29 Aralık 2012 Cumartesi

EL-KABID (C.C.) , “Sıkan (dilediğine rızkı) daraltan.”


EL-KABID (C.C.)


“Sıkan (dilediğine rızkı) daraltan.”

Gözümüzün gördüğü veya görmediği bütün varlıklar; gökler, güneşler, aylar, yıldızlar, melekler, insanlar, cinler ve hayvanlar, hepsi yüce yaratıcımızın kudret elindedir. O dilediği kuluna geniş rızık verdiği gibi, dilediğinin de rızkını kısar. Birine Yusuf güzelliği verir, birine Züleyha aşkı takdir eder. Kâh birini âleme Süleyman yapar, kâh bi­rini tahtından kara toprağa indirir. Birinin gönlünü derya­lar gibi açarken, bir diğerinin yüreğini düğüm düğüm sıkabilir.

Kimse çıkıp da bunu niçin böyle yaptın diyemez. Hik­meti icabı kullarına türlü türlü haller verir. İşte bu haller “El-Kâbıd” ism-i şerifinin tecellîleridir.
kaynak
Mustafa Necati Bursalı, Esma-i Hüsna Şerhi, Erhan Yayınları: 133.

21 Aralık 2012 Cuma

Ashâb-ı Kirâm Hakkındak Âyetler


Allah Teâlâ’nın Hz. Peygamber’in Ashâbı Hakkındaki Âyetleri:
      

Tevbe: 9/117-118, Fetih: 48/18-19, Tevbe: 9/100, Haşr: 59/8-9, Zumer: 39/23, Secde: 32/15, 17, Şura: 42/26, 29, Ahzab: 33/23-24, Zumer: 39/9.

(Ey müslümanlar) Muhammed erkeklerinizden hiçbirinizin babası değildir. (Dolayısıyla peygamberliğinden önce evlâd edindiği Zeyd’in de öz babası değildir ki, onun boşadığı kadın peygambere haram olsun). O, Allah’ın Rasûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir. (Ahzâb: 33/40)

Ey peygamber! Şüphesiz ki Biz seni şahid, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. (Ahzâb: 33/46)

(Ey Rasûlüm!) Şüphesiz ki Biz seni (Kıyamette ümmetin üzerine bir) şahid, (inananları cennetle) müjdeleyici ve (inanmayanları da cehennemle) korkutucu olarak gönderdik. (Fetih: 48/8)

Ki (siz mü’minler) Allah’a ve O’nun peygamberine inanasınız. O’n(un dâvâsın)a yardım edesiniz. O’nu yüceltesiniz. Sabah ve akşam O’nu tesbih edesiniz! (Fetih: 48/9)

(Ey Muhammed!) Doğrusu, Biz seni hak ile müjdeleyici ve uyarıcıolarak gönderdik. Sen cehennemliklerden sorumlu tutulmazsın! (Bakara: 2/119)

(Ey Rasûlüm!) Biz seni (rahmet ile) müjdeleyici ve (azab ile) uyarıcı olarak hak (Kur’ân) ile gönderdik. Hiç bir ümmet yoktur ki içinden bir uyarıcı (peygamber) geçmiş olmasın. (Fâtır: 48/24)

(Ey Rasûlüm!) Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve (azabımızdan da) uyarıcı (bir peygamber) olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler. (Sebe’: 34/28)

(Ey Rasûlüm!) Biz seni ancak müjdeleyici olarak ve korkutucu olarak gönderdik. ((Furkan: 25/5)

(Ey Muhammed!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik. (Enbiya: 21/10)

O (Allah), Rasûlünü hidayet ve hak dinle gönderendir ki müşrikler istemese dahi onu(n dinini) bütün dinlerin üstüne çıkarsın. (Sâf: 61/9)

(Zikret) o günü ki her ümmetin içinde kendilerinin üzerine kendilerinden bir şahit göndereceğiz. Seni de (ey Muhammed) onların üzerine şahit getiririz. Biz Kitab’ı sana her şey için bir açıklama, bir hidayet, rahmet kaynağı ve müslümanlar için de bir müjdeci olarak indirdik. (Nahl: 16/89)

İnsanlardan birtakım beyinsizler; “Acaba onları üzerinde bulundukları kıblelerinden döndüren nedir?” diyecekler. (Ey Muhammed!) de ki: “Doğu ve Batı Allah’ındır. Allah dilediğini doğru yola iletir.” (Bakara: 2/142)

Allah onlara şiddetli bir azab hazırlamıştır. O halde ey iman eden akıl sahipleri! Allah’tan korkun. İşte Allah size bir zikir (Kur’an) gönderdi. (Talâk: 65/10)

(Ve) Allah’ın (emir ve yasaklarını) açıklayan âyetlerini sizlere okuyan bir (de) elçi (gönderdi) ki iman edip salih ameller işleyenleri (küfrün) karanlıklar(ın)dan çıkarsın (diye). Kim Allah’a iman edip salih amel işlerse Allah onu (ahirette) içlerinde ebedî kalmak üzere cennetlere koyacaktır. Allah ona gerçekten güzel bir rızık vermiştir! (Talâk: 65/11)

Andolsun ki Allah mü’minlere, kendilerine (Allah’ın) âyetlerini okuyan, onları (tebliğatıyla küfürden) arıtan, Kitab ve Hikmet’i öğreten, kendi içlerinden bir peygamber göndermekle lütufta bulunmuştur. Oysa onlar daha önceleri apaçık bir sapıklığın içindeydiler. (Âl-i İmran: 3/164)

Nitekim (nimetim olarak) aranızdan size bir peygamber olarak (Hz. Muhammed’i) gönderdik ki size âyetlerimizi (Kur’an’ı) okusun, sizi (şirkten) temizlesin ve size Kitab ve Hikmet’i öğretsin. Sizlere bilmediklerinizi de öğretsin. (Bakara: 2/151)

(İbadet ederek) Beni anın ki ben de sizi (sevap vererek) anayım! Bana şükredin, nankörlük etmeyin! (Bakara: 2/152)

Andolsun gerçekten size kendinizden olan bir peygamber geldi. Sıkıntıya düşmeniz O’na ağır gelir. Size pek düşkün, mü’minlere pek merhametli, şefkatlidir. (Tevbe: 9/128)

Allah’tan (gelen) bir rahmetten ötürü (Ey Muhammed!) sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın, kesinlikle etrafından dağılırlardı. Onları affet, onlar için mağfiret dile, iş hususunda onlarla istişare et! (İstişareden sonra) Karar verdiğinde de Allah’a güven! Muhakkak ki Allah, kendisine güvenenleri sever. (Âl-i İmran: 159)

Siz ona yardım etmeseniz de Allah ona (Muhammed’e) muhakkak yardım eder. Hani sadece ikiden biri olarak kâfirler onu çıkardığında, ikisi (Sevr dağındaki) mağarada iken (“Müşrikler ayaklarının dibine baksalar bizi görecekler” diye endişelenen) arkadaşına şöyle diyordu: “Sakın hüzne kapılma! Elbette Allah bizimle beraberdir.” Böylece Allah da ona sakînesini indirmiş, onu sizin görmediğiniz (melekten) ordularla desteklemişti. Küfre sapanların da kelimesini (şirk dâvâlarını) alçaltmıştı. Allah’ın kelimesi (şehadet kelimesi) ise en yüce olandır. Allah üstündür, hikmet sahibidir. (Tevbe: 9/40)

Muhammed Allah’ın Rasûlü’dür. Onunla beraber bulunanlar da kâfirlere karşı şiddetli (çetin) ve kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükû ve secde edenler olarak görürsün. Onlar Allah’tan bir lütuf ve rıza isterler. Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır. İşte onların Tevrat’taki vasıflan (budur). İncil’deki vasıflarına gelince; (onlar) bir ekin gibidirler ki filizini çıkardı. Derken onu güçlendirdi, kalınlaştı ve gövdesinin üstüne dikildi. (Ekinin böyle gelişmesi) ekicilerin hoşuna gider. (Allah) Onlarla (müslümanları çoğaltıp gürleştirmekle) kâfirleri de öfkelendirir. Allah onlardan iman edip, salih ameller işleyenlere (Ahiret’te) mağfiret ve büyük mükâfat va’detmiştir. (Fetih: 48/29)

Onlar yanlarında bulunan Tevrat ve İncil’de yazılmış buldukları o Rasûle, Ümmi Peygamber’e (Muhammed’e) tâbi olurlar. O (Peygamber) onlara marufu (iyiliği) emreder, onları münkerden (kötülükten) nehyeder. Onlara tayyibâtı (temiz şeyleri) helâl, habâisi (kan, dumuz eti, rüşvet ve faiz gibi pis şeyleri) de haram kılar. Üzerlerindeki ağırlıkları (olan bazı sorumlulukları) ve sırtlarında bulunan zincirleri (geçmişteki şeriatların ağır hükümlerini) kaldırır. Ona iman eden, saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla beraber inen o nura (Kur’an’a) tâbi olanlar var ya! İşte onlar felaha erenlerdir. (A’raf: 7/157)

Andolsun ki Allah (savaşa katılmamak için izin isteyenlere müsaade ettiğinden dolayı) Peygamber’e ve içlerinden neredeyse kalbi kaymak üzere iken güçlük saatinde Peygamber’e tâbi olan Muhacirler ve Ensar’a da tevbe nasib etti. Ve sonra onların tevbelerini kabul etti. Çünkü O, onlara karşı çok esirgeyici, çok merhametlidir. (Tevbe: 9/117)

Ve (savaştan) geri bırakılan o üç kişi(nin de tevbelerini kabul etti). Yeryüzü tüm genişliğine rağmen onlara dar gelmişti. Nefisleri de kendilerine dar gelmişti. Allah’tan yine Allah’a sığınmaktan başka çıkar yol olmadığını anlamışlardı. Allah, tevbelerini kabul için onları tevbe etmeye muvaffak kıldı. Muhakkak ki Allah tevbeleri çokça kabul eden ve çokça esirgeyendir. (Tevbe: 9/118)

(Ey Rasûlüm!) Andolsun ki Allah o ağacın altında (Hudeybiye’de ölünceye kadar Kureyşlilerle savaşacakları hususunda) sana biat ettikleri zaman mü’minlerden razı olmuştur. Allah onların kalplerindeki (sadakatleri)ni bildi ve onlara sekine (huzur) indirdi. Ve onları yakın bir fetihle (Hayber’in fethiyle) mükâfatlandırdı. (Fetih: 48/18).

Yine onlara alacakları birçok ganimetler bağışladı. Allah üstündür, hikmet sahibidir. (Fetih: 48/19)

Muhacirlerden ve Ensar’dan daha önce geçenlerle, (Bedir’de şehid olan ya da vefat edenlerle), onlara güzelce uyanlardan Allah razı oldu. Onlar da Allah’tan razı oldular. Allah onlara altından ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte büyük zafer budur. (Tevbe: 9/100)

Ve (bu ganimet malları) fakir muhacirlere aittir. O muhacirler ki Allah’tan bir fazl ve bir hoşnudluk aramaktadırlar; Allah ve peygamberine (mal ve canlanyla) yardım etmekte iken yurtlarından ve mallarından çıkarılmışlardır. İşte onlar sadıkların tâ kendileridir. (Haşr: 59/8)

Muhacirlerden önce (Medine’yi) yurt edinenler ve imana sarılan kimseler (ensar) kendilerine hicret edenleri severler. Onlara verilen şeylerden ötürü gönüllerinde bir istek duymazlar. Kendilerinin ihtiyaçları olsa dahi, onları kendilerinden üstün tutarlar. Kim nefsinin hırsından ve cimriliğinden korunursa, işte kurtulanlar onlardır: (Haşr: 59/9)

Allah kelâmının en güzelini (âyetlerinin biri diğerine) benzer ve tekrarlanmış bir kitap halinde indirdi. Rablerinden korkanların ondan (bu Kitap’tan azap âyetleri okunduğu zaman) derileri ürperir. Sonra onların derileri ve kalpleri Allah’ın zikrine (yönelerek) yumuşar. İşte bu Allah’ın hidayetidir. Onunla dilediğini hidayete eriştirir. Allah kimi saptırırsa artık ona hidayet edecek yoktur. (Zümer: 39/23)

Bizim âyetlerimize ancak, âyetlerimiz hatırlatıldığı zaman büyüklük taslamadan secde etmek üzere yere kapananlar ve hamd ile Rablerini tesbih edenler iman ederler. (Secde: 32/15)

Hiçbir kimse, işlediklerinin karşılığı olarak kendileri için gözler aydınlığı olacak (nimetlerden) nelerin saklandığını bilmez. (Secde: 32/17)

O (Allah) iman edip, salih amel işleyenler(in duasını) kabul eder. Lütfundan da onlara daha fazlâsını verir. Kâfirlere gelince; onlar için şiddetli bir azap vardır. (Şûrâ: 42/26)

Göklerin, yerin ve bunların içinde (yaratıp) yaydığı canlıların yaratılışı da O’nun (kudretinin) âyetlerindendir. O dilediği zaman onları (tekrar) toplamaya kadirdir. (Şûrâ: 42/29)

(O) mü’minler içinde Allah’a verdikleri sözünde sadakat gösteren nice erkekler vardır. İşte onlardan bazıları (Allah yolunda şehid olarak) adadığını yerine getirdi. Bazıları da (şehid olmayı) bekliyor. Onlar (sözlerini) hiç mi hiç değiştirmediler. (Ahzâb: 33/23)

Ki Allah doğruluk gösterenleri sadakatlarından ötürü mükâfatlandırsın. Münafıklara gelince; (Allah dilerse) onlara azab eder, dilerse tevbelerini kabul eder. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayan ve çok esirgeyendir. (Ahzâb: 33/23)

Yoksa o (inkâr eden kimse), Ahiret’ten çekinip, Rabbinin rahmetini umarak gece saatlerinde secdeye kapanan, kıyamda iken (gecenin saatlerini) ibadetle geçiren kimse (gibi) midir? (Ey Rasûlüm!) De ki: “(Allah’ı veya ilâhî gerçekleri) Bilenlerle bilmeyenler hiç bir olur mu?” Ancak akıl sahipleri öğüt ve ibret alırlar. (Zümer: 39/9) [1]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/19-24.

20 Aralık 2012 Perşembe

HZ.MUHAMMED (S.A.V.)'SİZ İSLAM İSTİYORLAR..!!!


HZ.MUHAMMED (S.A.V.)'SİZ İSLAM İSTİYORLAR..!!!
Dünya ve Türkiye'nin sıcak gündemini Doç. Dr. Ramazan Kurtoğlu ile konuştuk. Türkiye ekonomisinin giderek daha da kötüleştiğini ve yabancıların tekeline girdiğini belirten Kurtoğlu, Suriye'de düşürülen uçağımızla ilgili de çarpıcı tespitlerde bulundu.

Röportaj: GÖKÇEN GÖKSAL
Batılı güç odaklarının "Muhammed'siz İslâm" projesini gündeme getirdiğinin altını çizen Kurtoğlu, ABD başkanlarının ilginç bir ortak özelliğini de açıkladı. Kurtoğlu, siyonist museviliğin dünya hakimiyeti projesinin adım adım işlediğini söyledi.

Hıristiyanlık ve Yahudilik tam anlamıyla Mısır paganizmi ve Roma paganizminin de karışımıyla senkretik, bağdaştırılmış bir din. Bu iki dinin önderlerinin hiçbirinin mezarları belli değil. Ama İslam'ın Peygamberinin ve önderlerinin mezarı belli. İslâm'ı senkretik bir din haline getirmenin ilk yolu peygambersiz hale getirmektir. Bunun için İbrahim'i dinler diyelim diye bir akım var. Bu akımda yeni değil kökenleri Endülüs'e gider. 1929'a gider. Kelime-i Şehadet'in Muhammeden Resulullah kısmını söylemeyelim diyenler var. Burada  hedef doğrudan doğruyu Hazreti Peygamberimizdir. Çünkü O'nu İslam'dan kopardığınızda İslam'ın diğer tarafını kolay kopartırsınız. İslam toplumlarında müthiş bir Peygamber sevgisi vardır. Batı dünyasında evanjelistler dışında böyle bir peygamber sevgisi yoğun değildir.

KÜRESEL OLİGARŞİYE HAFTALIK 1 MİLYAR TL FAİZ ÖDÜYORUZ
2012'nin sonuna gelirken resmi rakamlarda yüzde 10 dolaylarında dolaşan bir işsizlik var ki bu işsizlik en az iki katı. Bir taraftan hane halkının borcu tarihinde hiç olmadığı kadar 260 milyar TL'yi geçmiş. Bu daha bir ay içinde maaşını alamadığı için 1.3 milyon kredi borcu temerrüde düştü vatandaş ödeyemedi. Öte yandan ihracatımız ithalata bağlı. İç ve dış borç 625 milyar dolar. Ticaret açığı 100 milyar dolar civarında. Cari açık 60 milyar dolar civarında. Düğün değil bayram değil. Ha bire Türkiye'yi poh pohluyorlar. Sıcak para daha çok gelecek. Forex döviz piyasalarında Türkiye dünyanın en kârlı ülkelerinde biridir. Türkiye kürsel finans oligarşisine haftalık 1 milyar TL faiz ödüyor. Şu an da Türk bankacılık sisteminin yüzde 72'si yabancıların elinde. Sigortacılık sisteminin yüzde 90'ı yabancıların elinde. İhracatın yüzde 55'i yabancıların elinde. İthalatın yüzde 60'ı yabancıların elinde. Onun  için Türkiye'yi daha büyük bir sıkıntı bekliyor.

UÇAĞIMIZI SURİYE DÜŞÜRMEDİ
Suriye bir uçağımızı düşürdü dediler. Uçak savar yok. Füze yok. Kuyruğunun kuyruğunda bir şey patlamışmış da uçak düşmüş. Bu uçağın elektrik devreleri kontrolden çıkarıldı, uçağın yönetimi pilotun elinden alındı. Tıpkı 11 Eylül'de olduğu gibi. Bugün siz Houston'dan Mars'a 850 kiloluk arcı gönderip buradan kontrol edebiliyorsunuz, uçağın kontrolünü de pilotun elinden alırsınız. Uçakları pilotların elinden alıp ikiz kulelere çaktılar. Aynı şey bizim uçağımızın da başına geldi. 1998 yılında Amerika'da ders verirken, bir öğretim görevlisi arkadaşım; "Hocam 20 yıl içinde Suriye diye bir devlet kalmayacak" dedi. Gözümle gördüm, kulağımla duydum bunu, yıl 1998 dikkat çekiyorum" dedi.

ASALA, ULUSLARARASI İSTİHBARATIN OPERASYONU
ABD'deyken bir öğretim görevlisinin eşi direkt olarak bana, "Hocam siz ASALA'nın hakikaten terör örgütü olduğunu mu düşünüyorsunuz?" diye sordu.  Ben de evet dedim. O da şöyle dedi: ASALA, Türkiye'ye yönelik uluslararası istihbarat güçlerinin operasyonudur. Dikkat edin ASALA'nıın şehit ettiği diplomatlara dikkat edin. Dışişleri Bakanlığı'nda iki ana omurga vardır. Katledilen diplomatların büyük çoğunluğunun Türk soyundan olması tesadüf mü? Bunu bana orada söylediler.

- TERÖRÜN EVRİLDİĞİ NOKTA KONUSUNDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ?
Durum vahim. Şuradan vahim. Biliyorsunuz Meclis'ten 4 Haziran 2003 tarihinde self determinasyon ikiz yasalar geçirildi. Bu da 7 Temmuz 2003'te uluslararası sözleşme haline getirildi. Bunu özelliği şudur; Her ne kadar hükümet çekince koymuş olsa da bu proje 1966'dan beri özellikle, o zamanlar Rusya tarafından Sovyetler birliği tarafından bununla son altı aydır PKK'nın özellikle Hakkari ve çevresine yüklendiğini PKK liderlerinin bir saatliğine de olsa 'bayrak asın bağımsızlık ilan edin' demesini yan yana getirirsek bu şu demektir: Böyle bir bayrak çekme ve bağımsızlık ilanı kitle iletişim araçlarıyla duyurulacak dünyaya. BM bunu tanıyacak ve BM kararıyla NATO tarafından Türkiye bombalanacak. Bu konuda tarihini tam hatırlayamıyorum ama 6-7 yıl önce böyle bir yazı yazdım O zamanlar milliyetçi vatansever çevrelerden birebir tanıdığım arkadaşlar 'ya olur mu hocam' dediler. Ben bunu yazdıktan 2 yıl sonra Eski MİT Müsteşar Yardımcısı Mahir Kaynak, 'Batı, Türkiye'ye müdahaleye hazırlanıyor' diye yazdı. Mahir Kaynak'la pek çok konuda görüş ayrılığımız vardır ama bu konuda hem fikiriz.

- NEDEN LİBYA DEDİNİZ?
Libya modeli biliyorsunuz diğer Arap ülkelerine ve Suriye daha askeri müdahaleler yapılmadı ama Libya'ya Fransa'nın başını çektiği sonra ABD'nin de katıldığı bir NATO müdahalesi var. Türkiye her şeye rağmen çevre ülkelerden Türkiye'ye olacak saldırıyı Türkiye karşılayabilecek, kudretli bir orduya sahip. Ancak Türkiye içeriden zayıflatılmak isteniyor. Siyasi, toplumsal, hukuki alanda ülkenin zayıflatılması önceliği var. Çünkü Türkiye ne Irak, ne Afganistan, ne de İran. Bu bölgede baktığımızda Türkiye Rusya ve İran'ı da yan yana koyarsak ancak 2 buçuk devlet İsrail'in dişine dokunur. Zaten Siyonist Evanjelist bir kısım kehanetlerde özellikle Türkiye ve Rusya'nın kuzeyden gelecek bir İsrail'e saldırı konusunda teolojik kaynaklarda bol miktarda yazı var. Bu konuda da Michael David Evans'ın 'Amerikan kehanetleri' adlı kitabı var. Bu adam MOSSAD ve CIA danışmanıdır. Bu kitap Türkçeye çevrilmiş ama son derece yanlış ve eksik çevrilmiş bir kitap. Ben yayıncısıyla bir kaç sene önce görüştüğümde hocam bizi kitabı yayınladığımıza pişman ettiler, eksik çevrildiğini bizde biliyoruz ama bu bizim boyumuz aştı dediler.

- TÜRKİYE SURİYE KONUSUNDA NEDEN BU KADAR ANGAJE OLDU?
Dışişleri Bakanı Ahmet Davudoğlu bana göre Sayın Başbakan'ı da yanılttı. Çok sayıda bürokratla kişiyle görüştüm. Sayın başbakan lüzumundan fazla angaje oldu. Çin ve Rusya BM'de Suriye rejimi ile ilgili kararları veto ediyorlar, ama aynı zamanda muhaliflere de para ve silah yardımı yapıyorlar. Peki biz neden bütün köprüleri attık. Şuan da İsrail de dahil olmak üzere herkes Suriye ile ticaretini yapıyor. Biz hariç. Bizim güneydoğulu kardeşlerimiz avucunu yalıyor. Bunun maliyeti en az 5 milyar dolar civarında.

- SURİYE KONUSUNDA ÖNCE ÇIKAN ÜLKELERDEN BİRİ DE KATAR. BUNU NASIL DEĞERLENDİRİYORSUNUZ?
Bir başka hadise ise. Suriye'ye kim demokrasi getirecek. Başını çekenlere bakın. Suudi Arabistan, Katar. Buralarda demokrasi mi var. 2000'li yılların başında Universty of Pensilvanya'da kısa süreli bir eğitime gittim. Pensilvanya Üniversitesi'nde derse gelen hocalardan birisi. Bir grup Türkü yemeğe davet etti. Daha sonra Pazar olması hasebiyle bizi bir kiliseye götürdüler. Kilisede devasa bir ekran. Ben gözümle gördüm kulağımla duydum bunu, ekrana, Hz Peygambere, Türklere verip veriştiren, bir sinevizyon, artı papaz efendi de bu havada. Sonra beni davet eden hoca papaza bir şeyler söyledi. Sonra papaz aramızda misafirler var diyerek bunları geçiştirdi. Sonra bu televizyon yayınının nerede yapıldığını sordum. 44 dilde Katar'daki dünyanın en büyük Amerikan üssünden yapıldığını öğrendim. Bunu duyduğumda küçük dilimi yutacaktım. Bu yayın hâlâ Katar'da devam ediyor. Böyle bir Katar, Suriye'ye demokrasi getirecekmiş.

- ESAD DIŞ DESTEK OLMADAN DEVRİLEBİLİR Mİ?
Esad'ı savunacak değilim. Esad'ın babasını getiren MOSSAD'dır. Merak edenler gidip bakabilir Paris Sorbonne'da çok sayıda tez var, bu söylediğime. Esad yalnız falan değil. Muhalifler bu haliyle Esad'ı deviremez. Rusya ile ABD'nin el sıkışması gerekir. Bunun için de Esad'ı devirmeleri mümkün değil. BM'de Çin ve Rusya veto ediyor. Ama bunu yaparken de muhaliflere silah satıyor. İsrail dahil Suriye ile herkes ticaretini yapıyor. Ama Türkiye bunun dışında kalıyor.

- UÇAĞIMIZI SİZCE KİM NEDEN DÜŞÜRDÜ?
Suriye bir uçağımızı düşürdü dediler. Uçak savar yok. Füze yok. Kuyruğunda bir şey patlamışmış da uçak düşmüş. Bu uçağın elektrik devreleri kontrolden çıkarıldı, uçağın yönetimi pilotun elinden alındı. Tıpkı 11 Eylül'de olduğu gibi. Bugün siz Houston'dan Mars'a 850 tonluk aracı gönderip buradan kontrol edebiliyorsunuz, uçağın kontrolünü de pilotun elinden alırsınız. Uçakları pilotların elinden alıp ikiz kulelere çaktılar. Aynı şey bizim uçağımızın da başına geldi. Suriye ne bizim uçağımız düşürmeye cesaret edebilir, ne de Türkiye'ye bulaşmaya cesaret edebilir. Adamın başında 400 tane bela var. Kaldı ki Türk ordusu Suriye'yi bir kaşık suda boğar. Maksad o değil. Maksad neydi. Evanjelistlerin izlediği mesihi bir çizgi var. Bu çizgide 2025'e giderken Ortadoğu'da bir savaş çıkarılmak isteniyor. 2008 krizini rahmetle aratacak bir kriz çıkarılmak isteniyor. Bakınız 2008 krizi geldiğinde dünyanın milli geliri 69 trilyon dolardı. Dünyaya kakaladıkları bizim eşik altı olarak tabir ettiğimiz, beş para etmez suni kağıtlar, 603 trilyon dolar kağıt kakalamışlar. 'İnside job' diye bir film var mutlaka seyredin. Krizin nasıl tezgahlandığını anlatıyor. Eğer kriz çözülüyor olsaydı bu kağıtların değerinin düşmüş olması gerekirdi. Ne oldu biliyor musunuz bu kağıtların değeri 780 trilyon oldu. Kağıt basıp dünyaya dayıyorlar. Kağıtı tabiri caizse 40 tane baharatı bir araya getirip bir kağıt haline getiriyorlar. Uyduruk şeylere ABD halkını söğüşlüyorlar. ABD merkez bankası bir avuç Wallstreet çetenin elinde. ABD halkı bu işe çözüm bulamadığı sürece ki bir hareket başlatıldı biliyorsunuz Wallstert'i işgal 17 eylül 2001'den beri bir hareket var. Dua edelim bu hareket pozitif küreselleşmeye yol açar.

MAYIS ÇİÇEĞİ GEMİSİNİN İLGİNÇ ÖYKÜSÜ
- OBAMA'YA BİRİLERİ ÇOK UMUT BAĞLAMIŞTI. AMA DEĞİŞEN BİR ŞEY OLMADI. BUNUN BİR SEBEBİ VAR MI?
1620'lerde Hollanda'dan kalkan bir gemi İngiltere'den de yolcuları alarak 101 kişiyi alarak Bugünkü Boston çevresine gittiler. Ve çok çeşitli kaynaklardan Myflower (Mayıs Çiçeği) gemisiyle giderken 2 kişi ölüyor ama 3 kadın doğum yapıyor bir kadın ikiz doğuruyor. Yine aynı insan sayısı Amerika'ya çıkıyor. 63 gün süren bir yolculuk bu. Onları Amerika'da Kızıldereliler karşılıyor ve onlara bal kabağı yediriyorlar. Bu 101 kişi biraz zaman geçince Kızılderelileri katlediyorlar. Ve bunu da Kanada ve Amerika'da şükran günü olarak kutluyorlar. Myflower gemisiyle Amerika'ya çıkan bu 101 kişilik aileden şimdiye kadar ABD'de 14 başkanı çıkmıştır. Obama 44. Başkandır. Amerika eski Kudüs'ün yerine yeni Kudüs kurmak istemektedir. Eski Kudüs Tanrı İmparatorluğuyla görevi devralıncaya kadar yeni Kudüs olarak kaderi belirlenmiştir. Buna 'belirlenmiş kader' denir. Amerikan dış politikasının askeri gücünün ve iktisat politikasının temelini bu oluşturur. Nedir 'Belirlenmiş kader', seçilmiş millet, İncil'den alınan replikle dünyaya demokrasi getirecek, dünyayı dize getirecek ve seçilmiş millete karşı çıkan herkes Deccal'dir. Böyle bir mantalite var. İnanç bu.

- 14 ABD BAŞKANI ÇIKARAN 101 KİŞİLİK AİLE, HÂLÂ BAŞKAN ÇIKARMAYA DEVAM EDECEK Mİ?
Amerika'da hangi millettensin diye sorulduğunda Yahudiyim diyenlerin oranı 6 milyona dayanır. Hangi dindensin diye sorulduğunda ise 3,5 milyon kişi Yahudi olduğunu söyler. Çünkü Yahudilerin büyük kısmı prantis dediğimiz Hristiyandır. Roccofeller ailesi Protestan inancına sahip ama Yahudi kökenlidir. Bundan dolayı milattan sonra Yahudiler gittikleri yerlerde lobi çalışmalar yapmışlardır. Yahudi tarihinde yazar; 'Yahudi için kıymetli taşı ceketinin, gömleğinin bir yerine iliştirmek hayat sigortasıdır.' Zaten dikkat ediniz Museviler bulundukları ülkelerde çok fazla gayrimenkule yönelmezler. İşte bu noktada Evanjelistler diyor ki, özellikle 2025'lere kadar bunun gerçekleşebileceğini iddia ediyorlar. Bu konuda da ABD'de çok sayıda basılmış yayınlar var. Bunlardan biri Grace Hallsell'in 'Tanrıyı Kıyamete zorlamak'. Elbette bu aileler ABD başkanı çıkarmaya devam ediyor. Ben bunlarla 1999'da Kaliforniya'da karşılaştım.

- NE ANLATTILAR SİZE?
Orada yine misafirlik sırasında evanjelizmi biliyor musunuz? diye sordular. Dedim ki, duydum ama çok fazla ilgilenmiyorum. Bunun üzerine İsa Mesih'in yeryüzüne inmesiyle ilgili diyorlar ki bunun için İsrail devletinin kurulması gerekiyor. 1948'de kuruldu. İsrail'in nükleer güç olması gerekiyor dediler. 1963'te oldu. Dünyanın dört bir tarafından Yahudiler vaat edilmiş topraklara gelmesi gerekiyordu geldi. Rusya 1990'larda yıkıldıktan sonra ciddi bir Yahudi nüfusu Rusya'ya yerleşti. Bu anlattıklarım Hallsell'in kitabında var. Amerika'nın Missouri eyaletinde bir kanon şehrinde genetik bilimin de yardımıyla üçüncü Süleyman tapınağının sunağında kurban edilecek kızıl renkli çiftleşmemiş güveler hazır bekletiliyor. Üçüncü Süleyman tapınağının zeytin dağından elde edilmiş malzemeler Mescidi Aksa ile Kubbetül Sahra'ya iki İslam mabedine 1,5 km uzaklıkta bekliyor. Örneğin AB binası Babil Kulesi şeklinde. Oturduğu zemin ise kabalanın hayat ağacı modeline göre yapılmıştır. Şimdi de diyorlar ki Üçüncü Süleyman Tapınağı mutlaka yapılacak. Çünkü bu noktada iki görüş ortaya çıkıyor. Museviler Kral Davud soyundan bir Mesih bekliyorlar. İsrail'de nüfusun yaklaşık yüzde 20'si Mesih gelmeden önce kurulduğu için bugünkü İsrail devletine karşı ve yıkılması gerektiğini söylüyorlar. Hıristiyanlar Hz. İsa yani Mesih'i bekliyor. Müslümanların bir kısmı Mehdi'yi bir kısmı da hadislere dayanarak Hz. İsa ve Mehdi'yi bekliyor. Böyle bir inanç dünyayı felakete götürür. Çünkü tanrı adına konuştuğunu söyleyenlerle pazarlık edemezsiniz.

- YEGANE AMAÇLARI BU MU?
Bunlara iktisadi bir güç olmak istiyorlar asında. Ama bir dine başvuru söz konusu. Kitleleri harekete geçirmek için önce halkı inandırmak, iki orduyu inandırmak gerekiyor. Halkı dine atıfta bulunarak, orduyu savaşa sokmak içinde enerji politikalarını öne sürüyorlar. Bor'un dünya rezervinin yüzde 67'si bu topraklarda. Şu anda Hindistan 150 milyar dolarlık Norveç 27 milyar dolarlık nükleer santral kuruyor. Bu nükleer santralin yakıtı artık uranyum değil. Toryum. Toryum'un dünya rezervinin yüzde 70'i bu ülkede. Ama biz, 50 yıldır nükleer santral kuralım mı diye tartışıyoruz. Maalesef çok acı. Benim yüzüme söylendi adam diyor ki kardeşim siz Orta Asya'ndan geldiniz tası tarağı toplayan gidin Mescid-i Aksa Kubbetüs Sahra'nın altını oyuyorlar. HAARP diye bir teknoloji var. Bu teknoloji ile bunu yıkacaklar. Adamlar bana şunu söyledi. ABD Mescidi Aksa ile Kubbetüs Sahra sizin için kutsal, alın götürün o zaman İstanbul'a. Meselenin çok boyutu var. Dini boyutu var, siyasi boyutu var, iktisadi boyutu var. Evanjelistler, dünyayı kıymete sürüklüyor.

- BİZ BU KIYAMETİN NERESİNDEYİZ?
Evanjelistler dünyayı kıyamete zorluyor. Bu çalışmaların ana yemeği Türkiye. 1135 Kurtuba doğumlu, 1204'de Mısır'da ölen, İbn-i Meymun var. Meymun Museviler tarafından peygamber mertebesinde görülen Babil Tevratı'nın tefsircisidir. Mesih beklentisini Babil Tevratı'na Meymun sokmuştur. İbn-i Meymun'un Tevrat tefsirini Levi Strauss diye bir Alman kökenli Amerikalı siyaset felsefecisi siyaset felsefesine dönüştürmüştür. Bu ekibin katıksız iktidarı George w. Bush İktidarıdır. Neocon iktidarıdır. Bu sürecin din, siyaset, felsefesi iktisadi, finans ayağı da 1978 Washington Konsensüsüyle Milton Friedman tarafından seçkinci bir ekonomi modeli olarak ortaya konmuştur. Bize de o zamanlar siz kalkınmayla dönüşüm yapamıyorsunuz. Size bir reçete yazacağız sizin tüm dertlerine merhem olacak. Reçeteyi yazan Kemal Derviş, Sherman Robinson. Kemal Derviş'in kim odluğunu uzun uzun anlatmaya gerek yok. İsteyenler Mahmut Çetin'in 'Genetik İhanet' kitabını okuyabilir. Derviş 2002 yılında Türkiye'ye kurtarıcı olarak kakalandı. Bu proje sonucunda bugün Türkiye 2012 Ağustos ayının verilerine göre hane halkı borcu 260 milyar TL kamu ve özel sektörün ki özel sektörün borcu daha önemli Arjantini batıran borç budur. 625 milyar dolar. 325 dış borç, 300 milyar doları iç borç. İMKB'nin yüzde 80 yabancıların eklinde bunlar Türkiye'ye geliyorlar DİBİS dediğimiz devlet iş borçlanma senetlerinde İMKB'ye Forex döviz piyasalarına yatırım yapıyorlar. 1.1.2012'de Türkiye'ye 1 milyon doları getiren yabancı şu anda 1 milyon 460 milyonları olarak parayı cebinde koyacak.

- BAŞTA İNTERNET OLMAK ÜZERE HER YERDE FOREX VAR. BUNUN ANLAMI NE?
Para kazandırma devri başlatıldı. Bunu kazanan da Anadolu'nun Müslüman Türk halkı değil. Bir avuç seçkin. Biraz önce bahsettim Türkiye haftada 1 milyar TL faiz ödüyor. Türkiye'nin 1980'den bu yana faizler 1.5 trilyon doları geçti ve bu paralar 5 bin kişiye verildi. Türk bankacılık sektöründeki banka mevduatının yüzde 60'ı 33 bin kişinin. Gerisi de 80 milyonun. Şu ana Türkiye iktisaden çökertilmiş durumda.

- BANKALAR SON YILLARDA SÜREKLİ OLARAK ALTIN MEVDUATI AÇIYOR. SEBEBİ NE OLABİLİR?
Buğdayın tonu 240 dolardan 950 dolara geldi. Mısır pirinç soya fasulyesi aldı başını gidiyor. Bunda kürsel iklim değişikliğinin de payı var tabii. Eğer bir ülkede ve bütün dünyada gıda fiyatları yukarı gidiyorsa. savaş habercisidir. Birinci ve ikinci dünya harbi gösterdi kıymetli metallerin fiyatları fişek gibi gidiyorsa dünyanın merkez bankları sürekli altına yatırım yapıyorsa bu savaş habercisisidir.

- TÜRKİYE'NİN KREDİ NOTU ARTIRILIYOR. BU DURUMDA ANLATIKLARINIZA GÖRE ORTADA BİR ÇELİŞKİ VAR
Dünyanın en yüksek reel faizini ödeyen ülkeyiz. Bizim kredi notumuz arttırınca insanlar göbek atıp oynayacak hale geliyor. Ben bunu anlamıyorum. Türkiye ihracat mı patlattı. 100 dolarlık ihracatın 82 doları ithal girdilerden oluşuyor. Türkiye bizim bilmediğimiz bir maden mi buldu. Türkiye ne yaptı da kredi notu arttı. Bunun sebebi şu Türkiye'ye sıcak para akışı artarak devam edecek, kürsel finans sisteminin Türkiye'ye biçtiği borç limiti 1 trilyon dolar. Şuanda bu borç 750 milyar dolar civarında demek ki Türkiye'ye 250 milyar dolar daha gazlayacaklar. Üretmediğimiz sürece biz bu filmi 1838-1914 Osmanlı Türkiye'sinde gördük batarız. Evenajelistlerin temel ideali de Anadolu ve hinterlandını kontrol etmek. Putin bizi niye seviyor, hayran olduğu için mi hayır. Adam Rus milliyetçisi. O da biliyor Türkiye düşerse Rusya'yı düşürmek daha kolay. Türkiye'nin yaptığı birçok hata Putin sayesinde geri döndü. İşte Kıbrıs'da hata yaptık. Putin veto etmeseydi gitmişti Kıbrıs. Dün o politikaları uygulayanlar rahmetli Denktaş'ı övüyorlar.

- TÜRKİYE EKONOMİSİNİ NASIL GÖRÜYORSUNUZ?
'Türkiye Ekonomisi 1838-2010' adlı bin sayfalık bir kitabım var. Bakınız Tarih ülkemizde tekerrür ediyor. 1838 Balta Limanı Serbest Ticaret Anlaşması neyse Gümrük Birliği Anlaşması odur. İlk dış borcumuzu 1854'te aldık. 1954'te son taksitini ödedik. 1839 Tanzimat Fermanı, 1856 Islahat Fermanı, 1881 Düyun-u Umumiye. Düyun-u Umumiye'nin bugünkü karşılığı küresel finans oligarşisidir, IMF, Dünya Ticaret Örgütü. Bütün bunları ele aldığınızda Türkiye'nin 1980'e geldiğinde 76.6 milyar dolar milli gelir 13.4 milyar dolar iç ve dış borcu yüzde 7'lik işsizliğiyle dayalı bir ekonomisi vardı. Şu an da Türk bankacılık sisteminin yüzde 72'si yabancıların elinde. Sigortacılık sisteminin yüzde 90'ı yabancıların elinde. İhracatın yüzde 55'i yabancıların elinde. İthalatın yüzde 60'ı yabancıların elinde. Onun için Türkiye'yi daha büyük bir sıkıntı bekliyor.

- SİZİN 'İSLAMI MUHAMMEDSİZ BİR DİN HALİNE GETİRMEK İSTİYORLAR' DİYE BİR DEĞERLENDİRMENİZ VAR. BUNU BİRAZ AÇAR MISINIZ?
Hıristiyanlık ve Yahudilik tam anlamıyla Mısır paganizmi ve Roma paganizminin de karışımıyla senkretik, bağdaştırılmış bir din. Bu iki dinin önderlerinin hiçbirinin mezarları belli değil. Ama İslam'ın peygamberlerinin ve önderlerinin mezarı belli. İslam'ı senkretik bir din haline getirmenin ilk yolu peygambersiz hale getirmektir. Bunun için İbrahimi dinler diyelim diye bir akım var bu akım da yeni değil kökenleri Endülüs'e gider. 1929'a gider. Kelime-i Şehadet'in Muhammeden Resululah kısmını söylemeyelim diyenler var. Burada hedef doğrudan doğruyu Hazreti Peygamberimizdir. Çünkü O'nu İslam'dan kopardığınızda İslam'ın diğer tarafını kolay kopartırsınız. İslam toplumlarında müthiş bir peygamber sevgisi vardır. Batı dünyasında evanjelistler dışında böyle bir peygamber sevgisi yoğun değildir. Bunun için var güçleriyle İslam'ı paganist bir senkretik dinin içine pompalamak, sokmak istiyorlar. Bunun için bir yandan radikal anlayışlar empoze edilerek, bir yandan kabala kökenli new age akımlarla sulandırılmaya çalışılıyor.

- İSLAM DÜNYASINDA İNFİALE NEDEN OLAN MÜSLÜMANLARIN MASUMİYETİ' FİLMİNİ BU KARENİN NERESİNE KOYUYORSUNUZ?
Peygamber Efendimize hakaret eden film de bu konseptin bir parçası. Bu konseptin başka parçaları da var. Da Vincinin Şifresi de bu konseptin parçası. Önümüzde 20-30 yıl içinde bir tane kadın özellikle çıkartılacak. Hz. İsa'nın soyundan geliyor diye. Hıristiyan dünyaya kakalayacaklar. Çünkü Katolik Hıristiyanlığın dayanağı yok yıkıldı. Şuanda güney Amerika Katolik Hıristiyanlığın en güçlü olduğu yerlerden biri her gün 60 bin kişi evanjelist oluyor. Bu Vatikan'ı korkutuyor ve bundan dolayı onlar Da Vinciyle onlar katolikliğe vuruyor. İsa'nın çilesiyle Katolikler onlara vurdu. Bu politikaların temelini Hollywood filmlerinde göre bilirsiniz.

- BU GÜÇ SAVAŞI KİMLER ARASINDA GEÇİYOR?
Dünyada üç ana güç odağı var. Birincisi Evanjelist Siyonist odak. İkincisi Opus Dei aracılığıyla Vatikan yani Katolik dünyası. Bir diğeri de adına illimunati deyin, Masonlar deyin, Tavistot deyin, ezoterizm daha çok belki bu denebilir. Aslında bu son saydığım her iki tarafı da kontrol ediyor. Tavşana kaç tazıya tut diyorlar çünkü, nihayette kurulmak istenen eski Kudüs merkezli, yeni Kudüs Amerika'dır bu inanca göre, eski Kudüs merkezli Kral Davud soyundan tanrı imparatorluğu. Olay para falan değil olay tamamen inançlı, yani inançlara bağlı daha açık söyleyeyim Siyonist Museviliğin dünya hakimiyet projesi.

- HIRISTİYANLARLA MUSEVİLERİN HİÇ AYRIŞTIĞI BİR NOKTA YOK MU?
Bu noktada Evangelistlerle şurada ayrışıyorlar. Bu projeler olurken sağ kalacak olan Yahudiler evangelist olacak. Bunların sayısı 144 bin. Onların dışındaki Yahudiler öleceği için bu Yahudileri çok kızdırıyor. Burada birde başka bir şey var. Siyonist Musevilerin günahtan arınma teolojisi var. Mesih'in gelmesi için dünyada günahın çoğalması gerektiğine inanıyorlar. Hollywood filmlerine dikkat eden böyle şeyler çok işlenir. Hıristiyan Mesihçiliği ise kaos teorisini dayanıyor.

- İSRAİL, ABD, İRAN BU TEORİNİN NERESİNDE DURUYOR?
Dünyada ekonomik tribülasyon, kıtlık savaşlar, zaten tanrı imparatorluğu kurulacağında dünyadaki dört insandan üçü ölecek. Böyle bir duruma yol açabilecek bir savaş da konvansiyonel silahlarla yapılmaz nükleer silahlarla yapılır. O açıdan mesele İran'ın en büyük destekçisi, Amerikalı milliyetçilerdir. İran İsrail'e bu bombaları atar mı, atamaz. İran'ın elinde beş tane on tane var. İsrail elinde daha yirmi yıl önceki kayıtlarda iki yüz tane bomba vardı. Bugün bu sayının 350 civarında olduğu belirtiliyor. Amerika'da, Fransa ve Rusya'da da nükleer bomba var. İsrail'in elindeki nükleer bomba tehdit değil de İran'daki mi tehdit. Burada başka bir şey var. Netanyahu bunu söyledi. İran yaparsa Türkiye yapar Suudi Arabistan yapar dedi. Suudi Arabistan yapamaz ama Türkiye yapabilir. Oradan mesaj veriyor. Bak bu işe girerseniz tepenize binerim. Batı karşısında İslam dünyası ilk defa bu kadar zayıf. Dünyanın en fakir 35 ülkesi Müslüman.

Mahmut Esat TOZAL

14 Aralık 2012 Cuma

ZULÜM VE GASB BÖLÜMÜ

ZULÜM VE GASB BÖLÜMÜ


Bâb: Oda, Balkonlu Veya Balkonsuz Üst Kat


254- İbni Selâm bize anlatarak dedi ki: el-Füzârî bize Ahmed e:-Tavîl'den, o Enes'ten (ra) şunu nakletti:

Allah Resulü (sav) hanımlarına bir ay yaklaşmayacağına dair yemin etti. Ayağı incinmişti. Kendisine mahsus bir çardakta oturdu. Ömer (ra) yanına varıp sordu: Hanımlarını boşadın mı ey Allah Resulü?

"Hayır, yalnız onlara bir yaklaşmamak üzere yemin ettim" buyur­du. Orada yirmi dokuz gün kaldıktan sonra indi ve hanımlarının yanına girdi.[1]



Şerh



"Allah Resulü (sav. hanımlarına bir ay yaklaşmayacağına dair yemin etti" ifadesiyle birlikte Allah Resûlü'nün (sav) onlardan ayrılarak yüksekçe bir odayı meşke: edindiği geçmektedir.  İmam Buhârî, gerek Hz.  Ömer'in (ra) "Ey Allah tedir. İmam Buhârî, gerek Hz. Ömer'in (ra) "Ey Ailah Resulü! Onları boşa­dın mı?" sorusu, gerekse yüksek bir odaya çekilerek onlardan uzaklaşması sebebiyle hadise bu bapta yer vermiştir. Burada Allah Resûlü'ne (sav) yöne­lik bir haksızlığın varlığı sorgulanmış olmaktadır.



Hüküm



Müslüman yöneticiler, halk tarafindan kendilerine ulaştırılan şikâyetleri dinleyip değerlendirmek zorundadırlar. Onlar kendileri, hatta aile fertleri aleyhinde bile olsa haksızlığı ortadan kaldırmaya çalışmışlardır. Onlara bu bağlamda yöneltilen soju ve şikayetlere genel olarak Mezâlim adı verilmiş ve bu görev, İslam adalet sisteminin en yüksek görevi olarak kabul edilmiş­tir.

Mezâlim alanına giren konulardan bazıları şunlardır:

1. Halka şiddet uygulayan, hak ve adaletten sapan yöneticilerle ilgili şikâyetler.

2.Vergi memurlarının ve diğer memurların halka karşı karşı baskı ve zulüm uygulamaları, haklarını gaspetmeleriyle ilgili şikâyetler.

3. Yönetimde bulunanların ve güçlü kimselerin gasp ettikleri mal ve haklarla ilgili şikâyetler.



Ders



Dünya tarihinde yönetenlerin yargılanmasını amaçlayan böyle bir ku­rumsal yapıya rastlamak mümkün değildir. Bu açıdan bakıldığında Mezâlim mahkemeleri, İslamiyetin insanlığa büyük bir katkısıdır. Avrupa ülkeleri yüzlerce yıl kilisenin sorgulanamaz uygulamaları altında ezildikten sonra ağır bedeller ödeyerek 'Kralın hakkını krala, Sezar'ın hakkını Sezar'a' ver­me esasına dayalı seküler bir devlet yönetimine ulaştıklarında dahi, Mezâlim mahkemeleri gibi bir kurumu uzuri süre tanımamışlardır.

Mezâlim mahkemeleri, bir anlamda günümüz anayasa mahkemeleri hükmünde olan ve bizzat yönetenlerin davranışlarını sorgulayan ve yargıla­yan kurumlar olmuştur. Doğuda ve batıda Tanrının gölgesi olarak görülen imparator ve kralların kurumsal olarak yargılanmaları bağlamında fazla ör­neğe rastlanmazken Müslümanlar daha ilk yıllardan itibaren böyle bir yargı gücünün varlığını tanımış ve zaman içerisinde onu kurumsallaştırmışlardır. Bu hadis-i şeriften çıkarılacak en büyük ders de, dedelerimizin Batılıların iddia ettikleri gibi hukuk tanımaz barbarlar ve tiranlar olmadıkları, hukukun üstünlüğü noktasında kimi çağdaş toplumlarının bugün dahi ulaşamadıkları düzeyde bir hukuk bilincine sahip olduklarıdır.


Bâb: İçinde Şarap Bulunan Küpler Kırılır Mı?


255- İbrahim b. el-Münzir bize anlatarak dedi ki: Enes b. yâz bize Ubeydullah b. Ömer'den, o Abdurrahman b. el-Kâsım'dan, o babası vasıtasıyla Âişe'den (r.anhâ) şunu nakletti:

Âişe (r.anhâ) bir sedir edinmişti. Üstünde resim bulunan bir örtü vardı. Ailah Resulü (sav) o örtüyü yırttı. Bunun üzerine Âişe (r.anhâ) kumaştan iki minder yaptı. Allah Resulü (sav) evde duran bu iki mindere de otu­rurdu.[2]



Şerh



Üstünde resim bulunan bir örtü vardı. Allah Resulü (sav) o örtüyü yırttı" ifadesinden çıkan durum, Allah Resûlü'nün (sav) suret bulunan eve meleklerin girmeyecekleri veya başka bir sebeple bu kumaşı yırtmasıdır. Eşyada mübahlık esastır kuralı gereği, burada kumaşın her hangi bir günahlık boyutu bulunmamaktadır. Günah sayılan onun üzeri­ne işlenen veya basılan hayvan suretleridir. İmam Buhârî de muhtemelen bundan hareketle hadis-i şerife burada yer vererek aslen mubah olan küple­rin, içinde şarap sakjanmış olması sebebiyle kırılmaları gerektiğini söylemek istemiştir. Şarap saklanmış küplerin kullanılması da bu mânâda mekruhtur.





--------------------------------------------------------------------------------

[1] Buhârî, salât/365, ezân/648, 690-691, 763, cum'a/1047, savm/1778, mezâlim/229. nikâh/4802, , talâk/4880, eymân/ 6190; Müslim, salât/622; Tirmizî, salât/329; Nesai. imâmet/786, 823, tatbîk/1051; Ebû Dâvud, salât/509; İbn Mâce, ikâmetu's-salât/866. 1228; İbn Hanbel, bakî musnedi'I-müksirin/11623, 12815, 12598; Mâlik, nidâ/280. Dârimî, salât/1228, 1276.

[2] Buhârî, vudû/240, gusl/242, 253-255, 264, hayz286-287, 290-291, itikâf/1888-1890, 1905, mezâlim/2299, libâs/5470; Müslim, hayz/474-475, 479-480, 482-485; Tirmizî, taharet/122, libâs/1677, sıfatu'l-kıyamet/2392; Nesâî, tahâret/231-235, 243-244, 247-248, 274-276, hayz/370-372, 383, gusl/408-410, ziynet/5257-5260, Ebû Dâvud, ta­haret/70, 210-211, 234, savm/2111; İbn Mâce, tahâret/370, 625, 628, sıyâm/1768, libâs/3643; İbn Hanbel, bakî musnedi'l-Ensâr/22887, 22952, 23031, 23085, 23123, 23132, 23213, 23275, 23370, 23458, 23507, 23559, 23576, 23697, 2372], 23678, 23805, 23821, 23842, 23872, 23939, 24076, 24114, 24185, 24200, 24210, 24220, 24236, 24309, 24366, 24376, 24406, 24430, 24450, 24501, 24553, 24562, 24568, 25201; Mâlik, tahâret/89, 116, l2o, itikâf/605; Dârimî, tahâret/741, 1015, 1019, 1040

İbn Abbas ve Hz. Muaviye


- Abdullah b. Abbas Muaviye’nin huzuruna girmek için izin istedi. O anda Kureyş’in bütün kabilelerinden Muaviye’nin yanında oturanlar vardı. Said b. As onun sağ tarafında oturuyordu. Muaviye, Abdullah b. Abbas’ın geldiğini görünce

-‘Ey Said! Allah’a yemin ederim, bugün İbn Abbas’a öyle sualler soracağım ki cevap vermek onu yoracaktır’ dedi. Said

-‘İbn Abbas gibi bir insan senin suallerinin cevabından yorulmaz’ diye karşılık verdi. Abdullah b. Abbas oturduktan sonra Muaviye ona

-‘Ebubekir hakkında ne dersin?’ diye sordu. İbn Abbas da şöyle cevap verdi:

-‘Allah Ebubekir’den razı olsun. Allah’a yemin ederim ki Ebubekir Kur’an’ı çok okur, dünyaya meyletmekten uzak kalır, kötü konuşmazdı. Münkeri nehyeder, dinini iyi bilirdi. Allah’tan korkar, geceleyin ibadet eder, gündüzleri oruç tutardı. Dünyasında sağlamdı.İnsanlara adaleti uygulamakta azimliydi. Marufu emrederdi ve kendisi de yapardı. Bütün hallerinde Allah’a şükrederdi. Sabah-akşam Allah’ı zikrederdi. Nasihatlarla nefsini tezkiye ederdi. Takva, iffet, zühd, temizlik hususlarında arkadaşlarından üstündü. Binaenaleyh onun aleyhinde konuşan, onu ayıplayan kimseye Allah kıyamet gününe kadar lanet yağdıracaktır’.Muaviye

-‘Peki Ömer b. Hattab hakkında ne diyorsun?’ dedi. İbn Abbas şöyle konuştu:

-‘Allah Ebu Hafs’dan razı olsun. Allah’a yemin ederim ki o İslâm’ın dostuydu, yetimlerin sığınağıydı. İmanın merkezi idi. Zayıfların, korkanların kalesiydi. Halk için bir sığınaktı. Halka yardımcıydı. Allah için çalıştı, sabır gösterdi, yaptıklarının karşılığını Allah’tan istedi. Allah da dini galib getirdi, memleketler fethedildi. Allah yeryüzünün çeşitli yerlerinde zikredildi. Sahralarda, tepelerde, etraflarda, bölgelerde hep Allah zikredildi. Ömer fahiş sözleri söylemek anında vakurdu. Korkunç devirlerde de, genişlikte de Allah’ı çokça zikrederdi. Her zaman Allah’ı zikrederdi. Kim ona buğzederse, Allah kıyamet gününe kadar ona lanet edecektir’ dedi. Muaviye

-‘Peki Osman b. Affan hakkında ne düşünüyorsun?’ diye sordu. İbn Abbas şöyle dedi:

‘Allah Ebu Amr’dan razı olsun. Allah’a yemin ederim, o insanların en cömerdi, halkın en merhametlisi, en sabırlısıydı. Seferler zamanında ibadet eder, Allah’ı zikir anında çokça gözyaşı dökerdi. Gece gündüz daima düşünür, iyilik ve faziletlere koşardı. Her kurtarıcı noktaya tehlikeden kaçan bir kimsenin kaçışı gibi kaçardı. Asker ve kuyu sahibi idi. (İbn Abbas bu sözüyle Hz. Osman’ın Tebûk gazvesinde sıkıntılı orduyu büyük bir mal ile teçhiz ettiğine ve bir yahudiden Rume kuyusunu satın alıp Medineli müslümanlara vakfettiğine işaret etmektedir). Hz. Peygamber’in iki kızına koca olmak suretiyle onun damadıydı. Kim ona söverse Cenabı Hak kıyamete kadar ona nedamet (pişmanlık) verecektir’. Muaviye

-‘Peki Ali b. Ebî Talib hakkında ne düşünüyorsun?’ dedi. İbn Abbas şöyle dedi:

-‘Allah Ebu’l-Hasan’dan razı olsun. Allah’a yemin ederim ki, o hidayetin nişanı, takvanın verasıydı. Aklın yuvası, güzellik ve zerafetin dağı, gece karanlığında yürüyüşün nuruydu. En büyük delile insanları çağırır, daha önceki sahifelerin içindekileri bilirdi. Kur’an’ın teviline vakıftı. Daima hidayet sebeplerine sarılır, haksızlık ve zulmü terkederdi. Tehlike yollarından hakka meyletmiş, gönül vermişti. İman eden ve Allah’tan korkanların hayırlısıydı. Gömlek giyenin, aba takanın efendisiydi. Hac ve umre yapanın efdaliydi. Adalet yapanların en müsamahakârıydı. Peygamberler ve hasseten Rasûlü Ekrem müstesna dünya ehlinin en hatibiydi. İki kıbleye de yönelip namaz kılmıştı. Acaba ehli tevhidden ona denk olan var mıdır? Kadınların en hayırlısının kocası idi. Rasûlullah’ın iki torununun babasıydı. Gözüm onun gibisini görmedi ve kıyamete kadar da görmeyecektir. Kim ona lânet okursa, Allah’ın ve bütün kulların lâneti kıyamete kadar onun üzerine olsun!’ Muaviye

-‘Peki Talha ve Zübeyr hakkında ne diyorsun?’ diye sorunca İbn Abbas şöyle dedi: ‘Allah onların ikisine de rahmet eylesin! And ederim onlar afif (doğru) kişilerdi. Müslüman idiler, tahirdiler. Şehid idiler, âlimdiler. Her ne kadar bir kez ayakları sürçtüyse de İslâm’a daha önceki yardımlarından, peygamberine daha önceki sohbetlerinden ve güzel fiillerinden ötürü Cenab-ı Hak onların bu sürçmelerini affedecektir!’ Muaviye bu sefer

-‘Peki Abbas hakkında ne diyorsun?’ diye sordu. İbn Abbas şöyle dedi:

-‘Allah Ebu’l Fadl’dan razı olsun. Allah’a yeminim olsun ki, o Rasûlullah’ın babasının özbeöz kardeşi idi. Rasûlullah’ın gözaydınlığıydı. Kavimlerin sığınak yeri ve efendisi idi. O Amcaların efendisiydi. Emirleri bilmek, neticeleri çözmek bakımından uzak görüş sahibi idi. İlim onu süslemişti. Onun fazileti zikredildiğinde soylar ve soplar yıkılırdı. Onun aşiretinin şanı zikredildiğinde sebebler uzaklaşırdı. Nasıl böyle olmasın ki? Onu yeryüzünde yürüyenlerin en hayırlısı, Kureyş’ten yürüyenlerin iftiharı Abdulmuttalib yetiştirmişti’

Kaynak

Tabarani, (Ribi b. Hıraş’tan); Heysemi, 9/160 (rivayeti Tabarani’den nakleden Heysemi senedte tanımadığı kimselerin bulunduğunu kaydetmiştir)
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/30-35.

6 Aralık 2012 Perşembe

Muaz bin Cebel'in halka hitabı


- Ebu Ubeyde b. Cerrah (r.a.) veba hastalığına tutulduğu zaman (ki bu hadise Ramle ile Beyt’ul Makdis arasında bulunan Nevas köyünde hicretin 18’inci senesinde olmuştur.
Burada İslâm ordusunun karargâhı bulunuyordu ve başkumandan da Ebu Ubeyde idi) Muaz b. Cebel’e halka namaz kıldırmasını emreder ve Muaz halka imam olur. Sonra Ebu Ubeyde b. Cerrah vefat edince Muaz, halka şöyle hitabeder:

-‘Ey nas! Günahlardan kesin bir tevbe ile Allah’a dönün. Çünkü Allah’ın kulu günahından tevbe ederek Allah’a yöneldiğinde onu affetmek Allah’ın adaletine düşer’.
Sonra da şöyle der:
- ‘Ey insanlar! Siz öyle bir kişinin ölümüyle musibetdâr oldunuz ki, Allah’a yemin ederim Allah’ın kullarından hiçbirisini görmedim ki yaş bakımından ondan daha genç, daha temiz kalpli, daha doğru, insanları felakete sürmek bakımından ondan daha uzak, akıbeti sevmek bakımından ondan daha şiddetli, halka nasihat etmek bakımından ondan daha nasihatçı olsun. Ona rahmet okuyun ve sonra namazını kılmak için sahraya çıkın. Allah’a yemin ederim ki artık hiçbir zaman onun gibisi size kumandan olmayacaktır!’

Halk sahrada toplandı. Ebu Ubeyde’nin cenazesi getirildi. Muaz imam olarak namazı kıldırdı. O kabre getirildiğinde, Muaz b. Cebel, Amr b. el-As, Dahhak b. Kays kabrine indiler.
Onu lahde koyup çıktıktan sonra toprakla örttüler ve
Muaz b. Cebel
-‘Ey Ebu Ubeyde! Yeminim olsun, seni öveceğim ve bâtıl, asılsız şeyler de söylemeyeceğim. Bâtılın Allah’ın gazabını getirip bana yüklemesinden korkuyorum. Bildiğim kadarıyla sen Allah’ı çokça zikredenlerdendin. Yeryüzünde sakin yürüyenlerdendin. Cahillerin hitabına maruz kaldıklarında, onlara selamla karşılık veren kimselerdendin.
İnfak ettiklerinde israfa kaçmayan, cimrilik yapmayan, bu iki haslet arasında olanlardandın. Sen Allah’a yeminim olsun ki Allah’tan korkan ve tevazu gösterenlerdendin. Mütevazi olan, yetime ve miskine merhamet eden, kibirli ve hain kimselere buğzeden kimselerdendin!’

kaynak
Hakim, Müstedrek, (Ebu Said el-Makburi’den), 3/164

5 Aralık 2012 Çarşamba

Terbiye Yaratılışa Tabidir..


Eski İran hükümdarlarından biri vezirine oğlunun hocasından yakınıyordu:

- Ben istiyorum ki oğlum ilim öğrensin, benim yerime iyi bir hükümdar olsun, o ise devamlı müzikle, sesle, sazla meşgul. Demek ki hocası buna iyi bir yön veremiyor

Vezir aynı görüşte değildi:

- Hükümdarım hocanın elinde mucize yok çocuğun kabiliyeti neye ise hocası ancak onda ilerlemesine, olgunlaşmasına yardım edebilir. İnsanın tabiatı değiştirilemez, terbiye yaratılışa tabidir

Hükümdar aksi görüşteydi terbiye ile yaratılışa yön verebileceğini iddia ediyordu. Bunu kanıtlamak için bir akşam sarayında bir eğlence düzenledi. Bu eğlence sırasında eğitilmiş kedilerin bir gösterisi de yer aldı. Bu kediler, sırtlarında, bir tabak içinde yanan mumları taşıyorlar ve onları düşünmüyorlardı.

Hükümdar vezire bu kedileri göstererek:

- Görüyorsunuz, terbiyenin nelere gücü yetiyor, dedi.

Vezir karşılık vermedi. Olumlu, olumsuz bir şey söylemedi. Yeni bir eğlence gecesini bekledi. Bir başka gecede düzenlenen eğlenceye gelirken yanında gizlice bir kaç tane fare getirdi. Kediler gösteriye başladığı zaman bu fareleri kedilerin ortasına doğru salıverdi. Fareleri gören kediler sırtlarındaki tabağı, mumu unutup farelerin peşine takıldılar. Mumlar, tabaklar hepsi bir yana yuvarlandı. Yanan mumlardan yerdeki halılar tutuştu, ortalık bir anda ana-baba gününe döndü.

Tam bu esnada vezir padişaha yanaşıp iddiasını kanıtlamanın gururuyla şöyle dedi:

- Gördünüz mü padişahım terbiye yaratılışa tabidir.

Kaynak

2 Aralık 2012 Pazar

Hz. Ali’nin özellikleri


Dırâr b. Damre el-Kinanî, Muaviye’nin huzuruna girdi. Muaviye Dırâr’a

-‘Bana Ali’nin özelliklerini anlat’ dedi. Dırâr

-‘Ey müminlerin emiri! Beni mazur görünüz’ deyince, Muaviye

-‘Hayır, mutlaka anlatacaksın’ dedi. Dırâr

-‘Mutlaka onu anlatmam gerekirse, o emin, hedefi uzak, kuvvetli bir kimseydi. Hakkı söylerdi, adaletle hükmederdi. İlim onun her tarafından akardı. Hikmet onun her yanından konuşurdu. Dünyadan ürker, dünyanın ahmaklığından kaçardı.
Geceye ve karanlığa ünsiyet verirdi. Allah’a yemin ederim, o çokça ağlardı. Çok ve uzun düşünürdü. Elini evirip çeviriyor, kendi nefsine hitab ediyordu. Basit yemekler, kısa (ucuz) elbiseleri severdi. Allah’a yemin ederim ki o içimizden biri gibi değildi.
Ona gittiğimizde bizi kendisine yaklaştırır, sorduğumuz sorulara cevap verirdi. O bize, biz ona yakın olmamıza rağmen heybetinden onunla konuşamazdık. Eğer gülerse ipe geçirilmiş inciler gibi olan dişleri görünürdü.
Din ehlini tazim ederdi, fakirleri severdi. Kuvvetli bir kimse bâtılında onun kendisine yardım edeceği ümidine kapılmazdı. Zayıf bir kimse de onun adaletinden ümitsiz olmazdı.
Allah’ı şahid tutarım ki, onu bazı yerlerde gördüm, gece karanlığı çökmüş, yıldızlar derinliklere çakılmış olduğu halde, mihrabında mübarek sakalını tutmuş, yılanın soktuğu bir kimse gibi kıvranıyordu. Hazin bir kimsenin ağlaması gibi ağlıyordu. Sanki onu şu anda dinliyorum ve Rabbim! Rabbim’ sesleri kulağımdan gitmiyor. O Allah’a yalvarıyor ve sonra dünyaya hitaben şöyle diyordu:
(-“Beni mi aldatmak istiyorsun? Beni mi göze aldın? Heyhat, heyhat! Git, başkasını aldat. Seni üç talakla boşadım. Ömrün kısadır. Meclisin hakir, kıymetsizdir. Tehliken kolayca gelir. Ah, ah, azık azdır. Sefer uzak, yol vahşet içerisindedir!”)

Bu sözleri dinleyen Muaviye’nin gözyaşları sakalının üzerine dökülmeye başladı. Gözyaşlarına hakim olamıyordu. Yenleriyle gözyaşlarını siliyordu. Etrafındaki halk ağlamaya başlamıştı. Muaviye

-‘İşte Ebu’l-Hasan böyleydi. Allah ona rahmet eylesin. Ey Dırâr! Onun için duyduğun üzüntünün derecesi ne?’ diye sordu. Dırâr

-‘Tek çocuğu kucağında kesilmiş, gözyaşları bir türlü durmaz, üzüntüsü bir türlü sükûn bulmaz bir kadının üzüntüsü gibidir’ dedikten sonra kalkıp Muaviye’nin huzurundan çıktı.

kaynak
Ebu Nuaym, Hilye, (Ebu Salih’ten), 1/84; İbn Abdilberr, İstiab, (Hemedanlı el-Hirmazi’den), 3/44

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı