12 Temmuz 2011 Salı

İsrailoğullarının Hz. Peygamber’i Yalanlamaları

İsrailoğullarının Hz. Peygamber’i Yalanlamaları

BAKARA SÛRESİ 87 – Biz Mûsâ’ya kitap verdik. Ondan sonra peşpeşe peygamberler gönderdik. Meryem’in oğlu Îsâ’ya da mûcizeler, açık deliller verdik ve onu Ruhu’l Kudüs (Cebrâil) ile destekledik. Demek size her ne zaman bir peygamber gelip de nefislerinizin hoşlanmadığı bir şey getirirse kafa tutacak, onların kimine yalancı deyip kimini öldüreceksiniz ha! [5,44; 2,117; 3,47.59; 19,35]
Hz. Meryem, Kur’ân’da adı geçen tek hanımdır.
Ruh’ul-Kudüs hakkında: [2,253; 5,115;16, 102] {KM, Mezmurlar 51,13; İşaya 63,10-11}
Îsâ: Süryanîce İşû’dur. Nitekim bazı Hıristiyanlar Yesû, Frenkler Jesus derler. Bunun ism-i mensubu (sıfatı) olan Jezvit (Jesuite) İsevî, diğer bir tabirle Yesûî demek ise de Katolik papazların özel olarak kurdukları cemiyete has bir isim olmuştur.
Meryem: Süryanî dilinde “hizmetkâr” demektir. Ruhu’l-kudüs: Kelime olarak, fevkalade temizlik, nezahet yahut bereket ruhu veya mukaddes ruh mânasına gelir. Ekseri müfessirlerce Cebrâil (a.s.) olarak tefsir edilmektedir.
88 – “Kalplerimiz perdelidir” dediler. Öyle değil! Kâfirlikleri sebebiyle Allah onlara lânet etti. Onun için pek az iman ederler. [41,5; 4,155]  {KM, Tekvin 17,7; Levililer 12,4; Tesniye, 30,6; Yeremya 9,26}
Âyette geçen gulf, ağlef’in çoğuludur. Gulfe veya gılaf’dan “kabuklu” yani “sünnetsiz” ya da “kılıflı” demektir ki burada kelime “kaşarlanmış” mealindedir. O Yahudiler böyle diyerek Hz. Muhammed (a.s.)’ın dâvetine karşı kalplerinin kapalı olduğunu ve bunları dinlemeye, anlamaya yanaşmak niyetinde olmadıklarını, alay ve küçümseme ile söylemek ve akıllarınca iftihar etmek istediler.
“Sünnetsiz kalb” tabirinin “nankör, inkârcı kalb, Allah’a verdiği ahdi bozan kalb” mânasına Tevrat’da da kullanıldığını görmekteyiz. Bazı Beni İsrail peygamberleri Yahudileri “sünnetsiz kalb” taşıdıklarından ötürü acı bir şekilde kınamışlardır (Tesniye 30,6; Yeremya 9,26).
ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ 184 – Eğer onlar senin nübüvvetini yalan saydılarsa, üzülme!
Zaten senden önce açık deliller, mûcizeler, sahîfeler ve nurlu kitaplar getiren nice resullere de yalancı denilmişti. [16,44; 26,196; 35,25; 54,43]
MÂİDE SÛRESİ 70 – Biz İsrailoğullarından bu iman esası üzere kesin sözlerini almış ve onlara resuller göndermiştik. Ne zaman bir elçi, kendilerine canlarının istemediği bir şey getirdiyse, onlar bazı resullere “yalancı” diyor, bazılarını ise öldürüyorlardı. [2,61]
71 – Başlarına bir bela gelmeyeceğini sandıkları için, kör ve sağır kesildiler.Sonra tövbe ettiklerinde Allah da tövbelerini kabul buyurdu. Sonra içlerinden birçoğu yine kör ve sağır kesildiler. Allah yaptıklarını hakkıyla görüyor.
Eğer bunların âhirete, ve oradaki sorumluluğa imanları olsaydı böyle zannetmeyeceklerdi. Halbuki böyle sandıkları için kör ve sağır kesildiler. Hak delilleri görmez, hak sözü işitmez oldular.
EN’ÂM SÛRESİ 57 – De ki: “Ben Rabbimden gelen apaçık bir delile dayanmaktayım. Siz ise, onu yalan saydınız.
Gelmesi için acele ettiğiniz azap da benim elimde değildir. Azabı çabuklaştırmak veya ertelemek hakkındaki hüküm, ancak Allah’ındır.
O doğru haber verir. O doğruyu eğriden ayırt edenlerin, hükmedenlerin en hayırlısıdır.”
58 – De ki: “Eğer o acele  istediğiniz azap benim elimde olsaydı, benimle sizin aranızdaki iş çoktan bitmiş olurdu.”
Zalimlere nasıl davranılması gerektiğini Allah pek iyi bilir.
 
Kaynak : Kuran Meali - Prof.Dr. Suat Yıldırım

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder


Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı