28 Eylül 2018 Cuma

Çarsaf giymek dinimizin neresinde?


Çarsaf giymek dinimizin neresinde? ( Hani müslüman kadinlar dikkat çekmemesi lazimdı ama çarşaf giyince daha cok dikkat cekiyor!) Genç bir kardeşimizin sorusu..

Her şeyden önce şunu belirteyim çarşaf şehvet uyandıracak tarzda dikkat çekmiyor. Kadın ya da erkek hal ve hareketleriyle, sesi ve gülüşüyle dikkat çekici olmamalıdır. 

İslamda örtünmede aranan vasflar vardır. Yâni, el yüz dışındaki bütün bedeni örtüyor mu, vücut hatlarını belli etmeyecek genişlik ve uzunlukta bedeni kaplıyor mu? Aranan vasıf budur. Hanefi mezhebine göre el üstü görünmemesi gerekir, hattâ kaşları da aynı şekilde saç rengini ele verdiği için kapanması gerekir yani çarşaf giysek bile bu hususlara dikkat etmemiz gerekiyor. 

Bir elbise, yâni eşarp saçın telini dahi göstermiyor, manto vücudun hatlarını dahi gizliyor, kalın çoraplar diz üstlerine kadar çıkıp teni kapatıyor ve ayak bileklerine kadar uzanan etek ya da elbise ile bacaklarınızın da hatlarını örtüyorsa..Farz olan giyim hâsıl olmuştur.

İşte bu giyim bir (fetva) gereğidir. Yâni mecburi olan kısımdır. Ayrıca bu giyimin üzerine bir de çarşaf ilâve eden olursa, elbette bu da bir (takvâ) gereğidir, tebrike şayân bir titizliktir. Kendini bütünüyle gizlemektir.

Ne var ki (fetva) mecburi, (takvâ) ihtiyarî olduğundan, çarşafa herkesi zorlamamız mümkün değildir. İlgi duyanlar, gönülden alâka hissedenler tercih eder, istemeyenlere ısrar olunmaz. Zira takvâsını zorlamak, bazan fetvasını da kayba sebeb olabilir..

Hem fetva gereği olan giyime herkes alâka duyabilir. Ama, henüz fetvayı göze alamayanlara takvâyı gösterecek olursak büsbütün zorlanır, iyice alâkasızlığa sebeb olabilir.

Demek ki, geniş bir eşarp, vücud hatlarını belli etmeyecek bolluk ve uzunlukta bir manto, yahut pardesü, kalınca çorap, topukları kapalı ayakkabı, (fetva) gereği olan bir tesettürü temin etmektedir. Bunu hemen herkes benimseyip tatbik edebilir. Bunun yanında ayrıca çarşafa da alâka duyup ilâve etmek, bir takvâ gereği olduğundan itirazı mümkün olmayan yüce bir fazilettir. Ancak ısrarla değil, sevdirmekle, içinden ilgi duymakla hâsıl olacak bir tercihtir bu.

En iyi, iyinin de icrasına mani oluyor bazan. O takdirde pişmanlık zuhur ediyor, keşke sadece iyiyi yapsaydık da, en iyiyi sonraya bıraksaydık denebiliyor.
Günümüzde müslüman hanım kardeşlerim fetvaya uygun giyimi bir tarza dönüştürerek yinede dikkat çekici olmayı başarıyor. Hatta çarşaf giyen hanımlarda da bir tarz havası görebiliyorum. Gözlere makyaj yaparak çarşaflı olduğu halde çok daha çekici olmayı başarabiliyor. Hanım kardeşlerim kendilerini sorgulamalılar iffet ve namusunu koruma noktasında neredeyim? Farzı ve sünnetti ne kadar uygulaya biliyorum? Allah Rasulu'nun hanımları ve kızlarının ahlak ve yaşam tarzlarını öğrenip kendilerine çeki düzen vermeliler..

Takva ile fetva arasında gidip gelmek de doğru değildir.Düşünün bir hanım canı istiyor çarşaf giyiyor sonra çıkarıp, nasıl olsa dinden çıkmıyorum diyerek fetvaya uygun pardesüya dönüş yapıyor buda dengesizlik ve edepsizliktir. Çarşaf Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem hanımlarının, kızlarının ve tüm sahabe hanımlarının örtüsüdür. Bende çarşaflı biri olarak şunu ilave etmek istiyorum.
Çarşaflı olmak benim için daha dikkatli olmak ve taşıdığımız ayetin hakkını vermek gerektiğini düşündürüyor. Bu demek değildir ki fetva üzere örtünenlerin edep üzere olmaları beklenmiyor!
Hayır! Kesinlikle edep her halimizde olmalı.
Hem içimizde hem dışımızda..
Hem tesettürlü hem de açık olan kardeşlerimizde..
Erkek ve kadınlarda..

Güzel ahlaklı, namuslu ve iffetli olmak gerekiyor. Bu aslında tüm müminlerin böyle olması gerekirken çok üzülerek belirteyim kadını da erkeği de namus ve iffet kavramından takvadan uzaklaşmaya başladı.
Okullarda, iş yerlerinde, çarşıda pazarda ya da karşı cinsle kurabileceğimiz tüm diyaloglarda; bakışlarımız ses tonumuzla gülüşlerimizle örtümüzün ya da daha doğru bir kelime olan TAKVA'nın hakkını maalesef veremiyoruz. Öyle açık kardeşlerimiz var örtülü hanım ve erkeklerden daha iffetli ve namuslular ama öyle kapalı kardeşlerimiz var yüz karası.
Ahir zaman ümmetiyiz namusun ve takvanın kimde olduğu belli değil!

Peygamberimiz Efendimiz (sav) gibi ümmete dua edelim erkek kadın fark etmez iffet, namus,edep ve takva cümlemize gerek..
Allah rızası için bu yazıyı okuyan kardeşlerim üç ihlas bir fatiha Sevgili peygamber Efendimiz (Sav) ve ehli beytine silsilei saadata sonrada bu aciz fakire gönderirse çok mutlu olurum..
Allah (cc) cümlemizden hoşnut ve razı olsun amiiiin..
Emine Kaya 28.09.2018
saat:22:38

14 Eylül 2018 Cuma

Sâd Suresi 4-5-6-7 ve 8 Ayetlerin sebebi nuzulü,



Sâd Suresi 4-5-6-7 ve 8 Ayetlerin sebebi nuzulünü merak edenler için yazıyorum. Allah Razı olsun diye dua ediniz hepimizden Rabb'im Razı olsun inşAllah..

İbn-i Abbas'tan :
Ebû Tâlib hastalandığı zaman, beraberlerinde Ebû Cehil de bulunduğu halde bir kişi ona uğradılar ve kendisine:

"Senin kardeşin oğlu bizim tanrılarımıza sövüyor ve şöyle yapıyor, böyle yapıyor. Onu çağır da kendisine söyle, bunu yapmasın" dediler.
   
Ebû Tâlib, Peygamber Efendimize haber salıp onu getirtti. Nebiy Salllahu aleyhi ve sellem içeri girdiği zaman Ebû Tâlib'in yanıbaşında, bir adamın oturabileceği kadar bir boşluk vardı.

Ebû Cehil, 'Eğer Muhammed geçip oraya oturursa, belki Ebû Tâlib ona acır da ona bir şey yapmaz' diye korktu ve bunun için hemen sıçrayıp kendisi oraya oturdu. 

Peygamber Efendimiz de  sallallahü aleyhi ve sellem Ebû Tâlib'in yanında boş bir yer bulamayınca kapı arkasına oturmak zorunda kaldı. 
Ebû Tâlib:
"Ey kardeşim oğlu! Nedir bu? Senin kavmin senden yakınıyorlar. Onların tanrılarına sövüyor ileri geri konuşuyormuşsun," dedi. 

Ebû Tâlib'den sonra onlar söze başladılar ve Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem'in aleyhinde çok konuştular. 
Bunun üzerine Nebîy sallallahü aleyhi ve sellem, Ebû Tâlib'e hitaben:

"Amca! Ben onları tek bir kelimeye da'vet ediyorum. Eğer o kelimeyi söylerlerse bütün araplar onlara boyun eğecek ve arap olmayan milletlerde onlara cizye vereceklerdir, dedi. 

Onlar bu söze çok sevindiler ve :
"Bir kelime yerine babanın başı hakkı için on kelime söyleriz; yeter ki bundan böyle sen de tanrılarımıza dil uzatma. Söyle bakalım o kelime nedir?" dediler.

Ve Ebû Tâlib de:
"O kelime nedir kardeşim oğlu ?" diye sordu.

Peygamber Efendimiz  sallallahü aleyhi ve sellem:

"O kelime Lâ ilâhe illallah kelimesidir" deyince yerlerinden fırlayıp elbiselerini sırtlarından attılar ve :

"Bütün tanrıları bir tek tanrı mı yaptı? Bu cidden acâip bir şey," dediler. 

Bunun üzerine Sâd Suresi 4-5-6-7 ve 8 ayeti kerimeleri nazil oldu. 

4- Kâfirler, kendilerine içlerinden bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve şöyle dediler: “Bu, yalancı bir sihirbazdır.”

5- “İlâhları bir tek ilâh mı yaptı? Gerçekten bu çok tuhaf bir şey!”

(6-8) İçlerinden ileri gelenler, “Gidin, ilâhlarınıza tapmaya devam edin. İşte bu istenen şeydir. Biz bunu son dinde (en son dinî inanışlarda) duymadık. Bu ancak bir uydurmadır. O zikir (Kur’an) içimizden ona mı indirildi?” diyerek kalkıp gittiler. Hayır, onlar benim Zikrimden (Kur’an’dan) şüphe içindedirler. Hayır, henüz azabımı tatmadılar.

Hazırlayan:Emine Kaya 
Kaynak:HAYÂT'US-SAHABE 1.CİLT sayfa 46
MUHAMMED YÛSUF KÂNDEHLEVΠ





   

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı