Hadis-i Şerifte Buyuruldu ki:
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'ın yanında iki kişi hapşırdı. Efendimiz, bunlardan birine teşmitte bulundu (yani "yerhamukallah" dedi), diğerine teşmitte bulunmadı. Niye böyle davrandığı sorulunca: "Şu, Allah Teala'ya hamdetti, öbürü Allah Teala'ya hamdetmedi." cevabını verdi."
Kaynak : Buhari, Edeb 127, Müslim, Zühd 53, (2991), Ebu Davud, Edeb 102, (5039), Tirmizi, Edeb 4, (2743)
Açıklama :
1- İslamî âdâbtan biri de teşmittir. Teşmit lügat olarak tebrik ma'nâsına gelir. Bereketle dua edilince, Arap "ona teşmitte bulundu" der. Hazreti Ali'nin Hazreti Fâtıma ile evlenmeleriyle ilgili rivayette, Resûlullah'ın onlara yaptığı bereket duası,
شَمَّّتَ عَلَيْهَا diye ifâde edilmiştir.
Kelimenin şemâta kökünden geldiği de ileri sürülmüştür. Bu, düşmana gelen kötülükle sevinmek demektir. Bu durumda, teşmit, düşmanı sevindirecek hale düşmemesi için yapılan dua ma'nâsına gelir. Veya hamdedince şeytanı üzecek bir hal ortaya koymuş, şeytanın hâli sebebiyle de kişi sevinmiştir. Kelimeyle ilgili başka Açıklamalar da yapılmıştır. Teferruat mühim değil.
Dinî bir tabir olarak, teşmît, hapşıran kimse elhamdülillah dediği takdirde ona
"yerhamukallah (Allah sana rahmet kılsın)!" diyerek dua etmektir.
Aslında hapşırana dua etmek İslam'a has bir âdet değildir. Diğer milletlerde de birtakım güzel temennîlerde bulunulduğu görülür. Ancak İslâm dini bunda ısrar etmiş ve bütün ümmete şâmil bir formüle bağlamıştır.
Hadisin vürud şekli, sarih emir ifade etmesi sebebiyle hükmün vâcib olduğunu ifade eder. Ancak İslâm ulemâsı teşmît'in vücubuna hükmetmez, müstehab olduğunda ittifak eder.
Teşmît'in formülüne gelince, bunun hapşıran tarafından söylenecek olan tahmid kısmında farklılıklar bulunduğu gibi, teşmît kısmında da var. Şöyle ki:
* Bazı rivayetler, hapşıranın sadece "elhamdülillah" diyeceğini ifade eder.
* Bazı rivayetler, "Elhamdülillah alâ külli hâl (her bir durum için Allah'a hamdolsun)" demek gerektiğini ifade eder.
* Bazı rivayetler ise, "Elhamdülillâhi Rabbilâlemîn"in söylenmesi gerektiğini ifâde eder.
* Bazı rivâyetlerde:
"Elhamdülillâhi Rabilâlemîn alâ külli hâlin mâ kâne. (Ne olursa olsun her bir durum için âlemlerin Rabbine hamd olsun!)" denmesi gerektiği ifâde edilir.
Hazreti Ali'nin el-Edebü'l-Müfred'de kaydedilen bir rivayeti şöyle:
"Kim hapşırdığı zaman
اَلْحَمْدُللّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ عَلى كُلِّ حَالٍ مَا كَانَ
derse ebediyyen ne kulak, ne dil (ne de karın) ağrısı çeker."
Bu söz Hazreti Ali'nin gözükmekte ise de, bu çeşit sahâbe sözü hükmen merfu addedilir, zîra haber verilen husus, içtihadla söylenecek bir şey değildir, ihbâr-ı gaybî nev'indendir. Ancak vahiyle söylenebilir.
* Şu rivayet hapşıranın, zikrine başka kelimeler de ilâve edebileceğini gösterdiği gibi, bunun müstehab olduğunu da ifâde eder:
"Ümmü Seleme (radıyallâhu anhâ) anlatıyor:
"Bir adam, Resûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) 'ın yanında hapşırmıştı, elhamdülillah dedi. Aleyhissalâtu Vesselâm "Yerhamukâllah!" buyurdular. Derken, bir diğer kimse de hapşırdı ve
اَلْحَمْدُللّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ حَمْداً طَيِّباً كَثِيراً مُبَارَكاً فيهِ
dedi. Efendimiz: "Bu, öbürüne ondokuz derece üstünlük kazandı" buyurdular.
Açıklama:
* İbnu Ömer'den gelen bir rivayette, "hapşıranın hamdeleye salvele de ilâve ederek:
اَلْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَالصََّةُ عَلى رَسُولَ اللّهِ demesi daha hoştur.
" Bir diğer rivayette
"bu güzelse de sünnete uygun değildir" denilmektedir.
* Hamdele'den sonra şehadet de getirilmesi mekruh addedilmiştir.
* Taberânî demiştir ki:
"Hapşıranın, elhamdülillah demekle, buna Rabbi'l âlemîn veya alâ kulli hâl lâfızlarından birini ziyade etme hususunda mütehayyirdir. Delillerin ortaya koyduğu husus ise şudur: "Bunlardan her biri o esnada söylenmesi gereken zikri karşılar; lâkin hangi zikir daha çok senâ ifâde ediyorsa o efdaldir, yeter ki me'sur (sünnette rivayet edilmiş) olsun."
* Nevevî, el-Ezkâr'da der ki:
"Ülemâ, hapşıranın "elhamdülillah" demesinin müstehab olduğunda ittifak etmiştir. Ancak elhamdülillâhi Rabbilâlemîn derse bu daha iyidir, şayet elhamdülillah alâ kulli hâl derse bu efdaldir."
2- Sadedinde olduğumuz hadis, hapşırınca hamdetmeyene teşmît'te bulunmamak gerektiğini ifade etmektedir. Ancak, hamdettiğini işitirse, teşmitte bulunmak bir vazife olmaktadır. Çeşitli hadisler bunu takrir etmiştir.
Bir rivayette:
"Müslümanın müslüman üzerindeki hakları altıdır" dendikten sonra bunlar arasında teşmit de zikredilir. Zâhirîlerin cumhuru ile Mâlikîlerden bazıları hadisin zâhirini esas alarak teşmit'in vâcib olduğuna hükmetmiştir. Cemaat halinde, bir kişinin söylemesiyle diğerlerinden düşen bir farz-ı kifaye olduğunu söyleyenler de olmuştur. Hanefîler ve Hanbelîlerin cumhuru bu görüştedir. Şâfiîlerle Mâlikîlerden bir grup müstehab olduğuna, bir kişi söyleyince cemaatten sâkıt olacağına hükmetmiştir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder