31 Temmuz 2011 Pazar

BAKARA SURESİ 11ve 12. AYETİ KERİME TABERİ TEFSİRİ

Bu ayetler bana bugünkü Amerika ve diğer sömürgeci ülkeleri hatırlattı..Islah ediciyiz diyorlar ama dünyayı kana buladılar... 
11- Onlara, "yeryüzünde bozgunculuk yapmayın" denildiği zaman onlar "Biz, ancak ıslah edicileriz." derler.
Onlara "İnkâr ve isyan ederek, Allahın dininden şüphe ederek ve Allah düşmanı Yahudileri dost edinerek yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayın" denil­diği zaman onlar: "Biz, müminler ile ehl-i kitabın arasını düzeltmek isteyenle­riz. Bu sebeple bizler, bozgunculuk yapanlar değil, ıslah edicileriz." derler.
Âyette zikredilen "Onlar"dan maksat, Abdullah b. Abbas. Abdullah b. Mes'ud ve diğer bir kısım sahabilere göre "Münafıklardır. Yapmamaları iste­nen "Bozgunculuk" ise "İnkarcılıkları ve günah işlemeleridir."

Selman-ı Fârisî'den nakledilen başka bir rivayete göre ise "Onlar"dan maksat.-o döneme kadar henüz dünyaya gelmemiş olan insanlardır.
Taberi, "Onlar"dan maksadın. Resulullahm döneminde bulunan münafıklar ve onlardan sonra gelip aynı sıfatı taşıyan bütün münafıklar olduğunu söyle­menin daha evla olacağını zikretmiş ve özetle şunları söylemiştir. 
-"Selman-ı Farisî, bu görüşüyle Resulullah döneminde bulunan daha sonra da ölüp giden münafıkları değil Selmanm yaşadığı dönemlerde henüz ortaya çıkmamış olan ve çıkmaları beklenen kimseleri kastetmiş olabilir. Bizim, diğer görüşü tercih etmemizin sebebi, bu hususta müfessirlerin ittifak etmeleridir."
Taberi diyor ki: 
- "Yeryüzünde bozgunculuk yapmak"tan maksat, orada Allahın yasakladığı şeyleri yapmak ve emrettiği şeyleri yapmamaktır. Nitekim melekler, Allah tealanın kendilerine yeryüzünde bir insan yaratacağını bildirme­si üzerine şöyle demişlerdir: 
"Bir zaman rabbin, meleklere: Ben yeryüzünde bir Halife yaratacağım." demişti. 
Melekler de "Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Halbuki biz seni, överek teşbih ediyoruz ve tenzih ediyoruz." dediler. 
Allah da onlara: 
"Şüphesiz ki ben, sizin bilmedikleri­nizi bilirim." dedi. [41]
Münafıklar, yeryüzünde rablerine isyan ederek ve onun yasakladıklarını işleyip farz kıldığı şeyleri yapmayarak ve Allahın dininden şüphe ederek yeryü­zünde fesat çıkarırlar. İman ettiklerini söyleyerek müminleri aldatmaya çalışır­lar. Allahı kitaplarını ve Peygamberlerini yalanlayanlara yardım etmek için bir yol bulduklarında Allahın dostlarına karşı onlara yardım ederler. İşte böylece bozgunculuk çıkarırlar. Bu halleriyle de müminlerle kâfirlerin arasını bulmaya ' çalıştıklarını zannederek ıslah edici okluklarını iddia ederler. Fakat bu niyetleri­ne rağmen Allah onların azabını hiç de hafifletmez. Bilakis onlar için cehenne­min en alt katını vaadeder. Allah teala onlar hakkında "İyi bilin ki asıl bozgun­cular onlardır. Fakat farkında değillerdir.11[42]buyumıuştur.
Bu âyet te gös­teriyor ki, kişinin inkâr veya günahında iyi niyetli oluşu onu kurtaramaz. Alla­nın azabı, sadece bilinçli bir şekilde inkâr edenleri değil, şuursuzca inkâr eden­leri de kuşatır. Ayet-i kerimenin sonunda "Biz ancak ıslah edicileriz." dediler" Duyurulmaktadır. Abdullah b. Abbas bu âyeti şöyle izah etmiştir. "Münafıklar dediler ki, biz ancak müminlerle ehl-i kitabın arasını bulmak istiyoruz."

Mücahid ise şu şekilde izah etmiştir: "Münafıklar, Allaha isyan etmeye giriştiklerinde onlara, "Şöyle şöyle yapmayın." denilince onlar, "Biz ancak hida­yet üzere olanlar ve durumu düzeltenleriz." demişlerdir.

Taberi diyor ki: "Münafıklar gerek Yahudilere iyi davranarak onlarla mü­minlerin arasını bulup, ara bulucu olduklarını iddia etmiş olsunlar, gerekse Allahın yasak kıldığı şeyleri işledikleri halde onların kötü şeyler olmadığını söyle­yerek hidayet üzere olduklarını söylemiş olsunlar. Her iki halde de onlar, yaptıklan şeyde ıslah ediciler olduklarını zannediyorlardı. Fakat Allah teala, müna­fıkların bu iddialarını yalanlayarak buyurdu ki: [43]
12- İyi bilin ki asıl bozguncular onlardır. Fakat farkında değillerdir.
Ey müminler iyi bilin ki, Allahın koymuş olduğu sınırları aşarak, kötü­lükleri işleyerek ve emredilen farzları terkederek bozgunculuk çıkaranlar aslın­da o münafıklardır. Fakat onlar, bozguncu olduklarının farkında değillerdir. On­lar ıslah ettiklerini zannederek bozgunculuk yapıyorlar. Zira onlar, Allanın em­rine karşı geliyorlar. Onun koyduğu sınırlan aşıyorlar. Onun farzlarını bırakıp haram kıldıklarını işliyorlar. Buna rağmen durumlarının farkında değildirler. [44]
 kaynaklar
[41] Bakara suresi, 2/30
[42] Bakara suresi, 2/12
[43] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 1/125-127.
[44] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 1/127.

30 Temmuz 2011 Cumartesi

Hayırlı Ramazanlar..

SELAMÜNALEYKÜM
Herkese hayırlı ramazanlar, belki ramazan boyunca blogumda hiç yayın yapamam. Çünki ramazan ayının kendine has bir yoğunluğu var...Bir de vücud artık belli bir yaştan sonra orucu tutmakta zorlanıyor. Mukabeleydi iftar hazırlığıydı, iftardan sonra teravih namazıydı derken birde baktınız sahur telaşına düşmüşsünüz....  

Ama aşk ile oruç tutanlardan oluruz inşaallah..Öfleyerek püfleyerek orucun faziletini yaralamamak lazım..
Geçen sene havaların sıcaklığını bahane ederek bir çok kişi oruç tutmadı, tutmadığı gibi saygıda göstermedi ellerinde pet şişelerde su gözlerimizin içine baka baka su içtiler....
Bu sene geçen seneden daha sıcak ama Allah'ın yardımı yetişiyor...Ve kolaylıklar ihsan ediyor... gerçekten bu bize farzdır diyerek ve severek tutanlardan oluruz inşaallah...


Herkese  Rabbim kolaylıklar ihsan eylesin...Birbirimize çok dua edelim...Özellikle devletimize büyük bir imtihandan geçiyor...Hem ramazam hem siyasetimizde ki depremler Allah başbakanımıza ekibine ve cumhurbaşkanımıza yardım etsin...Bu devletin güvenliğinden sorumlu tüm birimler hakkında Allah hayırlısını nasib etsin..

Bu vatanın varlığı ve bütünlüğü için kim çalışıyorsa Allah ondan hoşnud ve razı olsun....

29 Temmuz 2011 Cuma

HAYIRLI CUMALAR


HAYIRLI CUMALAR VE HAYIRLI RAMAZANLAR OLUR İNŞAALLAH..
TÜM GÖNÜL DOSTLARIMA SELAMLAR..
ALLAH HAYIRLI TÜM DUALARIMIZI KABUL EDER İNŞAALLAH..

28 Temmuz 2011 Perşembe

Niğbolu Savaşı, Bir Haçlı Ordusuyla Savaş,Sultan Yıldırım Bayezid

Niğbolu Savaşı-Bir Haçlı Ordusuyla Savaş Avrupa tarih­lerinde adı geçen savaşın, yazılışı şöyledir: Macar kralı Sigis-mund, Bayezid Han'a Anadolu dönüşünde bir elçilik heyeti gönderdi. Bu heyet Osmanlı padişahına, hangi hakla Bulgaristanı zabt ve tahrip ettiğini, Sigismund'un öğrenmek istedi­ğini sordu. Bayezid ise; bir tek harf dahi söylemeden elçiîik heyetine salonundaki oklarla diğer silahları gösterdi.
Fakat aynı zamanda Tuna nehrinin kuzeyinden kendisinin aleyhine büyük bir fırtınanın kopmak üzere olduğunu anladı. Mühim olan tedariklerini yapıp, aynı zamanda İstanbul üze­rindeki muhasarayı devam ettirmek istediyse de kuzeyden gelmekte olan tehlikeli taarruza engel olmak için İstanbul muhasarasını kaldırdı. Macaristan'dan batıdaki ülkelere doğ­ru atılan yardım feryatları, bu defa duyuldu. Macaristanm Garan yani Estergon piskoposu Mikola Dokaniza'nın baş­kanlığında, Fransaya gönderilen bir Macar elçilik heyeti, kral 6. Şarl tarafından iyi karşılandı. Fransadan Kont dö Mareşal Busiko, Dolarnarş ve diğerleri silahlandılar. Burgonya Dukasının oğlu Korkusuz jan, bu haçlı ordusunun reisi olarak seçildi. Babası ise; oğluna mü­şavir olmak üzere, yanına Filip dö Bar ile Amiral Jan jö Vi-ye'deni ve bir kaç daha muteber kimse ile takviye etti. Bun­ların yanında ayrıca şövalyeler ve ücretli asker vardı. Piyade ve süvari olarak, on-oniki bin kişi kadar vardılar.
Almanyadan Kont Platinrober, Kont Dö Silli bir çok şöval­ye ve bunlardan başka, Belçika, Flaman, Lüksenburg, İsviç­re, İngiliz haçlıları ile birleştiler. Venedikliler bir çok yardım ile birlikte gemiler gönderdiler. Rodos şövalyeleri donanma­larını gönderdiler. Polonyadan, ülahdan, CJlah beyi Mirce ile yardımcı asker geldi. Velhasıl bütün Avrupa ve batı dünyası­nın hükümetleri arasındaki kavgalar bir tarafa bırakılarak, Macaristan ile Kostantiniye'yi kurtarmak için anlaşmayı be­cerdiler. Bunların tamamı Macaristanm Budin, veya Bud'da birleştiler. Sigismund Macar ve Ulah askerini burada topladı.

Sultan Bayezid Yalnız Başına Sultan Bayezid, hareketini düşmana sezdirmeyerek, Niğbolu üzerine gelmiş ve altı saat uzakta durarak, düşman hakkında bilgilenmek için Evranos beyi bir miktar askerle göndermişti. Evranos bey, Niğbolu et­rafındaki çok kalabalık düşman ordusunu görünce kendi varlığını hissettirmeden ihtiyatla hareket ederek, Bayezid'in yanına dönüp düşmanın çok kalabalık ve kuvvetli bir görün­tü verdiğini anlattı.
Padişah ise, Niğbolu kumandanı Doğan bey'in ne yap­makta olup, hal ve durumunu herkesten çok merak etmek­teydi. Onun yanına göndermek istediği kimselerin bu kadar kalabalık bir düşman hattının içinden geçip, vaziyeti öğrenip haber getirme imkansızlığını görünce. Bu işi ancak kendisi­nin yapabileceği kararına vardı. Ancak bu kararını divanda gündeme getirse erkan-ı devletin razı gelmeyeceği apaçıktı. Hiç bir şeyden gözü yılmayan padişah, yıldırım hızıyla giden atına karanlık bir gecede atladığı gibi düşman hatlarına sür­dü. Kimseye görünmeden veya görünse bile kimsenin içine bir şüphe düşürmeden
Niğbolu kalesinin karşısına kadar geldi. Koca padişah, gök gürültüsünü andırır bir sesle:
-Bre, Doğan! Doğan!
Diyerek iki defa haykırdı. Kale içinde padişahın sesini işi­ten Doğan bey kulaklarına inanamayıp şaştı. Bu bir kulak çınlaması değildi. Bizzat padişahın sesiydi. Kale dışından gelmişti. Padişah bu sırada kale dışından tekrar seslendi. Do­ğan bey, kalenin duvarı üzerine hemen koştu. Padişah ile yüzyüze bulundukları halde konuşmaya başladılar. Bir iki haftadan beri düşman gerek, Tuna nehrinden, gerek karadan kaleyi sarıp tazyik etmekteydi. Padişahın imdada yetişece­ğinden bütün inancıyla emin olan gaziler, savunma yapmak­tan yüz çevirmedikleri gibi, kalenin sağlamlığı ve zahire açı-sındanda bir sıkıntısı olmadığı şeklinde bilgiyi Doğan beyden haber alınca, padişah hazretleri gayet memnun olarak sağ salim ordugaha dönüş yaptı.
Meğer padişahın Doğan bey ile konuşmasını düşmanın öncü karakolları işiterek bir süvarinin kale içinde bulunanlar­la haberleştiği krallarına kadar bildirmişferse de tayin edilen adamlar o süvariyi ele geçirmek için pek çok arama yapmış-larsada ele geçirememişlerdir. (Mufassal)
Sultan Bayezid'ın Esirleri Hazreti padişah, Fransız esirler­den fidye olarak ikiyüzbin florinialdıktan sonra onlara bir şa­hin ve pars avı göstermek arzusunda oldu.
Bu avda, yedibin doğancı ve altıbin köpek yer aldı. Kö­peklerin elbiseleri canfesden, parsların tasmaları mücevher­lerle kaplı idi. Padişah, Korkusuz Jan'a:
-Aleyhime silah kullanmaman için sana yemin teklif et­mek istemem. Eğer vatanına dönüşünde, yine benimle sa­vaşmak istersen beni harp meydanında daima karşında bu­lursun. Çünkü ben, savaş ve fetih için doğmuş bir adamım. Demiştir. (Tarih-i CImumi-Ernest Levis)
İstanbul'un Hali Şehir içinde bir cami, müslüman mahke­mesi ve islam mahallesi kurmak, onbin duka altını vergi ola-rak vermek şartıyla yapılan antlaşmayı kabul eden impara­tor, 2. Manuel değildi. Onun, yeğeni 7. Jandı.
Manuel yine batıdan bir imdad olmazsa imparatorluğun mahv olduğuna kani olarak, İtalyan Prensleri vasıtasıyla, Pa-pa'ya Venedik, Fransa ve İngiltere krallarına yardım mektup­ları gönderdi. Bu mektuplarda yalnız Fransa kralı ö.Şarl, hüsnü kabul gösterdi. Niğbolu savaşında esir düşen, fidye ödiyerek kurtulabilen Mareşal Buvesiko'yu binikiyüz kişi ile yolladı. Bu heyetin içinde asilzade şövalyeler de vardı. Buve-siko; Çanakkale boğazından geçip İstanbul'a vardı. Kendini büyük bir tezahüratla alkışlayıp kurtarıcı saydılar. İmparator­luğun başkomutanı oldu. hatta İzmit önlerine kadar yürüdü. Ancak bozguna uğradı. Riva kalesini ele geçirip orada bulunan ahaliyi katliam etti. Ne varki bunlar boşa yapılmış hare­katlardı. Emanue! batıdan kuvvetli bir yardım bulmak mak­sadıyla hükümeti 7. Jan'a bırakıp Avrupaya gitti. Venedik'e, İtalya'nın başlıca şehirlerine, Paris'e Londra'ya uğradı. Fran­sa'da iki sene kaldı. Fakat Bayezid Han İstanbul'u sıkıştır­makta idi. Emanuel'in istediği imdad ona, batıdan gelmedi. Asyanın ortalarından geldi. Timurlenk, Osmanlı Ülkesini çiğ­nemek için hazırlanıyordu.
Sultan Bayezid Ankara savaşında esir düşünce, imparator İstanbul'daki camii yıktı. Müslümanları dışarıya attı.

Kadıların Yakılması Emri, Yıldırım Bayezid Han

Kadıların Yakılması Emri Halkın, kadılardan gördüğü cefa ve eziyetmi çoğalmış? Her ne ise. ya şikayet veya böyle bir niyet üzerine Yıldırım Bayezid Han, son derece hiddetlenmiş ve hakkında kötü zanlar bulunan seksen tane kadı'nin bir eve tıkılarak ateşe verilmeleri emri çıkmıştır.
Vezir-i azam Ali paşa ve diğer erkanı devlet, böyle müthiş bir karardan korkmuşlar. İnfazı önleme hususunu düşünmüş­ler, kendileri söyleyecek olsalar padişahın şüpheleneceğini düşündüler. En sonunda padişahın nedimlerinden bir Habeşi-ye, kadıları bu idam cezasından kurtarırsa, kendisine yirmi-bin akçe vermeyi vaad ettiler. Habeşi maksadı elde etmek için, yol elbisesi giyerek huzura çıkmış. Padişah, yolculuğun ne tarafa olduğunu sormuş:
-İstanbula gideceğim. -Orada ne yapacaksın?
-Yakılacak kadıların yerine tayin olunmak üzere seksen papaz getireceğim.
-Biz de kadı olacak adam yokmu ki sen İstanbuldan papaz getireceksin?
-ulemadan başkasına kadı'lık verilemezde onun için...
Bunun üzerine Sultan Bayezid, ulema kati edildi sözüne meydan vermemek için kadıları ateşten azat edip, Ali paşa­ya kadılığın bir nizama bağlanmasını tanzim edilmesini em­reder.

27 Temmuz 2011 Çarşamba

HAVALAR SICAK AMAN YANGINLARA DİKKAT!!!

Yeşil alanları yetiştirmek ve korumak o kadar zorki Manisa Salihli'de 40 hektarlık orman yangını kontrol altına alındı diyor haberler ve çocukların çakmakla oynamaları sonucunda çıkan bir yangın...
Hangisine üzülelim DİKKATSİZCE BAŞIBOŞ BIRAKILAN ÇOCUKLARA MI HELE Kİ ORMANDA ?
HER NE SEBEPLE OLURSA OLSUN YANIP KÜL OLAN MİLLİ SERVETLERİMİZE..
BU ORMANIN İÇİNDE YANAN CANLILALARA NE DEMELİ..
İNSANLARIN SEBEP OLDUKLARI FELAKETLER HEP DÜŞÜNCESİZLİK, BENCİLLİK, HER ŞEYE SAHİP OLMA GÜDÜSÜNDEN...BİR ÇOK SEBEP..

AMA UNUTMAYIN HELAK OLANIN YERİNE KOYMAK ÇOOK ZOOR..
PEYGAMBER EFENDİMİZ (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 
"Kıyâmet koparken sizden birinizin elinde bir hurma dalı bulunur da bunu Kıyâmet kopmadan dikmeye gücü yeterse, mutlaka onu diksin, bırakmasın."(Tecrid-i Sarîh Trc.,VII, 124) buyurdular...

Anadolu'ya yaptığım seyahatlerde gördüğüm şu..Dağlar çıplak kayalıklara veya doğal kısa bitki örtüsüyle kaplı...Nerede bizim ormanlarımız...

-Bir müslümanın diktiği ağacın meyvesinden, ektiği ekinin mahsûlünden herhangi bir insan, veya herhangi bir canlı yerse, o meyve, ağacı diken müslüman için sadaka olur, buyurdu . (Tecrîd-i Sarîh Trc.,VI I, 123)
buyuruyor. Sevgili Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)

Rabbim gelecek nesillere doğal-tertemiz-zengin ve islamla şereflenmiş bir dünya bırakmamızı nasib eylesin..
Amiin..

Elmalılı Tefsiri - Mâide Suresi Ayet 15-16

Elmalılı Tefsiri - Mâide Suresi Ayet 15-16

يَاأَهْلَ الْكِتَابِ قَدْ جَاءَكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ كَثِيرًا مِمَّا كُنْتُمْ تُخْفُونَ مِنْ الْكِتَابِ وَيَعْفُو عَنْ كَثِيرٍ قَدْ جَاءَكُمْ مِنْ اللَّهِ نُورٌ وَكِتَابٌ مُبِينٌ (15)
يَهْدِي بِهِ اللَّهُ مَنْ اتَّبَعَ رِضْوَانَهُ سُبُلَ السَّلَامِ وَيُخْرِجُهُمْ مِنْ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ بِإِذْنِهِ وَيَهْدِيهِمْ إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ (16)
Mâide Suresi Ayet 15-16
Meâl-i Şerifi
15 - Ey kitap ehli! Kitaptan gizlemiş olduğunuz şeylerin çoğunu açıklayan, çoğundan da vazgeçen peygamberimiz size geldi. Ayrıca size, Allah'tan bir nur ve apacık bir kitap da gelmiştir.
16 - Allah o kitabla rızasına uygun hareket edenleri selamet yollarına iletir. Onları izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları dosdoğru yola sevk eder.
15- Ey Kitap ehli, ey Tevrat ve İncil ile kendilerinden söz alınmış yahudi ve hıristiyanlar! Muhakkak kitaplarınızda özel vasıfları anılarak vaad edilmiş ve müjdelenmiş olan Resûlümüz Muhammed aleyhisselam size geldi. O mensup olduğunuz kitabın içeriğinden gizlemekte olduğunuz, haz almayı unuttuğunuz şeylerin birçoğunu size açıkça beyan ediyor, bir çoğundan da affediyor yüzünüze vurmuyor. Açıkladıkları kaçınılmaz olan dinî esasları içerdiği, dolayısıyla diğerlerinden müstağni olduğu için, onları dikkatinize havale ediyor ve dinî bir zaruret bulunmadıkça sizi teşhir ve zelil etmek istemiyor. Şimdi size Allah'tan her türlü şek ve sapıklık zulmetleri (karanlıkları)ni yok eden bir nur ve i'cazlı bir beyan ile doğru yolu açıklayan bir kitab-ı mübin -yani Kur'ân- geldi ki, Allah bununla rızası arkasında giden, yani Allah'a iman ile rızasını arayan kimseleri selamet yollarına ( = es-Selam, Allah'ın güzel isimlerinden olduğuna göre) Allah yollarına hidayet eder, doğrultur, ve onları izin ve kolaylaştırmasıyla karanlıklardan nura, (cehâlet, küfür ve şaşkınlık zulmetlerinden tevhidin yakîn nuruna) çıkarır. Bunları doğru bir yola, dosdoğru bir caddeye, hak bir kanuna götürür ki, artık bundan sonrası selamet ve kurtuluşun kendisidir. Bu caddeden sapmaksızın gidenler doğruca giderler, Allah'ın rızasına ererler.
"Nimet verdiğin kimselerin yoluna, kendilerine gazab edilmiş olanların ve sapmışların yoluna değil" (Fatiha, 1/6-7)
Görülüyor ki burada önce yahudi ve hıristiyanların kitaplarında türlü türlü yorumlar, bozmalar ile gizlemeye uğraştıkları Resulullah'ın peygamberliği meselesi kendilerine açıktan haber verilerek hepsi doğru yola davet edilmiş ve bunların yaptıkları işlerde Allah'ın rızasını hesaba katmadıkları ve selameti nur ve açıklıkta ve doğrulukta değil, karanlıklarda, sapa ve eğri yollarda aradıklarına da işaret edilmiştir. Bu ise Allah'a imansızlıktan doğduğu için bu arada özellikle Allah'ın birliğini, birleşme davasıyla gizleyenlerin küfürleri pek açık bir şekilde anlatılmak ve cüz'i aklı bulunup hitaba değer olabilecek hiç kimsenin böyle apaçık bir küfrü benimseyemeyeceği de anlatılmak üzere hitaptan gıyaba geçilerek buyuruluyor ki:
15-16- Ey Kitap ehli, ey Tevrat ve İncil ile kendilerinden söz alınmış yahudi ve hıristiyanlar! Muhakkak kitaplarınızda özel vasıfları anılarak vaad edilmiş ve müjdelenmiş olan Resûlümüz Muhammed aleyhisselam size geldi. O mensup olduğunuz kitabın içeriğinden gizlemekte olduğunuz, haz almayı unuttuğunuz şeylerin birçoğunu size açıkça beyan ediyor, bir çoğundan da affediyor yüzünüze vurmuyor. Açıkladıkları kaçınılmaz olan dinî esasları içerdiği, dolayısıyla diğerlerinden müstağni olduğu için, onları dikkatinize havale ediyor ve dinî bir zaruret bulunmadıkça sizi teşhir ve zelil etmek istemiyor. Şimdi size Allah'tan her türlü şek ve sapıklık zulmetleri (karanlıkları)ni yok eden bir nur ve i'cazlı bir beyan ile doğru yolu açıklayan bir kitab-ı mübin -yani Kur'ân- geldi ki, Allah bununla rızası arkasında giden, yani Allah'a iman ile rızasını arayan kimseleri selamet yollarına ( = es-Selam, Allah'ın güzel isimlerinden olduğuna göre) Allah yollarına hidayet eder, doğrultur, ve onları izin ve kolaylaştırmasıyla karanlıklardan nura, (cehâlet, küfür ve şaşkınlık zulmetlerinden tevhidin yakîn nuruna) çıkarır. 
Bunları doğru bir yola, dosdoğru bir caddeye, hak bir kanuna götürür ki, artık bundan sonrası selamet ve kurtuluşun kendisidir. Bu caddeden sapmaksızın gidenler doğruca giderler, Allah'ın rızasına ererler. "Nimet verdiğin kimselerin yoluna, kendilerine gazab edilmiş olanların ve sapmışların yoluna değil" (Fatiha, 1/6-7)
Görülüyor ki burada önce yahudi ve hıristiyanların kitaplarında türlü türlü yorumlar, bozmalar ile gizlemeye uğraştıkları Resulullah'ın peygamberliği meselesi kendilerine açıktan haber verilerek hepsi doğru yola davet edilmiş ve bunların yaptıkları işlerde Allah'ın rızasını hesaba katmadıkları ve selameti nur ve açıklıkta ve doğrulukta değil, karanlıklarda, sapa ve eğri yollarda aradıklarına da işaret edilmiştir. 

Bu ise Allah'a imansızlıktan doğduğu için bu arada özellikle Allah'ın birliğini, birleşme davasıyla gizleyenlerin küfürleri pek açık bir şekilde anlatılmak ve cüz'i aklı bulunup hitaba değer olabilecek hiç kimsenin böyle apaçık bir küfrü benimseyemeyeceği de anlatılmak üzere hitaptan gıyaba geçilerek buyuruluyor ki:

Elmalılı Tefsiri - Bakara Suresi Ayet 151

Elmalılı Tefsiri - Bakara Suresi Ayet 151

كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولًا مِنْكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمْ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُمْ مَا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ
Bakara Suresi Ayet 151- Nitekim içinizden size bir peygamber gönderdik. O size âyetlerimizi okuyor, sizi temizliyor, size kitabı ve hikmeti öğretiyor. Size bilmediğiniz şeyleri öğretiyor.

151- Hz. Ali "Nimetin tamamlanması, İslâm üzerine ölmektir." buyurmuş ve "Nimetin tamamlanması, cennete girmektir." diye de bir haberde varid olmuştur. Bu nimeti tamamlama lütfu şuna benzer:
Nitekim sizin içinizden, yani İbrahim ve İsmail'in soyu içinde sizden, yani siz insanlar cinsinden seçkin ve büyük bir peygamber gönderdik. İnsan cinsinin yine beşer olarak bir peygambere kavuşması ne büyük bir nimettir!
Şüphe yok ki Allah'ın kullarına göndereceği elçi, sadık yaratıklarından biri olacaktır. Zira Allah ile kulları arasında vasıta olacak, mahluk olmayan birtakım tâlî mabutlar düşünmek imkansızdır, batıldır. Bundan dolayı Allah'ın insanlara
gönderdiği peygamber, insandan başka diğer yaratıklardan biri olsaydı, insanlık adına büyük bir şeref olmaz ve genel toplum için o kadar istifadeye uygun bulunmazdı.
İnsana yine içlerinden "Ben de ancak sizin gibi bir insanım." (Kehf, 18/110) diyen bir peygamber göndermesi, insan cinsinin, Allah Teâlâ'ya doğrudan doğruya yaklaşmasına, Âdem kıssasında açıklanan halifeliğine en büyük delil olan sonsuz bir şereftir. O peygamberin içinde yetiştiği kavim için de bu şeref, elbette daha kuvvetli ve daha katmerlidir.
Hem öyle bir peygamber ki Size, bizim ebedi bir mucize olan âyetlerimizi okuyor. Bunlar, o gelip geçici mucizeler gibi gelip geçici nimetler cinsinden değildir. Bunlarla her zaman buna karşı çıkanlar cevap veremez hale getirilir ve susturulur. Şüpheler ortadan kaldırılır, olaylar tahlil olunur. Birçok ilimler elde edilir, bunlar güzel güzel okunur, ibadetler yapılır, güzel ahlâkın en büyük ve en kapsamlı ilkelerine erilir.
ve sizi her türlü şirk ve günahtan, insanlığın yüceliğini lekeleyecek maddi ve manevi çirkinliklerden, pisliklerden temizleyecek hakkın temiz, pak adaletli bir şahidi haline getirecek ve çoğaltıp düzenleyecek bir hayata sevk ediyor. Hem size bütün filozoflara ders verecek kitap ve hikmet öğretiyor, okuma-yazma bilmezken size kitap ve yazı belletiyor. Her türlü hikmeti içine alan hukuk ilmi ve şartlarını, kanun koymadaki hikmeti, yüksek ahlâkı, toplumun sırlarını, insanlığın menfaatini, dünya ve ahiret ilmini, kâinat nizamında geçerli ve hükümran olan kanunları ve ilâhî sünnetin sonucunu, bunların tatbik ve uygulama şeklini sözlü ve fiilî sünneti ile öğretiyor. ve size hiç bilmediğiniz, akıl ve düşünce ile bilme imkanını bulamayacağınız şeyleri, gayba ait sırları ve ahiretle ilgili durumları vahy ile bilip öğretiyor. Öğretiyor da sizi dünyanın üstadı, cihanın hakimi olacak ve bütün insanların örnek alacakları, orta yolu tutan bir ümmet teşkil edecek bir hale getiriyor.
İşte biz, ilâhlık şanımızla size İbrahim'in duasında olduğu üzere böyle bir peygamber gönderdiğimiz gibi, kıblenizi değiştirip tesbit etmek suretiyle de size olan nimetimi tamamlamak için bu hak emri verdim.
"Muhammed (s.a.v.) insanlığa ne getirdi?" diye sorulacak olursa, bu âyeti okumak yeterlidir. Hz. Muhammed'in peygamber olarak gönderilişinde gerek dünya ve gerekse ahiretle ilgili böyle büyük bir nimeti tamamlama vardır.

SEYYİDÜ'L-MÜRSELÎN Hz. Muhammed (s.a.v) i ZİYÂRET

SEYYİDÜ'L-MÜRSELÎN Hz. Muhammed (s.a.v) i ZİYÂRET

Mescid-i Harâm'ın fazîleti;Mescid-i Nebî'nin fazîleti MEDÎNE'DE MESCİD-İ SAÂDET'TE KILINAN BİR NAMAZIN, MESCİD-İ HARAM MÜSTESNÂ OLMAK ÜZERE, DİĞER MESCİDLERDE KILINAN BİN NAMAZDAN HAYIRLI OLDUĞUNA DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir:
Benim şu (Medîne'deki) mescidimde kılınan bir namâz, (Mekke'deki) Mescid-i Harâm müstesnâ olmak üzere, başka mescidlerde kılınan bin namazdan (ecr ü sevâb cihetiyle) hayırlıdır. 605
SEYYİDÜ'L-MÜRSELÎN SALLA'LLÂHU ALEYHİ VE SELLEM'İ ZİYÂRET Kuba Mescidini ziyâret KUBÂ MESCİDİNİN FAZÎLETİ HAKKINDA ABDULLÂH İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer İbn-i Ömer, duhâ vakti namaz kılmazdı. Yalnız iki gündeki hâli bundan müstesnâ idi. (Bunun biri) Mekke'ye geldiği gündür. Çünkü İbn-i Ömer Mekke'ye duhâ vakti gelirdi. Müteâkıben (Beyt-i Şerîf'i) tavâf ederdi. Sonra da Makâm(-ı İbrâhîm)'in arka tarafında iki rek'at namaz kılardı. (Diğeri) Kubâ Mescidi'ne geldiği gündür. Çünkü İbn-i Ömer, her cumartesi günü Kubâ Mescidi'ni ziyârete gelirdi. Mescid'e girince oradan namaz kılmadan çıkmayı çirkin görürdü de nihâyet Mescid'de namaz kılardı. Ve Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in (her cumartesi günü) bu Kubâ mescidini yaya veyâhut binitli olarak ziyâret ettiğini (ve iki rek'at namaz kıldığını) haber verirdi. Ve yine der idi ki: dostlarımın nasıl ziyâret ettiklerini gördüm ise, ben de o sûretle ziyâret ederim, ve ben, gece veya gündüz herhangi saatte namaz kılan bir kimseyi namazından men' etmem. Şu kadar ki, onlar da (namaz için) güneşin doğduğu veyâhut battığı vakti intihâb etmesinler. 606
SEYYİDÜ'L-MÜRSELÎN SALLA'LLÂHU ALEYHİ VE SELLEM'İ ZİYÂRET Mescid-i Nebî'nin fazîleti EVİMLE MİNBERİM ARASI CENNET BAHÇELERİNDEN BİR BAHÇEDİR, BUYURULDUĞUNA DÂİR EBÛ HÜREYRE RİVÂYETİ Ebû Hüreyre Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'den naklederek şöyle rivâyet edilmiştir: Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem buyurmuştur ki:
Evimle minberim arasındaki sâha, Cennet bahçelerinden bir bahçedir. Minberim de (bana bahşedilen Kevser) havzımın üzerinde (kurulmuş bulunmakta) dır. 607

RESULULLAH'IN FAZİLET VE MENKIBELERİ

RESULULLAH'IN FAZİLET VE MENKIBELERİ

4316 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"İnsanlar (Kıyamet günü) diriltilecekleri zaman yerden ilk çıkacak olan benim. Onlar (huzur-u ilahiye) geldiklerinde (onlar adına) hatipleri ben olacağım. (Allah'ın rahmetinden) ümidlerini kestiklerinde (rahmet ve mağfireti) onlara ben müjdeliyeceğim. O gün Livâu'l-hamd (şükür sancağı) benim elimde olacak. Ademoğlunun Allah'a en kerim olanı da benim. Bunda fahr yok!"
Tirmizi, Menakıb 2, (3614).
4317 - Ubey İbnu Ka'b radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Kıyamet günü geldi mi, ben peygamberlerin imamı, hatibi ve (onlar arasında) şefaat (etmeye yetki) sahibi olacağım. Bunda övünme yok."
Tirmizi, Menakıb 3, (3617).
4318 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Bana beş şey verilmiştir ki, bunlar benden önceki peygamberlerden hiçbirine verilmemiştir.
- Her peygamber sadece kendi kavmine gönderilmiştir. Ben ise kırmızılara (Acemlere) ve siyahlara (Araplara) da gönderildim.
- Bana ganimetler helal kılındı. Halbuki benden öncekilerden kimseye helal değildi.
- Yer bana tahâr, pâk ve mescid kılındı. Her kim namaz vaktine girerse, nerede olursa olsun namazını kılar.
- Ben, bir aylık mesafede olan duşmanımın içine düşen bir korku ile yardıma mazhar oldum.
- Bana şefaat (etme yetkisi) verildi."
Buhari, Teyemmüm 3, Salat 56, humus 8; Müslim, Mesacid 3, (521); Nesai, Gusl 26, (1, 210-211).
Nesai bir rivayette şu ziyadeyi kaydetmiştir:
"Ben, cevâmi'u'l-kelim (veciz sözlerle de gönderildim)."
4319 - Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "İnsanlara karşı üç şeyle faziletli (üstün) kılındık:
- Saflarımız meleklerin safları düzeninde kılındı.
- Arzın tamamı bize mescid kılındı.
- Toprak bize, su bulamadığımız zaman, tahûr (temiz ve temizleyici) kılındı."
Müslim, Mesâcid 4, (522).
4320 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Her peygambere mutlaka insanların inanmakta olageldikleri şeyler cinsinden bir mucize verilmiştir. ama bana verilen (mucize) ise vahiydir ve bunu bana Allah vahyetmiştir. Bu sebeple Kıyamet günü, diğer peygamberlere nazaran etbâı en çok olan peygamberin ben olacağımı ümid ediyorum."
Buhari, Fezâilu'l-Kur'ân 1, İ'tisam 1; Müslim, İman 239, (152).
4321 - Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Ademoğlu nesillerinin en temizinden süzüle süzüle gelerek içinde bulunduğum nesilde ortaya çıktım."
Buhari, Menakıb 23.
4322 - Yine Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Benimle benden önceki diğer peygamberlerin misali, şu adamın misali gibidir: Adam mükemmel ve güzel bir ev yapmıştır, sadece köşelerinin birinde bir kerpiç yeri boş kalmıştır. Halk evi hayran hayran dolaşmaya başlar ve (o eksikliği görüp): "Bu eksik kerpiç konulmayacak mı?" der. İşte ben bu kerpiçim, ben peygamberlerin sonuncusuyum."
Buhari, Menakıb 18; Müslim, Fedail 21, (2286).
4323 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Ben kıyamet günü cennetin kapısına gelip açılmasını isterim. Hâzin (kapıcı melek): "Sen kimsin?" diye seslenir. Ben:
"Muhammed'im!" derim. Bunun üzerine:
"Sana açıyorum. Senden önce kimseye açmamakla emrolundum!" diyecek!"
Müslim, İman 333, (197).
4324 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün) yatsı namazını kıldı. Sonra namazdan çıkınca elimden tuttu. Bathâ-i Mekke'ye kadar gidip orada beni oturttu. (Yere dairevi) bir hat çizip:
"Hattından dışarı çıkma! Sana bazı kimseler gelecek, sakın onlara bir şey söyleme. Zira onlar seninle konuşacak değiller!" buyurdu. Sonra dilediği yere çekip gitti. Ben çizgimin içinde otururken bana bir grup insan geldi. Esmer rankleriyle sanki Hindûlara benziyorlardı. (Pek uzun olan) saçları, vücutlarını öylesine örtmüştü ki, ne bir avret yerlerini ne de bir elbiselerini görüyordum. Bana kadar geldiler, ancak çizgiyi geçmediler. Sonra Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm(ın gittiği yere) yürüdüler.
Gecenin sonuna doğru Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, ben otururken yanıma geldi ve çizgiden içeri girdi. Dizime dayanıp yattı. Yatınca (ağzından) soludu. Ben oturuyordum. O da dizime dayanmış vaziyette böyle duruyorduk. Derken, üzerinde beyaz elbiseler olan bir grup adam geldi. Güzelliklerinin derecesini Allah bilebilir. Bana kadar yaklaştılar. Bir kısmı Aleyhissalatu vesselam'ın baş tarafına, bir kısmı da ayakları tarafına oturdular. Sonra aralarında konuşarak:
"Biz şimdiye kadar bu peygambere verilen gibisinin, bir başkasına verildiğini hiç görmedik. Bunun gözleri kapalı, kalbi uyanık. Ona bir misal verin!" (dediler ve şu temsili anlattılar):
"Bir efendi köşk yaptırmış, sonra bir ziyafet verip sofra kurmuş, insanları yiyip içmeye çağırmıştır. İcabet edenler gelip yemeğinden yiyip, suyundan içmiştir. İcabet etmeyenleri de cezalandırmıştır" dediler ve kalktılar. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm da kendine geldi ve:
"Şunların ne dediklerini işittim. Onların kim olduklarını biliyor musun?" dedi. ben: "Allah ve Resûlü bilir!" dedim.
"Onlar meleklerdi!" buyurdu ve ilave etti:
"Onların getirdikleri temsilin manasını anladın mı?"
"Allah ve Resûlü bilir!" dedim. Aleyhissalatu vesselam açıkladı:
"Rahmen (olan Rabbimiz) cenneti kurdu. Kullarını ona davet etti. Kim davete icabet ederse cennete girer, kim de icabet etmezse onu cezalandırır."
Tirmizi, Emsal 1, (2865).
4325 - Abdullah İbnu Hişam radıyallahu anh anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ile beraberdik. O sırada, Aleyhissalatu vesselam, Ömer radıyallahu anh'ın elinden tutmuştu. Hz. Ömer:
"Ey Allah'ın Resûlü! Sen bana, nefsim hariç herşeyden daha sevgilisin!" dedi. Resûlullah hemen şu cevabı verdi:
"Hayır! Nefsimi elinde tutan Zât-ı Zülcelâl'e yemin ederim, ben sana nefsinden de sevgili olmadıkça (imanın eksiktir)!"
Hz. Ömer radıyallahu anh:
"Şimdi, sen bana nefsimden de sevgilisin!" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam:
"İşte şimdi (kâmil imâna erdin) ey Ömer!" buyurdular."
Buhari, Fedailu'l-Ashab 6, İsti'zân 27, Eyman 3.
4326 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Muhammed'in nefsi yed-i kudretinde bulunan Zât-ı Zülcelâl'e yemin olsun ki, sizden birine, beni görmeyeceği bir gün gelecek ki, o gün beni beraberlerinde görmek, ona ehlinden ve malından daha makbul olacak."
Resûlullah'ın bu sözünü, Ashab, kendilerine ölümünü haber veriyor diye yorumladılar. Bunun üzerine, ölümüyle kendisini kaybedince getirmiş olduğu bereketleri müşahede ettikleri müddetçe duyacakları, Aleyhissalatu vesselam'a kavuşma temennisini kasdettiğini bildirdi."
Müslim, Fezail 142, (2364).
4327 - Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh hazretleri anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü! dendi. Sana peygamberlik ne zaman vacib oldu?
Şöyle cevap verdi:
"Hz. Adem ruhla cesed arasında iken!"
Tirmizi, Menakıb 1, (3613).
4328 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Sizden hiç kimse yoktur ki ona, biri şeytandan diğeri melekten olmak üzere yanından ayrılmayan "karîn" tevkil edilmemiş olsun!"
"Size de mi ey Allah'ın Resûlü!" denildi.
"Bana da!" buyurdular. Ancak, Allah ona karşı bana yardım etti de o müslüman oldu. Artık o bana hayırdan başka bir şey emretmiyor!"
Müslim, Münafıkûn 69, (2814).
4329 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Bana bir mü'min selam verdi mi, kendisine mukabele etmem için Allah ruhumu bedenime iade eder. Ben de mutlaka selama mukabele ederim."
Ebu Davud, Menasik 100, (2041).
4330 - yine Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın Medine'ye girdiği gün, şehirdeki her şeyi aydınlık bürüdü, vefat ettiği günde ise her şey karardı. Defin işinden çıktığımız zaman hepimiz kalplerimizi (vahyin inkıtâı sebebiyle) üzüntülü bulduk."
Tirmizi, Menakıb 3, (3622).
4331 - İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (Hz. İbrahim'in duası olan): "Ey Rabbim şüphesiz ki o putlar insanlardan pek çoğunu saptırmıştır. Kim bana uyarsa muhakkak ki o bendendir. Kim de emirlerime karşı gelirse, şüphesiz ki sen çok bağışlayıcı, çok merhamet edicisin" (İbrahim 36) mealindeki ayeti ile, Hz. İsa'nın duası olan: "Eğer onlara azab edersen onlar senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan, elbette sen dilediğini yapmaya kadirsin ve sen herşeyi hikmetle yaparsın" (Maide 113) mealindeki ayeti tilavet buyurdu ve ellerini kaldırdı, şöyle yalvardı: "Allahım! Ümmetimi (mağfiret et), ümmetimi (mağfiret et!)" ve ağladı. Allah Teâla Hazretleri:
"Ey Cibril, Muhammed'e git! dedi. -Rabbin bildiği halde- niye ağladığını sor!" diye emretti. Cebrail aleyhisselam, O'na gelip niye ağladığını sordu. (Rabb Teâla'ya dönüp Muhammed'in) ne söylediğini -O çok iyi bildiği halde- haber verdi. Bunun üzerine Allah Teâla Hazretleri:
"Ey Cebrail! Muhammed'e git ve ona söyle ki: "Biz seni ümmetin hususunda razı edeceğiz, asla kederlendirmeyeceğiz."
Müslim, İman 346, (202).

26 Temmuz 2011 Salı

Peygamber Sevgisi

Peygamber Sevgisi

Abdullah b. Ebu Bekir’den:
“Sab. Muaz (r.a.) Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e: Ya Rasülullah! Sana bir çardak yapmayalım mı= hiç olmazsa altında rahat oturursun. Biz de senin yanında bir takım süvarileri bıraktıktan sonra düşmanla karşılaşmaya çıkarız. Cenab-ı Hak eğer bizi üste çıkarıp onarı yenilgiye uğratırsa ne ala. Yok eğer diğer ihtimal olarsa o zaman hiç olmazsa yanında kalan süvarilerle birlikte bizimle beraber savaşa çıkmayanların yanına dönersin. O zaman onlar seni korur. Ve seninle beraber savaşa çıkarlar. Zira onların içinde öyle kimseler vardır ki bizim sana olan bağlılık ve sevgimiz, onlarınkinden fazla ve hayır ile dua etti. Sonra da Rasülullah (s.a.v.)’a altında istirahat edeceği bir çardak yapıldı.
Bir gün Efendimiz (s.a.v.)’i ziyaret ettiğimde yüzünün rengi soluk gördüm. Ya Rasülullah! Babam sana feda olsun. Benzin niçin solmuştur? Diye sordum.

Üç gündür bir canlının yiyebileceği herhangi  bir şey karnına girmemiştir. Buyurdu. Bunun üzerine hemen kalkıp gittim ve develerini sulamakta olan bir yahudiye rastladım. Ona kovası bir hurmaya olmak üzere su çektim kuyudan. Efendimiz (s.a.v.) yanına döndüğün zaman ben de bir miktar hurma birikmişti. Bana bu hurmaları nereden getirdin? Diye sordu. Ona durumu anlattım. Ey Ka’b! Beni seviyor musun? Buyurdu. Babam sana feda olsun, seni sevmez olur muyum? Dedim. Beni seven kimseye yoksulluk, selin kendi yatağındaki akışından daha hızlı olarak yol alır, senin başına bir bela gelecektir. Ona karşı kendin için bir ilah hazırla, buyurdu. Bundan sonra Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Ka’b’ı ortalıkta göremedi ve –Ka’b ne yapıyor? Birkaç gündür gözükmüyor diye sordu. Ona: -hastadır, dediler. Bunun için kalkıp Ka’b’ın yanına hazır bulunan annesi de- Cennet sana kutlu olsun, dedi. Efendimiz (s.a.v.): Allah’ın nam ve hesabına konuşan bu kadın kimdir? Diye sordu. Ka’b’ın annesidir, dediler. Peygamber Efendimiz (s.a.v.): Ey Ka’b’ın annesi, sen ne bilirsin? Belki senin oğlun kendisine yararı bulunmayan bir laf söylemiş ve yaptığı iyilikler Allah (c.c.) yolunda olmadığı için ona bir yarar sağlamamıştır, buyurdu.
Rasülullah (s.a.v.) sevgisi ile ilgili bir mülahaza 
“Eğer Adem (a.s.), cennete, yediği memnu (meyvenin cezası olarak yeryüzüne indirileceğini ve kendi sulbünden Hz. Muhammed (s.a.v.) gibi bir insanın geleceğini bilseydi, o memnu ağacı dallarıyla birlikte hepsini yerdi” denilmiştir. 
Ka’b b. Alkame’den
Garefe b. Haris el-Kindi (r.a.): Efendimiz (s.a.v.)’in Ashabındandı. İkrime b. Ebu Cehil ile birlikte Yemen’de mürtetlerin savaşında bulunmuştu. Bir gün Mısır’da Mendegun adında bir Hıristiyan yanından geçerken, Hıristiyan’ı Müslümanlığa davet etti. Zımmi ise Müslümanlığı kabul etmediği gibi bir de Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e küferedek sövdü. Bunun üzerine Garefe (r.a.)’de hristiyanı dövdü ve burnunu kırdı. (bir rivayette öldürdü). Olay Mısır valisi Amr b. As’a intikal etti. Amr b. As, Garefe’ye: biz onlara teminat vermiş bulunuyoruz, dedi. Garefe’de : Allah (c.c.) bizi onlara, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e alenen sövsünler, dini duygularımızı incitsinler diye teminat vermekten muhafaza buyursun, dedi. 
Eslem’den
“Ömer b. Hattab, Efendimiz (s.a.v.)’in kerimesiz Fatıma’yı ziyaret ederek:
Ey Fatıma! Yemin ederim ki, Rasülullah (s.a.v.)’ın senden çok, herhangi bir kimseyi sevdiğini görmedim. Onunu için benim de -yemin ederim ki- insanlar içinde babandan sonra en sevdiğim kimse sensin, dedi. 
Hıbban, mensup olduğu kabilenin birkaç yaşlısından:
“Bedir günü Peygamber Efendimiz (s.a.v.), ashabın saflarını elindeki bir çubukla düzeltirken Adiy b. Neccaroğulları kabilesinden Sevad b. Guzeyye’nin yanından geçti. Sevad, saftan biraz ileride durmuştu. Efendimiz (s.a.v.), çubuğu Sevad’ın karnına dürterek: safa gir, dedi. Sevad: Ya Rasülallah! Sen beni incittin. Halbuki Cenab-ı Hakk seni adil ve hakkaniyet icra etmek için göndermiştir. O halde senden kısas almam için bana imkan vermelisin, dedi. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.) ona hemen karnını açtı. Sevad (r.a.)’da Efendimiz (s.a.v.)’i kucaklayıp karnını öpmeye başladır. Efendimiz (s.a.v.): Sevad, bu nedir? Niçin böyle yapıyorsun? Buyurdu. Sevad: Ya Rasülallah! biz savaşa gidiyoruz. Sağ kalıp kalmayacağımı bilemiyorum. Ölümümden önce derimin senin derine değmesini istedim, dedi.
Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.) onu bu davranışını hoş karşılayıp ona dua etti 
İbrahim b. Abdurrahman b. Abdu’l-kaariy’den
“Abdullan b. Ömer (r.a.), elini Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in oturduğu minberin baş ayağı üzerine koyduktan sonra kaldırıp alnı üzerine koyardı”
Yezid b. Abdullah b. Kuseyt’ten
“Ashab-ı kiram’dan kaç kişiyi gördüm, cemaat dağıldıktan sonra, sağ elleri ile minberin kabir tarafına düşen topuğundan tutar ve yüzlerini kıbleye çevirerek dua ederlerdi.
Asım b. Muhammed babasından
“ibn-i Ömer (r.a.)’nın Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’den söz edip de gözlerinin yaşarmadığını işitmedim
Müsenna b. Said ez-Zari’den:
“Enes b. Malik (r.a.): Rüyamda sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i görmediğim bir geçe yoktur” diyor ve ondan sonra ağlıyordu.
Yavuz Sultan Selim’in Hicaz seferi dönüşü hilafetle birlikte getirtmiş olduğu mukaddes emanetlerin muhafaza edildiği Hırka-i Saadette sabahtan akşama kadar Kur'an- Kerim okunurdu. Hafızlar okurlardı. Bu emri Yavuz vermişti. Ve 50-60 yıl önce müze oluncaya dek bu iş devam etmişti. Şimdi mükedder Kur'an- Kerim sesine hasret Yavuz’unun bekliyor. 
Abdurrahman b. Haris b. Ebu Hürdas es-Sülemi (r.a.)’den;
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in yanında idik. Abdest almak için su istedi. Getirdikleri zaman elini suya daldırarak abdest aldı. Biz de arkasından  hemen koşup kabın içinde kalan sudan avuçlarla aldık. Peygamber Efendimiz (s.a.v.): niçin böyle yapıyorsunuz? Diye sordu. Allah (c.c.) ile Peygamberinin sevgisini kazanmak için, dedik. Eğer Allah (c.c.) ile Peygamberinin sizi sevmesini istiyorsanız, size güvenilip teslim edilen herhangi bir şeyde hıyanet etmeyin. Konuştuğunuz zaman doğru söyleyin ve size komşuluk yapanlara iyi davranın, buyurdu. 
Abdurrahman b. Ebu Leyla babasından:
“Üseyd b. Hudayr, iyi, güler yüzlü ve şakacı bir kimse idi. Bir gün Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in yanında konuşup şaka yaparken, Efendimiz (s.a.v.) böğrünü dürttü. Üseyd: Ya Rasülallah! Sen beni incittin, dedi. Efendimiz (s.a.v.), benden kısas al, dedi. Üseyd: senin üstünde gömlek var ben ise çıplak idim, dedi.
Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.) gömleğini çıkarttı. O da hemen Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i kucaklayıp:
Anam babam sana feda olsun. İşte ben bunu istiyordum, diyerek Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i öpmeye başladı. 
Zühri’den:
“Ensar’dan doğruluğunda şüphem bulunmayan birisi bana şöyle dedi: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) abdest aldığı zaman ashab koşuşup onun abdest sularını yüz ve gözlerine sürerlerdi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) onlara. Niçin böyle yapıyorsunuz? Diye sordu. Ashab: bu teberruken yapıyoruz. Dediler. Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu.
Kim Allah (c.c.) ile peygamberin kendisini sevmelerini istiyorsa, doğru konuşsun, emanete hıyanet etmesin ve komşusunu in itmesin
Zühri’den:
Abdullah b. Huzafe (r.a.)’yi şakacıdır ve boş şeylerle uğraşmaktadır, diye şikayet ettiler.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.):
Abdullah’tan vazgeçin (‘onu bırakın). Abdullah, Allah ve Rasülünü gerçekten seven bir kimsedir, buyurdu. 
Ebu Davud’dan:
“Ebu zerr el-Gıfari (r.a.): Ya Rasülallah! Kişi bir takım kimseleri sever, fakat onların yaptığı gibi yapmaz, dedi. Efendimiz (s.a.v.). Ya Ebu Zerr, sen kimi seversen onunla berabersin, buyurdu. Ebu Zerr (r.a.) Ya Rasülallah! Ben Allah (c.c.) ve Rasülünü severim dedi. Efendimiz (s.a.v.) kuşkun olmasın ki, sen kimi seversen onunla berabersin, buyurdu.
Ebu Zerr (r.a.) bu sözünü bir daha tekrarladı. Efendimiz (s.a.v.) de yine aynı cevabı verdi.
Sizden hiçbiriniz beni canından, malından, evladından, ana-babasından ve bütün insanlardan daha ziyade sevmedikçe iman etmiş olmaz.
Abdullah b. Zübeyr (r.a.)’dan
Rasül ü Ekrem bir zaman idrarının bulunduğu bir tabağı ona vermiş ve sakın bir şey yapmayasın dedi. O ise dökmek için diye çıktığı evin dışındı, hemen o idrarı içmiş, midesine indirivermişti. Ve misk gibi kokuyordu buyuruyordu. 
Kadı Iyaz, Şifa-i Şerif Edra (r.a.)’dan
“Bir gece Efendimiz (s.a.v.)’in nöbetini tutuyordum. Bir ara birinin yüksek sesle Kur'an- Kerim okuduğunu işittim. O sırada Peygamber Efendimiz (s.a.v.) dışarı çıktı. Ona: Ya Rasülallah! Bu adam riyakardır, dedim. Efendimiz (s.a.v.): Bu adam Abdullah b. Zübeyr iken Rasülullah (s.a.v.): Onu incitmeyin. Allah onu incitmesin. O öyle bir kimsedir ki, Allah (c.c.) ile peygamberini gerçekten severdi, buyurdu.
Mezarını kazarken de: O’na geniş bir mezar kazın. Cenab-ı Hakk, ona genişlik versin, diye dua etti. Ashabdan biri: Ya Rasülallah! Görülüyor ki, sen onu için çok üzülüyorsun, dedi. Efendimiz (s.a.v.): Evet. Çünkü o, Allah iye Peygamberini severdi, buyurdu. 
Enes (r.a.)’dan:
Adamın biri Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e : Ya Rasülallah! Kıyamet ne zaman kopacak? Diye sordu. Efendimiz (s.a.v.): sen kıyamete ne hazırladın? Buyurdular. Adam: Hiçbir şeyim yoktur. Ancak şu var ki. Ben Allah (c.c.) ile onun Rasülünü çok severim, dedi. Efendimiz (s.a.v.): sen sevdiğin kimselerle berabersin, buyurdu. Bunun üzerine biz oradakiler Efendimiz (s.a.v.)‘in bu sözüne o kadar sevindik ki, o güne kadar hiçbir şeye böyle sevinmemiştik. Enes (r.a.) diyor ki: Ben Efendimiz (s.a.v.)’i Ebubekir ve Ömer (r.a.)’ı sevdiğim için onlarla beraber olacağımı umarım.”
Yine Enes (r.a.)
Rivayetinde: Adam: Ya Rasülallah! Kişi vardı ki ber kişiyi salih amelliri için sever, fakat kendisi o amelleri yapmaz, dedi. Rasülullah (s.a.v.): el mer’u mea men ehabbeh buyurdular.
Muaz b. Cebel (r.a.)’dan
“Peygamber Efendimiz (s.a.v.), beni Yemen’e gönderdiği zaman bir takım tavsiyelerde bulunmak üzere benimle beraber bir miktar yürüdü. Ben binmiştim, kendisi benim yanımda yaya yürüyordu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) sizlerini bitirdikten sonra: Ya Muaz!, bil ki birbirimizi bir daha göremeyiz ve şu mescidimle kabrimin yanından geçersin, buyurdu. Bunun üzerine ağladım. Sonra dönüp yüzünü Medine’ye doğru çevirdi ve : “Kim, nerede olursa olsun takvadan ayrılmazsa işte o kimse insanlardan bana en yakım olandır,” buyurdu.
Bir başka senetle da Asım b. Humeyd’den: Efendimiz (s.a.v.), Muaz’a : Ağlama Muaz! Zira ağlamak şeytanın işidir, buyurdular. 
Abdullah b. Revaha
Hz. Aişe’den:
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir Cuma günü minberde oturarak cemaate : Oturun, derken Abdullah b. Revaha onu bu sesini Beni ........Ganın semtinde işitti ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in emrine uymak üzere hemen olduğu yere oturdu. Onun bu davranışını sonradan öğrenen Efendimiz (s.a.v.) de bundan hoşlanıp ona: Allah (c.c.) senin kendisine ve Peygamberine olan itaat isteğini arttırsın, diye dua etti.  
Sefine (r.a.)’dan:
“Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hacamat ile kendinden kan aldırdı ve bana Bu kanı götür. Hayvan, kuş ve insanların yetişemediği bir yere gün, buyurdu.
Ben de kendisinden ayrıldıktan sonra içtim ve döndükten sonra kendisine içtiğimi söyledim
O da güldü. 
Ebu Hurayre’den:
Rasulullah (a.s.) buyurdular ki;
Ümmetimin beni en çok sevenlerinden bazıları, benden sonra gelecek bir takım insanlardır. Bunlardın her biri, ailesini ve malını feda ederek beni görmüş olmayı arzu edeceklerdir. 
Saçlarını zayi etmemeleri
Enes (r.a.) anlatıyor:
Peygamberimizi saçlarını kestirirken gördüm. Berber saçları keserken, sahabiler Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in etrafında dört dönüyor, yere bir tek kıl bile düşürmeden bütün saçları topluyorlardı. 
Talha b. Bera Huseyn b. Vahvah el-Ensari’den;
“Talha b. Bera (r.a.), Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i gördükçe etrafında dolanıp el ve ayaklarını öpen bir delikanlı idi. Bir gün Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e Ya Rasülallah! Ne istersen bana emret. Hiçbir emrinizi kırmam, dedi. Talha genç olduğu için onun bu sözü Efendimiz (s.a.v.)’in hoşuna gitti. Ve ona: öyleyse git babanı öldür, dedi. O da Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in emrini yerine getirmek için hemen yerinden fırlayıp dışarı çıktı. Fakat Peygamber Efendimiz (s.a.v.) onu arkasından çağırarak: gel, gel! Ben yakınlık bağını çiğnetmek için gönderilmedim. (diğer rivayette. Dinimizde yakınlık bağını kesmek yoktur. Fakat ben dine olan bağlılığında bir kuşku olmamasını istediler. Buyuruyorlar. Talha (r.a.) bundan sonra hastalandı. O sırada mevsimin kış idi. Efendimiz (s.a.v.) soğuk ve bulutlu bir günde ona uğradı. Ve yanından kalktıktan sonra ev halkına: ben onda ölüm alametleri görüyoruz. Öldüğü zaman bana haber verin ki, cenazesinde hazır bulunup, cenaze namazın kıldırayım, dedi. Fakat Efendimiz (s.a.v.) daha salim b. Avfoğulları mahallesine varmamışken Talha (r.a.) vefa etti. Ve arkasından da gece bastı. Ayrıca kendisi de: beni Rabbime çabuk kavuşturmak için hemen gönün. Efendimiz (s.a.v.)’i de çağırmayın. Zira benim yüzümden Yahudilerin bir su-i kastına uğramasından korkarım, dediği için Efendimiz (s.a.v.)’e haber vermeden gömdüler. Ve ancak sabah öldükten sonra Rasülullah (s.a.v.)’ı haberdar ettiler o da gider kabrinin üzerinde durdu ve ashab arkasında saf bağladıktan sonra ellerini havaya kaldırarak: Ey Rabbim onu güler yüz ve sevinçle karşıla diye dua etti.
Hayat’s-Sahabe, c.2, s. 480 (el-karz; c.VII, s. 50, el-isabe cII, s227)

Hüreym b. Fatik sehl b. Hanzele el-Abşemi (r.a.)’dan
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bana: şu Hüreym b. Fatik el-Esedi ne iyi bir adamdır. Eğer o uzun saçı ve yerde sürünen elbisesi olmasıydı, dedi. 
Hüreym (r.a.)’da, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in, hakkında böyle söylediğini duyunca makası alıp saçını kulaklarının ve elbisesinin de bacaklarının ortasına kadar kesti.  
Rasulullah sas ashaptan birisinin evine bir münasebetle gider, kapıyı çalar, selam verir. Evdekiler de ‘kim o?’ derler. Efendimiz sas selamı tekrarlar, ama selama cevap gelmez. Tekrar selam verir yine aynı şekilde selam alınmaz, alındığı duyulmaz. Bu şekilde üç kez selamı tekrarladı efendimiz, ancak üçüncü kez cevap geldi selamına. 
‘Ve aleykesselam ve rahmetullahi ve berakaatühü ya rasulallah.’
Efendimiz onlara bunun sebebini sordu, ‘Niçin ilk ve ikinci kez olan selamlarıma cevap vermediniz?’ ‘Ya Rasulallah! Biz senin selâmını içimizden gizlice alıp cevap verdik ki birkaç kere tekrar edesin selamı da Allah Senin selâmın vesilesiyle evimize bereketler indirsin istedik.’ 
Ebubekir ( Radiyallahi Anh) ayağa kaltı ve mescidi Haram’da bulunanları yüksek sesle İslam dinine davet etti.
Henüz başlamıştı konuşmasına. Derhal sağdan soldan sataşmalar oldu, çeşitli sesler onun sesini bastırdı.
Söyletmeyin şu sabiiyi, verin cezasını.
Kısa zamanda Hz. Ebubekir’in sesi kesildi, utbe ayağındaki ayakkabılarla onun yüzüne vuruyor, karnını tekmeliyordu. Kavgi fazla sürmedi. Yerde baygın yatan Ebubekir’in burnu yüzünden ayırdedilmez hale gelmişti. Bu arada Mescid-i Haram’da, kendi kabilelerin arasına yerleşen Müslümanlara da hücum edilmiş onlar da hırpalanmıştı.
Hz. Ebubekir’i evine taşıdılar. Kendinden geçmişti. Ara sıra ona sesleniyor fakat cevap alamıyorlardı. Saatler geçti, gün batarken birkaç kelime mırıldandığı görüldü
Rasulullah ne haldedir?
Akrabalarının canı sıkıldı. Ölüp gidiyorsun hala O’nu düşünüyorsun.annesi Ümmü’l-Hayr ayılınca ona birşeyler yedirmek istedi. O Efendimiz ( Sallallâhu Aleyhi Ve Sellem )' i sordu. Cevap almadan yiyemiyordu. İyi olduğu haberi getirilince yemek yiyebildi. 
BOYKOT
Eldeki yiyecekler pek az yenilmesine rağmen tükendi. Müthiş bir açlık başladı. Sabahleyin aç kalkanlar bir tek lokma yiyemeden akşamı buluyor, yine sabaha aç kavuşuyorlardı. Hayvanlar aç, insanlar açtı. Açlıktan dermansız kalan küçücük yavruların iniltileri, feryatları etraftan duyuluyor, sağda solda bulunana ağaç yaprakları yeniyor, kabuklar kemiriliyor, deri parçaları dişler arasında çiğneniyordu. Bulunabilen her çeşit hayvan leşi hiç düşünmeden pişirilip sofraya konuluyordu.
Osman b. Maz’un boykota maruz kalmamıştı. Fakat müminlerin çektikleri sıkıntıları görünce dayanamadı ve rahatı bırakıp Efendimiz ( Sallallâhu Aleyhi Ve Sellem )' in ve ashabın yanına gitti. 
 Hz. Ebubekir ; Efendimiz ( Sallallâhu Aleyhi Ve Sellem )' e dünyanın temessülü, soğuk su......
Uhut’ta bir aralık Efendimiz ( Sallallâhu Aleyhi Ve Sellem )' in öldüğü şayiası yayılmıştı. Kalbi ızdırap içerisinde Medine’den bir kadın koşarak uhuda gelmişti. O 6 km’lik mesafeyi koşarak kat etmiş nihayet uhuda yaklaştığında birisi Sümeyra işte baban şurada doğranıp biçildi. O babasına bakmıyor devamlı Eyne Rasulallah diyordu. Birkaç adım ilerde birisi Sümera işte evlatların ikisi de burda şehit olmuş yatıyor kan-revan içerisinde, o evlatlarına da bakmıyor Rasülallah nerede diyordu. Biraz sonra kocası Abdullah’ın naşını gösteriliyor, o yine nerede Rasülallah nerede diyordu. Zira Efendimiz ( Sallallâhu Aleyhi Ve Sellem )' siz bir dünyada ber evladı, babayı neyliyem diyordu. Sonra kan revan çerisinde Efendimiz ( Sallallâhu Aleyhi Ve Sellem )' izi bulmuştu. Birkaç metre kala kendini yere attı. Yeri öpe öpe Efendimiz ( Sallallâhu Aleyhi Ve Sellem )' izin yanına kadar gitti. Ve dudaklarından şu söz döküldü.
“Küllü musibetin ba’de zalike celal ya rasulallah”

Hz. Peygamber'in Mu'cizeleri


Hz. Peygamber'in Mu'cizeleri  

RESÛL-İ EKREM'İN PARMAKLARI ARASINDAN SU FIŞKIRIŞI VE BU SU İLE ÜÇ YÜZ KADAR KİMSENİN İÇMESİNE VE ABDEST ALMASINA DÂİR ENES İBN-İ MÂLİK HADÎSİ
Enes b. Mâlik Rivâyete göre, müşârün-ileyh demiştir ki: Bir kere Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (Medîne çarşısının bir semti olan) Zevrâ'da iken (ikindi namazının vakti yaklaşmıştı ve abdest suyu arayıp bulamamışlardı. Bunun üzerine) Resûlullah'ın huzûruna bir kap (içinde bir miktar su) getirildi. Müteâkıben Resûlullah elini kab(ın içindeki suy)a koydu. Hemen parmakları arasından su fışkırmağa başladı. Orada bulunan cemâat abdest al(ıncaya kadar devâm et)ti. (Enes İbn-i Mâlik'in râvîsi) Katâde der ki: Ben, Enes İbn-i Mâlik'e: - Orada kaç kişi idiniz? diye sordum. O da: - Üç yüz, yâhut üç yüz kadar, diye cevap verdi. 1465
Hz. Peygamber'in mu'cizeleri RESÛL-İ EKREM'İN SU MU'CİZESİ VE BİR SEFERDE PARMAKLARI ARASINDAN SU AKTIĞI HAKKINDA ABDULLÂH İBN-İ MES'ÛD HADÎSİ Abdullâh b. Mes'ûd Öyle dediği rivâyet olunmuştur: biz (Peygamber'in Ashâbı) âdet hilâfı olan umûru, bereket ve hayır sayardık. Siz ise bunlar (ın hepsin)i korkutmak (için izhâr edilir) sanıyorsunuz. Biz bir seferde Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem ile berâber bulunduk. Suyumuz azalmıştı. (Kafile aşırı bir susuzluk karşısında kalmıştı.) Bunun üzerine Resûlullah: - Haydi bana bir mikdar su artığı bulup getiriniz! dedi. Ashâb, içinde az bir mikdar su bulunan bir kap getirdiler. Resûlullah bu kabın içine elini koydu. Sonra Ashâb'a: - Haydi temiz ve mübârek suya geliniz! (Abdest alınız!). Suyun artışı ise Allah'tandır, buyurdu. Ve hakîkaten Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in parmakları arasından su kaynayıp aktığını gördüm. Yine biz, (Resûlullah'ın yanında) yemek yenirken taâmın Subhâna'llah dediğini işitirdik. 1466
Kıyâmet alâmetleri RESÛL-İ EKREM'İN İSTİKBÂLE ÂİT HABERLER VERMESİ MU'CİZESİ HAKKINDAKİ RİVÂYETLER
Ebû Hüreyre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'den: Siz ayakkapları keçe olan bir kavim ile muhârebe etmedikçe kıyâmet kopmaz! dediği rivâyet olunmuştur. 1467
Kıyâmet alâmetleri RESÛL-İ EKREM'İN İSTİKBÂLE ÂİT HABERLER VERMESİ MU'CİZESİ HAKKINDAKİ RİVÂYETLER
Ebû Hüreyre Rivâyete göre, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: "Kıyâmet kopmaz, tâ ki, siz Arablar yabancı milletlerden Hûz ve Kirman halkı ile muhârebe etmedikçe" demiş (ve bu iki iklim halkını) yüzleri kırmızı, burunları basık, gözleri küçük, yüzleri -deri üstüne deri kaplanmış kalkanları gibi- kalın etli, ayakkapları da yün (keçe çarık) diye tavsîf buyurmuştur. 1468
Fitneden kaçmak;Hz. Peygamber'in haber verdiği fitneler BU ÜMMETİN HELÂKİ KUREYŞ KABÎLESİNDEN BİR KAÇ TECRÜBESİZ GENCİN ELİNDE OLACAĞINA DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ
Ebû Hüreyre Gelen bir rivâyete göre, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: - Kureyş'ten bir kısım insanlar (ileride) müslümanları (fitne ile), ölüme sürükleyecekler, buyurdu. Orada bulunan Ashâb: - Yâ Resûla'llah! Bize ne (yolda hareket etmemiz) emir buyurulur? diye sordular. Resûlullah: - Keşki nâs onlardan uzak bulunsalar, buyurdu. 1469
Hz. Peygamber'in haber verdiği fitneler;İslâm milletinin helâki Kureyş'ten birkaç gencin elindedir BU ÜMMETİN HELÂKİ KUREYŞ KABÎLESİNDEN BİR KAÇ TECRÜBESİZ GENCİN ELİNDE OLACAĞINA DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ
Ebû Hüreyre Şöyle dediği rivâyet olunmuştur. Kendisi (fıtraten) doğru sözlü (olan ve Allah tarafından) doğruluğu tasdîk olunan Resûlullah'ın: - Ümmetimin ölümü Kureyş'ten bir kaç gencin ellerindedir! buyurduğunu işittim. (Mecliste bulunan Mervân, Ebû Hüreyre'ye: - Gençler mi? demesi üzerine) Ebû Hüreyre: - İstersen filân oğulları, diye adlarını anabilirim! demiştir. 1470
Fitneden kaçmak;Hz. Peygamber'in haber verdiği fitneler İSTİKBÂLE ÂİT PEYGAMBERİMİZİN HABERLERİNİ EN ÇOK NAKLEDEN HUZEYFE İBN-İ YEMÂN'IN MÜHİM BİR RİVÂYETİ
Huzeyfe b. el-Yemânî Rivâyete göre, şöyle demiştir: Nâs, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e (geleceğe âit) hayır (lı işler) den sorarlardı. Ben de (tersine İslâm ümmetine gelecek) şerden -o şerrin bana erişmesinden korkarak- sorardım. Bu endîşe ile bir kere: - Yâ Resûla'llah! Biz vaktiyle câhiliyet devrinde şirk ve küfr içinde idik. Sonra Allah'ın Peygamber'i şu İslâm umdeleriyle bize geldi. Bu hayır ve saâdetten sonra, gelecek bir şer ve fitne var mıdır? diye sordum. Resûlullah: - Evet vardır, buyurdu. Ben: - O şerden ve fitneden sonra bir hayır ve salâh var mıdır? dedim. Resûlullah: - Evet, bir hayır ve salâh vardır. Fakat onun içinde bâzı şerr-ü fesâd bulunacak (hayırı bulandıracak, safvetini bozacak) buyurdu. Ben: - O hayrın (temizliğini bulandıran) kiri nedir? diye sordum. Resûlullah: - O devrin âmirlerinden bir zümre, ümmeti, benim sünnetim hilâfına idâre edecekler. Sen o devrin âmir ve vâlîlerinden bâzılarının hareketlerini (ma'rûf bulup) tasvîb, bâzılarının hareketlerini de (münker bulup) red edeceksin! buyurdu. Ben: - Yâ Resûla'llah! Bu karışık hayır devrinden sonra yine bir şerr-ü fesad devri hulûl edecek midir? dedim. Resûlullah: - Evet edecektir. O devirde bir takım dâîler (çığırtkanlar) halkı Cehennem kapılarına çağıracak. Her kim onların da'vetine icâbet ederse, onu Cehennem'e atacaklar, buyurdu. Ben: - Yâ Resûla'llah! Bu da'vetçileri bize vasfetseniz! dedim. Resûlullah: - Onlar bizim milletimizden insanlardır. Bizim dilimizle (bizim azîz duygularımıza seslenerek) konuşurlar. (Halbuki gönüllerinde hayırdan eser yoktur) buyurdu. Ben: - Yâ Resûla'llah! O (uğursuz) devir bana yetişirse (ben o devirde yaşarsam) nasıl hareket etmemi emredersiniz? dedim. Resûlullah: - İslâm cemâatine mütâbaat, ve onların devlet reîsine mutâvaat eyle! (Devlet reîsi zulmederse, seni divğr, malını alırsa bile sözünü dinle, itâat eyle!) buyurdu. Ben: - Yâ Resûla'llah! Onlar cemâat hâlinde değiller (de bozgunculukla parçlanmışlar) sa, başlarında devlet reîsi de yoksa, dedim. Resûlullah: - O fırkaların hepsinden ayrıl! (Evine çekil!). Velev ki bu i'tizâl, bir ağaç kökünü ısırman sûretiyle (meşakkatli) olsa bile. Artık ölüm erişinceye kadar bu i'tizâl üzere bulun! buyurdu. 1471
Hz. Peygamber'e yalan isnadı;Hz. Peygamber'in haber verdiği fitneler BU BÂBDA HAZRET-İ ALÎ'NİN HÂRİCÎLERİ KASTEDEREK BİR RİVÂYETİ
Alî b. Ebî Tâlib Rivâyete göre, şöyle demiştir: Ben size Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem (dilin) den bir şey haber verdiğimde (onu bir hakîkat olarak kabûl ediniz!) And olsun ki, gökten düş (erek öl) mem bana Peygamber'in dilinden yalan uydurmaktan daha sevimlidir. Fakat benimle sizin aranızda görüştüğümüz sıra size bir şey haber verdiğimde (ta'rîz etmiş olabilirim). Çünkü (muhâvere de bir harptir) harp (ise) hud'adır, (söz üstünlüğü de zaferidir). Ben Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim: - Âhır-zamanda yaşları küçük, tecrübeleri kıt bir zümre yetişecektir. Onlar (Hâricîler gibi mahlûkatın hayırlısı olan) Peygamber'in teblîgatından bahsedecekler. Fakat bunlar (şiddetle atılan) okun av (ı delerek av) dan öte çıktığı gibi İslâm (dînin) den hemen çıkıvereceklerdir. Onların îmanları boğazlarından öte geçmiyecektir. Siz onlara nerede rast gelirseniz hemen öldürünüz. Çünkü (bunlar bozguncudur) bunları öldürmekte, öldüren kişiye kıyâmet gününde ecr-ü sevâb vardır. 1472
İslâm'ın kemâle ereceği İSLÂM'IN İLK GÜNLERİNDE RESÛL-İ EKREM'İN ÇOK GEÇMEDEN İSLÂM ŞEVKET VE KUDRETİNİN CEZÎRETÜ'L-ARAB'A YAYILACAĞINI HABER VERMESİ MU'CİZESİ HAKKINDA HABBÂB İBN-İ ERET HADÎSÎ
Habbâb b. el-Eret Rivâyete göre, şöyle demiştir: (İslâm'ın ilk günlerinde bir gün) Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem Kâ'be'nin gölgesinde kaftanın yastık ederek dayandığı bir sırada kendisine (Kureyş müşriklerinin işkencelerinden) şikâyet etmiştik: - Yâ Resûla'llah! Bizim için Allah'dan nusrat, (müşriklere galebemizi) dileyemez misin? (Bunların zulmünden) halâsımız için Allah'a duâ edemez misin? demiştik. Resûlullah şöyle buyurdu: - (Ashâbım, sabrediniz!) Sizden önceki ümmetler içinde öyle (mazlûm) kişi bulunmuştur ki, müşrikler tarafından onun için yerde bir çukur kazılır, o (zavallı) kişi o çukura (başı meydanda kalarak) gömülürdü. Sonra bir testere getirilir. Başı üstüne konularak ikiye bölünürdü de (bu işkence) o mü'mini dîninden döndüremezdi. (Bir başkasına da) demir taraklarla etinin altındaki kemiği ve siniri taranı (larak işkence edi)lirdi de işkence o mü'mini dîninden çeviremezdi. Ashâbım! Allah'a yemîn ederim ki, şu İslâm dîni her halde ve muhakkak sûrette kemâle erecektir. Bir derecedeki, bir süvari (yalnız başına) San'a'dan Hadramut'a kadar (selâmetle) gidecek, Allah (Azze ve Celle) den başka hiç bir şeyden korkmıyacaktır. Yâhut (yolcu) koyun sâhibi (ise) koyunu üzerine kurt saldırmasından korkacaktır. Fakat Ashâb'ım acele ediyorsunuz! 1473
Hz. Peygamber'in huzûrunda bağırmak RESÛL-İ EKREM'İN SÂBİT İBN-İ KAYS (RADİYA'LLÂHU ANH) İ CENNETLE MÜJDELEMESİ VE SÂBİT'İN DE YEMÂME MUHÂREBESİNDE ŞEHÎD OLMASI HAKKINDA ENES İBN-İ MÂLİK HADÎSİ
Enes b. Mâlik Rivâyete göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem bir ara Sâbit İbn-i Kays'i kaybetmiş (görememiş) ti. (Sâbit İbn-i Kays'e ne oldu; hiç görünmiyor? diye sordu.) Ashâb'dan birisi: - Yâ Resûla'llah! Ben Sâbit'in hâl ve şânını sizin için öğrenirim! dedi. Ve o zât Sâbit'e gitti. Onu, evinde başını eğerek oturur bir halde bulmuş ve: - Ne haldesin? diye sormuş. O da: - Hâlim yaman kötü!. (Sâbit:) sesini Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in sesinden ziyâde yükseltir bir kimsedir. Onun şimdiye kadar işlediği hayır ve ibâdet hiç olmuştur. Artık Sâbit cehennemliktir, diye cevap vermiş. Bu adam da Resûlullah'a gelerek Sâbit şöyle söyledi, diye haber vermiştir. O Sahâbî ikinci def'a Sâbit'in yanına büyük bir müjde ile dönüp gitmiştir. Şöyle ki: Resûlullah Efendimiz o Sahâbî'ye: - Sâbit'e git, ona: Sen cehennemlik kişilerden değilsin, belki cennetlik bahtiyarlardansın, de! buyurmuştur. 1474
Kur'ân-ı Kerîm okumanın fazîleti;Sekînet BERÂ' İBN-İ ÂZİB (RADİYA'LLÂHU ANH) İN RİVÂYET ETTİĞİ SEKÎNE HADÎSİ
Berâ' b. Âzib Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Ashâb'dan) bir kişi (Üseyd İbn-i Hudayr, bir gece) Kehf (Sûresin) i okumuştu. Evinde de bir atı vardı. Bu sırada at ürkmeğe, deprenmeğe başladı. Bunun üzerine Üseyd: Yâ Rab, Sen âfetten emîn kıl! diye duâ etti. Hemen Üseyd'i duman gibi bir şey, yâhut bir bulut kapladı. Sonra (Üseyd) bu vâkıayı Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e hikâye etti. Resûlullah: - Oku ey kişi, durma oku! (Bu tecellîyi ganîmet bilerek her gece Kur'ân oku!). Çünkü o bulut gibi görülen şey Sekîne idi. (Allah'ın sekîneti, vekarı, rahmeti hâmil olan bir mahlûku idi.) Kur'ân dinlemek için, yâhut Kur'ân'ı tebcîl için inmişti, buyurdu. 1475
Hasta ziyâreti;Hastalık küçük günahlara kefârettir RESÛL-İ EKREM'İN HASTA ZİYÂRETİNDE: "HASTALIĞIN ZARARSIZ GEÇMİŞ OLSUN, GÜNAHLARINA KEFFÂRETTİR İNŞÂ-ALLÂH!" BUYURMAK ÂDETİ HAKKINDA ABDULLÂH İBN-İ ABBÂS HADÎSİ
Abdullâh b. Abbâs Rivâyete göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem bir kere İyâde (hasta, hatırı sormak) için (Kays İbn-i Ebî Hâzım adında) bir a'râbîyi ziyârete gitmişti. İbn-i Abbâs der ki: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem İyâde için bir hastanın yanına gittiğinde ona: zararsız geçmiş olsun, günahlarına kefârettir inşâ-Allah, demek i'tiyâdında idi. Bu a'râbîye de: - Hastalığın zararsız geçmiş olsun, günahlarına keffârettir inşâ-Allah, duâsında bulundu. A'râbî ise Resûlullah'a: - Sen, günahlarına keffârettir; geçmiş olsun, diyorsun, fakat hiç de öyle (geçici bir hastalık) değildir. Belki ergin bir ihtiyar hasta üzerinde (harâreti) galeyân edip onu kabirleri ziyârete gönderen hummâ hastalığıdır, di(yerek Resûlullah'ın duâsını karşıla)dı. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem de: - Şu halde pek iyi (öyle olsun!) buyurdu. 1476
Bir mürtedin fecî âkıbeti YEHÛDÎLERLE HIRİSTİYANLARIN MÜSLÜMANLIĞI İÇİNDEN YIKMAK İÇİN BÂZI KİMSELERİN MÜSLÜMAN OLUP SONRA İRTİDÂD EDEREK MÜSLÜMANLIK ALEYHİNDE TEFEVVÜHATTA BULUNMALARI HAKKINDA ENES İBN-İ MÂLİK HADÎSİ
Enes b. Mâlik Rivâyete göre, şöyle demiştir: (Neccar oğullarından) Hiristiyan bir kişi vardı. Sonra müslüman olmuştu. Bakare ve Âl-i İmrân (Sûrelerini) okumuştu. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e de vahiy kâtipliği yapmıştı. Bu adam sonra geri, Hiristiyanlığa döndü. (Ve kaçarak Hiristiyan câmiasına ihtihâk etti. Hiristiyanlar onu yüksek makamlara çıkardılar) Bu mürted: Muhammed bir şey bilmez. Yalnız benim kendisine yazdığım şeyleri bilir, demeğe başladı. Ve (aradan çok bir zaman geçmeden) Allah onu (kavmi içinde boynunu vurdurup) öldürdü. Hiristiyanlar defnettiler. Fakat sabah olunca gömüldüğü yer onu dışına atmıştı. Bunun üzerine Hiristiyanlar: bu Muhammed ile Ashâb'ın işidir. Onların arasından çıkıp kaçtığı için bu din kardeşimizin ölüsünden kefenini soydular ve onu (meydanda) bıraktılar, diye iftirâ ettiler. Ve derin bir çukur kazarak onun içine bıraktılar. Fakat sabah olunca gömüldüğü yerin onu (yine) dışına attığı görüldü. Hiristiyanlar yine: Bu, Muhammed ve Ashâb'ının işidir. Onların arasından çıkıp kaçtığı için bu din kardeşimizin ölüsünden kefenini soydular ve onu kabrin dışında bıraktılar, dediler. Ve bir yerde yine bir çukur kazdılar, güçleri yettiği derecede derinleştirdiler. Fakat sabah olunca o yerin onu dışına attığı görüldü. Bunun üzerine Hiristiyanlar bu işin kullar tarafından yapılmadığını anladılar. Ve onu açıkta bıraktılar. 1477
RESÛL-İ EKREM'İN HAZRET-İ CÂBİR'E BİR MU'CİZE OLARAK SAÇAKLI ODA DÖŞEMELERİNE NÂİL OLACAĞINI BİLDİRMESİ VE BU SÛRETLE TAHAKKUK ETMESİ
Câbir b. Abdullâh Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Câbir (evlendiği sırada) Resûlullah: - Câbir, etrâfı saçaklı oda döşeleriniz var mı? diye sordu. Câbir: - Bizde öyle döşeler nereden olacak! diye cevap verdi. Resûlullah: - Fakat yemîn edebilirim ki, yakında sizin öyle süslü döşeleriniz olacaktır, buyurdu. (Mu'cize olarak hakîkaten ağır döşeleri oldu. Câbir der ki, ben kadınıma:) - Şu süslü döşelerini gözümün önünden kaldır! derdim. O da bana: - Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: Sizin yakında süslü ev döşeleriniz olacaktır! buyurmadı mı? derdi. Bunun üzerine ben de bu mefrûşâtı yerinde bırakırdım. 1478
RESÛL-İ EKREM BİR MU'CİZE OLARAK SA'D İBN-İ MUÂZ'A MEKKE MÜŞRİKLERİNDEN ÜMEYYE İBN-İ HALEF'İN KENDİ ELİYLE ÖLECEĞİNİ HABER VERMİŞ VE HAKÎKATEN BEDİR GAZÂSINDA RESÛL-İ EKREM'İN ELİYLE ÖLMÜŞTÜR
Sa'd b. Ebî Vakkâs Rivâyete göre Müşârün-ileyh, (Kureyş eşrâfından) Ümeyye İbn-i Halef'e: - Muhammed salla'llahu aleyhi ve sellem'den işittiğime göre, seni Muhammed öldüreceğini söylüyor, dedi. Ümeyye: - Beni mi öldürecek? diye sordu. Sa'd: - Evet, (seni öldürecek, dedi.) Ümeyye: - Muhammed bir söz söylerse, onun yalan olmak ihtimâli yoktur, dedi. Ve hakîkaten Allah Ümeyye'yi (bir mu'cize olarak) Bedir (gazâsın) da öldürdü. Bu hadîste bir vâkıa rivâyet olunmuştur ki, şu hadîs o vâkıadan bir parçadır. 1479
Cebrâil (A.S)'ın Hz. Peyganber'e Dihye sûretinde gelişi PEYGAMBERİMİZİN KADINLARINDAN ÜMM-İ SELEME'NİN CİBRÎL'İ DİHYE SÛRETİNDE GÖRÜLDÜĞÜNE DÂİR ÜSÂME İBN-İ ZEYD HADÎSİ
Üsâme b. Zeyd b. Hârise Rivâyete göre, Cibrîl aleyhi's-selâm (bir insan güzeli olan Dihyetü'l-Kelbî sûretinde) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e gelmişti. Bu sırada Resûlullah'ın yanında (Peygamber'in kadınlarından) Ümm-i Seleme bulunuyordu. Cibrîl, Resûlullah ile konuşmağa başladı. Sonra kalkıp gitti. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Ümm-i Seleme'ye: - Bu kimdir? diye sordu. Yâhut buna benzer bir sorgu söyledi. Ümm-i Seleme: - Bu Dihye'dir! dedi. Ümm-i Seleme der ki: Allah'a and ederim ki, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in Cibrîl'den (aldığı vahyi Ashâb'a) haber vermek üzere îrâd ettiği hutbesini işitinceye kadar ben Cibrîl'i hiç şüphesiz Dihye sandım. (Râvî der ki:) Ümm-i Seleme, ya böyle ve yâhut buna benzer bir söz söyledi. 1480
RESÛLULLÂH'IN ÖNCE EBÛ BEKR'İN, SONRA ÖMER'İN HALÎFE İNTİHÂB OLUNACAĞINI GÖRDÜĞÜ BİR RÜ'YÂ ÜZERİNE BİLDİRİLMESİNİN BİR MU'CİZE OLDUĞU
Abdullâh b. Ömer Rivâyete göre, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: (Bir kere rü'yâmda) nâsı bir meydanlıkta toplu olarak gördüm. O sırada Ebû Bekr kalktı. (Halkı sulamak için kuyudan) bir, yâhut iki kova su çekti. Fakat Ebû Bekr'in su çekmesinde za'f ve güçlük vardı. Allah Ebû Bekr'i mağfiret etsin (mağfiret edecektir de). Sonra (bu küçük kovayı Ömer aldı. Ve alınca bu kova Ömer'in elinde büyük bir kovaya tahavvül etti. Ben, halk içinde Ömer'in gördüğü işi işliyebilecek kuvvette kavî ve kâmil bir kişi görmedim. En sonu nâs o meydanı develerin sulak ve eylek yeri edindiler. 1481
Recim YAHÛDÎLER TEVRAT'DAKİ RECM ÂYETİNİ RESÛL-İ EKREM'DEN SAKLAMIŞLARDI. RESÛLULLÂH'IN TEVRÂT OKUMADIĞI HALDE TEVRÂT'TA RECM ÂYETİ BULUNDUĞUNU YEHÛDÎLERE BİLDİRMESİ BİR MU'CİZE OLDUĞUNA DÂİR İBN-İ ÖMER HADÎSİ
Abdullâh b. Ömer Rivâyete göre (Medîne'de) birtakım Yahûdîler Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e gelerek içlerinden bir erkekle bir kadının zinâ ettiğini hikâye ettiler, (ve ne hükmedersiniz? dediler). Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem onlara: - Siz, Recim (hükmü) hakkında Tevrât'ta ne bulursunuz? diye sordu. Onlar: - Biz zinâ edenleri teşhîr ederiz, bunlar bir değnekle de döğülürler. Abdullah İbn-i Selâm bunlara: - Yalan söylediniz!. Tevrât'ta Recim (âyeti) vardır, dedi. Bunun üzerine Tevrât'ı getirdiler. Ve kitabı açtılar. Yahûdîlerden birisi (Abdullah İbn-i Surya) elini Recim âyeti üzerine koyarak ondan önceki ve sonraki âyetleri okumağa başladı. Abdullah İbn-i Selâm ona: - Elini kaldır! dedi. O da elini kaldırınca Recim âyeti görülüverdi. Yâhûdîler: - Yâ Muhammed! Abdullah İbn-i Selâm doğru söylemiştir: Tevrât'ta hakîkaten Recim âyeti vardır, dediler. Bunun üzerine (Resûlullah zinânın vukuu hakkında şâhid istedi. Dört Yahûdî zânî ve zâniye aleyhinde vech-i mahsûs üzere şehâdet ettiler.) Resûlullah da bunların recmolunmalarına hükmetti de recmolundular. 1482 
SAHÎH-İ BUHÂRÎ MUHTASARI TECRİD-İ SARİH TERCEMESİ 

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı