşmazlığa düşerken, kadınların hakemliğine başvururması
Tavus: "Zeyd b. Sabit: 'Boşanmış kadın ay halini yaşıyorsa, bekleme süresinin son bölümünü evde tamamlamak üzere kocası tarafından geri alınıp alınamayacağı konusunda görüşünü söyle' dediğinde İbn Abbas'ın ya­nında idim. İbn Abbas alınamaz, istersen Ensar'dan falan kadına, Rasulul-lah'ın böyle emredip emretmediğini sor, dedi. Zeyd b. Sabit biraz sonra: 'seni sadece doğru söyler görmüşümdür' diyerek döndü İbn Abbas'a." [677]
Ebu Seleme: "Ebu Hureyre de yanında otururken bir kişi İbn Abbas'a gelerek: 'Kocası öldükten kırk gece sonra doğum yapan kadının, evlenmek için beklemesi gereken süre konusunda bana fetva ver' dedi. İbn Abbas: Gözeteceği iki bekleme süresinden en uzak olanın sonuna kadar beklemeli­dir, dedi. Ben: 'Hamile olanların bekleme süreleri çocuklarını doğuruncaya kadardır' dedim. Ebu Hureyre de:
"Ben de kardeşimin görüşündeyim" dedi. Bunun üzerine İbn Abbas üzüntü içinde ona sorması için kölesini Ummu Seleme'ye gönderdi. Ümmü Seleme: "Sübey'a el-Eslemiye'nin kocası, o hamile iken öldü. O kocasının ölümünden kırk gece sonra doğum yaptı. Ona dünür olundu, Rasulullah da evlendirdi. Ebu es-Senabil de ona dünür olanlar arasında idi" demiş.[678]
4. iyilik etme:
İşte, erkeklerle kadınların birbirleriyle karşılaşmalarının iyilik etmeye nasıl yardımcı olduğuna açıklık getiren bir kaç sahne:
Enes b. Malik: Medine'li cariyelerden bir cariye Rasulullah'ın elinden tutar. Onu istediği yere götürürdü. [679]
Hafız İbn Hacer: Ahmed'in verdiğinde: "Onu gereksinimine götürür­dü" biçimindedir... [680]
Enes: "Akli dengesinde anormallik bulunan bir kadın Ey Allah'ın elçisi, benim sana gereksinimim var' dedi. Rasulullah: 'Ey falanın annesi, bak hangisini istersen gereksinimini giderene kadar o yola yürüyelim' dedi ve gereksinimini giderene kadar onunla başbaşa yürüdüler." [681]
Ummu Şureyk evini misafirlere açar, Rasulullah'ın arkadaşlarından hicret edenler Ona konuk olurlardı.
Fatıma binti Kays: "Rasulullah bana: 'Ummu Şureyk'in -Ummu Şu­reyk, ensardan Allah yolunda çok yardım eden zengin bir kadındı, misafirler onun evine inerlerdi- evine taşın' dedi. Dediğini yapacağım, dediğimde:
"Yapma, Ummu Şureyk çok misafir ağırlayan biri" dedi. Başka bir rivayette [682] "Ona ilk muhacirler gelecekler biçimindedir." [683]
Esma binti Ebu Bekr, yardım isteyen fakir bir erkeği çok içtenlikle kar­şılıyor. O bu yardımı verme arzusu ve hırsı ile yetinmeyip, kocasının kıs­kançlığına sağlam bir plan kuruyor:
"Esma: 'Ardından bîr kişi bana gelerek: 'ey Abdullah'ın annesi ben fakir biriyim, sizin evinizin gölgesinde mal satmak istiyorum' dedi. Ona: 'Ben sana izin verirsem Zübeyr kabul etmez, sen Ziibeyr görürken iste benden' dedim. Sonra Zübeyr yammdayken geldi: 'Ey Abdullah'ın annesi, ben fakir biriyim, evinizin gölgesinde mal satmak istiyorum' dedi. Medine'de benim evimden başka yer yok mu sana! dediğimde Zübeyr: Sana ne oluyor da, fakir birinin mal satmasına engel oluyorsun? dedi. Gelir öteberi satardı..." [684]
Günümüzde bu tür iyilik etme eylemleri yararlı sosyal girişim olarak niteleniyor.
Bunlar temiz sünnette görülen iyilik etme örnekleri, Kur'an-ı Kerim'de daha güzel örnekler var:
"Mcdycn suyuna varınca o (kuyu)nun başında birçok insanların, (hayvanlarını) suladıklarını gördü. Onların gerisinde de (diğerlerinin hayvanlarına karışmasın diye hayvanlarını) sudan meneden iki kız buldu. (Kız oldukları için erkeklerin içine sokulamıyorlar. herkesin çekilmesini bekliyorlar, su içmek için sabırsızlanan hayvanlarının suya gitmelerine engel oluyorlardı. Musa onlara): işiniz nedir (niçin hayvanları suya bırakmıyorsunuz?) dedi. Dediler ki: "Çobanlar sulayıp çekilmeden biz {onların içine sokulup hayvanlarımızı) sulamayız. Babamız da ihtiyardır. (gelemez). 'Hemen (Musa) onlarınkini de suladi, sonra gölgeye çekildi: "Rabbim, dedi. doğrusu bana indireceğin her hayra muhtacım (azıcık azık indir de şu karnımı doyur)." (Kasas suresi. 23-24).
Bunlar hepsi maddi açıdan iyilik etme örnekleri denirse; diğer yanda, fazilet sahiplerinin onurlandırılması, sevinçli olaylarda tebrikleşme, hastalık durumunda ziyaret ve zorluğa düşme durumlarında teselli etme gibi, hepsi de yasa koyucunun işlemeye özendirdiği iyi işler olan; manevi açıdan iyilik etme örnekleri yer alıyor. Erkek kadın karşılaşması olmaksızın bu Övülen duygusallık alışverişinin gerçekleşmesinin yolu var mıdır?
Fitneyi önleme savı ile, kötü davranışlarmış gibi bu duygusal işdeşlikleri neden engelleyip işlevsiz bırakalım? İnsanlara, Allah karşısında gereken tutum içinde olmaları gerektiğini hatırlatıp, fitneye karşı uyardıktan sonra, fitnelen emin oldukları durumlarda, duygularım dışa vurmaları konusunda serbest bırakmamız yeterli değil midir?
Sünnetten birkaç örnek:
Başsağlığı dileme ve teselli etme: Ümmü Seleme: "Ebu Seleme öldü­ğünde Rasulullah'a gittim ve: 'Ey Allah'ın elçisi Ebu Seleme öldü1 dedim. O: 'Ey Allah'ım, beni ve onu bağışla; onun yerine bana hayıra götürecek olanı ver de' dedi. Ben de buyurduğunu söyledim. Allah bana, ondan daha hayırlı olan Muhammed'i verdi."[685]
Misafirin iyi karşılanması: Hz. Aişe, Hz. Hatice'nin kardeşi Hale binti Huveylid Rasulullah'ın yanına girmek için, istedi. Peygamber Hatice'nin izin istemesini andıran bu sesten gelenin kim olduğunu anlayarak sevindi. "Ey Allah'ım, Hale!" dedi.[686]
Onurlandırma, övme: Enes: "Rasululah, kadın ve çocukların düğünden döndüklerini gördüğünde ayağa kalkarak: 'Ey Allah'ım, siz benim için insanların en sevimlilerisiniz' dedi. Sözünü üç kez yineledi."[687]
Sevgi ve ululamayı açığa vurma: Hz. Aişe: "Hind binti Utbe geldi: 'Ey Allah'ın elçisi, yeryüzünde rezil olmasını en çok istediğim sizin evin halkı idi; bugünse en çok sizin ev halkınızın onurunun yücelmesini ister oldum1 dedi. Rasulullah da: 'Varlığım elinde olana yemin olsun ben de senin durumundayım1 karşılığını verdi."[688]
Hasta ziyareti: Cabir b. Abdullah: "Rasulullah Ummu's-Saib (veya el-Museyeb)in evine gidip ona: 'Neyin var ey Ummu's-Saib ortalıkta dönüp duruyorsun' dedi. O: 'Allah belasını versin humma' karşılığını verdi. Bunun üzerine Rasulullah: 'Hummaya kötü söyleme; o, körüğün demirin cürufunu giderdiği gibi, insanların günahlarını giderir' dedi.[689]

5. İyiliği Emredip Kötülükten Alıkoyma


"İnanan erkekler ve inanan kadınlar birbirlerinin ve I isidirler. İyiliği emrederler, kötülükten men ederler, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah'a ve elçisine itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Allah daima üstündür, hüküm ve hikmet sahibidir" (Tevbe. 71).
İlk dönemlerde müslüman kadınlarla müslüman erkekler âyette belirtilen tutum içinde idiler. Özellikle konunun gerektirdiği durumlarda er­kekler kadınlara iyiliği emreder, onları kötülük yapmaktan engellerdi.
İşte erkeklerin en üstünü Rasulullah:
Enes b. Malik: "Rasulullah mezar başında ağlayan bir kadına denk geldiğinde: 'Allah'a karşı gereken tutumu takın, sabret1 dedi."[690]
Rasulullah (s.a.v.)'ın en yakın arkadaşı Ebu Bekrfr.a.)
Kays b. Ebu Hazim: "Ebu Bekir, Ahmes oymağından bir kadının -Ona Zeynep binti Muhacir denirdi- yanına gitti. Baktı konuşmuyor. Orda bulu­nanlara: neyi var, niçin konuşmuyor? diye sordu. 'Hiç konuşmadan haccet­meyi adadı' dediler. Ona dönerek: 'Konuş, bu doğru değil, bu bilgisizlikten kaynaklanan bir eylem' dedi. Bunun üzerine konuştu..."[691]
Bu ikisi, erkeklerin kadınlara karşı tutumlarına örnek; bir de, kadınların, erkeklere iyiliği emredip, onları kötülükten alıkoymalarında ba­kalım, durum nasıl?
Arap kabilelerinin birinde yaşayan bir kadın, imamın elbisesinde bir olumsuzluk gördüğünde cemaati uyarmıştır.
Amr b. Seleme babasından aktarıyor: "Rasulullah'ın Kur'an'ı en iyi bilen bize imamlık eder" sözü gereğince araştırdılar; kervanlarla gelip geçenlerden öğrendiğim için Kur'an'ı benden iyi bilen biri çıkmadı. Beni önlerine aldılar. O zaman ben altı veya yedi yaşımda idim. Üzerimde bir hırka vardı. Secdeye kapandığımda o yukarı çekilerek üzerim açılıyordu.
Bu durumu gören orada yaşayan kabileden bir kadın: 'Bizden birşey alarak imamınızın üzerini Örtmez misiniz?' dedi. Bunun üzerine bir elbiselik alıp bana bir elbise diktiler, bu elbiseye sevindiğim ölçüde hiçbir şeye sevinmedim.[692]
Ummu'd-Derda; Halife Abdulmelik b. Mervan'ı kötülük işlediğinde uyarıyor
Zeyd b. Eşlem: Abdulmelik b. Mervan Ummu'd-Derda'ya kendi malın­dan bir takım ev eşyası gönderdi. Abdulmelik bir gece kalktı, hizmetçisini çağırdı. Hizmetçi gecikince lanetledi. Sabah olduğunda Ummu'd-Derda: Gece çağırdığın zaman hizmetçini lanetlediğini duydum. Ebu'd-Derda'nın "Rasulullah lanet edenler kıyamet günü şefaatçi ve tanık olamazlar" dedi dediğini duydum, dedi.[693]

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder


Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı