ـ6ـ وعن العباس بن عبد المطلب رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]كُنْتُ جَالِساً في الْبَطْحَاءِ في عِصَابَةٍ)ـ1( فِيهمْ رسول اللّه # إذْ مَرَّتْ سَحَابَةٌ فَنَظَرَ إلَيْهَا، فقَالَ #: هَلْ تَدْرُونَ مَا اسمُ هذِهِ؟ قالُوا: نَعَمْ، هذَا السَّحَابُ. قال: وَالْمُزْنُ، قالُوا: وَالمُزْنُ، فقَالَ #: وَالْعنَانُ، قالُوا: وَالْعَنَانُ، ثُمَّ قَالَ #: هَلْ تَدْرُونَ كَمْ بُعْدَ مَا بَيْنَ السَّمَاءِ وَا‘رْضِ؟ قالُوا: َ وَاللّهِ. قالَ: فإنَّ بُعْدَ مَا بَيْنَهُمَا، إمَّا قال وَاحِدَةٌ، أوِ اثْنَتَانِ، أوْ ثََثٌ وَسَبْعُونَ سَنَةً، وَبُعْدَ السَّمَاءِ الَّتِى فَوْقَهَا كَذلِكَ، وَكَذلِكَ حَتَّى عَدَّ سَبْعَ سََمَوَاتٍ كَذلِكَ، ثُمَّ فَوْقَ السَّمَاءِ السَّابِعَةِ بَحْرٌ بَيْنَ أعَْهُ وَأسْفَلِهِ كَمَا بَيْنَ سَمَاءٍ إلى سَمَاءٍ، وَفَوْقَ كلُّ ذلِكَ ثَمَانِيَةُ أوْعَال بَيْنَ أظَْفِهِنَّ وَرُكبِهِنَّ كَمَا بَيْنَ سَمَاءٍ إلى سَمَاءٍ، ثُمَّ فَوْقَ ظُهُورِهِنَّ الْعَرْشُ مَا بَيْنَ أسْفَلِهِ وَأعَْهُ مِثْلُ مَا بَيْنَ السَّمَاءِ إلى السَّمَاءِ، وَاللّهُ عَزَّ وَجَلَّ فَوْقَ ذلِكَ[. أخرجه أبو داود والترمذى.وفي رواية: ]لَمْ يَعزُهَا صَاحِبُ جَامِعِ ا‘صُولِ إلى أحَدٍ مِنَ الكُتُبِ الستّة[.عن قتادة، وعبداللّه قا: ]بَيْنَا رسول اللّه # جَالِسٌ مَعَ أصْحَابِهِ إذْ مَرَّتْ
______________ )ـ1( أى جماعة.
سَحَائِبُ، فقَالَ: أتَدْرُونَ مَا هذا؟ هذَا الْعََنَانُ، هذِهِ رَوَايَا)ـ2( ا‘رْضِ يَسُوقُهَا اللّهُ تَعالى إلى قَوْمٍ َ يَعْبُدُونَهُ، ثُمَّ قالَ: أتَدْرُونَ مَا هذِهِ السَّمَاءُ؟ موْجٌ مَكْفُوفٌ)ـ3(، وَسَقْفٌ مَحْفُوظٌ، وَفَوْقَ ذلِكَ سَماءٌ أخْرَى حَتَّى عَدَّ سَبْعَ سَمواتٍ، وَهُوَ يَقُولُ: أتَدْرُونَ مَا بَيْنَهُمَا، ثُمَّ يَقُولُ: خَمْسُمِائَةِ عَامٍ، ثُمَّ قال: أتَدْرُونَ مَا فَوْقَ ذلِكَ؟ فَوْقَ ذلِكَ الْمَاءُ وفَوْقَ المَاءِ الْعَرْشُُ، واللّهُ فَوْقَ الْعَرْشِ، َ يَخْفَى عَلَيْهِ شَئٌ مِنْ أعْمَالِ بَنِى آدَمَ، ثُمَّ قال: أتَدْرُونَ مَا هذِهِ ا‘رْضُ؟ قال: تَحْتَهَا أُخْرَى بَيْنَهُمَا خَمْسُمِائَةِ عَامٍ، حَتَّى عَدَّ سَبْعَ أرَضِينَ[. وذكر الحديث .
6. (1689)- Hz. Abbas İbnu Abdilmuttalib (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Bathâ nâm mevkide, aralarında Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın da bulunduğu bir grup insanla oturuyordum. Derken bir bulut geçti. Herkes ona baktı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Bunun ismi nedir bileniniz var mı?" diye sordu.
"Evet bu buluttur!" dediler. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Buna müzn de denir" dedi. Oradakiler:
"Evet müzn de denir" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Anân da denir" buyurdu. Ashab da:
"Evet anân da denir" dediler. Sonra Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):
"Biliyor musunuz, sema ile arz arasındaki uzaklık ne kadardır?" diye sordu.
"Hayır, vallahi bilmiyoruz!" diye cevapladılar.
"Öyleyse bilin, ikisi arasındaki uzaklık ya yetmiş bir, ya yetmiş iki veya yetmiş üç senedir. Onun üstündeki sema(nın uzaklığı da) böyledir."
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yedi semayı sayarak her biri arasında bu şekilde uzaklık bulunduğunu söyledi. Sonra ilâve etti:
______________
)ـ2( جمع رواية، وهي: البعير، أو غيره من الدواب يستقى عليه، وقد تسمى المزادة رواية مجازاً.)ـ3( الموج: اضطراب ماء البحر، والكفوف: المجموع .
"Yedinci semânın ötesinde bir deniz var. Bunun üst sathı ile dibi arasında iki sema arasındaki mesafe kadar mesafe var. Bunun da gerisinde sekiz adet yabâni keçi (sûretinde melek) var. Bunların sınnakları[14] ile dizleri arasında iki semâ arasındaki mesafe gibi uzaklık var, sonra bunların sırtlarının gerisinde Arş var, Arş'ın da alt kısmı ile üst kısmı arasında iki sema arasındaki uzaklık kadar mesafe var. Allah, bütün bunların fevkindedir." [Tirmizî, Tefsir, Hâkka, (3317); Ebû Dâvud, Sünnet 19, (4723); İbnu Mâve, Mukaddime 13, (193).]
Bir rivâyette şu açıklama yer alır: "Bu hadisi Câmiu'l-Usûl sâhibi, Kütüb-i Sitte'ye dâhil kitaplardan hiçbirine nisbet etmemiştir."
Katâde ve Abdullah'dan yapılan bir rivayet şöyle: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ashabıyla birlikte otururken bir kısım bulutlar geçmişti:
"Bunun ne olduğunu biliyor musunuz? Bu, el-anân (denen buluttur), bu arzımızın sakasıdır.[15] Allah Teâla bunu kendisine hiç ibâdet etmeyen bir kavme göndererek (su ihtiyaçlarını görür)" dedi. Bir müddet sonra devamla:
"Bu sema nedir biliyor musunuz? Dürülmüş bir dalga, korunmuş bir tavandır. Bunun üstünde diğer bir sema vardır" dedi ve böylece üst üste yedi semanın olduğunu söyledi. Sonra konuşmasına devamla:
"İkisi arasında ne (kadar uzaklık) var biliyor musunuz?" diye sorduktan sonra "Beş yüz yıl!" dedi. Sonra tekrar:
"Bunun gerisinde ne olduğunu biliyor musunuz? Bunun gerisinde su var. Suyun gerisinde Arş var. Allah, Arş'ın fevkindedir. Âdemoğlunun ef'âlinden hiçbiri O'na gizli kalmaz" buyurdu. Sonra tekrar:
"Bu arz nedir, biliyor musunuz? Bunun altında bir diğer arz var, ikisi arasında beş yüz yıl var. Böylece yedi arzın varlığını birer birer saydı" hadisi zikretti."[16]
AÇIKLAMA:
1- Burada, hadis özetlenmektedir. Biz, Hz. Ebu Hüreyre (radıyallâhu anh)nin rivâyet ettiği Tirmizî hadîsini aynen kaydetmeyi gerekli buluyoruz:
"Biz Ashab'tan bir grup, Hz. Peygamber (aleyissalâtu vesselâm)'le birlikte otururken bir bulut geldi. Resûlullah (aleyhisalâtu vesselâm): "Bu nedir, bilir misiniz?" dedi. "Allah ve Resûlü daha iyi bilir" dediler. Buyurdu ki: "Bunlar, bulut, yeryüzünün sakalarıdır. Allah, bunları kendisine şükür ve ibadet yapmayan bir kavme (bile) sevkeder".
Resûlullah (aleyhisalâtu vesselâm) sonra tekrar sordu: "Pekiyi, sizin şu üstünüzdeki şey nedir, bilir misiniz?" "Allah ve Resûlü daha iyi bilir?" dediler. "Bu, dedi, dünyamızın semasıdır (raki') korunmuş bir tavandır, kat kat dürülmüş bir dalgadır".
Sonra tekrar sordu: "Sizinle onun arasında ne kadar mesâfe var biliyor musunuz?" "Allah ve Resûlü daha iyi bilir!" dediler. Bunun üzerine şu açıklamayı yaptı: "Sizinle onun arasında beş yüz yıllık mesafe vardır".
Sonra tekrar sordu: "Pekâlâ, bunun üstünde ne var biliyor musunuz?" "Allah ve Resûlü daha iyi bilir!" dediler. Buyurdu ki: "Bunun üstünde iki sema mevcut, ikisinin arasında da beş yüz yıllık mesafe var".
Sonra Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) tekrar aynı şekilde açıklamalar yaparak yedi semayı saydı ve her iki sema arasında, dünya ile sema arasındaki kadar mesafe olduğunu belirtti.
Sonra tekrar sordu:"Pekâlâ bunun üstünde ne var biliyor usunuz?" "Allah ve Resûlü daha iyi bilir" dediler. Buyurdu ki: "Bunun üstünde Arş vardır. Bununla sema arasında da iki sema arasındaki mesafe kadar uzaklık vardır."
Sonra tekrar sordu: "Altınızda ne var biliyor musunuz?" "Allah ve Resûlü daha iyi bilir!" dediler. "Bu, arzdır" dedi ve sordu: "Pekâlâ bunun altında ne olduğunu biliyor musunuz?" "Allah ve Resûlü daha iyi bilir!" dediler. "Bunun altında, buyurdu, başka bir arz daha var. Bu ikisi arasında beş yüz yıllık mesafe mevcut." Sonra Hz. Peygamber (aleyhissilâtu vesselâm), bu şekilde yedi arzı saydı ve sonunda şu açıklamayı yaptı: "Muhammed'in nefsini elinde tutan Zât-ı Zülcelal'e yemin ederim, şâyet siz, en aşağıdaki arza bir ip sarkıtacak olsanız, bu ip Allah'ın (ilmi) üzerine inecektir". Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sözünü tamamlayınca:
"O, her şeyden öncedir, kendisinden sonra hiçbir şeyin kalmayacağı sondur, varlığı âşikârdır, gerçek mahiyeti insan için gizlidir. O, her şeyi bilir" (Hadîd 3) âyetini kıraat buyurdu." Tirmizî der ki: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bu âyeti okuması da gösterir ki, sarkıtılan ip, Allah'ın ilmine, kudretine ulaşacaktır". [(Tirmizî, Tefsir, Sûretu'l-Hadîd, (3294).]
2- Hadis nakdinde teşeddüdüyle meşhur olan İbnu'l-Cevzî, iki sebeple Hz. Abbâs (radıyallâhu anh)'ın rivâyetine mevzû demiştir:
1- Senedde yer alan Velîd İbnu Ebî Sevr,
2- Allah'a mekân izâfesi ve diğer hadislerde gelen rakamlara uymayan rakamların verilmesi.
Ancak bu itirazlara cevaplar verilmiştir:
1- Bu hadis, şiddetli zayıf olan Velîd dışında, mevsut kimseler tarafından da rivâyet edilmiştir.
2- Aynı iki şey arasındaki sâbit bir mesafeyi farklı rakamlarla ifâde etmek normaldir. Çünkü rakamlar yürüme cinsinden yıl olarak verilmektedir. Halbuki aynı mesâfe ağır yürüyüşle daha uzun zamanda katedilirken, hızlı yürüyüşle daha az zamanda katedilir."
Nitekim uzaklıklar umumiyetle, ".kadar yıllık yürüme mesafesi" şeklinde ifade edilmiştir. Hadislerde geçen, مَسِيرَة (mesîre) kelimesi seyir, yani yürümekten masdardır.
Şu halde, sadedinde olduğumuz hadiste geçen "Sema ile arz arasındaki uzaklık) ya yetmiş bir, ya yetmiş iki, veya yetmiş üç senedir" ve hatta "beş yüz senedir" şeklindeki farklı rakamlar, meleğin hızlı veya ağır yol alışına tâbidir.(21) Hızlı seyreden daha az zamanda, (yetmiş bir senede) katediyor demektir. Aynı mesafe, görüldüğü üzere, beş yüz yıllık yürüme mesafesi olarak da ifade edilmiştir.
Bu tevile göre son rakam, çok daha ağır hareket eden meleğin hızı esas alınarak tesbit edilmiş olmalıdır.
Bu te'vile hak verdiren Kur'ânî bir karîne, meleklerin cins cins ve faklı sayıda (ikişer, üçer, dörder) kanatları olduğunu belirten âyettir (Fâtır 1). Kanat sayısındaki fark, sürat farklılığına bir işâret olabilir.
3- Bir kere daha tekrâr edelim: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bu açıklamaları, kâinatın büyüklüğü ve dolayısıyla bu uçsuz bucaksız mekân üzerinde tam bir hükümranlığa sahip olan Allah'ın büyüklüğü hakkında bir fikir vermeye, kâinatı değerlendirmede bazı prensip ve ipuçları vermeye yöneliktir. Kozmozun yapısı, mahiyeti, kâinatın bulutları husûsunda kesin bilgiler, rakamlar aranması hata olur, yanlışlık olur, lüzumsuz ve gereksiz münakaşalara da yol açabilir. Ancak şu da bir gerçek: "Âyet ve hadislerde bu meselelere yer verilmiş olması, bazı rakamların zikredilmesi, meseleye nazar etmemizi gerekli kılar. Öyle ise bu mevzulara, ______________(21) Hangi vâsıtanın hızı esas alınacağı nasslarda sarîh değildir. Şarihler meleği esas almıştır. Meleğin hızı nedir? O da sarîh değil. Şu halde nasslar uzaklık hususunda bir fikir vermek istiyor, kesin bilgi değil. ilmin ışığında, kesin hükümlerden uzak daha mülâyim yaklaşımlarla nazar etmek faydalıdır ve lüzumludur.[17]
Kaynaklar
[14] Sınnak: Hayvan tırnağı demektir.
[15] Kelimenin aslı olan revâyâ, "su taşımada kullanılan develer" demektir.
[16] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:6/368-369.
[17] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:6/369-372.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder