8 Ekim 2011 Cumartesi

NAZAR ,GÖZ DEĞMESÎ

50 NAZAR (GÖZ DEĞMESÎ) KİTABI

 

 

1. Göz Değmesinden[1] Dolayı Abdest Almak


1. Sehl b. Huneyfin torunu Muhammed b. Ebû Ümame'den: Babamın şöyle dediğini duydum:
«— Babam, Sehl b. Huney, Harrar'da[2] gusül yaptı. Üzerindeki ciibbesini çıkarmıştı. Amir b. Rebîa da bakıyordu. Sehl, cildi güzel, beyaz bir adamdı.»
Ebû Ümame devamla diyor ki, Âmir b. Rebia ona:
«— Bakirelerin cildi bile bugün gördüğüm gibi değildir.» de­yince Sehl olduğu yere yıkıldı, elem ve acıları şiddetlendi. Resûlul-lah(s.a.v.)'e:
«— Sehl rahatsızlandı, seninle gidemiyecek.» dediler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) Sehl'in yanma gidince ona Âmirin ken­dine bakışını ve dediklerini anlattı.» Resûlullah (s.a.v.) de (Âmire hitaben):
«— Sizden biri kardeşini neden öldürüyor? Allah mübarek kıl­sın demeliydin! Göz değmesi vakidir; onun için (Sehl için) abdest al.» dedi.[3] Amir de onun (iyileşmesi) için abdest alınca Sehl Resû­lullah (s.a.v.) ile beraber gitti, hiçbir şikayeti kalmadı, rahatladı.[4]

2. Sehl b. Huneyf in oğlu Ebû Ümame'den: Âmir b. Rebia, Sehl b. Huneyf i gusül yaparken gördü ve:
«— Hiç güneş görmeyen ciltler bile bugünki gördüğüm gibi de­ğildir, demesiyle Sehl yıkıldı. Resûlullah (s.a.v.)'e gelerek:
«— Ya Resûlullah, Sehl b. Huneyf hakkında yapacak bir şeyin var mı? Vallahi başını kaldıramıyor.» dediler.
Resûlullah (s.a.v.):
«— (Ona nazar eden) birini itham ediyor musunuz?» diye sor­duğunda:
«— Amir b. Rehia'yı itham ediyoruz.» dediler. Resûlullah (s.a.v.) Amir'i çağırarak kızdı ve:
«— Sizden biri kardeşini neden (gözle) Öldürüyor? Ona bere­ketle dua etseydin ya! Şimdi onun için yıkan.» dedi. Amir de yüzü­nü, ellerini, dirsek ve dizlerini, ayak topuklarını ve böğürlerini bir kab içersinde yıkıldı. Sonra (O su) Sehl'in üzerine döküldü. Sehl de iyileşerek oradakilerle beraber gitti, hiç bir şikâyeti kalmadı.[5]

2. Göz Değene Okumak


3. Humeyd b. Kays'dan: Cafer b. Ebi Talib'in iki oğlu Resûlul-lah'm (s.a.v.) huzuruna getirildiğinde onların bakıcılarına (dadı­larına):
«— Bunları zayıf görüyorum, neden?» diye sordu. O da:
«— Ya Resûlullah, onlara göz değiyor. Uygun görüp görmüye-ceğini bilmediğimiz için onları okutmadık.» deyince Resûlullah (s.a.v.):
«— Onları okutunuz, çünkü eğer kaderin önüne birşey geçecek olsaydı bu, nazar olurdu.» buyurdu.[6]

4. Urve b. Zübeyr (r.a.) den: Resûlullah (s.a.v.) hanımı Ümmü Seleme'nin evine girdi. Orada bir çocuk ağlıyordu. Ona göz değdiğini söylediklerinde Resûîullah (s.a.v.):
«— Ona göz değmesinden (korunmak) için okutsaydı-nız.» buyurdu.[7]

 

3. Hastaların Alacağı Ecir


5. Atâ b. Yesar'dan: Resûluîlah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Kuî has­talandığı zaman Allah Teâlâ ona iki melek gönderir ve der ki:
«— Bakınız, ziyaretçilerine ne söylüyor?» Eğer hasta, ziyaret­çiler geldiğinde Allah'a hamdü sena ediyorsa melekler bunu her şeyi iyi bilen aziz ve celil olan Allah'a ulaştırırlar. Bunun üzerine Allah da şöyle buyurur:
«— Eğer o kulumu öldürürsem cennete koyarım. Şifa verir iyi-leştirirsem ona hastalığından dolayı zayi ettiği etinden ve kanın­dan daha hayırlısını halk ederim, günahlarını da bağışlarım.»[8]

6. Urve b. Zübeyr der ki: Resûluîlah (s.a.v.)'ın hanımı Aişe (r.a.)'in şöyle dediğini işittim:
Resûluîlah (s.a.v.): «Bir diken batması bile olsa mü'min uğra­dığı bütün musibetlerin mükafaatını görür,» yahut da «karşılaştı­ğı sıkıntılar hatalarına keffaret olur.» buyurdu.[9]

7. Ebû Hüreyre (r.a.) den: Resûluîlah (s.a.v.) şöyle buyurdu: «Allah kimin hayırlı olmasını isterse, onu musibete uğra­tır.»[10]

8. Yahya b. Said'den: Resûluîlah (s.a.v.) zamanında ölen bir zat hakkında birisi:
«— Ne mutlu ona! Bir hastalığa tutulmadan vefat etti.» dedi­ğinde, Resûluîlah (s.a.v.):
«— Vah yazık! Bilmiyorsun İd eğer Allah onu bir hasta­lığa müptela kılsaydı, onu günahlarına kefaret kılardı. (Bununla günahlarını bağışlardı)» buyurdu.

 

4. Hastalara Okumak


9. Osman b. Ebu'l-As (r.a.) şöyle anlatır: Resûlullah (s.a.v.)'e geldim. Ağrımdan kıvranıyordum. Bu halimi gören Resûlullah (s.a.v.): «Duyduğum ağrının şerrinden Allah Teâlâ'nın kud­ret ve azametine sığınıyorum, diyerek ağrıyan yeri yedi kere sıvazla» buyurdu. Ben de böyle yaptım. Allah hastalığımı giderdi. O günden beri aileme ve başkalarına Öyle (yapmalarını) tavsiye ediyorum.[11]

10. Aişe (r.a.) den: Resûlullah (s.a.v.) hastalandığı zaman kendi kendisine muavvizeteyn -felak ve nas surelerini- okur ve üf-lerdi.[12] Ağrısı şiddetlendiği zaman da ona ben okur, bereketini umarak kendisinin sağ eliyle ağrının üzerine meshederdim.[13]

11. Abdurrahman'ın kızı Amr'e (r.a.) şöyle rivayet etti: Ebû Bekr (r.a.), Hz. Aişe (r.a.)'nin huzuruna girdi. O hastaydı. Bir ya-hudi kadını da ona okuyordu. Ebû Bekr (r.a.):
«— Ona, Allah'ın kitabından oku» dedi.

5. Hastaların Tedavisi


12. Zeyd b. Eşlem şunlan anlattı: Resûlulîah (s.a.v.) zamanın­da bir İçişi yaralandı ve çok kan kaybetti. Bu adam, Enmar oğulla­rından kendisine bakacak iki kişi çağırdı. Bunların anlattığına göre, Resûluîlah (s.a.v.) kendilerine:
«— Tıbbı hanginiz daha iyi biliyor?» diye sorduğunda on­lar da:
«— Tıbda (tıbbî müdahalere) bir fayda var mı, ya Resûlallah?» dediler. (Bunun üzerine) Zeyd'in ifadesine göre, Resûlulîah (s.a.v.):
«— Hastalıkları indiren, deva ve çarelerini de indirmiş­tir.» buyurdu.[14]

13. Yahya b. Said der ki: Bana Resûlulîah (s.a.v.) zamanında, Sa'd b. Zürare'nin boğazmdaki iltihabı (bademciklerini) bağlama­sından öldüğü rivayet edildi.[15]

14. Nafi der ki: Abdullah b. Ömer (r.a.) yüz felcini dağladı ve akrep (sokmasına) karşı okundu.[16]

 

6. Sıtmaya Karşı Soğuk Su İle Yıkanmak


15. Münzir'in kızı Fatıma der ki: Ebû Bekir'in kızı Esma'ya sıtmaya yakalanıp çaresini arayan bir kadın getirildiğinde, biraz su alır, boynundan göğsüne doğru döker ve:
«— Resûlullah (s.a.v.) bize sıtmanın hararetini, suyla düşür­memizi emrederdi.» derdi.[17]

16. Hişam, babası Urve'den şöyle rivayet etti: Resûlullah (s.a.v.): «Humma (sıtma veya ateş yükselmesi) hastalığı, ce­hennemin şiddetli hararetinden bir parçadır.[18] Onun ha­raretini su ile düşürünüz» buyurdu.[19]
îbn Ömer'den gelen bir rivayette de Resûlullah (s.a.v.): «Humma, cehennemin şiddetli hararetinden bir parçadır. Siz onu su ile söndürünüz.» buyurdu.[20]

 

7. Hasta Ziyareti Ve Uğursuzluk


17. Cabir b. Abdullah (r.a.) Resûlullah (s.a.v.)'in buyurduğu­nu rivayet etti: «Bir kimse, hasta ziyaretine gidince, ilâhi rahmetin içine dalmış olur. Hastanın yanında oturunca da onun hakkında rahmet şahit olur (gerçekleşir)»

18. Ibn Atiyye, Resûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu riva­yet etti; «Hastaların hastalığı diğerlerine geçmez.[21]Baykuş uğursuz sayılmaz,[22] karında yılan olmaz (veya safer ayı ha­ram aylardan sayılmaz).[23]Hastalıklı hayvanlar sağlam hayvanların arasına karışmasın.Sağlam hayvanlar ise is­tediği yerde dolaşıp otlayabilir.»
«— Bu neden böyle oluyor ya Resûlallah?» diye sorduklarında, Resûlullah (s.a.v.):
«— Çünkü hastaları sağlamlarına karıştırmak, zarar getirir.» buyurdu.[24]




[1] Göz değmesi; haktır. Etkisi Allah'ın kudretiyle olur. Canlılar ve inallar üze­rindeki tesirinde şüphe yoktur. Bu mevzuda, çok şeyler söylenmiştir. Fakat en doğrusu şu ki, Allah Teâlâ, âdeti böyle takdir etmiştir. Yani insan bir şeyi çok beğenir ve «Allah mübarek kılsın» diye bereketle dua etmeden o beğen­diği şey hakkında konuşursa ve o esnada kalbinde başkalarında olmayan bir kıskançlık duygusu ve haset bulunursa, o canlıda hastalanma, bozulma ve değişikliğe uğrama gibi şeyler meydana gelebilir. Hasedle olan bu bakış­ta, Allah'ın kudreti ile meydana gelen bir mana, karşı tarafı etkilemektedir. Ancak bakan ve baktığı şeyi çok beğenen kimse, «Allah mübarek kılsın» diye dua ederse, isabet edeceğinden korkulan bu mana iptal olur, tesiri kalmaz. Ama böyle bir duada bulunmazsa, Allah'ın takdir dediği şekilde bir tesir ce­reyan eder. (Bâcî, el-Münteka, c.7, s. 256).
[2] Medine'de bir su veya bir yer, ya da vadi adı.
[3] Burada abdest, bundan sonraki hadisi şerifte ise gusül zikredilmektedir. Bu mevzuyla ilgili açıklama, bundan sonraki hadisi şerifte yapılacaktır. Ancak burada Sünen-i Ebî Davud'da zikredilen şu hadisi şerifi de kayd etmek, isti­yoruz:
«Hz. Aişe'den (r.a.): Nazar eden kimseye abdest alması emredilirdi. Sonra da o suyla nazara uğrayan (göz değen) kimse yıkanırdı.» (Sünen-i Ebû Da-vud, c.4, s.9, Hadis no: 3880).
[4] Görünüşüyle mürseldir. Ala, Ebu Umame'nin bu hadisi babasından duydu­ğuna yorulur. Bazı senedlerinde Ebu Umame, "babam bana yıkandığını anlattı" şeklindedir.
Mevsul rivayetleri şöyledir: Buharı, 76- Tıb, 36; Müslim, 39- Selâm, 16, na 41.
[5] Görünüşte mürseldir. Ancak bu hadis babasından duyulmuştur. Ayrıca bkz. ibnMâce, 31-Tıb, 32.
Bundan Önceki hadisi şerifle abdest, burada ise yıkanma (gusül) zikredil­miştir. Ancak buradaki gusül de abdestteki fiillerle açıklanmıştır.Çünkü abdest bilindiği üzere belirli azaların yıkanmasıdır. Göz değmesinden dola­yı alman abdesti alimler şöyle tarif etmişlerdir: Bir kab içersinde su getirilir ve yere konulmadan biraz yüksekçe tutulur. Nazar eden kimse o sudan bir avuç alır, mazmaza yapar (ağzına ahr) sonra geri kaba boşaltır. Sonra ora­dan su ahr, bir defa yüzünü kabda yıkar. Sonra sol eliyle alır, sağ eline dö­ker, sonra sağ eliyle alır, sol elinin tersine (üzerine) döker. Sol eliyle sağ dir­seğini, sağ eliyle de sol dirseğini yıkar. Aynı şekilde, sol eliyle sağ ayağına, sağ eliyle sol ayağına su döker. Bundan sonra, yine aynı şekilde sol eliyle sağ dizine, sağ eliyle de sol dizine su döker. Bunların hepsi kabın üzerinde olur. Sonra da sağ böğrünü kabdaki suya sokar. Bileğinden dirseğe kadar ve ayak topuğundan dizine kadar olan kısımları yıkamaz. Bu şekilde abdest işi bi­tince, o su göz değen kimsenin arka taraftan başına dökülür. Yukarıdaki hadisi şeriflerde, Sehl ve Âmir (r.a.)'nın Resûlullah (s.a.v.)'in emrine uygun olarak böyle davranmaları neticesi, Selıl'in kendisine isabet eden göz değmesi rahatsızlığından kurtulduğunu görüyoruz. Fakat buradaki hikmet ve sebeplerin tahlilini yapmak mümkün değildir. Çünkü akıl her şeyin sırrını çözemez. Bundaki mananın akıl yoluyla anlaşıl­maması, bunu reddetmeyi gerektirmez. (Bâcî, el-Münteka, c.7, s. 256-57 ve Sünen-i îbn Mâce, s. 2, s. 1160'daki 3510 no.lu hadisin dipnotu).
[6] Mu'daldir, İbn Vehb Cami'inde Malik -Humeyd- îkrime yoluyla mürsel ola­rak rivayet etmiştir. Esma b, Umeys'ten mevsulen gelmiştir: Tirmizî, 26-Tıb, 17; îbn Mâce, 31- Tıb, 33.
[7] Ebu Ömer der ki: Bütün Muvatta ravilerinde mürseldir. Manası çeşitli sağ­lam yollarla sabit olduğundan şahindir. Ayrıca bkz. Buharî, 76- Tıb, 35; Müslim, 39, Selâm, 21, no: 59.
Bu hadisi şerifle göz değmesinden dolayı okumanın caiz olduğuna işaret edilmektedir. Ancak okunan şeyler, küfür ehlinin sözlerinden değil, Al­lah'ın kelamından olmalı ve meşru ölçüleri çerisinde bulunmalıdır. Cenab-ı Hak, fiziki sebebîerden meydana gelen hastalığın devasını o hastalıklara uygun gelecek bir takım ilaçlarda yarattığı gibi, manevi sebeblere dayanan bazı hastalıkların şifasını da,manevi yollardan halk eder. Bu ve bundan önceki hadiste görüldüğü üzere, Resûlullah (s.a.v.) gusül ve abdesti değil, okumayı emretmiştir. Çünkü gusül ve abdest, nazar eden belli olduğu zaman mümkün olur. Belli olmadığı zaman ise, herhangi birinin bu iş için abdest olması cihetine gidilmez. Bu durumda, onun eziyetlerinin oku­ma ile ortadan kaldırılması yoluna gidilir. Böyle durumlarda, göz değene okumakta, herhangi bir mahzur yoktur. Ancak okunacak şeyler, Allah'ın adıyla, onun kitabı ve zikriyle okunmalıdır. Aksi takdirde küfür ehlinin söz­lerinden bazı şeyler okuyup efsunlamak caiz değildir. (Bâcî, el-Münteka, c. 7, s. 258).
Tecrid-i Sarih tercümesinde, büyük muhaddis ve Sahih-i Buharî sarihi Hat-tabi'den nakledildiğine göre, Resûlullah (s.a.v.)'İn nazara ve göz değmesine karşı okunmasını emrettiği âyet el-kürsi gibi Allah'ın isim ve sıfatlarını ve O'nun zikrini içine alan âyetlerin temiz kalb sahiplerinin diliyle, göz değme­sinden rahatsız olan hastalara okunmasıdır. Bu bir ruhi tedavidir. Meşru olmayan efsun ise, bu işi meslek haline getirerek kazanç sağlayan cincilerin yaptığı iştir. (Tecrid-i Sarih Tercümesi, c.12, s.90'dan özetle)
[8] îbn Abdilher, Abbad b. Kesîr el-Mekkî yoluyla mevsul rivayet etmiştir.
[9] Müslim, Bir, 45/14, no:50.
Ravilerden Yezid, Urve'nin mükafat veya keffaretten hangisini dediğini ke­sin olarak bilemediği için ikisini de söylemiştir.
[10] Buharı, Merdâ, 75/1.
Yani, günahlardan temizlemek ve derecesini yükseltmek için, ona musibet verir, Musibet, hoşa gitmeyen şeylerdir. Musibetlere mübtela kılmak, insa­nı tehlikeli günah ve hastalıklara karşı tedavi eden ilahi bir tıp gibidir.
[11] Ebu Davud, Tıb, 27/19; Tirmizî, Tıb, 26/29.
[12] Yani Resûluîlah (s.a.v.), ellerini birleştiriyor, onlara okuyup üflüyor, son­ra da ağrının bulunduğu yere sürüyordu. Yahut da elini vücudundaki ağrı­yan yere koyarak okuyordu. Bu sûrelerin okunması da, onlarda bütün kö­tülüklerden ve zararlardan Allah'a sığınma manası olduğundan dolayıdır.
[13] Buharî, Fedâilu'l-Kur'an, 66/14; Müslim, Selâm, 39/20, no:50.
[14] Bütün ravilerce mürseldir. Ama sağlam ve sahih şahidleri çoktur. Mesela bkz. Buharı, Tıbb, 76/1; Müslim, Selâm, 39/26, no:69.
[15] îbnMace,Tıb, 31/24.
[16] Burada yüz felcini dağlamış olması onu mubah görmesinden dolayıdır. Ak­rep sokmasına karşı okunması da böyledir. Resûl-i Ekrem'in dağlamayı ya­saklaması, her yerde gelişi güzel yapıldığında tehlikeli olduğu içindir.
[17] Buharî, Tıb, 76/28; Müslim, 39/26, no: 82.
[18] Burada bir teşbih yapılarak, hastalık ateşinin şiddeti, cehennemin harare­tine benzetilmiştir.
[19] Ma'n b. îsa dışındaki bütün ravilerce mürseldir. Muvatta'da Malik - Hişam -babası- Aişe senediyle rivayet eder,
Buharî, Tıb, 76/28; Müslim, Selam, 39/26, no: 81.
[20] Buharı, Tıb, 76/28; Müslim, Selâm, 39/26, no:79.
[21] Arapların inancına göre, sağlıklı kimseler hastalarla beraber oturunca, on­ların hastalığı sağlam insanlara geçer diyerek, hastaya yaklaşmak iste­mezlerdi. Resûlullah (s.a.v.) hastalan bakımsız bırakmamak için, her hastalığın başkalarına geçmediğini belirterek «hastalık geçmez» buyur­muştur.
Bununla birlikte, başka bir hadisde: «Cüzzamlıdan aslandan kaçar gi­bi kaçınız» buyurmasında ise, bazı hastalıkların geçmesinin bir gerçek ol­duğu anlaşılmaktadır. Bu da Allah'ın takdiriyle meydana gelmektedir. Ni­tekim, Resûlullah (s.a.v.): «Hastalığın sirayeti yoktur» buyurunca orada bulunan bir bedevî:
«- Ya Resûlullah, benim geyikler gibi kumluk arazide yaşayan sağlam deve­lerime ne dersiniz? Bu develerim arasına hariçten uyuz bir deve gelip soku­lunca develerimi uyuz ediyor» dedi. Resûl-i Ekrem de: «- Ya ilk uyuz deveye bu hastalığı kim sirayet ettirdi?» diye cevap ver­di.
Yani, ilk önce uyuz hastalığına tutulan devenin hastalığının sirayetle ol­mayıp Allah'ın takdiri ile meydana geldiği şüphesizdir. Bunun gibi senin develerine sirayeti de Allah'ın takdiriyledir, demek istedi. (Tecrid-i Sarih Tercümesi, c.12, s.84-86).
[22] Araplar bir nevi gece kuşu olan baykuşu uğursuz sayarlar ve bir evin üzeri­ne baykuş konunca o evden ölü çıkacak derlerdi. İşte Resûlullah (s.a.v.), bu tür batıl inanışları yasaklıyor ve kalblerden siliyor. (Suyûtî, Tenvirul-Ha-valik, c.3, s.123).
[23] Hadisi şerifle geçen «safer» kelimesi, Araplar tarafından insan ve hayvan­ların karnında bulunan yılan manasına kullanıldığı gibi, ayni zamanda kameri aylardan birinin de adıdır. Araplar o yılanı uyuzdan daha geçici ka­bul ederlerdi. Aynı zamanda, sahibini onun öldürdüğüne inanırlardı. Resûlullah (s.a.v.), bu batıl inancı reddetmiş ve herkesin kendi eceliyle Öl­düğünü bildirmişti. Yahut da «Safer»>den murad, bildiğimiz Safer ayıdır ki, Araplar, onu haram aylardan sayar ve onun yerine Muharrem ayını helal kabul ederlerdi. İslamiyet gelince bu adeti kaldırmıştır.
[24] Burada hastalıklı hayvanların sağlam hayvanların yanına gelmesiyle, hastalığın onlara da bulaşacağı belirtilerek, sağlamlarına gelebilecek za­rar önlenmiş oluyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder


Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı