29 Temmuz 2014 Salı

İsra Suresi 23-39 Ayetleri





D. karasuAYETLER
- 12:11


ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ


İsra . 23 - Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine "of!" bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle.

ﻭَﺍﺧْﻔِﺾْ ﻟَﻬُﻤَﺎ ﺟَﻨَﺎﺡَ ﺍﻟﺬُّﻝِّ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﺔِ ﻭَﻗُﻞْ ﺭَﺏِّ ﺍﺭْﺣَﻤْﻬُﻤَﺎ ﻛَﻤَﺎ ﺭَﺑَّﻴَﺎﻧِﻰ ﺻَﻐِﻴﺮًﺍ ﴾٤٢﴿

24 - Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: "Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!" diyerek dua et.

ﺭَﺑُّﻜُﻢْ ﺍَﻋْﻠَﻢُ ﺑِﻤَﺎ ﻓِﻰ ﻧُﻔُﻮﺳِﻜُﻢْ ﺍِﻥْ ﺗَﻜُﻮﻧُﻮﺍ ﺻَﺎﻟِﺤِﻴﻦَ ﻓَﺎِﻧَّﻪُ ﻛَﺎﻥَ ﻟِـْﻼ َﻭَّﺍﺑِﻴﻦَ ﻏَﻔُﻮﺭًﺍ﴾٥٢﴿

25 - Rabbiniz sizin kalplerinizdekini çok iyi bilir. Eğer siz iyi olursanız, şunu bilin ki Allah, kötülükten yüz çevirerek tevbeye yönelenleri son derece bağışlayıcıdır.

ﻭَﺍَﺕِ ﺫَﺍ ﺍﻟْﻘُﺮْﺑَﻰ ﺣَﻘَّﻪُ ﻭَﺍﻟْﻤِﺴْﻜِﻴﻦَ ﻭَﺍﺑْﻦَ ﺍﻟﺴَّﺒِﻴﻞِ ﻭَﻻ َ ﺗُﺒَﺬِّﺭْ ﺗَﺒْﺬِﻳﺮًﺍ﴾٦٢﴿

26 - Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma.

ﺍِﻥَّ ﺍﻟْﻤُﺒَﺬِّﺭِﻳﻦَ ﻛَﺎﻧُٓﻮﺍ ﺍِﺧْﻮَﺍﻥَ ﺍﻟﺸَّﻴَﺎﻃِﻴﻦِ ﻭَﻛَﺎﻥَ ﺍﻟﺸَّﻴْﻄَﺎﻥُ ﻟِﺮَﺑِّﻪِ ﻛَﻔُﻮﺭًﺍ﴾٧٢﴿

27 - Zira böylesine saçıp savuranlar şeytanların dostlarıdırlar. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür.

ﻭَﺍِﻣَّﺎ ﺗُﻌْﺮِﺿَﻦَّ ﻋَﻨْﻬُﻢُ ﺍﺑْﺘِﻐَٓﺎﺀَ ﺭَﺣْﻤَﺔٍ ﻣِﻦْ ﺭَﺑِّﻚَ ﺗَﺮْﺟُﻮﻫَﺎ ﻓَﻘُﻞْ ﻟَﻬُﻢْ ﻗَﻮْﻻ ً ﻣَﻴْﺴُﻮﺭًﺍ﴾٨٢﴿

28 - Eğer Rabbinden umduğun (beklemek durumunda olduğun) bir rahmet için onların yüzlerine bakamıyorsan, hiç olmazsa kendilerine gönül alıcı bir söz söyle.

{ Rivayete göre Bilâl, Suheyb, Sâlim, Mehca' ve Habbab gibi yoksul sahâbîler, Hz. Peygamber'in yardımı ile geçinirlerdi. Resûlullah (s.a.), onlara verilecek bir şeyleri olmadığı zaman, mahcubiyetinden ötürü söyleyecek bir söz bulamaz, yüzünü başka tarafa çevirir, fakat onların ihtiyaçlarını gidermek için Cenab-ı Hakk'ın kendisine imkân vermesini dilerdi. İşte bu âyet-i kerimede, Resûlullah'a bu gibi insanlara bir şeyler veremeyecek bile olsa, hiç olmazsa "Allah, bize de, size de bol rızık versin", "Allah sizleri mesut ve müreffeh kılsın" gibi sözlerle onların gönüllerini alması gerektiği hatırlatılmaktadır.}

ﻭَﻻ َ ﺗَﺠْﻌَﻞْ ﻳَﺪَﻙَ ﻣَﻐْﻠُﻮﻟَﺔً ﺍِﻟَﻰ ﻋُﻨُﻘِﻚَ ﻭَﻻ َ ﺗَﺒْﺴُﻄْﻬَﺎ ﻛُﻞَّ ﺍﻟْﺒَﺴْﻂِ ﻓَﺘَﻘْﻌُﺪَ ﻣَﻠُﻮﻣًﺎ ﻣَﺤْﺴُﻮﺭًﺍ﴾٩٢﴿

29 - Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) hasretini çeker durursun.

ﺍِﻥَّ ﺭَﺑَّﻚَ ﻳَﺒْﺴُﻂُ ﺍﻟﺮِّﺯْﻕَ ﻟِﻤَﻦْ ﻳَﺸَٓﺎﺀُ ﻭَﻳَﻘْﺪِﺭُ ﺍِﻧَّﻪُ ﻛَﺎﻥَ ﺑِﻌِﺒَﺎﺩِﻩِ ﺧَﺒِﻴﺮًﺍ ﺑَﺼِﻴﺮًﺍ ﴾٠٣﴿

30 - Rabbin rızkı dilediğine bol verir, dilediğine daraltır. Şüphesiz ki O, kullarından haberdardır, (onları) çok iyi görür.

ﻭَﻻ َ ﺗَﻘْﺘُﻠُٓﻮﺍ ﺍَﻭْﻻ َﺩَﻛُﻢْ ﺧَﺸْﻴَﺔَ ﺍِﻣْﻼ َﻕٍ ﻧَﺤْﻦُ ﻧَﺮْﺯُﻗُﻬُﻢْ ﻭَﺍِﻳَّﺎﻛُﻢْ ﺍِﻥَّ ﻗَﺘْﻠَﻬُﻢْ ﻛَﺎﻥَ ﺧِﻄْﺎًٔ ﻛَﺒِﻴﺮًﺍ﴾١٣﴿

31 - Geçim endişesi ile çocuklarınızın canına kıymayın. Biz, onların da sizin de rızkınızı veririz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir suçtur.

ﻭَﻻ َ ﺗَﻘْﺮَﺑُﻮﺍ ﺍﻟﺰِّﻧَٓﻰ ﺍِﻧَّﻪُ ﻛَﺎﻥَ ﻓَﺎﺣِﺸَﺔً ﻭَﺳَٓﺎﺀَ ﺳَﺒِﻴﻼ ً﴾٢٣﴿

32 - Zinaya yaklaşmayın. Zira o, bir hayâsızlıktır ve çok kötü bir yoldur.

{ Bu âyette "zina etmeyin" denilmeyip de "zinaya yaklaşmayın" buyurulması ilgi çekicidir. Buna göre yalnız zina değil, kişiyi zina etmeye sevkeden yollar da yasaklanmıştır. Esasen bir kere bu yollara tevessül edildikten, yani insanı zina etmeye zorlayan ve cinsî arzuları kabartan bir ortama girdikten sonra, artık, bu arzuların ağır baskısı karşısında iradenin gücü oldukça yetersiz kalır ve zinadan korunmak son derece güçleşir. İnsanın bu psikolojik zafını dikkate alan Kur'an-ı Kerim, prensip olarak insanı kötülüklere sevkedici sebepleri ortadan kaldırmayı amaçlamıştır. Buna sedd-i zerîa prensibi denir.}

ﻭَﻻ َ ﺗَﻘْﺘُﻠُﻮﺍ ﺍﻟﻨَّﻔْﺲَ ﺍﻟَّﺘِﻰ ﺣَﺮَّﻡَ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﺍِﻻ َّ ﺑِﺎﻟْﺤَﻖِّ ﻭَﻣَﻦْ ﻗُﺘِﻞَ ﻣَﻈْﻠُﻮﻣًﺎ ﻓَﻘَﺪْ ﺟَﻌَﻠْﻨَﺎ ﻟِﻮَﻟِﻴِّﻪِ ﺳُﻠْﻄَﺎﻧًﺎ ﻓَﻼ َ ﻳُﺴْﺮِﻑْ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻘَﺘْﻞِ ﺍِﻧَّﻪُ ﻛَﺎﻥَ ﻣَﻨْﺼُﻮﺭًﺍ﴾٣٣﴿

33 - Haklı bir sebep olmadıkça Allah'ın muhterem kıldığı cana kıymayın. Bir kimse zulmen öldürülürse, onun velîsine (hakkını alması için) yetki verdik. Ancak bu velî de kısasta ileri gitmesin. Zaten (kendisine bu yetki verilmekle) o, alacağını almıştır.

ﻭَﻻ َ ﺗَﻘْﺮَﺑُﻮﺍ ﻣَﺎﻝَ ﺍﻟْﻴَﺘِﻴﻢِ ﺍِﻻ َّ ﺑِﺎﻟَّﺘِﻰ ﻫِﻰَ ﺍَﺣْﺴَﻦُ ﺣَﺘَّﻰ ﻳَﺒْﻠُﻎَ ﺍَﺷُﺪَّﻩُ ﻭَﺍَﻭْﻓُﻮﺍ ﺑِﺎﻟْﻌَﻬْﺪِ ﺍِﻥَّ ﺍﻟْﻌَﻬْﺪَ ﻛَﺎﻥَ ﻣَﺴْﻮُٔ ﻻ ً﴾٤٣﴿

34 - Yetimin malına, rüşdüne erinceye kadar, ancak en güzel bir niyetle yaklaşın. Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir.

ﻭَﺍَﻭْﻓُﻮﺍ ﺍﻟْﻜَﻴْﻞَ ﺍِﺫَﺍ ﻛِﻠْﺘُﻢْ ﻭَﺯِﻧُﻮﺍ ﺑِﺎﻟْﻘِﺴْﻄَﺎﺱِ ﺍﻟْﻤُﺴْﺘَﻘِﻴﻢِ ﺫَﻟِﻚَ ﺧَﻴْﺮٌ ﻭَﺍَﺣْﺴَﻦُ ﺗَﺎْﻭِﻳﻼ ً﴾٥٣﴿

35 - Ölçtüğünüz zaman tastamam ölçün ve doğru terazi ile tartın. Bu, hem daha iyidir hem de neticesi bakımından daha güzeldir.

ﻭَﻻ َ ﺗَﻘْﻒُ ﻣَﺎﻟَﻴْﺲَ ﻟَﻚَ ﺑِﻪِ ﻋِﻠْﻢٌ ﺍِﻥَّ ﺍﻟﺴَّﻤْﻊَ ﻭَﺍﻟْﺒَﺼَﺮَ ﻭَﺍﻟْﻔُﻮَٔﺍﺩَ ﻛُﻞُّ ﺍُﻭ ﻟَٓﺌِﻚَ ﻛَﺎﻥَ ﻋَﻨْﻪُ ﻣَﺴْﻮُٔ ﻻ ً﴾٦٣﴿

36 - Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.

ﻭَﻻ َ ﺗَﻤْﺶِ ﻓِﻰ ﺍْﻻ َﺭْﺽِ ﻣَﺮَﺣًﺎ ﺍِﻧَّﻚَ ﻟَﻦْ ﺗَﺨْﺮِﻕَ ﺍْﻻ َﺭْﺽَ ﻭَﻟَﻦْ ﺗَﺒْﻠُﻎَ ﺍﻟْﺠِﺒَﺎﻝَ ﻃُﻮﻻ ً﴾٧٣﴿

37 - Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma. Çünkü sen (ağırlık ve azametinle) ne yeri yarabilir ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin.

ﻛُﻞُّ ﺫَﻟِﻚَ ﻛَﺎﻥَ ﺳَﻴِّﺌُﻪُ ﻋِﻨْﺪَ ﺭَﺑِّﻚَ ﻣَﻜْﺮُﻭﻫًﺎ﴾٨٣﴿

38 - Bütün bu sayılanların kötü olanları, Rabbinin nezdinde sevimsizdir.

ﺫَﻟِﻚَ ﻣِﻤَّٓﺎ ﺍَﻭْﺣَٓﻰ ﺍِﻟَﻴْﻚَ ﺭَﺑُّﻚَ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﺤِﻜْﻤَﺔِ ﻭَﻻ َ ﺗَﺠْﻌَﻞْ ﻣَﻊَ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍِﻟَﻬًﺎ ﺍَﺧَﺮَ ﻓَﺘُﻠْﻘَﻰ ﻓِﻰ ﺟَﻬَﻨَّﻢَ ﻣَﻠُﻮﻣًﺎ ﻣَﺪْﺣُﻮﺭًﺍ﴾٩٣﴿

39 - İşte bunlar, Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdir. Allah ile birlikte başka ilâh edinme; sonra kınanmış ve (Allah'ın rahmetinden) uzaklaştırılmış olarak cehenneme atılırsın.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder


Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı