30 Mart 2019 Cumartesi

Cennet'e attığınız ilk adımda, üzüldüğünüz her şeyi unutacaksınız



"İçiniz mi sıkılıyor? Sadece şunu hatırlayın. Cennet'e attığınız ilk adımda, üzüldüğünüz her şeyi unutacaksınız…"



Hz. Ömer “radiyallahü anh”

27 Mart 2019 Çarşamba

Ey Ebû'l-Münzir! Sahîp olduğun ilimden dola­yı, seni tebrik ederim... Hz. Muhammed (s.a.v.)


Resûlüllah (s.a.v.) birgün ona :
«— Ebû'l-Münzir!
Allah'ın kitabındaki en büyük âyet hangisidir?» diye sordu,
O da:
«— Allah ve elçisi daha iyi bilir» diye cevap verdi...]
Peygamber (s.a.v.) sorusunu tekrar etti:
«— Ebû'l-Münzîr! Allah'ın kitabındaki en büyük âyet hangisidir?..»
Übeyy şöyle cevap verdi:
«— Allah ki, ondan başka ilâh yoktur. O Hâyy ve Kayyûm'dur...» [Ayete'l-Kürsî'nin başı.]

Resûlüllah (s.a.v.) eliyle onun göğsüne vurdu ve yüzünde görülen memnuniyet  ifadesiyle:

«— Ey Ebû'l-Münzir! Sahip olduğun ilimden dolayı seni tebrik ederim».

Resûlüllah'ın (s.a.v.), Allah'ın kendisine verdiği ilim ve anlayış sebebiyle tebrik ettiği Ebû'l-Münzir yüce sahabi Ubeyy İbn Ka'b'dı.

O, Akabe'de, Bedir'de ve diğer olaylarda bulunan Hazrec'ten bir Ensardı...
O, ilk müslümanlar arasında   üstün bir dereceye  sahipti.   Hatta mü'minlerin emiri Ömer (r.a.) onun  hakkında şöyle demişti:

«— Übeyy müslümanların efendisidir».

Allah'ım Ya Şehadet Ya Şefat ! amiiin..


Adı Âfiyet Sıddiki, otuz yaşlarında, Pakistanlı bir nöroloji uzmanı, Harvard’dan fahri diploma almış tek doktor, çeşitli üniversitelerden 144 fahri diploması var, sinir sistemi alanında birçok üniversitede çalışarak diploma almış, onun seviyesinde ABD’de dahi bir tıp adamı yok…

Tıbbı ve nörolojiyi ABD’nin en önemli üniversitelerinden biri olan Massachusetts Teknoloji Üniversitesi (MIT)’nde tamamladı, annesi, kardeşleri ve kocası da tıpçı. Kritik çalışmasını Amerikalılara duyuran kocasından ayrıldığı için üç çocuğu da yanında kaldı.

İnsanları biyolojik silahların tahribatından koruyacak bir orijinal program üzerinde çalışıyordu, bu programın başarılı sonuçlanması ABD’nin milyarlarca dolar sarf ettiği bu silahları etkisiz hale getirecekti.

ABD istihbâratı kendisine “programı sonlandırması ve geldiği noktaya kadar olanı büyük bir meblağ karşılığında satın almayı” teklif etti, o, “henüz bitirmedim” diyerek teklifi reddetti.

ABD istihbaratı, asılsız ve delilsiz olarak onu el-Kaide ilişkisi ile itham ederek üç çocuğu ile birlikte ve Pakistan’dan izin alarak kaçırdı, 2003 Mart’ından bugüne kadar zindanda. Onu, ABD-Afganistan’ın şöhreti en kötü olan Bagram Cezaevi’ne ve erkeklerin yanına hapsettiler. Koğuşu gardiyanlara ve diğer tutuklulara açık, gardiyanlar durmadan işkence yapıyorlar, mahkumların tecavüzleri sebebiyle onun çığlıkları gece boyunca kulakları tırmalıyordu.

Bir İngiliz gazetesinin (Yvonne Ridley) açıklamasına göre ona yapılan işkencelere değil bir kadın en güçlü erkeklerin bile dayanması mümkün değildi. New York’ta ilk mahkemeye çıktığında durumu içler acısı idi, yakalandığı sırada göğsünden yaralanmış doğru dürüst tedavi edilmemişti, böbreklerinden biri ve bağırsaklarından bir kısmı alınmıştı, ayakta duramıyordu, otururken de birilerine dayanıyordu, çok zayıf düşmüştü, vücudunda kanamalar görülüyordu.

Yapılan işkencelerin birini şöyle naklediyorlar: Kur’an-ı Kerim parçalanmış, sayfaları yere serilmiş ve kanları akarken üzerinden yürümesi istenmişti, maksat diğer mahkumlara, onun kanı ile kirlenmiş Kutsal Kitab’ı göstermekti.

Yakaladıklarında zerk ettikleri bir ilaç ve sonraki işkenceler yüzünden psikolojisi altüst olan, kaybolan çocuklarının acısıyla hayal görmeye başlayan, ruh ve bedeni acil müdahale ve tedaviye muhtaç olduğu halde buna izin verilmeyen mazlum Afiyet’in son durumu hakkında bilgiye ulaşamadım. Yapılanların dünya kamuoyuna ve bilgisine ulaştırılması her bilenin birinci vazifesi olmalıdır.

Annesi onunla bir Ramazan’da telefonla konuşma imkanını bulmuştu, annesine şunu anlatmıştı:

Peygamberimiz’i (s.a.) sıkça rüyamda görüyorum. Bir keresinde beni Hz. Aişe’ye götürdü, “kızımızı yanına al” buyurdu.

Afiyet Sıddîka’nın başından geçenlerin hikayesini bana Arapça bir metin olarak gönderenler şu dua ile yazıya son veriyorlar:

Ey Hz. Yusuf gibi zindana kapatılan ve Hz. Aişe gibi zulme (iftiraya) uğrayan kızımız, Allah acılarını dindirsin, hürriyetini lütfeylesin; Efendimiz’in (s.a.) seni sevmesi ne büyük mutluluk, cennetin en küçük nasibi bile sana bütün acılarını unutturacak, zalimler de yaptıklarının cezasını çekeceklerdir!

26 Mart 2019 Salı

Bir yudum sevinç


Hayra vesile olan, hayrı yapan gibidir.

(Tirmizî )
Allah vesile olanlardan razı olsun.

Osman ibn-i Maz'ûn (ra)Medine'de vefat eden Bakî mezarlığına defnedilen ilk muhacirdir.


Osman ibn-i Maz'ûn (ra)Medine'de vefat eden Bakî mezarlığına defnedilen ilk muhacirdir.

Bir gün o, Rasûlüllah (s.a.v.) ashâbıyla otururken mescide girdi. Üzerinde tamamen yırtılmış bir elbise vardı. O yırtığı bir post par­çasıyla yamamışti. Rasûlüllah (s.a.v.) ona acıdı, Ashabı da ağladı. Peygamber onlara şöyle dedi:
«— Sizden birinizin giderken bir elbise; gelirken bir başka elbi­se giydiği, önüne bir tabak konulduğu, sonra başka bir tabak kaldı­rıldığı, Kabe'nin örtüldüğü gibi evlerinizi örttüğünüz gün siz nasıl olur­sunuz acaba?!»
Ashab:
«— Ya Rasûlellah! Biz bolluğa ve rahat yaşamaya kavuştuğumuz İçin böyle olmasını istiyoruz...» dediler.
Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle cevap verdi:
«— Bu mutlaka olacak... Ve siz bugün o günkü halinizden daha iyisiniz...»
Şurası kesindir ki; İbn-i Maz'ûn bu sözleri dinledikten sonra da­ha çok güç olana koşmuş, nimetten daha çok kaçmıştı!...
Hatta Rasûlüllah'ın (s.a.v.) haberi olmasaydı o hanımıyla- da iliş­kisini kesmişti. Ama Rasûlüllah (s.a.v.) onu çağırıp:
«— Ailenin de sende hakkı vardır» demiştir!...
.Rasûlüllah (s.a.v.) onu çok sevmiştir.

25 Mart 2019 Pazartesi

Hz. Ebûbekir ra bir hutbesinde de şöyle buyurmuştur



Hz. Ebûbekir ra bir hutbesinde de şöyle buyurmuştur:

“Nerede herkesin hayran olduğu güzel yüzlü insanlar! Nerede gençliğine mağrur olan yiğitler! Nerede ihtişamlı şehirler kurup etrâfını yüksek surlarla çeviren hükümdarlar! Nerede harp meydanlarının mağlûbiyet tanımayan kahramanları! Zaman hepsini çürütüp yerle bir etti. Hepsi kabrin karanlıklarına gömülüp gittiler. Acele edin, acele edin! Vakit geçmeden aklınızı başınıza alın da ölüm ötesine bir an evvel hazırlanın! Kendinizi kurtarın, kendinizi kurtarın!”

Kötülüğü ancak iyilik söndürür




Lokman (a.s) oğluna dedi ki:

Yavrucuğum! “Kötülük kötülükle söndürülür” diyen yalan söyler. İnanmıyorsan iki ayrı ateş yak. Bak biri diğerini söndürüyor mu? Kötülüğü ancak iyilik söndürür. Tıpkı suyun ateşi söndürdüğü gibi.

Mâverdî, Edebü’d-dünyâ ve’d-dîn, s. 535.

23 Mart 2019 Cumartesi

Söylediğiniz sözlerle insanlara yalan söyleme fırsatı vermeyin, yoksa yalan söylerler!




İbn Ömer’den rivayetle!!!

“Söylediğiniz sözlerle insanlara yalan söyleme fırsatı vermeyin, yoksa yalan söylerler!”

Çünkü Yakub’un evlatları, kurdun insan yiyebileceğini bilmiyorlardı. O “Ben onu kurt yer diye korkuyorum.” diyerek onlara fırsat verince onlar da “Onu kurt yedi dediler.”

19 Mart 2019 Salı

Abdestli yatmak



💦🌸 *ABDESTLİ YATMAK*🌸💦
💦 *“Abdestli yatan, gece ibadet eden ve gündüz oruç tutan kimse gibi sevap kazanır.”*
✒ _(Hakim)_
💦 *“Abdestli yatanın ruhu Arşa yükselir ve gördüğü rüyalar doğru olur. Abdestsiz yatanın ruhu yükselmez, gördüğü rüyalar, karışık olur, doğru çıkmaz.”*
✒ _(İ. Gazali)_
💦 *“Müslüman, abdestli olarak Allah’ı zikrederek yatıp da geceleyin uyanıp Allah Azze ve Celle’den dünya ve âhiretin hayırını isterse, Allah Azze ve Celle ona o istediğini mutlaka verir.”*
✒ _(Ebu Davud)_
💦 *“Can alıcı melek gelince, abdestli olan, şehidlik mertebesine kavuşur.”*
✒ _(Taberani)_
💦🌸💦🌸💦🌸💦🌸💦🌸💦

18 Mart 2019 Pazartesi

17 Mart 2019 Pazar

Dua önemli isterken dikkatli istenmeli!



Hz. Yusuf, hapsinden şikayette bulunur. 
Allah ona Yusuf! Hapsine sebep sensin. 
Çünkü “Rabbim! Zindan bunların istediklerinden daha iyidir” dedin. 
“Afiyet (esenlik) bunların benden istediklerinden daha iyidir" deseydin esinlikte olurdun diye vahyetti.

Mâverdî, Edebü’d-dünyâ, s. 500
Dua önemli isterken dikkatli istenmeli!

1 Mart 2019 Cuma

Sevgili Peygamberimiz sav şefaatleri ve İstedikleri


Sohbet 5
1974, İskenderpaşa, İSTANBUL

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم


Bir nokta, kendisine tutmayan Habibtir O. Min evvelihi ilâ âhirihi, bütün enbiya ve bütün ümmetlerin kılacakları bütün namazlar, yapabilecekleri bütün taatın faziletini terazinin bir kefesine koysalar, Peygamber-i zîşanın kıl­dığı iki rekât namaza yetişemez.

Peygamber-i zişan onu kefesine koyduğu vakitte ümmetlerin günahları kalır mı? İki rekâtıyla oraya koyduğu anında günah nerde duracak. Onu bırak bir defa peygamberin Lâilaheillallah dedi­ği vakitte onun kuvveti yedi cehennemin içerisine koyuverirse cehennem yok olur gider, onun fazîleti yedi cehennemi mahveder. Bir kere Peygam­ber-i zişanın Lâilaheillallah dediği vakitte hâsıl olan nuru koyuverse yedi cehennemin hepsi mahvolur. O vakit nerde cehennem kalır. Biz böyle şanlı peygambere ümmet iken bunu takdir et­mezsek bizden ahmak adam olmaz. Elhamdülillah Allah bize bunu da işittirdi. Şanlı Peygamber, Yâ Resulûllah! Sizden şefaat istiyoruz. Evet, o şefaatli peygamber bize bakıyor, sırası geldi diyerekten de bizi çağırıyor. Evliya yol göstericidir.

«Siz olacak işlere bakınız. Yalnız size bir vasiyetim olacak, olana pişman olmayın. Ne olacaksa da ondan üzüntü duymayın, olan şeyden siz üzülmeyiniz, işin sonu­na dikkat ediniz.»

İşte bu kadar, size bir işaret veriyor. O işarette bir beşaret vardır. Olacak şeyden bize böyle söylemiş iken bambaşka bir işler oldu diye taaccüpte kalma, işin sonuna bak: nereye mün­cer olacak nereye munkalib olacak. Ağaçlar ham olduğu vakit meyvesini ağzına alırsan ağzını burar, karnına sancı verir. Sabredersen o bal olur, sana hayat olur. Onun için buruk buruk işler görülür. O hareket tatlılanmak içindir. Hiç merak etme, öyle şeylere aldırma.

‘ Aldırdığın vakitte,

‘ Me­raka düştüğün vakitte,

‘ Telaş ettiğin vakitte,

‘ Vesveseye kapıldığın vakitte,

İman nurunun sönmeye doğru gittiğine delalettir. Sakın dalma, geniş ol, daima Estaizübillah «lâ tahzen! İnnallahe meanâ»[1] Allah Azze ve Celle bizimle beraberdir. Bizimle beraber olduktan sonra korku yok.

─ Ahir zaman ümmetlerinin hakkında evliyalar ne der?

«Sütün kaymağı en üstündeki olduğu gibi ümmet-i Muhammedînin en kıymetli olanları, bu ahir zamanda, en son asırda gelecek ümmettir» di­yor. Musarrıfu’l kulûb olan, mukallibe’l-kulub olan Allah’u zülcelâl o salâhiyetten aşılayıp, yarınki gece­de o (Fahri Kâinat Efendimiz) rütbeyi de verip üm­metlerinin kötülerini Hakka doğru meylettirip o kerameti de Habibine giydirecektir. O peygamberdir ki, bir tek ümmetinin cehenne­me girmesine râzı değildir. O peygamberdir(S.A.V.) ki tâ onu içeri koyduruncaya kadar bir tek ümmetinin cehennemde kalmasından râzı değildir.

«Benim içerde işim yok yâ Rabbi, benim ümmetim orada iken, ben içerde lezzet alamam.»

Senin kırk evladın olsa, otuzdokuzu evde bulunsa, birisi hapiste bulunsa sen onlarla eğlenebilir misin? O otuzdokuzuna bakmazsın, acaba hali nedir? Diyerekten yüreğin o çocukta kalır. Peki, dört yüz çocuğun olsa bir tanesi eksik olsa, bir tanesi içerde olsa nasıl, ra­hat eder misin? Dört bin diyelim, bir tanesi içerde olursa geriye kalanlarla hoşnut olur musun?

“El ihsân-ı bittamâm; ihsanın tamamdır ya Rabbi! Ümmetimin hepsini isterim” dedi,

“Ey Habib! Hepsini verdim. Ne istersen dahasını da vereceğim”

Allah (C.C.), Miraç gezisinde peygamber-i zîşana bir bâb açtı. Peygamber-i zîşan : “Bunu da isterim, bunu da isterim, bu­nu da isterim. Bunu da ümmetleri­me,bunu da ümmetlerime, bunu da ümmetlerime” dedi.

Peygamberin isteyişi bizim isteyişimize benzemez. Peygamberin talebi bizim talebimize hiç benzemez. Peygamber kendi nübüvvetinin hakikati­ne göre Allah azze ve celleden talep ediyor. Münâcat; insanın Allah Azze ve Celle’ye, onun azamet, kudret ve atâsının sonsuzluğuna baka­rak, onun vericiliğinin, tükenmezliğinin hakikatini bildiği zaman, o bildiği nisbette talep etmesidir. Onu da, var olanın hakikatini bildiği derecede ister. Onu, Allah’ı peygamberimiz kadar bilen kimse de yok. O peygamber (S.A.V.) öyle istedi.

“Ne istersen ey Habib! Veriyorum” Dedi. Peygamber-i zîşana verdi, verdi, verdi. “Var mı başka?” dedi.

“Ya Rabbi! Ey atâsına nihayet olmayan Rabbim! Sen bilirsin, varacağım yere vardım ya Rabbi!” dedi. O gecedeki Ümmeti! Ümmeti! Ey Rabbim ümmetlerim! Ümmetlerim! Diye istediğinde;

“Ey Habibim senin ümmetlerin benim kullarımdır. Bana senin ümmetlerin daha yakındır, bak” dedi, bir makam açtı. Peygam­beri zîşanın önünde bir deniz açıldı; ne ucu var, ne bucağı var, ne haddi vardı. Onu gördüğü vakitte Peygamber-i zişâna hayâ geldi.

─ Ne gibi?

“Ey Habibim! Senin bütün istediklerin, bu senin ümmetlerine talep etmiş olduğun her şey bu denizin yanında nedir?( Bir nok­tadan ibaret olduğunu gördü.) Ey Habibim! Senin bunca şiddetle arzu edip münacat edip benden dilediğinin miktarını gösteriyorum sana. Bu sonsuz deniz o senin ümmete benim kullara vereceğimdir.”

Peygamberimizin ümmetleri hakkında istedikleri bir nokta gibi göründü. Ne büyük saadet ki, öyle bir Allah’ın kullarıyız.

Birgün Şeyh Efendi Hazretleri, başkalarının huzurun­da bana;

«Bu tarafa!» dedi,

«Bana güvenip de kendini adam sanıyor! » dedi benim için. Hakkı vardı.

«Yâ Seyyidî! Kendim adam değilim ama sizinle iftihar ederekten ken­dimi adam sayarım » dedim.

Bütün evliya da peygamberler de böyle. Bü­tün evliyanın iftiharı peygamberleridir. Hay hay, iftihar ederiz. Ona nisbetimizle hepimiz de o peygamberlerle ve Allah’u zülcelâlin kul­ları olmaktan ne kadar iftihar etsek azdır, düşünen insana bundan büyük şeref mi var? Allahu zülcelâl o denizi açtı. Peygamber-i zişan;

“Aman yâ Rabbi! Benim istediğim, istediğim bir nokta kaldı…”

“Habibim! Ben bu denize muhtaç değilim. Bütün bu deniz o senin ümmetinin, benim kullarım için hazır duran rahmetlerdir. Onlara verilecek mükâfat ve derecâttır. Onların için hazır olmuştur, hep­si onlara verilecektir, Ey Habibim!”

Nerde senin amelin? Nerde bizim yaptığımız iş­ler? İşte onun için ihlâsın ilk adımı, ihlâs dairesinden içeri girdiğimizin ilk işareti, yaptığından utan­maktır. Bende bir şey yapıyorum demeye utanmak­tır. Muhlis adamın alâmetidir bu. Ya okuyorum, ya yazıyorum, ya kırıyorum, ya yapıyorum diyerekten hiçbir şey yok. Utanmak lazımdır. Bu ihlâsın ilk gi­rişinde alâmetinin işaretidir. Nerde bizim amel? Onun için Peygamber-î zîşan o vakit;

«Allahumme la tekinnî ilâ nefsi tarfete ayn»: «Ya Rabbi! Beni yaptığıma, beni nefsime, beni bildiğime, beni benim istediğime bırakma; senin indinde olan, kadimi ihsan, kadimi rahmet, ihsanınla bize muamele et. Ondan ver ya Rabbi! Ondan ver ya Rabbi! Ondan ver ya Rabbi! » Diye başladı. Kendinin yaptığını bu tarafa attı. Böyle saklıyor gibi.

Amelimizden utanıpta saklamak lazım. Aman ya Rabbi! Bak ya Rabbi! Amel­lerimiz sana takdim olunacak gibi bir şey değildir, de­meye dil öyle utanır. O zaman Allahu zülcelâl sana inayet nazarı ile baktığında sana verilecek olan hidayet evliyalara olan hidayet membâından olur. O za­man muhlislerden yazılırsın. Allahu zülcelâl seni o denizlerine dal­dırır.

İşle böyle bu müjdeleri ben sabaha kadar anlat­sam, onlar da bizim kalbimize akıtır. Lakin her şeyin de bir haddi vardır, bir hududu vardır. Her şeyde bir vaktin içerisinde tayin olunmuştur ve her şey bir miktar iledir. Şimdi burada hâzır olan bu mümin ih­vanlarımızın hepsine bu müjdeyi, bu gecenin içerisin­de olan tecellileri, mevlid gecesinin arifesi olmak dolayısıyla bize bu kadar ki; kalb onu almaya muvaffak oldu. Yarın gecede ne olacağını, Allahu zülcelâl ne gibi membâından açacaktır, bilemeyiz.

Bu gecede bize bu kadar fazileti, bu kadar rahmet ve inâyetinin müjdelerini işittirdi. Biz Cenabı Rabbü’l âlemine nihayetsiz hamd-ü senâ ederiz. Habibi Ekremine de nihayetsiz selâtü selam ve tâzimat ederiz. Bizi bu cezbet kuvvetiyle burada toplayan Evliyayı izâmın Sultanü’l evliyanın da, onun himmetinin de daima bizimle beraber olmasını temennî ederiz. Bu muhabbetimizin artıp eksilmemesini, Allah’ın rahmet ve inayeti­ne mazhar olan cemiyet olan toplantının, buradan dağıldıktan sonra da masum olan tecelliyle mahfuz dairesinde olmasını temenni ederiz.


[1] Hadis-i Şerif: Buharî: Menakıb,25


Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı