31 Aralık 2015 Perşembe

Bakara 285 ve 286 ayetlerin Tefsiri sebebi Nuzulü, Amerrasulu'nun Tefsir ve sebebi nuzulü



285. Peygamber de, mü'minler de O'na indirilene inandı. Hepsi de Allah'a, meleklerine, kitablarına ve peygamberlerine iman ettiler. "O'nun peygamberle­rinden hiçbirinin arasını ayırmayız. İşittik ve itaat ettik, affını dileriz, ey Rabbımız dönüş ve varış sanadır." dediler.

286. Allah bir nefse (kişiye) ancak gücünün yeteceğini yükler. O nefsin ka­zandığı lehine, kazanıp yüklendiği de aleyhinedir. Ey Rabbımız, unuttuk veya yanıldıysak bizi bundan muâhaze etme. Ey Rabbımız, bizden öncekilere yükledi­ğin gibi bize de ağır yük yükleme. Ey Rabbımız, bize gücümüzün yetmiyeceğini taşıtma, affet bizi, bağışla bizi, rahmet eyle bize, Sen Mevlâ'mızsın. Kâfirler güruhuna karşı yardım et bizlere.



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler: 

1- İmam Ebû Mansur Abdulkahir b. Tahir, Muhammed b. Abdillah b. Asi b. Ziyâd'dan, o Muhammed b. İbrahim el-Bûşencî'den, o Umeyye b. Bestam'dan, o Yezid b. Züray'dan, o Ravh b. Kasım'dan, o A'la'dan, o babasından, o da Ebû Hureyre'den şöyle dediğini bize haber verdi;
"Allah Teala Peygamberi'ne: "Siz içinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de Allah onunla sizi hesaba çeker." âyetini indirince, bu Rasulullah (s.a.v.)'ın ashabına pek ağır geldi. Sonra Rasulullah (s.a.v.)'a gelip dediler ki:

"Biz, namaz, oruç, cihad ve zekât gibi gücümüzün yettiği amellerle sorumlu kılındık şimdi Allah sana şu âyeti indirdi. Halbuki biz buna güç yetiremeyiz." Rasulullah (s.a.v.) da buyurdu ki:

"Siz, sizden önce kendilerine kitap verilen Yahudi ve Hıristiyanlar'ın: "İşittik fakat asi olduk" dedikleri gibi mi demek istiyorsunuz? Siz: "İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz senin bağışlamanı diliyoruz, dönüş de ancak sana'dır." deyiniz. Topluluk bu âyeti okuyup dilleri ona alışınca Allah Teala “Amene’r-Rasulü”[1127] âyetinin tamamını indirdi. "
Allah hiç kimseye gücünün yete­ceğinden öte yükyüklemez"[1128] âyetini de indirerek, 
"Siz içinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de Allah onunla sizi hesaba çeker." âyetinin hükmünü kaldırdı."[1129]

Müslim bu hadisi Umeyye b. Bestam yoluyla rivayet etmiştir. [1130]
2- Ebu Kureyb kanalıyla Ebu Hureyre'den rivayete göre o şöyle anlatıyor:
"Allah'ındır göklerdekiler de yerdekiler de. Siz, içinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de Allah onlarla sizi hesaba çeker." âyet-i kerimesi nazil olunca bu müslümanlara ağır geldi (zor geldi) de Hz. Peygamber (s.a.v.)'e gelip diz çökerek:

"Ey Allah'ın elçisi, biz şimdiye kadar gücümüzün yettiği amellerle; namaz, oruç, cihad, sadaka ile mükellef kılınmıştık. Şimdi ise sana şu âyet nazil oldu ki bizim buna gücümüz yetmez. Biz içimizden geçirdiklerimiz sebebiyle de cezalandırılacaksak mahvolduk." dediler. Hz. Peygamber:

"Siz de sizden önceki yahudi ve hristiyanların: "İşittik, isyan ettik." dedikleri gibi mi demek istiyorsu­nuz? Siz onların yaptıklarının aksine: "İşittik, itaat ettik. Bizi bağışla Rabbımız, varış Sana'dır." deyin." buyurdu. Onlar:

"İşittik, itaat ettik, bağışla bizi Rabbımız, varış Sana'dır." dediler ve dilleri de böyle söylemeye alıştı. Bunun hemen peşinden Allah Tealâ

"O peygamber de kendisine Rabbından indirilene iman etti, mü'minler de... Allah bir nefse ancak gücünün yeteceğini yükler. Ka­zandığı kendi lehine, kazandığı şer de kendi aleyhinedir. Ey Rabbımız unuttuk, yahut yanıldıysak bizi tutup muâhaze etme."ye kadar olan âyetleri indirdi.

Ebu Hureyre der ki: Allah'ın Rasûlü (s.a.v.) buyurdu ki:

"Allah Tealâ: "Evet." buyurdu."

"Ey Rabbımız, bizden evvelkilere yüklediğin gibi üstümüze ağır bir yük yükleme." kısmı nazil olunca Hz. Peygamber, Allah Tealâ'nin yine "Evet." buyurdu­ğunu haber verdi.

"Ey Rabbımız, güç yetiremiyeceğimizi bize taşıtma, Bizi af­fet, bizi bağışla, bize merhamet eyle. Sen Mevlâmızsın bizim. Kâfirler güruhuna karşı da bize yardım eyle." kısmı nazil olunca Hz. Peygamber (s.a.v.) yine Allah Tealâ'nin "Evet." buyurduğunu haber vermiştir.[1131]

3- Muhammed b. İbrahim b. Muhammed b. Yahya, babasından, o Muhammed b. İshak es-Sakafî'den, o Abdullah b. Ömer ve Yusuf b. Musa'dan, onlar Veki'den, o Süfyan'dan, o Adem b. Süleyman'dan, o Said b. Cübeyr'den, o da İbn Abbas'tan şöyle dediğini bize haber verdi:

"Siz içinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de Allah onunla sizi hesaba çeker." âyeti nazil olunca, o âyet-i kerimeden dolayı hiç eşi görülmemiş bir korku mü'minlerin kalplerine dolmuştu. Nebî (s.a.v.): "Ya Rabbi, işittik itaat ettik ve teslim olduk deyin" buyurdu. Allah Teala da bunun üzerine onların kalplerine imanı yerleştirdi de: "işittik ve boyun eğdik" dediler. Nihayet Allah Teala "Ev ehta’na"ya kadar "Lâ yukellifullahu" âyetini inzal etti. Bu sûrenin so­nuna kadar bu duaların her birinde kulların yaptığı dualara karşılık Allah Teala da: "Ben de yaptım (kabul ettim) gitti." buyurur."[1132]

Bu hadisi Müslim, Ebû Bekr b. Ebî Şeybe, Veki yoluyla rivayet etmiştir. [1133]

4- İbn Abbâs'tan rivayet edilmiştir:


"Siz, içinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de Allah onlarla sizi hesaba çeker." âyeti nazil olunca ashabın kalbine o zamana kadar hissetmedikleri bir duygu ve korku girdi de Hz. Peygamber (s.a.v.)'e gelip bu âyetin ağırlığından bahsettiler. Hz. Peygam­ber (s.a.v.):

"İşittik, itaat ettik, teslim olduk." deyin" buyurdu. Allah Tealâ da onla­rın kalblerine iman bıraktı ve

"O peygamber de kendisine Rabbından indirilene iman etti, mü'minler de..." âyetini indirdi.[1134]

Ravi Ebu Kureyb der ki: "Ey Rabbımız unuttuk, yahut yanıldıysak bizi tutup muâhaze etme." yi okudu ve dedi ki:

(Allah Tealâ): "Öylece yaptım." buyurdu. Hz. Pey­gamber:

"Ey Rabbımız, bizden evvelkilere yüklediğin gibi üstümüze ağır bir yük yükleme." kısmını okuyup Allah Tealâ'nın yine "Öylece yaptım." buyur­duğunu,

"Ey Rabbımız, güç yetiremiyeceğimizi bize taşıtma" kısmını okuyup Allah Tealâ'nın "Öyle yaptım." buyurduğunu,

"Bizi affet, bizi bağışla, bize merhamet eyle. Sen Mevlâmızsın bizim. Kâfirler güruhuna karşı da bize yardım eyle." kısmını okuyup Allah Tealâ'nın: "Öyle yaptım." buyurduğunu haber ver­di."[1135]

5- Saîd ibn Cubeyr'den gelen rivayetin sonunda "Bu ümmete Bakara suresinin son âyetleri verilmiştir ki onlardan önceki ümmetlere verilmemişti." fazlalığı vardır.[1136]

6- Rivayetlerden öyle anlaşılıyor ki ashabın bazılarının "Siz, içinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de Allah onlarla sizi hesaba çeker." âyeti ile "Allah bir nefse ancak gücünün yeteceğini yükler." âyeti arasındaki ilişkiden haberi yoktu.

7- Taberî'nin Ebu'r-Radâd el-Mısrî Abdullah ibn Abdusselâm kanalıyla Saîd ibn Mercâne'den rivayet ettiği şu haber bunu gösteriyor: İbn Mercâne şöyle anlatı­yor:

"Bir gün İbn Ömer'e gelmiştim.

"Siz, içinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de Allah onlarla sizi hesaba çeker. O, dilediğini bağışlar, dilediğine de azab eder" âyetini okudu ve

"Eğer bizi bu âyetle muâhaze edecek olursa mahvolduk!" dedi ve ağladı, o kadar ki gözlerinden yaşlar aktı."

İbn Mercâne anlatmaya şöyle de­vam eder:

"Sonra İbn Abbâs'ın yanına geldim ve:

"Ey Ebu'l-Abbâs, İbn Ömer'e vardım "Siz, içinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de Allah onlarla sizi hesaba çeker." âyetini okudu ve

"Eğer bizi bu âyetle muâhaze edecek olursa mahvol­duk!" dedi ve ağladı, o kadar ki gözlerinden yaşlar aktı." dedim, İbn Abbâs:

"Allah Ebu Abdurrahmân (İbn Ömer)'i bağışlasın! Rasûlullâh (s.a.v.)'m ashabı da aynen İbn Ömer'in korktuğu gibi bu âyetten korkmuşlardı da Allah Tealâ "Al­lah bir nefse ancak gücünün yeteceğini yükler." âyetini indirdi. Vesveseyi neshedip sadece kavil ve fiili bıraktı" dedi.[1137]

8- Mücahid de Abdullah b. Ömer ile Abdullah b. Abbas’ın arasında geçen olayda Said b. Mürcane’nin değil de kendisinin bulunduğunu rivayet etmiştir. [1138]

9- İbn Abbâs'tan gelen bir rivayette o şöyle demiş:

"Siz, içinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de Allah onlarla sizi hesaba çeker." âyeti nazil olunca Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ashabı feryad ettiler ve:

"Ey Allah'ın elçisi, elimizle, ayağımızla, dilimizle yaptıklarımızdan tevbe edelim. Fakat vesveseden nasıl tevbe edeceğiz, ondan nasıl sakınacağız? Bu mümkün değil" dediler de Cibril Rasûlullah (s.a.v.)'a "Allah bir nefse ancak gücünün yeteceğini yükler." âyetini indirdi." [1139]

10- Tefsirciler dediler ki: "Yukarıdaki âyet nazil olunca Ebû Bekr, Ömer, Abdurrahman b. Avf, Muaz b. Cebel ve Ensar'dan bir grup cemaat Hz. Peygamber'e gelip önünde dizüstü çöküp dediler ki:

"Ey Allah'ın Rasulü, Allah'a yemin olsun ki bize bu âyetten daha çetin bir âyet inmedi. Zira bizim herhangi birimiz bazen içinden öyle birşey ku­ruyor ki, bütün dünya onun olması karşılığında dahi olsa, o şeyin kalbine yerleşmesini is­temez. Demek biz içimizden geçen, elimizde olmayan şeylerle muaheze olunuyoruz. Vallahi helak olduk. Nebî (s.a.v.) de:

"Aynen böyle indirildi" buyurdu, Onlar da:

"Mahvolduk, güç yetiremeyeceğimiz bir işle sorumlu tutulduk" dediler. Hz. Peygamber de bu­yurdu ki:

"Korkuyorum ki siz, İsrail oğulları'nın, Musa (a.s.)'ya dedikleri gibi: "İşittik, fa­kat asi olduk" dersiniz. Siz: "İşittik itaat ettik" deyin." Onlar böylece bu hal içerisinde bir yıl beklediler. Nihayet Allah Teala:

"Allah herkese ancak güç yetireceği yükü yükler" âyeti ile genişlik ve rahatlık indirdi. Böylece bu âyet, önceki âyeti neshetti. Peygamber (s.a.v.) de buyurdu ki:

"Muhakkak Allah, ümmetimin içlerinden geçenleri -onlar o şeyi konuşup yapmadıkça- bağışlamıştır." [1140]

11- İbn Abbas'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir:

"Bu âyet-i kerime nazil olunca, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Abdurrahman İbn Avf, Muâz (r.a.) ve bazı insanlar Hz. Peygamber (s.a.v.)'e gelerek,

"Ya Rasûlallah! Biz, güç yetiremiyeceğimiz amellerle mükellef tutulduk. Çünkü, hiç şüphe yok ki içimizden birisi, kalbinde yer almasını istemediği şeyleri hatırından geçirebilir. Üstelik o kimse dünyadadır..." derler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.),

"Belki de sizler İsrâiloğullarının, "işittik ama isyan ettik" [1141] dedikleri gibi demek istiyorsunuz. Sizler, "İşittik ve itaat ettik" [1142] deyiniz." der. Bu cevap, onlara ağır geldi. Onlar, bu konuda bir yıl bekledi. İşte bunun üzerine Allahu Teâlâ: "Allah hiç bir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez" [1143] âyetini indirmiştir. Böylece de, bu âyet nesholunmuştur. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.);

"Allahu Teâlâ, yapmadıkları veya onu söylemedikleri müddetçe ümmetimin, nefislerine söylemiş oldukları şeyi bağışlamıştır" buyurmuştur."[1144]

12- "Siz, içinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de Allah onlarla sizi hesaba çeker." âyetinin bir yıl kadar yürürlükte kaldıktan sonra "Allah bir nefse ancak gücünün yeteceğini yükler." âyetinin indiği ve ashabın bu sıkıntısının giderildi­ği, yani nesholunduğu; kâfirlere içlerinden dostluk besleyen mü'minler hakkın­da indiği (siz kâfirlere karşı sevginizi ve dostluğunuzu açıktan yapsanız da giz­leseniz de Allah bunu bilir ve sizi bundan dolayı cezalandırır anlamına) ve neshedilmediği görüşleri de vardır.[1145]

13- Katade diyor ki

"Bize anlatıldığına göre, bu âyet-i kerime nazil olunca Rasulullah "Peygambere, rabbi tarafından kendisine indirilene iman etmek yara­şır." demiştir."[1146]

14- Hakim b. Cabir diyor ki:

"Bu âyet-i kerime Rasulullah’a indirilince Cebra­il dedi ki:

"Aziz ve Celil olan Allah, seni de ümmetini de güzel bir şekilde övdü. Sen rabbinden dile dileğin sana verilir." Rtsulullah da rabbinden bundan sonra gelen âyetin ifade ettiği mânâyı diledi." [1147]

15- Bu arada yine İbn Abbâs'tan gelen bir rivayete göre de âyet şâhidlik hak­kındadır ve buna göre âyet neshedilmiş de değildir. Yani "Ey inananlar siz her­hangi bir hadiseye şahid olur, o hadiseye karışanlar sizin şâhidliğinize muhtaç olurlar da "Biz şâhid olduk ama hâkim önünde şâhidlik etmeyiz." derseniz, ya da "Biz bir şey görmedik, bilmiyoruz." derseniz Allah bununla sizi hesaba çe­ker." demektir.[1148]

16- Bir kısım müfessirler ise bu âyet-i kerimenin, şahitler hakkında nazil olmadığını, bu âyetin, Allah tealanın, kullarının hem fiilen yaptıkları amellerden hem de yapmayı doşünüp te fiilen yapmamış oldukları amellerden hesaba çekeceğini bildirmek için nazil olduğunu söylemişlerdir.[1149]

kaynaklar
[1127] Bakara: 2/285.
[1128] Bakara: 2/286.
[1129] Sahih hadistir. Müslim; Eyman: 125/199 s. 115, Ahmed; Müsned: 2/412, Ebu Avane; Müsned: 1/76, Suyuti; Lübab: s. 52.
[1130] İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 75..
[1131] Müslim, İman, 199; Ahmed ibn Hanbel, Müsned, 2/412; İbn Cerir et-Taberî, Câmiu'l-Beyân, 3/96.
[1132] Sahih hadistir. Müslim; Eyman: 126/200 s. 116, Tirmizi; Tefsir: 2992, Nesai; Tefsir: 79, Ahmed-Müsned: 1/233, Hakim; Müstedrek: 2/286.
[1133] İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 75.
[1134] Ahmed ibn Hanbel, Musned, 1/233.
[1135] Müslim, İman, 200; Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, 2/40, hadis no: 2992; İbn Cerir et-Taberî, Câmiu'l-Beyân, 3/95.
[1136] İbn Cerir et-Taberî, Câmiu'l-Beyân, 3/96.
[1137] İbn Cerir et-Taberî, Câmiu'l-Beyân, 3/95.
[1138] İbn Cerir et-Taberî, Câmiu'l-Beyân, 3/95.
[1139] İbn Cerir et-Taberî, Câmiu'l-Beyân, 3/102.
[1140] Sahih hadistir. Müslim; Eyman: 126/200 s. 116, Tirmizi; Tefsir: 2992, Nesai; Tefsir: 79, Ahmed; Müsned: 1/233, Hakim; Müstedrek: 2/286; İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 75-76.
[1141] Nisa: 4/46.
[1142] Bakara: 2/285.
[1143] Bakara: 2/266.
[1144] Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu'l-Gayb.
[1145] el-Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmn-Kur*ân, 3/281, 283.
[1146] İbn Cerir et-Taberî, Câmiu'l-Beyân, 3/102.
[1147] İbn Cerir et-Taberî, Câmiu'l-Beyân, 3/102.
[1148] Alûsî, Rûhu'l-Maânî, 3/65.
[1149] İbn Cerir et-Taberî, Câmiu'l-Beyân, 3/95.

27 Aralık 2015 Pazar

Şeytanın ve nefsin ortak olduğu duaları sana bildirsem bu yazıyı okur musun ? Gerçek dua etmeyi öğrenmek ister misin?




Şeytanın ve nefsin ortak olduğu duaları sana bildirsem bu yazıyı okur musun ?

Gerçek dua etmeyi öğrenmek ister misin?

- Ayağın kaysın da cennete düş..

- Önce benim duam kabul olsun aradan çıkayım..

- Kim yayınımı beğenirse her dileği yerine gelsin.. (Allah korusun! Hakkımızda hayırlı olan dileklerimiz yerine gelsin)

- Paylaşanlar hacca gitsin vs..

-Rabbim hepinizi affetsin vs..

-Duamın kabul olacağına eminim, inanıyorum.. (Allah cc mecbur değil kabul etmeye!)


Dua nedir?

Kulun Alemlerin Rabbi Allah ile konuşması O'na iltica etmesidir. Her şeyden önce büyük bir ciddiyet ve saygı ister.

O, işitir tüm duaları ve her halimizi bilir.

Nasıl şakalar yaparsın Rabbine? Dünya makamına sahip kişilerin huzurunda da bu kadar lakayıt mısın?

Korku ve ümit ile, boyun bükerek içtenlikle ve gizlice Rabbine yalvarman gerekmez mi?

Eğer Allah'a olan aşkın ve özlemin kalbinden taşmadı ve sarhoş etmediyse,

Allah'ım seni çok seviyorum diye yayınlar yapma ve insanlar arasında konuşmamak edebe daha uygun değil mi?


İnternette herkes evliya!

Şeytan yaptıklarını güzel hayırlı ve süslü göstererek seni şımartmak istiyor daha acısı ne biliyor musun?

Herkes için dua ederken, kendini unutma !

Nefse şeytana yol verme !

Rabbinin O, yüce isimlerini ve ayetlerini gösteriş vesilesi yapma !!

Çok büyük imtihanlara tutulursun ahiretteki azabı da unutma!


Yazan Emine Kaya

21 Aralık 2015 Pazartesi

HAMZA İLE ŞEYDA


☆☆☆☆ HAMZA İLE ŞEYDA ☆☆☆☆

Hamza ve Şeyda birbirlerini çocukluklarından beri çok seven iki sevgiliydi... Birlikte büyümüşlerdi... Ayrılmak akıllarının ucundan bile geçmezdi... Artık ikiside evlenme çağına gelmişti... Ve evlenmeyi düşünüyorlardı...


Herşey Hamza'nın evlilik teklifi yapmasına ertelenmişti... Ama Hamza da bir değişiklik vardı... Eskisi gibi ilgi göstermiyordu Şeyda'ya.. Ne olmuştu O'na.. Artık buluşmak istemiyor, mesajlara doğru dürüst cevap vermiyor, hiç aramıyordu...
Yoksa başkası mı vardı hayatında..?

Bu düşünceler Şeyda'yı çılgına çeviriyordu... Sonunda dayanamadı ve neler olup bittiğini öğrenmek için Hamza'yı aradı...

Alo! -Nasılsın Hamza..?

-Elhamdulillah iyiyim, sen nasılsın..?

-Kaç gündür soğuk davranıyorsun, nasıl olmamı beklersin..?

-Şeyyy bunları sonra konuşsak, şimdi camiye girmek üzereyim... ALLAH'a emanet ol...

Şeyda elinde telefonla kalakalmıştı... Hamza camiye girdiğini söylemişti... Oysa Hamza namaz kılmazdı.. Neden camiye gitmişti ki... Yoksa namaza mı başlamıştı...! Bir saat sonra bir mesaj geldi... Hamza göndermişti.. Şunlar yazıyordu ;

"Günlerdir değiştiğimin ben de farkındayım.. Bu değişikliği de KURAN'a ve NAMAZ'a borçluyum.. Evet ben namaza başladım.. Ve birçok şeyi bıraktım.. Tüm kötü huylarımla birlikte senden de vazgeçmek zorunda kaldım... Çünkü zina yapmış oluyoruz.. Artık ne elini tutacağım, ne yanına oturacağım.. Gözlerine bile bakmaktan sakınacağım...

Lütfen bana kızma.. Seni seviyorum..." Tahmini doğru çıkmıştı Şeyda'nın... Demek ki bu yüzden kaçıyordu kendinden... Zaten dine karşı hiç sempatisi olmayan Şeyda, Hamza'yı elinden aldığını düşünerek iyice düşman olmuştu Kuran'a, Namaz'a... Ramazan Bayramı'ydı... Öğle saati olmuş ama Hamza'dan ne mesaj gelmişti, ne de aramıştı...

Daha fazla bekleyemeden Şeyda aradı Hamza'yı...

-Bayramın kutlu olsun Hamza...

-Seninki de MÜBAREK olsun Şeyda...

-Neden aramadın..?

-Yetimhanedeyim, fırsat bulamadım...

-Yetimhane mi? Senin ne işin var nerden geldiği belli olmayan o pis çocukların yanında.. Annesi babası bakmamış, sen mi bakıyorsun.. Ne kadar dar düşüncelere sahipsin... Şeyda buna benzer cümleleri art arda sıralıyordu...

Hamza: -Şeyda, dilerim ki ALLAH seni bunlarla imtihan etmesin... Bir hafta sonra... Şeyda parkta oturmuş Hamza'yı bekliyordu.. Uzun süredir görmüyordu O'nu..

Hem kızgındı, hem özlemişti... Hangi duygu ile karşılayacağını O da şaşırmıştı... Hamza buluşmak istediğini söylemişti, O da koşa koşa gelmişti... Çok geçmeden Hamza da geldi... Ama bambaşka bir insan olmuştu Hamza.. Şekil verdiği saçları yoktu, sıradan bir şekilde taramıştı... Top sakalı da yoktu, SÜNNET olan sakal bırakmıştı... Ve o giydiği daracık kot pantolonlara, rengarenk ve üzerinde sevdiği sanatçıların resminin bulunduğu tişörtlere veda etmiş onların yerine, geniş pantolon ve yakasız bir gömlek giymişti...

Sanki Hamza değil de başkasıydı Şeyda'nın karşısında oturan... Üstelik tokalaşmak için uzattığı eli de tutmamıştı...

-Şeyda..! Biliyorum bendeki bu değişikliğe alışman zaman alacak.. Sana istediğin kadar zaman verebilirim... Ama ben artık bu işin fazla uzamasını istemiyorum dedi ve elindeki hediye paketini uzattı...

-Ne bu..? -Aç bakalım neymiş, dedi gülümseyerek... Şeyda paketi açtı heyecanla... Ama heyecanı boşa çıkmıştı (kendince).. O pahalı lüks hediyeler beklerken paketin içinden çıkanlar tepesini attırmıştı... Pakette KURAN, BAŞÖRTÜSÜ, TESBİH ve GÜLSUYU vardı...

-Gülsuyu'nu bir arkadaşım Medine'den getirdi.. Efendimiz'in Ravza'sının kokusu . . Daha cümlesi bitmemişti ki Şeyda gülsuyunun kapağını açıp dökmeye başladı...

-Ne yapıyorsun diyerek yerinden fırladı Hamza... Elindekini alıverdi... Şeyda'nın öfkesi geçmemişti... Tesbihi alıp kırdı, taneleri etrafa saçıldı...

-Sen kendine eş değil köle arıyorsun... Şu verdiğin kitap'ta öyle yazıyormuş.. Benden başka üç tane daha kadın almanı söylüyor.. Ben salak değilim.. Şuna bak bir de başörtüsü almış... Başörtüyü köleler takar.. Ben özgür biriyim ve saçlarım da özgür kalmalı... Dedi ve hışımla kalkıp gitti...

Hamza neye yanmalıydı... Şeyda'nın doğrularını görmediğine mi, Kuran'a yapılan hakaretlere mi, kırılan tesbihe mi, dökülen gülsuyuna mı...?

Nasıl bir zihniyetle büyümüştü ki Kuran'ı böyle yanlış tanımıştı... Şeyda o günden sonra Hamza'yı hiç aramadı.. Telefonunu değiştirdi.. Çok geçmedi adresini de... Artık birbirlerini çok seven iki genç ayrılmışlardı... 7 yıl sonra... Hamza yine bir Ramazan Bayramı sabahı yetimhaneden çıkmış bir parkta oturuyordu.. Evlenmemişti... Çocukları çok sevdiği için oturup onları izlemekten hoşlanırdı...

Bir ara gözü bir çocuğa takıldı... Üstü başı perişan halde bir kenarda sessiz sessiz ağlıyordu... Hemen yanına gitti...

Neyin var küçüğüm, neden oynamıyorsun..?

Çocuk burnunu çeke çeke konuşmaya başladı...

Bugün bayram.. Herkesin yeni elbisesi var, benim yok... Herkes babası ile bir yerlere gidiyor, benim babam bizi terketti.. Herkes annesiyle eğleniyor, benim annem çok hasta evde yatıyor...

-Baban yoksa ben varım, deyiverdi Hamza... Çocuk anlamıştı ne dediğini... Gözüne baktı tanımadığı adamın... Elini uzattı Hamza...

-Gel seninle bir yere gidelim... Korkma benden zarar gelmez sana... Elinden tuttu çocuğun ve doğruca açık bir mağaza aramaya koyuldu.. Bulmuşlardı... Çocuğa takım elbise aldı.. Yerinde duramayan çocuğa baktı ve derinlere daldı.. Şeyda ile evlenmiş olsaydı, belki kendisininde bu yaşlarda bir çocuğu olacaktı... Öyle dalmıştı ki yanağına dokunan bir öpücükle kendine geldi... - - Teşekkür ederim amca...

Hamza'nın ve çocuğun gözlerindeki sevinç görülmeye değerdi...

-Hadi seni evine götüreyim... Eve doğru giderken Hamza ev için birşeyler de almıştı... Babasının olmadığını ve hasta olduğunu söylemişti çocuk.. Evin önüne geldiler..
Hamza vedalaştı çocukla...

-Amca seni annemle tanıştırmak istiyorum..

-Ben de isterim ama eve girmem uygun olmaz..

-Bir şey olmaz, hadi kırmayın beni.. İstemeden de olsa içeri girdi... Evin içi perişan haldeydi... Aldıklarını mutfağa bıraktı.. Mutfakta da kuru ekmekler dışında bir şey yoktu...

Sonra oturma odasında yatan kadına gözü takıldı...
Galiba kanser hastasıydı.. Çünkü saçları dökülmüş, kel kalmıştı...

-Anne bak kimi getirdim sana... Kadın oğluna döndü.. Onu takım elbise içinde görünce şaşırmıştı...

-Benim oğlum nasıl da yakışıklı olmuş, dedi... O sırada Hamza içeri girdi... Bu nasıl olurdu... Karşısında duran Şeyda'nın ta kendisiydi... Her ikisi de donup kalmıştı... Bu durum bir süre devam etti.. Sessizliği bozan küçük Hakan oldu...

Anne bak bu amca bana bu elbiseyi aldı.. Evimize de bir sürü yiyecek aldı.. Artık aç uyumayacaksın...

-Küçüğüm annenle bana biraz müsaade verir misin? Bir şey konuşacağım onunla...

-Tabi ki...

Sessizlik bir süre daha devam etti...

Şeyda başladı konuşmaya...

-Senden sonra biriyle evlendim... Zengin ve modern biriydi.. Başta çok iyiydik... Ama sonradan ruhsal sorunlar yaşamaya başladı ve benim kendisini aldattığımı düşünecek kadar paranoya hale geldi... Ve beni eve hapsetti...

Beni kapattığı odanın penceresi bile yoktu.. Çocuğumu bile göstermiyordu bana... Aylarca orada kaldım.. Kısaca bana KÖLE gibi davrandı (derken mahcubiyetle başını öne eğdi)... Sonra durumu düzeldi.. Ama bu arada ben kansere yakalandım... (özgür kalacak dediği saçları artık yoktu)..Hasta olduğum için üzerime kuma getirdi...(Yıllar önceki söyledikleri geldi yine aklına)...

Sonra da beni ve oğlumu evden kovdu... Oğlum şimdi yetim gibi büyüyor... Ve sen yıllar sonra yine bir yetimi sevindiriyorsun yine... Çok pişmanım... Söylediğim her sözün cezasını çektim yeteri kadar... Hamza konuşmuyor, Şeyda ise ağlıyordu....

Konuşmadan çıkıp gitti Hamza...

Ve ertesi gün... Kapı çalındı... Gelen Hamza'ydı.. Küçük Hakan Onu içeri davet etti...

Şeyda yatağında oturuyordu... Hamza'yı görünce heyecanlandı... Elinde bir paket vardı... Bu paket yıllar önceki paketin aynısıydı... Yoksa, yoksa içindekiler de aynı mıydı..?

Paketi aldı ve heyecanla açtı paketi.. Evet aynı Kuran, aynı başörtüsü, aynı tesbih (Tesbih kırılmıştı evet ama Hamza taneleri tek tek toplamış tekrardan dizmişti) ve gülsuyu...

Kapağını açtı gülsuyunun.. Aynısı olup olmadığını anlamak istedi... Kokladı, gayet güzel kokusu vardı hâlâ...

Aynısı olsaydı bozulurdu diye düşündü... Sanki içini okumuş gibi "Aynı gülsuyu" dedi Hamza.... Bozulmadan durmuştu yedi yıl boyunca...

-Bunlar senin Şeyda.. Eğer pişmansan biliyorum ki can atıyorsundur dinine dört kolla sarılmak için.. işte sana fırsat.. Kuran okumayı bilmediğini biliyorum ama mealini oku.. Okuduktan sonra da kararını ver... Yıllarca sakladım bunları.. Niye sakladığımı bilmeden.. Demek ki bu gün içinmiş...

Ve bir kitap daha çıkardı..

-Bu da senin.. Kitabın adı Hz. Fatıma.. Bir kadının örnek alması gereken büyük insanın hayatı... Bunu da oku...

Ve cebinden küçük bir kutu daha çıkardı...

-Bu da senin... Yıllar önce almıştım.. O gün parkta vermeye fırsat bırakmadın.. 15 gün sonra yine geleceğim, iyi düşün karar ver... Ve arkasını dönüp gitti... Kutuyu açtı Şeyda.. Evlilik yüzüğü vardı içinde.. Nasıl olur da evlenmek isterdi ki kendisiyle...

Kanserdi ve ölecekti... Sonra gözü Kuran'a takıldı.. Elini uzattı almak için... Hayır alamazdı.. Kuran'a abdestsiz dokunulmadığını biliyordu... Yerinden kalktı usulca.. Daha önce gördüğü ve bildiği kadarıyla abdest aldı...

Tekrar Kuran'ı almaya yeltendi.. Hayır yine dokunamazdı... Başörtüsünü aldı ve başını örttü... Aynaya baktı.. Nasıl da güzel olmuştu... Şimdi Kuran'ı alabilirdi... Ve okumaya başladı... 15 gün sonra... Hamza yine kapıdaydı... Şeyda kapanmıştı ve ayağa bile kalkmıştı... Gördükleri karşısında öyle memnun oldu ki hemen

"Helalim olur musun" deyiverdi... Evlenmişlerdi...

Şeyda tedaviye devam ediyor.. Gittikçe iyileşiyordu...

Hz. Fatıma'nın hayatı onu öyle etkilemişti ki her haliyle Onu örnek almaya çalışıyordu.. Şeyda'da ki bu büyük değişiklik de Hamza'ya kendisinin yıllar önce nasıl değiştiğini hatırlatıyordu..

Ikisi de doğru yolu bulmuşlardı... Sürekli okuyup kendilerini geliştiriyorlardı... Şeyda ölümden korkmuyordu artık...

Tam anlamı ile dört dörtlük bir mü'mine olmuştu...

Bir yıl sonra...

Çok istedikleri hacc farizasını yerine getirmek için uçağa binmişlerdi..

Hakan da yanlarındaydı...

Üçünün de içi içine sığmıyordu...

Lebbeyk Allahumme Lebbeyk nidaları ile kutsal topraklara ayak bastılar... Bir hafta olmuştu Medine'ye geleli...

Bir akşam vakti otelde Hamza Şeyda'ya seslendi

"Hanım hadi namaza geç kalıyoruz"... Ses vermedi Şeyda... Tekrar seslendi

"Canım hadi ama geç kalıyoruz".. Yine ses yok...

Yatak odasına doğru ilerledi Hamza...

Şeyda yatıyordu... Anlamıştı... O sonsuz yolculuğuna çıkmıştı...

"İnna lillahi ve inna ileyhi raciun" diyerek Şeyda'nın elini tuttu...

Elinde bir not vardı... "Hamzam kendimi iyi hissetmiyorum... Çok istemiştim kutsal topraklarda can vermeyi... Galiba RABB'im duamı kabul ediyor.. Vasiyetimdir: Beni senin aldığın gülsuyu ile yıkasınlar"... Cenaze işlemleri yapılmıştı... Şeyda morga kaldırılmış ve Türkiye'ye gönderilecekti...

O gece Hamza uykuya daldı.. Rüyasında Hz. Fatıma'yı görmüştü... Ve elinde o gülsuyu... Şeyda'yı yıkıyordu Hz. Fatıma... Ve mırıldanıyordu gülümseyerek

"Cennette arkadaş lazım bana" diyordu... Kan ter içinde uyandı Hamza...

Ve bir daha uyuyamadı... Sabah hemen kalktı gülsuyunu aramaya başladı...

Yoktu.. Koşarak morga gitti.. Görevliye yalvara yakara Şeyda'nın bulunduğu kabini açtırdı...

"Bismillah" diyerek açtı yüzünü...

Şeyda öyle gülümsüyordu dişleri görünüyordu bu gülümsemeden... Elleri titredi Hamza'nın...

Ağlıyordu bir taraftan...

Öyle güzel kokuyordu ki naaşı insanı büyülüyordu sanki... Biraz daha açtı örtüyü...

Ve ve ve düşüp bayıldı oracıkta...

Gülsuyu kutusu boş bir şekilde orada duruyordu...

Evet Şeyda Hz. Fatıma tarafından o gülsuyu ile yıkanmıştı.

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı