Niğbolu Savaşı-Bir Haçlı Ordusuyla Savaş Avrupa tarihlerinde adı geçen savaşın, yazılışı şöyledir: Macar kralı Sigis-mund, Bayezid Han'a Anadolu dönüşünde bir elçilik heyeti gönderdi. Bu heyet Osmanlı padişahına, hangi hakla Bulgaristanı zabt ve tahrip ettiğini, Sigismund'un öğrenmek istediğini sordu. Bayezid ise; bir tek harf dahi söylemeden elçiîik heyetine salonundaki oklarla diğer silahları gösterdi.
Fakat aynı zamanda Tuna nehrinin kuzeyinden kendisinin aleyhine büyük bir fırtınanın kopmak üzere olduğunu anladı. Mühim olan tedariklerini yapıp, aynı zamanda İstanbul üzerindeki muhasarayı devam ettirmek istediyse de kuzeyden gelmekte olan tehlikeli taarruza engel olmak için İstanbul muhasarasını kaldırdı. Macaristan'dan batıdaki ülkelere doğru atılan yardım feryatları, bu defa duyuldu. Macaristanm Garan yani Estergon piskoposu Mikola Dokaniza'nın başkanlığında, Fransaya gönderilen bir Macar elçilik heyeti, kral 6. Şarl tarafından iyi karşılandı. Fransadan Kont dö Mareşal Busiko, Dolarnarş ve diğerleri silahlandılar. Burgonya Dukasının oğlu Korkusuz jan, bu haçlı ordusunun reisi olarak seçildi. Babası ise; oğluna müşavir olmak üzere, yanına Filip dö Bar ile Amiral Jan jö Vi-ye'deni ve bir kaç daha muteber kimse ile takviye etti. Bunların yanında ayrıca şövalyeler ve ücretli asker vardı. Piyade ve süvari olarak, on-oniki bin kişi kadar vardılar.
Almanyadan Kont Platinrober, Kont Dö Silli bir çok şövalye ve bunlardan başka, Belçika, Flaman, Lüksenburg, İsviçre, İngiliz haçlıları ile birleştiler. Venedikliler bir çok yardım ile birlikte gemiler gönderdiler. Rodos şövalyeleri donanmalarını gönderdiler. Polonyadan, ülahdan, CJlah beyi Mirce ile yardımcı asker geldi. Velhasıl bütün Avrupa ve batı dünyasının hükümetleri arasındaki kavgalar bir tarafa bırakılarak, Macaristan ile Kostantiniye'yi kurtarmak için anlaşmayı becerdiler. Bunların tamamı Macaristanm Budin, veya Bud'da birleştiler. Sigismund Macar ve Ulah askerini burada topladı.
Sultan Bayezid Yalnız Başına Sultan Bayezid, hareketini düşmana sezdirmeyerek, Niğbolu üzerine gelmiş ve altı saat uzakta durarak, düşman hakkında bilgilenmek için Evranos beyi bir miktar askerle göndermişti. Evranos bey, Niğbolu etrafındaki çok kalabalık düşman ordusunu görünce kendi varlığını hissettirmeden ihtiyatla hareket ederek, Bayezid'in yanına dönüp düşmanın çok kalabalık ve kuvvetli bir görüntü verdiğini anlattı.
Padişah ise, Niğbolu kumandanı Doğan bey'in ne yapmakta olup, hal ve durumunu herkesten çok merak etmekteydi. Onun yanına göndermek istediği kimselerin bu kadar kalabalık bir düşman hattının içinden geçip, vaziyeti öğrenip haber getirme imkansızlığını görünce. Bu işi ancak kendisinin yapabileceği kararına vardı. Ancak bu kararını divanda gündeme getirse erkan-ı devletin razı gelmeyeceği apaçıktı. Hiç bir şeyden gözü yılmayan padişah, yıldırım hızıyla giden atına karanlık bir gecede atladığı gibi düşman hatlarına sürdü. Kimseye görünmeden veya görünse bile kimsenin içine bir şüphe düşürmeden
Niğbolu kalesinin karşısına kadar geldi. Koca padişah, gök gürültüsünü andırır bir sesle:
-Bre, Doğan! Doğan!
Diyerek iki defa haykırdı. Kale içinde padişahın sesini işiten Doğan bey kulaklarına inanamayıp şaştı. Bu bir kulak çınlaması değildi. Bizzat padişahın sesiydi. Kale dışından gelmişti. Padişah bu sırada kale dışından tekrar seslendi. Doğan bey, kalenin duvarı üzerine hemen koştu. Padişah ile yüzyüze bulundukları halde konuşmaya başladılar. Bir iki haftadan beri düşman gerek, Tuna nehrinden, gerek karadan kaleyi sarıp tazyik etmekteydi. Padişahın imdada yetişeceğinden bütün inancıyla emin olan gaziler, savunma yapmaktan yüz çevirmedikleri gibi, kalenin sağlamlığı ve zahire açı-sındanda bir sıkıntısı olmadığı şeklinde bilgiyi Doğan beyden haber alınca, padişah hazretleri gayet memnun olarak sağ salim ordugaha dönüş yaptı.
Meğer padişahın Doğan bey ile konuşmasını düşmanın öncü karakolları işiterek bir süvarinin kale içinde bulunanlarla haberleştiği krallarına kadar bildirmişferse de tayin edilen adamlar o süvariyi ele geçirmek için pek çok arama yapmış-larsada ele geçirememişlerdir. (Mufassal)
Sultan Bayezid'ın Esirleri Hazreti padişah, Fransız esirlerden fidye olarak ikiyüzbin florinialdıktan sonra onlara bir şahin ve pars avı göstermek arzusunda oldu.
Bu avda, yedibin doğancı ve altıbin köpek yer aldı. Köpeklerin elbiseleri canfesden, parsların tasmaları mücevherlerle kaplı idi. Padişah, Korkusuz Jan'a:
-Aleyhime silah kullanmaman için sana yemin teklif etmek istemem. Eğer vatanına dönüşünde, yine benimle savaşmak istersen beni harp meydanında daima karşında bulursun. Çünkü ben, savaş ve fetih için doğmuş bir adamım. Demiştir. (Tarih-i CImumi-Ernest Levis)
İstanbul'un Hali Şehir içinde bir cami, müslüman mahkemesi ve islam mahallesi kurmak, onbin duka altını vergi ola-rak vermek şartıyla yapılan antlaşmayı kabul eden imparator, 2. Manuel değildi. Onun, yeğeni 7. Jandı.
Manuel yine batıdan bir imdad olmazsa imparatorluğun mahv olduğuna kani olarak, İtalyan Prensleri vasıtasıyla, Pa-pa'ya Venedik, Fransa ve İngiltere krallarına yardım mektupları gönderdi. Bu mektuplarda yalnız Fransa kralı ö.Şarl, hüsnü kabul gösterdi. Niğbolu savaşında esir düşen, fidye ödiyerek kurtulabilen Mareşal Buvesiko'yu binikiyüz kişi ile yolladı. Bu heyetin içinde asilzade şövalyeler de vardı. Buve-siko; Çanakkale boğazından geçip İstanbul'a vardı. Kendini büyük bir tezahüratla alkışlayıp kurtarıcı saydılar. İmparatorluğun başkomutanı oldu. hatta İzmit önlerine kadar yürüdü. Ancak bozguna uğradı. Riva kalesini ele geçirip orada bulunan ahaliyi katliam etti. Ne varki bunlar boşa yapılmış harekatlardı. Emanue! batıdan kuvvetli bir yardım bulmak maksadıyla hükümeti 7. Jan'a bırakıp Avrupaya gitti. Venedik'e, İtalya'nın başlıca şehirlerine, Paris'e Londra'ya uğradı. Fransa'da iki sene kaldı. Fakat Bayezid Han İstanbul'u sıkıştırmakta idi. Emanuel'in istediği imdad ona, batıdan gelmedi. Asyanın ortalarından geldi. Timurlenk, Osmanlı Ülkesini çiğnemek için hazırlanıyordu.
Sultan Bayezid Ankara savaşında esir düşünce, imparator İstanbul'daki camii yıktı. Müslümanları dışarıya attı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder