28 Nisan 2022 Perşembe

Kur'an neden yirmi üç senede indirilmiştir; bir defada gönderilemez miydi?


 Kur'an neden yirmi üç senede indirilmiştir; bir defada gönderilemez miydi?

Kur'ân-ı Kerim'in yirmi üç senede indirilmesinde çeşitli hikmetler vardır. Kur'ân-ı Kerim'in nâzil olduğu dönem, insanlığın olgunlaşmaya doğru ilerlediği bir dönemdir. Onun için en son ve en mükemmel Peygamber gelmişti. Onun cemaatinin yapacağı şey, o gün en ileri, en yetişkin seviyeye gelme, ona layık olabilmek idi. 
Halbuki o güne kadar onların yapageldikleri kötü ahlâk ve fena huylar ruh ve damarlarına öylesine işlemişti ki, bunları teker teker söküp atmak; ayrıca yerlerine yüksek ahlakı, güzel huyları getirip yerleştirmek ayrı ayrı işlerdi. Kur'ân bir anda bütün emirleri ile birden gelip onların karşılarına dikilseydi, altından kalkamazlardı.
Günümüzden misâl verecek olursak; bir kısım sigara, içki müptelası veya sokaklarda gezme hastası, yahut kahvede oturma alışkanlığı olan kimseler düşünelim. 
Bunların başlarını kesseniz ve "Arkadaş, kahveye gidersen öleceksin." deseniz, o yine bir takım bahaneler ileri sürerek gidecektir. Çünkü alışageldiği hayat şeklini değiştirmek istemeyecektir. 
"Vücuduna zararlı olan bu sigarayı terk et. Çünkü senin sigara içmen yavaş yavaş intihar etmek gibidir.
Hatta bunu bir hekime anlattırsanız, yâni doktor dese ki: "Sigarada, hiçbir fayda olmadığı gibi, şöyle şöyle, zararları da var." 
Bu adam sigarayı terk etmek için bir hayli tereddüt geçirecektir. Bırakın onu, bildiği halde doktorun kendisi de vazgeçmiyor ya...
Bu örnek tüm alkol de dahil bağımlılık olanlar için geçerlidir. 


Böylesine, insanların huy haline gelmiş ve damarlarına işlemiş âdetleri, kötü ahlakdan binlerceye çıkarınız ve sonra Kur'ân'ın inişindeki zamanın geniş tutulmasını düşününüz...
Evet dikenleri kesip evvela çapa yapıyor, kötü şeyleri tahliye edip temizliyor. Sonra süslemeye başlıyor. Yani kötü huyları onların ruhlarından çıkararak, âli huyları getirip yerleştiriyor ve kısa denecek bir zamanda binlerce iş yapıyor. Buna göre biz, Kur'ân-ı Kerim'in yirmi üç senede indirilmesini çok sür'atli buluyoruz.

Bediüzzaman Hazretlerinin de dediği gibi: "Haydi, yüzer feylesofu alsınlar, oraya gitsinler, yüz sene çalışsınlar! O zâtın o zamana nisbeten bir senede yaptığının yüzden birisini acaba yapabilirler mi?" İşte, hodri meydan!

16 Nisan 2022 Cumartesi

Kim Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir. Mâide suresi 44.ayeti kerimenin açıklaması


 İslam'ın sosyal hayata bakan yönlerini yanlış değerlendiren bazı kişiler, o yüce dinin bir kısım hüküm ve meselelerine sathi olarak baktıklarından hataya düşmekten kendilerini alamıyorlar. Açmış oldukları bu yanlış çığıra başkalarını da sürüklediklerinden hata genişliyor, neticede zihinlerin karışmasına sebep oluyorlar. İşte bu meselelerden birisi de

"Kim Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir."(l)

mealindeki ayet-i kerimeden çıkarılan hükümdür. Bu ayetin mealinden hareket edenler, İlahi hükümleri tatbik etmeyen kişilerin "kâfir" olduklarını, dolayısıyla bunların Müslüman sayılmayacağını söylemektedirler.

Gariptir ki, bu ayet-i kerime İslam'ın ilk yıllarında da tartışmaya konu teşkil etmiş, Hariciye ve İbadiye gibi sapık mezhepler, günah işleyen Müslümanları küfürle itham etmişlerdir. Hatta Hariciler bu ayete dayanarak "Hakem Hadisesinden" dolayı Hz. Ali'yi tekfir etme cüretini bile göstermişlerdir. Halbuki ümmetin cumhuru, imam ve müçtehidleri, onların bu iddialarını çürütmüş ve bir Müslümanın günah işlemesiyle kâfir olmayacağını açıklamışlardır.(2)

Bu ayetin tefsirinde "Camiu'l-Beyan" isimli 30 ciltlik tefsirin müellifi İmam Cerir et-Taberi, ayette geçen "küfr"ün İslam'dan çıkma manasında değil, Allah'ın nimetini inkâr, yani nankörlük manasında" olduğunu ve bid'at ehli olan İbadiye grubunun bu ayeti, yönetimi elinde bulunduranların küfrüne delil gösterdiklerini izah eder ve ibni Abbas'tan (r.a.) şöyle bir rivayette bulunur:

"Kasden inkâr ederek Allah'ın hükümleriyle hükmetmeyen kimseler kâfirlerdir. (Allah'ın hükümlerini) Kabul ettiği hâlde onunla hükmetmezse zalim veya fasık olur."

Nitekim, hemen bundan sonraki ayetlerde Allah'ın hükmüyle hükmetmeyenlerin zalim ve fasıklar olduğuna dikkat çekilmektedir. Aynı rivayeti İbni Abbas'tan (r.a.) İmam Nesefi de nakletmektedir. İmam Fahrüddin Razi de 32 ciltlik "Tefsir-i Kebir" isimli eserinde bu ayetin tefsirini yapmakta, Haricilerin bu husustaki görüşlerinin yanlış olduğuna işaret ederek şöyle demektedir:

"Bir kimse Allah'ın hükümleriyle hükmetmezse dahi, kalbiyle o hükümlerin doğruluğuna inanırsa kâfir olmaz. Zira küfür, hak olan hükümleri kalbiyle inkâr ve lisanıyla reddetmektir . Fasık, kalbiyle tasdik ettiği için mü'mindir. İmanla beraber Allah'ın hükümlerinin aksi ile hüküm vermek diğer günahlar kabilindendir. En doğru olan görüş budur." (3)


Kadı Beyzavi ise Allah'ın hükümlerini inkâr edip onlara hakaret edenlerin kâfir olacaklarını açıklamaktadır.(4) İbni Kesir, bu ayetin Yahudiler hakkında nazil olduğunu ifade ederken,(5) Osmanlı devletinin şeyhülislamlarından olan Ebu's-Suud Efendi, ayette geçen hükmetmemeyi inkâr manasında almakta ve "Allah'ın hükümlerini hakir ve basit görerek inkâr eden kimse, kim olursa olsun dinden çıkar." demektedir.(6) Diğer çağdaş müfessirler de ayette geçen "hükmetmeyenler" ifadesinin, "inkâr edenler," yani "tasdik etmeyenler" manasına geldiğini söylemektedirler.

Konyalı Vehbi Efendi: 
"Eğer ayetten maksat bu olmasa Kur'an'ın hilafında bir şey irtikap edenlerin (işleyenlerin) kâfir olmaları lazım gelirdi. Halbuki, hak olduğuna imanla beraber hilafını irtikap küfür değildir ve olamaz." der. "Çünkü, bilumum günahlar Kur'an'ın hilafıdır. Günahtan hali (hiç günahı olmayan) bir fert tasavvur olunamaz. Eğer her günahı irtikap eden kâfir olsa, alemde mü'min bulunmamak gerektir."(7)

Vehbi Efendi, Ebu's-Suud Efendiye ve Fethul Beyan'a atıfta bulunarak, "Allah'ın inzal ettiği ahkamla [Allah'ın indirdiği hükümlerle] hükmetmemek" hususunda, "istihfaf veya istihlal veya inkâr tarıklariyle (bu hükümleri küçük görmek yahut helal saymak veya inkâr etmek suretiyle) hilafında hükmün (İlahi hükümlerin aksine hüküm vermenin) küfür olduğunu, ancak bu ahkamın (Allah'ın indirdiği hükümlerin) hak olduğunu tasdik ve ikrarla beraber hilafında hükmün küfür olmadığını" belirtir.(8)

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, 
ayetteki "hükmetmeme"nin, "Onun hakimiyetini tanımamak" durumunda küfre gireceğine işaret eder.(9) Ömer Nasuhi Bilmen de şu izahı getirir:

"Bir kimse hükm-ü İlahiyi kalben kabul etmez, onu bile bile lisanen inkâr ederse o takdirde kâfir olur. Fakat onu kalben tasdik ettiği hâlde terk eylerse kâfir olmaz, günahkâr olur."(10)

Bilmen, büyük İslam alimi İkrime'den de şu iktibası yapar:

"Her kim Allah Teala'nın hükmettiği ile, onu bilerek inkâr ettiği hâlde hükmetmezse kâfir olur. Fakat her kim onu ikrar ettiği hâlde onunla hükmetmezse, o fasıktır, zalimdir, yoksa kâfir değildir." (11)



Görüldüğü gibi, bütün müfessirler ayetin tefsirinde görüş birliği içindedir. Hepsi, bir kimse Allah'ın hükümlerini inkâr etmediği, onlara hakarette bulunmadığı müddetçe kâfir olmayacağı görüşündedir. 
Nitekim, Bediüzzaman da Münazarat isimli eserinde, bazı kimselerin Kanun-u Esasiyi ve hürriyetin ilanından dolayı idarecileri tekfir ettiklerini belirtmekte ve onların "Allah'ın hükmüyle hükmetmeyenler" ifadesinin "Allah'ın hükmünü tasdik etmeyenler" manasında olduğunu bilmediklerini beyan etmektedir.(12)

O hâlde, mü'min olarak Ehl-i Sünnet ve Cemaat görüşüne sımsıkı sarılmamız, bid'at ehline iltifat etmememiz gerekir. Büyük imam ve müçtehidlerin tefsir ve izahlarına dikkat edip onlardan istifade etmemiz şarttır.

Her hususta olduğu gibi, tekfir meselesinde de bu imamların görüşlerini esas almalıyız. İmam Suyuti'nin "Tekfire yeltenmek, kendini beğenen cahil kişilerin işidir." ikazını da unutmamalıyız.(13)


Kaynaklar:
1. Maide Sûresi, 44.
2. et-Tefsirû'l-Kebir
3. et-Tefsirü'l-Kebir, 12:6
4. Tefsir-i Beydavi, 2:295
5. İbni Kesir, 2:61.
6. Tefsir-i Ebu's-Suûd, 3:42.
7. Hülasatü'l-Beyan,3:1231.
8. a g. e.
9. Hak Dini Kur'an Dili, 3:1690.
10. Kur'an-ı Kerimin Türkçe MeaH Alisi ve Tefsiri, 2:772.
11. a. g. e.
12. Münazarat, s. 69.
13. İ'cazü'l-Kur'an, 3:5/7.



Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı