8 Kasım 2022 Salı

Dünya tatlı, göz kamaştırıcı ve çekicidir, Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edilen hadisi şerif

 






Efendimiz bir hadisinde takvayı şöyle anlatır:
Riyazus Salihin, 71 Nolu Hadis
Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

: عَنْ أبي سَعيدٍ الْخُدْرِيِّ رضي اللَّه عنه عن النبيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال : « إنَّ الدُّنْيا حُلْوَةٌ خضِرَةٌ ، وإنَّ اللَّهَ مُسْتَخْلِفُكُمْ فِيهَا . فينْظُر كَيْفَ تَعْمَلُونَ . فَاتَّقوا الدُّنْيَا واتَّقُوا النِّسَاءِ. فَإِنَّ أَوَّلَ فِتْنةِ بَنِي إسْرَائيلَ كَانَتْ في النسَاء » رواه مسلم.

“Dünya tatlı, göz kamaştırıcı ve çekicidir. Allah onu sizin kullanmanıza verecek ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyaya aldanmaktan sakının. Kadınlara kapılmaktan korunun. Çünkü İsrailoğulların da ilk fitne kadınlar yüzünden çıkmıştır.”[Müslim, Zikir 99. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 26; İbni Mâce,Fiten 19]

عَنْ أبي سَعيدٍ الْخُدْرِيِّ رضي اللَّه عنه Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre

عن النبيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قالNebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

إنَّ الدُّنْيا حُلْوَةٌ Dünya tatlıdır.

خضِرَةٌ Göz kamaştırıcı ve çekicidir.

وإنَّ اللَّهَ مُسْتَخْلِفُكُمْ فِيهَا Allah onu sizin kullanmanıza verecek,

فينْظُر كَيْفَ تَعْمَلُونَ Nasıl davranacağınıza bakacaktır.

فَاتَّقوا الدُّنْيَا Dünyaya aldanmaktan sakının.

واتَّقُوا النِّسَاءِ Kadınlara kapılmaktan korunun.

فَإِنَّ أَوَّلَ فِتْنةِ بَنِي إسْرَائيلَ كَانَتْ في النسَاء 

Çünkü İsrailoğulların da ilk fitne kadınlar yüzünden çıkmıştır.


11 Temmuz 2022 Pazartesi

A'raf Suresi 7/205.ayet-i kerimede Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor Taberi tefsiri




A'raf Suresi 7/205.ayet-i kerimede Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

وَاذْكُرْ رَبَّكَ ف۪ي نَفْسِكَ تَضَرُّعًا وَخ۪يفَةً وَدُونَ الْجَهْرِ مِنَ الْقَوْلِ بِالْغُدُوِّ وَالْاٰصَالِ وَلَا تَكُنْ مِنَ الْغَافِل۪ينَ

Veżkur rabbeke fî nefsike tedarru’an veḣîfeten vedûne-lcehri mine-lkavli bilġuduvvi vel-âsâli velâ tekun mine-lġâfilîn(e)


Meâli şerifi: Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam Rabbini an. Gafillerden olma.
(yalvararak)تَضَرُّعًا  (içinden)ف۪ي نَفْسِكَ(Rabbini)رَبَّكَ(ve zikret)وَاذْكُرْ
(bir sesle)مِنَ الْقَوْلِ(yüksek)الْجَهْرِ(Ve olmayan) وَدُونَ(ve korkarak)وَخ۪يفَةً
 (gafillerden)مِنَ الْغَافِل۪ينَ(olma)وَلَا تَكُنْ(ve akşam)وَالْاٰصَالِ(sabah)بِالْغُدُوِّ


AYETLERİN TEFSİRİ SAFVETÜ'T-TEFASIR

وَاذْكُرْ رَبَّكَ ف۪ي نَفْسِكَ:Rabbini, O'nun azamet ve celalini görüyormuşsun gibi gizlice an.

تَضَرُّعًا وَخ۪يفَةً:Yalvarıp yakararak ve O'ndan korkarak (تَضَرُّعًا yalvara yalvara)

وَدُونَ الْجَهْرِ مِنَ الْقَوْلِ:Gizli ile açık arasında orta bir sesle onu,

بِالْغُدُوِّ وَالْاٰصَالِ:sabah akşam an.

وَلَا تَكُنْ مِنَ الْغَافِل۪ينَAllah'ı anmaktan gafil olma.


TABERİ TEFSİRİ


Ey Rasûlüm, sabah akşam yalvararak, korkarak, yüksek olmayan bir sesle rabbini içinden zikret. Gafillerden olma.

Ey, namazda veya hutbede okunduğu zaman Kur’an’ı dinleyen kişi, sen onu dinlediğin zaman onun âyetlerinden öğüt al. Nihâyet bir gün Allah'a döneceğini unutma. Sen Allah'a boyun eğerek huşu içinde kusurundan dolayı seni cezalandıracağından korkarak, dilinle gizlice yalvararak onu an. Onu özellikle sabahleyin ve geceleyin an. Kur'an okunduğunda onun üstün öğretilerinden ibret almayan gafillerden olma. 

Âyet-i kerime, Resûlüllah'ı ve dolayısıyle bütün mü’minleri, Allahü teâlâyı sabah akşam ve devamlı olarak zikretmeleri için teşvik ediyor. Allahü teâlâyı zikirden gafil olmamaları gerektiğini beyan buyuruyor. Sabah ve akşam, güneşin doğması ve batması sebebiyle dünya hayatında, dolayısıyle insan hayatında önemli değişikliklerin meydana geldiği anlardır. İşte bu anlarda insanların rablerini anmaları istenmekte, gafilce yaşayıp evrensel olayların cereyanına ve onlardaki hikmetlere karşı kayıtsız kalınmaması hususunda dikkatimiz çekilmektedir.

Âyet-i kerime’de kulun, gizlice sabah akşam rabbini içinden anması ve okunan Kur'andan öğüt ve ibret alması emredilmektedir. Bu hususta Ebû Hureyre (radıyallahü anh) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir.

"Allahü teâlâ buyuruyor ki: "Kulum beni nasıl zannederse ben öyleyim. O beni andığı zaman ben onunla beraberim. Eğer beni içinden anarsa ben de onu içimden ananın. Eğer beni bir topluluğun içinde anarsa ben de onu, o topluluktan daha hayırlı bir topluluğun içinde anarım. Eğer kulum bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir arşın yaklaşırım. O bana bir arşın yaklaşacak olursa ben ona bir kulaç yaklaşırım. Eğer o bana yürüyerek gelecek olursa ben ona koşarak varırım. 
Buhari, K. et-Tevhid bab: 15/Tirmizi, K. ed-Da'vât b. 13. Hadis No: 3603.


29 Mayıs 2022 Pazar

ALLÂH-U TEÂLA ANKEBÛT SURESİ 29/63.AYET-İ KERİMEDE, Müşriklerin hallerini şöyle bildirmekte


 ALLÂH-U TEÂLA ANKEBÛT SURESİ 29/63.AYET-İ KERİMEDE


Müşriklerin hallerini şöyle bildirmekte:


وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ نَزَّلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ مِنْ بَعْدِ مَوْتِهَا لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۜ قُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ۟
Vele-in seeltehum men nezzele mine-ssemâ-i mâen feahyâ bihi-l-arda min ba’di mevtihâ leyekûlunna(A)llâh(u)

  (gökten)السَّمَٓاءِ (ten)مِنَ(indirdi)نَزَّلَ  (kim)مَنْ  (onlara sorarsan) سَاَلْتَهُمْ(ve eğer)وَلَئِنْ 
  (öldükten) مَوْتِهَا(sonra)مِنْ بَعْدِ  (yeri) الْاَرْضَ (onunla) بِهِ  (ve diriltti)فَاَحْيَا (suyu)مَٓاءً
 (Allah'adır.) لِلّٰهِۜ (Hamd övgü)الْحَمْدُ  (de ki)قُلِ(Allah) اللّٰهُۜ  (elbette derler)لَيَقُولُنَّ 
 (düşünmezler) لَا يَعْقِلُونَ۟ (çokları)اَكْثَرُهُمْ(doğrusu)بَلْ

Meali: Andolsun ki onlara: «Gökten su indirip onunla ölümünün ardından yeryüzünü canlandıran kimdir?» diye sorsan, mutlaka, «Allah» derler.
Başkası için amel yapmak ŞİRKTİR.
Başkası için ameli terk etmek RİYÂKÂRLIKTIR.
Şirkten ve riyâkârlıktan kurtulmak ise ihlastır.
Ne başkası için amel edip şirk koş, ne de başkası için ameli terk edip riyâkâr ol! İkisini terk et ihlası bul.
Ebu Hureyre (ra) tarafından rivayet edilen bir hadis-i kudsi şöyledir:
“Ben şirkten müstağniyim. Ben, Ben’den başkası için yapılan işlerden uzağım. Kim ki işlediği bir amele Ben’den başkasını ortak ederse, Ben o amelin dışındayım.”
[Ebû Leys Semerkandî, Tenbihü’l Gafilîn, s.25-26]

KELİMELERİN İZAHI

1.بَغْتَةً:Bağteten, ansızın demektir. Bir kimsenin başına, habersiz bir iş geldiğinde بغتةdenir.
2.يغشٰيهم: Onları, üstlerinden örter غشاءörtü demektir.
3.لَنُبَوِّئَنَّهُمْ:Onları mutlaka yerleştireceğiz.
4.بوأه:"Yerleşmek üzere onu bir yere indirdi" demektir.
5.غراف:Guraf, Cennette yüksek ve yüce makamlar.
6.يؤفكون:Haktan batıla döndürülüyorlar.
7.يبسط:Bollaştırır.
8.يقدر:Daraltır.
9.مثوى:Mesva, insanın yerleşip kaldığı yer.

AYETİN TEFSİRİ

وَالَّذ۪ينَ جَاهَدُوا ف۪ينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَاۜ
Rızamızı elde etmek gayesiyle, nefis, şeytan, heva, heves ve din düşmanı kafirlere karşı cihad edenler var ya, bize gelen yolu mutlaka onlara göstereceğiz. 
وَاِنَّ اللّٰهَ لَمَعَ الْمُحْسِن۪ينَKuşkusuz Allah, yardım ve desteğiyle mü'minlerle beraberdir.

BİR UYARI 
Bir müslümanın, Allah'a karşı ibadetini kolayca yapamadığı bir yerde kalması doğru olmaz. Allah'ın arzı geniştir. Ayetler, İslam yurduna hicret etmenin gerekli olduğuna işaret etmektedir. Nitekim şöyle denilmiştir: "İzzetle yaşamayı sağlayan her yer iyidir." 

26 Mayıs 2022 Perşembe

ALLÂH-U TEÂLÂ TEKÂSUR SURESİ 102/8.AYET-İ KERİMEDE, Mutlaka hesaba çekeceği uyarısında bulunuyor.




ثُمَّ لَتُسْـَٔلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّع۪يمِ
Śumme letus-elunne yevme-iżin ‘ani-nna’îm(i)
Meali: Sonra o gün, nimetlerden mutlaka hesaba çekileceksiniz?

ثُمَّ (sonra) لَتُسْـَٔلُنَّ (sorulacaksınız) يَوْمَئِذٍ (o gün) عَنِ(den) النَّع۪يمِ (ni'metlerden)

SAFVETÜ'T-TEFASiR 
Tekasür suresi Mekke'de inmiştir. Bu sı1re insanların hayatın aldatıcı şeyleri ile meşgul olduklarından ve dünya malını biriktirmeye olan düşkünlüklerinden bahseder. İnsanların bu özellikleri, ölüm kendilerine ansızın gelip mallan ile aralarını ayırıncaya ve onları köşklerden kabirlere nakledinceye kadar devam eder. 
Şair şöyle der: "Ölüm ansızın gelir. Kabir, amellerin konduğu sandıktır." 
Bu mübarek surede, insanları korkutmak ve baki olanı bırakıp fani olanla meşgul olmalarından dolayı hata ettiklerine dikkatlerini çekmek için, uyan ve tehdit tekrarlanmıştır: "Hayır, yakında bileceksiniz. Yine hayır! Yakında bileceksiniz" Bu mübarek sure, ahirette insanların karşılaşacakları ve ancak iyi amel yapmış olan mü'minlerin geçip kurtulacağı tehlikeli ve korkunç yer ve durumları açıklayarak sona erer.

AYETİN TEFSİRİ
ثُمَّ لَتُسْـَٔلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّع۪يمِ Sonra ahirette emniyet, sağlık ve yeme, içme, binme ve yatma gibi zevk alınan diğer dünya nimetlerinden mutlak sorumlu olacaksınız.

Ve sadece O'nun rızası için amel edin. Başkası için yapılan amel etmek şirktir. Şirk, yaptığın amele Allah'tan başkasını karıştırman demektir.

Kıyamet günü ibadetini kim için yaptıysa sevabını ondan beklesin. Kureyşlilere müşrik deniliyordu, bir olan Allah'a inanmakla beraber ibadetlerine Latt, Uzza, Menat'ı katıyorlardı. Onun için onlara müşrik deniliyordu. Kafir değiller, çünkü Allah'ı inkâr etmiyorlardı.

EDEBi SANATLAR 

Bu mübarek sûre birçok edebi sanatı kapsamaktadır. Bunları aşağıda özetliyoruz:

1.اَلْهٰيكُمُ التَّكَاثُرُۙ:Ayetinde öğüt ve kınama üslubu vardır. Bu haber cümlesi, hakiki manasından çıkıp, öğüt ve kınama maksadıyle söylenmiştir.


2.ثُمَّ كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَۜ ve 
كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَۙ Ayetlerinin tekrar edilmesi tehdit ve uyarı içindir. İkinci ayetin birinci ayete ثُمَّ ile atfedilmesi, ikincisinin birinciden daha vurgulu olduğuna dikkat çekmek içindir. Nitekim efendi kölesine şöyle der: "Sana söylüyorum. Bak sana söylüyorum, böyle yapma!" İkincisi birinciden daha vurgulu olduğu için, ayrı bir şeymiş gibi kabul edildi ve ثُمَّ ile ona atfedildi.

3.لَوْ تَعْلَمُونَ عِلْمَ الْيَق۪ينِۜ Ayetinde, korkutma gayesiyle, لَوْ in cevabı zikredilmemiştir. Yani, kesin olarak bilseydiniz, saçları ağartan ve kalpleri titreten sıkıntı ve dehşet verici o halleri mutlaka anlardınız.

4.لترون
den sonraثُمَّ لَتَرَوُنَّهَاbuyurularak fiil tekrarlanmış ve itnab( Sözü bahsedilen şeyi daha iyi anlatabilmek için uzatma)yapılmıştır. Bundan maksat, korkunun şiddetini anlatmaktır.

5.حَتّٰى زُرْتُمُ الْمَقَابِرَۜ Ayetinde kinaye vardır. Yüce Allah, "Kabirleri ziyaret" ifadesiyle "ölüm" den kinaye yapmıştır. Bundan maksat, "Neticede öldünüz" demektir.

6.النَّع۪يمِile الْجَح۪يمَۙarasında mutabakat vardır. 

7. Ayet sonlarına riayet için, fasıla harfleri birbirine uygun gelmiştir. Bu da güzelleştirici edebi sanatlardandır.


 BİR UYARI 

Tirmizi, Abdullah b. Şuhayyir'in şöyle dediğini rivayet eder: Rasulullah (s.a.v.)اَلْهٰيكُمُ التَّكَاثُرُۙ ayetini okurken yanına vardım. Buyurdu ki: «Ademoğlu "Malım! Malım!" der. Peki Ey Ademoğlu! Senin, yiyip tükettiğinden, veya giyip eskittiğinden veya sadaka verip de devam ettirdiğinden başka bir malın mı var?» [Müslim, Zühd, 3; Tirmizi, Zühd, 31, Tefsir-i sure 102,1]

BİR NÜKTE
Müslim, Ebû Hüreyre'nin (r.a.) şöyle dediğini rivayet eder:
"Bir gün veya bir gece Rasulullah (s.a.v.) evinden çıktı. Çıkar çıkmaz Ebû Bekir ile Ömer (r.anhuma)'i gördü ve onlara: "Bu saatte sizi evinizden çıkaran şey nedir?" dedi. Onlar: "Açlık!Ey Allah'ın Rasulü!" dediler.
Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki:
"Canım kudret elinde olan Allah' a yemin ederim ki, beni de sizi çıkaran sebep çıkardı. Haydi kalkın" dedi. Beraberce kalktılar. Rasulullah (s.a.v.), Ensar'dan bir adama geldi. Baktı ki, adam evinde yok. Evin kadını onu görünce,
"Merhaba! Hoş geldin" dedi. Rasulullah (s.a.v.) ona: "Filanca nerde!" diye sordu.
Kadın: "Bize tatlı su getirmeye gitti" dedi. O anda Ensari geldi. Rasulullah (s.a.v.) ile iki arkadaşına bakarak: "Allah'a hamdolsun! Bu gün benden misafirleri daha şerefli olan hiçkimse yoktur" dedi.
Hemen giderek onlara bir hurma salkımı getirdi. İçinde koruk, kuru ve olgun hurmalar vardı.
"Buyrun, yiyin" dedi ve bıçağı aldı.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) ona: "Sakın sağmal koyuna dokunma" buyurdu. Adam onlar için bir koyun kesti. Hem koyundan, hem de hurma salkımından yediler, içtiler, yemeğe doyup suya kandıklarında, Rasulullah (s.a.v.) Ebu Bekir ile Ömer (r.anhuma)'e şöyle dedi:
"Canım, kudret elinde olan Allah' a yemin olsun ki, kıyamet gününde bu nimetten sorulacaksınız! Sizi evlerinizden açlık çıkardı. Sonra bu nimete kavuşmadan evlerinize dönmediniz." [Müslim, Eşribe, 140]

23 Mayıs 2022 Pazartesi

KEHF SURESİ 18/110 AYET-İ KERİME, SAFVETÜ'T-TEFASiR ve NÜZUL SEBEBİ

 

ALLÂH-U TEÂLÂ KEHF SURESİ 18/110 AYET-İ KERİMEDE

قُلْ اِنَّمَٓا اَنَا۬ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّمَٓا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَمَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَٓاءَ رَبِّه۪ فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّه۪ٓ اَحَدًا

Kul innemâ enâ beşerun miślukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhid(un)(s) femen kâne yercû likâe rabbihi felya’mel ‘amelen sâlihan velâ yuşrik bi’ibâdeti rabbihi ehadâ(n)

Meali: Her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, ahirete mahşere mizana inanıyorsa iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.

 (sizin gibi)مِثْلُكُمْ(bir insanım)بَشَرٌ (bende) اَنَا۬  (şüphesiz) اِنَّمَٓا (de ki) قُلْ
     (ilahdır)اِلٰهٌ(ilahınız)اِلٰهُكُمْ (şüphesiz) اَنَّمَٓا(bana)  اِلَيَّ(vahyolunuyor)يُوحٰٓى
  (kavuşmayı) لِقَٓاءَ (arzu eder)  يَرْجُوا (ise)كَانَ (o halde kim)فَمَنْ (bir tek)وَاحِدٌۚ
   (ve asla)وَلَا  (iyi)صَالِحًا(işler)عَمَلً(yapsın)  فَلْيَعْمَلْ(Rabbine)رَبِّه۪
   (hiç kimseyi)اَحَدًا (Rabbine) رَبِّه۪ٓ(yaptığı ibadete)بِعِبَادَةِ(ortak etmesin)  يُشْرِكْ



عَمَلًا صَالِحًا anlamı: şeriata muvafık amel etmektir. Her erkek ve kadın Müslüman, fıkhı olarak 32 ve 22 farzı da itikatta küfre düşmemek için bilmek zorunda, yani 54 farz ile hem itikadını, hem de amellerini kabul edilmemekten korumak zorundadır.

Müşrikler, Allah'la beraber şirk koştukları için ayette وَلَا يُشْرِكْ buyuruluyor, yani ibadetlerinizi arındırın Allahu Teâlâ, kendi Zatı için halis olmayan ameli, ibadeti kabul buyurmaz. Ahirette ise, o amel sahibinin bir alacağı yoktur. Yeri ise cehennemdir.

Yine bir kimse, yaptığı amelle, Yüce Allah’ın (cc) rızası dışında bir şey dilerse, onun amelinin karşılığı, yorgunluk ve sıkıntı çekmekten başka bir şey değildir.
فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّه۪ٓ اَحَدًا ayetin anlamı: İlmihal bilgileri doğrultusunda şartları yerine getirerek yani şeriata muvafık amel ederse, bu ameller ondan kabul edilir.

SAFVETÜ'T-TEFASiR ve NÜZUL SEBEBİ

Mücahid der ki: Bir adam Rasulullah (s.a.v.)'a gelerek şöyle dedi: Ey Allah'ın Rasulü! Ben sadaka verir, akrabayı ziyaret ederim. Bunu sadece Allah için yaparım. Benim böyle yaptığım anlatılıp, ben bunlardan dolayı övülünce, bu beni sevindiriyor ve bundan hoşlanıyorum. Rasulullah (s.a.v.) sustu, hiçbir şey söylemedi. Daha sonra Yüce Allah:
فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّه۪ٓ اَحَدًا Artık, kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, amel-i salih işlesin ve Rabbine ibadete hiç kimseyi ortak etmesin" ayetini indirdi.

ÂYETİN TEFSİRİ

قُلْ اِنَّمَٓا اَنَا۬ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّمَٓا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ

Ey Muhammed! Onlara de ki: Ben ancak sizin gibi bir insanım. Ancak şu var ki, Allah bana vahiyle ikramda bulundu. Bana, kendisinin tek olduğunu, hiçbir ortağının bulunmadığını bildirmemi emretti.
فَمَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَٓاءَ رَبِّه۪ Artık kim Allah'ın sevabını umar, azabından korkarsa,
فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا samimiyetle, sadece O'na kulluk etsin.
وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّه۪ٓ اَحَدًاGösteriş için amel etmesin, yaptığı amelle Allah'ın rızasından başkasını aramasın. Çünkü Allah, sadece kendi rızası için yapılan ameli kabul eder.

BİR NÜKTE
حبط  Lafzı, Kur'an' da çok yerde geçer. حبوط kelimesinin asıl manası, hayvanın, bir çeşit zehirli ot yediği zaman karnının şişerek neticede ölmesidir. Boşa giden amelleri nitelemek için kullanılan en uygun lafız budur. Zira bu ameller iyice büyür, ameli işleyenler de zannederler ki bu yaptıkları iyi ve kazançlı bir iştir: Neticede bunlar, yok olup gider.

14 Mayıs 2022 Cumartesi

Kamil müminin vasıfları, Tevbe suresi 112.ayeti kerime

 

Kâmil müminlerin vasıfları


Tevbe Suresi 112.ayet-i kerimede

اَلتَّٓائِبُونَ الْعَابِدُونَ الْحَامِدُونَ السَّٓائِحُونَ الرَّاكِعُونَ السَّاجِدُونَ الْاٰمِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللّٰهِۜ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ


Ettâ-ibûne-l’âbidûne-lhâmidûne-ssâ-ihûne-rrâki’ûne-ssâcidûne-l-âmirûne bilma’rûfi ve-nnâhûne ‘ani-lmunkeri velhâfizûne lihudûdi(A)llâh(i)(k) vebeşşiri-lmu/minîn(e)


Meâli şerifi:Allah'a tevbe eden, kullukta bulunan, O'nu öven, 
O'nun uğrunda gezen, rüku ve secde eden, uygun olanı buyurup fenalığı yasak eden
ve Allah'ın yasalarını koruyan müminlere de müjdele.

    (hamedenler)الْحَامِدُونَ(ibadet edenler) الْعَابِدُونَ(Tevbe edenler)اَلتَّٓائِبُونَ
    (secde edenler)السَّاجِدُونَ(rüku edenler)  الرَّاكِعُونَ(seyahat edenler)السَّٓائِحُونَ
 (ve men'edenler) وَالنَّاهُونَ (iyiliği) بِالْمَعْرُوفِ (emredip) الْاٰمِرُونَ 
(ve koruyanlar)وَالْحَافِظُونَ  (kötülükten) عَنِ الْمُنْكَرِ
  (ve mü'minleri müjdele)وَبَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ(Allah'ın sınırlarını) لِحُدُودِ اللّٰهِۜ 

AYETİN TEFSİRİ SAFVETÜ'T-TEFASiR

اَلتَّٓائِبُونَ الْعَابِدُونَ الْحَامِدُونَ:Bu, müstakil bir cümledir, yukarı ile ilgisi yoktur. 
 Zeccâc şöyle der: Bu, haberi mahzûf bir mübtedadır. Yani, tevbe eden abidler, cihat etmeseler bile Cennetliktir. Nitekim âyet-i kerîmede, "وَكُلًّا وَعَدَ اللّٰهُ الْحُسْنٰىۜAllah hepsine de en güzel olanı vaadetmiştir.[Hadid sfiresi, 57 /10] buyurulmuştur. Yani, masiyetlerden tevbe edenler, ihlasla ibadet edenler, bolluk ve darlık hallerinde Allah'a hamd edenler, السَّٓائِحُونَyeryüzünde cihat veya ilim öğrenmek için dolaşanlar -bu kelime ibret ve öğüt almak için şehir ve ıssız yerlerde gezmek manasına gelen seyahat kökündendir.
[Bazıları سائحون Kelimesini oruç tutanlar diye tefsir etmiştir. Ata şöyle der, onlar gazilerdir. 
İbn Zeyd de onlar Muhacirlerdir, der. Bizim tefsirimiz Fahr-iRazl'nin tercih ettiği görüştür. Ayet-i kerimenin tefsirine uygun olan da budur. فَس۪يحُوا فِي الْاَرْضِ Yeryüzünde dolaşın, Tevbe, 9/2 ayeti buna delildir. Allah daha iyi bilir.
الرَّاكِعُونَ السَّاجِدُونَnamaz kılanlar,
الْاٰمِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنْكَرِAllah' a çağıranlar, yani insanları hidayete ve doğru yola çağıran, onları fesattan ve kötülükten nehyedenler,
وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللّٰهِۜ Allah'ın emirlerini yapmaya devam edenler, O'nun helal ve haram kıldığı şeyleri yerine getirenler, Taberi şöyle der: Yani Allah'ın farz kıldığı şeyleri eda edenler, onun emrini ve nehyini yerine getirenler [Taberi, 11 /39] İşte bütün bunlar Cennetliktir.
وَبَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَMü'minlere naim Cennetlerini müjdele, burada müjdelenen nimetin hazfedilmiş olması, onun sınırlandırılamayacağına, bilakis mü'minler için gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiçbir beşerin aklına gelmeyen nimetleri olduğuna bir işarettir.


اَلتَّٓائِبُونَ Kâmil mü'min tevbe edendir

الْعَابِدُونَ Allah'a ibadet edenler,

الْحَامِدُونَ Allah'a hamd edenler

السَّٓائِحُونَ Emri bil ma'ruf için yeryüzünde dolaşanlar

الرَّاكِعُونَ Rüku edenler

السَّاجِدُونَ Secde edenler

الْاٰمِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنْكَرِ İyiliği emredip kötülükten sakındıranlar.

وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللّٰهِۜ Allah'ın hududunu şeriatını muhafaza edenler.

وَبَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ Mü'minleri müjdele buyuruyor Allâh-u Teâlâ..


28 Nisan 2022 Perşembe

Kur'an neden yirmi üç senede indirilmiştir; bir defada gönderilemez miydi?


 Kur'an neden yirmi üç senede indirilmiştir; bir defada gönderilemez miydi?

Kur'ân-ı Kerim'in yirmi üç senede indirilmesinde çeşitli hikmetler vardır. Kur'ân-ı Kerim'in nâzil olduğu dönem, insanlığın olgunlaşmaya doğru ilerlediği bir dönemdir. Onun için en son ve en mükemmel Peygamber gelmişti. Onun cemaatinin yapacağı şey, o gün en ileri, en yetişkin seviyeye gelme, ona layık olabilmek idi. 
Halbuki o güne kadar onların yapageldikleri kötü ahlâk ve fena huylar ruh ve damarlarına öylesine işlemişti ki, bunları teker teker söküp atmak; ayrıca yerlerine yüksek ahlakı, güzel huyları getirip yerleştirmek ayrı ayrı işlerdi. Kur'ân bir anda bütün emirleri ile birden gelip onların karşılarına dikilseydi, altından kalkamazlardı.
Günümüzden misâl verecek olursak; bir kısım sigara, içki müptelası veya sokaklarda gezme hastası, yahut kahvede oturma alışkanlığı olan kimseler düşünelim. 
Bunların başlarını kesseniz ve "Arkadaş, kahveye gidersen öleceksin." deseniz, o yine bir takım bahaneler ileri sürerek gidecektir. Çünkü alışageldiği hayat şeklini değiştirmek istemeyecektir. 
"Vücuduna zararlı olan bu sigarayı terk et. Çünkü senin sigara içmen yavaş yavaş intihar etmek gibidir.
Hatta bunu bir hekime anlattırsanız, yâni doktor dese ki: "Sigarada, hiçbir fayda olmadığı gibi, şöyle şöyle, zararları da var." 
Bu adam sigarayı terk etmek için bir hayli tereddüt geçirecektir. Bırakın onu, bildiği halde doktorun kendisi de vazgeçmiyor ya...
Bu örnek tüm alkol de dahil bağımlılık olanlar için geçerlidir. 


Böylesine, insanların huy haline gelmiş ve damarlarına işlemiş âdetleri, kötü ahlakdan binlerceye çıkarınız ve sonra Kur'ân'ın inişindeki zamanın geniş tutulmasını düşününüz...
Evet dikenleri kesip evvela çapa yapıyor, kötü şeyleri tahliye edip temizliyor. Sonra süslemeye başlıyor. Yani kötü huyları onların ruhlarından çıkararak, âli huyları getirip yerleştiriyor ve kısa denecek bir zamanda binlerce iş yapıyor. Buna göre biz, Kur'ân-ı Kerim'in yirmi üç senede indirilmesini çok sür'atli buluyoruz.

Bediüzzaman Hazretlerinin de dediği gibi: "Haydi, yüzer feylesofu alsınlar, oraya gitsinler, yüz sene çalışsınlar! O zâtın o zamana nisbeten bir senede yaptığının yüzden birisini acaba yapabilirler mi?" İşte, hodri meydan!

16 Nisan 2022 Cumartesi

Kim Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir. Mâide suresi 44.ayeti kerimenin açıklaması


 İslam'ın sosyal hayata bakan yönlerini yanlış değerlendiren bazı kişiler, o yüce dinin bir kısım hüküm ve meselelerine sathi olarak baktıklarından hataya düşmekten kendilerini alamıyorlar. Açmış oldukları bu yanlış çığıra başkalarını da sürüklediklerinden hata genişliyor, neticede zihinlerin karışmasına sebep oluyorlar. İşte bu meselelerden birisi de

"Kim Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir."(l)

mealindeki ayet-i kerimeden çıkarılan hükümdür. Bu ayetin mealinden hareket edenler, İlahi hükümleri tatbik etmeyen kişilerin "kâfir" olduklarını, dolayısıyla bunların Müslüman sayılmayacağını söylemektedirler.

Gariptir ki, bu ayet-i kerime İslam'ın ilk yıllarında da tartışmaya konu teşkil etmiş, Hariciye ve İbadiye gibi sapık mezhepler, günah işleyen Müslümanları küfürle itham etmişlerdir. Hatta Hariciler bu ayete dayanarak "Hakem Hadisesinden" dolayı Hz. Ali'yi tekfir etme cüretini bile göstermişlerdir. Halbuki ümmetin cumhuru, imam ve müçtehidleri, onların bu iddialarını çürütmüş ve bir Müslümanın günah işlemesiyle kâfir olmayacağını açıklamışlardır.(2)

Bu ayetin tefsirinde "Camiu'l-Beyan" isimli 30 ciltlik tefsirin müellifi İmam Cerir et-Taberi, ayette geçen "küfr"ün İslam'dan çıkma manasında değil, Allah'ın nimetini inkâr, yani nankörlük manasında" olduğunu ve bid'at ehli olan İbadiye grubunun bu ayeti, yönetimi elinde bulunduranların küfrüne delil gösterdiklerini izah eder ve ibni Abbas'tan (r.a.) şöyle bir rivayette bulunur:

"Kasden inkâr ederek Allah'ın hükümleriyle hükmetmeyen kimseler kâfirlerdir. (Allah'ın hükümlerini) Kabul ettiği hâlde onunla hükmetmezse zalim veya fasık olur."

Nitekim, hemen bundan sonraki ayetlerde Allah'ın hükmüyle hükmetmeyenlerin zalim ve fasıklar olduğuna dikkat çekilmektedir. Aynı rivayeti İbni Abbas'tan (r.a.) İmam Nesefi de nakletmektedir. İmam Fahrüddin Razi de 32 ciltlik "Tefsir-i Kebir" isimli eserinde bu ayetin tefsirini yapmakta, Haricilerin bu husustaki görüşlerinin yanlış olduğuna işaret ederek şöyle demektedir:

"Bir kimse Allah'ın hükümleriyle hükmetmezse dahi, kalbiyle o hükümlerin doğruluğuna inanırsa kâfir olmaz. Zira küfür, hak olan hükümleri kalbiyle inkâr ve lisanıyla reddetmektir . Fasık, kalbiyle tasdik ettiği için mü'mindir. İmanla beraber Allah'ın hükümlerinin aksi ile hüküm vermek diğer günahlar kabilindendir. En doğru olan görüş budur." (3)


Kadı Beyzavi ise Allah'ın hükümlerini inkâr edip onlara hakaret edenlerin kâfir olacaklarını açıklamaktadır.(4) İbni Kesir, bu ayetin Yahudiler hakkında nazil olduğunu ifade ederken,(5) Osmanlı devletinin şeyhülislamlarından olan Ebu's-Suud Efendi, ayette geçen hükmetmemeyi inkâr manasında almakta ve "Allah'ın hükümlerini hakir ve basit görerek inkâr eden kimse, kim olursa olsun dinden çıkar." demektedir.(6) Diğer çağdaş müfessirler de ayette geçen "hükmetmeyenler" ifadesinin, "inkâr edenler," yani "tasdik etmeyenler" manasına geldiğini söylemektedirler.

Konyalı Vehbi Efendi: 
"Eğer ayetten maksat bu olmasa Kur'an'ın hilafında bir şey irtikap edenlerin (işleyenlerin) kâfir olmaları lazım gelirdi. Halbuki, hak olduğuna imanla beraber hilafını irtikap küfür değildir ve olamaz." der. "Çünkü, bilumum günahlar Kur'an'ın hilafıdır. Günahtan hali (hiç günahı olmayan) bir fert tasavvur olunamaz. Eğer her günahı irtikap eden kâfir olsa, alemde mü'min bulunmamak gerektir."(7)

Vehbi Efendi, Ebu's-Suud Efendiye ve Fethul Beyan'a atıfta bulunarak, "Allah'ın inzal ettiği ahkamla [Allah'ın indirdiği hükümlerle] hükmetmemek" hususunda, "istihfaf veya istihlal veya inkâr tarıklariyle (bu hükümleri küçük görmek yahut helal saymak veya inkâr etmek suretiyle) hilafında hükmün (İlahi hükümlerin aksine hüküm vermenin) küfür olduğunu, ancak bu ahkamın (Allah'ın indirdiği hükümlerin) hak olduğunu tasdik ve ikrarla beraber hilafında hükmün küfür olmadığını" belirtir.(8)

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, 
ayetteki "hükmetmeme"nin, "Onun hakimiyetini tanımamak" durumunda küfre gireceğine işaret eder.(9) Ömer Nasuhi Bilmen de şu izahı getirir:

"Bir kimse hükm-ü İlahiyi kalben kabul etmez, onu bile bile lisanen inkâr ederse o takdirde kâfir olur. Fakat onu kalben tasdik ettiği hâlde terk eylerse kâfir olmaz, günahkâr olur."(10)

Bilmen, büyük İslam alimi İkrime'den de şu iktibası yapar:

"Her kim Allah Teala'nın hükmettiği ile, onu bilerek inkâr ettiği hâlde hükmetmezse kâfir olur. Fakat her kim onu ikrar ettiği hâlde onunla hükmetmezse, o fasıktır, zalimdir, yoksa kâfir değildir." (11)



Görüldüğü gibi, bütün müfessirler ayetin tefsirinde görüş birliği içindedir. Hepsi, bir kimse Allah'ın hükümlerini inkâr etmediği, onlara hakarette bulunmadığı müddetçe kâfir olmayacağı görüşündedir. 
Nitekim, Bediüzzaman da Münazarat isimli eserinde, bazı kimselerin Kanun-u Esasiyi ve hürriyetin ilanından dolayı idarecileri tekfir ettiklerini belirtmekte ve onların "Allah'ın hükmüyle hükmetmeyenler" ifadesinin "Allah'ın hükmünü tasdik etmeyenler" manasında olduğunu bilmediklerini beyan etmektedir.(12)

O hâlde, mü'min olarak Ehl-i Sünnet ve Cemaat görüşüne sımsıkı sarılmamız, bid'at ehline iltifat etmememiz gerekir. Büyük imam ve müçtehidlerin tefsir ve izahlarına dikkat edip onlardan istifade etmemiz şarttır.

Her hususta olduğu gibi, tekfir meselesinde de bu imamların görüşlerini esas almalıyız. İmam Suyuti'nin "Tekfire yeltenmek, kendini beğenen cahil kişilerin işidir." ikazını da unutmamalıyız.(13)


Kaynaklar:
1. Maide Sûresi, 44.
2. et-Tefsirû'l-Kebir
3. et-Tefsirü'l-Kebir, 12:6
4. Tefsir-i Beydavi, 2:295
5. İbni Kesir, 2:61.
6. Tefsir-i Ebu's-Suûd, 3:42.
7. Hülasatü'l-Beyan,3:1231.
8. a g. e.
9. Hak Dini Kur'an Dili, 3:1690.
10. Kur'an-ı Kerimin Türkçe MeaH Alisi ve Tefsiri, 2:772.
11. a. g. e.
12. Münazarat, s. 69.
13. İ'cazü'l-Kur'an, 3:5/7.


23 Şubat 2022 Çarşamba

Hubeyb, idam edilecek her müslümanın iki rekat namaz kılması âdetini başlatan kişi

Mosque in India- مسجد بالهند



وعنْ أبي هُرَيْرةَ ، رضي اللَّه عَنْهُ ، قَال : بَعثَ رَسُولُ اللِّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم عَشَرَةَ رهْطٍ عَيْناً سَريَّةً ، وأمَّرَ عليْهِم عَاصِمَ بنَ ثابِتٍ الأنصاريَّ ، رضي اللَّه عنْهُ ، فَانطَلَقُوا حتَّى إذا كانُوا بالهَدْاةِ ، بيْنَ عُسْفانَ ومكَّةَ ، ذُكِرُوا لَحِيِّ منْ هُذَيْلٍ يُقالُ لهُمْ : بنُوا لِحيَانَ ، فَنَفَرُوا لهمْ بقَريب منْ مِائِةِ رجُلٍ رَامٍ فَاقْتَصُّوا آثَارَهُمْ ، فَلَمَّا أحَسَّ بهِمْ عاصِمٌ ؤَأصحابُهُ ، لجَأوا إلى مَوْضِعٍ ، فَأحاطَ بهمُ القَوْمُ ، فَقَالُوا انْزلوا ، فَأَعْطُوا بأيْدِيكُمْ ولكُم العَهْدُ والمِيثاقَ أنْ لا نَقْتُل مِنْكُم أحداً ، فَقَالَ عاصم بن ثابت : أيها القومُ ، أَمَّا أَنَا فلا أَنْزِلُ عَلَى ذِمةِ كَافرٍ . اللهمَّ أخْبِرْ عَنَّا نَبِيَّكَ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم فَرمَوْهُمْ بِالنَّبْلِ فَقَتَلُوا عَاصِماً ، ونَزَل إلَيْهِمْ ثَلاثَةُ نَفَرٍ على العهدِ والمِيثاقِ ، مِنْهُمْ خُبيْبٌ ، وزَيْدُ بنُ الدَّثِنِة ورَجُلٌ آخَرُ ، فَلَمَّا اسْتَمْكَنُوا مِنْهُمْ أطْلَقُوا أوْتَار قِسِيِّهمْ ، فرَبطُوهُمْ بِها ، قَال الرَّجلُ الثَّالِثُ : هذا أوَّلُ الغَدْرِ واللَّهِ لا أصحبُكمْ إنَّ لي بهؤلاءِ أُسْوةً ، يُريدُ القَتْلى ، فَجرُّوهُ وعالجوه ، فَأبي أنْ يَصْحبَهُمْ ، فَقَتَلُوهُ ، وانْطَلَقُوا بخُبَيْبٍ ، وَزيْدِ بنِ الدَّثِنَةِ ، حتى بَاعُوهُما بمكَّةَ بَعْد وَقْعةِ بدرٍ ، فَابتَاعَ بَنُو الحارِثِ ابنِ عامِرِ بن نوْفَلِ بنِ عَبْدِ مَنَافٍ خُبَيْباً ، وكانَ خُبَيبُ هُوَ قَتَل الحَارِثَ يَوْمَ بَدْرٍ ، فلَبِثَ خُبيْبٌ عِنْدهُم أسِيراً حَتى أجْمَعُوا على قَتْلِهِ ، فَاسْتَعارَ مِنْ بعْضِ بنَاتِ الحارِثِ مُوسَى يَسْتحِدُّ بهَا فَأَعَارَتْهُ ، فَدَرَجَ بُنَيُّ لهَا وَهِي غَافِلةٌ حَتى أَتَاهُ ، فَوَجَدْتُه مُجْلِسَهُ عَلى فَخذِهِ وَالمُوسَى بِيده ، فَفَزِعتْ فَزْعَةً عَرَفَهَا خُبَيْبٌ ، فَقَال : أتَخْشيْنَ أن أقْتُلَهُ ما كُنْتُ لأفْعل ذلكَ ، قَالَتْ : وَاللَّهِ ما رأيْتُ أسِيراً خَيْراً مِنْ خُبيبٍ ، فواللَّهِ لَقَدْ وَجدْتُهُ يوْماً يأَكُلُ قِطْفاً مِنْ عِنبٍ في يدِهِ ، وإنَّهُ لمُوثَقٌ بِالحديدِ وَما بمَكَّةَ مِنْ ثمَرَةٍ ، وَكَانَتْ تقُولُ: إنَّهُ لَرزقٌ رَزقَهُ اللَّه خُبَيباً ، فَلَمَّا خَرجُوا بِهِ مِنَ الحَرمِ لِيقْتُلُوهُ في الحِلِّ ، قَال لهُم خُبيبُ : دعُوني أُصلي ركعتَيْنِ ، فتَرَكُوهُ ، فَركعَ رَكْعَتَيْنِ، فقالَ : واللَّهِ لَوْلا أنْ تَحسَبُوا أنَّ مابي جزَعٌ لَزِدْتُ : اللَّهُمَّ أحْصِهمْ عدداً ، واقْتُلهمْ بَدَداً ، ولا تُبْقِ مِنْهُم أحداً . وقال:

فلَسْتُ أُبالي حينَ أُقْتلُ مُسْلِماً على أيِّ جنْبٍ كَانَ للَّهِ مصْرعِي

وذلِكَ في ذَاتِ الإلَهِ وإنْ يشَأْ يُبَارِكْ عَلَى أوْصالِ شِلْوٍ مُمَزَّعِ

وكانَ خُبيْبٌ هُو سَنَّ لِكُلِّ مُسْلِمٍ قُتِلَ صبْراً الصَّلاةَ وأخْبَر ­ يعني النبي صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم . أصْحَابهُ يوْمَ أُصِيبُوا خبرهُمْ ، وبعَثَ نَاسٌ مِنْ قُريْشٍ إلى عاصِم بن ثابتٍ حينَ حُدِّثُوا أنَّهُ قُتِل أنْ يُؤْتَوا بشَيءٍ مِنْهُ يُعْرفُ . وكَانَ قتَل رَجُلاً مِنْ عُظَمائِهِمْ ، فبَعثَ اللَّه لِعَاصِمٍ مِثْلَ الظُّلَّةِ مِنَ الدَّبْرِ ، فَحَمَتْهُ مِنْ رُسُلِهِمْ ، فَلَمْ يقْدِرُوا أنْ يَقْطَعُوا مِنهُ شَيْئاً . رواه البخاري .

قولُهُ : الهَدْاَةُ : مَوْضِعٌ ، وَالظُّلَّةُ : السحاب ، والدَّبْرُ : النَّحْلُ . وقَوْلُهُ : « اقْتُلْهُمْ بِدَداً » بِكسرِ الباءِ وفتحهَا ، فمن كسر ، قال هو جمعٍ بِدَّةٍ بكسر الباءِ ، وهو النصِيب ، ومعناه اقْتُلْهُـمْ حِصَصاً مُنْقَسِمَةً لِكلِّ واحِدٍ مِنْهُمْ نصيبٌ ، ومن فَتَح ، قَالَ : مَعْنَاهُ : مُتَفَرِّقِينَ في القَتْلِ واحِداً بَعْدَ وَاحِد مِنَ التّبْدِيدِ .

وفي الباب أحاديثٌ كَثِيرَةٌ صحِيحَةُ سبقت في مواضِعها مِنْ هذا الكتاب مِنها حديثُ الغُلام الذي كانَ يأتي الرَّاهِبَ والسَّاحِرَ ومِنْهَا حَديثُ جُرَيجٍ ، وحديثُ أصحَابِ الغار الذين أَطْبقَتْ علَيْهمُ الصَّخْرةُ ، وحديثُ الرَّجُلِ الذي سَمِعَ صَوتاً في السَّحاب يقولُ : اسْقِ حدِيقة فلانٍ ، وغيرُ ذلك والدَّلائِلُ في الباب كثيرةٌ مَشْهُورةٌ ، وبِاللَّهِ التَّوْفِيقُ .






Ebû Hureyre radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem başlarına Medineli Âsım İbni Sâbit'i komutan tayin ettiği on kişiden oluşan bir kâfileyi (irşad ve istihbârât için) görevlendirdi.
Kâfile Usfân ile Mekke arasında bulunan Hüdât denilen yere ulaştı. Bunların hareketi (müşriklerce), Hüzeyl'in bir kolu olan ve Lihyân oğulları denilen kabileye haber verilmişti.
Lihyân oğulları yüze yakın okçudan oluşan bir grupla onları takibe aldılar. Âsım ve arkadaşları izlendiklerini farkedince, kendilerini savunabilecekleri yüksekçe bir yere sığındılar ama düşman da onların çevresini sardı ve:

- İnin aşağı, elinizdeki silahları bırakıp teslim olun. Söz veriyoruz hiç birinizi öldürmeyeceğiz! dediler. Bunun üzerine Âsım İbni Sâbit:

- Arkadaşlar! Ben, bir kâfirin sözüne güvenerek aşağı inmem, dedi. Allah'ım, durumumuzu Peygamberine bildir, diye dua etti.


Bunun üzerine düşmanlar, Âsım'ı (ve komutasındaki altı kişiyi) oka tutup şehit ettiler. İçlerinden üç kişi, Hubeyb, Zeyd İbni Desine ve bir kişi daha verilen söze güvenerek inip teslim oldular. Müşrikler bu üç kişiyi ellerine geçirince, yay tellerini çıkarıp onları kıskıvrak bağlamaya kalktılar. Durumu gören üçüncü kişi:

-Bu bize yapılan ilk kalleşliktir. Vallahi size aslâ teslim olmayacağım. Şu şehitler bana güzel bir örnektir, diye direndi. Onu zorla sürükleyip götürmek istediler ise de şiddetle karşı koydu. Bunun üzerine onu da şehit ettiler.


Hubeyb ve Zeyd İbni Desine'yi götürüp Bedir Gazvesi sonrasında Mekke'de sattılar. Hubeyb'i, Bedir Gazvesi'nde öldürdüğü Hâris İbni Âmir İbni Nevfel İbni Abdimenâf'ın oğulları satın aldı. Hubeyb, kendisini öldürmeye karar verdikleri güne kadar onların elinde esir olarak kaldı.

Bu esâret günlerinde Hubeyb, etek traşı olmak için Hâris'in kızlarından birinden bir emânet ustura istedi, o da verdi. Bir ara kadının gafletinden yararlanan küçük çocuğu, Hubeyb’in yanına sokuldu. Hubeyb'in elinde ustura olduğu halde çocuğu dizine oturttuğunu görünce kadın, son derece telaşlandı. Durumu sezen Hubeyb:

- Çocuğu öldüreceğimden mi endişeleniyorsun? Ben böyle bir şey yapmam! dedi.

Kadın dedi ki: Allah'a andolsun ki ben hayatımda Hubeyb'den daha iyi bir esir görmedim. Vallahi ben onu, zincire bağlı olduğu ve Mekke'de hiç bir meyvenin bulunmadığı bir gün taze üzüm yerken gördüm. Bu, Allah'ın Hubeyb'e lutfettiği bir rızıktı.

Hâris'in oğulları onu öldürmek için Harem bölgesinin dışına Hill denilen yere çıkardıkları zaman Hubeyb onlara:

- Müsaade edin de iki rek'at namaz kılayım, dedi. Bıraktılar. Hubeyb iki rek'at namaz kıldı ve sonra “Allaha yemin ederim ki, ölümden korktuğumu zannetmeyeceğinizi bilsem, bu namazı daha fazla kılardım” dedi ve


“Allahım! Bunların her birini tek tek mahvet, birer birer canlarını al, hiç birini sağ bırakma!” diye dua edip şu beyitleri okudu:



Müslüman olarak öldükten sonra,

Nasıl öldüğümü asla dert etmem.

Bunların hepsi elbette Allah uğrunda;

Dilerse O, pek kolaydır, parçalanmış vücûdumla rahmete ermem!



Böylece Hubeyb, idam edilecek her müslümanın iki rekat namaz kılması âdetini başlatan kişi oldu.

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, düşman tarafından kuşatıldıkları gün bu on kişilik müslüman kafilesinin başına gelenleri ashâbına anında bildirmişti.

Âsım İbni Sâbit'in şehit edildiğini haber aldıkları zaman Kureyş'in bazı ileri gelenleri, (Bedir savaşında) kendilerinden birini öldürmüş olması sebebiyle onu tanımaya yarayacak bir parçasını getirmek üzere adamlar yolladılar. Bunun üzerine Allah, Âsım'ı korumak için bir arı sürüsü gönderdi. Bu arı bulutu Âsım'ın cesedini kapladı. Kureyşin adamları, onun nâşından hiç bir şey koparmaya imkân bulamadılar.

Buhârî, Cihad 170, Meğâzî 10, 28


Allah cümlemizi bu güzel sahabelere ve Peygamber aleyhissâlatü vesselâmefendimize layık ümmet eylesin.. Allâh'ım böyle nesiller bizlere de nasip eyle amin amin..

13 Şubat 2022 Pazar

Ya Rasûlullah, beni cennete sokacak, cehennemden uzaklaştıracak bir ameli haber ver



عن معاذ بن جبل -رضي الله عنه- قال: قلت: يا رسول الله أخبرني بعمل يُدخِلُنِي الجنة ويُبَاعِدُني عن النار، قال: لقد سألت عن عظيم وإنه ليَسير على من يَسَّره الله تعالى عليه: تعبدُ الله لا تشركُ به شيئًا، وتُقيمُ الصلاةَ، وتُؤتي الزكاةَ، وتَصومُ رمضانَ، وتَحجُّ البيتَ. ثم قال: ألا أدلُّك على أبواب الخير؟ الصومُ جُنة، والصدقة تُطفئ الخطيئةَ كما يطفئ الماءُ النارَ، وصلاة الرجل في جَوف الليل ثم تلا: {تتجافى جنوبهم عن المضاجع}... حتى إذا بلغ {يعملون} ثم قال ألا أُخبرك برأس الأمر وعموده وذِروة سَنامه؟ قلت: بلى يا رسول الله. قال رأس الأمر الإسلام، وعموده الصلاة، وذُروة سَنامه الجهاد. ثم قال: ألا أُخبرك بمِلاك ذلك كله؟ قلت: بلى يا رسول الله. فأخذ بلسانه وقال كُفَّ عليك هذا. قلت: يا نبي الله، وإنا لمؤاخذون بما نتكلم به؟ فقال: ثَكِلَتْكَ أُمُّك، وهل يكُبُّ الناسَ في النارِ على وجوههم (أو قال على مَنَاخِرِهم) إلا حَصائدُ ألسنتِهِم؟.
[صحيح.] - [رواه الترمذي وابن ماجه وأحمد.]
المزيــد ...

"Ya Rasûlullah, beni cennete sokacak, cehennemden uzaklaştıracak bir ameli haber ver dedim. O da şöyle buyurdu: 
"Sen büyük bir şey sordun. Ancak o Allah'ın kolay kıldığı kişilere kolaydır. Allah'a ibadet edersin. O'na hiçbir şeyi ortak koşmazsın, namazı dosdoğru kılarsın, zekâtı verirsin, Ramazan orucunu tutarsın, Beyti (Kâbe'yi) hac edersin. Sonra şöyle buyurdu: Sana hayır kapılarını göstereyim mi? Oruç kalkandır, sadaka suyun ateşi söndürdüğü gibi günahı söndürür. Gecenin içinde kişinin kıldığı namaz da (hayır kapılarındandır). Sonra: {Onların yanları yataklardan uzaklaşır} Secde suresi 16-17 ayetin sonuna kadar kısmı okudu. Sonra şöyle dedi: Sana din işinin başı, direği ve en yüce yerinin zirvesini haber vereyim mi? Ben, evet ya Rasûlullah dedim. Oda şöyle dedi: İşin başı İslam, direği namaz, zirvesi cihaddır. Sonra şöyle buyurdu: Bütün bunların da özünü sana haber vereyim mi? Ben, evet ya Rasûlullah dedim. Dilini (eliyle) tuttu ve "İşte bunu tut" buyurdu. 

Ben de: Ya Nebiyallah, biz söylediğimiz şeylerle de mi hesaba çekileceğiz? dedim. O da: 
"İnsanları yüz üstü yahut burunları üzerinde cehenneme sürükleyen ancak dillerinin ekip biçtiğidir." buyurdu.
[Sahih Hadis] - [İbn Mâce rivayet etmiştir - Tirmizî rivayet etmiştir - Ahmed rivayet etmiştir]

Şerh

Bu hadis bizi cehennemden kurtaracak ve cennete sokacak amelin ne olduğunu göstermektedir. Oda hiç bir şeyi Allah'a ortak koşmadan yalnızca O'na ibadet etmektir. 
Bununla birlikte Allah'ın kuluna farz kıldığı namaz, zekat, oruç ve haccı yapmaktır. Şüphesiz ki hayır yollarını bir arada toplayan nafile sadaka, oruç ve geceleyin kılınan teheccüd namazıdır. 
İşin başı İslam, direği namaz, zirvesi La ilahe illallah'ı yüceltmek için Allah yolunda cihaddır. Bunların da hepsinin özü insanın amellerini ifsat edecek şeylerden dilini tutmasıdır. 
Her Müslümanın salih amel işlediğinde faydası olan yada o amelleri iptal eden şeylerde gelişi güzel konuşmaktan sakınması gerekir. Yoksa cehennem ehlinden olur.




26 Ocak 2022 Çarşamba

Varlık mevcûd nedir?Sıfat nedir?Madde(cevher)nedir?Cism nedir?Âlem mütegayyir,Hâdise,Kimyâ olayı,Kimyâ reaksiyonu nedir?


ALLAHÜ TEÂLÂ VARDIR VE BİRDİR, ONDAN
BAŞKA BÜTÜN VARLIKLAR YOK İDİ, YİNE
YOK OLACAKLARDIR

Etrâfımızdaki varlıkları his organlarımız ile tanımakdayız. Duygu organlarımıza te’sîr eden şeylere (Varlık) [mevcûd] denir. Varlıkların beş duygu organımıza yapdıkları etkilere, te’sîrlere (Özellik) veyâ (Sıfat) denir. Varlıklar, birbirlerinden, özellikleri ile ayırd edilmekdedir. 
Zıyâ, ses, su, hava, cam, birer varlık ya’nî (Mevcûd)dur. Vezni, ya’nî ağırlığı ve hacmi olan, ya’nî boşlukda yer kaplıyan varlıklara (Cevher) veyâ (Madde) denir. Maddeler birbirlerinden, sıfatları, hâssaları ile ayırd edilirler. Hava, su, taş, cam, ayrı birer maddedir. 
Zıyâ, ses ise, madde değildir. Çünki, ışık ve ses, yer kaplamaz ve ağırlıkları yokdur. Her varlık, (Enerji) ya’nî (Kudret) taşımakdadır. Ya’nî, iş yapabilir. Her madde, sulb, ya’nî katı ve mâyi’ ya’nî sıvı ve gaz olmak üzere üç hâlde bulunabilir. Katı maddelerin şekli vardır. Sıvı ve gaz hâlindeki maddelerin, kendilerine mahsûs belli şeklleri yokdur. Bunlar, bulundukları kabın şeklini alırlar. Maddenin şekl almış hâline (Cism) denir. Maddeler hep cism hâlinde bulunur. Meselâ, anahtar, iğne, maşa, kürek, çivi, başka başka cismlerdir. Ya’nî şeklleri başka başkadır. Fekat, hepsi demir maddesinden yapılmışdır. Cismler ikiye ayrılır: 

Basît cism, Bileşik cism.

(Âlem mütegayyirdir) ya’nî, her cismde dâimâ değişiklik olmakdadır. Meselâ hareket ederek yer değişdirir. Büyür, küçülür. Rengi değişir. Canlı ise, hasta olur, ölür. Bu değişmelere (Olay) veyâ (Hâdise) denir. Dışarıdan bir te’sîr olmadan, maddede hiçbir değişiklik meydâna gelmez. Bir hâdise meydâna geldiği zemân, maddenin yapısı bozulmaz ve özü değişmezse, buna (Fizik olayı) denir.
Kâğıdın yırtılması, bir fizik olayıdır. Bir maddede fizik olayı meydâna gelmesi için, bu maddeye bir kuvvetin te’sîr etmesi lâzımdır. Maddenin yapısını bozan, özünü değişdiren olaylara (Kimyâ olayı) denir. Kâğıdın yanıp kül olması kimyâ olayıdır. Bir cismde kimyâ olayı meydâna gelmesi için, buna başka bir maddenin te’sîr etmesi lâzımdır. İki veyâ dahâ çok maddenin birbirlerine te’sîr ederek, her birinde kimyâ olayı meydâna gelmesi işine(Kimyâsal tepkime) veyâ (Kimyâ reaksiyonu) denir.

20 Ocak 2022 Perşembe

Büyük günahlardan kaçınıldığı sürece, beş vakit namaz, iki cuma ve iki ramazan, aralarında işlenen günahlara kefaret olur







عن أبي هريرة -رضي الله عنه- عن رسول الله -صلى الله عليه وسلم- قال: «الصلوات الخمس، والجمعة إلى الجمعة، ورمضان إلى رمضان مُكَفِّراتٌ لما بينهنَّ إذا اجتُنبَت الكبائر».
[صحيح.] - [رواه مسلم.]
المزيــد ...

Ebu Hureyre -radıyallahu anh-’den rivayet ettiği merfû hadiste Nebi- sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu: 
«Büyük günahlardan kaçınıldığı sürece, beş vakit namaz, iki cuma ve iki ramazan, aralarında işlenen günahlara kefaret olur.»
[Sahih Hadis] - [Müslim rivayet etmiştir]

Şerh

Beş vakit namaz, aralarında işlenen günahlara kefaret olur. Ancak büyük günahlar bu kapsama girmez. Aynı şekilde iki cuma ve iki ramazan arası da böyledir.



Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı