30 Ocak 2015 Cuma

Cuma Duası




Hülya ÖztürkDUALAR
- Dün 23:17
#Allah


A░L░L░A░H░ D░E░E Y░ K░A░L░B░İ░M░
●▬▬▬▬▬▬▬▬▬ஜ۩۞۩ஜ▬▬▬▬▬▬▬▬▬●
░░(¯ `•ALLAH'IM KİMİN NE SIKINTISI VARSA SENGİDER•´¯)░.
░░(¯ `•ALLAH-U EKBER¸.•*´¯)
░░(¯ `•La İlahe İllallah Muhammeden Resülallah•´¯)░
░░(¯ `•ALLAHÜMME SALLİ ALA SEYYİDİNA MUHAMMEDİNVE ALA ALİ SEYYİDİNA MUHAMMED...(.S.A.V.) •´¯)░
░░(¯ `•EŞHEDU EN LA İLAHE İLLALLAH VE EŞHEDÜ ENNEMUHAMMEDEN ÂBDUHU VE RESULUHU. •´¯)░
●▬▬▬▬▬▬▬▬▬ஜ۩۞۩ஜ▬▬▬▬▬▬▬▬▬● இܓESSELAMUNALEYKÜM VERAHMETULLAHİ VEBEREKATUHU...இܓ
இܓHAYIRLI CUMALAR OLSUNஇܓ
இܓBismillahirrahmanirrahim...இܓ
இܓAllahım size Ailenize sağlık sıhhat, evinizden bereket huzur, dertli olana deva, hasta olana Safi ismiyle şifa,borcu olana eda,sıkıntısı olana ferahlık,işi olmayana hayırlı iş, bekarlara kalbi Allah sevgisi dolu hayırlı eş,இܓ
இܓRabbim dert verip derman aratmasın,dermansız dert vermesin, hastalıkla sınamasın eğer sınavımız buysa sınavı kazananlardan eylesin, Elden ayaktan düştükten sonra Rabbim kimseye muhtaç etmesin,இܓ
இܓYa Rabbi.!Bizlerin kalbimizi şeytanın şerrine kaydırmasın,kalbimizde zere kadar karanlık kalmasın, kalbimiz iman dolu ruhumuzu teslim alsın,Amel defterimizi sağ eline verilen eylesin,இܓ
இܓRabbim kabir azabı göstermesin, Rabbim imandan kurandan ayırmasın namazlarımı eksikleriyle kabul buyursun, Sorgu meleklerine cevap vermek nasip etsin,இܓ
இܓAllah’ım acizlikten, üzüntüden, tasadan, kederden, Korkaklıktan, kabir azabından, cehennem ateşinden sana sığınırız. Bizleri kötülükten ve kötülerin şerrinden emin eyle.இܓ
இܓYa Rabbi! Ey yüceler yücesi olan Allahım;Biz ümmeti Muhammedin dağınıklığını gider Bize ve ülkemize birlik ve dirlik ver Bütün dünyaya da huzur ve barış nasibeyle..Kalplerimizi birbirine ısındır ve Bizleri birbirimize sevdirஇܓ
இܓRabbim senin yolundan cümlemizi ayırma, bir saniye bilem nefsimize uydurma, Allah’ ım az verip gezdirme, çok verip azdırma senin nimetlerine şükrümüzü dilimizden düşürme, Allah yar ve yardımcımız olsun....இܓ
இܓALLAH (c.c) Seni O Kadar Çok Sevsin ki, Mahşerdeki İlk Sözü: "Kulum, Senden Razıyım." olsun.!இܓ
இܓAMİN ECMAİN İNŞAALLAH YARABBEL ALEMİN….!இܓ

25 Ocak 2015 Pazar

Kim müşrik bir kimseyle haşir neşir olur veya onunla oturursa o da aynen onun gibidir


Peygamberimin İzinden


İSLAMİ paylasimlarHADİSİ ŞERİFLER - 23 Oca 2015


Hanbeli Alimlerinden Şeyh Muhammed b. Abdullatif (Hicri 1369 yılında vefat etmiştir.) şöyle dedi:
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’ın şöyle dediği rivayet olunmuştur:
"Kim müşrik bir kimseyle haşir neşir olur veya onunla oturursa o da aynen onun gibidir."
(Ebu Davud ve başkaları rivayet ettiler.)
Bu hadisi okuyan müslüman bir kimse, kafirlerle her haşir neşir olması veya onlarla her oturması durumunda kafir olacağını anlamamalıdır. Zira bu hadisin manası şöyledir:
"Müşriklerin arasından uzaklaşma imkanı olmadığı için kafirlerin zoruyla müslümanlara karşı onlarla beraber savaşa çıkan kimse öldürülmesi ve malının alınması bakımından aynen kafirler gibidir. Fakat bu, küfür konusunda onlar gibidir demek değildir. Böyle bir kimse şayet kafirlerle beraber müslümanlara karşı isteyerek savaşa çıkar veya müslümanlara karşı ister bedeniyle, isterse malıyla kafirlere yardımcı olursa, böyle bir durumda bu kimsenin küfür konusundaki hükmü şüphesiz aynen onların hükmü gibidir."
(Ed-Dürerü’s-Seniye c: 8 s: 456

İşte ey insan!




İSLAMİ paylasimlarHerkese açık olarak paylaşıldı - 23 Oca 2015


İşte ey insan!
Aklını başına al.
Eğer sen ölmezsen, ihtiyar olacaksın.
اَلْجَزَاءُ مِنْ جِنْسِ الْعَمَلِ
sırrıyla, sen vâlideynine hürmet etmezsen, senin evlâdın dahi sana hürmet etmeyecektir.
Eğer âhiretini seversen, işte sana mühim bir define; onlara hizmet et, rızalarını tahsil eyle.
Eğer dünyayı seversen, yine onları memnun et ki, onların yüzünden hayatın rahatlı ve rızkın bereketli geçsin.
Yoksa onları istiskal etmek, ölümlerini temenni etmek ve onların nazik ve seri-üt teessür kalblerini rencide etmek ile
خَسِرَ الدُّنْيَا وَ اْلآخِرَةَ
sırrına mazhar olursun.
Eğer rahmet-i Rahman istersen, o Rahman'ın vedialarına ve senin hanendeki emanetlerine rahmet et.
Mektubat ( 261

Cehennemde şeytanın yakasına yapışarak şöyle diyecekler


Peygamberimin İzinden


İSLAMİ paylasimlarHADİSİ ŞERİFLER - Dün 20:00


Cehennemde şeytanın yakasına yapışarak şöyle diyecekler:
- Senin yüzünden geldik buraya ey melun.
+ Bir dakika bir dakika, siz dünyada beni gördünüz mü?
- Görmedik.
+ Sesimi duydunuz mu?
- Duymadık.
+ Peki siz dünyada hiç dinden bahseden insan, hoca vs, görmediniz mi?
- Gördük.
+ Siz hiç din kitabı okumadınız mı?
- Okuduk.
+ Siz hiç dinden bahseden, nasihat eden duymadınız mı?
- Duyduk.
+ Yani siz şimdi gördüğünüze ve duyduğunuza değil de, görmediğinize ve duymadığınıza tâbi olup buraya geldiniz ha!
Siz gidin kendinizi ayıplayın, siz gidin sizi bu hâle düşüren arkadaşınızı bulun.
Benimki sadece vesveseden ibaretti. Siz gerçeklere değil de vesveseye itibar ettiniz

24 Ocak 2015 Cumartesi

Zülkarneyn Aleyhisselâm ordusuyla gece yolda giderken




Kadem YürümezİLGİNÇ GERÇEKLER
- 05:11



İslamda Kadın Ve Aile (*BİR HİKAYEM VAR) topluluğunda ilk olarak Kadem Yürümez paylaştı:

Zülkarneyn Aleyhisselâm ordusuyla gece yolda giderken ordusuna:
- Ayağınıza takılan şeyleri toplayın, diye emir verir.
Ordu bu emri duyunca; içlerinden bir grup:
-Çok yürüdük, çok yorgunuz. Gece vakti bir de ayağımızı takılan şeyleri toplayarak boşuna ağırlık mı yapacağız. Hiçbir şey toplamayalım, diyerek hiçbir şey toplamıyorlar.
İkinci grup ise;
- Madem Komutanımız emretti, birazcık toplayalım, emre muhalefet etmeyelim. Zira ordun komutanına itaat etmek gerekir, diyerek az bir şey topluyorlar
Üçüncü grup ise;
-Komutanımız bir şeyi boşuna emretmez. Muhakkak bildiği bir şey vardır. Bir hikmete vardır, diyerek bütün abalarını ağzına kadar doldururlar.
Sabah olduğunda bir de bakıyorlar ki, meğer bir altın madeninden geçmişler de, ayaklarına değen şeylerin altın olduğunun farkına varamamışlar.
Bunu anlayınca:
Hiç almayan birinci grup;
-Ah niçin almadık! Nasıl dinlemedik komutanımızın sözünü. Keşke alsaydık! Bir tane bari alsaydık diyerek pişman oluyorlar.
Az alan ikinci grup ise;
-Ah ne olaydı da biraz daha fazla alsaydık. Ceplerimizi, abalarımızı hınca hınç doldursaydık diye sitem ediyorlar kendilerine.
Çok alan üçüncü grup ise:
- Keşke gereksiz, lüzumu olmayan eşyalarımı atsaydım, daha çok toplasaydım. Her şeyimizi doldursaydık, daha fazla alsaydık diyerek, fazla almalarına rağmen üzülüyorlar.
İşte bu misalde olduğu gibi, Ahirette bütün insanlarda bunun gibi ağıtlarda bulunacak.
Kafir olan;
- Keşke iman etseydik, keşke inansaydık da hiç olmasa Cehenneme girdikten sonra iman etmemiz sonucunda Cennete girseydik, ebedi cehennemden kurtulsaydık,
Mümin, fakat az sevabı olan;
-Keşke biraz daha sevap işleseydim de, biraz daha ikrama mazhar olsaydım.
Mümin,çok sevabı olan ise;
-Ah ne olaydı da Makamımı biraz daha yükseltecek bir vakit daha namaz kılsaydım, biraz daha fazla sadaka verseydim,oruç tutsaydım, biraz daha sevap işleyecek ameller yapsaydım... diyeceklerdir.
Rabbim bu misallerden ders almak nasip etsin...
Başkalarıda okusun diye bir kere paylaşırmısın…

17 Ocak 2015 Cumartesi

Yaratılış Bakımından Bir İnsan ve Beşer Olsa da Allah Katında ve Bizim En Değerlimiz Olan Hz.Muhammed Sallallahü Aleyhi Ve Sellemdir.




Abdullah özdemirTartışma
- Dün 21:18



DamLa NuRDaN originally shared:

Bu gün vehhabi ve şii akımları Peygamberimizin “bizim gibi, herkes gibi bir insan” olduğu konusunu işlerler ve O’nu insanların zihninde bitirmeye, sevgililerini çalmaya çalışırlar.Halbuki yaratılış bakımından bir insan ve beşer olsa da Allah katında en değerli olan bir beşer, alemlerin hürmetine yaratıldığı, alemlere rahmet olan bir insandır O.

“Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya 107)

***Zahir, Batın, fiil, kavl, amel ve itikad bakımından örnek alınacak tek kişidir O:

"Andolsun, Allah’ın Resülünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için her (yönden uyulması gereken) güzel bir örnek vardır.” (Ahzab 21)

***Allahu Teala’nın ömrüne yemin ettiği tek insandır O.

“Hayatına (ömrüne) andolsun ki onlar gözleri dönmüş halde sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlar dediler.” (Hicr 72)

***Allah’u Teala’nın sevgisi kendisine ittibaya bağlanan tek insandır:

“De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Al-i İmran 31)

Bu ayet ne kadar mühimdir. Yüce yaratıcımız, Rabbimiz Allahu Teala, kendisini sevdiğini iddia edenlerin, Peygamberimize itaat etmesini şart koşuyor. Ve eğer itaat ederlerse kendisinin de onları seveceğini buyuruyor… Azıcık aklı olan Müslümanlara bu ayette bile büyük ders vardır.

***Resulullah ve sünneti varken azap inmez:

“Oysa sen onların içinde iken Allah onlara azap edecek değildi.” (Enfal 33)

Peygamber düşmanları, O’nun sevilmesinden rahatsız olsalar da, O’nu her şeyden çok sevmeyi, Allahu Teala bütün Müslümanlara bir sorumluluk olarak yüklemiştir:

ALLAHU TEALA O’NU HERŞEYDEN ÇOK SEVMEMİZİ EMREDİYOR

Bir insan kalkıp: “Hazreti Muhammed, benim en sevdiğim insanlardan birisi” derse Allahu Teala’nın fasık saydığı günahkârlar kısmına giriyor. Çünkü O’nu sevmemizi, her şeyden çok sevmemizi Allahu Teala emrediyor ve Allahu Teala kendi sevgisi ile O’nun sevgisini yan yana zikrediyor:

“De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticâret ve beğendiğiniz meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve onun yolunda cihattan daha sevgili ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah fasık topluluğu doğru yola erdirmez.” (Tevbe 24)

RESULÜLLAH KİMLERDEN DAHA SEVGİLİ OLMALI?

Ayete göre Resulüllah Efendimiz bize:
Anamızdan,Babamızdan,Evladımızdan,Kardeşimizden,Eşimizden (aşık olduğunuz kadın),Akrabalarımızdan,Malımızdan,Mülkümüzden,Evimizden

Hülasa her şeyden daha sevgili olmalıdır. Eğer böyle değilse; yani bir kişi Allahu Teala’yı ve Resulüllah’ı böyle sevmiyor ise Allah katında fasıklar listesindedir. Fasık: Allah’ın emirlerine aykırı davranan, günahkâr, kötü huylu, kötülük yapmayı alışkanlık hâline getiren kimsedir ve ayetlerde bu vasfa sahip olanlar için tehditler vardır.

Bir hadis-i şerifte aynı konuya temas edilmiştir:

“Üç şey var ki, bunlar kimde bulunursa, o ki, imanın tatlılığını bulur. –Allah ve Resulünü başka her şeyden fazlasıyla sevmesi, kişi ancak Allah için sevmesi, ateşe atılmayı çirkin gördüğü gibi küfre dönmeyi çirkin görmesi.” (Buhari 1/12, Müslim: 66)

Buhari’de geçen başka bir hadiste de “Ya Resulallah, sen bana nefsim hariç her şeyden daha fazlasıyla sevimlisin.” deyince Efendimiz: “Sizden hiç biriniz, ben onun için nefsinden daha sevgili olmadıkça (gerçek) iman etmiş olamaz.” buyurmuş, Hazreti Ömer’in (Sana Kitab’ı indiren Allah’a yemin olsun ki elbette sen, nefsimden daha fazlasıyla bana sevimlisin” demesi üzerine Resulüllah: “Şimdi tamam, Ya Ömer” buyurmuş ve Hazreti Ömer’i bile istisna etmemiş, kişinin imanının ancak bu sevgiyle tamam olacağı beyan edilmiştir.

Not ; Bu yayını bilhassa bugünlerde paylaşmanızı istiyorum ...!!
Gerek profil resimlerimiz gerek yayınlarımızda sevgili Peygamberimiz (sav) analım ... Kafirler topluluğu da görsün ... 

BURÇLARIN HAYATIMIZA TESİRİ VAR Cübbeli Ahmet Hoca





BURÇLARIN HAYATIMIZA TESİRİ VAR
Cübbeli Ahmet Hoca

Gök ci­sim­le­ri­nin yer­yü­zün­de et­ki­si var­dır. An­cak bu et­ki­yi ge­ze­ge­nin ken­di ba­şı­na yap­tı­ğı­na inan­mak in­sa­nı şir­ke gö­tü­rür. Ya­rat­mak an­cak Al­lah-u Te­âlâ’­ya ait­tir.

Astroloji diye bir ilmin varlığını inkâr edemeyiz. Gezegenlerin birbiriyle yakınlıkları, mesafeleri, seyir takipleri, güneşin ayın burçlarda konaklaması…

Kur’an-ı Kerim’de “Gökte burçlar yaratan Allah, ne kadar bereketi hayrı çok olan bir zattır.” (Furkan Sûresi:61) ayet-i kerimesinde geçer. Kur’an-ı Kerim’de Burûc Süresi var. Burçlar demek.

Astroloji de gök cisimlerinin hareketlerini takip eden bir ilim.

Peki, bu gök cisimlerinin yeryüzünde tesiri var mıdır? Yaratmak ancak Allah-u Teâlâ’ya aittir. Bir gezegen, güneş veya ay fark etmez, “Bu kendi başına bir etki yapıyor.”

diyen kâfir olur. Eskiden cahiliye devrinde Arapların “Falan yıldız bize yağmur yağdırdı. Falan yıldız bize bereketler gönderdi.” gibi itikatları vardı. Bunlar şirktir.

BANA KÂFİR YILDIZA MÜMİN

Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) sabah namazını kıldırdıktan sonra döndüğünde “Rabbiniz ne buyurdu size bildireyim mi? Kullarımdan bir kısmı bana mümin, bir kısmı da kâfir olarak sabahladı. ‘Allah’ın fazlı ve rahmetiyle bize yağmur yağdırıldı.’ diyen bana mümin (iman eden), yıldızları da inkâr edici olarak sabahladı. Kim de: ‘Falanca falanca yıldız sayesinde bize yağmur yağdırıldı.’ dediyse o da bana kâfir (inkâr eden), yıldıza mümin (iman eden) olarak sabaha erdi.” dedi” buyurdu.

Onun için bir insan “Benim iyiliğimi, kötülüğümü, hastalığımı, uğurumu, uğursuzluğumu burcum etkiliyor.” diye inanırsa, direk o yapıyor diye inanırsa kâfir olur. Buraya çok dikkat edelim. Allah’tan gayrı ne güneş, ne ay, ne yıldız hiçbir şey yaratamaz. Hepsi mahlûktur, yani yaratılmış. Yaratılmış ne yaratabilir?!

ALLAH TESİR YARATTI

Öbür meseleye gelirsek. Gökteki burçların, güneşin, ayın, yıldızların yer üzerinde tesiri var mıdır? Yani Allah-u Teâlâ böyle bir tesir yaratmış mıdır? Bu ayrı bir şey şimdi. Ateş yakıyor mu? Esasen ateş yakmıyor. Allah-u Teâla yaktırıyor. Ama Allah-u Teâlâ ateşe yakma tesiri yarattı mı, yaratmadı mı? Yarattı görüyoruz, ateş yakıyor. Suya boğma, bıçağa kesme tesiri verdi. Allah tesir yarattı. Sen desen ki “Ateş kendi kendine böyle yapıyor.” Ateşe tapan Mecusiler gibi olursun.

O zaman kâfir oldun. Ama “Allah ateşte yakma tesiri yarattı.” dersen, o zaman mümin oldun. Çünkü Mevla’nın yarattığını gördün.

Ateşte yanma tesiri yaratan Allah-u Teâlâ gezegenlerde ve burçlarda yeryüzünde bazı olayları etkileme tesiri yaratmış mı?

Yaratmış, bunu görüyoruz. Güneşin etkisini görmüyor musunuz? Mahsullerin güneşin vurduğu yerde yetiştiğini, vurmadığı yerde yetişmediğini görmüyor musunuz? Ayın bile mahsullerde etkisi var. Hatta “Yediğimiz sebze, meyvelerin bazılarının tat oluşumunda yıldızın bile etkisi var.” diyorlar. Yıldızın o kadar uzaktan gelen ışığı bile yediğin sebze, meyvenin tadında tesiri var. Bu tesiri yaratan ancak Allah-u Teâlâ’dır. Medcezirleri görüyoruz. Sular çekiliyor, geri geliyor. Bunlar gökteki olaylarla ilgili.

HZ. ALİ EFENDİMİZ’DE BÖYLE İLİMLER VARDI

Hadis-i şerifte “Süreyya doğduğu (gün doğumunda mayıs ayının ikinci onunda kendisine bakanlara iyice belirdiği) zaman ekinler fesada uğramaktan kurtulur” (Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, no:744, 1/511) buyrulmuştur. Süreyya Ülker yıldızı bir topluluktur. Bu da Allah’ın tesiri yarattığını gösteriyor.

Ondan sonra Hazreti Ali Efendimiz için rivayet ediliyor. Ali (Radıyallâhu Anh) gökteki ayın bir veya iki günü kaldığında ya da ay akrep burcuna konduğunda kişinin evlenmesini ya da yolculuğa çıkmasını kerih görmüştür.

HELAL DAİRESİ GENİŞ

Hâlbuki evlenmek helal. Ama bu mekruhluk dinen mekruhluk değil. “Uygun değil. Belki bahtınız açık olmaz.” manasında bir şey.

Bu işte Astroloji’ye giriyor biraz. Bu gibi rivayetler Hazreti Ali Efendimiz’den var. Bunlar haram da değil, mekruh da değil. Çünkü insan her zaman istediğini yapabilir. Helal dairesi geniş. Mübah dairesi geniş. Hazreti Ali Efendimiz’de böyle ilimler vardı.

Cifir ilmi, ebced ilmi gibi... Hazreti Ali Efendimiz’de zuhur eden ilimler diğer sahabelerde yoktu mesela. “Ben ilmin şehriyim, Ali onun kapısıdır.” o yüzden buyruldu.

BU GAYBI BiLMEK DEGiL

Astroloji bir ilimdir. Şimdi hemen programlar yapıp “Hoca uzayı, gezegenleri inkâr etti.” demesinler. Ben ilimdir diyorum. Filimdir demiyorum bakın. Ama her ilim gibi bu ilmin de esasları, kaideleri vardır. Bu ilim esaslı bir şekilde mütalaa edilirse gezegenlerin birbirine yaklaşmasında ve uzaklaşmasında ne gelişir, neler oluşur? Bu gibi şeylerin yer üzerinde etkisi var mıdır?

DEVREYE SEBEP GİRİYOR

Allah-u Teâlâ’nın yaratmasıyla vardır. Hakikaten bu işin ilmini yapmış bir adama gidersen, bu adam da sana “Bu sene şu olabilir, şu olmayabilir. Sen ticaretten sakın.” derse ve bu da çıkarsa sen de burada “Adam gaybı bildi.” demeyeceksin. Bu gaybı bilmeye girmez. Çünkü hesaba kitaba dayalı. Mesela Allah-u Teâlâ “Ana rahmindekini kimse bilmez.” buyuruyor. Ama şimdi çıkmış ahmağın biri ultrasondan bildim diyor. Doktor da olsa ahmak olabilir. Sen şimdi affedersin erkeğin bilmem nesi belirmiş, orada görülüyor. Onu nenem de bilir görse. Sana Allah-u Teâlâ “Su halindeyken bilemezsin.” diyor. “Daha cinsel organı meydana çıkmadan bilemezsin.” diyor sana. Yoksa bir alet ile bildikten sonra sebep girdi devreye. Sebep girdikten sonra gayb olmaz. Gayb görünmeyene derler. Seninki şehadet oldu. Çünkü görünen şey şehadettir. Şahitsin, görgü tanığısın.

HESAPLA GEZİYORLAR

Mesela “Şu tarihte ay tutulması olacak.” yazıyor takvimde. Oluyor mu o tarihte? Bir sene öce yazılmış olmasına rağmen oluyor. Bu hesaba girer. Çünkü “Güneş ve ay rastgele değil hesapla geziyorlar.” (Rahman Sûresi:5) diyor Kur’an-ı Kerim. Çünkü Mevla güneş ve ay sistemini hesaba göre yaratmış. O hesabı da bilen adam iki kere ikinin dört ettiği gibi bulur. Bu kadar ilim varken senin Astrolojiyle uğraşıp da “Başıma neler gelecek?” diye tespit etmene hiçbir lüzum yoktur. Uygun da değildir.

DiNDE YERi YOK

“Şu burçta olanın şu burçla evlenmesi uygundur. Şu burçla şu burç anlaşamaz.” Gazetelerde böyle şeyler yazıyorlar. Astroloji bilginleri diye çıkıyorlar. Bunların astroloji bilgisi ne kadar var, ne kadar yalan, ne kadar yanlış biz bilemeyiz. Ama bunun haramlık, helallik, mekruhluk bakımından dinde yeri yoktur. “Bu kızın burcu şu, benim burcum bu. Benim bunla evlenmem helal midir?” Ne alakası var İslam’a göre.

BU ÖZEL MERAK

Fıkha göre evlenmem helal olan daireden ise burcu ne olursa olsun İslam bununla ilgilenmez. Senin bununla evlenmen caizdir. Dinde bu konuda bir şey yok. “Burcuma göre şu gün bana uğursuz geldi. Ben bugün çıkmasam, işe gitmesem.” Böyle bir şey yok İslam’da. Veyahut “Şu uğurludur. Ona rağbet edeyim. İlla bu işi göreyim. Bunda bana fayda var.” Nerden çıktı? “Burcumun hesabından çıktı.” Bunların İslam’da yeri yok. Yani helaldir, haramdır, mekruhtur açısından fıkhi bir yeri yok. Bu özel merak, ilgi alanına girer.

ŞU ANKi ASTROLOJi NE KADAR SAĞLAM

“Burcuma göre bugün benim ticaretim iyi gitmeyecek. Ben bugün alım-satım yapmayayım. İşe gitmeyeyim.” derse bir adam fıkha göre bir mani yok. Sen işine gidebilirsin, ticaret yapabilirsin. “İçime sinmiyor. Evhamlandım ben evde oturacağım.” Otur, o da caiz. İslamiyet sana illa da git o gün alışveriş yap demiyor. O da farz değil. Namaz değil, abdest değil. Şu andaki Astroloji de ne kadar sağlam? Hazreti Ali’nin o dönemdeki âlimlerin hesapları yok ki.

UYGUN DEĞİL

Şimdikiler neye göre o hesapları yapıyor onun hakkında da bilgim olmadığı için bir şey diyemiyorum. Gazetelerde fal gibi çıkan astrolog hesaplarının Hazreti Ali Efendimiz ’den, o zaman ki büyüklerden intikal eden gerçek ilimlerle ne kadar mutabakatı vardır? Yoksa bunlara ne kadar uydurma hurafe, veriler girmiştir? Benim bunu tespit edecek ilmim ve durumum olmadığı için şu andaki gazete burçlarıyla hareket etmenin hiç uygun olmadığını düşünüyorum.

AZiZ BAŞKAN TAKILIRDI

Bize de burçta çıkıyordu. Aziz Başkan takılıyordu bana. Pazar günü biz hapishanedeyiz. Cumartesi-Pazar ziyaretçi olmuyor. Burca bakıyorlar. Aziz Başkan “Hoca senin burcuna baktık. Çoluk çocuğunla iyi bir kahvaltı yapacakmışsın.” diyor. Yahu ne saçma bir şey. Bari yaparken hapishanede adam olabilir diye düşünün de onu da göz önünde bulundurun. Nerede aile?! Ziyaretçi bile yok. Dolayısıyla atıyorlar, ya tutarsaya gidiyorlar.

12 Ocak 2015 Pazartesi

Dövme Yaptırmak Hükmü Nedir?, Abdeste Mani mi?, Pişman olanlar Ne Yapmalı?





Cübbeli Ahmet Hoca Efendi

Dövme İslam’a göre kesinlikle haramdır. Hem de kebâirdir (büyük günahtır). Çünkü hangi günah hakkında hadislerde lanet ifadesi kullanılmışsa o küçük günah sayılmaz, büyük günah sınıfına girer. Hadis-i şerifte;

“Allah saçına saç ekletene, eklettirene lânet etsin.” buyruluyor. Bu hadis insan kılından olan peruklar hakkındadır. İnsan kılından yapılan peruk kullananlar da lanetlenmiştir. O işi yapan, ekleyen, ekleten hepsine lanet edilmiştir. Dövme yapan, yaptıran da lanetlenmiştir. Bu dövme derinin üzerine yapıştırılıp da çıkanlar değil.

BÜYÜK GÜNAHLARDAN

Derinin altına işlenen dövmeden bahsediyorum. Resim yapıştırmak çıkarmak falan onlar da uygun değil. Su ile yıkanınca çıkıyor ama yine de uygun değildir. Velakin deri altına işlenen hakiki dövme haramdır. Dövme yapana ve yaptırana lanet etmiştir Rasûlüllâh (Sal­lâllâhu Aleyhi ve Sellem).

Allah’ın yarattığı şekli değiştirenlere lanet etmiştir. Dişlerinde bir şey olmadan sırf güzellik için dişlerini değiştirenlere lanet etmiştir. Allah’ın hilkatini, fıtratını tahrip ve tebdil edene, değiştirene genel manada lanet etmiştir.

Burada dövmeyi özellikle zikretmiştir. Dövme bundan dolayı lanetliktir. Kebairdendir, büyük günahlardandır ve haramdır.

İSTİĞFAR ET

Derinin içine işlendiği için, su da deri ile temas ettiği için abdeste ve gusüle mani değildir. Velakin “Çıkarttırabilen çıkarttırsın” deniyor. Fakat derinin altına işlenen hakiki dövmeyi çıkartmanın çok zor olduğu, maddi külfetli olduğu, ağrılı, sancılı bir işlem olduğu ve herkesin de buna para bulamayacağı göz önünde bulundurularak fıkıhçı alimler “İstiğfar ve tövbe edilmelidir” demişlerdir. Bir daha yapmamak üzere azmedilmelidir. Kapalı tutulmalı ve gösterilmemelidir. Silinmesi çok acı veriyorsa, İslamiyet sen bu acıyı çek diye zorlamıyor.

ABDEST TAMAM AMA!

Abdeste ve gusüle mani olmaması haram olmadığı anlamına gelmiyor. “Abdeste mani değil” deyince “Günah değil” diye anlamayın. Bu işlemi yaptırmak çok büyük günahtır, haramdır ve lanetliktir. Yaptırma! Yaptırdıysan da gösterme! Mümkün mertebe çıkartmaya da çalış. Ama zorluk varsa da mecbur etmiyor İslamiyet. Neden? Çünkü abdeste, gusüle mani değil. “Çıkartmasan da namazın abdestin tamamdır” deniyor. Bunları birbirinden ayırt edelim inşallah.

11 Ocak 2015 Pazar

BAŞBAKANIMIZA YAPILAN SAMİMİ DUA

ALLAH TEÂLA'NIN ÂYETLERİNİ DÜŞÜNMEYE DÂVET!




Ehli Sünnet Vel CemaatAYETLER
- 14:23


ALLAH TEÂLA'NIN ÂYETLERİNİ DÜŞÜNMEYE DÂVET!
● Gökleri yedi kat üzerine yaratan O’dur.
~ Rahman’ın bu yaratmasında bir düzensizlik bulamazsın.
~ Gözünü bir çevir, bak, bir çatlak görebilir misin?
~ Bir aksaklık bulmak için gözünü tekrar tekrar çevir bak;
~ Ama göz umduğunu bulamayıp bitkin ve yorgun düşer.
(Mülk Sûresi, 3-4)

● Gökleri ve yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yaratan,
~ Sonra Arş'a hükmeden Allah’tır.
~ O’ndan başka bir dostunuz ve şefaatçınız yoktur.
DÜŞÜNMÜYOR MUSUNUZ?
(Secde, 4)

A L E M L E R B İ Z E H İ Z M E T T E !
● Göklerde ve yerde ne varsa, hepsini bir lütuf olarak sizin emrinize verdi.
~ Şüphesiz ki bunda, düşünecek bir kavim için sayısız ibretler vardır.
(Câsiye, 13)

TEFEKKÜR EDİP ŞÜKREDELİM İNŞÂLLAH

● O, size ayetlerini gösteriyor ve sizin için gökten rızık indiriyor. İçten (Allah'a) yönelenden başkası öğüt alıp-düşünmez. (40/13)

B İ Z E S A Y I S I Z İ B R E T L E R !
● Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde,

~ İnsanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde,
~ Allah'ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda,

~ Yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde,

~ DÜŞÜNEN BİR TOPLUM İÇİN (ALLAH'IN VARLIĞINI BİRLİĞİNİ İSBATLAYAN) birçok deliller vardır.

8 Ocak 2015 Perşembe

Dua'nın Gücü




Mektebi islamİLGİNÇ GERÇEKLER
- 07:41

Dua'nın Gücü

"Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin. Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir." (el-Bakara, 153)

Evleneli 15 yıl olmuştu. Eşi anlayışlı, çocuklarına düşkündü. Biri kız, ikisi erkek, cennet çiçeklerini andıran üç tane çocukları vardı. Mutluydular. Her ne kadar kıt kanaat geçinseler de mutlulukları her şeye katlanmasını kolaylaştırıyordu.
Bir gün Rahime Hanım, eşine:

"-Oğullarımızı sünnet ettirelim artık, büyüdüler." dedi.

Eşi ise buna karşı çıktı. İstiyordu ki, sünnet merasimi, mevlitli bir düğün şeklinde olsun. Çocuklar da hevesini alsın...

Gel gör ki, asgarî ücretle çalışıyordu ve buna imkânları yoktu. En sonunda hanımının ısrarlarına dayanamayıp, çocukları bölgedeki hayır sahiplerinin yaptığı toplu bir sünnette ücretsiz olarak sünnet ettirdiler. Büyük oğulları bir hafta içinde iyileşip, eski sağlığına kavuştu.

Dokuz yaşındaki küçük oğlu ise bir ay aradan sonra zoraki kalkabildi. Ve birkaç gün sonra ateşlendi. Ardından eklem yerleri şişmeye başladı. Bu arada on kilo birden almıştı. Parasızlıktan doktora götüremediler. Üç ay ağrı kesicilerle durdurmaya çalıştılar, olmadı. Sonunda borç parayla doktora götürdüklerinde sanki dünyaları başlarına yıkıldı. Çünkü ciğerpâreleri kan kanseriydi. Bir senede iyileşir umuduyla tedaviye başladılar, üç yıl devam ettiler. İlaçlar ve tedavi masrafları, çok pahalı olduğu için tedaviyi durdurmak zorunda kaldılar. Bu zaman zarfında ellerindeki azıcık birikimleri de sabun köpüğü gibi eriyip gitti. Yıkılan ümitleri, âilede başlayan huzursuzluk da başlı başına yıkıma uğratmıştı hepsini...

Rahime hanım, bir yandan eriyen oğluyla birlikte eriyor; bir yandan da duâlarla yaptığı çeşitli otları gözyaşlarıyla oğluna içiriyor ve:

"-Hadi yavrum iç, şifayı verecek Allâh. O diledi mi, bütün dertlere her şey ilaç oluverir diye..." telkinler veriyordu.

Zavallı beyi de çaresizlikten bunalmış, gülen yüzü, âilesine ve hasta oğluna karşı âdeta diken olmuştu. Rahime hanım artık eşini tanıyamaz olmuştu. Oğlunun hastalığını hep Rahime hanımdan biliyordu. Rahime hanım, güleryüz ve müsâmaha gösterdikçe iyice suçlu oluyordu. Oğlunu yatakta gördükçe:

"-Borçlardan bıktım, siz beni âleme rezil ettiniz!..Ben bunun altından nasıl kalkarım?" diye eline geçirdiği sopayla hasta oğlunu dövmeye başlıyordu.

Ana yüreği dayanamıyor, elinden yavrucuğunu almaya çalışınca; kocası ikisini de dövüp sokağa atıyordu. Sabaha kadar ana-oğul sarmaş dolaş ağlayarak geceyi dışarıda geçiriyorlardı. Rahime hanım hep Rabbine sığınıp duâ ediyordu:

"-Ey merhametlilerin merhametlisi Allâh'ım! Senden başka kapım yok. Bütün kapılar kapandı. Bak, senin mülkünde çaresiz, sana sığınıyorum, yavruma şifâ ver!"

Rahime hanım, kapının önündeki sedirin altına battaniye saklamaya başladı. Bazı geceler dışarı atılınca oğlunu battaniyeye sarıyor ve birlikte kapının yanındaki sedirde geceliyorlardı.
Sıkıntılar bitmiyordu. Rahime hanım annesine gidip yardım istedi. Annesi ise:
"-Çocuklarını bırakıp gel, ben sana bakarım." deyince, dünyası bir kere daha yıkıldı. Yavrularını kime, nasıl bırakabilirdi?!. Buna yüreği nasıl dayanırdı. Son bir ümit, kaynanasına müracaat etti. O ise duymazdan geldi, ilgilenmedi bile...
Bütün bu sıkıntılara daha fazla dayanamayan Rahime hanım, ümitsizlik içinde beş vakit namazını aksatmaya başladı. Artık her şeyden, herkesten nefret etmeye başlamıştı.

İşte bu sıralarda sâliha bir komşusu zekat ve fitre paralarını toplamış, bir kap yemekle onu ziyarete gelmişti. Zaten sâliha komşuları da olmasa aç geçecekti bütün günleri. Nasihat etmeye başladı Rahime hanıma:
"-Bak Rahime kardeş, biz sana ne kadar yardım etsek, bizimki sınırlıdır. Ama Rabbimizin hazinesi hudutsuz... Sen O'na bağlan, O'ndan iste. Bol bol namaz kıl, duâ et. Teheccüdlerde bir ana olarak çal o kapıyı. Rabbimiz seni kesinlikle geri çevirmez. Onun merhameti, senin oğluna olan merhametinden daha fazladır." diye teselli etti.
Rahime hanım, Allâh'tan kendisine sabır ihsan etmesini diliyordu, yavrusu için şifâ, eşi için de merhamet!..
Sıkıntılarla dolu bu üç sene hepsinden pek çok şey götürmüştü. Kocası daha önceleri iyi bir insan olmasına rağmen namaz kılmazdı. Şimdi ise çaresizlik, başkasına muhtaç olmak, iyileşmeyen hastalık iyice çileden çıkarmış ve Rahime hanımın yapmış olduğu ibâdetlere karşı alay etmeye kadar götürmüştü, onu... Bir gün sinirleri iyice boşalan kocası, Rahime hanım, gözü yaşlı namaz kılıp duâ ederken kendisiyle alay edip:
"-Sen bol bol havaya konuş, ağla, sana kim yardım eder." deyip kahkaha attı.
O ise daha bir azimle duâya sarılıyor ve şifalı bitkilerden deniyordu.
"-Rabbim şu otları vesile kıl, şifâ ver." diye niyaz ediyordu.
Başka bir gün beyi:
"-Yokluktan bıktım, boşanalım." demek zorunda kaldı. Rahime hanım ise her fırsatta:
"-Sabredelim." diyor ve bir taraftan yaptığı el işiyle evin geçimine yardımcı olmaya çalışıyordu.

Rahime hanım, birgün çevresinden bulduğu parayla oğlunu kontrole götürünce, doktorlar tahlil sonuçlarını mucize olarak değerlendirdiler. Allâh, Rahime hanımın duâlarını kabul etmişti. Yavrucuğunun hastalığı iyileşmişti.
10 gün sonra Ankara'dan, hastahaneden aradılar ve hastalığının tekrarlamaması için bir ilaç geldiğini ve bu ilacı mutlaka kullanması gerektiğini söylediler. İlacın fiyatı ise o günkü fiyatlarla yediyüz otuz milyondu. Rahime hanımın, duânın gücüne inanmak istemeyen kocası ise sevinç gözyaşları içinde:
"-Duâ et hanım, senin duâlarınla buluruz inşâallah." diye çalmadık kapı bırakmadı.
Uzun süredir herkesi kuşatan ekonomik sıkıntılar sebebiyle kimseden ses çıkmadı. Birgün hastahâneden bir hemşire arayıp:
"-Ben sizin için iki yüz milyon topladım, siz ne kadar buldunuz." dedi.
Hiç bulamadıklarını söyleyince, onlara:
"-Haftaya Cuma gününe kadar tamamlayın, haydi siz de biraz gayret gösterin." dedi hemşire.

Komşularından bir hanım, bir bilezik bağışlamaya söz vermişti. Sonra bir bahane uydurarak vaz geçti.
Perşembe günü olmuş, hiçbir kuruş bulamamışlardı. Bilezik vermeyi vaad eden komşusu o akşam kendilerine uğradı ve yeni bir teklifte bulundu.
"-Ben oğlumu evlendireceğim, size yardım edemem. Yalnız sizin şu hiç kullanmadığınız çamaşır makinesiyle fırını satın alarak yardım etmiş olayım." dedi.
"-Kaç para verirsin." dediklerinde;
"-İkisine 100 milyon veririm!.." dedi.
Rahime hanımın deterjan parası bulup da hiç kullanamadığı bu makineyi; açgözlü komşusu böyle bir zor zamanda, yok fiyatına almak istiyordu. Çaresizlik içinde sattılar. Rahime hanım ağladı, yüreği yanmıştı. Kötü komşusunun, kendilerinin zor günlerini istismâr etmesi gücüne gitmişti.
Son bir ümitle, Safranbolu'da oturan bir tanıdıklarına telefon açıp onlardan yardım istediler. Onlar da:
"-Ümit vermiş olmayalım, ama araştıracağız." dediler. Rahime hanıma, beyi:
"-Uğraşma, kimse yardım etmez!" diyordu. Rahime hanım gözyaşları içinde duâya yöneldi.
Gece geç saatlerde telefon çaldı. İsminin Zehra olduğunu söyleyen bir hanım, adreslerini isteyip âcil para göndermek istediğini söyledi. Ankara'ya gidecek yol paraları olup olmadığını sordu, Zehra hanım.
Rahime hanım, utanarak:
"-Yok!.." deyince, yol masrafı için de ayrıca para gönderdi.
Hemen hastahaneye telefon açıp parayı bulduklarını söylediler. Gözyaşları ve şükür duâları arasındayken bir zarf geldi, içindeki para da tamdı.
Sabahın ilk ışıklarıyla otobüse binilip hep birlikte hastahaneye gidildi. Rahime hanımın oğlu, ilk kez ağlamadan sedyeye yattı ve:
"-Anneciğim bu son, bir daha gelmeyeceğiz değil mi? Allâh bana para gönderen teyzeden râzı olsun, onun da en zor ânında yetişsin!" dedi.
Anne-babası da gözyaşları içinde duâya iştirak ettiler.

Hastahanede geçen birkaç günden sonra Rahime hanım, oğluyla eve geldiklerinde, kızı ve oğlu sevinçle karşıladı gelenleri...
Rahime hanım, babalarının nerde olduğunu sordu. Çocuklar da iki gündür ekmek alamadıklarını, babalarının evdeki bakır tencereleri satıp ekmek getireceğini söylediler. Derken babaları geldi. Gözleri gülüyordu. 10 tane ekmek almıştı. Sevinç içinde:
"-Yanına bir çay demleriz, bu gün doyacağız çocuklar..." dedi. "Allâh'a şükür, zor günler geride kaldı."
Rahime hanım, günlerce uykusuz kaldığı için kanepede uyuyup kalmıştı. Gözlerini açtığında beyi, gözyaşları içinde namaz kılıyordu. Namazdan sonra ellerini kaldırıp:
"-Rabbim beni affet, uzun ömür ver. Çalışayım borcumu ödeyeyim, sana iyi bir kul olayım. Rabbim sâliha eşimden de râzı ol, eğer onun sabrı ve Sana olan tevekkülü olmasaydı, ne yapardım?!. Bize para gönderen tanımadığımız kuluna da daha bol mal-mülk ver, hayır ve hasenâtını da devam ettir. Âmin." dedi.
"(Rasûlüm!) De ki: (Kulluk ve) yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?"
(el-Furkan, 22)

Başkana İtaat Etmek




İSLAMİ paylasimlarHADİSİ ŞERİFLER
- 09:09


Bize Ebû Asım haber verip (dedi ki) bize Sevr b. Yezîd haber verip (dedi ki) bana Hâlid b. Ma'dân, Abdurrahman b. Amr'dan, (o da) Irbâd b. Sâriye'den (naklen) rivayet etti (ki Irbâd) şöyle dedi:

“(Bir gün) Resûlullah sallallahu aleyhi ve sel-lem bize sabah namazını kıldırdı. Sonra bize öyle güzel, fasîh bir va'z verdi ki (cemaatin) gözlerinden yaş boşandı, kalpler ürperdi. Bunun üzerine birisi şöyle dedi:

“Ya Resûlallah! Sanki bu veda va'zıdır. O halde bize tavsiyede bulunun!". Şöyle buyurdu:

"Size Allah'dan korkmayı, Habeşli bir köle de olsa (başkanınızı) dinleyip ita­at etmeyi tavsiye ederim. Çünkü durum şu ki sizden, benden sonra yaşayacak olan kimseler, yakında çok ihtilâf görecekler. Binaenaleyh benim sünnetime; doğru yolu bulan, hidayete erdirilmiş halifelerin sünnetine sarılın. Bunlara azı dişlerinizle (yapışır gibi sımsıkı) yapı­şın. Sonradan çıkarılmış şeylerden sakının. Çünkü sonradan çıkarıl­mış her şey bid'attır." (Râvi) Ebû Asım, bir defa da (hadisin bu kıs­mını) şöyle nakletmişti:
"İşlerin sonradan çıkarılmışlarından sakı­nın. Çünkü her bid'at sapıklıktır. "

Tirmizi: îlim, 16 (5/44);
Ebû Dâvûd: Sünnet, 5 (4/201);
İbn Mâce: Mukaddime, 6 (1/15);
Ahmed b. Hanbel: 4/126,127;
Mustedrek: 1/95-96.
Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi, (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 1/200-201

7 Ocak 2015 Çarşamba

Çocuklara Ne Anlatmalı




TALHA HGÜZEL SÖZLER
- 16:13



TALHA H originally shared:


Ona yüzyıl uyuyup, bir
prensin öpmesiyle uyanan kadınıdeğil,
ALLAH’ın izni ile üç yüz yıl uyuyan
ASHAB-I KEHF’i anlat..
...
Ona Külkedisi’nin yaşam
mücadelesini değil,
Hz. ASİYE’nin örnek hayatını anlat..

Ona tanımadığı adama
saçlarını uzatan Rapunzel’i değil,
İffeti ile Kur’an’a konu olan Hz.
MERYEM’i anlat…

Ona Romeo ve Juliet’in
dünyalık aşkını değil,
Hz. YUSUF ile Züleyha’nın
yaşadıklarını anlat…

Ona çalıp çırpan Robin Hood’u
değil,
Ümmetin atası Hz. İBRAHİM’i
anlat…

Ona Alaaddin'in sihirli lambasını
değil,
Hz. MUSA’nın denizler yaran
asasını anlat…

Ona Parmak Çocuk’u değil,
Sadık oğul Hz. İSMAİL’i anlat…

Ona denizci Robinson Cruose’yi
değil,
Gemiler inşa eden Hz. NUH’u
anlat…

“Tüm bunları nerede bulacağım”
deme,
Aç bir KUR’AN okumayı dene
dayatılmış yabancı kültür ile değil kendi Dinimiz medeniyetimiz kültürümüzle besleyelim çocuklarımızın zihin ve yüreklerini inşaALLAH....

EBU HANİFE'DEN KİŞİSEL GELİŞİM DERSLERİ




Alper GüçlüTartışma
- 18:28


EBU HANİFE'DEN KİŞİSEL GELİŞİM DERSLERİ
1. Kim senin hakkında çirkin (kötü) konuşursa, sen onun hakkında güzel (iyi) konuş.
2. Kimin bir ölüsü varsa onun hakkını yerine getir.
3. Birinin iyi bir durumu olursa onu tebrik et. Kimin başına bir musibet gelirse onu ziyaret et.
4. Başına bir sıkıntı gelenle sen de aynı acıyı paylaş.
5. Biri senden bir işini yapman konusunda ricada bulunsa onun işini gör.
6. İmdada çağırana imdat, senden yardım isteyene yardım et.
7. Elinden geldiği kadar insanlara sevgi göster.
8. Şerefsiz kimseler de olsa herkese selam ver.
9. İnsanlara ilmin açık meselelerinden bahset. İnce meselelere girme.
10. İnsanlara şakalaş ve konuş. Bu kaynaşmaya neden olur.
11. Talebelerinin kapasitesini bil. Onların hata ve kusurlarına göz yum.
12. Onlara yumuşak ve nazik davran. Müsamaha et.
13. Hiç kimseye karşı sıkıntı ve sinirlilik gösterme
14. Onlardan biri gibi ol.
15. Kendine nasıl muamele ediyorsan, insanlara da öyle muamele et. Nefsin için istediğini insanlar için de iste.
16. Nefsini ve ahvalini murakabe ederek ona yardımcı ol.
17. Senden sıkılmayandan sen de sıkılma.
18. Fitne çıkarma.
19. Seni dinlemeyeni dinle.
20. İLİMDEN ÖNCE HÜSNÜ NİYET GÖSTER.
21. Doğru, sadık ol.
22. Kibri bir tarafa bırak.
23. Sana hainlik etseler bile sen kimseye hainlik etme.
24. Vefalı ol.
25. Takvaya sarıl.

Allah (cc) Fatihayla Kulu ile konuşur




Sema KardelenDUALAR
- 13:48


MUTLAKA OKUYUN!!!

Resûlullah Efendimiz (s.a.v) buyurdular:
"Cebrâil (a.s) bana dedi ki: Allâhü Teâlâ sana selâm söylüyor ve buyuruyor ki:
Kul benim huzurumda namaza durup "Allâhu Ekber" dediğinde onunla aramızda bulunan perdeyi kaldırırım.
Kul "elhamdü" dediğinde Allâhü Teâlâ, "Hamd kime mahsustur?" diye sorar, o da "lillâhi" diye cevap verir.
Allâhü Teâlâ, "Allah kimdir?" diye sorunca "Rabbilâlemîn" der. "Alemlerin Rabb'i kimdir?" buyurunca "Errahmânirrahîm" der.
"Rahman ve Rahim kimdir?" diye sorunca "Mâlikiyevmiddîn" der. Bunun üzerine Allâhü Teâlâ,
"Ey kulum, din gününün sahibi benim" der. Kul, "İyyâke na'budu ve iyyâke nesteîn; Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım isteriz" deyince Allâhü Teâlâ, "Ey kulum, mademki yalnız bana kulluk edip yalnız benden yardım istiyorsun, o halde istediğini dile ki sana verilsin" buyurur.
Kul "İhdinâ; bize hidayet et" deyince Allâhü Teâlâ,
"Hangi hidayeti istiyorsun?" buyurur. Kul "Essırâta'l-müstakîm; "Sırât-ı müstekîmi, doğru yolu" deyince Allâhü Teâlâ,
"Hangi yolu istiyorsun?" diye sorar. Kul "Sırâtallezîne en'amte aleyhim" "Kendilerine in'âm ettiğin bahtiyarların yoluna" deyince
Allahü Teâlâ:
"Ey meleklerim, siz de şahit olun ki ben bu kulumu, kendilerine nimet verdiğim peygamberler, sıddîklar, şehitler ve salihlerle beraber kıldım" buyurur. Kul,
"Ğayri'l-mağdûbi aleyhim veleddâllîn; Ne o gadap olunanların, ne de sapkınların" deyince Allâhü Teâlâ tekrar meleklere, "Şahit olun ki ben bu kulumu nimet verdiğim kimselerden kıldım, gazaba uğramışlardan ve sapkınlardan eylemedim" buyurur.
Kul "Amin" deyince onunla beraber bütün melekler de "Amin" derler..

FARZET Kİ ŞUAN ÖLDÜN! HOŞGELDİN ! ! !




Ehli Sünnet Vel CemaatİLGİNÇ GERÇEKLER
- 13:39


FARZET Kİ ŞUAN ÖLDÜN!
HOŞGELDİN ! ! !
● Büyük bir ihtimal şu anda siteye girdin ve bu mesajı görüp okumaya başladın. Merakla mesajın tamamın da ne yazdığını okurken ya da uzunmuş amaan okumayayı vereyim derken;
~ Evet! daha bu satırı bitiremeden birden omuzuna biri dokundu ve ister istemez arkana baktın ve kimi gördün sence? işte karşında beklediğin şey Azrail (Aleyhisselam) arkadan da belirdi.

~Birden korkuya kapıldın, ürperdin, yüzün korkudan bembeyaz oldu. Kalp atışlarının hızlandığını farkettin, aldığın nefeslerin boğazın da düğümlenmeye başladı ve heyecandan bayılmak üzeresin. Geçmiş hayatın gözünün önünden film şeridi gibi geçti yaptığın iyilikler yada kötülükler. Birden ne yapacağını şaşırdın ve elin ayağın birbirine dolandı.

Azrail (Aleyhisselam)'a dönüp:
''Hoş Geldin Ey Azrâil! (Aleyhisselam) herşeyim tastamam,''
Efendimiz’i (Sallallahu Te'âlâ Aleyhi ve Sellem) ,
Yüce Yaradanım’ı (Celle Celâluhû) ve benden önce gidenleri çok özledim, onlara kavuşmam için nice zamandır seni bekliyordum.'' DİYEBİLİR MİSİN???

Eğer bunu diyebilirsen ne mutlu sana. ALLAH _(Azze ve Celle) mutluluğunu daim etsin ve iki cihanda sana mutluluklar nasip etsin.

Ama yok eğer bunu diyemeyeceksen vaah vah ki sana. ALLAH (Celle Celâluhû) günahlarını affeylesin kardeşim. Kabirde ve Mahşerde Rabbim Yâr ve Yardımcın olsun. Gercekten vah haline, demek ki eksik kalan bi şeyler var sence ne bu eksikler bunlar olabilir mi???

Etmediğin bir tevben, kılmadığın son bir vakit namazın, kılınmayan kazada olan namazın, tutamadığın kazada orucun, helalleşemediğin bir kula hakkın, ödemediğin bir borcun, helallik almadığın annen, baban ve eşin, edilmedik bir dua, üzerinde sahibine verilmemiş bir emanet, sünnet üzerine yaşayamama, Kur’an-ı Kerimin kurallarına uymama ve Rabbine (Celle Celâluhû) ve Efendimize (Sallallahu Te'âlâ Aleyke ve Sellem) gereken sevgiyi gösterememen olabilir mi???

Neyse eğer yazıyı buraya kadar okuyabildiysen demek ki hala yaşıyosun, hala fırsatın var ve Azrail (Aleyhisselam) canını henüz almadı. Madem Azrail (Aleyhisselam) gelmedi madem son bir fırsatımız daha var buyur bunu en güzel şekilde değerlendirelim nasıl mı bak izle şimdi;

----> Kılmadığımız en son vakit namazını son namazımız gibi kılalım.

----> Kılamadığımız kazada olan namazlarımızı kılmaya niyet edelim

----> Ve kıldığım vakit namazının arkasına kılabildiğimiz kadar kaza namazı kılalım.

----> Tutamadığımız orucumuz varsa hemen bu geceden niyet edip inşALLAH yarın oruclu olalalım.

----> Maddi pisliklerden (Gusl) temizlenelim ve dili kalbe indirerek
tam bir teslimiyet içerisinde tevbe edip iki rekat tevbe namazı kılalım.

----> Üzerimizde kul hakkı var ise hemen o kişiyi/kişileri bulalım helallik isteyelim yada bi şekilde hakkını ödeyelim.

----> Annemizin babamızın (eger sağ ise) ellerini öpelim ve hellallik isteyelim (eger vefat etmiş ise) bir fatihayı eksik etmeyelim. Eşimizin rızasını soralım ve onunda helalliğini isteyelim. -> Ödemediğimiz borcumuz varsa hiç zaman kaybetmeden bulup buluşturup borcumuzu ödeyelim.

----> Edemediğimiz bir duamız varsa hemen şimdi ellerimizi açıp duamızı edelim.

----> Üzerimizde her hangi bir emanet varsa hemen sahibini bulalım ve emaneti teslim edelim.

----> *Efendimiz (Sallallahu Te'âlâ Aleyhi ve Sellem) 'in *Sünnetlerini bir şekilde ögrenelim *
ve madem onun gibi yaşayamıyoruz hiç olmazsa buna çalışalım.->

----> Her evde bulunan Kur’an-ı Azimi Şan’ı açıp okuyalım ve sadece okumakla yetinmeyip onu anlayalım ve onun emrettiği şekilde yaşamaya çalışalım.

----> Bütün sevgileri bir arkaya atalım ve Rabbimiz’e(Azze ve Celle) ile Efendimiz’e (Aleyhissalatu Vesselam) olağanca sevgimizi ve saygımızı verelim. Öncelikle eğer yazıyı buraya kadar okuduysa sana gercekten cok teşekkür ederim.*

Bunları ve eğer başka eksikliğimiz de varsa yapalım ondan sonra Azrail’i (Aleyhisselam) bekleyelim. ALLAH (Azze ve Celle) Îman üzere ölmeyi ve razı olduğu kullarından olmayı hepimize ve hepinize nasip ve müsser eylesin. AMİN

HEEEYY!!!

Eger bu yazıyı sonuna kadar okuduysan tekrardan sana soruyorum samimiyetle söyle Hoş Geldin Diyebilirmisin???
--
__________________________________________________________
Tandır Kıvama Geldi Hamur Tükendi.
İşler Kıvama Geldi ÖMÜR Tükendi.

Ey Ali, üç şey vardır, sakın onları geciktirme




Hasan YağizHADİSİ ŞERİFLER
- 13:48


- Hz. Ali İbnu Ebi Talib (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatü vesselam) bana şu tenbihte bulundu:

"Ey Ali, üç şey vardır, sakın onları geciktirme:

Vakti girince namaz, (hemen kıl!)

Hazır olunca cenaze, (hemen defnet!)

Kendisine denk birini bulduğun bekar kadın, (hemen evlendir!)"

Tirmizi, Salat 127, (171).

6 Ocak 2015 Salı

Yıldırım Beyazıt Han, Niğbolu muharebesi ve şâvalye yiğit Jan




Baytar بایطاد‎Tartışma
- Dün 22:59


Yıldırım Beyazıt Han, Niğbolu muharebesini kazandığında, Avrupa'nın Haçlı ordularından bir çok asilzade ve şövalyelerle birlikte Haçlıların kendisine «Yiğit Jan» adını verdikleri bir Fransız şövalyeyi de esir almıştı. Esirler Yıldırım'ın kendilerini öldürteceğini beklerken, Yıldırım Beyazıt, onların, tamamını fidye ile serbest bıraktı.

Osmanlının bu alicenablığı karşısında, meşhur şâvalye yiğit Jan ve arkadaşları:

— Sizin yaptığınız bu iyiliğe karşı biz de, bundan sonra Avrupa'da Haçlı orduları toplayıp size karşı harp ilân etmeyeceğimize yemin ederiz, dediler.

Yıldırım Han esirlerin bu hallerini ve ettikleri yeminleri dinledikten sonra, ayağa kalkıp şöyle söyledi:

— Ey Avrupa'nın korkusuz şövalyeleri ve Haçlı askerleri! Bizim yaptıklarımıza karşı, bundan sonra bizimle harp etmeyeceğinize dair yemin ediyorsunuz. Ben şu anda yeminlerinizi iade ediyorum. Varın memleketinize gidin ve tekrar daha büyük Haçlı kuvveti toplayıp benimle harbe gelin ki, ben daima düşmanla harp edip onları yenmekten ve İslâm'ın sesini yükseltmekten her zaman haz duyayım. Yeni zaferler kazanmakla da sânımı bir kat daha yükseltirim, dedi.

Allah yolunda öldürüldüğüm takdirde, bütün hatalarım örtülecek mi?





AŞKI CAFERHADİSİ ŞERİFLER
- Dün 21:55


Ebu Katâde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam sordu: "Ey Allah'ın Resûlü, Allah yolunda öldürüldüğüm takdirde, bütün hatalarım örtülecek mi?"
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:
" Evet, sen sabreder, mükâfat bekler, geri kaçmadan ileri atılır vaziyette olduğun halde öldürülürsen!" diye cevap verdi. Ve adama sordu:
"Nasıl sormuştun?"
Adam sorusunu aynen yeniledi. Bunun üzerine aleyhissalâtu vesselâm Efendimiz sözlerini şöyle tamamladı:
"Evet, kul borcu hariç, bütün günahların affedilecek. Zira Cebrâil bu hususu bana haber verdi!"
Müslim, İmâret 117, (1885); Muvatta, Cihad 31, (2, 461); Nesâî, Cihâd 32, (2, 33)..

5 Ocak 2015 Pazartesi

ELİNDE SEVGİ SERMAYESİ OLAN KİMSE, BUNU ÖNCE EN YAKINLARINA HARCAMALIDIR




TALHA HHADİSİ ŞERİFLER
- 21:41
#Kadın



TALHA H originally shared:


《《》ELİNDE SEVGİ SERMAYESİ OLAN KİMSE, BUNU ÖNCE EN YAKINLARINA HARCAMALIDIR.》》》

Ne kadar güzel bir hadis-i şerif,
Ne kadar çok anlam taşıyan bir hadis-i şerif,
Ve bu hadis-i şerifi bizler uyguladıkmı,
Annemize Babamıza kardeşlerimize çocuklarımıza ve En önemlisi de karı-koca birbirlerine hiç söyledi mi ?

"""SEVEN SEVDİĞİNE SEVDİĞİNİ SÖYLESİN""

Eşinizle birbirinizi karı-koca olarak görmeyin.

Birbirinizi cennet vizesi olarak görün.

Hata biriktirme meylinde olmayın.

Affedin gitsin ki ALLAH c.c da sizi affetsin
Birbirinizin ailesine ziyadesiyle hürmetkâr olun.

Hasede, nazara dikkat edin.
Çünkü siz bu hâlde iken şeytanı bile delirtirsiniz.

Dualar edin kendinize, yavrularınıza, Ümmet’imize…

Peygamberimiz (s.a.v.) bir gün ashabına, “Size cennetlik kadınların kimler olduğunu haber vereyim mi?” buyurdu.

Ashap, “Buyrun, haber verin yâ Resûlallah” dediler.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu saadeti hak eden kadınları şöyle tanıttı:
“Onlar kocalarını çok severler. Onlara çocuk verirler. Bir kızgınlık anında veya kendisine kötü davranıldığında ya da kocası ona kızdığında elini kocasının elinin üzerine koyar ve ona, işte elim elinde; sen benden razı olmadıkça uyku uyumayacağım’ der.”

Böyle bir kadın karşısında eriyip yumuşamayacak ve kusurun biraz da kendisinde olduğunu söylemeyecek erkek çok azdır. Kocasına karşı tevazu gösterip sabırla bu formülü uygulayan kadın dünyası da âhireti de cennet olur. Böyle özür dileyen bir kadının özrünü kabul etmeyen ve ona hâlâ sert davranan erkeğin de hesabını Allah görür.

4 Ocak 2015 Pazar

İki Meleğin Haline Gülüyorum




Fener BahceTartışma
- 03:44

İki Meleğin Haline Gülüyorum

Bir gün Resulullah (s.a.v) gülümseyerek göğe bakıyordu, bir adam Hazretin gülmesinin sebebini sorunca, Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdular: 

“Evet göğe bakıyordum, iki meleğin hali beni güldürdü, onlar kendi yerinde ibadetle meşgul olan mümin bir kulun gece gündüz yaptığı ibadetlerinin mükafatını yazmaları için yeryüzüne indiler, fakat onu, hasta olduğundan dolayı ibadetgahında bulamayınca, göğe çıkıp, Hak Teala’ya şöyle arz ettiler: 

“Ey Rabbimiz! Biz o mümin kulun ibadetini yazmak için her zamanki gibi onun ibadetgahına gittik, fakat onu orada bulamadık, hastalık yatağına düşmüştü.”
Allah Teala, o meleklere cevabında şöyle buyurdu:

 “O mümin kul, hastalık yatağında olduğu sürece, her gün ibadetgahında olduğu zaman ona yazdığınız her günün sevabı miktarınca ona sevap yazın. Hastalık yatağında olduğu müddetçe onun hayır amellerinin mükafatı bana aittir; onun mükafatını ben vereceğim.”


Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı