31 Mayıs 2015 Pazar

TEBESSÜM EDEN ETTİREN PEYGAMBERİN ÜMMETİYİZ ÇOK ŞÜKÜR !!!




Gülnur AyHADİSİ ŞERİFLER
- 01:41


TEBESSÜM EDEN ETTİREN PEYGAMBERİN ÜMMETİYİZ ÇOK ŞÜKÜR !!!

Hz. Süheyb anlatıyor: Gözüm ağrıdığı halde hurma yiyordum. Bunu gören Hz. Peygamber: "Gözün ağrıdığı halde hurma mı yiyorsun?" dediler. Ben de: "Ey ALLAH'ın Rasûlü, ben ancak ağrımayan tarafla yiyorum" cevabını verince Rasûlüllah azı dişleri görünecek derecede tebessüm ettiğini gördüm.

30 Mayıs 2015 Cumartesi

Ey Allah’ın Resûlü! Allah’ın velileri kimlerdir?




Malcolm X
MODERATÖRTartışma
- 16:45


Resûlullah ( ﷺ ) Efendimize: “Ey Allah’ın Resûlü! Allah’ın velileri kimlerdir? diye sorulduğunda şu cevabı verdiler:

“Allah’ın velileri görüldüklerinde yüce Allah’ı hatırlatan kimselerdir.”62

Arifler demişlerdir ki: Bir kimsenin veli olduğunun en büyük alameti, yüzünü görenlerin, meclisine ve sohbetine girenlerin Yüce Allah’ı zikretmesi, kalbinin dünyadan soğuması, ahirete yönelip ibadete ısınmasıdır.63

Kâmil mürşidler, kalbi fani sevgi ve sevgililerden çözüp, ebedi sevgiliye Yüce Mevla’ya bağlarlar. Yeter ki mürid, kalbini onların önüne bırakıp teslim etsin.

Büyük veli Hakim et-Tirmizi (k.s), irşadla görevli bir veliyi görmenin kazancını şöyle ifade ediyor:

“Kâmil insanın yüzünde parlayan Allah’ın nuru, Hakkı arayan kimseye Allah’ın yüceliğini hatırlatır. Böyle bir nuru görmek insanı kötü ve çirkin işlerden alıkoyar.”64

İmam Sühreverdi (k.s), velilerdeki nazarın kalbe nasıl ilaç olduğunu şöyle anlatmıştır:

“Salih ve sadık kimselerle her buluşmada müridin edep ve takvası artar. Ehlullahın sözleri gibi, nurlu nazarları da fayda verir. “Nazarı sana fayda vermeyenin, sözü de fayda sağlamaz.” denmiştir. Yani, bir kâmil mürşid müridlerine diliyle anlattığından daha çok, hâli, edebi ve heybetiyle konuşur. Sadık bir mürid, mürşidinin sükutuna, konuşmasına, halkın içindeki hâline, yalnızlıktaki edebine yani bütün hâl ve hareketlerine bakarak istifade eder. İşte bu, kâmil bir insanı görmenin kazancıdır.

Hiç şüphesiz, ilimde yüksek seviyeye ulaşmış, fazilet ve takva sahibi Allah dostlarının nazarlar kalp hastalıklar için en faydalı ilaçtır. Bir kâmil mürşid, sadık bir müride nazar ettiğinde müridin kalbi yumuşar, içine nur akar ve Allahu Teala’nın özel ikramlarını almaya kabiliyet kazanır.

Allahu Teala bazı sevdiği kullarına öyle bir nurani nazar gücü vermiştir ki o, sadık bir müridine yöneldiği ve nazar ettiği zaman ona pek çok manevî hâller kazandırır.65

Gavs-ı Sânî Hz.leri, kamil mürşidlerin nazarının etkisini şu misalle anlatmıştır:

“Sâdât-ı Kiram’ın nazarı kaplumbağa nazarı gibidir. Kaplumbağa yumurtasını yapar, biraz geri çekilir, yumurtaya bir müddet nazar eder. Sonra onu kuma veya toprağa gömüp gider. Onun bu bakışı yumurtayı olgunlaştırmaya yeter ve belli bir müddet sonra yavru meydana gelir. Sâdât-ı Kiram’ın nazarı da kalbi olgunlaştırır. Allah dostlarının nazar ilahî bir nurdur. Bu nur kalbin ilacı olur. Allahu Teala kudsî bir hadiste dostlarına verdiği bu nur hakkında şöyle buyurmuştur:

“Ben kulumu sevdim mi onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. O benimle görür, benimle işitir, benimle tutar, benimle yürür. Benden herhangi birşey isterse onu verir, bana sığınırsa muhakkak onu himâye ederim.”66 İşte, Sâdât-ı Kiram bu yüce devlete ermiştir. Allahu Teala onlara bu yetkiyi vermiştir.”

M.Saki Elhüseyni

Kaynak: ARİFLER YOLUNUN EDEPLERİ

62- İbnu Mubarek, Kitabu’z-Zühd, No: 217-218; İbnu Ebi’d- Dünya, Kitabu’l- Evliya , 48; İbnu Mace, Zühd, No: 4119; Ebu Nuaym, Hilye, I, 6
63- İmam Rabbani, Mektubat, II, 405. Mektub.
64- Hakim Tirmizi, Nevadiru’l-Usûl, I, 303; Münavi, Feyzü’l-Kadir, III, 467.
65- Sühreverdi, Gerçek Tasavvuf, 151-152 66- Buhârî, Rikak, 38; İbnu Mâce, Fiten, 16; İbnu Ebi-d Dünya, Kitabu’l- Evliya, No:1; Beğavî, Şerhu’s-Sünne, I, 142.

Şeytan'da önemliydi ,Önemli olması Huzuru Ekberden etti




Azra Seçem Vuslat
MODERATÖRDUALAR
- 09:32



Kalplerin keşfi (Genel) topluluğunda ilk olarak Azra Seçem Vuslat paylaştı:

Şeytan'da önemliydi ,Önemli olması Huzuru Ekberden etti
Değerli olup ,Haya 'ya varmak İmandan efendim..

Kalbin 3 şeyin evi olsun İmanın, Ümidin, Aşkın..




muhammed EymenDUALAR
- 12:12


Çok şükür Allah'ım..
Senin İmanın'la yaşıyorum Allah'ım..
Senin Ümidinle baglıyım hayata Allah'ım..
Senin Aşk'ınla yanıyor bu biçare gönlüm Allah'ım..
Çok şükür sen varsın bu gönülde Allah'ım..
Yüce Rabbim Her müminin İmanlı bir şekilde ölmesini nasip eder inşaALLAH

29 Mayıs 2015 Cuma

Ya Resulullah Selam sana..




Nurhan AksuDUALAR
- 01:53


Bismillahirrahmânirrahîm...

Ya Resulullah Selam sana..
Yerdeki çimenler adetince..
Yağan yağmur adetince..
Uçan kuşlar koşan canlılar sürünen böcekler adetince..
Yağan kar toplanan bulutlar adetince..
Denizlerin köpükleri sahillerin kumları adetince..
Binbir renkli çiçeklerin selvi boylu ağaçların adetince..
Bize verilen güzel nimetler sayısız içicekler adetince..
El açıp dua eden varlığından haberdar olan ümmetin adetince..
Okuduğun kur'an lar verdiğin nasihatlar adetince..
Senin gibi güzel kokan güller adetince..

Selat selam olsun sana Ya Resulullah..
Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala ali seyyidina Muhammed s.a.v..

28 Mayıs 2015 Perşembe

ÜMMETIMDEN BIR KIMSE, BANA BIR SALAVAT GETIRSE




Rasûl Aşk-ıHADİSİ ŞERİFLER
- 16:36


ÜMMETIMDEN BIR KIMSE, BANA BIR SALAVAT GETIRSE

Hz. Peygamberimizden (S.A.V.) şöyle rivayet edilmiştir:— Ümmetimden bir kimse, bana birsalavat getirse, Cenabı Hak bir melek halk edip, o salavatı benim kabrime getirerek: «Ya Rasûlallah! Fülan şehirde, fülan mahallede bir kimse sana bu salavatı getirdi.» der. Ben de, var o kimseye 10 kerre salavat getir, yarın mahşer gününde hesabsız ve azabsiz olarak cennete dahil olsa gerektir derim. O melek daha sonra semaya yükselerek, Hak Celle ve Âlâ Hazretlerine o kimsenin bir kerre salavat getirdiğini arz eder. Cenabı Hak da:— «Var o kuluma 10 kerre salavat getir.» buyurur. Eğer 10 kerre salavat getirdiğini haber verirse, Hz. Allah o kulunu cehennem azabından halâs ederek cennet ile müjdeler. Ve o salavat-ı şerifenin harfleri sayısınca bir melek yaratır ki, 360 başı ve o kadar yüzü, ağzı ve dili olduğu halde, kıyamete kadar tesbîh u takdîs okuyarak sevabını o kimseye bağışlarlar, buyurdu. (Sallallahu Aleyhi ve Âlittayyibîn’et-Tâhirîne, Ecmaîn)

Sen benim yürüyen Kur'an'ımsın..




Arapça hocası olan Hanım,
Hafız Hocası Olan eşine sevgiyle
bakarak şöyle der..
- Sen benim yürüyen Kur'an'ımsın..
Gözünden yaşlar aktığını gören Hafız hocası,
Eşine sarılarak şöyle der ;
- Ben Yürüyen Kur'an isem sende
benim Mealim'sin...

27 Mayıs 2015 Çarşamba

Ayet’ler sürdüm kalbime şifâ diye..





Ayet’ler sürdüm kalbime şifâ diye,
Tek tesellim ezan sesi oldu sensizliğinde,
” Allah’u Ekber ” dedikçe minareden bağrı yanık müezzin tiz sesi ile,
Evet dedim, Ekber’dir Allah . . .
Kalbimin zârını kısık bir ses ile inciteni ,
Ardından “Allah sevdiğine kavuştursun” diye duâ’lara muhtaç ettireni ,
Gece’lerin gökyüzünü sardığı, ama yaralarımı saramadığı vakitleri ,
En iyi bilendir . . .

Zehir Danışma Merkezi’nin “Ücretsiz Danışma Hattı”




HALİL İBRAHİM ACARANKET
- 09:36


Zehir Danışma Merkezi’nin “Ücretsiz Danışma Hattı”na gelen başvurular, geçen yıllara ve artan zehirlenme olaylarına paralel olarak artış gösteriyor. Refik Saydam Hıfzısıhha Merkezi Başkanlığı Zehir Araştırmaları Müdürlüğü’ne bünyesinde hizmet veren merkez, 1988 yılından beri 24 saat hizmet veriyor. Merkezin “0 800 314 79 00” numaralı “Ücretsiz Danışma Hattı”na iletilen her türlü zehirlenme olayı, halen merkezde görev yapan 12 doktor ve 2 eczacı tarafından değerlendiriliyor. Verilere göre, merkeze gelen zehirlenme başvurularında son 10 yıllık dönem içerisinde önemli bir artış yaşandı. Merkeze, 1992’de 6 bin 553, 1993’de 7 bin 740, 1994’te 8 bin 483, 1995, 1996, 1997, 1998 ve 1999 yıllarını kapsayan 5 yıllık dönemde 50 bin 868, 2000’de 18 bin 915, 2001’de 17 bin 189, 2002 yılının ilk 6 ayında da 8 bin 433 zehirlenme başvurusu ulaştı. Merkezde, kişilerin karşı karşıya kalabilecekleri zehirlenme olayları, olası acil durumlar karşısında hastaneye başvurmalarının gerekip gerekmediği, evde kısıtlıda olsa neler yapılabileceği konularında bilgiler veriliyor. Hastanelerden gelen başvurularda ise ayrıntılı tedavi, alınan toksik maddenin ölçüsüne bağlı olarak kullanılacak antidot yada yardımcı maddelerle konusunda bilgilendiriliyor.

26 Mayıs 2015 Salı

Allah, rızıklarınızı bölüştürdüğü gibi, aranızda ahlâklarınızı da bölüştürmüştür..




Rasûl Aşk-ıHADİSİ ŞERİFLER
- 13:11



İlk olarak Sessiz Yolcu paylaştı:

Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:

“Allah, rızıklarınızı bölüştürdüğü gibi, aranızda ahlâklarınızı da bölüştürmüştür. Allah, dünyayı sevdiğine de, sevmediğine de verir. Ama dini ancak sevdiklerine verir. Kime dini vermişse, onu kesinkes sevmiştir. Nefsim elinde olana yemin ederim ki, kalbi ve dili müslüman olmadıkça, bir kul müslüman olamaz. Komşusu kötülüklerinden emin olmadıkça, kişi tam mümin olamaz!”

“Ey Allahın Resûlü, kişinin kötülükleri nedir?”

Şöyle buyurdu:

“Eziyet ve zulüm etmesidir. Haramdan kazandığı parayı nafaka verse, asla bereketi olmaz. Ondan sadaka olarak verirse, kesinlikle kabul olunmaz. Geride bırakırsa, onu ateşe daha da yaklaştırır. Çünkü Allah, kötüyü kötü ile silmez, kötüyü iyilik ile siler. Çünkü, pis olan pisi silmez.”

(Ahmed bin Hanbel, Müsned )


Yeni sayfamızı da ziyaret etmenizi tavsiye ederim:

https://hikmetname.wordpress.com/

25 Mayıs 2015 Pazartesi

İlmin Takvalaşması Gerekir






Çok ilim sahibi olmak demek çok iman sahibi olmak anlamına gelmez.
Namaz kılına kılına alışkanlık haline getirilir namaz hakkında çok kitap okuyarak değil.
Okur yazar olmayan ninelerimiz hiç teheccüt namazını kaçırmaz ama namaz konusunda her türlü kitabı okumuş olan bizler nedense bir türlü teheccüt namazı kılamayız.
Burada ısrarla pratik yapmak çok önemli.
İnsan hayatının en ön sırasına dini koymalıdır.
Dinimizi dünyaya değil dünyayı dinimize uydurmalıyız.
Her şey burada çözülüyor.
Bu konuda dikkat edeceğimiz çok önemli hususlardan birisi de günahlar.
İnsan günaha girdikçe namazdan sıkılır, namaz kılmak onu sıkmaya başlar.
Bir insan namaz kılamıyorsa demek ki onu namazdan mahrum bırakan bir günah vardır.
Günahlar iman zafiyetine sebeb olur.
Takva ile iman kuvvet bulur.
Her şeyden önce hayatıımızı gözden geçirip nerelerde hata yapıyoruz bizi namazdan ve ibadetlerden alıkoyacak ne tür günahlarımız var bunları tespit edip tevbe istiğfarla izalesine çalışmalıyız.
Diğer bir husus çevre.
İnsan çevresini dini hayatını otokontrol altına alacak şekilde oluşturmalıdır.
Etrafında namaz kılan insanların çokluğu ona kuvve-i maneviyye olacaktır.
Namaz kılmayan insanların çokluğu ise onu zamanla namazdan soğutacaktır.
Bu konu çok önemlidir.
Takva sahibi insanlar insanın imanına kuvvet verirken günahkar insanlar da insanın imanını zayıflaştırır.
Bu gizli bir telkin gibidir.
Bir diğer husus ise ibadetlerin yanında tebliği unutmamaktır.
İnsanın vazifesi iki yönlüdür.
Birisi velayet diğeri risalete bakar.
Velayet insanın ibadetleri takvasıdır.
Risalet ise tebliğe bakar.
Birinden birinin olmaması diğerini de geri bıraktırır.
Hem namazı kılmalı hem de insanları namaz kılmaya davet etmek gerekir.
Böylece başkalarını kurtarmaya çalışırken kendimizi de kurtarmış olacağız.
Allah cümlemize takva üzerine sabır kuvveti nasib etsin.

24 Mayıs 2015 Pazar

ŞİFA DUASI İNANARAK OKUNDUGUNDA ALLAHÜ TAALA ŞİFA VERİR




ŞİFA DUASI İNANARAK OKUNDUGUNDA ALLAHÜ TAALA ŞİFA VERİR
BAZI ŞİFA DUALARI
”Bismillahi yübrike min külli yesfike ve min şerri hasidin, ve min şerri külli zi ayn.”

Duanın anlamı: Allah’ın adıyla. Allah sana bütün hastalıklardan şifa versin. Hasettiği zaman hasetçilerin ve bütün nazarı değen kimselerin şerrinden korusun.”

İkinci dua: ”Bismillah,erkike min külli şey’in yü’zike,ve min şerri külli nefsin ev aynin hasidin,Allahu yeşfike, Bismillahi erkike".

Duanın anlamı: “Allah’ın adıyla seni rahatsız eden herşeydeniher türlü kötü nefisten ve kem gözden, sana koruma diliyorum. Allah sana şifa versin. Sana Allah adıyla koruma diliyorum.”

Bu duaların yanında birde peygamber efendimizin duası vardır.

Dua: Aişe (r.a.)”den rivayete göre Rasûllah (s.a.v.) kendilerine bir hasta getirildiğin de söyle duâ ederlerdi;

“Ezhib”l be”se Rabbin”nasi esfi ve entes”safi la sifae illa sifauke , sifaen la yügadiru sekama”

23 Mayıs 2015 Cumartesi

Kim günde yüz defa: “La ilahe illallahu vahdehu la şerike leh, lehülmülkü velehül hamdü vehüve ala külli şeyin kadir" derse




Metin yiğit
MODERATÖRHADİSİ ŞERİFLER
- 07:23


KİM YÜZ DEFA DERSE
Resulullah (aleyhisselam) şöyle buyurmuştur: “Kim günde yüz defa: “La ilahe illallahu vahdehu la şerike leh, lehülmülkü velehül hamdü vehüve ala külli şeyin kadir.” (Allah’tan başka ilah yoktur, ortağı yoktur, mülk onundur, hamd de onadır, O her şeye kadirdir) derse on köle azat etmiş gibi olur. Ona yüz sevap yazılır, yüz günahı silinir ve o gün akşama kadar şeytandan korunur. Kimse ondan daha faziletli bir şey getiremez; meğerki bu duayı ondan daha çok demiş ola.” (Müslim)

22 Mayıs 2015 Cuma

ALLAH CELLE CELALÜHÜNÜN İSİMLERİNDEN EL-MÜ’MİN: NE ANLAMA GELİR HİKMETLERİ




Metin yiğit
MODERATÖRAYETLER
- 21:02


ALLAH CELLE CELALÜHÜNÜN İSİMLERİNDEN EL-MÜ’MİN:
NE ANLAMA GELİR HİKMETLERİ
Kullarına vadinde,verdiği sözde sadık olan,kalplerde iman nurunu yakan,ve her türlü korkudan kurtarıp,güvenliğe kavuşturan.Eman ve emniyet sahibi.
Zikir adedi:(136)Günü Pazartesi günüdür.(Her esma gününde yada her gün okunabilir)
Özellik ve faydaları:
Bu ismin zikrine devam eden kimsenin gönlü nurlarla dolar.Dünya ve ahiret işlerinin dengeli bir şekilde yoluna girmesini isteyen kimse,bu ismin zikrine devam etmelidir.
Düşmanına üstün gelmek ve onu etkisi altına almak isteyen her gün 136 defa bu ismin zikrine devam etmelidir.
Her gün sabah namazından sonra 267 defa okuyan ve sürekli zikreden kimse,sıkıntıya düşmez,kimseye muhtaç olmaz.Diline yalan girmez,küfür ve “kelam veya dil fuhuşu” denilen kötü şeylerden,çirkin sözlerden korunur.
Özel istek ve ihtiyaçları bulunan kimseler her gün “136” defa olmak üzere “43” gün “EL-MÜ’MİN” isminin zikrine devam etmeli ve sonra isteyeceğini Allah’dan istemelidir.Bu süre içinde isteği mutlaka yerine getirilir.
Her gün adet haline getirip bu isme”137″ kere bir bardak suya okuyup üfleyerek içen kimse,evham ve vesveseden kurtulur.Aşağılık kompleksine düşmez.İçi aydınlık olur,kalbi nurlanır.Basireti açılır ve her türlü haksızlık ve kötülüklerden uzaklaşır.herkes tarafından sevilip sayılır.Her türlü baskı ve zorluklardan,sıkıntıdan ve darlıklardan kurtulur.
Bu mübarek ismi “136” defa yazıp üzerinde taşıyanlar cin ve şeytan şerrinden korunur.

600 BİN SALAVAT-I ŞERİFE DEĞERİNDE BİR SALAVAT


600 BİN SALAVAT-I ŞERİFE DEĞERİNDE BİR SALAVAT" Allahümme salli ve sellim ala seyyidina ve nebiyyina muhammedin bi adedi enfasil mahlukat* Allahümme salli ve sellim ala seyyidina ve nebiyyina muhammedin bi adedi eş’aril mevcudat* Allahümme salli ve sellim ala seyyidina ve nebiyyina muhammedin bi adedil levhı ved deavat* Allahümme salli ve sellim ala seyyidina ve nebiyyina muhammedin bi adedi seb’ı sevakinil erdı ves semavat* Allahümme salli ve sellim ala seyyidina ve nebiyyina muhammedin bi adedi ma halekal bedaya ven nehaya ebedil ebed* Allahümme salli ve sellim ala seyyidina ve nebiyyina muhammedin bi adedi ma haleka min haşrihi ve ahıri bekaihi ve sellim tesliymen kesiyran kesiyra* "
Allah’ım! Efendimiz ve peygamberimiz Muhammed’e mahlukatın nefesleri adedince salat ve selam eyle!Allah’ım! Efendimiz ve peygamberimiz Muhammed’e varlıklardaki saç ve tüyler sayısınca salat ve selam eyle! Allah’ım! Efendimiz ve peygamberimiz Muhammed’e levh ve dualar miktarınca salat ve selam eyle! Allah’ım Efendimiz ve peygamberimiz Muhammed’e yedi kat yer ve yedi kat göklerde bulunanlar adedince salat ve selam eyle! Allah’ım! Efendimiz ve peygamberimiz Muhammed’e ezelden ebede yarattığın mahlukat adedince salat ve selam eyle! Allah’ım Efendimiz Muhammed’e topyekün mahlukat sayısınca ve sonsuza dek hadsiz, hesapsız salat ve selam eyle."

21 Mayıs 2015 Perşembe

Âl-i imrân - 154



ihsan EfeAYETLER
- 05:54


Sonra o kederin ardından (Allah) üzerinize öyle bir eminlik, öyle bir uyku indirdi ki, o, içinizden bir zümreyi örtüp bürüyordu. Bir zümre de canları sevdasına düşmüştü. Allah'a karşı, cahiliyet zannı gibi, hakka aykırı bir zan besliyorlar ve "Bu işten bize ne?" diyorlardı. De ki: "Bütün iş Allah'ındır". Onlar sana açıklamayacaklarını içlerinde saklıyorlar (ve) diyorlar ki: "Bize bu işten bir şey olsaydı burada öldürülmezdik". Onlara şöyle söyle: "Eğer siz evlerinizde olsaydınız bile, üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar yine muhakkak yatacakları (öldürülecekleri) yerlere çıkıp gidecekti. Allah (bunu) göğüslerinizin içindekini denemek ve yüreklerinizdekini temizlemek için yaptı. Allah göğüslerin içinde olanı bilir.(Âl-i imrân - 154)

20 Mayıs 2015 Çarşamba

SADAKADA VERMEKTE ACELE ETMENİN EHEMMİYETİ







Malcolm X
MODERATÖRTartışma
- 18:18


SADAKADA VERMEKTE ACELE ETMENİN EHEMMİYETİ

Âhiret azığımızın tedâriki demek olan amel-i sâlihler için dem, bu demdir. Hadîs-i şerîflerde, sahip olduğumuz nîmetlerden tek tek hesaba çekileceğimiz hatırlatılarak, o nîmetler husûsunda gafletten sakınmamız şöyle telkin edilmektedir:

“Hiçbir kul, kıyamet günü ömrünü nerede tükettiğinden, ilmiyle ne yaptığından, malını nereden kazanıp nereye harcadığından, vücûdunu nerede yıprattığından sorulmadıkça bir adım dahî atamaz.” (Tirmizî, Kıyamet, 1/2417)

Kundakla teneşir arasında inişli çıkışlı, dar bir koridor olan ömür, alıp verdiğimiz nefeslerin yekûnundan ibârettir. Sayısı kullara meçhul, Allâh’a mâlum olan bu nefeslerin en düşündüreni, şüphe yok ki “son nefes”tir. Son nefes, nihâyete eren bir dünya hayâtı ile yeni başlayan ebedî bir âlemin kavşak noktasıdır. Yine o, son derece sarp ve çetin bir geçittir. İdrak sahibi her mü’min, o geçidi derin derin tefekkür edip her hâlini bu istikâmette düzeltme gayreti içinde olmalıdır. Hayat sahnesinin son perdesi olan son nefes, herkesin kendi âkıbetini aksettiren, buğusuz, berrak bir ayna gibidir. İnsanoğlu kendisini en net olarak son nefes aynasında tanır.

SON NEFESİMİZİN ZAMANI MEÇHÛL

Çok kıymetli zaman parçaları olan nefeslerimizi bu fânî topraklar üzerinde tüketirken, ilâhî kameraların her an kayıtta olduğunu unutmamalıyız. Doldurduğumuz hayat kasedi bir gün; “َأقِرْأَ كتِاَبكَ : Kitabını oku!” emri ile bize seyrettirilecek. O vakit kendimizi çok net bir şekilde yeniden tanıyacağız. Son nefesimizin zamanı meçhul olduğundan bizi ebedî hayatta felâha erdirecek bir hesaba hazırlık için gün, bugündür.

Hadis-i şerifte buyrulur:

“Beş şey gelmeden önce beş şeyi ganimet bil: İhtiyarlığından önce gençliğini, hastalanmadan önce sıhhatini, fakirliğinden önce zenginliğini, meşgul zamanlarından önce boş vakitlerini ve ölümünden önce hayâtını!” (Buhârî, Rikâk, 3; Tirmizî, Zühd, 25)

HASAN-I BASRÎ HAZRETLERİ’NİN SADAKA VERMEKTE ACELE ETMESİ

Nasıl ki namazın fazîleti ilk vaktinde edâ edilmesinde ise, infâkın fazîleti de geciktirilmeden ilk fırsatta yapılmasındadır. Bu nebevî ahlâk, en çok Peygamber vârisi olan Hak dostu âlim ve âriflerin hayâtında mâkes bulmuştur. Hasan-ı Basrî Hazretleri’nin şu kıssası, bu hakîkatin pek ibretli bir misâlidir:

Bir derviş, Hasan-ı Basrî Hazretleri’nden bir şey ister. O da hemen ayağa kalkıp gömleğini çıkarır ve dervişe verir.
Oradakiler:

“–Ey Hasan, eve gidip oradan bir şeyler verseydin ya!” derler.

Hasan-ı Basrî Hazretleri şöyle cevap verir:

“–Bir defasında bir muhtaç mescide geldi ve; «Açım!» dedi. Biz gaflet edip hemen yiyecek getirmedik. Onu mescitte bıraktık ve evlerimize gittik. Sabah namazına geldiğimizde bir de baktık ki, zavallı ölmüş. Kefenleyip defnettik.

Ertesi gün, yakaza hâlinde mânevî bir zuhurat olarak, o garibi sardığımız kefenin mihrapta durduğunu ve üzerinde; «Kefeninizi alın, Allah kabul etmedi!» yazısını gördüm.

O gün; «Bundan sonra bir ihtiyaç sahibini gördüğümde onu bekletmeyeceğim, hemen ihtiyacını göreceğim.» diye yemin ettim.”

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlakından, Erkam Yayınları

Takip için ➡ +Malcolm X​👍 

YA ALLAH İÇİN "ALLAH"DESEYDİM




YILDIRIM YIKARGÜZEL SÖZLER
- 07:48


YA ALLAH İÇİN "ALLAH"DESEYDİM
Aşıktı delikanlı. Sevgilisinin isminden başka bir şey bilmediğinden mi, konuşmaya mecali olmadığından mı bilinmez, arkadaşı anlatıyordu onun halini:

- Gözleri günlerdir uyku görmedi efendim, diyordu, yemiyor, içmiyor, işi gücü, gecesi gündüzü havası suyu o kız oldu sanki. Ne desem kar etmiyor, son bir çare diye geldik size. Halbuki sen bir garip çobansın, o padişahın kızı, davul bile dengi dengine dedim ya, dinlemiyor efendim, ama herhalde aşkın gözü kördür diye de buna diyorlar, değil mi efendim…

İhtiyar adam bu esnada gözlerini dikmiş, iskeletinin üstüne deriden bir zırh giydirilmişcesine zayıf, çelimsiz, saçı sakalına karışmış, uzaklara dalıp dalıp giden, gözlerinde aşktan gayrısı kalmayan diğer çobanı süzüyordu. Sonra bir ah çekti, yüzünü nefes almadan konuşmasını sürdüren delikanlıya çevirip tebessüm etti.

- Kolay evlat kolay, dedi, çaresizseniz çare sizsiniz. Ve tane tane anlatmaya başladı.

İki genç çobanın, çökmek üzere olan bu dağ kulübesinde dertlerine derman aradıkları ihtiyar adam, aslında padişahın bütün dertlerini paylaştığı, her meselesini danıştığı bir bilge idi. Yıllar önce padişah kendisini tanıyıp sevdiğinde bir tek şey istemişti ondan; burada yaşamaya devam edecekti ve kimsecikler bilmeyecekti kim olduğunu. O günden beri de bu kulübede yaşıyor, gelen geçene ikram edip, gül alıp gül satıyordu. Padişahın kızının aşkıyla eriyip muma dönen genç çoban ve yanındaki kadim dostu nereden bilsindi bu garip ihtiyarın padişahın gönlüne sultan olduğunu.

Aşık genç, ihtiyar adamın anlattıklarını dinledikten sonra, her şeyin bittiği anda başlayan son ümide sımsıkı sarılanların o saf ve tertemiz teslimiyetiyle:

- Sahiden bu kadar kolay mı efendim, dedi, yani o mağarada elimde tesbih , kırk gün Allah dersem sevdiğime kavuşabilir miyim, onunla evlenebilir miyim?

- Evet , dedi bilge, kırk gün o mağarada gece gündüz Allah diyeceksin, kırk gün sonra padişahın kızı senindir.

İki dost hemen yola çıktılar, aşık çobanın yüzüne kan, dizlerine derman, yüreğine yeniden can gelmişti. Arkadaşına sarılıp, elinde tespih, gönlünde aşk, yüzünde ümit çiçeklerinden örülme bir tebessüm, mağaranın yolunu tuttu. Gelir gelmez hiç vakit kaybetmeden diz çöktü, dualar etti, gözlerini kapattı, kalbini padişahın kızına bağladı, eline tesbihini aldı ve dudakları kıpırdamaya başladı: Allah, Allah, Allah…

Günler günleri padişahın kızının hayaliyle tespih taneleri gibi kovalayadursun, mağaranın yakınındaki köyleri bir söylenti çoktan sarmıştı. Herkes birbirine karşı dağdaki mağarada gece gündüz Allah diyen gençten bahsediyordu. Cami çıkışında ihtiyarlar, çeşme başında kadınlar, tarlada işçiler, top oynarken çocuklar, herkes onu konuşuyordu:

- Şu karşı mağarada bir genç varmış, kendini Allah’a adamış, gece gündüz durmadan Allah diyormuş, Allah Allah …

Aşık dostunun ne halde olduğunu merak eden genç çoban, mağaraya geldiğinde üç hafta geride kalmıştı bile. Bizimkinin gözleri kapalıydı, dudaklarının da kıpırdamadığını görünce, uyuyakaldı herhalde diye düşündü. Tespih tanelerinin parmaklarının arasında dolaşmaya devam ettiğini görünce de, bu nasıl uyku diye sordu kendine. Bu sırada gözlerini açan genç adam , karşısında arkadaşını görünce, günlerdir yalnızlığıyla paylaştıklarını birbiri ardınca anlatmaya başladı: Kırk günün yarıdan fazlası geçmişti, o durmadan Allah diyordu, ama ne padişahın kızı vardı, ne bir haber, ne bir ümit kırıntısı… Acaba, diyecek oluyor, yutkunuyor, hayır diyor, tespihine bakıyor, bir kalp gibi atan sağ el işaret parmağını sabitlemeye çalışıyor, avuçlarını sıkıyor, gözleri doluyordu. Vedalaştılar. Ay ışığında dostunun gözlerine yayılan başkalık dikkatini çekmişti genç çobanın.

Aşık çoban yeniden eline tesbihini aldı, gözlerini kapattı, boynunu neye bağlayacağını bilemediği kalbine doğru büktü, dudakları kıpırdamıyordu artık, sustu gece, mağaranın duvarları sustu, tükendi her şey, hiç tükendi, an bitti, sadece bir söz kaldı: Allah…

Kırk günün dolmasına üç-beş gün kala, mağaradaki dervişin namı bütün ülkeyi sarmış, nihayet sarayın koridorlarında konuşulur olmu ştu. Meselenin aslını merak eden padişaha, bu insanların bir yerde sürekli kalmadıklarından, bulundukları mekana bereket getirdiklerinden, ne yapıp-edip bu dervişi ülkelerinde yaşamaya ikna etmeleri gerektiğinden uzun uzun bahsetti başveziri . Ne yapması gerektiğini artık bilen padişah, nasıl yapması gerektiğini bilemediği bütün zamanlarda yaptığı gibi, dağ kulübesinin yolunu tuttu. Hürmetle diz çöktü bilge ihtiyarın önünde. Derdini anlattı, derman diledi. Sarayının yanına bir saray yaptırmaktan, o dervişi veziri yapmaya, sancak-tuğ vermeye kadar saydığı her şey, bilgenin:

- Hünkarım , gönül erleri mala-mülke, makama-mansıba itibar etmezler, demesiyle son buldu.

Kaderdi bu, padişahlarla köleleri aynı eteğin önünde diz çöktürür, birinin derdini diğerine derman eyler, ikisini de aynı tebessümle bahtiyar ederdi. Güldü ihtiyar:

- Neden kerimenizin nikahını teklif etmiyorsunuz sultanım, dedi.

Şaşırma sırası padişaha gelmişti.

- Nasıl yani, diyebildi, bu şerefi bize lütfederler mi, kabul ederler mi?

Kırkıncı günün güneşi batmak üzereydi genç aşığın mağarasının üstünden… Padişah ve ihtiyar bilge en önde, arkalarında vezirler, onların arkasında halktan meraklı bir kalabalık ve en arkada da olup bitenlere bir mana vermeye çalışan aşık çobanın arkadaşı, mağaraya doğru yürümeye başladılar. Bu arada bizim aşık kendinden öylesine geçmiş, tespihiyle öylesine bir olmuştu ki, gelenler içeri girseler ve bir tesbihten başka bir şey bulamasalar şaşırmazlardı.

Padişah edepte kusur etmemeye çalışarak içeri girdi, ellerini birbirine bağladı, duyulması güç bir sesle;

- Efendim , dedi, sizi ziyarete geldik.

Yavaşça başını çevirdi aşık , sonra bütün vücuduyla döndü, gözlerinde en ufak bir şaşkınlık emaresi yoktu, sapsarı bir heykel gibiydi. Herkes heyecan içinde. Vezirler, halk, genç çoban, mağara, tespih, sessizlik, duvar… Hatta güneş bile batmaktan vazgeçmiş, kafasını mağaranın içine doğru uzatarak olan biteni görme telaşındaydı.

Padişah meramını anlattı, türlü tekliflerde bulundu. Ne saray, ne vezirlik, ne tuğ ne de sancak, hiç birinde gözü yoktu dervişin.

- Efendim , diyebildi en son, sessizce, benim bir kızım var efendim, zat-ı alinize layık değil belki, ama lütfeder nikahınıza alırsanız bizi bahtiyar edersiniz…

Kırk günlük çile nihayet bitmiş, olmaz denilen olmuştu. İşte aşık maşukuna kavu ş acak , murad hasıl olacaktı. Bizimkinin arkadaşı sevinçten ağlıyordu. Soru ve cevap sanki bu soru sorulsun, cevabı verilsin diye yaratılmıştı. Sessizlik ilk defa bağırmak, haykırmak istiyordu ve bütün gözler genç adamdaydı.

Usulca doğruldu oturduğu yerden, etrafını şöyle bir süzdükten sonra, gözlerini padişahın gözlerine dikti, sarhoş gibiydi. Kendinden emin bir ifadeyle:

- Hayır , dedi, kızınızı istemiyorum.

Birden ortalığı bir sessizlik kaplayıverdi. Padişah mahzundu, halk hayret içindeydi, vezirler şaşkınlıkla birbirine bakıyor, bilge tebessüm ediyordu. Aşık çobanın genç arkadaşı yaşlı gözlerini silip, birden ileri atılarak bozdu sessizliği. Dostunun yanına geldi, kulağına eğilip:

- Sen ne yapıyorsun, dedi, kırk gündür bu çileyi ne diye çektin sen, neyi reddettiğinin farkında mısın?

Güldü aşık çoban gözleriyle ihtiyar bilgeyi arayarak:

- A dostum, dedi, ben kırk gün padişahın kızı için Allah dedim, Allah padişahla vezirlerini ayağıma getirdi. Ya bir de Allah için Allah deseydim…

HAPİSHANEDE KILINAN NAMAZ




YILDIRIM YIKARGÜZEL SÖZLER
- 07:50


HAPİSHANEDE KILINAN NAMAZ
 Horasan vâlisi Abdullah bin Tâhir, çok âdil biriydi. Jandarmaları birkaç hırsız yakalamış, vâliye bildirmişlerdi. Getirilirken hırsızlardan birisi kaçtı. O sırada Hiratlı bir demirci, Nişapur'a gitmişti. Demirciyi, gece eve giderken, jandarmalar yakaladılar ve diğer zanlılarla beraber vâliye çıkardılar.
Vâli dedi ki:
- Hepsini hapsedin!
Bir suçu olmayan demirci, hapishanede hemen abdest alıp, namaz kıldı. Ellerini uzatıp:
''Yâ Rabbi! Bir suçum olmadığını ancak sen biliyorsun. Beni bu zindandan ancak sen kurtarırsın!'' diye duâ etti. Vâli uyurken rüyâsında dört kuvvetli kimse gelip, tahtını ters çevirecekleri zaman uykudan uyandı. Hemen kalkıp, abdest aldı, iki rek'at namaz kıldı. Tekrar uyudu. Tekrar o dört kimsenin tahtını yıkmak üzere olduğunu gördü ve uyandı. Kendisinde bir mazlumun âhı olduğunu anladı.
Vâli hemen hapishane müdürünü çağırtıp sordu:
- Acaba bu gece hapishanede mazlum birisi kalmış mı?
Müdür dedi ki:
- Bunu bilemem efendim. Yanlız biri namaz kılıyor, çok duâ ediyor göz yaşları döküyor.
- Hemen adamı buraya getiriniz. Demirciyi vâlinin yanına getirdiler.
Vâli hâlini sorup, durumu anladı, ve dedi ki:
- Sizden özür diliyorum. Hakkını helâl et ve şu bin gümüş hediyemi kabul et. Herhangi bir arzun olunca bana gel!
Demirci de cevabında dedi ki:
-Ben hakkımı helâl ettim. Verdiğiniz hediyeyi kabul ettim. Fakat işimi, dileğimi senden istemeye gelemem.
- Neden gelemezsiniz?
- Çünkü benim gibi bir fakir için, senin gibi bir sultanın tahtını birkaç defa tersine çevirten sâhibimi bırakıp da, dileklerimi başkasına söylemek kulluğa yakışır mı? Namazlardan sonra ettiğim duâlarla beni nice sıkıntılardan kurtardı. Pek çok murâdıma kavuşturdu. Nasıl olur da başkasına sığınırım? Rabbim, nihayeti olmayan rahmet hazinesinin kapısını, ihsân sofrasını herkese açmış iken, başkasına nasıl giderim? Kim istedi de vermedi? Kim geldi de, boş döndü? İstemesini bilmezsen, alamazsın. Huzûruna edeple çıkmazsan rahmetine kavuşamazsın!

Akıl isen nemâzı, çün saâdet tâcıdır.
Sen namazı şöyle bil ki, mü'minin mi'râcıdır.

Şâban-ı Şerif Ayı'nın Fazileti



★☆★Şâban-ı Şerif Ayı'nın Fazileti★☆★

Hz. Âişe (r.anha) validemiz: “...Ben Resûlullah’ın Ramazan ayından başka hiçbir ayın tamamında oruç tuttuğunu ve başka hiçbir ayda Şâban ayında tuttuğu oruçtan daha çok oruç tuttuğunu görmedim.” buyurdular.

Resûlullah (s.a.v.) Hz. Âişe’ye (r.anhâ):

“Şâban ayındaki oruç bana en sevimli olandır. Yâ Âişe! O öyle bir aydır ki, sene içinde rûhu kabz olunacakların (öleceklerin) isimleri ölüm meleğine verilir. Ben de ismimin, oruçlu iken verilmesini isterim.” buyurdular.

Ümmü Seleme (r.anhâ) vâlidemiz, “Resûlullah (s.a.v.), Ramazan ayından sonra hiçbir ayda Şâban ayındaki kadar oruç tutmamıştır.” buyurdular.

Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

“Receb, Allâhü Teâlâ’nın ayı, Şâban benim ayım, Ramazan, ümmetimin ayıdır.

Şâban günahlara keffâret (mağfiretine sebep) olan aydır, Ramazan ise günahları temizleyen aydır.”

Bu ay, hayır kapılarının açılacağı, bereketin indirileceği, hataların terk edileceği, günahların bağışlanacağı ve yaratılmışların en hayırlısı olan Resûlullah’a (s.a.v.) çokça salâvâtın getirileceği bir aydır.

Böyle olunca, müminlerin bu ayda gafletten uyanmaları, geçmişte işledikleri günahlardan dolayı tevbe edip temizlenerek Ramazan ayına hazırlanmaları gerekir.

Bu ayda Allâh’a yalvarıp yakarmalı, ayın sahibi olan Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.) vesîle kılarak Allâh’a yaklaşmaya çalışmalıdır.

Bunları sonra yaparım diyerek tehir etmemeli, geciktirmemelidir. Zirâ dünya üç günden ibârettir. Biri, dündür, geçmiştir; ibret alınacak gündür. Diğeri bugündür, amel etme günüdür; ganimettir. Diğeri de, yarındır ki, emeldir; tehlikelidir. Yarına çıkıp çıkamayacağını bilemezsin.

Aylar da böyledir. Receb geçmiştir, tekrar dönmez. Ramazan gelecektir, fakat ona kavuşup kavuşamayacağını bilemezsin. Şa’bân ise iki ay arasında bir vâsıtadır. O ayda ibâdetle meşgul olmayı ganimet bilmek îcâb eder.

Hayırlı, Huzurlu Geceler...


Bu gece mutlaka bir sadaka vereceğim!




Hadis ArşiviHADİSİ ŞERİFLER
- 00:05



İlk olarak Hadis Arşivi paylaştı:

Hz. Ebu Hüreyre (radıyaIlahu anh) anIatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Bir adam: "Bu gece mutlaka bir sadaka vereceğim!'' deyip, sadakasıyla çıktı. Fakat (farkına varmadan) onu bir hırsızın avucuna sıkıştırdı. Sabah olunca herkes: "Bu gece bir hırsıza sadaka verilmiş!" diye dedikodu yaptı. Adam: "Ya Rabbi bir hırsıza sadaka verdiğim için sana hamdediyorum'' dedi ve ilâve etti: "Ancak mutlaka bir sadaka daha vereceğim!'' Yine sadakasıyla çıktı. (Gece karanlığında bu sefer de) bir zaniyenin avucuna sıkıştırdı. Sabahleyin herkes: "Bu gece bir zâniyeye sadaka verilmiş!" diye dedikodu yaptı. Adam: "Allah'ım bir hırsız ve zâniyeye sadaka verdiğim için sana hamdolsun! yine de bir sadakada bulunacağım!'' dedi. Sadakasıyla birlikte sokağa çıktı. (Karanlıkta) bu sefer de bir zenginin eline sıkıştırdı. Sabahleyin herkes: "Bu gece bir zengine sadaka verilmiş!'' diye dedikodu yaptı. Adam: "Allah'ım, bir hırsız, bir zâniyeye ve bir zengine sadaka verdiğim için sana hamdediyorum!'' dedi. (Bilahare rüyasında ona gelip şöyle denildi): "Senin sadakaların kabul edildi. Şöyle ki: (İhlâsla yani Allah rızası için vermen sebebiyle) hırsızın hırsızlıktan vazgeçip iffete gelmesi, zâniyenin zinadan vazgeçmesi, zenginin ibret alıp Allah'ın kendine verdiklerinden tasadduk etmesi umulur.

Kaynak:
Buhari, Zekât 14; Müslim, Zekât 78, (1022); Nesâi Zekât 47, (5, 55-56)

19 Mayıs 2015 Salı

Her güne,Güzelliğe niyet ederek başlayın..




Azra Seçem Vuslat
MODERATÖRDUALAR
- 09:30


" Her güne,Güzelliğe niyet ederek başlayın..
"Bugün güzel şeyler olacak"diye düşünün.
Çünkü dilekler Duâlaşır.......Duâlar gerçekleşir.... "
________Dileyin, size verilecek; arayın, bulacaksınız; kapıyı çalın, size açılacaktır.
Çünkü her dileyen alır, arayan bulur, kapıyı çalana kapı açılır.
Hz.İsa Aleyhisselatü vesselam...________azra...

SADAKAT, Tek Kalıp Bir Elbiseydi..






SADAKAT, Tek Kalıp Bir Elbiseydi.
Kimine BOL, Kimine DAR Geldi.
DÜRÜSTLÜK, Çok Beyazdı.
Temiz Tutamam Deyip, Kimse Almadı.
Velhasıl, İnsanoğlu Çıplak Kaldı.
AR, EDEP Ve HAYA Sığınacak Bir Beden Aradı.
İşte AŞK, Bütün Bu Kusurları Bir Ten Olup Kapattı.
AŞK,a, Bir VEFA Borcu Kaldı. Onu da,
ALLAH c.c. İÇİN SEVENLER Aldı...

Mevlâna: “Beni kim olduğum gibi anlayabilir ki..







~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Mevlâna: “Beni kim olduğum gibi anlayabilir ki, ben vaktin emzirdiği bir çocuktum. Konuştuğum kadar susmalı, sustuğum kadar büyümeliydim. Ne büyüdüm ne de susabildim.”

Şems: “Susmak sessiz kalmak değil dışarıya karşı sağır olmak da değil. Biz aleme gürültü için geldik. Bu gürültü kulağın değil yüreğin kıyameti olmalı. O halde kıymet bilmezlerden seni anlamalarını bekleme.“

18 Mayıs 2015 Pazartesi

Sırat, Cehennemin üzerine kurulacak köprüdür




Yağmur Sonrasi Toprak KokusuAYETLER
- 17:03


Bugun Sirat Yok Diyip İnsanlarimizin İtikadini Bozmaya Çalisanlara Çok Yerinde Bir Cevap Olmus Bu Yayin.!!!!

OKUYUP PAYLAŞALİM İNŞÆLLAH.
GÖNÜLLER YAPMAYA GELDİK (fıkıh, akaid, ilmihal) topluluğunda ilk olaraksemerkand buhara paylaştı:

Ahiretle ilgili iman edeceğimiz bir esas da, Sırat' ın kurulmasıdır.
Sırat, Cehennemin üzerine kurulacak köprüdür.

Sırat köprüsünün genişlik, şekil ve uzunluğunu Allahu Teala bilir. Sırat köprüsü hakkında Hz. Rasulullah (s.a.v) Efendimizin bildirdiği çok açık ve kesin haberler vardır. Bu hadislerden şunları öğreniyoruz:

“Mü'min, kafir herkes oradan geçer. Müminler, amel ve takvalarına göre farklı süratlerde geçerler. Kimisi yıldırım hızıyla geçer. Kimisi rüzgar gibi geçer. Kimisi koşarak, kimisi, yürüyerek, kimisi sürünerek geçer. Kafir ve münafıklar ise ilk adımda Cehennem'e düşerler. “ ( Buhari, Rikak, 52, Müslim, iman, 329; ibnu Mace, Zühd, 33.)

Sırattan ilk önce Hz. Rasulullah (s.a.v) Efendimiz ve ümmeti geçer. Peygamberlerden başka kimse sırat üzerinde konuşmaz. Peygamberlerin o andaki tek duaları :

"Allahım! ümmetimi kurtar, Allahım onları kurtar, selamete çıkar!" şeklinde olur.( Buhari, Rikak, 52; Müslim, iman, 299; Ebu Davud, Sünnet, 25; Tirmizi, Cennet, 20.)

Sırat için "kıldan ince kılıçtan keskindir" denmesi, yokuşu bir seneliktir, inişi bir seneliktir ifadesi oradan geçmenin zorluğunu anlatmak içindir. Bazı alimler:

"Sizden hiç kimse hariç olmamak üzere hepiniz oraya uğrayacaksınız. Bu Allah'ın kesinleşmiş bir hükmüdür. Sonra biz takva sahiplerini kurtarırız; zalimleri ise diz üstü çökmüş olarak orada bırakırız." ( Meryem, 71.) ayetinin sırat hakkında olduğunu belirtmişlerdir. ( Ebu'l-izz ed-Dımeşkî, şerhu Akideti'-Tahâvi, II, 604-605.)

Mahşerde ve sıratta her mü'minin nuru farklıdır. Kimisi nurlar içinde yüzerken, kimisi önünü görecek kadar bir nura sahiptir. Amel ve marifet derecelerine göre herkesin nuru farklıdır.

Dr. Dilaver Selvi - Ehli Sünnet inancı

Neden sonra farkına varıyorsun




Azra Seçem Vuslat
MODERATÖRGÜZEL SÖZLER
- 09:58


"""Neden sonra farkına varıyorsun,
Etrafındaki korkunç ıssızlığın...
Yâr olsun, dost olsun, ne arıyorsun?
Adresi belli mi vefasızlığın?
Aşk dostluk...!...
Hepsi dökülür yapraklar!
Çıplak bir ağaç durgun suda aksın...
Yalnızlık dediğin hayatta başlar..."""
Cahit Sıtkı Tarancı

16 Mayıs 2015 Cumartesi

Allah’ım! Senden işte (dinde) sebat etmeyi..




Hadis ArşiviHADİSİ ŞERİFLER
- 15:59



İlk olarak Hadis Arşivi paylaştı:

Şeddad İbnu Evs radıyallâhu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselam namazda şu duayı okumamızı öğretiyordu:
"Allah’ım! Senden işte (dinde) sebat etmeyi, doğruluğa da azmetmeyi istiyorum. Keza nimetine şükretmeyi, sana güzel ibadette bulunmayı taleb ediyor, doğruyu konuşan bir dil, eğriliklerden uzak bir kalb diliyorum. AIIah’ım, senin bildiğin her çeşit şerden sana sığınıyorum, bilmekte olduğun bütün hayırları senden istiyorum, bildiğin günahlarımdan sana istiğfàr ediyorum!

Kaynakça
Tirmizi, Daavât 22, (3404); Nesâi, Sehv 61.

13 Mayıs 2015 Çarşamba

Ey insan! Sen kendine mâlik değilsin.




EDEP YA HUUDUALAR
- 10:35


Ey insan! Sen kendine mâlik değilsin.

Sen, kudreti nihayetsiz bir Kadîr, rahmeti hadsiz bir Rahîm-i Zât-ı Zülcelâlin memlûküsün.

Öyle ise sen, kendi hayatını kendine yükleyip zahmet çekme; çünkü, hayatı veren Odur, idare eden de Odur.

Hem, dünya sahipsiz değil ki, sen kendi kafana dünya yükünü yüklettirerek ehvâlini düşünüp merak etme.

Çünkü, onun sahibi Hakîm'dir, Alîm'dir; sen de misafirsin, fuzûlî olarak karışma, karıştırma.

Selamun aleyküm.Hayırlı huzurlu sabahlar

11 Mayıs 2015 Pazartesi

Dinler arası diyalog çalışmasını bir Hristiyan papazına sormuştum. "Bu çalışma sizde ne değiştirdi? "


Mesut Demiran

AYETLER
  -  21:37
 
Arkadaşlar,
Dinler arası diyalog çalışmasını bir Hristiyan papazına sormuştum. "Bu çalışma sizde ne değiştirdi? "
Bana verdiği cevap herşeyi özetlemişti. "Bizler Muhammed'i peygamber olarak kabul etseydik zaten Müslüman olurduk. Biz değil siz değişeceksiniz!"

Arkadaşlar, şimdi bu diyalog kapsamında faaliyet gösteren Fethullah Gülen'e, haham ve papazlar şu soruyu sormakta kendi inançları gereği haksız sayılmazlar. "Sizler inancınız gereği tesettüre giriyor, namaz kılıyor, oruç tutuyorsunuz vs. Muhammed'i tasdik etmeyenin kafir olduğunu iddia ediyorsunuz. Peki bu sizi cennete götürürken yahudi ve hristiyanları cehenneme mi götürecek? Böyle bir diyalog ve hoşgörü olabilir mi?"

İşte bu durumda, diyalog çalışmasına sadık kalan Fethullah Gülen, hoşgörü ve diyalog iklimi adı altında, tesettürü teferruat ilan ediyor, yahudi ve hristiyanlarla alakalı ayet ve hadislerin ise hükmünü kaldırıp bugünkü gayrimüslimleri kapsamaz diyor.
Oysa ki Allah Teâlâ Hazretleri (c.c) son din İslam ve kitabı Kur'an'ı Kerim'i kıyamete kadar koruyacağını vaad ediyor.

“İslam’a çağrıldığı halde, Allah’a karşı yalan uyduranlardan daha zalim kimdir? Allah, zalim bir kavmi hidayete erdirmez.” (Saf 7)

“Kim İslam’dan başka bir din ararsa asla ondan kabul edilmez. O, ahirette de hüsrana uğrayanlardandır.” (Al-i İmran 85)

“Yahudiler: “Üzeyir Allah’ın oğludur” dediler; Hıristiyanlar da: “Mesih Allah’ın oğludur” dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkâr edenlerin sözlerini taklid ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar? (9/30)

"Her kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve o son günü (bunlardan birini) inkâr ederse, muhakkak ki o, pek uzak bir sapmayla sapıtmıştır.” (Nisa 136)

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı