12 Nisan 2016 Salı

HANIMINI ÜZMÜŞ




Osman HazirDİNİ HİKAYELER ve KISSALAR
- 06:21

HANIMINI ÜZMÜŞ (MUTLAKA OKUYALIM)

Sa’d bin Muaz hazretleri, Peygamber efendimizin çok yakını, çok sevdiği bir zattı.
Müslüman olduğu için ona inanılmaz işkence yapmışlardı. Neticede bu zat vefat etti.

Onun ölüm haberi Peygamberimizi çok üzdü, evine gitti, teçhiz ve tekfinde bulundu.
Sonra kabristana giderken, önce hırkasını, sonra ayakkabılarını çıkardı. Tabutun bir bu tarafına, bir de öbür tarafına koşuyordu. Eshab-ı kiram da şaşkın bir vaziyette bakıyorlardı.

Resulullah kabre indi, kabri düzeltti ve onu yerleştirdi. Her şey bitti, telkin verildi. Bu arada Peygamberimiz çok üzgündü ve rengi, benzi atmıştı. Eshab-ı kiram bu durumu merak edip sordular:
― Ya Resulallah, tabutu taşırken neden hırkanızı ve ayakkabılarınızı çıkardınız?
― Bütün meleklerin giyinişi böyle olduğu için.
― Peki, tabutun bir bu tarafına, bir öbür tarafına koşmanızın sebebi nedir?
― Kardeşim Cebrail elimi tutup bırakmadığı için.
― Kabirden üzüntülü çıkmanızın sebebi neydi?
― Kabir onu sıkmaya başladığı için dayanamadım.
― Neden?
― Hanımını, evdekileri üzmüş, kul hakkı doğmuştu.

Allah’tan korkmalı. Rastgele birinden değil, Cennetlik olan Eshab-ı kiramın büyüklerinden ve kabilesinin reisi olan Sa’d bin Muaz hazretleri gibi büyük bir zattan bahsediyoruz.
Bizzat Resulullah efendimiz onun cenazesini taşıdı, cenaze namazını kıldı, kabre indirdi, buna rağmen böyle mübarek bir zatı
kabir sıktı.
O halde nasıl olur da, bir Müslüman eşini üzebilir?

Elhamdülillah demek mizanı doldurur..





Ebû Mâlik Hâris ibn Âsım el Eş’arî (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuşlardır:

“Temizlik yani her türlü günah ve pisliklerden arınmak; imanın yarısıdır. Elhamdülillah demek mizanı doldurur, Sübhanallah ve Elhamdülillah sözleri ise yerler ve gökler arasını doldurur, namaz bir nurdur, sadaka bir bürhan, sabır aydınlıktır. Kur’ân senin ya lehinde ya da aleyhinde delildir.

Herkes sabahleyin işine gücüne çıkar kendisini satar ya kazanır ya da kaybeder (yani kişi Allaha emirlerini yerine getirmekle nefsini Allaha satarak kazanır, yada kendi nefsinin sefasına uyup Allahın emirlerini çiğneyip kendisni şeytana satarak kaybeder).”

(Müslim, tahâra 1)

11 Nisan 2016 Pazartesi

Birgün, Hz. Osman (r.a) abdest alıyor..




Osman HazirDİNİ HİKAYELER ve KISSALAR
- 08:07

HZ OSMAN (R. A) ANLATOYOR....
Birgün, Hz. Osman (r.a) abdest alıyor.
Abdest bitiyor, kurulanıyor, gülmeye başlıyor.
Yanındakiler, hayırdır İnşallah diyorlar.
Hz. Osman (r.a) onlara soruyor:
Ne için güldüğümü, niye sormuyorsunuz..?
Yanındakiler de soruyorlar:
Efendim affedersiniz, niye gülüyorsunuz..?
Hz. Osman (r.a) anlatıyor:
Birgün, benim şu abdest aldığım yerde, Resulullah (s.a.v) abdest alıyordu, biz de oradaydık.
Resulullah (s.a.v) abdestini aldı, gülmeye başladı.
Neden güldüğümü niye sormuyorsunuz, buyurduğu hatırıma geldi.
Ya Resulallah (s.a.v) niye güldünüz, diye sorduk.
Cevaben buyurdu ki:
Bir müminin abdestte yüzünü yıkarken, bütün (küçük) günahlarının, suyla beraber aktığını görüyorum.
Elini yıkarken, başına mesh ederken, ayaklarını yıkarken, bütün günahlarının döküldüğünü görüyorum.
Ümmetim kurtuluyor diye sevinip, ben gülmeyeyim de kim gülsün..?
Güzelce abdest alan, günahlarından sıyrılmış olur. [Buhari]
Hiçbir günahkar yoktur ki, güzelce abdest alıp 2 rekat namaz kılarak mağfiret dilesin de, affedilmiş olmasın.
[Tirmizi]

Zariyat Suresi, 56 ve İnsan Suresi, 2 biraz tefekkür




Aynur Özkan
MODERATÖRÂYET-İ KERÎME'LER
- 08:32


İlk olarak Aynur Özkan paylaştı:

Mümin, karşılaştığı her olayı Allah'ın özel olarak, imtihan kastıyla karşısına çıkardığını bilmeli, Allah'a tevekkül etmeli ve O'nun rızasına uygun olan en güzel tavrı göstermelidir.

Her şeyi hikmetle yaratan Allah tüm evreni insanın hizmetine vermiştir. Rabbimiz, Güneş Sistemi'nden atmosferdeki oksijen oranına, etinden sütünden faydalandığımız hayvanlardan suya ve daha nicelerine kadar kainattaki tüm varlıkları insanın yaşamına hizmet edecek şekilde yaratmıştır. Bu gerçek ortadayken, insan hayatının bir amacı olmadığını düşünmek, büyük bir cehalet olur. Elbette insanın bir yaratılış amacı vardır ve Allah bu amacı şöyle açıklar:

"İnsanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım." (Zariyat Suresi, 56)

İnsanların sadece az bir kısmı bu yaratılış amacını kavrar ve buna uygun olarak yaşar. Allah, dünya üzerindeki yaşamımızı, bu amaca uyup uymadığımızı denemek için yaratmıştır. Allah'a gönülden kulluk edenlerle, O'na isyan edenler bu dünyada Allah'ın imtihanı neticesinde ortaya çıkacaklardır. İnsana verilen tüm imkanlar (bedeni, duyuları, malları.) bu imtihan içindir. Bir ayette Allah şöyle buyurur:

"Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık." (İnsan Suresi, 2)


8 Nisan 2016 Cuma

Bir kimse Cuma günü gusül abdesti alır..




Sessiz YolcuSÜNNET-İ SENİYYE
- 08:13

Ebu Abdullah Selman el-Farisi (Allah Ondan razı olsun)' den rivayetedildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:

“Bir kimse Cuma günü gusül abdesti alır, elinden geldiği kadar temizlenir, yağından yağlanıp veya evinde bulunan güzel kokuyu sürüp camiye çıkar, iki kişinin arasına sokulmaya uğraşmaz, kılabildiği kadar nafile namaz kılar, imam hutbe okurken susup onu dinlerse, Cuma ile öteki Cuma arasındaki günahları bağışlanır."

(Buhari, Cuma 6)

6 Nisan 2016 Çarşamba

A'raf Suresi, 26 - 34. ayetlerin tefsiri, Takva Elbisesi


26- } يَا بَنِي آدَمَ قَدْ أَنزَلْنَا عَلَيْكُمْ لِبَاسًا يُوَارِي سَوْءَاتِكُمْ وَرِيشًا “Ey Âdemoğulları, size avret yerlerinizi örtecek bir elbise ve süslenecek bir elbise indirdik.”

Ayette “size elbise indirdik” denilmesi elbisenin semavî tasarruflarla ve oradan inen sebeplerle yaratılmasındandır. Bunun bir benzeri şu ayetlerdir:

“Sizin için davarlardan (erkekli ve dişili olarak) sekiz tane indirdi (yarattı).” (Zümer, 6)

“Ve demiri indirdik.” (Hadid, 25)

İndirmiş olduğumuz bu elbise, şeytanın açılmasını istediği mahrem yerleri örter ve sizi yapraklarla örtünmekten kurtarır.

Sebeb-i Nüzûl

Rivayete göre Arablar (İslam öncesi) Ka’beyi çıplak olarak tavaf ediyor ve “Allaha isyan ettiğimiz elbiselerle tavaf etmeyiz” diyorlardı. Ayet, bu münasebetle nazil oldu. Belki de Hz. Âdemin kıssası buna bir mukaddime olarak zikredildi.

Bununla şu da bildirildi: Şeytandan insana isabet eden ilk kötülük, avret yerini açtırmak oldu. Şeytan, Hz. Âdem ve Hz. Havvayı bu noktadan kandırdığı gibi, diğerlerini de kandırabilir.

وَلِبَاسُ التَّقْوَىَ ذَلِكَ خَيْرٌ “Hayırlı olan, takva elbisesidir.”

Takva elbisesi,

-Allah korkusu,

-İman,

-Güzel vakar,

-Savaş elbisesi gibi manalarla açıklanabilir.

ذَلِكَ مِنْ آيَاتِ اللّهِ “İşte bu, Allah’ın âyetlerindendir.”

“İşte bu”, yani elbise verilmesi Allahın lütfuna ve rahmetine delalet eden ayetlerdendir.

لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ “Ola ki düşünüp öğüt alırlar.”

Olur ki tezekkür edip de bununla Allahın nimetini bilirler, öğüt alırlar da çirkin işlere karşı vera’ sahibi olur, korunurlar.



27- يَا بَنِي آدَمَ لاَ يَفْتِنَنَّكُمُ الشَّيْطَانُ “Ey Âdemoğulları! Sakın sakın şeytan sizi fitneye düşürmesin.”

Yani, sakın sakın şeytan sizi kandırarak cennete girmenize engel olmasın, bu şekilde fitneye düşürmesin.

كَمَا أَخْرَجَ أَبَوَيْكُم مِّنَ الْجَنَّةِ يَنزِعُ عَنْهُمَا لِبَاسَهُمَا لِيُرِيَهُمَا سَوْءَاتِهِمَا “Nitekim ana babanızı, mahrem yerlerini onlara göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkarmıştı.”

إِنَّهُ يَرَاكُمْ هُوَ وَقَبِيلُهُ مِنْ حَيْثُ لاَ تَرَوْنَهُمْ “ Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler.”

Ayetin bu kısmı, nehyin illetini gösterir ve şeytanın fitnesinden sakındırmayı te’kid eder.

Şeytanın kabilesi, onun askerleridir.

Biz onları görmezken onların bizi görmeleri, onların görülmelerinin imkânsız oluşunu ve bize temessüllerini imkânsız kılmaz.

إِنَّا جَعَلْنَا الشَّيَاطِينَ أَوْلِيَاء لِلَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ “Biz, şeytanları, iman etmeyenlere dost yaptık.”

Şeytanların iman etmeyenlere dost olmaları,

-Aralarında bulunan tenasüp,

-Şeytanların onlara gönderilmesi,

-Onları kandırmaya imkân verilmesi,

-Fıtraten düşkün oldukları günahlara sevk etmeleri yönlerinden olabilir.

Ayet, kıssanın ana fikri ve hülasasıdır.



28- وَإِذَا فَعَلُواْ فَاحِشَةً قَالُواْ وَجَدْنَا عَلَيْهَا آبَاءنَا وَاللّهُ أَمَرَنَا بِهَا “Onlar çirkin bir iş yaptıkları zaman: “Atalarımızı bu yolda bulduk ve bunu bize Allah emretti” derler.”

“Çirkin bir iş”ten murat, puta tapmak ve tavafta avret yerini açmak gibi işlerdir.

Bunlar, iki şeyi nazara vererek kendilerine delil getirdiler:

1-Atalarını taklit,

2-Allah’a iftira.

Fasit oluşu gayet açık olduğundan Cenab-ı Hak birinciden i’raz ile şöyle diyerek ikinciyi reddetti:

قُلْ إِنَّ اللّهَ لاَ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَاء “De ki: Allah çirkin şeyler yapmayı emretmez.”

Çünkü Allahın âdeti, güzel işleri emretmek ve yüce hasletlere teşvikte bulunmak üzere cereyan etmektedir.

Ayette, kendisine zem terettüp eden fiilin çirkin oluşuna aklın hemen intikal ettiğine bir delalet yoktur. Çünkü ayette geçen “fahişe”, yani çirkin fiilden murat, selim tabiatın kendisinden nefret ettiği ve istikametli aklın noksan gördüğü şeydir.

Denildi ki: Ayetin iki cümlesi birbirine terettüp eden iki sualin cevabıdır.

Sanki onlara yaptıkları çirkin fiillerle alakalı şöyle denilmiştir: “Niye böyle yapıyorsunuz?”

Onlar da şöyle cevap vermişlerdir: “Atalarımızı böyle yapıyor bulduk.”

Bunun üzerine kendilerine şöyle denilmiştir: “Atalarınız bunu nereden aldı?”

Onlar da demişlerdir ki: “Allah böyle emretti!”

Her iki veche göre de, -mutlak olarak değilse bile-, hilafına delil olan meselelerde taklit yapılması uygun bir şey değildir.[1]

أَتَقُولُونَ عَلَى اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ “Yoksa Allah’a karşı bilmediğiniz şeylerimi söylüyorsunuz?”

Ayet, Allaha iftiradan nehyi tazammun eden bir inkârdır.[2]



29- قُلْ أَمَرَ رَبِّي بِالْقِسْطِ “De ki: “Rabbim adaleti emretti.”

Ayette geçen “kıst”, adalettir. Adalet ise, ifrat ve tefrit taraflarının ortasıdır.

وَأَقِيمُواْ وُجُوهَكُمْ عِندَ كُلِّ مَسْجِدٍ “Her mescidde yüzünüzü O’na doğrultun.”

Yani, “başkasına yönelmeden istikametli bir şekilde Allaha ibadete yönelin.”

Veya “yüzlerinizi kıbleye doğrultun.”

Her secde vaktinde veya kendisinde secde bulunan her namazda yüzlerinizi O’na çevirin.

Veya kendi namaz kıldığınız mescitlere tehir etmeden, namaz vakti geldiğinde hangi mescit olursa olsun hemen namazınızı kılın.

وَادْعُوهُ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ “Ve dini yalnız kendisine has kılarak O’na yalvarın.”

O’na ibadet edin, itaatinizi ihlâsla yapın. Çünkü dönüşünüz O’nadır.

كَمَا بَدَأَكُمْ تَعُودُونَ “Başlangıçta sizi O yarattığı gibi, O’na döneceksiniz.”

Sizleri ilk O yarattığı gibi, dönüşünüz de O’nadır. O, amellerinize göre size karşılık verir. Öyleyse ibadeti sırf Allah için yapın.

Ayette Cenab-ı Hakkın insanları yeniden diriltmesi ilk yaratmasına benzetildi. Bunda, yeniden dirilmenin mümkün olduğunu anlatmak ve ilâhî kudrete bunun ağır gelmeyeceğini bildirmek vardır.

Şöyle de mana verildi: O, sizi bidayeten topraktan yarattı. Sizler ölünce yine toprağa döneceksiniz.



30- فَرِيقًا هَدَى “O bir topluluğu doğru yola iletti.”

Allah bir kısmını imana muvaffak kılarak hidayet etti.

وَفَرِيقًا حَقَّ عَلَيْهِمُ الضَّلاَلَةُ “Bir topluluğa da dalalet hak oldu.”

Bir kısmına ise önceden sebkat eden bir takdir gereği, dalalet hak oldu.

إِنَّهُمُ اتَّخَذُوا الشَّيَاطِينَ أَوْلِيَاء مِن دُونِ اللّهِ “Çünkü onlar, şeytanları Allah’tan başka dostlar edindiler.”

Ayet, onların hidayetten mahrum bırakılmalarının illetini beyan eder veya yoldan çıkmalarının tahkikini yapar.

وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُم مُّهْتَدُونَ “Ve kendilerinin doğru yolda olduklarını sanıyorlar.”

Ayet, hatalı kâfirle inatçı olan kâfirin aynı derecede zemme (kınanmaya) layık olduklarına delalet eder.[3]



31- يَا بَنِي آدَمَ خُذُواْ زِينَتَكُمْ عِندَ كُلِّ مَسْجِدٍ “Ey Âdemoğulları! Her mescidde güzel elbisenizi alın.”

Yani, tavaf veya namaz için her mescidde avretinizi örtecek elbisenizi alınız.

Kişinin namaz için en güzel elbisesini giymesi, sünnettendir.

Ayette, namazda setr-i avretin vacip olduğuna bir delil vardır.

وكُلُواْ وَاشْرَبُواْ “Yiyin ve için.”

Hoşunuza giden helal şeylerden yiyin için.

Sebeb-i Nüzûl

Rivayete göre Beni Amir hacc günlerinde kût dışında yemek yemezlerdi, ayrıca et de yemezlerdi ve bununla hacc’larını tazim ederlerdi. Müslümanlar da onlar gibi yapmak isteyince ayet nazil oldu.

وَلاَ تُسْرِفُواْ “Fakat israf etmeyin.”

-Helali haram kılmakla,

-Harama yönelmekle,

-Aşırı yiyerek ve buna düşkünlük göstererek israf etmeyin.

İbnu Abbas’tan şöyle nakledilir:

“İsraf ve kendini beğenmek hasleti seni hataya sevketmedikçe, dilediğini ye ve dilediğini giy!”

Ali bin Hüseyin şöyle der: Allah tıbbı bir ayetin yarısında cem etti ve şöyle buyurdu: “Yiyin ve için, fakat israf etmeyin!”

إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ “Çünkü Allah israf edenleri sevmez.”

Allah müsriflerin fiiline rıza göstermez.



32- قُلْ مَنْ حَرَّمَ زِينَةَ اللّهِ الَّتِيَ أَخْرَجَ لِعِبَادِهِ وَالْطَّيِّبَاتِ مِنَ الرِّزْقِ “De ki: “Allah’ın kulları için çıkardığı zînetleri ve tertemiz rızıkları kim haram kılar?”

Zînetten murat, elbise ve kendisiyle güzelleşilen diğer zînetlerdir.

Allahın insanlar için çıkardığı bu zînetler,

-Bitkilerden elde edilen pamuk ve keten,

-Hayvanlardan elde edilen ipek ve yün

-Ve madenlerden elde edilen zırh gibi şeylerdir.

Rızktan tayyip olanlar, yiyecek ve içeceklerden leziz şeylerdir. Bunda yiyecek, içecek ve süs eşyalarında asıl hükmün mubahlık olduğuna bir delil vardır. Çünkü ayetteki istifham inkâr içindir.[4]

قُلْ هِي لِلَّذِينَ آمَنُواْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا “De ki: “Bunlar, bu dünya hayatında iman edenler içindir.”

Bu nimetler asıl olarak şu dünya hayatında ehl-i iman içindir. Her ne kadar bu nimetlerde kâfirler müşterek olsalar da, onlara bakan yönü tebeidir.

خَالِصَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ “Kıyamet gününde de yalnız onlara mahsustur.”

Kıyamette ise, bunlar sadece ehl-i imanın olacak, başkaları onlara ortak olamayacaktır.

كَذَلِكَ نُفَصِّلُ الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ “İşte biz, bilen bir topluluğa âyetleri böyle uzun uzun açıklıyoruz.”

Bu hükmü tafsil ettiğimiz gibi, diğer hükümleri de bilen kimselere ayrıntılarıyla anlatıyoruz.



33- قُلْ إِنَّمَا حَرَّمَ رَبِّيَ “De ki: “Rabbimin haram kıldıkları ancak şunlardır:”

الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ “Açık ve gizli fuhşiyatı.”

Fuhşiyat, son derece çirkin olan işler demektir. Zinaya taalluk eden günahlar olduğu da söylenmiştir.

وَالإِثْمَ “Günahı”

Ayette tahsisten sonra tamim vardır. Yani önce çirkin olanlar nazara verilmiş, ardından ise bütün günahlar yasaklanmıştır.

وَالْبَغْيَ بِغَيْرِ الْحَقِّ “Haksız yere bir şeyler elde etmeyi”

Ayetin metninde geçen bağy, zulüm veya kibir demektir. Müstakil olarak ayette yasaklanması, bunun ne kadar büyük olduğuna dikkat çekmek içindir.

“Haksız yere” ifadesi, öncesindeki bağy ile alakalı olup, mana olarak onu te’kid eder.

وَأَن تُشْرِكُواْ بِاللّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَانًا “Haklarında hiç bir delil indirmediği şeyleri Allah’a ortak koşmanızı.”

Ayet, müşriklerle bir tehekküm, yani ince bir alaydır.

Ayrıca kendisine delalet eden bir delil olmayan şeye uymanın haram olduğuna bir tenbihtir.

وَأَن تَقُولُواْ عَلَى اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ “Ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi.”

Dolayısıyla,

-Allah’ın sıfatlarını inkâr etmek,

-Günahları işleyip “Allah bize böyle emretti” şeklinde iftira etmek gibi, hakkında bilginiz olmayan şeyleri Allah’a nisbet etmeyiniz.



34- وَلِكُلِّ أُمَّةٍ أَجَلٌ “Her ümmet için bir ecel vardır.”

Ecel, müddet veya onların başına gelecek azabın vaktidir. Mekke ehline bir vaîddir.

فَإِذَا جَاء أَجَلُهُمْ لاَ يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلاَ يَسْتَقْدِمُونَ “Onların eceli geldiğinde, ne bir an erteleyebilirler, ne de öne alabilirler.”

Şöyle de mana verilebilir: Dehşetin şiddetinden dolayı, geri bırakılmasını ve öne alınmasını istemezler.



[1] Yani, “taklit bütün durumlarda haramdır” denilemez. Peygamberi taklit ve sahasında uzman olan kimselerin sözünü tahkik etmeden kabul etmek gibi istisnaî durumlar dışında, dinî meselelerde esas olan taklit değil, tahkiktir.

[2] Yani, “böyle demeyiniz, bilmediğiniz şeyleri iftira yoluyla Allaha nisbet etmeyiniz!”

[3] Çünkü ayette nazara verilen kâfirler, kendilerinin doğru yolda olduklarını sanan kimselerdir. Demek zanna dayalı bir kabul, doğru yolda olmaya yetmemektedir.

[4] Yani “kim haram kılar?” denilmesi “kimse haram kılamaz” anlamını ifade eder.

5 Nisan 2016 Salı

İslâm Güzel Ahlâktır




İslâm Güzel Ahlâktır
Güzel ahlâkın dinimizdeki öneminden söz edeceğiz. Ahlâk kelimesi Arapça bir kelime olmakla beraber, ifade ettiği mana bizim için açıktır ve insanın iyi veya kötü olarak vasıflandırılmasına sebep olan huy ve davranışlarının bütünüdür.

Ahlâkın dinde önemli bir yeri vardır. Peygamberimiz Kur'an-ı Kerim'de güzel ahlâkı ile övülmüştür.

''(Ey Muhammed) şüphesiz sen yüksek bir ahlâk üzeresin."(Kalem Suresi 68/4) buyurulmuştur. Peygamberimiz de; "Ben ancak yüksek ahlâkı tamamlamak için gönderildim." demiştir. (Muvatta, Hüsnü’l-Hulk, 8; Ahmed b. Hanbel, 2/381)

Ahlâkın dindeki bu önemli yeri sebebiyledir ki Peygamberimiz insanları, Allah'ı tanımaya ve yalnız O'na ibadet etmeye çağırırken ahlâkî esaslara uymayı da öğütlüyordu. Nitekim Peygamberimiz Kabe'yi ziyaret için gelen Yesrip (Medine)lileri Akabe denilen yerde karşılayıp onlara İslamiyeti telkin ettiği zaman şöyle demişti:

''Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarınızı öldürmemek, kendiliğinizden uyduracağınız hiçbir yalanla kimseye bühtan etmemek, iyi işi işlemekte karşı gelmemek üzere bana biat ediniz (yani bana söz veriniz). İçinizde sözünde duran olursa onun ecir ve mükafatı Allah'ın üzerinedir. Bu dediklerimden birini yapıp da ondan dolayı dünyada cezaya uğrarsa bu ceza ona keffarettir. Bunlardan birini yapıp da yaptığı işi Allah Teala örterse işi Allah'a kalır; isterse onu affeder, dilerse ona azap eder."(3)

Kur'an-ı Kerim'de kadınların biati ile ilgili olarak da şöyle buyuruluyor; ''Ey Peygamber, inanmış kadınlar sana gelip, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleriyle ayakIarı arasında bir iftira uydurup getirmemeleri, iyi bir işde sana karşı gelmemeleri hususunda sana biat ederlerse onların biatlarını al ve onlar için Allah'tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah çok bağışlayan çok esirgeyendir."(el-Mümtehine Suresi60/12)

Görülüyor ki gerek Kur'an-ı Kerim ve gerekse Peygamberimiz, kendisine uymak isteyenlere uyacakları şartları bildirirken bu şartlar arasında ahlak ile ilgili hususlar ağırlığı teşkil etmektedir.

Habeşistan'a ilk hicret eden müslümanları Habeş kralı huzuruna çağırıp doğup büyüdükleri ülkeyi niçin terkedip hicret ettiklerini sorduğu zaman muhacirler adına Hz. Ali'nin kardeşi Hz. Cafer şöyle demişti:

"Ey hükümdar, biz cehalet içinde yaşayan bir millet idik; putlara tapıyor, laşe yiyorduk, fuhuş yapıyorduk. Akraba ile münasebeti kesiyor, komşuluk haklarına riayet etmiyorduk. Kuvvetli olanımız zayıfı eziyordu. Biz toplum olarak bu durumda iken Allah Teala bize acıdı lütfederek içimizden birini Peygamber gönderdi. Soyu, iffet ve şerefi hepimizce bilinen birisi. 0, bizi Allah'a ibadete çağırıyor, atalarımızın tapınageldikleri ağaç ve taş parçalarını terketmemizi söylüyordu. Bize, doğru söylemeyi, emanete ve akrabalık bağına riayet etmeyi, komşularla güzel geçinmeyi, kan dökmekten sakınmayı; fuhuştan, yalandan, yetim malı yemekten, namuslu kadınlara iftira etmekten, dil uzatmaktan uzak durmayı bildiriyordu. Allah'a ibadet edip ona hiçbir şeyi ortak koşmamayı emrediyor; namaza, sadaka ve iyiliğe, oruca davet ediyordu. Biz de ona inandık, getirdiği dine uyduk. Allah tarafından getirdiklerini tasdik ettik. Onun haram dediğini haram bildik, helal dediğini helal tanıdık. Bundan dolayı içinde yaşadığımız toplum bize düşman kesildi. Bu sebeple hicret ederek ülkenize geldik."(6)

İşte İslâm, getirdiği ahlâk esasları ile ve ahlaka verdiği önemle o günkü toplumu böyle düzeltmişti.

Peygamberimiz ahlâkı güzel olan müslüman olmayanlara bile ilgi duyardı. Tay Kabilesi Hz. Ali tarafından esir alınmış ve esirler Medine'ye getirilmişti. Bu kabilenin cömertliği ile meşhur şairi Hatim et-Taî'nin kızı Seffâne de esirler arasında bulunuyordu. Bu kadın Peygamberimizin huzuruna çıkarak:

"Ey Muhammet, ben, kavminin efendisi olan Hatim et-Taî'nin kızıyım. Babam, iyi ahlak sahibi idi. Çoluk çocuğunu korur, köleleri ve esirleri azad eder, acı doyurur, çıplağı giydirir, konuğu ağırlar, yemek yedirir, karşılaştığı kimselere selam verir, hiçbir ihtiyaç sahibini geri çevirmezdi. İşte ben böyle bir adamın kızıyım. Babamın hatırı için beni serbest bırak" dedi. Peygamberimiz;

"Ne diyorsun, bu saydıkların mü'minlerin nitelikleridir, buyurduktan sonra. "Bu kadını serbest bırakın. Çünkü bunun babası güzel ahlâkı seviyordu, Allah Teala da güzel ahlâkı sever" buyurdu. Orada bulunan Ebû Burde b.Yenar ayağa kalkarak:

"Ey Allah'ın Resûlü, Allah Teala güzel ahlâkı seviyor mu? dedi. Peygamberimiz: Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, bir kimse Cennete ancak güzel ahlakı sebebiyle girer" buyurdu.(Tirmizî, Birr, 62)

Gerçekten Peygamberimiz güzel ahlâka büyük önem verirdi. O şöyle buyuruyor:

"Benim katımda en sevimliniz ve kıyamet gününde meclisime en yakınınız ahlâkı en güzel olanınızdır. Sizden en sevmediğim ve kıyamet gününde meclisimden en uzakta kalacak olanlar; kibirli kibirli ağız eğerek gösteriş için lugat parçalayan ve çok konuşan kimselerdir."(8)

Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor:

Peygamberimize, insanların, cennete girmelerine en çok vesile olan şeylerden, sorulunca Peygamberimiz: "Allah'tan korkmak ve güzel ahlaktır." buyurmuştur.

İnsanların cehenneme girmelerine en çok sebep olan şeyler nelerdir? Diye sorulunca, Peygamberimiz; "ağız ve üreme organıdır" buyurmuştur. (9)

Ahlâk İle İman Arasındaki Münasebet

İman ve ibadet esasları ile ahlakî buyrukları kesin çizgilerle birbirinden ayırmak mümkün değildir. Sahaları ayrı gibi görünürse de birbirleriyle kaynaşmış durumdadırlar.

İmanın olgunluğu ahlakın güzelliği ile ilgilidir. Hz. Aişe Validemiz anlatıyor: Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: "İman yönünden müminlerin en olgunu ahlâkı en güzel olanlarıdır. En hayırlınız da kadınları için hayırlı olanınızdır.(10) Ahlâkın iman ile olan münasebetini şu hadisi şerifler çok güzel açıklıyor: Peygamberimiz buyuruyor: "Hiç biriniz, kendisi için arzu ettiğini kardeşi için de arzu etmedikçe iman etmiş olmaz."(11) Buradaki "İman" dan maksat olgun imandır. Yani bir kimsenin olgun manada iman etmiş olması için kendisine reva gördüğü iyilik ve üstünlükleri din kardeşi için de istemesi; kendisine yapılmasından hoşlanmadığı işleri din kardeşine yapmaması gerekir. Ebû Umame'nin anlattığına göre; yeni müslüman olmuş bir genç Peygamberimize gelerek:

"Ey Allah'ın Peygamberi, zina etmeme izin ver, onu yapmadan duramıyorum, gibi çirkin bir teklifde bulundu. Orada bulunanlar gence döndü ve: "Sus sus, dediler: Peygamberimiz gence dönerek: "Yaklaş", buyurdu. Genç Peygamberimizin yanına yaklaştı. Peygamberimiz. "Otur" buyurdu. Genç de oturdu. Peygamberimiz ile genç arasında şu konuşma geçti. Peygamberimiz:

"Birisi bu işi annenle yaparsa bundan hoşlanır mısın?" Buyurdu. Genç: Hayır, vallahi hoşlanmam, dedi. Peygamberimiz:

"İnsanlar da senin gibi anneleri ile birisinin bu işi yapmasından hoşlanmazlar. Kızınla birisi bu işi yaparsa razı olur musun?

Hayır, vallahi razı olmam.

"İnsanlar da senin gibi kızlarının bir başkası ile bu işi yapmalarına razı olmazlar. Kız kardeşin bir başkası ile bu işi yaparsa razı olur musun?

Hayır, vallahi razı olmam.

"İnsanlar da kız kardeşlerinin bu işi yapmalarına razı olmazlar.

"Halan bu işi yaparsa hoş karşılar mısın?

Hayır, vallahi hoş karşılamam.

"İnsanlar da bunu, halaları için hoş karşılamazlar.

"Teyzen bu işi yaparsa hoş karşılar mısın?

Hayır, vallahi hoş karşılamam, dedi.

Peygamberimiz: "(Kendin ve yakınların için razı olmadığın bir şeye başkaları için nasıl razı olacaksın, buyurdu ve) elini gencin omuzuna koydu ve ona şöyle dua etti: "Allah'ım, bunun günahını bağışla, kalbini bu gibi duygu ve düşüncelerden temizle ve iffetini koru" diye dua etti.

Olayı rivayet eden zat diyor ki, genç bundan sonra bu gibi hiçbir şeye iltifat etmedi.(l2)

Peygamberimiz, gencin bu çirkin teklifi karşısında onu azarlayıp kovmamış, onu yanına oturtarak yapmak için izin istediği şeyin çirkin olduğu hakkında onu ikna etmiş, sonra da ona dua ederek göndermiştir. Genç, ikna olduğu ve Peygamberimizin duasına mazhar olduğu için başkasının iffetine göz dikmemiş ve bu arzu gönlünden silinip gitmiştir.

Elbise ticaretiyle meşgul olan ve Hicrî 130 tarihinde vefat eden Muhammet b. Mükendir'in 5-10 dirhem değerinde iki çeşit elbisesi vardı" Kendisinin bulunmadığı bir sırada hizmetçisi 5 dirhemlik elbiseyi on dirheme sattı." Muhammet b. Mükendir bunu duyunca elbiseyi alan bedeviyi bütün gün arayarak buldu.

Bedeviye: "Yanlışlık oldu, hizmetçim bilmeyerek 5 dirhemlik kumaşı sana 10 dirheme verdi, dedi. Bedevi: "Ben razıyım, seni ne ilgilendirir, dedi. Muhammet b. Mükendir: "Sen razısın ama ben razı değilim. Bana yapılmasına razı olmadığım bir şeyin sana yapılmasına rıza gösteremem. Sen üç şıktan birini seçmekte serbestsin. İstersen kumaşı geri verir on dirhemini alırsın, istersen bunun yerine on dirhemlik kumaştan birini alırsın, istersen aldığın kumaş sende kalır, fazla verdiğin beş dirhemi geri alırsın, dedi. Bedevi alışkın olmadığı bu dürüstlük karşısında şaşırdı ve: "Kumaş bende kalsın, beş dirhemi geri ver, dedi. Muhammet b. Mükendir de beş dirhemi kendisine iade etti. Bedevi parayı alınca hoşuna gitti ve: "Bu zat kimdi? Diye sordu Bedevi'ye: "Bu zat Muhammet b. Mükendir, dediler. Bedevî bu ismi duyunca: "Lâilahe İllâllah, biz çölde bu adamın yüzü suyu hürmetine Allah'tan rahmet dileriz, dedi.(13) İşte müslüman kendisine yapılmasını uygun görmediği bir muameleyi din kardeşine yapmayacaktır.

Ebû Şurayh (r.a.) anlatıyor: "Peygamberimiz bir defa arka arkaya üç defa yemin ederek; ''Vallahi iman etmiş olmaz, vallahi iman etmiş olmaz, vallahi iman etmiş olmaz" buyurdu. Orada bulunanlar tarafından; "Ey Allah'ın Peygamberi, bu iman etmiş olmayan kimdir? diye soruldu. Peygamberimiz: "Kim olacak; şu komşusu haksızlığından, kötülüğünden güven içinde olmayan kimse," diye cevap verdi.(14) İman ile ahlâk arasındaki münasebet, bu hadisi şeriflerde gayet açık ve anlaşılır bir şekilde ifade edilmektedir. Güzel ahlâk, tam ve olgun imanın belirtisidir.

Ahlâk İle İbadet Arasındaki Münasebet

İbadetlerin gayesi, insanı ahlâki olgunluğa eriştirmektir. Nitekim namaz ibadetinden söz edilirken: "Namazı kıl, muhakkak ki, namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar."(15) buyurulmuştur. İslâmın beş temel ibadetinden biri olan zekat hakkında da: "Onların mallarından sadaka (zekat) al; bununla onları (günahlardan) temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin."(16) buyurulmuş, zekatın insanı günahlardan temizleyeceği ve gönüllerindeki hasisliği de gidereceği bildirilmiştir.

Peygamberimiz de oruç ibadeti ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur: "Kim ki, yalan söylemeyi ve yalanla iş yapmayı bırakmazsa, Allah Teala o kimsenin yemesini içmesini bırakmasına (yani oruç tutmasına) değer vermez."(17) Bir başka hadisi şerif de şöyledir: "Mümin güzel ahlakı ile nafile oruç tutup nafile ibadet edenin derecesine erişir."(18) Ahiret günü kulun amelleri değerlendirilirken ahlakın başta yer alacağı Peygamberimiz tarafından ifade edilmiş ve: "Kıyamet günü mizanda, güzel ahlaktan daha ağır gelecek hiçbir (nafile) ibadet yoktur"(l9) buyurmuştur.

Enes (r.a.) anlatıyor: Peygamberimiz Ebû Zer ile karşılaştı ve: "Ebû Zer, diğerlerine göre yükte hafif fakat mizanda ağır gelen iki özelliği sana bildireyim mi? buyurdu. Ebû Zer'in: Evet, bildir ey Allah'ın Resûlü, demesi üzerine Peygamberimiz: "Güzel huylu olmaya çalış ve daima sükutu tercih et. Nefsimi kudret elinde bulunduran Allah'a yemin ederim ki, yaratıklar, bunlar gibi değerli bir amel yapmamışlardır" buyurdu. (20)

Yine Peygamberimiz buyuruyor: "Dört şey sende olduktan sonra dünyadaki kaybından sana bir zarar gelmez. Emaneti korumak, doğru söylemek, güzel ahlak ve helal Iokma."(21) İslâm ahlâkının temelini, söz, iş ve davranışla başkalarına zarar vermemek, başkalarını incitmemek ve üzmemek teşkil eder. Çünkü Peygamberimiz müslümanı tarif ederken "Müslüman, dilinden, elinden Müslümanların selamette kaldığı (zarar görmediği) kimsedir" buyurmuştur.(22)

Ebû Hureyre (r.a.) diyor ki, bir adam Peygamberimize: "Ey Allah'ın Rasûlü, falan kadın çok (nafile) namaz kılar, oruç tutar ve çok sadaka verir. Yalnız dili ile komşularını incitir, dedi (ve Peygamberimizin bu kadınla ilgili değerlendirmesini sordu) Peygamberimiz: "0, Cehennemdedir," buyurdu. Adam: "Ey Allah'ın Resûlü, falan kadın da az (nafile) namaz ve orucu ile anılır ve kendi yaptığı keş'den bir miktar da sadaka verir. Ancak (iyi ahlâkı sebebiyle) komşularına eziyet etmez, dedi (ve bu kadın hakkındaki görüşünü sordu.) Peygamberimiz: "İşte o kadın Cennettedir" buyurdu.(23)

Değerli mü'minler, ahlâktan söz edilirken Peygamberimizin Kur'an-ı Kerim'de övülmüş yüksek ahlakından söz etmeden geçmek mümkün müdür? 0, ahlakını Kur'an'dan almış, bütün iyilik ve güzellikleri kendisinde toplamıştı. Hz. Aişe validemiz, Peygamberimizin ahlâkının nasıl olduğu sorulduğunda; "Onun ahlâkı Kur'an idi" demiştir.(24) Peygamberimizin ahlâkını bir konuşmada anlatmak mümkün değildir. Ancak Onun ahlâkı hakkında genel bir bilgi edinmek için onun iki eşi Hz. Hatice ile Hz. Aişe'nin ve onun tarafından yetiştirilen Hz. Ali'nin bu konudaki sözlerini nakletmek yararlı olacaktır.

Peygamberimiz, ilk eşi Hz. Hatice ile Peygamber olmadan çok önce yirmibeş yaşında iken evlenmişti. Peygamberimize ilk vahiy geldiği zaman çok korkmuştu. Hz. Hatice kendisini teselli ederek ona şöyle demişti. Allah Teala hiçbir vakit seni utandırmayacaktır. Çünkü sen akrabalarınla iyi münasebette bulunursun, borçluların borcunu ödersin, yoksullara yardım edersin, misafirleri ağırlarsın, doğruları desteklersin, muhtaçların yardımına koşar, yüklerini hafifletmeye çalışırsın. Böyle kulunu Allah utandırmaz."(25) Hz. Aişe ise Peygamberimizle ilgili şu sözleri söylemiştir. ''Peygamberimiz kimseyi azarlamazdı. Kendisine fenalık edenlere fenalıkla karşılık vermez, onları bağışlardı. İki işde serbest bırakıldığı zaman günah olmadıkça onların kolayını seçerdi. O şey günah olursa ondan insanların en uzak kalanı o idi. Şahsına yapılan fenalığın intikamını almazdı, ancak suç işleyene hakettiği cezayı verirdi." (26) Bir gün Hz. Hüseyin babası Hz. Ali'den Peygamberimizin ahlâkını anlatmasını istemişti. Hz. Ali oğluna Peygamberimizin ahlâkını şöyle anlattı: "Peygamberimiz güler yüzlü, güzel huylu, nazik kalbli idi. Hiçbir vakit sert veya dar kafalı değildi. Ağzından hiçbir müstehcen kelime çıkmazdı. Başkalarının tavır ve hareketlerini eleştirmez veya kötülemezdi. Sevmediği bir hareket karşısında bir şey söylemez ve onunla ilgilenmezdi. Şayet böyle bir harekette bulunan kimse kendi hareketinin uygun bulunmasını isteyecek olursa o kimseyi azarlamadan, kalbini kırmadan bundan vazgeçer, yahut susarak bundan hoşlanmadığını o kimseye üstü kapalı anlatmak isterdi." Peygamberimiz kendisi için üç şeyden sakınırdı:

1) Tartışma ve çekişme 2) Lüzumundan fazla söz söylemek. 3) Kendisini ilgilendirmeyen işlerle meşgul olmak.

Başkaları için de üç şeyden uzak dururdu. 1 Kimseyi eleştirmez. 2- Kimseye hakarette bulunmaz. 3- Başkalarının sırlarına, gizli hallerine muttali olmak istemezdi.

Peygamberimiz söylediği zaman bütün ashap susar, başlarını eğerek onu dinlerlerdi. Herkes bir şeye güldü mü o sadece gülümserdi. Şayet bir yabancı saygısızlık yaparak Peygamberimize kabaca bir söz söyleyecek olursa Peygamberimiz onu sabır ve sükünetle dinlerdi. Peygamberimiz kendisinin övülmesini dinlemeyi sevmezdi. Biri, gördüğü iyilikten dolayı ona teşekkür edecek olursa, onun teşekkürünü kabul ederdi. Peygamberimiz kimsenin sözünü kesmezdi.

Peygamberimiz, son derece cömert; özü, sözü doğru, temiz, nazik kalbli, hoş sohbet birisi idi. Onunla arkadaşlık edenler, Ona hayran olurlardı."(27)

İşte her konuda olduğu gibi ahlak konusunda da örnek alacağımız, Peygamberimizdir. Zaten Kur'an-ı Kerim Onu örnek almamızı emretmektedir.


Muaz b. Cebel'in şu sözü ile konuşmamızı tamamlıyorum. Muaz şöyle demiştir: "Yemen'e vali olarak giderken ayağımı özengiye koyduğum sırada Peygamberimizin bana son öğüdü: "Muaz b. Cebel! İnsanlara karşı ahlâkını güzelleştir." olmuştur.(28)

4 Nisan 2016 Pazartesi

Bir gün ölüm adamın karşısına çıktı..








Vaktiniz varsa okuyun canlar..

"Bir gün ölüm adamın karşısına çıktı ve dedi:
- Bugün, senin son günün.
Adam dedi:
- Ama ben hazır değilim.
Ölüm dedi:
- Bugünkü listemde, senin ismin ilk sıradadır.
Adam dedi:
- Peki o zaman… gitmeden önce,gel oturalım beraber bir kahve içelim.
Ölüm dedi:
- Tabi ki.
Adam, ölüme kahve ikram etti. Ve onun kahvesine bir kaç uyku hapı attı...
Ölüm kahveyi içti ve derin bir uykuya daldı...
Adam, ölümün listesini aldı ve ismini ilk sıradan silip listenin sonuna koydu.
Ölüm uyandıktan sonra şöyle dedi:
- Sen, bugün bana çok şefkatli davrandın. Şefkatinin karşılığında işime listenin sonundan başlayacağım."
Bazen bazı şeyler kaderinde yazılıdır. Onları değiştirmek için ne kadar çabalarsan çabala, onlar hiç bir zaman değişmezler...
Karga ve papağanın her ikisi de çirkin yaratılmıştır. Papağan itiraz eder ve güzelleşir. Ama karga Yaradan'ın rızasından memnun kalır.Bugün papağan kafeste, karga ise özgür...
Her hadisenin arkasında öyle bir hikmet vardır ki belki sen hiç bir zaman anlayamazsın.
O halde…
Hiç bir zaman Yaradan'a deme "Neden!!!?"

..9 şey günlük hayatında sana fayda verir:

1/ تريد السعاده = صل الصلاة في وقتها.
1/Mutluluk istiyorsan: Namazı vaktinde kıl.

2/ تريد نور الوجه = بقيام الليل.
2/ Yüzünde nur istiyorsan:
Teheccüde kalk.

3/ تريد الطمئنينة = عليك بترتيل القرآن.
3/Huzur istiyorsan:
Kur'anı ağır ağır oku.

4/ تريد الصحه = عليك بالصيام.
4/Sıhhat istiyorsan:
Oruç tut.

5/ تريد الفرج = لازم الإستغفار.
5/Mutluluk istiyorsan:
İstiğfar devam et.

6/ تريد زوال الهم = لازم
الدعاء.
6/Üzüntüsüz olmak istiyorsan:
Dua'ya devam et.

7/ تريد زوال الشده = قل لاحول ولا قوة إلا بالله
7/Şiddetin yok olmasını istiyorsan:
La havle ve lâ guvvete illa billahi de.

8/ تريد البركه = صل على النبي واله الطيبين الطاهرين.
8/Bereket istiyorsan:
Peygamber sav ve O'nun temiz pak ehline salavat getir.

9/ تريد حسنات بدون تعب =
لاتحتفظ بها أرسلها لينتفع بها كل الاحبه
سبحان الله
من كان مع ﺂلله كان ﺂلله معه
ومن كان يحب ﺂلله كان ﺂلـله يحبه
9/Yorulmadan iyilik yapmak istiyorsan:
Bu mesajı saklama sevdiklerin istifade etsin.

Kim Allah cc ile olursa Allah cc O'nunla beraberdir.

Kim Allah'ı cc severse Allah cc O'nu sever.

هل تعلِم :
عند قرآءة آية الكرسي بعد كل صلآة
يbbصبح بينك وبين الجنه الموت فقط
تذكير :لا تكتم علماً خيراً تجزى به

Bilirmisin:
Ayetelkürsiyi namazdan sonra okursan seninle Cennet arasında sadece ölüm vardır.

Not:Hayırla ödüllendirileceğin hiç bir ilmi gizleme.

ً🌏اجعلوها تلف العالم🌏
🍀Bu bilgi dünyayı dolaşsın

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı