22 Eylül 2013 Pazar

Bir Mason'un itirafı...




Timur Osmanoğlu
SAHIBITartışma - Dün 04:59


Bir Mason'un itirafı...
"Müslümanların herşeyini bozduk, yok ettik. Dinleri inançları, dine bağlılıkları ve insani duyguları yok oldu.
Onların milli ve manevi değerlerini, batı medeniyeti potasında eriterek kendimize benzettik.
Islamiyeti öğrenmeyi, yaşamayı, namaz kılmayı, Kur'an öğrenmeyi **suç ve gericilik[irtica] olarak göstermeyi
başardık.** Artık çoğu hiçbirşeye tam olarak inanmıyor.
14 Asırlık dinlerini, itikatlarını, ibadetlerini tartışılır hale getirdik! Onları derin boşluğa düşürdük.
Bundan sonra siz misyonerlerin işi daha kolay oldu! Maaş bağlayarak, vize vaadi, yurt dışı imkanı, hatta
cinselliği kullanarak Müslümanları hıristiyan yapınız.
********
KAYNAK:
Louis Massignon, Su Dergisi, yıl 1,sayı:3,mayıs-haziran 2005

BABAM SULTAN ABDÜLHAMİT (1. BÖLÜM)




hilmi kemal
MODERATÖRTartışma - Dün 20:18


BABAM SULTAN ABDÜLHAMİT (1. BÖLÜM)
------------------------------------------------------------------------------
Ayşe Osmanoğlu (1887-1960) Sultan II. Abdülhamid 'in kızıdır.
27 Nisan 1909\'da II.Abdülhamid\'in tahtan indirilmesi üzerine babası ve ailesiyle birlikte bir süre Selanik\'te kaldı. 1924 yılında Osmanlı hanedanının diğer üyeleri gibi yurt dışına çıkarıldı.

28 yıl Paris\'te yaşadıktan sonra 1952 yılında afla İstanbul\'a döndü. 1960 yılında yayınladığı "Babam Sultan Abdülhamid" adlı hatıratıyla ün kazandı.

Adı geçen kitap II. Abdülhamid\'in kişiliği ve aile yaşamına dair en önemli kaynaklardandır.

Kitap, dünya iktidarını 33 yıl tüm haşmetiyle elinde tutan güçlü bir padişahın kızı olarak dünyaya gelen ve daha sonra babasının siyasal kaderine paralel olarak kendi kaderini de şekillendiren bir Sultan\'ın özgün hikayesini ele alıyor. Abdülhamid\'i tanıyan ya da onun yakınlarında bulunmuş biri olmanın çok daha ötesinde anıların bizzat kızı tarafından kaleme alınmış olması bu anı kitabına ayrıca bir değer kazandırıyor.

28 yıl gurbette çile çektikten sonra İstanbul\'a dönen Ayşe Osmanoğlu\'nun "Babam Sultan Abdülhamid" adıyla kaleme aldığı hatıratında Osmanlı tahtında kalan II. Sultan Abdülhamid hakkında anlattıklarının bir kısmı

-----------------------------------------------------------------------
Sultan II.Abdülhamid

Ayşe Osmanoğlu, hatıratına babasını tanımlayarak başlar ve özetle şöyle yazar:

Rahmetli babam orta boyluydu. Saçı ve sakalı koyu kumraldı. Saçları tepeden dökülmüştü. Etrafta gür saçları vardı. Burnu yüksekti. Osmanlı Hanedanı\'nın alametini taşıyan biçimdeydi.

Bakışları gayet zeki ve hassastı. Kuvvetli zekasını gösteren alnı, açık ve yüksekti. Sesi tatlı, kalın ve gürdü. Söz söylerken dinlemek zevki duyulurdu. Fikirlerini ve meramını fevkalade bir ifade ve nezaketle anlatmaya muktedirdi. Babam daima sade giyinir ve hiçbir hususta gösterişten hoşlanmazdı. Haremde koyu gri renkte elbise giyer, aynı renkte palto kullanırdı.

Ömründe uzun gömlek ve hırka giymemiştir. Sabahları yataktan kalkar kalkmaz kürkünü arkasına alarak hamama giderdi. Düz sarı renk bir ağaçtan yapılmış bastonu vardı. Bunu yalnız sarayın bahçesine çıkarken eline alır, başka zaman kullanmazdı. Giydiği kunduralar çizme gibiydi ve biraz da topuklu idi.

Günde üç dört defa abdest alır, namazını muntazaman kılardı. Seccadesi Hereke Fabrikası\'nda yapılmış bir halıydı. Nereye giderse kolaylıkla götürülürdü. "İpekli üzerinde namaz kılmak caiz değildir" derdi. Tespihi daima cebindeydi. Parmağına yüzük olarak altın üzerine beyaz bir akik taşı takardı. Başka bir yüzük taktığını kimse görmemiştir.
----------------------------------------------------------------
II.Adülhamid\'in Huy ve Adetleri

Ayşe Sultanoğlu, babasının huy ve adetleriyle ilgili olarak şunları yazar:

Her zaman erken yatar erken kalkardı. Sabahları güneşten evvel kalkıp hamama gider, banyosunu yapardı. Hamamın dış katında oturmak için bir sedir yaptırmıştı. Orada giyinir, sabah namazını oracıkta kılar, sonra kahvaltısını ederdi.

Ekseri akşamlar yemekten sonra bahçeye çıkar, orada paşalarla, beylerle gezer ve bazen hareme geçerdi. Bazen marangozhanesinde veya kütüphanesinde çalışırdı. İşi olmadığı zaman yatsı namazından sonra derhal yatak odasına çekilirdi.

Saate ve vakte pek bağlı idi. Her işini bir saate bağlamış, düzgün bir ömür geçirmiştir. Beş vakit namazını kılar, Kuran-ı Kerim okurdu.

Daime camilere devam ettiğini Ramazanlarda Süleymaniye Camii\'nde namaz kıldığını o zamanlar camide açılan sergilerden alışveriş ettiğini hikaye tarzında anlatırdı. Babam herkesin namaz kılmasını, camilere devam edilmesini çok isterdi. Sarayın hususi bahçesinde beş vakit Ezan-ı Muhammedi okunurdu.

Babamın bir sözü vardı: "Din ve fen" derdi. "Bu ikisine de itikat etmek caiz" olduğunu söylerdi.
------------------------------------------------------------------http://osmanlldevleti.blogspot.com/2013/09/babam-sultan-abdulhamit-1-bolum.html

Arşivlerde tarihteki tüm savaşlarda ki kadınlarınımızın hepsi tesettülür..


Osmanlı Sevdalıları



Timur Osmanoğlu
Tartışma - 10:43


Bütün Arşivler Tarandı bütün tarihi kaynaklara bakıldı ve tek bir kişi bile bulunamadı ki tesettüre karşı çıkmış olsun ve kurtuluş savaşı için mücadale etmiş olsun...
Bu Vatan, Evlatlarına " Ya Şehit Ol Ya Gazi ; Korkup cephede geri durursan sütüm sana helal değildir " diyen Analarımızındır. Çaraf yırtan , okullara tesettürlü öğrenci sokmamayı ilericilik sayan , hertürlü eziyeti reva gören sahterkarların değil !!
Yeter artık kendi topraklarımızda misafir muamelesi Gördüğümüz . Bu Topraklar Bizim !! [32]

https://www.facebook.com/photo.php?fbid=543272975728285&set=a.507178792671037.1073741838.181867238535529&type=1&theater

14 Eylül 2013 Cumartesi

Kopan eli karnına diktiler..


Kopan eli karnına diktiler..

Konya'da biber çekerken sol elini bileğinden makineye kaptıran Dilaver Karharman'a (48) sıra dışı bir operasyon yapıldı.

Kopmak üzere olan ve tamamen ezilen sol el, parçalanan kemik, deri ve sinirleri mikroskop altında gerçekleştirilen operasyonla bir araya getirildi. Hastanın "paketleme" yöntemiyle karın bölgesine yerleştirilen eli, derinin 1.5 ayda kendini yenilemesi sayesinde eskisi gibi işlevini yerine getirmesi sağlanacak. Başkent Üniversitesi Konya Araştırma ve Uygulama Hastanesi'nde yapılan operasyonla ilgili bilgi veren Plastik Cerrahi Uzmanı Dr. İbrahim Çivi, "5.5 saat süren operasyonla, mikroskop altında bütün parmak, damar, sinir ve tendonların yerine yerleştirildi. Kırıklar düzeltilerek, parmaklar yerine oturtuldu. Parmakları besleyen damar tamir edildi. Elin üstünde deri yoktu. Parçalanan yeri; kemikleri, damarları olan bir el haline getirdik. Elin üstünde herhangi bir koruyucu deri yapısı yoktu. 'Ne yapabiliriz' diye düşündük. Karnın sağında bir boşluk oluşturduk. Cilt altı bölgesini kaldırmak suretiyle, eli yenilenme için oraya yerleştirdik" dedi.

“ Gelmez sana bir ziyân bu âşk'tan gönlüm. Cân gitse de korkma, başka bir cândır ölüm. . ” Hz.Mevlana

Eskiden "Kapıyı kapat!" denilmezmiş.




hilmi kemal
MODERATÖRTartışma - 12 Eyl 2013


Eskiden "Kapıyı kapat!" denilmezmiş.

Allah (cc) kimsenin kapısını kapatmasın diye düşünülürmüş. "Kapıyı ört, ya da sırla" denilirmiş. Kapının kapanmadan yavaşça örtülmesi edebdenmiş.

“Lambayı söndür” demezlermiş. Allah (cc) kimsenin ışığını söndürmesin. "Lambayı dinlendir" derlermiş. Lamba yakılmaz, uyandırılırmış.

Uyuyan birisi uyandırılmak İçin sarsılmaz veya adı ile çağırılmazmış. "Agâh ol erenoler" derlermiş. Nezaket, incelik, edeb her işin başı imiş de ondan... Ona eren uyanık olurmuş. İnsanların sözü kesilmez, işaret ve işmar edilmez, fısıltılar, gizli konuşmalar hoş karşılanmazmış.

Hanımlar beylerine "Efendi" derlermiş, "siz" derlermiş. Hanımefendiliklerini gösterirlermiş.

Gezerken yere yumuşak basılır, ses çıkarmamaya çalışılırmış. Yerdeki haşerata basmamaya özen gösterdiği için adı "Karınca basmaz Efendi” ye çıkan insanlar varmış.

Kapıdan çıkarken arkasını dönmemek, geri geri çıkmak edebdenmiş.

Kapı eşiğindeki misafirlere ait ayakkabılar, dışarıya doğru değil, içeriye doğru çevrilirmiş. "Git bir daha gelme!" der gibi değil de. "Gitsen de ayağının yönü buraya dönük olsa" dercesine dizilirmiş.

Canlı cansız her şeyin bir hatırı varmış. Eskiler hayatı o kadar nurani, o kadar temiz, o kadar manâlı yaşarmış.
http://osmanlldevleti.blogspot.com/2013/09/eskiden-kapy-kapat-denilmezmis-allah-cc.html


Hayattan beklentim imanlı ölmek Sen nasip et Allah'ım.. (sevdiklerime ve ümmete de nasip et)

Siz hangi kültüre bakıyorsunuz?



Siz hangi kültüre bakıyorsunuz?

Kültür ve Turizm Bakanlığı, UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi’nde yer alan Sümela Manastırı’nın tüm heybeti ve ihtişamıyla ‘dünya mirası’ olması için harekete geçti. Özellikle UNESCO Dünya Miras Listesi veya geçici listesinde yer alan kültür mirası örneklerinin restore ettirilmesine büyük önem veren Bakanlık, bu kez Sümela Manastırı’na eğildi.

İlk adım olarak Manastırın şu andaki durumuna ilişkin bir belirleme çalışması yaptırarak arazi ölçümü ve mevcut durum belgelemesini tamamlayan Bakanlık, disiplinler arası ve bütüncül bir bakış açısıyla gerçekleştirilmesi planlanan restorasyon projelerini bekliyor. Proje çalışmaları rölöve, restitüsyon ve restorasyon çalışmaları olarak üç etapta gerçekleştirilecek. Sümela’nın duvarlarındaki fresklerin konservasyonu Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Restorasyon ve Konservasyon Merkez ve Bölge Laboratuvarı Müdürlüğü’nce gerçekleştirilecek. Manastır tasarım, malzeme, mimarlık ve işçilik açısından dünya literatüründe eşsiz bir yapı olarak geçiyor. Trabzon Maçka’da Altındere Vadisi’nin dik yamaçlarında, deniz seviyesinden bin 150 metre yükseklikte doğal yapı ile bütünleşmiş Sümela restorasyonu için 410 bin TL ödenek ayrıldı. Sümela Manastırı’nın 2012 yılı yerli ve yabancı ziyaretçi sayısı 400 bine yaklaşıyor.


Osmanlı Düşmanlığının Böylesi




hilmi kemal
MODERATÖRTartışma - Dün 19:58



İlk olarak Hayat İklimi paylaştı:

Osmanlı Düşmanlığının Böylesi

Cumhuriyet'in ilanından sonra 3 Mart 1924 tarihinde 431 sayılı kanun ile Hilafet'in kaldırılıp Osmanlı hanedanına mensup kimselerin yurt dışına sürgün gönderilmesine karar verildiğini...

Bu konunun mecliste görüşülmesi sırasında bazılarının hiç olmazsa kadınların memleketten çıkartılmamasına dair bir teklif ileri sürmesi üzerine, mecliste bulunan bazı meb'usların masaların üzerine çıkıp tepinerek "Olamaz!" diye haykırdıklarını...

Topçu İhsan namındaki ecdad düşmanı kendini bilmez birinin de :
"Osmanlı hanedanının hepsi sürülmelidir. Ne erkeği kalsın ne kadını... Hatta ölülerinin kemiklerini bile mezarlarından çıkarıp atmak lazım gelir." deme utanmazlığını göstererek, Horasan'dan kopup gelerek Söğüt'e yerleşip oradan da koca bir cihan devleti çıkaran Osmanlı Hanedanı için böylesine haysiyet kırıcı teklifler ortaya atabildiklerini...

Biliyor muydunuz..???

Müftüoğlu, Mustafa; Tarihi Gerçekler cilt 2, Seha Neşriyat, İst.93 S: 234.
Kaplan, Mustafa; Kemalizm ve İslamiyet, İttihat Yay., İst.93, S:93.

 
“ Gelmez sana bir ziyân bu âşk'tan gönlüm.
Cân gitse de korkma, başka bir cândır ölüm. . ” Hz.Mevlana

Ahmet Vefik Paşa' nın, Rumelihisarı' nın üst tarafında kurulan"Robert Kolej" adlı misyoner yuvasının arsasını Amerikalı protestan misyonerlere sattığını..




hilmi kemal
MODERATÖRTartışma - Dün 19:59



İlk olarak Hayat İklimi paylaştı:

Tarihin tozlu sayfalarından...
-----------------------------------------------------------------------
Kıyamete Kadar Çan Sesi Dinlemek

Ahmet Vefik Paşa' nın, Rumelihisarı' nın üst tarafında kurulan "Robert Kolej" adlı misyoner yuvasının arsasını Amerikalı protestan misyonerlere sattığını...

Bu zatın, öldüğünde vasiyet ettiği gibi Eyyüb Sultan 'a gömülmek istediğini, fakat zamanın padişahı Abdülhamid Han' ın buna kat'iyen müsaade etmeyerek:
"Protestanlara arsa satan adam, kıyamete dek onların çan sesini dinlesin" diyerek Eyyüb Sultan'a değil, sattığı arsanın hemen önündeki Rumeli mezarlığına gömülmesini emrettiğini...

Biliyor muydunuz...?
-----------------------------------------------------------------------
Müftüoğlu, Mustafa; Tarihi Gerçekler, cilt 2, Seha Neşr., İst.1993, s.41

12 Eylül 2013 Perşembe

Timurtaş Hoca'ya akıl almaz işkenceler yapılmış..!!!



Timurtaş Hoca'ya akıl almaz işkenceler yapılmış..!!!

Vefatına kadar 55 ayrı davadan yargılanan ve hepsinden beraat eden Timurtaş Uçar, 12 Eylül darbesini yapanların da hedefindeydi. Eşi, o dönem yaşadığı zor günleri en ince ayrıntısına kadar anlattı..
Darbe günü gözaltına alındıktan sonra haber alınamayan Timurtaş Hoca, 3 ay sonra evinin kapısına atılmış. Eşi ve çocukları tanıyamamış.

12 Eylül darbesinin yüz binlerce mağdurundan biri de vaaz kasetleri milyonlarca eve ulaşan Timurtaş Uçar Hocaefendiydi. Vefatına kadar 55 ayrı davadan yargılanan ve hepsinden beraat eden Timurtaş Uçar, 12 Eylül darbesini yapanların da hedefindeydi. Vaazları nedeniyle darbenin hemen ardından gözaltına alınan ve kendisinden aylarca haber alınamayan Uçar'ın eşi Mevlüde Uçar "Bir sabah ezanının hemen ardından kapımızı kırarak gelip aldılar, aylar sonra kapımızın önüne bıraktıklarında çocuklarım bile kendisini tanımadı. Seslenmese ben bile tanıyamayacaktım" şeklinde konuştu.

Kapıyı kırarak evimize girdiler

O günleri anlatırken göz yaşlarına hakim olamayan Mevlüde Uçar, zil çalındıktan sonra kapıyı açmaya fırsat vermeden kapılarının kırıldığını kaydetti. Evde bulunan yüzlerce kitabın delil sayılarak çuvallara konulduğunu aktaran Uçar, sedirlerin, kanepelerin bile kırıldığını ifade etti. Polislerin eşini Gayrettepe'de bulunan Emniyet Müdürlüğü'ne götürdüklerini söylediğini ancak kendisinden aylarca haber alamadıklarını anlatan Mevlüde Uçar, "O günden sonra kapımızın önünde sivil polisler beklediği için kimse evimize gelemedi. Çocuklarıma aylarca çorba ve çaydan başka bir şey yediremedim" dedi.

Gömlek baba kokuyor

Eşinin Selimiye Kışlası'nda tutulduğunu duyduktan sonra buraya gittiğini anlatan Mevlüde Uçar,"Uzun süre uğraştıktan sonra eşimin burada olduğunu öğrendim. Eşimi göremedim ama bana gömleğini gönderdi. Eve döndükten sonra gömleği incelediğimde tüm düğmelerinin koptuğunu, sırt kısmında yırtıkların olduğunu gördüm. Evde babalarını soran çocuklarıma gömleği verdim. Çocuklarım kokladılar öptüler. ‘Gömlek babam kokuyor' diyerek gece ona sarılarak yatmalarını unutamıyorum" diye konuştu.

Döndüğünde çocukları tanıyamadı

Neyle suçlandığını tam olarak bilmeden aylarca işkence gören Timurtaş Uçar, bir gece yarısı evinin kapısının önüne bırakılmış. Mevlüde Hanım, aylar sonra eşini gördüğü günü anlatırken göz yaşlarını tutamıyor: "Hoca 86 kilo ile gitti 63 kilo ile geldi. Seslenmese tanımayacaktım. Çocuklar zaten tanımadı. ‘Bu amca kim' dediler. Daha önce onu hiç görmediğimiz gibi gördük; sakalsız, bıyıksız... ‘Hadi Allah'ın, cemaatin, etrafında dönen gençler gelsin de seni kurtarsın' diyerek sakallarını tek tek yolmuşlar."

Solcular, abdest suyu hazırlamış

Timurtaş Hoca'nın serbest kaldıktan sonra yaşadıklarını anlattığını belirten Mevlüde Uçar, eşinin solcular ile aynı koğuşa konduğunu söyledi. Mevlüde Uçar, "Eşim 38 solcunun yanına konulmuş. İlk iki gün solcular eşime takılmışlar. ‘Senin ne işin var burada hoca' demişler. Cezaevinde plastik kapların içinde yoğurt ve ekmek veriyorlarmış. Su ise günde iki kere veriliyormuş. Eşim bir gün solcuların bu yoğurt kaplarını yıkayarak içine su doldurduklarını görmüş. Sular ile ne yapacaklarını sorduğunda ise, ‘Bu sana lazım. Abdest alman için' demişler" diye konuştu.

Selimiye Kışlası'nda gördüğü işkence sırasında vücuduna elektrik verilen Timurtaş Uçar, bu nedenle sağ elinin iki, sol elinin iki ve ayaklarının birer parmağını kalan hayatında kullanamamış. Mevlüde Uçar, eşinin bu durumu uzun süre çocuklarından sakladığını anlattı.

Bir keçi için tam 3 milyon dolar verdi..!!!



Bir keçi için tam 3 milyon dolar verdi..!!!

işte iş adamının yazdığı çek:

Dünyada insanlar açlıktan ölürken Suudi Arabistanlı bir iş adamı 'temiz bir ırka sahip olan' keçi için tam 3.5 milyon dolar ödedi.

Keçi beslemeye merak birisi olan iş adamının daha önce de yüksek fiyatlara keçiler aldığı bildirildi.

ARAP İŞ ADAMINA SURİYE TEPKİSİ

Haberin Suudi Arabistan gazetelerinde yayınlanmasından sonra birçok Arap, zengin iş adamına tepki gösterdi. "Türkiye, Ürdün ve Lübnan'da 2 milyon Suriyeli çadırlarda yaşarken, böyle bir paranın bir keçiye ödenmesi yazık" yorumları yapıldı.

YAVUZUN CENAZESİNDEKİ İLGİNÇ OLAY...


Osmanlı Sevdalıları



Timur Osmanoğlu
Tartışma - 01:42


YAVUZUN CENAZESİNDEKİ İLGİNÇ OLAY...

21 Eylül 1520 Cum'a akşamı Hakk'ın rahmetine kavuşan Yavuz Sultan Selim Han'ın naşının yıkanması hadisesini, Reisü'l Küttab Hüseyin "Bedayiu'l-Vakayi" adlı eserinde: "Naşı yıkarken sağ eli ile iki kere setr
-i avret ettiğini müşahede ederek her biri (Hekim Kazvini, Hekim Osman ve Hekim Isa) hayret edip tekbir ve salavat getirdiler." diye yazmıştır.
Setr-i avret: Avret Mahallini Örtmek...

Nasıl bir İman Sahibi ki Bu Koca Sultan, İmanın göstergesi Olan Haya Yani Utanma duygusu, Öldükten sonra Dahi Onu Setr-i Avret etmeye Sevkediyor...İşte bu İmanın Neticesidir ki; Hadim-ül Harameyn Yavuz sultan Selim han Çölde Peygamber Sallallahu Aleyhi Ve Sellem Efendimizin İzinden gidecek kadar müthiş bir Mükafata Ermiş, İslamın Halifeliğini hükmeden Değil Hizmet eden Olarak Görmüş Yüce bir Şahsiyyettir...
Bizler Razıyız Allah Celle Celalühu Razı Olsun, Sultanımıza Rahmet Eylesin İnşâAllah...

6 Eylül 2013 Cuma

pusuladaki not




hilmi kemal
MODERATÖRTartışma - 4 Eyl 2013


pusuladaki not

Çanakkale Savaşı Sırasında Kocadere köyünde büyük bir “ Sargı Yeri ” kuruluyor. Kimi Urfalı , kimi Bosnalı , Kimi Adıyamanlı , Kimi Gürünlü, Kimi Halepli çok sayıda yaralı getiriliyor...

Bunlardan biri Çanakkale Lapsekinin Beybaş Köyündendir ve yarası oldukça ağırdır. Zor nefes alıp vermektedir. Alçalıp yükselen göğsünü biraz daha tutabilmek için komutanının elbisesine yapışır.

Nefes alıp vermesi oldukça zorlaşır ama tane tane kelimeler dökülür dudaklarından.

" Ölme ihtimalim çok fazla... Ben bir pusula yazdım... Arkadaşıma ulaştırın..."

Tekrar derin nefes alıp, defalarca yutkunur:

" Ben...Ben köylüm Lapseki' li İbrahim Onbaşından 1 Mecit borç aldıydım... Kendisini göremedim. Belki ölürüm. Ölürsem söyleyin hakkını helal etsin "
" Sen merak etme evladım " der Komutanı, kanıyla kırmızıya boyanmış alnını eliyle okşar. Ve az sonra komutanının kollarında şehit olur ve son sözü de " söyleyin hakkını helal etsin " olur...

Aradan fazla zaman geçmez.

Oraya sürekli yaralılar getiriliyor.

Bunlardan çoğu daha sargı yerine ulaştırılmadan şehit düşüyor. Şehitlerin üzerinden çıkan eşyalar, künyeler komutana ulaştırılıyor.

İşte yine bir künye ve yine bir pusula.

Komutan göz yaşlarını silmeye daha fırsat bulamamıştır.

Pusulayı açar, hıçkırarak okur ve olduğu yere yığılır kalır. Ellerini yüzüne kapatır, ne titremesine nede göz yaşlarına engel olamaz:

"Ben Beybaş Köyünden arkadaşım Halil'e 1 mecit borç verdiydim. Kendisi beni göremedi. Biraz sonra taarruza kalkacağız. Belki ben dönemem. Arkadaşıma söyleyin ben hakkımı helal ettim."
http://osmanlldevleti.blogspot.com/2013/09/canakkale-savas-srasnda-yasanms-bir-olay.html

Cumhuriyet'le ismi değişen 24 şehir!



Cumhuriyet'le ismi değişen 24 şehir!

Bazı vilayetlerin isimleri Cumhuriyet'in ilk yıllarında değişikliğe uğruyor.

Fikri Akyüz, Cumhuriyet'in ilk yıllarında yapılanisim değişikliklerini yazdı. Bazı illerde yapılan değişikliklerde, Hüdavendigar isminin Bursa olarak değiştirilmesi gibi ilginçuygulamalar göze çarpıyor.

İşte Akyüz'ün köşesine taşıdığı ve ismi değişen o iller;

AFYONKARAHİSAR: İlk ismi KARAHİSAR-I SAHİB. Sahib, bir Selçuklu veziri. Cumhuriyet'in ilk yıllarında Afyonkarahisar, daha sonra kısaca Afyon oluyor. 2005'te ise bu karışıklığı gidermek için çıkarılan kanunla Afyonkarahisar ismini alıyor.

ARTVİN: 1921'de il olmadan önceki ismi LİVANE. Örneğin Zülfü Livaneli, Livanelilidir. 1933'te Rize ve Artvin birleşerek ÇORUH ismini alıyor. Sonra Rize ayrılıyor ve 1956'da Çoruh ismi Artvin halini alıyor.

BALIKESİR: Yüzyıllarca KARESİ ismi olarak bilinen il 1926'da Balıkesir adını alıyor.

AĞRI: İlk adı BAYAZIT. 1920'de Erzurum'dan ayrılıyor ve Bayazıt oluyor. Cumhuriyet, Osmanlı padişahlarına "yoz" dediği için Bayazıt ismi 1926'da KARAKÖSE adını alıyor. 1938'de Ağrı oluyor. Kelimenin aslı, Ağori.

ADANA: 1926'ya kadar KOZAN. 1926'da Kozan ilçeye dönüştürülüyor. Yine CEBELİBEREKET ismiyle o bölgede bir il daha var. 1933'te Cebelibereket lağvoluyor ve ilçeleriyle birlikte Adana'ya bağlanıyor. Adana ilinin adı 1933'te değiştirilerek SEYHAN isimli bir il haline geliyor. 1956'da Seyhan, Adana oluyor.

BİLECİK: 1926'ya kadar bu ilin adı ERTUĞRUL idi. (Burada bir parantez şart: Ağrı'nın ilk ismi Bayazıt; Bilecik'in ilk ismi Ertuğrul. Öz kökümüzü hatırlattığı için Ertuğrul ismi kaldırılıyor!

BİNGÖL: 1926'ya kadarki ismi GENÇ.

BURSA: 1924'ten önceki ismi HÜDAVENDİGAR. Ki, 1. Murat'ın unvanıdır. Bu unvanı kullanan tek padişahtır. Diğerleri ya Han, ya Sultan, ya Bey gibi isimler kullanırdı.

ÇANKIRI: 1925'e kadar KÂNGIRI. (Kanguruyu çağrıştırdığı için değiştirilmiş olabilir!)

ÇANAKKALE: Çanakkale, önce BİGA sancağının merkezi. Sonra 1925'te Çanakkale il oluyor. Biga Çanakkale'ye bağlanıyor. Hatta 1926'ya kadar GELİBOLU isimli bir il de var. Bu il de lağvedilip Çanakkale'ye ilçe olarak bağlanıyor.

DİYARBAKIR: 1937'ye kadar olan ismi DİYARBEKİR.. (Bir harf için ne isimler değişiyor Ya Rab! Kaldı ki Bekir ismi hakaret unsuru mudur? Yani ilk ismi TUZSUZDELİBEKİR olsa anlardım!) Bu arada o bölgede ERGANİ isimli bir il de var. Ergani, 1926'da lağvediliyor.

ELAZIĞ: 1937'ye kadarki ismi ELAZİZ. (Böylece bir padişah ismi daha gitmiş oluyor!)

OLTU: 1. Dünya Savaşı'na kadar Rus Çarlığı boyunduruğunda olan Oltu, 1. Dünya Savaşı'nda geri alınıyor. Hatta 1919'da orada Oltu Hükümeti bile kuruluyor. Bu hükümet 1926 yılında Erzurum'a ilçe olarak bağlanıyor. Bir hükümet ilk kez bir ilçe oluyor! Oltulular mütevazıdır.

GAZİANTEP: 1926 yılına kadarki ismi AYINTAP, o yıl GAZİAYINTAP oluyor.

KAHRAMANMARAŞ: 1973'te Kahraman sözcüğü ekleniyor.

ŞANLIURFA: 1984'te Şanlı oluyor. Ama ilk adı SİVEREK. Siverek, 1926'da il olmaktan çıkarılıp ilçe haline getiriliyor.)

GİRESUN: 1921'de il oluyor. 1925'te KARAHİSARIŞARKİ isimli bir başka il, ŞEBiNKARAHİSAR ismini alıyor. 1933'te Şebinkarahisar il olmaktan çıkarılıp, Giresun'a ilçe olarak bağlanıyor.)

ÇATALCA: 1926'ya kadar il imiş.

KIRKLARELİ: 1926'ya kadarki ismi KIRKKİLİSE.

KIRŞEHİR: Osman Bölükbaşı'ya oy verdiği için 1954'te ilçeye dönüştürülüyor, 1957'de tekrar il oluyor. Bunu, adında demokrat olan bir parti yapıyor!

MANİSA: İlk ismi, Osmanlı'dan bir önceki beyliklerden birinin yerleşim yeri olması nedeniyle SARUHAN. 1926'da Manisa oluyor.

MUĞLA: 1926'ya kadarki ismi MENTEŞE.

RİZE: 1926'ya kadar LAZİSTAN sancağının merkez ilçesi.

SAMSUN: Yine 1926. O yıla kadarki ismi CANİK ili.

TUNCELİ: 1926'ya kadarki ismi DERSİM. O yıl ilçe haline getiriliyor ve Elazığ (Elaziz) iline bağlanıyor.

YOZGAT: 1926 yılına kadar olan ismi BOZOK.

Vahdettin hain değildi.




Timur Osmanoğlu
SAHIBITartışma - 01:19


Vahdettin hain değildi.
Hain olsaydı hazineyi yanında götürür ve
yurt dışında tekrar padişah olmak için uğraşırdı.
Ancak böyle bir şey vaki olmamıştır.

[Mustafa Armağan- Küller Altında Yakın Tarih]

3 Eylül 2013 Salı

Osmanlı demokrasisinden,Türkiye Cumhuriyetine




hilmi kemal
MODERATÖRTartışma - 1 Eyl 2013


1. Osmanlı bir “Töre Devleti” kurmuştur. Başta Padişahlar olmak üzere, kanun-u kadim, özetle “töre”, herkesi bağlar. Hiç kimsenin kudret ve kuvveti “mutlak” değildir. Özellikle padişahlar denetim altındadırlar ve kanunlarla törelere uymak zorundadırlar.

2. Padişahlar savaş ve barış ilanı hakkından bile mahrumdurlar. Bunun için ulemanın onayını almak zorundadırlar. (Sultan Dördüncü Mehmed, Macaristan savaşını erteleyememiştir).

3. İsrafa ve sefahate meyleden padişahlar, ulema fetvasıyla halledilir. (Tahttan indirilir) Avrupa’daki gibi istibdat ve mutlakıyet yoktur, insanlık vardır.

4. Osmanlı Devleti, insan, hayvan ve bitkiye yönelik hizmetler üreten büyük bir hayır kurumuna dönüşmüştür. Padişahlar bu büyük hayır kurumunun garsonlarıdır!

5. Yükselme devrinde padişahların şeyhülislâmlarıgörevden alma yetkileri yoktur, ama şeyhülislâmlar padişahları azletme yetkisine sahiptirler.

6. Osmanlı devlet sistemi, pek çok yabancı düşünürün tetkik ve tescilinden geçtiği üzere “mutlakıyet” değil, insanı merkez alan ve insana değer veren, bugünkü anlayışa yatkın demokratik bir yapıdır.

7. İnsanı merkez alan anlayışın kaynağı Kur’an’dır ve Kur’an hükümleri zulüm ve istibdat meyline karşı en büyük engeldir. Bu yüzden padişahlar ve yöneticiler zulmü bir yöntem olarak benimsememişler, bu yoldaki bazı münferit hareketleri ise şiddetle cezalandırmışlardır.

8. Her padişah, tahta çıkar çıkmaz, Kur’an’a ve töreye bağlı kalacağına yemin eder. Bu yemini Şeyhülislâmlık ve halk denetler.

9. Halkın iradesi padişahın nüfuz ve kudretinden üstündür. Bu yüzden padişahlar zaman zaman kıyafet değiştirip halkın içine karışmakta, talep ve değerlendirmeleri birinci elden almaya özen göstermektedirler.

10. Sultan Birinci Mahmud Devri Reis-ül-Küttablarından (Dışişleri Bakanı diyebiliriz) Emârzâde Hacı Mustafa Efendi, Fransız Sefiri Marquis Villeneuve’e söyledikleri meşhurdur: “Aslına bakarsanız, Osmanlı Devleti, adı henüz konmamış bir cumhuriyettir.”

11. Osmanlılarda en nüfuzlu insan padişah değil, Şeyhülislâmdır.Şeyhülislâmın herhangi bir kararına padişahın itiraz etmesi sözkonusu bile değildir. Padişahların isteğini reddeden pek çok Şeyhülislâm vardır.

12. Osmanlı Devleti’nde, bugünkü anlamda olmasa bile, yakın anlamda “kuvvetler ayrılığı prensibi” mevcuttur. Padişah, idari işlerde hükümete karışamaz, tahakküm edemez. Yalnızca tavsiyelerde bulunabilir.

13. Avrupa’da hiçbir insan hakkı yokken, Osmanlı’da padişahların ve diğer yöneticilerin, insan haklarına riayetleri diplomatik belgelerden anlaşılmaktadır. (Bu da zaten inanç temellidir: Çünkü insan haklarına riayetsizlik kul hakkını gözetmeme anlamına gelir).

14. Kendi yaptırdığı camiin dışında hiçbir padişahın adı hiçbir binaya, şehre, esere verilmemiştir. Bu gelenek cumhuriyetten sonra oluşmuştur.

15. Halk, padişahı açıktan açığa tenkit etmek, devlet ve hükümet adamlarını alaya almak hakkına sahiptir. Vaizler vaazlarında, halk hatipleri meydanlarda tenkit hakkını kullanırken zabıta müdahale etmez. Özgürce konuşurlar. Bunun sayılamayacak kadar örneği var.

16. Padişahlar yalnız Müslüman milletin değil, yönetimi altında bulunan gayrimüslim milletlerin de hakkını-hukukunu muhafazaya mecburdur.

17. Osmanlı Devleti’nde Müslüman olmayan insanların dinlerini özgürce yaşama hakları mevcuttur. Kimse onlara baskı yapamaz, kimse kem gözle bakamaz (Fatih’in “Amannâme”si), kimse onları aşağılayamaz ve asla kınayamaz.
Osmanlı ceddimizin halkına yaşattığı hak ve hürriyetleri bugün bile mumla arıyorsak, bu işte bir terslik var demektir.

KAYNAK;Yavuz BAHADIROĞLU - Osmanlı demokrasisinden,Türkiye Cumhuriyetine

Mısır'da 14 İhvan lideri mahkemeye sevk edildi!.



Mısır'da 14 İhvan lideri mahkemeye sevk edildi!.

Mısır'da Esma el-Bilteci'nin babası Muhammed el-Bilteci'nin de aralarında bulunduğu 14 İhvan lideri ceza mahkemesine gönderildi.

Müslüman Kardeşler Teşkilatı (İhvan) liderlerinden ve Hürriyet ve Adalet Partisi (HAP) Genel Başkan Yardımcısı İsam el-Iryan ve Rabiatul Adeviyye Meydanı'nda darbe karşıtı gösteri sırasında öldürülen Esma el-Bilteci'nin babası Muhammed el-Bilteci'nin de aralarında bulunduğu 14 İhvan lideri "halkı şiddete teşvik ve ölüme sebebiyet vermek"suçlamalarıyla ceza mahkemesine sevk edildi.

Mısır devlet televizyonunda yer alan habere göre, Mısır Başsavcısı Hişam Berekat, "Halkı şiddete teşvik etmek ve 5 Aralık 2012'de Cumhurbaşkanlığı Sarayı (El-İttihadiye) önünde anayasa taslağını protesto eden göstericilerin ölümüne sebebiyet vermek" suçlamalarıyla İhvan liderlerinden ve Hürriyet ve Adalet Partisi (HAP) Genel Başkan Yardımcısı İsam el-Iryan, Rabiatul Adeviyye Meydanı'nda darbe karşıtı gösteri sırasında öldürülen Esma el-Bilteci'nin geçen Perşembe gözaltına alınan babası Muhammed el-Bilteci'nin de aralarında bulunduğu 14 İhvan liderinin ceza mahkemesine sevkine karar verdi.

Mısır'da ordunun yönetime el koymasının ardından görevinden uzaklaştırılan ülkenin seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi de aynı suçlamadan mahkemeye sevk edilmişti.

AA

Televizyon bana zarar veremez diyenler iyi okusun!



Televizyon bana zarar veremez diyenler iyi okusun!

Bildiğiniz gibi Efendi Hazretlerimiz yıllardır televizyon hakkında uyarır. Hatta bu yüzden soruşturma bile geçirmiştir.

Çünkü televizyon kafirlerin, Müslümanların beyinlerini ele geçirmek için kullandıkları bir araçtır. Beyninizi ele geçirirler ve sizi istedikleri gibi yönlendirebilirler. Sizin ahlakınızı, karakterinizi, düşünce yapınızı baştan aşağı değiştirebilirler.

Çevrenizde izlediği bazı filmlerdeki karakterleri taklit edenleri gözlemleyebilirsiniz. Mesela izlediği bir filmdeki karakteri nasıl taklit ettiğini görebilirsiniz.

BANA ZARARI OLMADI Kİ!

Televizyonun zararlarını anlattığımız bazı insanlar “biz faydalı kullanıyoruz(!) bize zararı yok” ya da “sizin kalbiniz fesat” diyebiliyorlar. Onlara diyoruz ki:

”Dışarıda veya etrafınızda açık bir bayan gördüğünüz zaman yadırgıyor musunuz?”

Cevap: “Hayır, neden yadırgayalım ki?” oluyor…

İşte en büyük belaya düçar olmuşsunuz haberiniz yok…

En büyük bela, Allahu Teala’nın yasaklarını, haramlarını benimsemek, yadırgamamak ve vurdumduymaz olmaktır.

Çünkü Peygamber Efendimiz: “Sizden herhangi biriniz bir kِötülük gِördüğünde onu eliyle değiştirsin. Eğer buna güç yetiremezse diliyle değiştirsin. Buna da güç yetiremezse kalbiyle (buğz etsin). Bu ise imanın en zayıf mertebesidir.” (Müslim; Kitabu’l-İman) buyruyor.

Yani bir Müslüman haram gördüğü zaman “olabilir, banane” dememeli onu değiştirmeye çalışmalıdır. Bunun için de eğer gücü yetiyorsa eli ile müdahale etmeli. Yoksa Emri Bİl maruf yapmalıdır. Buna da gücü yetmiyorsa kalbinden buğzetmelidir. 3. şık bile imanın en zayıf mertebesindendir ama imanın bir işaretidir. Bunun dördüncü bir şıkkı yani “banane, olabilir” yoktur. Müslüman böyle olamaz.

İşte televizyon size bunu veriyor… Açık kadınları, haramları ve gayri meşru ilişkileri o kadar çok gözünüze sokuyor ki artık benimsiyorsunuz. Çevrenizde gördüğünüz zaman da yadırgamıyorsunuz.

Eskiden iki gencin bir parkta oturup oynaşması mümkün müydü? Hayır.. En azından birisi uyarır ve edep dersi verirdi. Ama şimdi gelen geçen bakıp geçiyor, kimsenin umurunda değil…

İşte değerli Müslümanlar bizleri bu hale getirdiler… Haramları bizlere benimsettiler. Başımıza gelecek en büyük bela gelmiştir… Allahu Teala yeniden uyanışlar vererek kurtulmayı nasip eylesin…

1 Eylül 2013 Pazar

Lem'alar ( 114 )




Çetin Dag
Herkese açık olarak paylaşıldı - 12:21



İlk olarak Said Nursi paylaştı:

İKİNCİ NOTA: Hakikatdar bir rü'yada gördüm ki, insanlara diyordum: "Ey insan! Kur'anın desatirindendir ki, Cenab-ı Hakk'ın masivasından hiçbir şeyi ona taabbüd edecek bir derecede kendinden büyük zannetme. Hem sen kendini hiçbir şeyden tekebbür edecek derecede büyük tutma. Çünki mahlukat, mabudiyetten uzaklık noktasında müsavi oldukları gibi, mahlukiyet nisbetinde de birdirler."
Lem'alar ( 114 )

Ya İlahena ! Kalblerin tabibi ve devası,




Çetin Dag
Herkese açık olarak paylaşıldı - 12:37


Ya İlahena !
Kalblerin tabibi ve devası, bedenlerin afiyeti ve şifası, gözlerin nuru ve ziyası olan
Efendimiz MUHAMMED'e,
Ve onun bütün mübarek nesline,
Ehli Beytine,
Ve ashabına,
Salat ve selam eyle.

Mektubat | Yirminci Mektup



Çetin Dag
Tartışma - 15:15



İlk olarak Çetin Dag paylaştı:

"Allah birdir. Başka şeylere müracaat edip yorulma. Onlara tezellül edip minnet çekme. Onlara temelluk edip boyun eğme. Onların arkasına düşüp zahmet çekme. Onlardan korkup titreme. Çünkü Sultan-ı Kâinat birdir. Herşeyin anahtarı Onun yanında, herşeyin dizgini Onun elindedir. Herşey Onun emriyle halledilir. Onu bulsan, her matlubunu buldun; hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtuldun."

Mektubat | Yirminci Mektup

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı