ـ5331 ـ1ـ عن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]رَأى رَسُولُ اللّهِ # رَجًُ يَتْبَعُ حَمَامَةً يَلْعَبُ بِهَا. فقَالَ: شيْطَانٌ يَتْبَعُ شَيْطَانَةً[. أخرجه أبو داود .
1. (5331)- Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir güvercinin peşine düşüp onunla eğlenen bir adam görmüştü.
"Bir şeytan bir şeytaneyi takip ediyor!" buyurdular." [Ebu Davud, Edeb 65, (4940); İbnu Mace, Edeb 44, (3765).][2]
AÇIKLAMA:
Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), büyük adamın güvercinle eğlenmesini, boş, faidesiz ve malayani bulduğu için şeytana nisbet etmiştir; kendisine şeytan demiştir. Çünkü faidesiz bir meşguliyetle vakit geçirmektedir. Güvercine de şeytan demiştir. Zira adamı malayani bir meşguliyete çekmiştir, zikrullah, faydalı tefekkür ve müsmir bir iş gibi her çeşit faydalı amelden alıkoymuştur.
Nevevî der ki: "Yavru ve yumurta elde etmek veya yalnızlığa karşı ünsiyet bulmak veya mektup taşıtmak gibi maksadlarla güvercin beslemek caizdir. Hiçbir keraheti yoktur. Fakat uğur çıkarmak maksadıyla onunla meşguliyet ise, sahih görüşe göre mekruhtur. Buna bir de kumar ve benzeri haramlar inzimam ederse, o kimsenin şahidliği reddedilir."
İbnu Hacer gibi birkısım alimler, Enes'in küçük kardeşi Ebu Umayr' ın kuşla oynamış olmasına dair rivayetleri esas alarak, çocukların kuşla oynamasının caiz olduğuna hükmetmişlerdir; yeter ki eziyet etmesinler ve atış talimlerinde hedef olarak kullanmasınlar.[3]
ـ5332 ـ2ـ وعن ابن عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]نَهى رَسُولُ اللّهِ # عَنِ التَّحْرِيشِ بَيْنَ الْبَهَائِمِ[. أخرجه أبو داود والترمذي.»التَّحْرىشُ بينَ الْبَهَائِم« إغْرَاءُ بعضها ببعض .
2. (5332)- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (dövüştürmek için) hayvanların arasını kızıştırmayı yasakladı." [Ebu Davud, Cihad 56, (2562); Tirmizî, Cihad 30, (1708, 1709).][4]
AÇIKLAMA:
Araplar deve, keçi, horoz gibi birkısım hayvanları kızıştırarak dövüştürürlerdi. Resulullah bu hareketi, hayvanlara sırf eğlence için elem vermek ve onları boş yere yormaktan başka bir şey sağlamadığı için yasaklamıştır. Bu gibi meşguliyetler, hayvanlara verilen eziyetten başka, insanların zamanlarını da boşa harcamaktır. Halbuki insan, pek yüce maksadlarla yeryüzüne gönderilmiştir. Onun boşa geçireceği zaman yoktur. Hayatının her anından hesap verecektir. Bu sebeple hesabını vermekte zorluk çekeceği meşguliyetleri Resulullah'ın tecviz etmesi, hoş karşılaması mümkün değildir.[5]
ـ5333 ـ3ـ وعنه رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ # َ تَتَّخِذُوا شَيْئاً فيهِ الرُّوحُ غَرضاً[. أخرجه مسلم والترمذي والنسائي.»الغَرضُ« الذي يقصد رميه بالسهام من قرطاس وغيره .
3. (5333)- Yine İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Kendisinde ruh olan hiçbir canlıyı (atışlarınıza) hedef ittihaz etmeyin." [Müslim, Sayd 58, (1957); Tirmizî, Sayd 1, (1475); Nesâî, Dahaya 41, (7, 238, 239).][6]
ـ5334 ـ4ـ وعن عبداللّه بن جعفر بن أبي طالبٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]مَرَّ رَسُولُ اللّهِ # عَلى نَاسٍ يَرْمُونَ كَبْشاً بِالنَّبْلِ، فَكَرِهَ ذلِكَ،
وَقالَ: َ تُمَثِّلُوا بِالْبَهَائِمِ[. أخرجه النسائي.»التَّمْثيلُ بالْحَيَوانِ« هو التشويه كالجدع ونحوه .
4. (5334)- Abdullah İbnu Cafer İbni Ebi Talib (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), bir keçiyi hedef ittihaz ederek ok atmakta olan bir kalabalığa rastlamıştı. Bu halden hiç hoşlanmadı ve:
"Hayvanlara eziyet vermeyin!" buyurdu." [Nesâî, Dahaya 42, (7, 239).][7]
ـ5335 ـ5ـ وعن الشَّريد بن سُويدٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ قَتَلَ عُصْفُوراً عَبثاً عَجَّ الى اللّهِ عَزَّ وَجَلَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ. يَقُولُ: يَا رَبِّ إنَّ فُناً قَتَلنِي عَبثاً وَلمْ يَقْتُلْنِي لِمَنْفَعَةٍ[. أخرجه النسائي.»العبثُ« اللعب .
5. (5335)- Şerid İbnu Süveyd (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Kim bir kuşu boş yere sırf eğlence olsun diye öldürürse kıyamet günü, o kuş, sesini yükselterek Allah'a şöyle seslenir:
"Ey Rabbim! Falan beni boş yere öldürdü, bir menfaat için öldürmedi." [Nesâî, Dahaya 42, (7, 239).][8]
ـ5336 ـ6ـ وعن جابرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]نَهى رَسُولُ اللّهِ # أنْ يُقْتَلَ شَىْءٌ مِنَ الدَّوَابِّ صَبْراً[. أخرجه مسلم.»صَبر الْحيوان على القتلِ« إذ نصبه ليقتله وحبسه على القتل .
6. (5336)- Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) hayvanlardan herhangisi olursa olsun,
"sabran" öldürülmesini yasakladı." [Müslim, Sayd 60, (1959).][9]
AÇIKLAMA:
Sabran öldürme, hayvanı kasd-ı mahsusla bir yere bağlayarak atışa hedef yaparak öldürmektir. Binaenaleyh, canlı hayvan atış talimlerinde hedef olarak kullanılamaz. Bu hayvana eziyet olduğu gibi, hayvan etinin ziyan olmasına da sebep olmaktadır. Zira bazı hadisler, bu çeşit hedef yapılarak öldürülen hayvanın etinin yenilmesini yasaklamıştır. Gerçi ölmezden önce kesildiği takdirde yenebileceğini söyleyen alim de olmuştur. Ancak yemek için hayvan kesmenin hususi adabı var, o adaba uymak esastır. Canlı hayvanı bağlayıp atışlara hedef yapmak, insandaki merhamet duygularını da zayıflatacağından çok yönlü mahzurları vardır. Resulullah âlemlere rahmet olduğu için, her çeşit merhametsizliğe yasak koymuştur.[10]
ـ5337 ـ7ـ وعن بريدةٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ لَعِبَ بِالنَّرْدَشِيرِ فَكَأنَّمَا صَبغَ يَدَهُ في دَمِ خِنْزِيرٍ[. أخرجه مسلم وأبو داود .
7. (5337)- Hz. Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Kim tavla oyunu oynarsa elini domuz kanına bulamış gibi olur." [Müslim, Şi'r 10, (2260); Ebu Davud, Edeb 64, (4939).][11]
AÇIKLAMA:
Hadisin Ebu Davud'daki veçhinde "...elini domuzun etine ve kanına sokmuş gibidir" buyrulmuştur. Ulema bu teşbihten maksadın domuz etini yemekle bir kıyaslama yapmak olduğunu söyler. Yani "tavla zarını atmak, domuz eti yemek gibi haramdır" demek olmaktadır. Nitekim İmam Şafii ve cumhur bu hadise dayanarak tavlanın haram olduğuna hükmetmiştir. Satranç hakkında umumiyetle "haram değil" denmiştir. Hanefîler de bu görüşü benimser. Ancak mekruh olduğunda ihtilaf edilmez. İmam Malik ve Ahmed İbnu Hanbel satranca "haram" demiştir. Hatta Malik: "Satranç tavladan da beter ve hayır yapmaktan daha çok oyalayıcıdır" demiştir.[12]
ـ5338 ـ8ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها: ]أنَّهَا أرسَلَتْ الى قَوْمٍ سِكَّانٍ في دَارِهَا عِنْدَهُمْ نَرْدٌ لَئِنْ لَمْ تُخْرِجُوهَا وَإَّ أخْرَجْتُكُمْ مِنْ دَارِي، وَأنْكَرَتْ ذلِكَ عَلَيْهِمْ[. أخرجه مالك .
8. (5338)- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'nin anlattığına göre: [Mahallesinde oturan bir ailede tavla bulunduğu haberi kendisine ulaşır. Bunun üzerine onlara:]
"Eğer tavlayı evinizden çıkarmazsanız ben sizi mahallemden çıkaracağım!" diye haber gönderir. Böylece onların tavla bulundurmalarını hoş karşılamadığını ifade eder." [Muvatta, Rü'ya 6, (2, 958).][13]
AÇIKLAMA:
1- Hadiste geçen dâr kelimesi, bazı kullanışlarda ev manasına gelir ise de, Arapların eski yerleşme sistemlerinde aynı akrabaların aynı avlu etrafında teşkil ettikleri, çoğu kere birbirine bitişik olarak inşa edilen meskenler topluluğuna denmektedir. Bugünkü manada mahalle kelimesini karşılamaz ise de, bu manada bir mesken grubunu ifade etmeye en yakın kelimemiz mahalle olduğu için böyle tercüme ettik.
2- Hadis, tavlaya "haram" diyen İmam Malik'in delillerinden biridir. "Hz. Aişe'nin tavrı, haram olduğundandır" denmiştir.[14]
ـ5339 ـ1ـ عن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]كُنْتُ ألْعَبُ بِالْبَنَاتِ عِنْدَ رَسُولِ اللّهِ # وَكُنَّ يَأتِينَنِي صَواحِبِي فَيَنْقَمِعْنَ مِنْ رَسُولِ اللّهِ #. وَكانَ يُسَرِّبُهُن إليّ فَيَلْعَبْنَ مَعِي[. أخرجه الشيخان وأبو داود.»اِنْقِمَاعُ« استتار والتغيب.و»يُسَرِّبُهن«: أي يبعثهن ويرسلهن إلي .
1. (5339)- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yanında bebeklerle oynardım. Arkadaşlarım (da oynamak için) yanıma gelirlerdi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (eve gelince, utanarak) saklanırlardı. Ama Aleyhissalâtu vesselâm onları tekrar bana gönderirdi. Beraber oynamaya devam ederdik." [Buhârî, Edeb 81 Müslim, Fedailu's-Sahabe 81; (2440); Ebu Davud, Edeb 62, (4931, 4932).][15]
AÇIKLAMA:
Bu hadis, kız çocuklarının bebeklerle oynamasının caiz olduğuna delil kılınmıştır. Her çeşit put yasağından, bebekler istisna edilmiştir. Cumhurun görüşü budur. Kızlar için bebek ve benzeri oyuncakların satın alınması "küçüklüklerinden itibaren onların ev işlerine ve çocuk bakımına alıştırılmaları için" tecviz edilmiştir. İslam uleması, oyuncakların terbiyevi yönüne, Batılı terbiyecilerden çok önce dikkat çekmiş olmaktadırlar. Ancak şunu da belirtelim: Cumhurun tecvizine rağmen bazı fakihler bu ruhsatın mensuh olduğunu, dolayısıyla bebek ittihazının caiz olmadığını söylemiştir.[16]
ـ5340 ـ2ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]بَيْنَمَا الْحَبَشَُ يَلْعَبُونَ بِحِرَابِهِمْ عِنْدَ رَسُولِ اللّهِ # اذْ دَخَلَ عُمَرُ بْنُ الخَطَّابِ رَضِيَ اللّهُ عَنْه فأهْوَى بِيَدِهِ الى الْحَصْبَاءِ فَحَصَبَهُمْ بِهَا. فقَالَ #: دَعْهُمْ يَا عُمَرُ[. أخرجه الشيخان والنسائي .
2. (5340)- Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Habeşliler, harbeleriyle, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yanında oynarken Ömer İbnu'l-Hattab (radıyallahu anh) içeri girdi. Hemen yere eğilip çakıl alarak onlara fırlattı. Aleyhissalâtu vesselâm:
"Ey Ömer! Bırak onları (oynasınlar). Zira onlar Benî Erfide'dirler" buyurdu." [Buhârî, Cihad 79; Müslim, Iydeyn 22, (893); Nesâî, Iydeyn 35, (3, 196).][17]
AÇIKLAMA:
1- Benî Erfide, Habeşlilerin lakabı veya ecdadlarının adı olduğu söylenmiştir. Habeşli manasına cins isim olduğu da söylenmiştir.
2- Alimler bu hadisten harbe hazırlayıcı mahiyetteki kılınçkalkan oyunlarını oynamanın cevazını istidlal etmişlerdir.[18]
ـ5341 ـ3ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]لَقَدْ رَأيْتُ رَسُولَ اللّهِ # يَسْتُرُنِي بِرِدَائِهِ وَأنَا أنْظُرُ الى الْحَبَشَةِ يَلْعَبُونَ في الْمَسْجِدِ حَتّى أكُونَ أنَا الّتِي أسْأمُهُ فَاقْدِرُوا قَدْرَ الْجَارِيةِ الْحَدِيثَةِ السِّنِّ الْحَرِيصَةِ عَلى اللّهْوِ[. أخرجه الشيخان والنسائي .
3. (5341)- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Ben mescidde oynayan Habeşlileri seyrederken Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın beni ridası ile örttüğünü hatırlıyorum. Bu hal ben seyretmekten usanıncaya kadar devam etti. Benim gibi, genç yaşında bir kızın eğlenceye ne kadar düşkün olacağını varın siz takdir edin." [Buhârî, Salat 69, Iydeyn 2, 3, 25, Cihad 81, Menakıb 15, Fezailu'l-Ashab 46, Nikah 82, 114; Müslim, Iydeyn 18, (892); Nesâî, Iydeyn 35, (3, 195).] [19]
ـ5342 ـ4ـ وللنّسائي في أخرى عنها قالت: ]جَاءَتِ السُّودَانُ يَلْعَبُونَ بَيْنَ يَدَي رَسُولِ اللّهِ # في يَوْمِ عِيدٍ، فَدَعَانِى # فَكُنْتُ أطَّلِعُ عَلَيْهِمْ مِنْ فَوْقِ عَاتِقِهِ حَتّى كُنْتُ أنَا الّتِي اِنْصَرَفْتُ[ .
4. (5342)- Yine Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor, Nesâî'de gelen bir başka rivayetinde şöyle demiştir:
"Bir bayram günü Sudanlılar, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yanına oynayarak geldiler. Aleyhissalâtu vesselâm beni çağırdı. Resulullah'ın omuzunun üstünden onları seyrediyordum. Kendi arzumla ayrılıncaya kadar bakmaya devam ettim. (Resulullah seyretmemi kesmedi.)" [Nesâî, Iydeyn 34, (3, 195).][20]
ـ5343 ـ5ـ وعن أنسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]لَمَّا قَدِمَ رَسُولُ اللّهِ # اَلْمَدِينَةَ لَعِبَتِ الْحَبَشَةُ لِقُدُومِهِ بِحرَابِهِمْ فَرحاً بذلكَ[. أخرجه أبو داود .
5. (5343)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Medine'ye (hicretle) geldiği zaman, onun gelişinden sevinç izharı olarak, Habeşliler harbeleriyle oynadılar." [Ebu Davud, Edeb 59, (4923).] [21]
[1] İslam'da oyun ve eğlencenin yeri hakkında, daha önce muhtelif vesilelerle açıklama yaptığımız için (8) burada, tekraren umumi açıklama yapmayacak, sadece Teysiru'l-Vüsul'de yer alan hadislerin tercüme ve gerekli açıklamalarına yer vereceğiz.
Genişçe bir açıklama 11. ciltte gelmiştir. (s. 217-221).
[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/135.
[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/135-136.
[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/136.
[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/136.
[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/136.
[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/137.
[8] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/137.
[9] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/137.
[10] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/137-138.
[11] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/138.
[12] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/138.
[13] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/138-139.
[14] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/139.
[15] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/139.
[16] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/139-140.
[17] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/140.
[18] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/140.
[19] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/140.
[20] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/141.
[21] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/141.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder