Tilavetü'l Kur'an (Kur'ân Tilâveti)
Ashâb-ı Kiram, Kur'an-ı Kerim'in nüzulü ile tarih sahnesine çıkmış olan nurlu bir nesildir. Sahabeler, müslüman kimliğinin farkına Kur'an-ı Kerim ile varmışlardır. Sahabeler; Kur'an-i Kerim'in muhatapları ve nüzulünün şahidleridir.
Onların cennetlik kalitelerini gösteren tanıtıcı özelliklerinin arasında Kur'an tilâvetinin yer alması, bu neslin diğer nesillerden ayrıcalıklı niteliğini oluşturan en temel hayat kaynağı Kur'an-ı Kerim'i dikkatlere sunmak anlamına gelmektedir. Şunu bilelim ki; müslüman kişi ve toplumların müslümanhk seviyesi ve kıvamı, Kur'an-ı Kerim ile ilişkilerinin kesintisizliğine ve sağlamlığına bağlıdır. Kur'an-ı Kerim'i merkezine oturtmayan bir hayat, İslâm ölçüleri çerçevesinde tek kelimeyle batıl ve atıl bir hayattır.
İslâm kültürünün kaynağı ve başlangıcı Kur'an'dır. Kur'an ile irtibatını kesen bir neslin İslâm kültürü olamaz. Çünkü İslâm kültürü, vahiy kültürüdür. Kur'an ile irtibatını kesen bir insanın vahiyden haberdar olması mümkün değildir. Sahabeler vahiyden uzak düşmemek için, Allahû Teâla'nın muradına ve rızasına uygun bir hayat yaşamak için Kur'an tilâvetini, eğitimini hayatlarının büyüteçleri haline getirmişlerdir. Nitekim İslâm'ın başlangıç yıllarında Rasülüllah (sav) "Kur'an", "Ayet", "Sure", "Vahy" gibi kavramların müslümanların kafa ve kalblerinde iyice yerleşip billurlaşmasına kadar Kur'an'ın ihmaline herhangi bir şekilde ve sebeple yol açmamak için, kendi sözlerinin bir müddet yazılmasını bile yasaklamıştır. Rasülüllah (sav)'in bu tavrı, İslâm toplumları ve müslüman bireyler için Kur'an-ı Kerim'in, ne derece hayatî bir konumda olduğunu ve olması gerektiğini tespit, tescil ve teşhir eden metod değeri pek yüksek tarihi bir nebevi uygulamadır. Bu durumun şuurunda olan sahâbîler bir yandan Kur'an-ı Kerim'e gösterdikleri özenle dikkat çekerlerken bir taraftan da Kur'an'ın ihmal edilip edilmeme endişe ve güvenine dayalı olarak hadislerin yazılmasından başlamak üzere diğer bilimsel faaliyetlere olumlu veya olumsuz tepkilerde bulunmuş ve yak-aşımlar sergilemiş olmalarıyla Kur'an kaynaklı düşünce, kültür ve nedeniyet dünyasının ilk temsilcileri olmuşlardır. Hz. Ömer (R.a.) bir ıitabesinde şöyle der: "Kur'an okuyun ki onunla tanınasınız; onunla amel edin ki Kur'an ehlinden olasınız.” [145]
Sahabeler; Hz. Muhammed (sav)'in vahiy kültürünün temsilciğini yapan ilk medenî müslümanlardır. Elbetteki bütün müslümanlar mede-ııdir. Sahabeler arasında Kur'an-ı Kerim; tefekkür ile tertili üzere okunan, bellenen, uygulanan, hayata dönüştürülen, ihmal ve ihlal edilmesine asla göz yumulmayan bir kiatptır. Yani sahabe hayatının özünde kitap olarak Kur'an vardır.
Hayatü's sahabe, Kur'an zengini bir hayattır. Allahû Teâla buyuruyor:
“Bir sûre indirildiği zaman, içlerinden biri çıkar, "Bu sûre hanginizin imanını arttırdı?" der. Fakat mü'minlere gelince, aslında her inen sûre onların imanını arttırmıştır ve onlar sürekli olarak müjdelenip duruyorlar.” [146]
Bu ayet-i kerime, sahabe döneminde Kur'an tilâveti ve Kur'an eğitiminin bir zenginlik kaynağı kabul edildiğini göstermektedir. Kur'an eğitiminden geçmeyen, Kur'an'ı tilavet etmeyen ve Kur'an'ı anlamaya yanaşmayan bir kişi mü'min de olsa îslâmî açıdan kültür fukarası sayılır. Kur'an zengini bir hayatın nasıl gerçekleştiğini Abdullah İbn-i Mesud (R.a.) şöyle açıklıyor: "Bizden bir sahâbî, Kur'an-ı Kerim'den on ayeti öğrendiği zaman, ayetlerin anlamını iyice kavramadan, onlarla amel etmeden başka ayetleri öğrenmeye kalkışmazdı.” [147]
Ashâb-ı Kiram, Kur'an tilâvetini öncelikli olarak önemsemiş, Kur'an ayetlerini anlamayı ve hayata dönüştürmeyi en mühim mesele haline getirmiştir. Enes b. Malik R.a. rivayet ediyor: "Ashâb-ı Kiram bir âyet-i kerime hakkında ihtilafa düşerlerdi. Bu sefer: Bu âyeti Rasûlüllah (sav) filan oğlu filana okutup öğretti derlerdi. Kimi zaman bu kişinin bulunduğu yer Medine'den üç günlük uzaklıkta olurdu. Ona haber gönderilir, bu adam getirilir ve şöyle denilirdi: Rasûlüllah (sav) şu âyeti sana nasıl okutup öğretti? O da, öğrendiği şekliyle söyler ve onun dediği gibi yazarlardı.” [148]
Abû Abdurrahman es-Sulemî (R.a.) şöyle demiştir: "Biz, Kur'an-ı Kerîm'den on âyet-i kerîme öğrendik mi, o on âyetin helalini, haramını, emir ve nehiylerini öğrenmedikçe bîr sonra ki on âyeti öğrenmeye geçmezdik."
Abdullah İbn-i Ömer (R.a.) rivayet ediyor: "Bu ümmetin ilkleri döneminde Rasûlüllah (sav)'in ashabından faziletli olan bir kimse, Kur'an-ı Kerim'den ancak bir sure ya da ona yakın bir miktar ezberlerdi. Onlara Kur'an gereğince amel etmek ihsan buyrulmuştu.” [149]
Allah'ın arzında her mü'min insan kabı ve kapasitesi kadar Kur'an'dan istifade eder. Sahabelerin kıvamını oluşturan müşterek ihmal edilmez ve vazgeçilmez nokta, onların Kur'an âyetlerini Peygamber (sav)'in örnekliğinde ve önderliğinde hayata dönüştürmüş olmalarıdır. Sahabeler, Kur'an ile hukuklarını hep canlı tuttular. Onlar arasında yaygınlaşan ve sonraki müslüman nesillere intikal eden her gün belli bir miktar Kur'an okuma; "Hizb", Kur'an'ı tümüyle ezberleme; "Hıfz" ve hassaseten Ramazan aylarında Kur'an-ı Kerim'i baştan sona okuyup dinleme; "Mukabele" gelenekleri, Kur'an ile zenginleştirilmiş hayatın tilâvet ağırlıklı uygulamalarından bazı güzelliklerdir. Sahabelerin Kur'an tilâvetine olan düşkünlükleri ve Kur'an'ı baştan sona okuyup hatmetme iştiyakları, Rasûlüllah (sav) tarafından "haftada bir hatim" sınırlamasının getirilmesine sdebep olmuştur. [150] Münkir ve müşriklerin yasaklan ve dayakları, mü'minleri Kur'an öğrenmekten ve başkalarına öğretmekten alık oy amam ıştır. Ebû Talha (R.a.) rivayet ediyor: "Birgün mescide girdiğimde Rasûlüllah (sav)'in açlıktan karnına taş bağlamış olduğu halde, ayakta suffe ehline Kur'an okuttuğunu gördüm.” [151] Ashâb-ı Kiram, aç kalmaya, susuz kalmaya tahammül etmiş, ama bir an olsun Kur'an'sız kalmaya tahammül etmemiştir.
Ashâb-ı Kiram'ın en önemli özelliklerinden birisi de, müslüman kimliklerini ibraz etmeye, inançlarını izhar ve insanlara ulaştırmaya Kur'an tilâvetiyle başlamış olmalarıdır. Onlar, hayatm müslümanca yaşanmasının yolunun tilâvetü'l Kur'an'dan geçtiğine inanıyorlardı. Kur'an okumayan, anlamayan, dinlemeyen, Kur'an ayetlerini uygulamayan ve bilgi dağarcıklarında Kur'an'dan ayetler bulunmayanlar, harebe ev gibidirler. Rasûlüllah (sav) buyuruyor:
"Hafızasında Kur'an'dan bir şey bulunmayan beden, harab olmuş ev gibidir.” [152] Rasûlüllah (sav)'in bu beyan ve tesbitinde gündeme gelen harabelikten, mahrumiyetten sahabe nesli uzaktır. Çünkü sahabe nesli, hadimu'l Kur'an'dır. Kur'an okumak, Kur'an ayetlerini anlayıp uygulamak, sahabe neslinin en önemli günlük faaliyetlerinin başında yer alır. Bir rivayette şöyle buyruluyor:
"Ashâb-ı Kiram, Kur'an-ı Kerim'i çokça okur; onu okumadıkları ve sayfalarına bakmadıkları bir günün geçmesini istemezlerdi. Günlerine Kur'an ile başlarlar, göz rahatsızlığı önlanlara da Mushaf-ı Şerife bakmalarını tavsiye ederlerdi.” [153]
Ashâb-ı Kiram, Kur'an-ı Kerimi Allah'ın emri ve fermanı bilir, gece gündüz onun üzerinde titizlik gösterir, onu gözetir ve ona göre bîr hayat yaşamaya çalışırdı. Dolayısıyla sahabe kıvamından hayatımıza izler taşıyabilmemiz için önce Kur'an-ı Kerim'i okumayı öğrenmemiz ve her gün belli bir düzen dahilinde o ilahî kelâmı okuma alışkanlığını kazanmalıyız ve sonra da mümkün olduğunca onun dünyasında onu anlayıp imkânlar ölçüsünde Rasûlüllah (sav)'in örnek ve önderliği çerçevesinde kalmak kaydıyla yaşamaya çalışmamız gerekir. Aksi halde Kur'an tilâvetini önemsemezsek, gereksiz görürsek Ashâb-ı Kiram'in yolundan ayrılma tehlikesinin içine düşmüş oluruz. Ashâb-ı Kirâm'ın yolundan ayrılanlar, Kur'an'sız kalanlardır.
Kur'an tilâvetinin Ashâb-ı Kirâm'ın vazgeçilmez öncelikli müştereki olması, keyfi, küfrî ve cebrî güçler tarafından Kur'an eğitiminin yasaklandığı, Kur'an öğrencilerinin birer şakî gibi takibe tabi tutulduğu günümüz İslam coğrafyasında Ashâb-ı Kiram yolunda yürümeye ahdetmiş biz müslümanlara her gün Kur'an tilâvetiyle güne başlama mesuliyetiyle birlikte evlerimizi birer "Beytu'l Kur'an" haline getirme sorumluluğunu da yüklemektedir. Şunu unutmayalım ki; keyfî, küfrî ve cebrî güçlerin tehditlerine, dayatmalarına aldırış etmeden Kur'an'la beraber olup güne Kur'an'la başlayan ve günü Kur'an ile kapatanlar, Ashâb-ı Kirâm'ın yolunda olanlardır.
Kaynaklar
[144] Nazmu'l Mutenâsire Minel Hadisi'l Mütevatire/Kettanî, Sh: 89, Beyrut/1983
[145] Uyunu'l Ahbar/İbn-i Kuteybe, C:2, îh:235, Kahire/1973;El-Ikdu'l Ferid/İbn-i Abdirrabihi, C:2, Sh:132, Beyrut/ty
[146] Tevbe: 9/ 124
[147] Siyeru A'lâmi'n Nübelâ/Zehebî, C:4, Sh: 271
[148] El- Camiu Li Ahkâmi'l Kur'an/Kurtubî, C:l Sh:53-54, Mısır/1967
[149] El- Camiu Li Ahkâmi'l Kur'an/Kurtubî, C:l Sh:39-41, Mısır/1967
[150] Buharı, Fedailu'l Kur'an:34
[151] el- Hilyetü'l Evliya/İsfehani: 1/342, Kahire/1375
[152] Tirmizî, Sebavu'l Kur'an: 18
[153] Et-Terâtibu'l İdâriyye/Kettânî, C:2, Sh:197
Ashâb-ı Kiram, Kur'an-ı Kerim'in nüzulü ile tarih sahnesine çıkmış olan nurlu bir nesildir. Sahabeler, müslüman kimliğinin farkına Kur'an-ı Kerim ile varmışlardır. Sahabeler; Kur'an-i Kerim'in muhatapları ve nüzulünün şahidleridir.
Onların cennetlik kalitelerini gösteren tanıtıcı özelliklerinin arasında Kur'an tilâvetinin yer alması, bu neslin diğer nesillerden ayrıcalıklı niteliğini oluşturan en temel hayat kaynağı Kur'an-ı Kerim'i dikkatlere sunmak anlamına gelmektedir. Şunu bilelim ki; müslüman kişi ve toplumların müslümanhk seviyesi ve kıvamı, Kur'an-ı Kerim ile ilişkilerinin kesintisizliğine ve sağlamlığına bağlıdır. Kur'an-ı Kerim'i merkezine oturtmayan bir hayat, İslâm ölçüleri çerçevesinde tek kelimeyle batıl ve atıl bir hayattır.
İslâm kültürünün kaynağı ve başlangıcı Kur'an'dır. Kur'an ile irtibatını kesen bir neslin İslâm kültürü olamaz. Çünkü İslâm kültürü, vahiy kültürüdür. Kur'an ile irtibatını kesen bir insanın vahiyden haberdar olması mümkün değildir. Sahabeler vahiyden uzak düşmemek için, Allahû Teâla'nın muradına ve rızasına uygun bir hayat yaşamak için Kur'an tilâvetini, eğitimini hayatlarının büyüteçleri haline getirmişlerdir. Nitekim İslâm'ın başlangıç yıllarında Rasülüllah (sav) "Kur'an", "Ayet", "Sure", "Vahy" gibi kavramların müslümanların kafa ve kalblerinde iyice yerleşip billurlaşmasına kadar Kur'an'ın ihmaline herhangi bir şekilde ve sebeple yol açmamak için, kendi sözlerinin bir müddet yazılmasını bile yasaklamıştır. Rasülüllah (sav)'in bu tavrı, İslâm toplumları ve müslüman bireyler için Kur'an-ı Kerim'in, ne derece hayatî bir konumda olduğunu ve olması gerektiğini tespit, tescil ve teşhir eden metod değeri pek yüksek tarihi bir nebevi uygulamadır. Bu durumun şuurunda olan sahâbîler bir yandan Kur'an-ı Kerim'e gösterdikleri özenle dikkat çekerlerken bir taraftan da Kur'an'ın ihmal edilip edilmeme endişe ve güvenine dayalı olarak hadislerin yazılmasından başlamak üzere diğer bilimsel faaliyetlere olumlu veya olumsuz tepkilerde bulunmuş ve yak-aşımlar sergilemiş olmalarıyla Kur'an kaynaklı düşünce, kültür ve nedeniyet dünyasının ilk temsilcileri olmuşlardır. Hz. Ömer (R.a.) bir ıitabesinde şöyle der: "Kur'an okuyun ki onunla tanınasınız; onunla amel edin ki Kur'an ehlinden olasınız.” [145]
Sahabeler; Hz. Muhammed (sav)'in vahiy kültürünün temsilciğini yapan ilk medenî müslümanlardır. Elbetteki bütün müslümanlar mede-ııdir. Sahabeler arasında Kur'an-ı Kerim; tefekkür ile tertili üzere okunan, bellenen, uygulanan, hayata dönüştürülen, ihmal ve ihlal edilmesine asla göz yumulmayan bir kiatptır. Yani sahabe hayatının özünde kitap olarak Kur'an vardır.
Hayatü's sahabe, Kur'an zengini bir hayattır. Allahû Teâla buyuruyor:
“Bir sûre indirildiği zaman, içlerinden biri çıkar, "Bu sûre hanginizin imanını arttırdı?" der. Fakat mü'minlere gelince, aslında her inen sûre onların imanını arttırmıştır ve onlar sürekli olarak müjdelenip duruyorlar.” [146]
Bu ayet-i kerime, sahabe döneminde Kur'an tilâveti ve Kur'an eğitiminin bir zenginlik kaynağı kabul edildiğini göstermektedir. Kur'an eğitiminden geçmeyen, Kur'an'ı tilavet etmeyen ve Kur'an'ı anlamaya yanaşmayan bir kişi mü'min de olsa îslâmî açıdan kültür fukarası sayılır. Kur'an zengini bir hayatın nasıl gerçekleştiğini Abdullah İbn-i Mesud (R.a.) şöyle açıklıyor: "Bizden bir sahâbî, Kur'an-ı Kerim'den on ayeti öğrendiği zaman, ayetlerin anlamını iyice kavramadan, onlarla amel etmeden başka ayetleri öğrenmeye kalkışmazdı.” [147]
Ashâb-ı Kiram, Kur'an tilâvetini öncelikli olarak önemsemiş, Kur'an ayetlerini anlamayı ve hayata dönüştürmeyi en mühim mesele haline getirmiştir. Enes b. Malik R.a. rivayet ediyor: "Ashâb-ı Kiram bir âyet-i kerime hakkında ihtilafa düşerlerdi. Bu sefer: Bu âyeti Rasûlüllah (sav) filan oğlu filana okutup öğretti derlerdi. Kimi zaman bu kişinin bulunduğu yer Medine'den üç günlük uzaklıkta olurdu. Ona haber gönderilir, bu adam getirilir ve şöyle denilirdi: Rasûlüllah (sav) şu âyeti sana nasıl okutup öğretti? O da, öğrendiği şekliyle söyler ve onun dediği gibi yazarlardı.” [148]
Abû Abdurrahman es-Sulemî (R.a.) şöyle demiştir: "Biz, Kur'an-ı Kerîm'den on âyet-i kerîme öğrendik mi, o on âyetin helalini, haramını, emir ve nehiylerini öğrenmedikçe bîr sonra ki on âyeti öğrenmeye geçmezdik."
Abdullah İbn-i Ömer (R.a.) rivayet ediyor: "Bu ümmetin ilkleri döneminde Rasûlüllah (sav)'in ashabından faziletli olan bir kimse, Kur'an-ı Kerim'den ancak bir sure ya da ona yakın bir miktar ezberlerdi. Onlara Kur'an gereğince amel etmek ihsan buyrulmuştu.” [149]
Allah'ın arzında her mü'min insan kabı ve kapasitesi kadar Kur'an'dan istifade eder. Sahabelerin kıvamını oluşturan müşterek ihmal edilmez ve vazgeçilmez nokta, onların Kur'an âyetlerini Peygamber (sav)'in örnekliğinde ve önderliğinde hayata dönüştürmüş olmalarıdır. Sahabeler, Kur'an ile hukuklarını hep canlı tuttular. Onlar arasında yaygınlaşan ve sonraki müslüman nesillere intikal eden her gün belli bir miktar Kur'an okuma; "Hizb", Kur'an'ı tümüyle ezberleme; "Hıfz" ve hassaseten Ramazan aylarında Kur'an-ı Kerim'i baştan sona okuyup dinleme; "Mukabele" gelenekleri, Kur'an ile zenginleştirilmiş hayatın tilâvet ağırlıklı uygulamalarından bazı güzelliklerdir. Sahabelerin Kur'an tilâvetine olan düşkünlükleri ve Kur'an'ı baştan sona okuyup hatmetme iştiyakları, Rasûlüllah (sav) tarafından "haftada bir hatim" sınırlamasının getirilmesine sdebep olmuştur. [150] Münkir ve müşriklerin yasaklan ve dayakları, mü'minleri Kur'an öğrenmekten ve başkalarına öğretmekten alık oy amam ıştır. Ebû Talha (R.a.) rivayet ediyor: "Birgün mescide girdiğimde Rasûlüllah (sav)'in açlıktan karnına taş bağlamış olduğu halde, ayakta suffe ehline Kur'an okuttuğunu gördüm.” [151] Ashâb-ı Kiram, aç kalmaya, susuz kalmaya tahammül etmiş, ama bir an olsun Kur'an'sız kalmaya tahammül etmemiştir.
Ashâb-ı Kiram'ın en önemli özelliklerinden birisi de, müslüman kimliklerini ibraz etmeye, inançlarını izhar ve insanlara ulaştırmaya Kur'an tilâvetiyle başlamış olmalarıdır. Onlar, hayatm müslümanca yaşanmasının yolunun tilâvetü'l Kur'an'dan geçtiğine inanıyorlardı. Kur'an okumayan, anlamayan, dinlemeyen, Kur'an ayetlerini uygulamayan ve bilgi dağarcıklarında Kur'an'dan ayetler bulunmayanlar, harebe ev gibidirler. Rasûlüllah (sav) buyuruyor:
"Hafızasında Kur'an'dan bir şey bulunmayan beden, harab olmuş ev gibidir.” [152] Rasûlüllah (sav)'in bu beyan ve tesbitinde gündeme gelen harabelikten, mahrumiyetten sahabe nesli uzaktır. Çünkü sahabe nesli, hadimu'l Kur'an'dır. Kur'an okumak, Kur'an ayetlerini anlayıp uygulamak, sahabe neslinin en önemli günlük faaliyetlerinin başında yer alır. Bir rivayette şöyle buyruluyor:
"Ashâb-ı Kiram, Kur'an-ı Kerim'i çokça okur; onu okumadıkları ve sayfalarına bakmadıkları bir günün geçmesini istemezlerdi. Günlerine Kur'an ile başlarlar, göz rahatsızlığı önlanlara da Mushaf-ı Şerife bakmalarını tavsiye ederlerdi.” [153]
Ashâb-ı Kiram, Kur'an-ı Kerimi Allah'ın emri ve fermanı bilir, gece gündüz onun üzerinde titizlik gösterir, onu gözetir ve ona göre bîr hayat yaşamaya çalışırdı. Dolayısıyla sahabe kıvamından hayatımıza izler taşıyabilmemiz için önce Kur'an-ı Kerim'i okumayı öğrenmemiz ve her gün belli bir düzen dahilinde o ilahî kelâmı okuma alışkanlığını kazanmalıyız ve sonra da mümkün olduğunca onun dünyasında onu anlayıp imkânlar ölçüsünde Rasûlüllah (sav)'in örnek ve önderliği çerçevesinde kalmak kaydıyla yaşamaya çalışmamız gerekir. Aksi halde Kur'an tilâvetini önemsemezsek, gereksiz görürsek Ashâb-ı Kiram'in yolundan ayrılma tehlikesinin içine düşmüş oluruz. Ashâb-ı Kirâm'ın yolundan ayrılanlar, Kur'an'sız kalanlardır.
Kur'an tilâvetinin Ashâb-ı Kirâm'ın vazgeçilmez öncelikli müştereki olması, keyfi, küfrî ve cebrî güçler tarafından Kur'an eğitiminin yasaklandığı, Kur'an öğrencilerinin birer şakî gibi takibe tabi tutulduğu günümüz İslam coğrafyasında Ashâb-ı Kiram yolunda yürümeye ahdetmiş biz müslümanlara her gün Kur'an tilâvetiyle güne başlama mesuliyetiyle birlikte evlerimizi birer "Beytu'l Kur'an" haline getirme sorumluluğunu da yüklemektedir. Şunu unutmayalım ki; keyfî, küfrî ve cebrî güçlerin tehditlerine, dayatmalarına aldırış etmeden Kur'an'la beraber olup güne Kur'an'la başlayan ve günü Kur'an ile kapatanlar, Ashâb-ı Kirâm'ın yolunda olanlardır.
Kaynaklar
[144] Nazmu'l Mutenâsire Minel Hadisi'l Mütevatire/Kettanî, Sh: 89, Beyrut/1983
[145] Uyunu'l Ahbar/İbn-i Kuteybe, C:2, îh:235, Kahire/1973;El-Ikdu'l Ferid/İbn-i Abdirrabihi, C:2, Sh:132, Beyrut/ty
[146] Tevbe: 9/ 124
[147] Siyeru A'lâmi'n Nübelâ/Zehebî, C:4, Sh: 271
[148] El- Camiu Li Ahkâmi'l Kur'an/Kurtubî, C:l Sh:53-54, Mısır/1967
[149] El- Camiu Li Ahkâmi'l Kur'an/Kurtubî, C:l Sh:39-41, Mısır/1967
[150] Buharı, Fedailu'l Kur'an:34
[151] el- Hilyetü'l Evliya/İsfehani: 1/342, Kahire/1375
[152] Tirmizî, Sebavu'l Kur'an: 18
[153] Et-Terâtibu'l İdâriyye/Kettânî, C:2, Sh:197
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder