Ummu Ma'bed Hadisi
328) Ebu Ma'bed el-Huza'î anlatmaktadır. Rasulullah (s.a.v.) Ebu Bekr, Amir Ibn Fuheyre ve kılavuzları Abdullah îbn Uraykıt Mekke'den Medine'ye hicret ederken Ummu Ma'bed el-Huza'ıyye'nin çadırına uğradılar. Ummu Ma'bed, akıllı, iffetli ve güçlü bir kadındı. Çadırın önüne oturur, yolcuların yiyecek ve içecek ihtiyaçlarını sağlardı.
Onlar, Ummu Ma'bed'den hurma ve et satın almak istediler. Ummu Ma'bed1 de bu istediklerinden hiçbirini bulamadılar. Çünkü a-zığı bitenler ve kuraklıktan dolayı hiçbir şeyi olmayanlar onda hiç birşey bırakmamışlardı. Ummu Ma'bed:
-Vallahi, yanımızda birşey olsaydı, ikram etmekten çekinmezdim, dedi.
Rasulullah (s.a.v.) çadırın yanında duran bir koyun gördü ve:
- Ummu Ma'bed! Şu koyun nedir? dedi. Ummu Ma'bed:
- O, bitkinlik ve dermansızlıktan dolayı sürüden geri kalmış bir koyundur, dedi. Rasulullah (s.a.v.):
- Onun sütü var mı? diye sordu. Ummu Ma'bed:
- O bundan tamamıyle mahrumdur. Rasulullah (s.a.v.):
- Onu sağmama müsaade eder misin? dedi. Ummu Ma'bed:
-Evet! Babam, anam sana feda olsun. Eğer onda, süt bulabileceğini sanıyorsan, dedi.
Rasulullah (s.a.v.) koyunu getirtti. Memesini sıvazladı. Allah'ın adını andıktan sonra:
- "Allah'ım! Ona, koyununu bereketli kıl" diye dua etti.
Koyunun memesi sütle dolup taştı. Beş on kişiyi kandıracak kadar büyüklükte bir kap getirtti. İçine süt sağdı, kabı ağzına kadar doldurdu,
Ummu Ma'bed'e verdi, o kanıncaya kadar içti. Arkadaşlarına verdi, onlar da kana kana içtiler. En son Rasulullah (s.a.v.) içti. Hepsi susadıktan sonra tekrar içtiler ve süte kandılar.
Rasulullah (s.a.v.) tekrar süt sağıp doldurdu ve onu Ummu Ma'bed'de bıraktı. Onun yanından ayrıldılar.
Az sonra Ummu Ma'bed'in kocası Ebu Ma'bed zayıflıklarından yürüyemeyen, beyinleri az, kemiklerinin içinde ilik kalmamış zayıf koyunları sürerek geldi. Sütü görünce şaşırdı ve:
- Bu süt size nerden geldi? Koyunlar kısır ve uzaktalar. Çadırda süt sağılır hayvan yok, dedi. Ummu Ma'bed:
- Hayır Vallahi, bize mübarek bir kişi uğradı. Şöyle şöyle söyledi, dedi. Ebu Ma'bed:
-Vallahi, onun, Kureyşlilerin aradıkları adamları olduğunu zannediyorum. Ummu Ma'bed! Onu bana tarif etsene, dedi. Ummu Ma'bed:
- Öyle birisini gördüm ki güzelliği besbelliydi, yüzü parlaktı. Güzel huyluydu. Ne karnı büyük, ne de başı küçüktü. Çok güzeldi. Gözleri siyahtı, kirpikleri çoktu. Sesi nazik, gözünün akı çok, siyahı da çok siyahtı. Doğuştan sürmeliydi. Kaşlarının ucu ince ve çatık kaşlıydı. Saçları koyu siyahtı. Boynu uzun ve yüksekti. Sakalı sıktı. Sustuğunda kendisinde bir vakar ve ağırbaşlılık vardı. Sözleri sanki dizilmiş birer inci gibi ağzından tatlı tatlı akmaktaydı. Sözü açık ve hak ile batıl arasını ayırıcı olup ne acizlik sayılacak derecede az, ne de boş gereksiz sayılacak derecede çoktu. Uzaktan bakılınca, insanların en heybetlisiydi. Yakınma gelince, herkesten taha tatlı ve çekiciydi. Kendisi orta boylu olup boyu ne hoşa gitmeyecek derecede uzun, ne de kısaydı. Sanki o, bir fidandı, iki fidan arasında bitmiş, parlaklığı ve yeşilliği, onlara üstün gelmişti. Onun yanında arkadaşları vardı, o bir şey söylediği zaman onlar dinlerler, onun verdiği emri yerine getirmek için koşuşurlardı. Asık suratlı değil güleçti. Bunak da değildir, dedi.
Ebu Ma'bed:
-Vallahi, bu kişi, Mekke'deki işi bize anlatılan Kureyşlilerin adamıdır. Eğer ben ona rastlasaydım, ona arkadaş olmak isterdim. Yine de bir yolunu bulursam, bunu yapacağım, dedi.
Mekke'de gökle yer arasında bir ses yükseldi. Halk onu duyuyor ama söyleyen kişiyi göremiyorlardı. Şu beyitleri söylüyordu:
insanların Rabbi olan Allah, Ummu Ma'bed'in çadırında kalan iki arakadaşa en iyi mükafatı verdi.
O ikisi, iyilikle konup iyilikle kalktılar. Muhammed'in yol arkadaşı olan kimse felah buldu.
Ey Al-i Kusayy (Kusayy ailesi)! Onda bulunan, karşılığı verilemeyen hareketler ve şeref sebebiyle Allah sizi terketmedi.
Kız kardeşinize koyununu ve kabını sorun. Eğer siz koyunu sorarsanız o, şuna şehadet eder:
O, ona, kısır bir koyun getirtti. Koyunun memesi ona halis ve köpüklü süt verdi.
O, onu (sütü), gelip gidenlerin bol süt içmeleri için onun (Ummu Mabed'in) yanında rehin olarak bıraktı.
Onlar peygamberlerini kaybetmişlerdi. Ummu Ma'bed'in çadırında (bulmaya) çalıştılar.
Hassan îbn Sabit şu şiiriyle cevap verdi:
Artık peygamberleri aralarında olmayan kavim hüsrana uğramıştır. Gece ve gündüz ona giden kimse mübarek kılınmıştır.
O, bir kavmin yanından ayrıldı da akılları gitti. O, başka bir kavmin yanma, yeni bir nurla yerleşti. Bir kavmin, bilmedikleri için sefihleşen sapıklarıyla, doğru yolda olan birisine uyarak hidayete erenleri bir olur mu?
Etrafındaki insanların görmediği şeyleri gören ve her yerde Allah'ın Kitabını okuyan bir peygamberdir o.
O, bir gün, Gaib olanın sözünü söylerse, o söz bugün veya yarın erkenden tasdik edilir.
Onunla sohbetinden dolayı, dedesinin saadeti, Ebu Bekr'e hayırlı mübarek olsun! Allah kimi mübarek kılarsa, o mübarek olur.
Ka'b oğullarına ufak tefeklerinin mevkisi ve müslümanlar için onların bir gözetleme yerinde oturmaları hayırlı mübarek olsun.
329) Ummu Ma'bed anlatmıştır:
Bizim yanımıza iki deve üzerinde dört kişi geldi. Benim yanıma indiler. Rasulullah'a (s.a.v.) onun için kesmek istediğim bir koyunu getirdim. Onun sağmal, sütlü olduğunu gördü. Koyunu onun yanma yaklaştırdım. Memesini sıvazladıktan sonra:
-Bunu kesme, dedi.
Onu götürdüm. Bir başkasını getirip kesti ve etini onlar için pişirdim. Rasulullah (s.a.v.) kendisi ve arkadaşları ondan yediler. Yolda yiyecekleri kadar da torbalarına koydum. Etten bize de veya etin büyük kısmı bize kaldı.
Rasulullah'm memesini sıvazladığı koyun, Hz. Ömer zamanındaki (Hicretin 18. yılma) Ramade yılı (bir kuraklık yılının adı) denen yıla kadar kaldı. Kuraklıktan, yeryüzünde az ve çok birşey kalmamışken biz ondan, sabah akşam süt sağardık.
328) Ebu Ma'bed el-Huza'î anlatmaktadır. Rasulullah (s.a.v.) Ebu Bekr, Amir Ibn Fuheyre ve kılavuzları Abdullah îbn Uraykıt Mekke'den Medine'ye hicret ederken Ummu Ma'bed el-Huza'ıyye'nin çadırına uğradılar. Ummu Ma'bed, akıllı, iffetli ve güçlü bir kadındı. Çadırın önüne oturur, yolcuların yiyecek ve içecek ihtiyaçlarını sağlardı.
Onlar, Ummu Ma'bed'den hurma ve et satın almak istediler. Ummu Ma'bed1 de bu istediklerinden hiçbirini bulamadılar. Çünkü a-zığı bitenler ve kuraklıktan dolayı hiçbir şeyi olmayanlar onda hiç birşey bırakmamışlardı. Ummu Ma'bed:
-Vallahi, yanımızda birşey olsaydı, ikram etmekten çekinmezdim, dedi.
Rasulullah (s.a.v.) çadırın yanında duran bir koyun gördü ve:
- Ummu Ma'bed! Şu koyun nedir? dedi. Ummu Ma'bed:
- O, bitkinlik ve dermansızlıktan dolayı sürüden geri kalmış bir koyundur, dedi. Rasulullah (s.a.v.):
- Onun sütü var mı? diye sordu. Ummu Ma'bed:
- O bundan tamamıyle mahrumdur. Rasulullah (s.a.v.):
- Onu sağmama müsaade eder misin? dedi. Ummu Ma'bed:
-Evet! Babam, anam sana feda olsun. Eğer onda, süt bulabileceğini sanıyorsan, dedi.
Rasulullah (s.a.v.) koyunu getirtti. Memesini sıvazladı. Allah'ın adını andıktan sonra:
- "Allah'ım! Ona, koyununu bereketli kıl" diye dua etti.
Koyunun memesi sütle dolup taştı. Beş on kişiyi kandıracak kadar büyüklükte bir kap getirtti. İçine süt sağdı, kabı ağzına kadar doldurdu,
Ummu Ma'bed'e verdi, o kanıncaya kadar içti. Arkadaşlarına verdi, onlar da kana kana içtiler. En son Rasulullah (s.a.v.) içti. Hepsi susadıktan sonra tekrar içtiler ve süte kandılar.
Rasulullah (s.a.v.) tekrar süt sağıp doldurdu ve onu Ummu Ma'bed'de bıraktı. Onun yanından ayrıldılar.
Az sonra Ummu Ma'bed'in kocası Ebu Ma'bed zayıflıklarından yürüyemeyen, beyinleri az, kemiklerinin içinde ilik kalmamış zayıf koyunları sürerek geldi. Sütü görünce şaşırdı ve:
- Bu süt size nerden geldi? Koyunlar kısır ve uzaktalar. Çadırda süt sağılır hayvan yok, dedi. Ummu Ma'bed:
- Hayır Vallahi, bize mübarek bir kişi uğradı. Şöyle şöyle söyledi, dedi. Ebu Ma'bed:
-Vallahi, onun, Kureyşlilerin aradıkları adamları olduğunu zannediyorum. Ummu Ma'bed! Onu bana tarif etsene, dedi. Ummu Ma'bed:
- Öyle birisini gördüm ki güzelliği besbelliydi, yüzü parlaktı. Güzel huyluydu. Ne karnı büyük, ne de başı küçüktü. Çok güzeldi. Gözleri siyahtı, kirpikleri çoktu. Sesi nazik, gözünün akı çok, siyahı da çok siyahtı. Doğuştan sürmeliydi. Kaşlarının ucu ince ve çatık kaşlıydı. Saçları koyu siyahtı. Boynu uzun ve yüksekti. Sakalı sıktı. Sustuğunda kendisinde bir vakar ve ağırbaşlılık vardı. Sözleri sanki dizilmiş birer inci gibi ağzından tatlı tatlı akmaktaydı. Sözü açık ve hak ile batıl arasını ayırıcı olup ne acizlik sayılacak derecede az, ne de boş gereksiz sayılacak derecede çoktu. Uzaktan bakılınca, insanların en heybetlisiydi. Yakınma gelince, herkesten taha tatlı ve çekiciydi. Kendisi orta boylu olup boyu ne hoşa gitmeyecek derecede uzun, ne de kısaydı. Sanki o, bir fidandı, iki fidan arasında bitmiş, parlaklığı ve yeşilliği, onlara üstün gelmişti. Onun yanında arkadaşları vardı, o bir şey söylediği zaman onlar dinlerler, onun verdiği emri yerine getirmek için koşuşurlardı. Asık suratlı değil güleçti. Bunak da değildir, dedi.
Ebu Ma'bed:
-Vallahi, bu kişi, Mekke'deki işi bize anlatılan Kureyşlilerin adamıdır. Eğer ben ona rastlasaydım, ona arkadaş olmak isterdim. Yine de bir yolunu bulursam, bunu yapacağım, dedi.
Mekke'de gökle yer arasında bir ses yükseldi. Halk onu duyuyor ama söyleyen kişiyi göremiyorlardı. Şu beyitleri söylüyordu:
insanların Rabbi olan Allah, Ummu Ma'bed'in çadırında kalan iki arakadaşa en iyi mükafatı verdi.
O ikisi, iyilikle konup iyilikle kalktılar. Muhammed'in yol arkadaşı olan kimse felah buldu.
Ey Al-i Kusayy (Kusayy ailesi)! Onda bulunan, karşılığı verilemeyen hareketler ve şeref sebebiyle Allah sizi terketmedi.
Kız kardeşinize koyununu ve kabını sorun. Eğer siz koyunu sorarsanız o, şuna şehadet eder:
O, ona, kısır bir koyun getirtti. Koyunun memesi ona halis ve köpüklü süt verdi.
O, onu (sütü), gelip gidenlerin bol süt içmeleri için onun (Ummu Mabed'in) yanında rehin olarak bıraktı.
Onlar peygamberlerini kaybetmişlerdi. Ummu Ma'bed'in çadırında (bulmaya) çalıştılar.
Hassan îbn Sabit şu şiiriyle cevap verdi:
Artık peygamberleri aralarında olmayan kavim hüsrana uğramıştır. Gece ve gündüz ona giden kimse mübarek kılınmıştır.
O, bir kavmin yanından ayrıldı da akılları gitti. O, başka bir kavmin yanma, yeni bir nurla yerleşti. Bir kavmin, bilmedikleri için sefihleşen sapıklarıyla, doğru yolda olan birisine uyarak hidayete erenleri bir olur mu?
Etrafındaki insanların görmediği şeyleri gören ve her yerde Allah'ın Kitabını okuyan bir peygamberdir o.
O, bir gün, Gaib olanın sözünü söylerse, o söz bugün veya yarın erkenden tasdik edilir.
Onunla sohbetinden dolayı, dedesinin saadeti, Ebu Bekr'e hayırlı mübarek olsun! Allah kimi mübarek kılarsa, o mübarek olur.
Ka'b oğullarına ufak tefeklerinin mevkisi ve müslümanlar için onların bir gözetleme yerinde oturmaları hayırlı mübarek olsun.
329) Ummu Ma'bed anlatmıştır:
Bizim yanımıza iki deve üzerinde dört kişi geldi. Benim yanıma indiler. Rasulullah'a (s.a.v.) onun için kesmek istediğim bir koyunu getirdim. Onun sağmal, sütlü olduğunu gördü. Koyunu onun yanma yaklaştırdım. Memesini sıvazladıktan sonra:
-Bunu kesme, dedi.
Onu götürdüm. Bir başkasını getirip kesti ve etini onlar için pişirdim. Rasulullah (s.a.v.) kendisi ve arkadaşları ondan yediler. Yolda yiyecekleri kadar da torbalarına koydum. Etten bize de veya etin büyük kısmı bize kaldı.
Rasulullah'm memesini sıvazladığı koyun, Hz. Ömer zamanındaki (Hicretin 18. yılma) Ramade yılı (bir kuraklık yılının adı) denen yıla kadar kaldı. Kuraklıktan, yeryüzünde az ve çok birşey kalmamışken biz ondan, sabah akşam süt sağardık.
kaynak
Hakim, Mustedrek, 3/10. Hakim bu hadis hakkında şöyle demiştir: "Bu, isnadı sahih bir hadistir. Buhari ile Müslim onu rivayet etmemişlerdir. Zehebî'de şöyle demiştir: "Bu tariklerde Sahihin şartına göre birşey yoktur. Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 1/276-284; Ebu Nuaym, Deailu'n-Nubuvve, 283-287; İbn Asakir, Tarih, 1/326 (Tehzib); Jbn Kesir, el-Bidaye ve"n-Nıhaye3/191; İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kubra, 1/230; İbn Hişam, Siretu'n-Nebeviyye, 2/100.Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 216-218.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder