TARİKATLARIN TEŞEKKÜLÜ, FETVA'YI EŞ ŞEYH EL-HAC MUSTAFA ANAÇ ÇORUMİ

SORU: Bütün tarikatların Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ali radıyallahü anh vasıtasıyla Fahr-i Alem sallallahü aleyhi ve sellem'e ulaştığı ve onların da tarikatı Hz. Peygamber'den aldıkları bilindiği halde efkar-ı umumiyye de niçin "Muhammediye Tarikatı" adının verilmeyip de, Nakşibendiyye, Kadiriyye, Mevleviyye, Şazaliyye, Rufaiyye, Kübreviyye, Ekberiyye, Sühreverdiyye, Çeştiyye, Halvetiyye ve Celvetiyye tarikatları gibi isimlerin verilmesi ve tarikatların bu isimlerle şöhret bulması şer'an caiz midir? 

CEVAP: Mecaz yoluyla caizdir. Nitekim Hz. Peygamber'in hadislerini ihtiva eden kitaplara Sahih-i Buhari, Sahih-i Müslim denmektedir. Mustafaviyye Mezhebi de, Ebu Hanife, Şafi'i, Maliki ve Hanbeli mezhebi adıyla bilinmektedir. Halbuki bunların hepside Kur'an-ı Kerim ve Hadis-i şeriflerden kaynaklanmakta ve bu iki asıl mesnede dayanmaktadır. Hiçbiri kendi izafi ve indi mütealaalarına göre böyle bir şey icad edip ortaya koymamışlardır.

Tarikatların nihayeti ve aslı Muhammediyye Tarikatı olduğu halde, niçin bu tarikatlara Muhammediyye Tarikatı adı verilmiyor da Nakşibendiyye, Kadiriyye ve Mevleviyye v.b. isimler veriliyor diye sorarsan, buna şu cevabı verebiliriz:

Tarikatların mezkur isimlerle adlandırılıp şöhret bulması mecazidir. Bu tarikatların kurucusu ve pirinin ismine nispetle anılması, bu zatların adı geçen tarikatların islahı, zaman ve zeminin ihtiyaçlarına göre irşad anlayışlarının değiştirilmesi gibi konularda cehd ve gayretlerinin çokluğundandır. Hz. Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem'in hadislerinin, bulunduğu kaynaklara göre, Buhari ve Müslim hadisi diye isimlendirilmesi aynen buna benzer. Aslında hadisler Buhari ve Müslime ait değil bizzat Rasulullah'a aittir. Hadislere, kitaplarında "Mu'an'an" bir silsile ile yer vermekten başka mudahaleleri yoktur. 

Mezheb imamları da görüşlerini Kur'an-ı Kerim ve sünnet-i seniyye'den aldıkları, hükümlerini bu iki asıl kaynağa dayanan delillerle içtihad yaparak koydukları halde, mezheplerinin kendilerine nispetle Hanefi, Şafi'i, Maliki ve Hanbeli mezhebi diye isimlendirip, bu adlarla tanınıp yaygınlaşması da böyledir. Bu zatlardan hiç birisi kendiliklerinden şahsi bir hüküm ortaya koymamışlardır.

Cüneyd-i Bagdadi kaddesallahü sırrahü bu hususu şöyle açıklıyor:

- Rasülullah'ın sünnet-i seniyyesi ve ahlak-ı hasenesinden kaynaklanmayan ve O'na uymayan bütün tarikatlar çıkmaz sokaktır. Onlarla hiçbir yere varılamaz.

Hadis-i şerifte: "Eğer Musa aleyhisselam hayatta olsaydı da bizim peygamberlik haberimiz kendisine ulaşsaydı, ümmetimden olması dışında başka bir şey O'na caiz olmazdı"
buyurulmuştur. Kendisinden önceki bütün semavi kitapları ve ilahi dinleri nesheden Hz. Peygamber'in nübüvveti, nasıl olur da O'nun yoluna ve izine aykırı tarikatlara imkan verir. Bunun düşünülmesi bile muhaldir.

Onların Halidyye tarikatı ile ilgili: Mevlana Halid-i Bağdadi kuddise sirruhu silsile itibariyle kendinden önce bulunan ve o zamana kadar İmam-ı Rabbani'ye nisbetle "Müceddidiyye" adıyla bilinen tarikatın hiç bir hususiyetini değiştirmediği ve esaslarına da hiç bir ilave etmediği halde niçin Halidiyye deniliyor? şeklindeki itirazlarına şöyle cevap verilebilir. Bu da talebenin daha meşhur ve daha fazla tanınan üstadına mensubiyeti sebebiyledir. Ayrıca Mevlana Halid, kayıtsız-şartsız ve itirazsız bir şekilde mürşid-i kamil olduğundan bu tarikata Müceddidiyye-i Halidyye tarikatı denilir. Mevlana Hali-i Bağdadi'nin İmam Rabbani'ye olan bağlılığınınbir ifadesidir.

FETVA'YI EŞ ŞEYH EL-HAC MUSTAFA ANAÇ ÇORUMİ
Hadimül Fukara El Hac Ali Karaman İstanbul
Derleyen:Emine Kaya
sayfalar:97-98-99-100
     

Yorum Gönder

0 Yorumlar