22 Ocak 2024 Pazartesi

Yapılan bütün işler niyyetlere göredir, hadisi ile ilgili Allah dostlarının sözleri

صبحكم الله بالخير وانعم عليكم بالصحة والعافية 🤍صباح الخير 🤍 اللهم اجعلنا من أصحاب ‏اليمين، وارزقنا ثباتا ويقين، واجمعــنا في عليين على، ســرر متقابلين ووالدينا، وأحبابنا وجميع المسلمين .آمين 🤲


1- Ömer ibn Hattâb (radıyallahü anh) den rivâyet edildiğine göre, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"(Yapılan) bütün işler niyyetlere göredir, (kalblerdeki niyyetlerle değer kazanırlar); ve herkes için ancak niyyet ettiği şey vardır. O hâlde kimin hicreti (Bir yerden bir yere gidişi) Allah ve O'nun Resûlü için ise, onun hicreti, Allah ve Resûlü yolunda olmuştur. Kimin de hicreti dünya için ise ona ulaşır yahut bir kadın içinse onu nikâhlar. Böylece hicreti, hicret etmiş olduğu şeydedir taşıdığı niyete göre işi değerlendirilir."'[2]

Bu hadîs-i şerif sahîhdir ve Sahîh olduğunda ittifak vardır. Aynı zamanda hadîsin derecesinin büyüklüğü ve yüksekliği üzerinde âlimler görüş birliğine .varmışlardır; çünkü islâmın temelini teşkil eden Hadislerden birisidir bu...

İlk devirdeki âlimler ve bunlara uyan sonrakiler (Allahü teâlâ onlara rahmet etsin), kitablarına bu hadîsle başlamayı severler ve tercih ederlerdi; Bunu da, daha başlarda iyi niyete, onu gözetip îtina göstermeye bir tenbih (uyarma) olsun diye yaparlardı, imâm Ebû Said Abdurrahmân ibn Mehdî'den (Allahü teâlâ ona rahmet etsin) bize rivâyet edilmiştir, demiştir ki:

"Kim kitab yazmak isterse, bu hadîs ile başlasın."

İmâm Ebû Süleyman el-Hattâbî da (Allah ona rahmet etsin) şöyle demiştir:

“Din işlerinden olup ilk başlayan ve ortaya çıkan her şeyin başında bu = ameller niyete göredir = hadîsini getirmeyi, bizim geçmiş üstadlanmiz müstehab görürlerdi; çünkü din işlerinin hepsinde buna ihtiyaç vardır.

İbn Abbâs'dan (radıyallahü anhüma) bize nakledildiğine göre şöyle demiştir:

“İnsan, ancak niyyeti miktarınca korunur."

Başka biri de:

“insanlara niyyetlerine göre (sevab ve azab) verilir."

Büyük İmâm Ebû Ali Fudayl ibn İyâd'dan (radıyallahü anh) bize rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir:

“İnsanlar için hayırlı işi terk etmek riyadır; insanlar için amel etmek şirktir. İhlâs, bunların her ikisinden de Allah'ın seni kurtarmasıdır."

İmâm Haris el-Muhâsibî (Allah ona rahmet etsin) Şöyle, demiştir:

“Sadık o kimsedir ki, kendi kalbinin düzelmesi için, insanların kalblerinde olan tüm değerinin kalblerinden çıkışında bir sakınca görmez, yapmış olduğu güzel işlerden bir zerre miktarına dahi insanların muttali olmasını sevmez ve kötü işini de insanların bilmesini çirkin görmez."

Huzeyfe el-Mar'aşî'den rivâyette şöyle demiştir:

"İhlâs, kulun gizli ve aşikâr hallerde işlerinin eşit olmasıdır!"

İmâm ve üstad Ebû'l-Kasim el-Kuşeyrî'den (Allah ona rahmet etsin) bize rivâyet edilmiştir; şöyle demiştir:

(İhlâs, ibâdeti, sırf Yüce Allah'ın hakkı olmak maksadıyla yapmaktır. Bu da, bir yaratığa gösterişte bulunmaksızın yahut insanlarca iyi olan bir şeyi beklemeksizin yahut onlardan herhangi bir övgüyü sevmeksizin yahut Allah'a yaklaşmaktan başka herhangi bir mana taşımaksızın yapılan ibâdetle Allah'a yaklaşmayı murad etmektir.)

Büyük İmâm Ebû Muhammed Sehl ibn Abdillah Et-Tüsterî (radıyallahü anh) şöyle demiştir:

“Akıllılar, İhlasın açıklanmasına baktılar da, ' şundan başkasını bulamadılar: İnsanın gizli ve aşikâr hallerinde sükûn ve hareketinin Allah için olmasıdır ve buna dünya ve nefis arzusunu karıştırmamaktır.

Üstad Ebû Ali Ed-Dekkak'dan (radıyallahü anh) bize rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir:

"İhlâs, insanların yorumlarından kendini uzak tutmaktır; sıdk ise, nefse uymaktan temizlenmektir. İhlâs sahibinde riya yoktur; sadık kimsede de gururlanma yoktur."

Zü'n-Nûni Mısrî'den (Allah ona rahmet etsin) rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir:

"Üç şey ihlâs alâmetlerindendir: İnsanlardan olacak övme ve yermeyi eşit tutmak; yapılan işlerde, işleri görmeyi unutmak ve işin sevabım ahirette gerekli bulmak...'

Kuşeyrî'den (Allah ondan razı olsun) bize rivâyette şöyle demiştir:

“Sidkın en azı, gizli ve aşikâr halin eşit olmasıdır."

Sehlü't-Tüsterî'den:

“Kendi nefsini yahut başkasını yağlayan bir kul, sıdkın kokusunu koklayamaz."

Âlimlerin bu ihlâs ve sidk konusundaki sözleri sınırlı olmayacak kadar çoktur. Benim gösterdiklerim anlayan kimse için kâfidir.

kaynak
[2] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî.

EZKÂR EN-NEVEVÎ ZİKİRLER VE DUÂLAR

20 Ocak 2024 Cumartesi

Gizli ve aşikar bütün işlerde iyi niyyet ve ihlâslı olmak





1. Gizli ve aşikar bütün işlerde iyi niyyet ve ihlâslı olmak


Allahü teâlâ şöyle buyurmuştur:

"O îman etmeyenler, ancak İslâma yönelip ibâdeti Allah'a has kılarak (hâlis bir niyyetle) O'na ibâdet etmekle emredilmişlerdir."[1] Beyyine: 25

"O kurbanların ne etleri, ne de kanları asla Allah'a ulaşmaz; fakat sizden olan takva O'na ulaşır." (Hac: 37)

İbn Abbâs (radıyallahü anhüma), bu âyet-i kerîmede geçen "takva" kelimesinin manasını "Niyyetler" olarak tefsir etmiştir.

İhlâs, niyyeti hâlis yapmaya ve onu riya gibi bulaşık şeylerden arındırmaya denilir. Cenâb-ı Hak, zât-ı ulûhiyyetine, ihlâs ile ibâdet etmeyi emretmesinden anlaşılıyor ki, işin başından sonuna kadar ihlâsa sahib bulunmak gereklidir. Bütün kulluk vazifelerini sırf Allah'ın emirleri olduğu için yerine getirmek, yasaklarından da aynı duygu ile kaçınmak ve başka bir maksad gütmemek, ihlâsla Allah'a ibâdet etmek olur ve hâlis niyyet taşınmış olduğundan böyle kimseye de "Muhlis" denir. 

Bu âyet-i kerîmeden, geçerli niyyetin "hâlis niyyet" olduğu anlaşıldığından her görevde niyyetin bulunmasının şart olduğu hükmü ortaya çıkmaktadır, niyyetin yeri de kalbdır. 
Emredilen işi Allah rızası için yapmak ve başka bir maksad gözetmemek de, hâlis niyyetin husulüdür ve kuldan istenen de budur. ihlâsla yapılan salih ameller Allah'a yükseltilir. işte Allah rızası için hâlis niyetle yapılan işlerin Allah katında sevabı vardır.

EZKÂR EN-NEVEVÎ
ZİKİRLER VE DUÂLAR

16 Ocak 2024 Salı

İki kişiden başkasına gıbta olmaz




SAHÎH-İ BUHÂRÎ

Ve Omer ibn Hattâb: 

"Seyyidler olmanızdan önce fakîhler olunuz" dedi.

73- Ben Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh)'dan işittim, şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

"İki kişiden başkasına gıbta olmaz: Allah tarafından kendisine mal verilip de hakk yolunda o malı helak etmeğe musallat kılınan kimse, Allah tarafından kendisine hikmet verilip de onunla hükmeden ve onu başkalarına öğreten kimse".

3 Ocak 2024 Çarşamba

Fir'avn'un yazdığı suda boğulma hükmü


Said b. Cübeyr (radıyallahu anh)' ın anlattığına göre;

Fir'avn altı yüz yirmi yıl yaşadı ve dörtyüz yılını hükümdarlıkla geçirdi, ömründe bir kere olsun hasta olmadı. Bir kere hasta olsaydı veya aç kalsaydı herhalde ilahlık davasında bulunmazdı. 

Tefsir-i Cebir'de İmam Razi'nin anlattığına göre, bir gün İblis, Fir'avn'ın kapısını çalar. 
Fir'avn: 
- Kim o? diye seslenir. 
İblis: 
- Eğer sen tanrı olsan benim kim olduğumu bilirdin, der. 
Bu sözün kime ait olduğunu anlayan Fir'avn: 
- Bu kubbe altında senden ve benden daha kötü kimse var mıdır? diye sorar. 
İblis: 
- Evet, vardır, der. 
Fir'avn: 
- Kimdir o? 
İblis: 
- Hasudlar, çekememezlik hastalığına mübtela olanlar senden ve benden fenadırlar. Zaten ben de hased yüzünden buhale düştüm, der. 

İbni Abbas (radıyallahu anh) diyor ki; sahirlerin mağlup olup iman ettiklerini gören Fir'avn perişan halde adamları ile oradan ayrıldı. (Ancak kendisi müsaade etmeden sahirler iman ettiği için onların sağlı sollu el ve ayaklarını keseceğini söyledi). 
Musa (aleyhisselam) o zaman dört mucize gösterdi. Bunlardan biri bir süre kıtlık, diğeri bolluk, üçüncüsü nurlu eli, dördüncüsü de asası idi. Fir'avn iman etmeyince, 
Musa (aleyhisselam): 
- Ya Rab, bu adam işi azıttı, halkı da azdırıyor. Bunlara bir bela gönder ki, diğerlerine ibret dersi olsun, dedi. 
Allah Teala da onların üzerine çekirge, bit ve kurbağa yağdırdı. Nil nehrini kızıl kan haline çevirdi. Bundan sonra taun hastalığını gönderdi. Bu hastalıktan yetmişbin zayiat verdiler. 
Bu defa Musa (aleyhisselam)'a başvurarak ondan eman ve yardım dilediler. 

Nakledildiğine göre, Musa (aleyhisselam), Allah Teala'ya: 
- Buna bu kadar mühlet vermendeki hikmet nedir? diye sordu. 
Allah Teala: 
- Onun bazı iyi halleri vardır, onların mükafatını dünyada ona tattırmak için müsaade ettim, buyurdu. 
Musa (aleyhisselam): 
- Allah'ım, onun bu iyi halleri nelerdir? diye sorunca, 
Allah Teala: 
- İnsanlar arasında adaletle hükmetmesi ile şehirleri adalet ölçülerine göre onarmasıdır. Bunun İçin ona mühlet verdim. Aynı zamanda onun Beni inkarından Bana bir zarar yoktur, buyurdu. 

Bir gün Cebrail (aleyhisselam) insan suretinde Fir'avn'a gelerek kölesinden şikayet etti ve dedi ki: 
«- Benim ona bu kadar ihsanım olduğu halde o bana karşı nankörlük ederek bana isyan etti. Benim adımı kendisine taktı ve herkesi kendisine kul köle etti». 
Fir'avn: 
- Ne kötü bir insan, dedi. 
Cebrail (aleyhisselam): 
- Bu adamın cezası nedir? diye sordu. 
Fir'avn: 
- Onu suda boğmak lazım, dedi. 
Cebrail (aleyhisselam): 
- O halde bu hükmünü bana yazılı olarak ver, diye rica etti. Fir'avn da bu hükmünü yazdı verdi ve melek de alıp gitti.

ENVARÜ'L-AŞIKIN 144-145

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı