İbn Arabî’nin Fütûhât da çokça zikrettiği ve “kenz-i mahfî hadisi”5 olarak bilinen rivâyetle ilgili değerlendirmesi şöyledir:
ً مل أعرف فاحببت الغري الثابت نقالً عن رسول هللا ملسو هيلع هللا ىلص عن ربه جل وعز أنه قال ما هذا معناهكنتكنزا ً “ورد يف احلديث الصحيحكشفا أن أعرف فخلقت اخللق وتعرفت إليهم فعرفوين ”
“Keşfen sahih, naklen sâbit olmayan bir hadiste Hz. Peygamber’in sallallahu aleyhi ve sellem Allah’tan (c.c.) naklettiğine göre (Cenab-ı Hakk şu manayı kasdetmiştir):
Bilinmeyen bir hazine idim. Bilinmeyi istedim ve bunun için mahlûkâtı yarattım. Onlara kendimi tanıttım, onlar da beni tanıdılar.”6
İbn Arabî’nin bizzat kendisi hadisin naklen sabit olmadığını belirtmiştir. Ona göre hadis keşfen sahihtir. Nitekim daha sonraki sûfî müelliflerden olan Bursevî de (1137/1725) hadisin sahih olduğu noktasında İbn Arabî’ye dayanmıştır.7
(İbn Arabî'nin hadis rivâyetinde keşf yöntemini kullanması onun bilgiye ulaşmada
keşf yöntemini daha emniyetli bir yol olarak görmesinden kaynaklanmaktadır.)
5 Kenz-i mahfî hadisi olarak bilinen rivâyet yaygınlığından ve tasavvuftaki işlevinden dolayı âdetâ tasavvufî bir ıstılaha dönüşmüştür. Kenz-i mahfî için bkz. el-Kâşânî, Istılâhât, s. 70; Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s
6 Fütûhât, II, 399 (198. bab), İbn Arabî, rivâyetin keşfen sahih olduğunu burada açıkça ifade etmekle birlikte her defasında bu bilgiyi tekrarlamaz. Rivâyetin geçtiği diğer yerler için bkz. Fütûhât, II, 112, 232, 267, 310, 322, 327, 328, IV, 428; a. mlf. et-Tecelliyatü’l-ilâhiyye, s. 182, 192.
7 Bkz. Bursevî, Kenz-i Mahfî, s.3.