16 Aralık 2020 Çarşamba

Bir gurup insan Allah’ın evlerinden bir evde toplanır, Allah’ın kitabını okur ve aralarında müzakere (ders yapmak) ederlerse




1023 - وَعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِيَ الله عَنْه قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله: وَمَا اجْتَمَعَ قَوْمٌ فِي بَيْتٍ مِنْ بُيُوتِ الله يَتْلُونَ كِتَابَ الله، وَيَتَدَارَسُونَه بَيْنَهُمْ، إلاَّ نَزَلَتْ عَلَيهِم السَّكِينَةَ، وغَشِيَتْهُمُ الرَّحْمَة، وَحَفَّتْهُمُ المَلائِكَة، وذَكَرَهُم الله فيمَنْ عِندَه

1023: Ebu Hureyre (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuşlardır. 

“Bir gurup insan Allah’ın evlerinden bir evde toplanır, Allah’ın kitabını okur ve aralarında müzakere(ders yapmak) ederlerse, üzerlerine maddi ve manevi huzur, rahatlık iner ve onları rahmet kaplar ve melekler çevrelerini kuşatır. Ve Allah o kimseleri kendi yanında bulunan melekler arasında anar. (Müslim Zikr 38)

13 Aralık 2020 Pazar

Şu Kur’anı her vakit okuyup tekrarlayınız


 

1002- عَنْ أَبي مُوسَى

عَنِ النَبِيِّ
قال: تَعَاهَدُوا هذا الْقُرْآنَ, فَوَالَّذِي نَفسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ، لَهُوَ أَشَدُّ تَفَلُّتاً مِنَ الإبِلِ في عُقُلِهَا .

1002: Ebu Musa (Allah Ondan razı olsun)'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: 

“Şu Kur’anı her vakit okuyup tekrarlayınız. Muhammed’in canını elinde tutan Allah’a yemin ederim ki Kur’an’ın hafızadan çıkıp kaçması kösteklenmiş, bağlanmış devenin ipinden kaçmasından daha hızlıdır.” 

(Buhari, Fezailül Kur’an 23, Müslim Müsafirin 231)

1003- وعَنِ ابْنِ عُمَرَ رَضِىَ اللهُ عَنْهُمَا، أنَّ رسولَ الله

قال: إنَّمَا مَثَلُ صَاحِبِ القُرْآنِ كَمَثَلِ الإبِلِ المُعَقَّلَةِ، إنْ عَاهَدَ عَلَيْها، أَمْسَكَهَا، وَإنْ أَطْلَقَهَا، ذَهَبَتْ .

1003: İbni Ömer (Allah Onlardan razı olsun)'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: 

“Kur’anı ezberleyen kimse bağlı devenin sahibine benzer. Deve sahibi onu sık sık gözetirse elinde tutabilir. Eğer onunla ilgilenmezse kaçıp gider.”

 (Buhari, Fezailül Kur’an 23, Müslim, Müsafirin 226)



Deccal Hakkında Hadisi şerifler


 

1819: Enes (Allah Ondan razı olsun)'den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Her peygamber ümmetini yalancı tek gözü kör deccalin tehlikesine karşı uyarmışlardır. Dikkat edin onun bir gözü kördür. Yüce Rabbiniz tek gözlü değildir. Deccalin iki gözü arasında ke-fe-re yazılmıştır.” (Buhari, Fiten, 26; Müslim, Fiten, 101)

1820- وَعَنْ أبي هُرَيْرَةَ

قالَ: قالَ رَسُولُ الله
: أَلا أُحَدِّثكُمْ حَدِيثاً عنِ الدَّجَّالِ مَا حَدَّثَ بِهِ نَبِيٌّ قَوْمَهُ إنَّهُ أَعْوَرُ، وَإنَّهُ يَجِيءُ مَعَهُ بِمِثَالِ الجَنَّةِ والنّارِ، فالَّتي يَقُولُ: إنَّهَا الجَنَّةُ، هِيَ النَّارُ .

1820: Ebu Hureyre (Allah Ondan razı olsun)'den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Hiçbir peygamberin ümmetine deccal hakkında söylemediği bir şeyi size haber vereyim mi? Onun bir gözü kördür. O yanında cennet ve cehennemin benzerini getirmiş olur. Onun cennet dediği şey cehennemdir.” (Buhari, Enbiya, 3; Müslim, Fiten, 109)

1821- وعَن ابنِ عُمَرَ

رضي
الله عنهما: أَنَّ رَسُولَ الله
ذَكَرَ الدَّجَّالَ بَيْنَ ظَهْرَاني النَّاسِ فَقَالَ: إنَّ الله لَيْسَ بِأَعْوَرَ، أَلاَ إنَّ المَسِيحَ الدَّجَّالَ أَعْوَرُ الْعَيْنِ الْيُمْنَى، كَأَنَّ عَيْنَهُ عِنبَةٌ طَافِيَةٌ .

1821: İbni Ömer (Allah Onlardan razı olsun) şöyle demiştir: Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bütün ashabı yanında Deccalden bahsederek şöyle buyurdu: “Allah tek gözlü değildir. Şunu unutmayın ki deccalin sağ gözü kördür. Sanki onun bu gözü üzüm salkımından dışarı fırlamış, üzüm tanesi gibidir.” (Buhari, Fiten, 26; Müslim, İman, 274)

1822- وعَن أَبِي هُرَيْرَةَ

، أَنَّ رَسُولَ الله
قَالَ: لا تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى يقَاتِلَ المُسْلِمُونَ الْيَهُودَ، حَتَّى يختبئُ الْيَهُودِيُّ مِنْ وَرَاءِ الحَجَرِ وَالشَّجَرِ، فَيَقُولُ الحَجَرُ والشَّجَرُ: يَا مُسْلِمُ هذا يَهودِيّ خَلْفِي تَعَالَ فَاقْتُلْهُ، إلاَّ الْغَرْقَدَ فَإنَّهُ مِنْ شَجَرِ الْيَهُودِ .

1822: Ebu Hureyre (Allah Ondan razı olsun)'den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:

“Müslümanlarla yahudiler topyekün savaş yapmadıkça kıyamet kopmaz, öyle ki Yahudi taşın ve ağacın arkasına saklanacak, taş ve ağaç o yahudiyi kovalayan müslümana: Ey müslüman, arkamda bir yahudi var, gel onu öldür diyecek, yalnız Gargad ağacı birşey söylemeyecek. Çünkü o yahudilerin ağaçlarındandır.” (Buhari, Cihad, 94; Müslim, Fiten, 82)

1823- وعَنْهُ

قالَ: قالَ رَسُولُ الله
: وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لا تَذْهَبُ الدُّنْيَا حتَّى يَمُرَّ الرَّجُلُ بِالْقَبْرِ، فَيَتَمَرَّغَ عَلَيْهِ، ويقولُ: يَا لَيْتَنِي مَكَانَ صاحِب هذَا الْقَبْرِ، وَلَيْسَ بهِ الدّيْنُ، مَا بهِ إلاَّ الْبَلاءُ.

1823: Yine Ebu Hureyre (Allah Ondan razı olsun)'den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Canımı elinde tutan Allah'a yemin ederim ki bir adam kabir yanından geçerken kendini o kabrin üzerine atıp: Aaah keşke şu kabirde yatanın yerinde ben olsaydım demedikçe kıyamet kopmayacaktır. O kimse din yönüyle değil başına gelen belalar yüzünden böyle davranacaktır.” (Buhari, Fiten, 22; Müslim, Fiten, 54)

2 Aralık 2020 Çarşamba

Kalbinde kafasında hafızasında hiçbir ayet bulunmayan kimse harab olmuş bir ev gibidir

 


1000- وعنِ ابنِ عباسٍ رَضِىَ اللهُ عَنْهُمَا قال: قالَ رسولُ الله

: إنَّ الَّذِي لَيسَ في جَوْفِهِ شَيْءٌ مِنَ القُرْآنِ كالبَيْتِ الخَرِبِ .

1000: İbni Abbas (Allah Onlardan razı olsun)'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: 

“Kalbinde kafasında hafızasında hiçbir ayet bulunmayan kimse harab olmuş bir ev gibidir.”

(Tirmizi, Fezailül Kur’an 18)


26 Kasım 2020 Perşembe

Allah’ın benimle göndermiş olduğu hidayet ve ilim, yeryüzüne yağan bol yağmura benzer

 


1381. Ebu Musa el–Eş’ari radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:           

Allah’ın benimle göndermiş olduğu hidayet ve ilim, yeryüzüne yağan bol yağmura benzer. Yağmurun yağdığı yerin bir bölümü verimli bir topraktır: Yağmur suyunu emer, bol çayır ve ot bitirir. Bir kısmı da suyu emmeyip üstünde tutan çorak bir yerdir. Allah burada biriken sudan insanları faydalandırır. Hem kendileri içer, hem de hayvanlarını sular ve ziraatlarını o su sayesinde yaparlar. Yağmurun yağdığı bir yer daha vardır ki, düz ve hiçbir bitki bitmeyen kaypak ve kaygan arazidir. Ne su tutar, ne de ot bitirir. İşte bu, Allah’ın dininde anlayışlı olan ve Allah’ın benimle gönderdiği hidayet ve ilim kendisine fayda veren, onu hem öğrenen hem öğreten kimse ile, buna başını kaldırıp kulak vermeyen, Allah’ın benimle gönderdiği hidayeti kabul etmeyen kimsenin benzeridir."

Kaynak: Buhari, İlim 20; Müslim, Fezail 15

22 Kasım 2020 Pazar

Yalan haberleri yapanlar küfre hizmet etmektedirler..


 Neden bize yalan haber hazırlayıp servis ediyorsunuz?
Bu kâfir gibi aynı günahı paylaşıyorsunuz hepiniz de kufrunuzle kahrolun
🔥
🔥🔥
Kur'an'ı Kerim i yırtanlar sanmasin ki yanlarina kâr kalacak Allah savaş ilan etti. Allah sizlerin hakkından gelir..
Bekliyorum..


Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM), YouTube'da dini değerleri aşağılayıp Kur'an-ı Kerim'i yırtan İ.A.'nın, firari olarak bulunduğu Rusya'dan Türkiye'ye iadesi için işlem başlatıldığını açıkladı.

Emniyet Genel Müdürlüğü'nden yapılan yazılı açıklamada, "Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı ve bağlı il birimlerince yürütülen sanal devriye faaliyetleri kapsamında; 6 Kasım 2020 tarihinde YouTube adlı video paylaşım sitesinde paylaşılan ve sosyal medyada 
#İ.A.Tutuklansın etiketiyle gündeme gelen bir videoda dini değerleri alenen aşağılayan ve kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'i yırtan şahsın görülmesi üzerine tespit çalışması yapılmıştır. 

Videodaki şahsın İ.A. olduğu, çeşitli suçlardan 11 adet kaydının bulunduğu, firari olarak Rusya'da ikamet ettiği anlaşılmıştır. Şahıs hakkında yasal işlem başlatılmış olup ülkemize iade süreci takip edilmektedir" ifadelerine yer verildi.

17 Kasım 2020 Salı

Babam Ömer (Allah Ondan razı olsun) birşey hakkında "Ben şöyle düşünüyorum" dedi mi




1511- وعَنِ ابْنِ عُمَرَ رَضِىَ اللهُ عَنْهُمَا قَالَ: مَا سَمِعْتُ عُمَرَ

يَقُولُ لِشَيءٍ قَطُّ: إنِّي لأظُنُّهُ كَذا إلاّ كانَ كَمَا يَظُنُّ.



1511: İbni Ömer (Allah Onlardan razı olsun) şöyle demiştir:

Babam Ömer (Allah Ondan razı olsun) birşey hakkında "Ben şöyle düşünüyorum" dedi mi, o şey gerçekten onun düşündüğü gibi gerçekleşirdi. (Buhari, Menakıbu'l-Ensar, 34)


12 Kasım 2020 Perşembe

Hubeyb idam edilecek her müslüman için iki rekat namaz kılma adetini ilk başlatan kimse

 


قُتِلَ أنْ يُؤْتَوا بشَيءٍ مِنْهُ يُعْرَفُ، وَكانَ قَتَلَ رَجُلاً مِنْ عُظَمَائِهمْ، فَبَعَثَ الله لعاصِمٍ مِثْلَ الظُّلَّةِ مِنَ الدَّبْرِ فَحَمَتْه مِنْ رُسُلِهِمْ، فَلَمْ يَقْدِروا أنْ يَقْطَعُوا مِنْهُ شَيْئاً.

1510: Ebu Hureyre (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Uhud savaşından sonra Adal ve Kare kabileleri peygamberimize adamlar gönderip İslamı kabul ettiklerini ve İslam mürşidlerine ihtiyaçları bulunduğunu bildirmeleri üzerine Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) onlara on kişi gönderip başlarına da Asım ibni Sabit'i komutan tayin etti. 

Bunlar Usfan ile Mekke arasında bulunan Hudat denilen yere ulaştıklarında, bunların hareketi müşrikler tarafından Huzeyl kabilesinin bir kolu olan Lihyan oğuları kabilesine haber verilmişti. Lihyan oğulları yüze yakın okçudan oluşan bir grupla onları takibe aldılar. Asım ve on arkadaşı takibe alındıklarını farkedince, kendilerini savunabilecekleri yüksekçe bir yere sığındılar ama düşmanlar onları çepeçevre kuşatmışlardı ve:

" İnin aşağı, elinizdeki silahları bırakıp teslim olun, hiçbirinizi öldürmeyeceğiz, söz veriyoruz" dediler. Bunun üzerine Asım:

" Arkadaşlar ben bir kafirin sözüne güvenerek aşağı inmem" dedi. "Allah’ım durumumuzu peygambere bildir" diye dua etti. Bunun üzerine düşmanlar Asım'ı ve beraberindeki altı kişiyi oklarıyla şehid ettiler. Bunlardan Hubeyb, Zeyd ibni Desine ve Abdullah ibni Tarık verilen söze güvenerek teslim oldular. 

Müşrikler de bu üç kişiyi ellerine geçirince yay telleriyle ellerini bağlamaya kalkışınca Abdullah ibni Tarık, "Bu bize yapılan ilk kalleşliktir, size asla teslim olmayacağım. Bu şehidler buna güzel örnektir" diye direndi. Onu zorla sürükleyip götürmek istedilerse de şiddetle karşı koyduğu için onu da şehid ettiler. Hubeyb ve Zeyd ibni Desine'yi götürüp Bedir Savaşından sonra Mekke'de sattılar. 

Bedir savaşında Hubeyb tarafından babası öldürülmüş olan Haris ibni Amir ibni Nevfel ibni Abdimenaf'ın oğulları Hubeyb'i satın aldılar. Kendisini öldürmeye karar verdikleri güne kadar onların elinde esir olarak kaldı. 

Bu esirlik günlerinde Hubeyb kasık traşı olmak için Haris'in kızlarından birinden emanet bir ustura istedi. O da verdi. Bir ara annesinin gafletinden yararlanan küçük çocuk, Hubeyb'in yanına sokuldu. Hubeyb'in elinde ustura olduğu halde çocuğu dizine oturttuğunu görünce, kadın son derece telaşlanıp korkmuştu. Kadının telaş ve korkusunu sezen Hubeyb ona: "Çocuğunu öldüreceğimden mi endişeleniyorsun? Korkma ben bunu yapmam" dedi.

Kadın şöyle anlatıyor: "Allah'a andolsun ki hayatımda Hubeyb'ten daha iyi bir esir görmedim. Vallahi ben onu zincire bağlı olduğu ve Mekke'de hiçbir meyvenin bulunmadığı bir zamanda salkımla üzüm yerken gördüm. Bu Allah tarafından Hubeyb'e verilen bir rızıktı."

Haris'in oğulları onu öldürmek için Harem bölgesinin dışına Hıll denilen (Ten'im)'e çıkardıklarında Hubeyb onlara, "Müsaade edin de iki rekat namaz kılayım" dedi. Bıraktılar. Hubeyb iki rekat namaz kıldı ve sonra, "Allah'a yemin ederim ki ölümden korktuğumu zannetmeyeceğinizi bilsem bu namazı daha da

uzatırdım" dedi ve: "Allah'ım! Bunların hepsini say (herbirini tek tek perişan et.) Canlarını al, hiçbirini sağ bırakma" diye dua edip şu beyitleri okudu:

Müslüman olarak öldürüldükten sonra nasıl ölürsem öleyim asla dert etmem

Bu ölüm O'nun zâtı(nın rızası) yolundadır, dilerse O

Parçalanmış vücudumun uzuvların eklemleri üzerine bereket verir.

Böylece Hubeyb idam edilecek her müslüman için iki rekat namaz kılma adetini ilk başlatan kimse oldu.

Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) düşman tarafından kuşatıldıkları an bu on kişinin başına gelenleri vahyi ilahi ile ashabına haber vermişti. Asım ibni Sabit'in şehid olduğunu haber alan Kureyş'in ileri gelenleri Bedir savaşında kendilerinden Ukbe ibni Ebi Muayt'ı öldürmüş olması hasebiyle, vücudundan onu tanıtıcı bir parça kesip getirsinler diye adam göndermişlerdi. Bunun üzerine Allah, Asım'ı korumak için bir arı sürüsü gönderdi. Bu arılar gönderilen adamları cesede yaklaştırmadılar. Bu yüzden cesetten bir parça kesemediler. (Buhari, Cihad, 170)


30 Ekim 2020 Cuma

Sünnet olan Giyim Kuşam, Resulullah'ın Sarığı, cübbesi,mesti




785- وعن أبي سعيد عمرو بن حُرَيْثٍقال : كأني أنظر إلى رسولِ اللهوعَلَيْهِ عِمَامَةٌ سَوْداءٌ، قَدْ أَرْخَى طَرَفَيها بَيْنَ كَتفيْهِ. وفي رواية له : أن رسول اللهخَطَبَ النَّاسَ، وَعَلَيْهِ عِمَامَة سَوْدَاءُ.


785: Ebu Said Amr ibni Hureys (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in başında siyah bir sarık olup ucunu iki omuzu arasına uzatmıştı. O hali hala gözümün önünde gibidir. (Müslim, Hac 453)

* Müslim’in başka bir rivayeti şöyledir: Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) başında siyah bir sarık olduğu halde halka hutbe okudu. (Müslim, Hacc 452)


786- وعن عائشة رضي اللهُ عَنْهَا قالت :كُفِّنَ رسولُ اللهفي ثلاثة أثْوَابٍ بيضٍ, سَحُولِيَّةٍ مِنْ كُرْسُف، لَيْسَ فيهَا قَمِيصٌ وَلاعِمَامَةٌ.



786: Aişe (Allah Ondan razı olsun)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Sehuliyye beldesinde(Yemen) imal edilmiş üç parça beyaz pamuk beziyle kefenlendi. Bu üç parça içerisinde gömlekle sarık yoktu. (Buhari, Cenaiz 19, Müslim, Cenaiz 45)

787- وعنها قالت : خَرَجَ رسولُ اللهذات غَدَاةٍ، وَعَلَيْهِ مِرْطٌ مُرَحَّلٌ مِنْ شَعْرٍ أَسْوَد.



787: Yine Aişe (Allah Ondan razı olsun)şöyle demiştir: Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bir sabah üzerinde deve semerlerinin resimleri bulunan siyah kıldan dokunmuş desenli bir elbise olduğu halde evden dışarı çıktı. (Müslim, Libas 36)

788- وعن المُغِيرةِ بن شُعْبةَقال : كنتُ مع رسول اللهذات ليلَةٍ في مسيرٍ، فقال لي: أ َمَعَكَ مَاءُ؟. قلت: نَعَمْ، فَنَزَلَ عن راحِلَتِهِ فَمَشَى حتى تَوَارَى في سَوادِ اللَّيْلِ، ثم جاءَ، فَأَفْرَغْتُ علَيْهِ مِنَ الإداوَةِ، فَغَسَلَ وَجْهَه وَعَلَيْهِ جُبَّةٌ مِنْ صُوفٍ، فلم يَسْتَطعْ أن يُخْرِجَ ذِرَاعَيْهِ منها حتَّى أخْرَجَهُمَا مِنْ أَسْفَلِ الجُبَّةِ، فَغَسَلَ ذِرَاعَيْهِ وَمَسَحَ بِرَأْسِه، ثمّ أَهْوَيْتُ لأنزَعَ خُفَيْهِ فقال : دَعْهُمَا فَإني أَدْخَلْتُهُمَا طَاهِرَتَيْنِ . ومَسَحَ عَلَيْهِمَا.

وفي روايةٍ : وعَلَيْهِ جُبَّةٌ شامِيَّةٌ ضَيِّقَةُ الْكُمَّيْنِ. وفي روايةٍ : أن هذِه الْقَضِيَّةَ كانت في غَزْوَةِ تَبُوكَ.

788: Muğire ibni Şube (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Bir gece Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ile beraber yolculukta idim. Bana: “Yanınızda su var mı?” dedi. Ben evet diye cevap verdim. Bunun üzerine deveden indi, yürüdü ve karanlıkta kayboldu. Sonra geldi, ben tulumdan eline su döktüm, yüzünü yıkadı.

Üzerinde yünden yapılmış bir cübbe vardı. Kollarını cübbenin yeninden çıkaramadı da cübbenin altından çıkarıp iki kolunu yıkadı, başına meshetti. Ben mestleri çıkarmak için elimi uzattım. “Onları bırak, ben mestleri abdestli iken giydim”, buyurdu ve üzerlerine meshetti. (Buhari, Salat 7, Müslim, Taharet 77)

* Değişik bir rivayette: “Üzerinde yenleri dar bir şam cübbesi vardı” şeklindedir. (Nesai, Taharet 66)

* Bir başka rivayette ise: “Bu olay Tebük gazvesinde idi” denilmiştir. (Nesai,Taharet 63)


26 Ekim 2020 Pazartesi

Yasaklanan ve Tavsiye edilen renkler ve elbise türleri hadisleri



780- وعنْ سَمُرَةَ

قال : قال رسولُ الله : الْبسُوا البَيَاضَ، فإنهَا أَطهَرُ وأَطْيَبُ، وكَفِّنُوا فِيها مَوْتَاكُمْ .




780: Semure (Allah Ondan razı olsun)'den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Beyaz elbise giyiniz, çünkü beyaz daha temiz ve hoş görünümlüdür. Ölülerinizi de beyaz kefene sarınız.” (Nesai, Cenaiz 38, Hakim, Müstedrek IV. 185)


781- وعن البراءِقال : كان رَسُولُ اللهمَرْبُوعاً, وَلَقَدْ رَأَيْتُهُ في حُلًةٍ حَمْراءَ مَا رَأَيْتُ شَيْئاً قَطُّ أَحْسَنَ مِنْهُ .




781: Bera ibni Azib (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) orta boylu idi, ben onu kırmızı bir elbise içinde gördüm. Hayatımda ondan daha güzel hiçbir şey görmedim. (Buhari, Menakıb 23, Müslim, Fezail 91)

782- وعن أبي جُحَيْفَةَ وهْبِ بنِ عَبْدِ اللهقال : رَأَيْتُ النبَّيَّ بِمَكَّةَ وَهُوَ بِالأبْطَحِ في قُبَّةٍ لَهُ حَمْرَاءَ مِنْ أَدَمٍ، فَخَرَجَ بِلالٌ بِوَضوُئه، فَمِنْ نَاضِخٍ ونَائِلٍ، فَخَرَجَ النبيُّوعَلَيْهِ حُلَّة حَمْراءُ، كأني أنظُرُ إلى بَيَاضِ سَاقَيْهِ، فَتَوَضَّأَ وَأَذَّنَ بِلالٌ، فَجَعَلْتُ أَتَتَبَّعُ فَاهُ هاهُنَا وهاهُنا, يقولُ يَمِيناً وشِمَالا : حَيَّ عَلى الصَّلاةِ، حَيَّ عَلى الفَلاَحِ، ثُمَّ رُكِزَتْ لَهُ عَنَزَةٌ، فَتَقَدَّمَ فَصَلَّى يَمُر بَيْنَ يَدَيْهِ الكَلْبُ والحِمَارُ لاَ يُمْنَعُ.



782: Ebu Cuheyfe Vehb ibni Abdullah (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’i Mekke’de Ebtah denilen yerde deriden yapılmış kırmızı çadırında gördüm. Bilal elinde Rasûlullah’ın abdest aldığı kabı ile çadırdan çıktı. Sahabilerden bir kısmı o su ile vücudunu ıslatıyor bazısı da avuçla alıyorlardı. O esnada Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) üzerinde kırmızı bir elbiseyle dışarı çıktı. Bembeyaz baldırları hala gözümün önünde gibidir. Sonra abdest aldı. Bilal ezan okudu. Ben o sırada sağa sola dönmekte olan Bilal’ın ağzını takib ediyordum. Hayyealessalah, Hayyealelfelah diyordu. Sonra Rasûlullah’ın önüne sütre olarak ucu sivri demirli bir asa dikildi. Peygamberimiz de öne geçip namaz kıldırdı. Sütrenin önünden köpek ve eşek geçiyordu da kimse onların geçişine mani olmuyordu. (Buhari, Salat 17, Müslim Salat 249)

783- وعن أبي رِمْثَةَ رِفاعَةَ التَّيْمِيِّ قال : رَأَيْتُ رسُولَ اللهوعلَيْهِ ثوبان أَخْضَران.



783: Ebu Rimse Rıfaa et-Temimi (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Ben Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’i üzerinde iki yeşil elbise ile gördüm. (Ebu Davud, Libas 19, Tirmizi, Edeb 48)

784- وعن جابرأن رسُولَ اللهدَخَلَ يَوْمَ فَتْحِ مَكَّةَ وَعَلَيْهِ عِمَامَةٌ سَوْدَاءُ.



784: Cabir (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Mekke’nin fethedildiği gün başında siyah bir sarıkla Mekke’ye girdi. (Müslim, Hac 451)


24 Ekim 2020 Cumartesi

YASAKLANAN VE TAVSİYE EDİLEN RENKLER VE ELBİSE TÜRLERİ



قال الله تعالى : يَا بَنِي آدَمَ قَدْ أنزلنَا عَلَيْكُمْ لِبَاسًا يُوَارِي سَوْءَاتِكُمْ وَرِيشًا وَلِبَاسُ التَّقْوَىَ ذَلِكَ خَيْرٌ .

778:“Ey Ademoğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. Takva elbisesi (kalbin ve ruhun güzelliği, utanma duygusu, hayırlı işler v.s) ise sizler için daha hayırlıdır,” (7 Araf 26)

قال الله تعالى : وَجَعَلَ لَكُمْ سَرَابيلَ تَقِيكُمُ الحَرَّ، وَسَرَابيلَ تَقِيكُمْ بَأْسَكُمْ .

“Sizi sıcağa karşı koruyacak elbiseler ve savaşlarda düşmanların silahlarından sizi koruyacak zırhlar yaratık...” (16 Nahl 81)

779- وعن ابنِ عبَّاسٍ رضي اللهُ عَنْهُما أن رسُولً اللهقال : الْبسُوا مِنْ ثِيَابِكُمُ البَيَاضَ، فَإنهَا مِنْ خَيْرِ ثِيَابِكُمْ، وَكَفِّنُوا فِيها مَوْتَاكُمْ .



779: İbni Abbas (Allah Onlardan razı olsun)'den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Beyaz elbiselerinizden giyiniz. Zira elbiselerin en güzel olanı beyaz olanlardır. Ölülerinizi de beyaz kefene sarınız.” (Ebu Davut Tıbb 14, Tirmizi, Cenaiz 18)



16 Ekim 2020 Cuma

Uğursuzluk kalbte uyanan bir duygudur, bu duygu onları işlerinden alıkoymasın


 

701- وعن مُعَاوِيةَ بن الحَكَم السُّلَمِيِّ

قال : بَيْنما أنا أُصَلِّي مَعَ رسولِ الله
إذا عَطَسَ رَجُلٌ مِنَ القَوْمِ فَقُلْتُ: يَرْحَمُكَ الله، فَرَماني القَوْمُ بِأَبْصَارِهِمْ فَقُلْتُ: وَاثُكْلَ أُمِّيَاه ! مَا
شَأن
كُمْ تَنْظُرُونَ إلَى؟ فَجَعلُوا يَضْرِبُونَ بِأَيْدِيهِمْ عَلى أَفْخَاَدِهِمْ!، فَلَمَّا رَأَيْتُهُمْ يُصَمِّتُونَني لَكِنِّي سَكَتُّ. فَلَمَّا صَلى رسولُ الله
، فَبِأبي هُوَ وَأُمِّي، مَا رَأَيْتُ مُعَلِّماً قَبْلَه وَلا بَعدَهُ اَحْسَنَ تَعْلِيمًا مِنْهُ، فَوَ اللهِ مَا كَهَرَنِى وَلاَ ضَرَبَنِى وَلاَ شَتَمَنِى – قال : أن هذِهِ الصَّلاَةَ لاَ يَصْلُحُ فِيهَا شَىْءٌ مِنْ كَلاَمِ النَّاسِ، إنما هِيَ التَّسْبِيحُ والتّكْبِيرُ، وَقِرَاءَة القرآن أَو كما قال رسولُ الله قلت: يا رسولَ الله، إني حَدِيثُ عَهْد بِجَاهِلِيَّةٍ، وَقَدْ جَاءَ الله بِالإسلام، وإن مِنَا
رِجالا
يَأْتُونَ الْكُهَّان ؟ قال : فلا تأتهم ، قلت: ومنا رجالٌ يتَطيّرونَ ؟ قال : ذَاكَ شيْءٌ يَجِدُونَه في صُدورِهِم، فَلا يَصُدَنَّهُمْ .

Muaviye ibni Hakem es Sülemî (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: 

Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’le birlikte namaz kılarken cemaatten biri aksırdı. Ben de hemen “yerhamukellah” dedim. Cemaat bana ters ters bakmaya başlayınca: 

-Vay anası evlatsız kalasıcalar bana niçin öyle ters ters bakıyorsunuz? deyince elleriyle uyluklarına vurmaya başladılar. Onların beni susturmalarına karşılık sustum.

Anam babam Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’e feda olsun ne ondan önce ne de ondan sonra kendisinden daha iyi bir öğretici görmedim beni ne azarladı ne sövdü ne de dövdü. Namazı kıldırıp bitirince de şöyle söyledi:

“Bu namazdır. Bunda dünya kelamının yeri yoktur. Çünkü namazda Allah tesbih edilir, tekbir getirilir ve Kur’an okunur, dedi veya buna benzer bir şey söyledi. Ben de:

- Ya Rasûlallah ben cahiliyyeden ayrılıp yeni müslüman oldum, içimizde falcılara gidenler var, dedim. Bana:

-Sen falcı (kahin)lere gitme, buyurdu. Ben tekrar aramızda uğursuzluğa inanan adamlar var deyince de:

-Uğursuzluk kalbte uyanan bir duygudur, bu duygu onları işlerinden alıkoymasın.(çünkü uğursuzluk ne fayda ve nede zarar getirtebilir)” (Müslim, Mesacid 33)

2 Ekim 2020 Cuma

Ey mü'minlerin emiri! Çıkma, zira sihrin -veya şerrin- onda dokuzu oradadır



Hadis-i Şerifte Buyuruldu ki:

İmam Malik'e ulaştığına göre, Hazreti Ömer Radıyallahu Anh Irak'a çıkmak istemişti. Ka'bu'l-Ahbar kendisine dedi ki: "Ey mü'minlerin emiri! Çıkma, zira sihrin -veya şerrin- onda dokuzu oradadır. Cinlerin fasıkları da oradadır. Devasız hastalık da oradadır." (Malik der ki): "Bununla dini helaki kasteder." (İmam Malik, bunu belağ (senetsiz) olarak rivayet etmiştir)

Kaynak : Muvatta, İsti'zan 30, (2, 975)

Açıklama :
Zürkâni, sihrin ondan dokuzunun Irak'a nisbet edilmesini, Bâbil şehrinin Irak'ta olmasıyla îzah eder. Kur'ân-ı Kerîm'de insanlara sihir öğreten Hârut ve Mârut adındaki iki meleğin Bâbil'e indiği haber verilmiştir (Bakara 102).



 Devasız hastalık, tabiblerin tanımadığı, tedâvisinden âciz kaldıkları hastalık demektir.



 Zürkâni bu bilgileri Ka'bu'l-Ahbâr'ın eski kitaplardan nakletmiş olabileceğini söyler. Çünkü Ka'b yahudilikten ihtida etmiş bir âlim idi. Eski kitapları çok iyi biliyordu ve zaman zaman o kitaplardan rivâyetlerde bulunuyordu

20 Eylül 2020 Pazar

Cennet ehli ne isterse hayalininde bir misli verilecek

 


1895- وَعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ

، أَنَّ رَسُولَ الله
قَالَ: إِنَّ أَدْنَى مَقْعَدِ أَحَدِكُمْ مِنَ الْجَنَّةِ أَنْ يَقُولَ لَهُ: تمنَّى؟ فَيَتَمَنَّى وَيَتَمَنَّى، فَيَقُولُ لَهُ: هَلْ تَمَنَّيْتَ؟ فَيَقُولُ: نَعَمْ، فَيَقُولُ لَهُ: فَإنَّ لَكَ مَا تَمَنَّيْتَ وَمِثْلَهُ مَعَهُ .

1895: Ebu Hureyre (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:

“Sizden cennetin en aşağı derecesinde bulunan birine Allah; ne dilersen dile diyecek. O da bütün dileklerini söyleyecek. Kendisine; Kalbinden geçenlerin hepsini diledin mi diyecek, o da evet diledim, diyecek. Bunun üzerine o kimseye

-Bütün dilediklerin, bir misli fazlasıyla sana verilecektir, denilecek.”(Müslim,İman, 303)

7 Eylül 2020 Pazartesi

Hz Salih as ve devesi, sevgili peygamberimiz sav efendimizin öyle ise hamuru atın, o aldığınız suyuna dökün! Hadisi serifi


Birinci Ad kavmi helak olduktan sonra, onların geri kalanları Vâdi'l Kura ve Şam taraflarını imar ederek hâlâ eserleri bakî olan bir takım eski menziller meydana getirdiler. Büyük binaları barındıran şehirleri, kasabaları ve dağ zirvelerinde oyulmuş san'at eseri mağaraları vardı. Bunların merkezi olan Hıcr şehrinin bakiyesi olarak bir köy vardır ki, Semûd medeniyetinin eserleri Hıcr'in etrafındadır.
Birinci Âdın bakiyesi olan bu Semûd kavmi müşrik ve putperest idiler. Allahü Teâlâ kendilerine tevhid akidesini öğretmek üzere içlerinden biri olan kan kardeşleri Salih Aleyhîsselâm'ı peygamber olarak gönderdi. Salih Aleyhisselâm Semûd kavminin orta halli bir ailesine mensuptu. Ancak soy bakımından en itibarlı bir aile idi. Hazreti Salih kavmini hakka davete başlayarak şu nasihatlerde bulundu:
— Ey kavmim! Siz burada müşrik olduğunuz halde Ölümden, âfetten emin olarak bırakılır mısınız? Bu bahçeler, bostanlar, pınarlar, ırmaklar, ekinler, meyvesi hoş hurma ağaçları içinde kalır mısınız? Bir de ince san'atla dağlardan hayrete değer evler yontuyorsunuz. Bunların içerisinde şirk üzere ebedî kalır mısınız? Şu halde Allah'dan korkunuz ve onun Resulü olan bana itaat ediniz!. Ve yeryüzünü fesada verip İslahına çalışmayan şu müşriklerin sözlerine kapılmayınız!
Fakat Semûd kavmi Salih Aleyhisselâm'ın bu dâvetine isyan ettiler ve:
— Muhakkak sen sihre tutulmuş, çıldırmış kimselerden birisin! Sen de şüphesiz bizim gibi yiyip içen bir kişisin. Eğer sen doğru Peygamberlerden isen, doğruluğuna delîl olacak bir delîl getir! dediler.
Hazreti Salih onlara
— Ey kavmim, Allah'a kulluk ediniz! O Allah ki, sizin için O'ndan başka ibâdet edecek hiç bir ilâh yoktur. Bunun Rabbiniz tarafından muhakkak bir delili gelmiştir ki, o, sizin için bir delîl olarak Allah'ın gönderdiği şu dişi devesidir. Onu kendi haline bırakınız!. Varsın Allah'ın toprağında Hıcr vadisi otlarından yesin!. Sakın ona bir fenalıkta bulunmayınız!. Sonra sizi çok elemli bir azab yakalar. Şunu da hatırlayınız kî, Allah sizi, Ad kavmini helak ettikten, sonra onlara halef kıldı. Ve sizi bu toprakta yerleştirdi. Düz ovalarında yazlık köşkler ediniyorsunuz. Dağlıklarında da kışlık evler yontuyorsunuz. Artık Allah'ın nimetlerini hatırlayınız da O'na iman ediniz! Ve yeryüzünde fesadçı bir zümre halinde gezmeyiniz!.
İşte şu bir deve peygamberliğimin doğruluğuna bir delildir. Bu kuyunun suyunu nöbetle muayyen bir gün devenin içmek hakkı vardır. Muayyen bir gün de sizin içmek hakkınız vardır. Sakın bu deveye fenalık dokundurmayınız, bunu kesmeyiniz!. Sonra sizi büyük bir günün azabı yakalar! dedi.
Salih Aleyhisselâm'ın kavminden îmân etmeyi kibirlerine yediremiyen eşraf güruhu, etbâlarından îmân eden fukara zümresine, onlarla alay ederek:
— Siz Salih'in hakikaten Rabbi tarafından bize ve size gönderilmiş bir Peygamber olduğuna inanıyor musunuz? dediler. Fakirler ve zayıflar takımı da onlara:
— Biz Allahü Teâlâ'nın Salih Aleyhisselâm'a gönderdiği dîne inanmış kişileriz! diye cevap verdiler.
Kibirlenip de îmân etmeyen güruh ise:
— Sizin iman ettiğiniz o dîni biz inkâr ediyoruz! dediler ve Allah'ın mu'cizesi olan dişi deveyi boğazladılar ve Allah'ın emrini kabul etmekten kaçındılar. .
Salih Aleyhisselâm'a da:
— Ey Salih, eğer sen hakikaten Peygamberlerden isen bizi korkutup durduğun azabı getir de görelim! dediler. Bunun üzerine onları bir zelzele, yeryüzünü sarsan şiddetli bir sayha yakaladı da onlar evlerinde çöke kalarak sabaha erdiler.
Salih Aleyhisselâm ise onlardan döndü ve dönmeden önce de kendilerine:
— Ey kavmim, ben size Rabbimin emirlerini, nehiylerini tebliğ ettim, size güzel öğüt de verdim, Ancak siz hayrınız için çalışanları sevmezsiniz! dedi.
Semûd kavminin merkezi olan Hıcr şehrinde dokuz kişilik bir şerli çete vardı. Bunlar Semûd'un mütegallibe takımı idiler. Semûd diyarını İslah değil, ifsâd ediyorlardı. Devenin nöbet günü kuyunun suyunu içip kurutmasına, hayvanların susuz kalmasına canları sıkılarak bu çete ferdleri, Allah adına and içerek aralarında sözleştiler ki, muhakkak Salih Aleyhisselâm'a ve ona îman edenlere bir gece baskını yapalım, öldürelim. Sonra onun vârislerine:
— Biz Salih'in ve ehlinin öldürüldüğünü görmedik! diye yemin edelim. Artık sözümüz sözdür, sözümüzde sadık kimseleriz! dediler.
Onlar böyle bir hile tuzağı kurdular.
Halbuki Hazreti Allah da onlara bir ceza ve helak hazırlamıştı ki, onlar hâlâ anlamıyorlardı.
Sonunda müşrikler deveyi boğazladılar, sonra da öldürdüklerine pişman oldular. Bu hadiseden üç gün sonra bir sabah vakti azâb sayhası kendilerini yakaladı da, onlara oydukları sağlam binalar, o kadar servetleri hiç bir fayda vermedi.. imansızların hepsi toptan helak oldu. Yontulmuş evleri yaptıkları zulümler yüzünden bom - boş kaldı. Şüphesiz bu hadisede anlamak ve bilmek kaabiliyeti olan bir kavim için büyük ibret vardır.
İman edenler topluluğu ise bu badireden selâmete çıkarıldı. Çünkü onlar şirkten uzaklaşmışlardı. Salih Aleyhisselâm ile birlikte kurtulan mü'minler dört bin kişi idi. Hazreti Salih bu azabın vaki olmasından önce ümmetiyle beraber Semûd kavminin arasından çıkarak Şam tarafına gelmiş, Remle kasabasında kalmıştır. Hazreti Salih kavmi ile yirmi sene yaşadıktan sonra yüz elli sekiz yaşında iken Hadramut'da vefat etmiştir.
Hazreti Salih'in yukarda geçtiği gibi, mucize olarak bu dişi deveyi ortaya koyması, Semûd kavminin kıymetli malının deve olmasındandır. Devenin icazkar hali de dolu bir kuyunun suyunu bir defada içmesidir. Bu mübarek hayvan dağlarda otlar, su nöbeti kendisinin olduğu gün gelir, başını kuyuya sokarak bir defada kuyunun suyunu tamamen içermiş. Ertesi gün de Semûd kavmi kuyudan su alır, hayvanlarını su-larlarmış.
Resûlüllah aleyhisselâm Tebük harbinde Semûd'un helak olduğu yerde konakladığı zaman sahabîlerine, buranın kuyusundan su içmemelerini ve buradan su almamalarını ilân etti. Ashâb «Ey Allah'ın Resûlü, biz bu kuyunun suyundan alıp hamur yoğurduk, su kaplarımızı da doldurduk» deyince, Peygamber aleyhisselâm «öyle ise hamuru atın, o aldığınız suyuna dökün!» buyurdular.
(Â'râf, Hıcr, Nemi ve Şuarâ Sûreleri)

6 Eylül 2020 Pazar

Dua ederken salatu selam okunması hakkında hadisi serif


Hadis-i Şerifte Buyuruldu ki:

Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) dua eden bir adamın, dua sırasında Hazreti Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e salat ve selam okumadığını görmüştü. Hemen: "Bu kimse acele etti" buyurdu. Sonra adamı çağırıp: "Biriniz dua ederken, Allahu Teala'ya hamd-u send ederek başlasın, sonra Hazreti Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e salat okusun, sonra da diledigini istesin" buyurdu.

Kaynak : Tirmizi, Da'avat 66, (3473, 3476), Ebu Davud, Salat 368, (1481), Nesai, Sehv 48, (3, 44)

Açıklama :
1- Bu rivayet, duanın makbul olması için mahiyetce nasıl olması gerektiği hususunda bilgi vermektedir. Allah'a hamd ve sena ile başlanmalı ve mutlaka Resûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm)'a salâtu selâm okunmalıdır. Böylece hamdele ve salvele okunduktan sonra duaya geçilmelidir.



 2- Hadisin Tirmizî'de gelen bir vechine göre: "Resûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) (Ashâbıyla Mescid'de) otururken biri gelerek namaz kılar ve sonra: "Rabbim bana mağfiret et, bana rahmet et" diye dua eder. Resûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm):



 "Ey namaz kılan kişi, acele ettin. Namazı kılıp oturdun mu, Allah'a lâyık olduğu şekilde hamdet, bana salât oku. Sonra Allah'a dua et" dedi. Râvi der ki: "Bundan sonra bir başkası daha namaz kıldı, önce Allah'a hamdetti, sonra Hazreti Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm)'e salât okudu. Resûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) buna da şunu söyledi:



 "Ey namaz kılan kişi dua et, icabet göreceksin!"



 3- Salât, dua demektir. Hazreti Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm)'e salât okumak, O'na dua etmektir. Umumiyetle: "Allahümme salli alâ Muhammedin..." "Ey Allah'ım Muhammed'e salât (mağfiret, rahmet, bereket) et...!" diye başlayan mesnun, sabit formülleri vardır.



 Salât kelimesi dilimizde hem namaz, hem de dua kelimeleriyle karşılanır. Yani Arapça olan salât sadece dua demek değildir. İslâm'ın resmî ibadeti olan namaz mânasına da kullanılmaktadır.



 4- Duanın makbul olma âdâbından biri de, müteâkip hadiste belirtileceği üzere, yaptığımız duanın Hazreti Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm)'e salât ile sona ermesidir

19 Ağustos 2020 Çarşamba

Bizim diğer ümmetlere ustunluğumuz


418- Huzeyfe (r.a)'tan rivayet edildiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyur­maktadır:
“Biz, (diğer) insanlar üzerine üç şeyle üstün kılındık:
1- Saflarımız meleklerin safları gibi yapıldı.
2- Yeryüzünün her tarafı bizim için mescit kılındı.
3- Su bulmadığımız zaman toprak bize temizleyici bir araç kılındı. Bir haslet daha söyledi.” [4]

Açıklama:

Burada belirtilmeyen bu özelliği; Nesai, Sünenü'l-Kübra, 5/15 (8022)'de zikretmiştir. Bu özellik de şudur:
“Bir de,  Bakara suresinin şu son ayetleri arşın altındaki defineden bana mahsus olmak üzere verildi.”

Hadis-i Şerifte Buyuruldu ki:

Bir adam İbnu Ömer Radıyallahu Anh'e Haceru'l-Esved'i istilam etme hususunda sormuştu. Şu cevabı aldı: "Ben, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'ın onu hem istilam eder, hem de öper gördüm." Adam tekrar sordu: "Pekala, sıkışacak olsam, bana galebe çalacak olsalar, (ne yapayım)?" İbnu Ömer Radıyallahu Anh kızgın bir eda ile: "Soruşu Yemenide batasıca, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'ı onu hem istilam eder, hem öper gördüm."

Kaynak : Buhari, Hacc 60, Nesai, Hacc 155, (5,231)

Açıklama :
1- Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) Resûlullah'ın sünnetine olduğu gibi teslimiyet ve bağlılığı ile tanınmış büyük sahabelerden biridir. Resûlullah'tan ne gördü, ne duydu ise onu ne pahasına olursa olsun aynen tatbik etmeye, nakletmeye itina gösterirdi. Resûlullah 'tan söylenen birşey hususunda hiçbir mütâlaa kabul etmezdi. Bu yüce sahabinin mizacını sadedinde olduğumuz rivayette de görmek mümkündür. Haceru'l-Esved'i Resûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) hem istilâm etmiş, hem de öpmüştür. Öyleyse, hem istilâm edilecek, hem öpülecek. Muhatabı, "Sıkışıklıkla karşılaşıp, Hacerü'l-Esved'e yanaşamazsam ne yapayım?" mânasında sorusunu yenileyince İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ): "Bırak soru sormayı, ben Resûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm)'ın sünnetini haber verdim!" mânasında, eski cevabını olduğu gibi tekrar eder. Öfkesini ifade için de kelimesi kelimesine tercüme edersek: "Sualini Yemen'e koy" mânasında bir ifadede bulunur. İbnu Hacer, İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)'in öfkelenmesini, adamın sualinde re'yi ile hadise muârazada bulunma kokusu sezmiş olmasıyla izah eder. Böylece bunu reddetmiş ve adama bir hadis işitince şahsî re'yi bırakıp hadisin mûcibi ile amel etmesini ders vermiş olmaktadır.

 2- Hadis, İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)'in izdihamı, istilâmı terketmeye yeterli bir özür bulmadığını ifâde etmektedir. Saîd İbnu Mansûr 'un bir rivayetine göre, İbnu Ömer, Haceru'l-Esved'i öpebilmek için kalabalıkta zahmeti göze almış ve hatta yaralanmıştır. Bir başka rivayette bu davranışının sebebi sorulunca şöyle demiştir:
هَوَتِ اْ‘َفْئِدَةُ إِلَيْهِ فَأَرِيدُ اَنْ يَكُونَ فُؤَادِى مَعَهُمْ

 "Gönüller hep ona aktı, benim gönlümün de onlarla beraber olmasını istedim."Ancak, İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ)'tan Haceru'l-Esved'i öpmek için müzâheme ve sıkışıklık yapmanın kerâheti rivayet edilmiştir. َيُؤْذِى وََيُؤْذَى "(Tavafta) ne ezâ verin, ne de ezâ görün" buyurmuştur.Haceru'l-Esved'i öpme meselesinde esas budur: Başkasına ezâ vermeden öpmelidir. Ezâ vermek mekruhtur. Sıkışık hallerde uzaktan istilâm yapılır.



 3- Şunu da kaydedelim: Haceru'l-Esved'i öpme sırasında gürültü yapmamak gerekir

12 Ağustos 2020 Çarşamba

Kadının odasındaki namazı holündeki namazından üstündür. Mahda'ındaki namaz ise odasındaki namazından üstündür


Hadis-i Şerifte Buyuruldu ki:

Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki: "Kadının odasındaki namazı holündeki namazından üstündür. Mahda'ındaki namaz ise odasındaki namazından üstündür."

Kaynak : Ebu Davud, Salat 54, (570)

Açıklama :
Hadiste, kadının, tesettüre en çok imkan taşıyan yerde namaz kılması tavsiye edilmektedir. Bu sebeple evin odasında (beyt) kılınan namazın oda kapılarının açıldığı ara odadaki (hücredeki)[7] namazından daha hayırlı olduğu belirtilmektedir. Mahda'da kılınan namaz ise hepsinden hayırlıdır. Çünkü mahda' oda içerisinde tesis edilen, kadına mahsus daha dar ve küçük hücreye denmektedir. Nitekim, bazı hadislerde kadınların mescide gitmelerine mani olunmaması tasviye edildiği halde, evindeki namazının daha hayırlı olacağı da ilave edilmiştir. Bir Ebu Davud hadisi şöyle: "Kadınlarınızı mescide gitmekten men etmeyin. Ancak evleri onlar için daha hayırlıdır." Bu husustaki hadislerin hepsini nazar-ı dikkate alan alimler: "Kadınları mutlak şekilde veya geceleyin mescidden men etmek kocalarına haramdır. Ancak, kadınlar bilmelidir ki, evdeki ibadetleri daha hayırlıdır" demiştir.



 Hazreti Aişe'nin bir yorumu mevzuyu aydınlatıcı mahiyettedir: "Eğer Resulullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) kadınların (zinet, koku, güzel elbise vs. erkeklerin dikkatlerini üzerlerine çekici cazib şeylerden) ihsas ettikleri şeyleri görseydi, onları mescide gitmekten men ederdi. Tıpkı Benî İsrail kadınlarının men edilmeleri gibi.



 Bazı alimler bunu esas alarak, kadınları mescidden mutlak surette men etmek gerektiğine hükmetmiştir.



 Fakat İbnu Hacer der ki: "Bu hüküm itiraz götürür. Zira buna hükmün değiştirilmesi terettüp etmez. Çünkü, Hazreti Aişe hükmü, bulunmayan bir şarta ta'lik etmiştir. O şart da zanna dayanan zannıdır: "Resulullah görseydi men ederdi" diyor. Buna mukabil "Görmedi ve yasaklamadı, öyleyse hüküm devam etmektedir" denilir. Hatta, her ikisi de men etme görüşünde olduğunu ihsas etse bile Hazreti Aişe de yasak hususunda kesin açık bir şey söylemiş değildir. Keza, Allah olacakları bildiği halde, Resulüne, kadınların mescidden men edilmesini vahyetmemiştir. Eğer onların ihdas edecekleri bid'alar, onların mescidlerden men edilmelerini gerektirseydi, sokağa, çarşıya çıkma gibi başka şeylerden evleviyetle men ederdi. Ayrıca bid'a ihdası bütün kadınlardan değil, bazılarından olmuştur. Eğer bid'a sebebiyle men edilmeleri kesinlik kazanırsa, bunu ihdas edenler men edilir.



 En doğrusu, fesad çıkmasından korkulan şeye dikkat edip, Resulullah (Aleyhissalâtu Vesselâm)'ın irşadı üzere ondan kaçınmaktır, koku ve süslenme meselesinde olduğu gibi, gece ile kayıtlamak da böyle."

3 Temmuz 2020 Cuma

Nefislerini zulmedenlerin meskenlerine girerken onların maruz kaldığı musibetin size de gelmesi korkusuyla ağlayarak girin


Hadis-i Şerifte Buyuruldu ki:

Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Hıcr'a uğradığı zaman: "Nefislerini zulmedenlerin meskenlerine girerken onların maruz kaldığı musibetin size de gelmesi korkusuyla ağlayarak girin!" dedi. Sonra başını (ridasıyla) örtüp yürüyüşünü hızlandırdı ve vadiyi geçinceye kadar bu hız üzere devam etti."

Kaynak : Buhari, Enbiya 7, Mesacid 53, Megazi 80, Tefsir, Hicr 2, Müslim, Zühd 38-40, (2980)

Açıklama :
1- Bu hadis, Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm)'ın Tebük seferi'ne giderken geçtiği güzergâh üzerinde yer alan Hıcr'a uğrayışını nakletmektedir. Hıcr, Semûd Kavmi'nin yurdudur. Şam'la Medîne arasına düşer. Azgınlıkları sebebiyle mâruz kaldıkları bela sonucu helâk olan kavim, geride, insanlığa bir ibret satırı halinde meskenlerinin harabelerini bırakarak yok olmuş gitmiştir.

 2- Bu hadis, muhtelif vecihlerle rivâyet edilmiştir. Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) böylesi harâbeyi ziyaret ederken, takınılacak âdâbı öğretmek istemiş ve askerlerin dikkatlerini çekmiştir. Takrîr edilen âdâb, o manzaradan bir ibret dersi aldırmaya yöneliktir. Rivâyetin bir başka vechinde bu maksad daha açık olarak görülmektedir: "Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) dedi ki: "Bu azâba uğrayanların yanına girmeyin. Ancak ağlayarak girerseniz o başka. Eğer ağlamazsanız yanlarına girmeyin de onlara gelen belâ size de gelmesin." Ağlamak tefekkür içindir. Böylece, onlara, bunları ağlayacak bir sona götüren sebepler ve içtimâî gelişmeler üzerinde tefekkürü emretmiş olmaktadır: "Allah, onlara yeryüzünde imkânlar tanımış, uzun müddet hayat vermiş olmasına rağmen küfürleri sebebiyle belâya uğratmış, şiddetle cezalandırmıştır. Allah kalbleri çevirendir. Mü'min âkibetinin böyle olmayacağından emin olmamalı, rehâvete düşmemeli, ibâdetler, tevbe ve istiğfardan gâfil olmamalı vs.

 Rivâyetin yine Buhârî'de İbnu Ömer'den tahrîc edilen daha teferruatlı bir vechi şöyle: "Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) Tebük Gazvesi sırasında Hıcr'a indiği zaman kuyularından su içmemeyi, onlardan su almamayı emretti. Ashab (radıyallâhu anh):

 "Biz onlardan su aldık ve hamur yaptık!" dediler. Bunun üzerine Resûlullah(aleyhissalâtü vesselâm) o hamuru atmayı ve suları dökmeyi emretti.

 "Bazı rivâyetlerde hamurun develere yem yapılmasını emrettiği belirtilir. Bir başka rivâyete göre, Hazreti Sâlih (aleyhisselâm)'in devesinin su içtiği kuyudan su almalarını emretmiştir.

 Bir diğer rivâyette, Tebük seferi sırasında bir vâdiye gelince Hazreti Peygamber'in: "Şu anda sizler, mel'un (lânete uğramış) bir vâdidesiniz, öyleyse hızlanın (buradan çabuk çıkın)... kim (buranın suyu ile hamur yaptı, tencere kaynattı ise ters çevirsin..." dediği belirtilir.

 3- Bulkînî'ye Hazreti Sâlih'in devesinin su içtiği kuyunun nasıl bilindiği sorulmuş, O da: "Tevâtürle, zîra mütevâtir haberde Müslüman olma şartı aranmaz" demiştir. Ancak İbnu Hacer, bunu Resûlullah'ın vahyen öğrenmiş olabileceğini söyler.

 4- Lânetli yerlerden ağlamadan geçenlerin, onların uğradığı belaya uğramalarından korkma'nın mânası şudur: "Onların Allah'ın verdiği nimetlere nankörlük etmeleri, inanılması gereken husûslarda ve ibâdet edilmesi gereken Zât hakkında akıllarını kullanmamaları gibi ağlanacak halleri üzerine tefekkür etmedikleri için, bu ihmalkâr davranışlarıyla Semûd kavmine benzemiş oluyorlar. Bu hâl onları katı kalpliliğe ve sonuç olarak öncekilerin felâketine dâvet çıkaran yanlış amellere sevkedebilir, böylece bunlara da onları vuran bela gelebilir."[2]

 5-HADİSTEN ÇIKARILAN BAZI HÜKÜMLER

 * Semûd kavminin kuyularından su almak mekruhtur. Keza küfrü sebebiyle Allah'ın azabı ile helâk olmuş emsâl yerlerin kuyu ve pınarlarından su almak da mekruhtur. Suyu sâlihlerin kuyusundan almalıdır.* Bu kerâhetin tenzîhî bir kerâhet mi, tahrîmi bir kerâhat mi olduğu, tahrîmi olduğu takdirde bu su ile temizlik sahih mi değil mi ihtilâf edilmiştir.

 * Azâba uğrayanlar hakkında tefekkür ve murâkabe teşvik edilmekte, oralarda ikâmet etmek yasaklanmaktadır.

 * Lânetli yerlerden hızlı geçilmelidir.


 * İnsanlara men edilen bir yiyecek hayvanlara verilebilir

2 Temmuz 2020 Perşembe

Cahilken öğretmedin, açken de doyurmadın! Hadisi serifi


Hadis-i Şerifte Buyuruldu ki:

Kıtlığa uğradım. Bunun üzerine Medine bahçelerinden birine girdim. Başak ovup hem yedim hem de torbama aldım. Derken sahibi gelip beni yakaladı, dövdü, torbamı elimden aldı ve beni Resulullah'a getirdi. Durumu ona anlattı. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) mal sahibine: "Cahilken öğretmedin, açken de doyurmadın!" dedi. Sonra emri üzerine, torbamı saldı. (Sonra Resulullah) bana bir veya yarım sa' miktarında yiyecek verdi.

Kaynak : Ebu Davud, Cihad 93, (2620, 2621), Nesai, Kudat 20, (8, 240), İbnu Mace, Ticarat 67, (2298)

Açıklama :
Hattâbî der ki: "Bu hadis, Resulullah (Aleyhissalâtu Vesselâm)'ın meyveyi taşıma hususunda, çocuğu cehaleti sebebiyle mazur addettiğini, bahçe sahibini de acıktığı zaman doyurmadığı için levmettiğini gösterir.

 Hadisin Nesâî'deki vechinde, ifadeler biraz daha farklı. Mesela sadedinde olduğumuz vechinde elbise (sevb) kelimesine mukabil, Nesâî'de kisâ kelimesi geçer, tercümede bu vechi korumayı tercih ettik, daha vâzıh olduğu için. Ayrıca oradaki vechinde Abbâd, Resulullah'a, muamelesi sebebiyle sahibinden şikayetcidir, yardımını talebetmektedir. Resulullah bu şikâyet üzerine mal sahibini huzuruna celbetmiştir

17 Haziran 2020 Çarşamba

Selman Farisi'nin Kadılık meselesi ile ilgili açıklaması, Ebu'd-Derda'nın Şam'a Kadı olarak gitmesi


Hadis-i Şerifte Buyuruldu ki:

Ebu'd-Derda, Selman-ı Farisi Radıyallahu Anh'ye: "Arz-ı Mukaddese'ye gel!" diye yazmıştı. Selman ona şöyle cevap yazdı: "Arz kimseyi takdis etmez. İnsanı mukaddes kılan şey amelidir. Bana ulaştığına göre, sen orada tabib kılınmışsın ve hastaları tedavi ediyormuşsun. Eğer tedavi edebiliyorsan ne mutlu sana. Eğer mütetabbib isen, insanları öldürüp cehennemlik olmaktan sakın!" Ebu'd-Derda Radıyallahu Anh iki kişi arasında hükmedince, onlar yanından ayrıldıkları vakit onlara bakar ve: "Vallahi mütetabbibdir. Bana geri donun. Kıssanızı bana iade edin (meselenizi iyice tetkik edeyim)!" derdi.

Kaynak : Muvatta, Vasiyyet 7, (2,769)

Açıklama :
1- Şârih Zürkânî, hadiste geçen tabîb kelimesini kadı olarak anlar ve hadisi: "Bana ulaştığına göre sen orada kadı nasbedilmişsin" şeklinde mânalandırır. Ebu'd-Derdâ'nın Şam'a kadı tayin edilmiş olduğunu ve orada kadılık vazifesini ilk alan kimsenin o olduğunu belirtir. Ebu'd-Derdâ' nın tabîb şeklinde isimlendirilmesini mânevî hastalıkları tedavi etmesiyle izah eder.

 2- Mütetabbib, tabib olmadığı halde tedaviye yeltenen demektir; sahte tabib de denebilir. Burada kadılıkta yetersiz mânasında anlamak gerekecek. Nitekim hadisin sonunda, kendisine dava arzeden iki kişi arasında hükmetmesi mevzubahis olmakta ve onlara; "hükümden sonra geri dönün, kıssanızı yeniden anlatın (daha iyi araştırayım)" dediği mevzubahis olmaktadır. Bu sözler tabib kelimesinin kadı mânasında kullanıldığına delil olmaktadır

10 Haziran 2020 Çarşamba

Cenaze mescide girmesi caiz midir? Mezheplere göre


Hadis-i Şerifte Buyuruldu ki:

Sa'd İbnu Ebi Vakkas Radıyallahu Anh vefat ettiği zaman, Hazreti Aişe: "Onu mescide sokun da ben de üzerine namaz kılayım" dedi. Ancak onun bu teklifi yadırgandı ve hüsn-ü kabul görmedi. Bunun üzerine Hazreti Aişe: "İnsanlar ne çabuk unutuyorlar, Allah'a yemin olsun Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Beyza'nın iki oğlu Süheyl ve kardeşinin namazlarını mescidin içinde kıldırdı" dedi.

Kaynak : Müslim, Cenaiz 99, (973), Muvatta, 22, (1, 229), Ebu Davud, Cenaiz 54, (3189, 3190), Tirmizi, Cenaiz 44, (1033), Nesai, Cenaiz 70, (4, 68)

Açıklama :
1- Bu hadis, namazı kılınması için, cenâze mescide sokulabilir mi, sokulamaz mı meselesiyle ilgilidir. Bu hususta görüldüğü üzere tereddüt vâki olmuştur.

 2- Sa'd İbnu Ebi Vakkâs, hicrî 55 yılında Akik'de vefat etmiş, Medine'ye getirilmiştir. Hazreti Aişe (radıyallahu anhâ) Sa'd (radıyallahu anh)'a karşı duyduğu takdir ve şefkat sebebiyle cenaze namazına katılıp dua etmek istemiştir. Resûlullah'ın zevceleri, cenâze namazlarına erkeklerle katılmadıkları için, evinden dışarı çıkması mümkün değildi. Cenaze mescide alındığı takdirde katılabilecekti, çünkü ikâmetgâhı mescidin avlusunda idi.

 Hâdise, Müslim'in bir rivâyetinde biraz daha açık şekilde rivâyet edilmiştir:

 "Abbâd İbnu Abdillah İbni'z-Zübeyr anlatıyor: "Sa'd İbnu Ebi Vakkâs vefat edince, Resûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm)'ın zevceleri, cenazenin mescide getirilmesini, kendilerinin de cenaze namazını kılacakları haberini gönderdiler. Öyle yapıldı. Cenâze getirilip, hücrelerin önünde durduruldu. Sonra da peykelere bakan cenâzeler kapısından çıkarıldı.

 Halkın, bu tatbikat sebebiyle kendilerini kınadığı, Ümmühâtu'l- Mü'minîn'in kulaklarına geldi: "Cenazeler mescide sokulmamalıydı!" deniliyordu.

 Hazreti Aişe bu dedikoduyu işitince şu Açıklamayı yaptı:

 "İnsanlar bilmedikleri şeyi kınamada ne kadar da aceleciler! Cenâzeler mescide sokulduğu için bizi kınıyorlar. Halbuki Resûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) Süheyl İbnu Beyda'nın namazını mescidin içinde kıldırdı."

 3- Bu hadis, mescidde cenaze namazı kılınır diyen cumhûr'un delilidir. Bunlar, ölmüş insanın temiz olduğunu kabûl ederler, cenâzenin mescidin içine alınmasında beis görmezler. Nevevî, Şâfiî mezhebinde sahih görüşün bu olduğunu belirtir.

 Ebu Hanîfe, İbnu Ebî Zi'b'ye meşhur kavline göre İmam Mâlik, "mescidde cenaze namazı kılınmayacağını" söylemişlerdir. Ölünün necis olduğunu söyleyenler de bu görüştedirler: Temiz olduğunu söyleyenlerden de, mescide sokulmasını uygun görmeyenler vardır. Onlar mescidi kirletme endişesini ileri sürerler. Bunlar, Süheyl'e kılınan namazı, "Cenaze mescidin dışında, musalliler mescidin içerisindeydi" diye te'vil ederler. Cenâze dışarıda olduğu takdirde, cemaatin içerde olması ittifâkla câizdir. Şiddetli yağmur gibi bir özür halinde içeri alınabilir. Özürsüz almak tenzihen mekruhtur. ulemâ Hazreti Aişe'ye itiraz edenlerin sahabî olması sebebiyle, cenâzelerin dışarı konulmasını esas almıştır.

 4- Hadiste geçen Beyda, Süheyl'in annesinin vasfıdır. Kadının asıl adı Da'd'dır. Beyaz renkli olduğu için bu vasıf, lakab kılınmıştır. Süheyl'in kardeşleri Sehl ve Safvân'dır. Kocası Vehb İbnu Rabîa'dır. Kureyşlidir

11 Mayıs 2020 Pazartesi

Mantar göze şifa acve hurması cinnete şifadır


Hadis-i Şerifte Buyuruldu ki:

Ebu Sa'îd ve Câbir Radıyallahu Anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Mantar kudret helvası (nevi)ndendir. Suyu göze şifadır. Acve hurması cennettendir ve cinnete karşı şifadır."

Kaynak : İbnu Mace Sünen (3453) - Hds :(7027)


Allah yolumda cihad yapmayı temenni etmek hadisi


Hadis-i Şerifte Buyuruldu ki:

İçinden samimi şekilde Allah yolunda cihad yapmayı temenni eden bir kimse, bilahare ölse de, öldürülse de şehid sevabı kazanır. Kim de Allah yolunda yara alsa veya Allah yolunda -düşmanın sebep olmadığı- bir musibetle bile yaralansa bu yara, kıyamet günü, en büyük hali içinde rengi zaferin renginde, kokusu da misk kokusunda olarak gelir. Kimin vücudunda, Allah yolunda iken çıkan, iltihab gibi bir yara açılacak olsa bu da onun için şehidlik mührü olur.

Kaynak : Tirmizi, Fedailu'l-Cihad 21, (1657), Ebu Davud, Cihad 42, (2541), Nesai, Cihad 25, (6, 26)

Açıklama :
Bu rivayet, Tirmizî, Ebu Dâvud ve Nesâî'de, bir önceki hadisin devamı olarak kaydedilmektedir. Hadis, samimi bir niyetle cihad sevabının kazanılabileceğini müjdeler. Allah için cihad etme arzusunu, samimiyetle her an içinde canlı tutup, âdeta cihâda davetiye veya bu maksadla açılan bir sancak bekleyen böyle bir hâlet-i ruhiye ile hayatını devam ettiren bir kimse, istirahat döşeğinde ölse bile şehid sevabı alacaktır. Hadiste "samimiyet"ten başka kayıt olmamakla birlikte, bu samimiyetin isbatı olarak, İslâmiyet'i elinden geldikçe yaşamak gereğinden söz edilebilir, diye düşünüyoruz.

 Resûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm), Allah yoluna çıkınca, düşmanın veya herhangi bir musibet veya kazananın darbesiyle alınan yaraların, kıyamet günü bir şehâdet madalyası gibi en haşmetli görünüm içinde, en güzel kokular saçtığı halde şehidi tezyin edeceğini, Allah yolundayken şu veya bu hastalık sebebiyle açılan yara ve iltihabların da bir nevi şehidlik mühürü olacağını müjdeliyor.

 O yolda olmayı, niyeten de olsa Allah, cümlemize müyesser eylesin. Âmin!

9 Mayıs 2020 Cumartesi

Bismillahi ve fî sebîlillahi, ve ala Milleti Resûlillahi,cenaze duası


Hadis-i Şerifte Buyuruldu ki:

Said İbnu'l-Müseyyeb rahimehullah anlatıyor: "Ben, İbnu Ömer Radıyallahu Anhümâ ile birlikte bir cenazede beraber bulundum. Cenazeyi lahde koyunca:
"Bismillahi ve fî sebîlillahi, ve ala Milleti Resûlillahi" dedi. Sonra lahidin önüne kerpiç dizilmeye başlanınca:
"Allahümme ecirhâ mineş şeytâni ve min azabi'l-kabri, Allahümme câfi'l-arda an cenbeyha ve sa'id ruhaha ve lakkıhâ minke rıdvânen, (Ey Allahım bu cenazeyi şeytanın şerrinden ve kabir azabından koru. Ey Allahım! Yeri onun yanlarından uzak tut! Ruhunu yükselt, onu katından rızaya erdir!" dedi.
Ben: "Ey İbnu Ömer! Bu duayı Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'dan mı işittin, kendi fikrinle mi söylüyorsun?" dedim.
"Bunu ben kendimden söylesem, ben söz söylemeye muktedirim demektir. Hayır! Ben onu Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'dan işittim" cevabını verdi."

Kaynak : İbnu Mace Sünen (1553) - Hds :(6464)


Resulullah sav heyecanla müjdeledi 😊


Hadis-i Şerifte Buyuruldu ki:

Abdullah İbnu Amr (Radıyallahu Anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte akşam namazını kılmıştık. Namazdan sonra dileyenler evlerine döndü, dileyenler de yerinde kaldıÇok geçmeden) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)  koşarcasına ve hızlı nefes alarak, diz kapakları da açılmış bir halde geldi. Bize dediler ki: "Müjdeler olsun! İşte Rabbiniz! Sema kapılarından bir kapı açmış, meleklere karşı sizlerle iftihar ediyor ve diyor ki: "Kullarıma bakın! Farzlarını eda ettiler. Şimdi de diğer namazı  beklemekteler!"

Kaynak : İbnu Mace Sünen (801) - Hds :(6235)


30 Nisan 2020 Perşembe

Ya Rasulallah sav seni seviyorum hadisi şerifi..


Hadis-i Şerifte Buyuruldu ki:

Bir adam gelerek "Ey Allah'ın Resulü! Ben seni seviyorum" dedi. Resulullah: Ne söylediğim dikkat et!" diye cevap verdi. Adam: "Vallahi ben seni seviyorum!" deyip, bunu üç kere tekrar etti. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bunun üzerine adama: "Eğer beni seviyorsun, fakirlik için bir zırh hazırla. Çünkü beni sevene fakirlik, hedefine koşan selden daha sür'atli gelir."

Kaynak : Tirmizi, Zühd 36, (2351)

Açıklama :
1- Aslında her mü'min Resûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm)'ı sevmekle mükelleftir, O'nsuz mü'min olunmaz. Öyle ise bu söz, ileri derecede bir sevgi duygusunun ifadesi olmaktadır. Bu seviyede bir sevgi, kişiye bir kısım hassasiyetleri tahmîl edecek olmasındandır ki, Resûlullah, bu söylediğin şeyin gerektirdiği mes'ûliyetlere katlanıp , titizlikleri yaşıyabilecek misin? mânasında: "Ne söylediğine dikkat et!" buyurmuştur. "... Fakirlik için zırh hazırla!" uyarısının gerisinde ciddî, muhâtaralı, azîm bir işe karar vermişsin, hele bir düşün, altından kalkabilecek misin? Bu, basit bir karar değil, kendini tehlikeli bir işe atıyorsun. Bunun arkasında pek çok bela ve musibetlerle imtihân var. Kendini bilerek bela ve musibetlere atmaktan daha büyük bir muhâtara (risk) var mı? gibi mânalar zihne gelmektedir.

  Aliyyü'l-Kârî, burada hazırlanması emredilen zırhtan maksadın sabır olduğunu belirtir. "Çünkü der, sabır fakrı örter, tıpkı zırhın zarara karşı bedeni örttüğü gibi."

 Belânın gelmesine selin misal verilmesi, sür'ati ifade içindir, çünkü yüksekten akan sel süratlidir. Resûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm)'ın: "İnsanlardan en şiddetli belaya maruz olanlar önce peygamberler, sonra veliler, sonra bunların benzerleridir" hadisi göz önüne alınınca, sadedinde olduğumuz hadis daha iyi anlaşılır.

 Hak yolunda en büyük musibetlere katlanan Seyyidü'l-Enbiya Efendimizin yolunda gidenler, ona yakınlıklarının derecesini, onu sevme yolunda katlandıkları fedâkarlıklar, sıkıntılar ve mahrûmiyetlerle ölçebilirler.

 Bu mi'yarın zamanımız için çok daha muteber olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü, öncelikle farz ve sünnetlerin yaşanmasında ifâdesini bulan sevmeye, zamanımızda çeşitli mâniler var. Bırakalım pek çok hayatî sünnetleri, farzların yerine getirilmesi bile bir kısım hatarları (riskleri) berâberinde getirmekte, mü'minleri işinden, aşından, terfîsinden etmektedir. Sünnete uymanın getireceği bu hatarları göze alamayıp, tâvizkârlığa düşen rahatına bağlı müslümanlar, şartların daha da ağırlaşmasına zemin hazırlayıp, dinî hayatta daha çok tavizler istenmesine sebep olmaktadırlar.

 Hülasa, ilk nazarda pek vazıh görünmeyen bu hadisin, üzerinde düşünülünce mûcizevî bir beyan olduğu görülmektedir.

 Rabbimizden, Resûl-ü Ekrem'ini hakkıyla sevmeyi bizlere nasîb etmesini niyaz ediyoruz.

29 Nisan 2020 Çarşamba

Hucurat suresi ayet 11 sebebi nüzul


Hadis-i Şerifte Buyuruldu ki:

Bir ayet, biz Beni Selime hakkında nazil oldu. Şöyle ki: "Hazreti Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bize geldiği vakit herkesin mutlaka iki veya üç adı vardı. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu adlarından biriyle: "Ey falan!" diye bir kimseyi çağırınca kendisine: "Ey Allah'ın Resulü! O, bu isimle çağırılınca, kızar" diye ikaz ediyorlardı. İşte bu durum üzerine şu ayet indi: "Ey iman edenler, bir kavm diğer bir kavm ile alay etmesin. Olur ki (alay edilenler Allah indinde) kendilerinden (yani alay edenlerden) daha hayırlıdır. Kadınlar da kadınları (eğlenceye almasın). Olur ki onlar (eğlenceye alınanlar) kendilerinden daha hayırlıdır. Kendi kendinizi ayıplamayın. Birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın, imandan sonra fasıklık ne kötü addır. Kim (Allah'ın yasak ettiği şeylerden) tevbe etmezse, onlar zalimlerin ta kendileridir" (Hucurat, 11).

Kaynak : Tirmizi, Tefsir, Hucurat (3264), Ebu Davud, Edeb 71, (4926)

Açıklama :
Ayet-i kerime mü'minlerin tesmiye âdabını tesbit etmekte ve bir mü'minin diğer bir mü'mine hoşlanmayacağı bir isim veya lakabla çağırmamasını emretmektedir. Aynı meseleyi kadınlar için tekrar etmesi, meselenin te'kidi manasını da taşır

21 Nisan 2020 Salı

İbrahim, 47-48 ayetlerini peygamberimizin tefsiri


Hadis-i Şerifte Buyuruldu ki:

Hazreti Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e şu ayetten sordum: "Yerin başka bir yerle, göklerin de başka göklerle değiştirildiği, her şeye üstün gelen tek Allah'ın huzuruna çıktıkları günde sakın, Allah'ın peygamberlerine verdiği sözden cayacağını sanma" (İbrahim, 47-48). Ve dedim ki: "Ey Allah'ın Resulü. O gün insanlar nerede olacaklar?" "Sırat üzerinde" cevabını verdi.

Kaynak : Müslim, Münafikun 29, (2791), Tirmizi, Tefsir, İbrahim, (3120)


Açıklama :
Kur'an-ı Kerim sadece ibadet hayatımızı, içtimâî hayatımızı, beşerî münasebetlerimizi tanzim eden bir kitap değildir. Rabbimiz hazretleri insanın en mühim zaaflarından olan istikbâl endişesi ve yarın merakı gibi ihtiyaçlarını da ihmâl etmemiştir. Kur'an-ı Kerim bu sebeple, pekçok teferruata inerek âhiret âlemini tanıtır.



 Yukarıda, kısmen açıklığa kavuşturulan âyet, âhiretle ilgili bir safhayı, merak edeceğimiz bir hususu aydınlatmaktadır: Âhiret âlemi tekrar bu dünya üzerinde mi kurulacak? "Evet!"se, dar olmayacak mı? "Hayır!"sa, bu dünya ne olacak? Ya semâvat? vs.



 Ayet-i kerime, arz ve semâvâtın değişeceğini, yerine başka bir arz ve başka bir semânın geleceğini ifâde ediyor. Bu meseleyi aydınlatan bir kısım hadiselerde, "Üzerinde hiç haram ve haksız kan dökülmemiş, hiçbir günah işlenmemiş, hata yapılmamış, gümüş gibi beyaz, yeni bir arzın yaratılacağı" ifade edilmiştir.



 Müslim'den gelen bir rivayette ise arzın çöreğe dönüşeceği ifâde edilmiştir: "Kıyamet gününde yer bir çörek olacak.Onu Cebbâr (celle şanuhu) kendi kudret eliyle, sizden birinizin seferde çöreğini elden ele çevirdiği gibi cennetliklere ikrâm olmak üzere çevirecektir."



 Bu farklı rivayetleri, başka hadis ve karinelerin yardımıyla telif eden bâzı alimler, yerin mâruz kalacağı iki ayrı tebdilden söz etmişlerdir. Bu kavillerden birine göre:



 "Arz birinci tebeddülünde gümüş gibi beyaz, üzerinde haram kan dökülmeyen düz bir hâl alacak ve bu sırat'tan önce olacak.



 İkinci tebeddülü sırat'tan sonradır ve arzın çörek halini almasıdır. İşte bu sırada mahlûkat sırat üzerindedir. Arz bu ikinci durumda, cennete girmeleri ânında sâdece mü'minlere hastır."



 Şunu da belirtmede fayda var: Gayba ait, uhrevî hakikatlere ait ihbârat-ı diniyeyi kabûl etmek esastır. Ancak mâhiyetin, kelimelerin ifade ettiği dünyevî şekilde olacağında ısrâr etmek gerekmez. Tercümanu'l-Kur'an olan İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ), ahirette, dünyadaki şeylerin sâdece isimlerinin var olduğunu, mâhiyetlerinin ise tamamen başka olacağını söyler

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı