26 Haziran 2014 Perşembe

TİLAVET SECDESİ


TİLAVET SECDESİ
Tilavet Secdesi: Kur’ân-ı Kerim'de ondört yerde, secde ayeti vardır. Kur'ân'da ondört yerde geçen secde ayetlerinin okunması veya işitilmesi halinde yapılan secdeye tilavet secdesi denir. Bunlardan birini okuyanın veya işitenin, manasını anlamasa da, bir secde yapması vacibdir. Secde ayetlerini yazan, heceleyen secde yapmaz.
Hanefîlere göre vacip, Şafiî ve Hanbelîlere göre sünnet-i müekkededir. Bir mecliste, aynı secde ayeti birden fazla okunursa bir secde yapmak yeterlidir. Namaz dışında secde âyetini okuyan veya secde ayetini işiten kişi, tilavet secdesine niyet ederek tekbir alır ve secdeye gider.

Tilavet secdesinin yapılışı: Namaz dışında secde ayetini okuyan veya secde ayetini işiten kişi, tilavet secdesine niyet ederek abdestli olarak, kıbleye karşı ayakta durup, elleri kulaklara kaldırmadan "Allahü ekber" diyerek secdeye gider. Üç defa "sübhâne rabbiye'l-a'lâ" dedikten sonra tekbir alarak secdeden kalkar ve "semi'nâ ve ata'nâ gufrâneke rabbenâ ve ileyke'l-masîr" der. (Bakara, 2/286)

Niyet şarttır. Niyetsiz sahih olmaz. Secde âyetini işiten cünüp veya abdestsiz kimse, temizlendikten sonra tilavet secdesi yapar. Bir oturumda, bir secde âyetini birkaç defa okuyan ve işiten, hepsi için bir secde eder. Bir oturumda ne kadar secde âyeti okunmuşsa, o kadar tilavet secdesi gerekir. Mesela üç secde âyeti okunursa, üç secde gerekir.

Namazda tilavet secdesi: Namazda okunan secde ayetini namazda olmayan bir kimse işitirse tilavet secdesi yapar. Namazda olan kimse, namaz dışından bir kimsenin okuduğu secde ayetini işitirse, namazını tamamladıktan sonra secde yapar. Namaz kılan kişi okuyunca, hemen ayrıca rüku veya bir secde yapıp ayağa kalkar. Okumasına devam eder. Secde âyetini okuduktan iki üç âyet sonra namazın rükuuna eğilirse ve tilavet secdesine niyet ederse, namazın rüku veya secdeleri, tilavet secdesi yerine geçer.

Kur'ân'daki secde ayetleri:
1- A'râf sûresinin 206,
2- Ra'd sûresinin 15,
3- Nahl sûresinin 49,
4- İsrâ sûresinin 107,
5- Meryem sûresinin 58,
6- Hac sûresinin 18,
7- Furkân sûresinin 60,
8- Neml sûresinin 25,
9- Secde sûresinin 15,
10- Sâd sûresinin 24,
11- Fussilet sûresinin 37,
12- Necm sûresinin 62,
13- İnşikak sûresinin 21,
14- Alâk sûresinin 19. âyetleri secde ayetleridir.

Bu âyetlerden sadece Sâd sûresinin 24. âyetinde "rükû", diğerlerinde "secde" kelimesi geçmektedir. Hac sûresinin 77. âyetinde de "rükû edin ve secde edin" denilmektedir. Hanefîler, bu âyeti secde âyeti saymamışlardır. İmam Şâfiî ve İmam Ahmed bu âyeti secde âyeti saymış buna mukabil Sâd sûresinin 24. âyetini secde âyeti saymamışlardır. Hac sûresinin 77. âyeti haric diğerlerinde secde âyetleri işaretlenmiştir.

A'râf, Ra'd, Nahl, İsrâ, Meryem, Hac ve Sâd sûrelerindeki âyetler okununca secde etmenin "farz"; Furkân, Secde ve Fussilet sûrelerindeki secde âyeti okununca secde etmenin "vacib"; Neml, Necm, İnşikâk ve Alâk sûrelerindeki secde âyeti okununca secde etmenin "sünnet" olduğu da söylenmiştir. (diyanet)

17 Haziran 2014 Salı

Tebessüm niyetine … :)


Tebessüm niyetine … :)

Tavuğun biri dua etmiş Ya Rabbi şu üç yumurtada ki yavrularım dindar olsun diye.. Zaman geçmiş yumurtanın biri çatlamış içinden elinde tesbih ile bir civ civ çıkmış.. Biraz daha zaman geçmiş bir yumurta daha çatlamış içinden namaz halinde bir civ civ çıkmış.. Günler geçmiş ama bir türlü sonuncu yumurta çatlamıyormuş. Tavuk dayanamayıp yumurtaya vurmaya başlamış ve içerden bir ses anneee beni beklemeyin ben itikafdayım… :))

Allah bir kulu severse, yalvarmasını dinlemek için onu bir sıkıntıyla sınar.


"Allah bir kulu severse, yalvarmasını dinlemek için onu bir sıkıntıyla sınar."
Hadisi Şerif..

11 Haziran 2014 Çarşamba

Emir ve yasaklara uymakta (çok az da olsa) bir gevşeklik varsa hemen ondan uzaklas..


“Bir kimsenin havada bağdaş kurup oturduğunu görseniz, İslamiyetin emir ve yasaklarına uymaktaki hassasiyetine bakınız. Eğer tam ise ona uyabilirsiniz. Eğer emir ve yasaklara uymakta (çok az da olsa) bir gevşekliği varsa hemen ondan uzaklasınız. Çünkü zararı dokunur.”

Cüneyd-i Bağdadi Hazretleri k.s

7 Haziran 2014 Cumartesi

Mevlana’nın hayır duasını almak için geldim


“Siz Hangi Ayık Kafayla Onu Geri Göndermek İstersiniz”

Bir gece bir genç kör kütük sarhoş olur. Yola koyulur. Hz. Mevlana‘nın hayır duasını almak için.

Geceymiş geç saatmiş dinlemez. Evin kapısına gelir ve kapıyı çalar. Hz. Mevlana’nın talebeleri kapıyı açarlar. Gence ne istediğini sorarlar.

Genç:

“Mevlana’nın hayır duasını almak için geldim” der.

Talebeleri:

“Şuanda hocamız istirahat halinde ve saat çok geç. Daha sonra gel” derler.

Genç ısrar eder ve illa onun hayır duasını şimdi alacam gitmem der. İnat eder ve gitmez.

Hz. Mevlana gürültüleri duyar ve uyanır.

Gelir kapıya ve “Ne oluyor, nedir bu gürültü” der.

Talebeleri cevap verir:

“Efendim sizin hayır duanızı almak için gelmiş bu sarhoş bizde istirahatte olduğunuzu ve daha sonra gelmesini söyledik” derler.

Mevlana şu cevabı verir talebelerine:

O gecenin bu vaktinde bizim yolumuzu bulmuş gelmişken, hem de kör kütük sarhoşken, siz hangi ayık kafayla onu geri göndermek istersiniz!….

5 Haziran 2014 Perşembe

Allah demene karşılık bir kerecik olsun Allah sana, Lebbeyk , buyur kulum, ne istiyorsun , dedi mi.


"Mevlânâ (ks) Hazretleri buyurur ;"

Adamın biri her zaman Allah , Allah , diye zikreder, bu zikirden ağzı bal yemiş gibi tatlanırdı. Bir gün şeytan gelip ;

–Niye durmadan, Allah, Allah , deyip duruyorsun. Bunca zamandır Allah demene karşılık bir kerecik olsun Allah sana, Lebbeyk , buyur kulum, ne istiyorsun , dedi mi. Sende hiç sıkılma yok mu , daha ne kadar Allah deyip duracaksın , dedi.

Bunun üzerine Allah’ın adını dilinden düşürmeyen adam ümidini kaybetti ve zikri bıraktı. Gönlü kırık bir hâlde yatıp uyudu. Rüyasında Hazreti Hızırı (as) gördü , Hızır ona ;

–Neden yaptığın güzel işi terk ettin, Allah’ı zikretmeyi bıraktın , diye sordu. Adam ;

-Yaptığım onca zikre karşılık verilmedi. Hak katından, Lebbeyk, buyur , sesi gelmedi. O’nun kapısından kovulmaktan korktum dedi. Bunun üzerine Hazreti Hızır (as) , adama şu hikmetli karşılığı verdi.

–Ey Allah’ın kulu, Senin, Allah, demen, Allah’ın , Lebbeyk , buyur kulum demesidir. Allah, isminin zikrini herkese nasip eder mi . Senin, Allah, diyebilmen, Allah’ın sana duyduğu sevginin işaretidir.

Osmanlı Devleti mi, Osmanlı İmparatorluğu mu?








“Osmanlı Devleti” mi, “Osmanlı İmparatorluğu” mu?

“Osmanlı Devleti mi demeliyiz, Osmanlı İmparatorluğu mu? Ayrıca son günlerde Osmanlı İmparatorluğu’nun emperyalist olduğuna dair söylentiler var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?”

* Osmanlı Devleti’nin adı “Osmanlı İmparatorluğu” değildir sevgili Murteza... O sonradan uydurulan bir isimdir. Osmanlı’nın asıl adı, "Devlet-i Âli Osman”dır.
Geniş bir coğrafyaya hükmetmesi ve farklı ülkeleri egemenliği altında tutması “İmparatorluk” tanımlamasına yol açmıştır…

Dolayısıyla bu isimlendirme “Emperyalizm” çağrısı yaptığı için böyle bir kuşku doğmuştur.

Oysa Osmanlı, tarihinin hiçbir döneminde emperyalist olmamıştır. Bu yakıştırmayı hak edecek bir şey de yapmamıştır.
Bu konuda bir hatıramı anlatmak isterim…

Hac esnasında tanıdığım Arap polislerden biri Yavuz Sultan Selim’i çağrıştıran bıyıklarıma takılıp “Osmanlı bizi dörtyüz yıl sömürdü” deyince, cevabım şu olmuştu: “Osmanlı buraya emperyalist amaçlarla gelseydi, bugün benimle Türkçe konuşuyor olurdunuz.”

Hemen bir de örnek verdim: “Cezayir’de sadece yüz sene kalan Fransa, Cezayir tarihi ile Cezayirlilerin dilini değiştirdi. Cezayir’in resmi dili daha düne kadar Fransızca idi. Biraz daha kalsaydı, muhtemelen dinlerini de değiştirirdi. Emperyalizm böyle olur.”
Osmanlı gittiği yerleri “vatan” bellerdi. İnsanların dinlerine, dillerine karışmazdı. Her alana yatırım yapar, eserlerle donatırdı. Mümkün olduğu kadar hak yememeye çalışır, kul hakkından sakınırdı.

İktisadi manada bir sömürgecilik de sözkonusu değildir. Osmanlı Devlet arşivlerine bakıldığında, eyaletlere yapılan harcamaların âdilane olduğu rahatlıkla görülür.
Osmanlı Devleti her bölgeye, her eyalete eşit mesafede durmuş, yatırımlarını ihtiyaca göre ayarlamıştır.

Gayrimüslim teb’asından aldığı “cizye” (bir nevi vergi) ise askerlikten ve angaryadan muafiyetin bedelidir. Bunu bir nevi, askerlik yapmak yerine “bedel” ödemek şeklinde okumak mümkündür.

Merkezi Ankara'da bulunan Avrasya Yazarlar Birliği ile Suriye Arap Yazarlar Birliği tarafından Lazkiye'de düzenlenen "Türklerin Gözüyle Araplar" konulu sempozyuma mesaj gönderen Devlet Başkanı Beşar Esad’ın “Osmanlı Devleti Suriye'de emperyalist değildi. Eğer emperyalist olsaydı dört yüz sene bu topraklarda kalamazdı” şeklindeki sözleri gerçeğin tescili mahiyetindedir.
I. İnönü Zaferi var mı?

Sabriye Sevdi/ İstanbul
“İsmet Paşayı inkâr etmek, onun kötü biri olduğunu savunmak yanlıştır. İsmet Paşa, Birinci İnönü Savaşı’nı kazanarak Kurtuluş Savaşını başlatmıştır.”

* Yakın tarihe ilişkin yorumlar genel olarak belgeden ziyade kanaate dayanıyor. Sabriye Hanımefendi de kanaatini belirtmiş…
O böyle inanıyor…

Tabii kimsenin inancını değiştirmek zorunda değilim. Sabriye Hanımefendinin ne kadar böyle inanmaya hakkı varsa, başkalarının başka türlü inanmaya da en az o kadar hakkı var…

Ama tarih konusunda inançlarımızı mı yarıştırmalıyız, yoksa belgelere mi bakmalıyız?
Belgelere bakacaksak, “Birinci İnönü Zaferi” diye bir zaferin olmadığını öne sürenleri de dikkate almak zorundayız…

Hele bir de, bu iddiayı paylaşanlar arasında, Karabekir Paşa gibi bir İstiklâl Savaşı kahramanı da varsa…

Kâzım Karabekir Paşa’ya göre “Birinci İnönü Zaferi” diye bir zafer yoktur; o bölgede ufak-tefek çatışmalar olmuş, ancak “büyük bir savaş” cereyan etmemiştir.
“Büyük savaş” olmayan yerde, “büyük zafer” de olmaz elbet!
Savaşın büyüklüğü, kayıpların çokluğuyla ölçülür…

Hatırlayalım ki, “Birinci İnönü Muharebesi”nde (6-12 Ocak 1921), sadece 4 subayla 117 er şehit vermişiz (Yunanlılar ise 8 subayla 49 er kaybetmiştir).

Düşünün: “Türk Milleti’nin makus talihi”nin yenildiği iddia edilen bir savaşta daha büyük kayıplar verilmesi gerekmez miydi? (Çanakkale Savaşı misali).

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı