MESED SURESİ (Tebbet Suresi)

MESED SURESİ (Tebbet Suresi)


Mesed suresi beş âyettir ve Mekke'de nazil olmuştur. Abdullah b. Abbas (r.a.) diyor ki:

"Ey Muhammed, önce en yakın akrabalarını (kavminin ihlaslılarını) uyar."[1] âyeti nazil olunca Resulullah Safa tepesine çıktı. Oradan: "Ey sabah vaktine erişmiş insanlar." diye seslendi. "Bu kim?" dediler. Sonra toplanıp ona gittiler. Resulullah: "Söyleyin bana eğer sizlere: "Şu dağın eteğinden atlıların çı­kıp geleceğini haber verecek olsam bana inanır mısınız?" dedi. Onlar da: "Biz senin hiç yalan söylediğini görmedik." dediler. Resulullah: "Şüphesiz ki ben sizleri önünüzdeki (gelecek olan) şiddetli bir azapla uyarıyorum." dedi. Ebu Le-heb: "Elin kurusun (kahrolasın) bizi, başka bir şey değil de bunun için mi bura­ya topladın?" dedi. Sonra kalkıp gitti. Bunun üzerine suresi indi."[2]

Başka bir rivayette İbn-i Abbas şöyle demiştir:

"Resulullah "Batha"ya çıktı. Dağa tırmandı. Sonra: "Ey sabah vaktine erişmiş insanlar." diye seslendi. Kureyşliler toplanıp ona gittiler. Resulullah: "Söyleyin bana, ben sizlere, düşmanın sabah veya akşam baskın yapacağını söy­leyecek olsam bana inanır mısınız?" dedi. Onlar da: "Evet." dediler. Bunun üze­rine Resulullah: "Şüphesiz ki ben sizleri, önünüzdeki (gelecek olan) şiddetli bir azapla uyarıyorum." dedi. Bunun üzerine Ebu Leheb: "Sen bizi bunun için mi topladin? Elin kurusun, (kahrolasın) dedi. İşte bunun üzerine aziz ve celil olan Allah suresini indirdi.[3]

Rahman ve Rahim olan Allahm adıyla.

1- Elleri kurusun Ebu Lchcb'in. Zaten kurudu da.

Âyette zikredilen Ebu Leheb, Resulullahın amcalarından biridir. Asıl adı "Abdüluzza b. Abdülmuttalib"dir. Bu kişi Resulullaha çok eziyet ediyor, onu hakir görüyor ve onun dinini ayıplıyordu. Surenin nüzul sebebinde de zik-redildiği gibi, Resulullaha sertçe karşı çıktığı bir sırada bu sure nazil olmuştur.

"Elleri kurusun." diye tercüme edilen "Tebbet Yeda" kelimesi, Katade ve İbn-i Zeyd tarafından "Hüsrana uğrasın.1' şeklinde izah edilmiştir. Buna göre âyetin manası: "Ebu Leheb'in yaptıkları boşa çıksın ve hüsrana uğrasın, zaten boşa çıktı ve uğradı da! şeklindedir.[4]

2- Ona ne malı ne de kazandığı fayda verdi.


Abdullah b. Abbas ve Mücahid âyette zikredilen "Kazandığı" ifadesin­den maksadın, "Çocukları" demek olduğunu söylemişlerdir.

Bir kısım müfessirler "Ma ağna" ifadesinin başında bulunan harfinin, olumsuzluk takısı olduğunu söylemişlerdir.. Meal buna göre hazırlanmıştır.

Diğer bir kısım müfessirler ise harfinin soru edatı olduğunu söy­lemişler ve âyete şu şekilde mana vennişlerdir: "Allahm azap ve gazabına karşı Ebu Leheb'in malı ve kazandığı çocuklar, kendisine ne fayda sağlamıştır?" Ta-beri de âyeti bu şekilde izah etmiştir.[5]



3- O, yakında alevli bir ateşe girecektir.



Ebu Leheb, kıyamette, yanıp tutuşan bir ateşin içine girecektir.[6]



4-5- Boynunda, liften yapılmış bir ip bulunan, odun taşyan o karısı da.



Âyette zikredilen "Ebu Leheb'in karısı." Harb'in kızı "Erva"dır. Bu ka­dın Ebu Süfyan'ın kızkardeşi olup "Ümmü Cemil" ismiyle meşhurdur. Kureyşin ileri gelen kadınlarındandır. Resulullaha düşmanlık eden kocasına, inkarcılığın-' da devamlı yardımcı olmuştur. Âyet-i kerimelerde bu kadının, dünyadaki sıfatı ve âhirette uğratılacağı azap zikredilmeketdir. Bu kadının sıfatlarından biri de, "Odun taşıyan" diye tercüme edilen sıfatıdır.

Bir kısım müfessirler bu sıfatı, zahiri manasında alarak kadına, sırtında dikenler taşıyıp Resulullahın geçeceği yollara döktüğünden kendisine bu sıfatın verildiğini "Odun"dan maksadın da "Dikenler" olduğunu söylemişlerdir. Abdul­lah b. Abbas, Yezid b. Zeyd, Dehhak ve İbn-i Zeyd bu görüştedirler. Abdullah b. Abbas diyor ki: "Bu kadın dikenleri yüklenip getirir ve onlan Resulullahın yolu üzerine atardı ki Resulullahın ve sahabilerinin ayaklarım yaralamış olsun. Taberi de bu görüşü tercih etmiştir.

Diğer bir kısım müfessirler ise "Odun taşıyan" sıfatının mecazi anlamda kullanıldığını, bu kadına insanlar arasında koğuculuk yaptığı ve Resulullahı ayıpladığı için bu sıfatın verildiğini söylemişlerdir. Yani kadın koğuculuk yapa­rak insanları birbirine düşürmüş böylece odun taşıyarak ateş yakmış gibi olmuş­tur. Veya. dünyada iken koğuculuk günahını işleyerek cehenneme, kendisini ya­kacak odunu beraber götürmüş gibidir." demektir.

İkrime, Mücahid ve Katade bu sıfatı bu şekilde izah etmişlerdir.

Bazı müfessirler de bu kadının, Resululahı fakirlikle ayıpladığı için ken­disinin de "Odun taşıyan" sıfatıyla ayıplandığını söylemişlerdir.

"Liften yapılmış" şeklinde tercüme edilen ifadesi müfessirler tarafından farklı şekillerde izah edilmiştir.

Abdullah b. Abbas, bu ifadeden maksadın: "Mekke'de bulunan ve kendi­leriyle odun taşınan ipler." demek oluğunu, İbn-i Zeyd ise "Yemen'de biten bir ağacın lifinden yapılan ipler" demek olduğunu söylemiştir.

Urve b. Zübeyr ise ifadesinden maksadın, başka bir âyette zikredilen "Yetmiş arşın boyunda demirden bir zincir" olduğunu söy­lemiştir.

Süfyan es-Sevri ise bu ifadeden maksadın, "Cehennemde onun boynuna sarılacak gerdanlık halini alacak ve yetmiş arşın boyunda olacak olan bir ip ol­duğunu söylemiştir.

Mücahid ise ifadesinden maksadın, "Makaranın ortasındaki demir." olduğunu söylemiştir. Buna göre âyetin manası, "O kadının boynunda, makaranın ortasındaki demirden uzanan bir ip vard.r." demektir.

Katade'ye göre ise ifadesinden maksat, "Kadının boynunda bulunan ve katır boncuğundan yapılan bir gerdanlıktır.

Taberi bu ifadeden maksadın, çeşitli maddelerden yapılmış bir ip" oldu­ğunu söylemenin daha doğru olacağını ifade etmiş ve Leşinin, lif, demir ve ağaç kabuğu gibi şeylerden yapılmış bir gerdanlık ola-bileceğini söylemiştir.[7]





--------------------------------------------------------------------------------

[1] Şuara Suresi, 26/214

[2] Buharı, K-Tefsir el-Kıır'an, Sure: 111, bab: 1

[3] Buhari, K. Tefsir el-Kur'an, Sure: 111, bab: 2

[4] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 9/262-263.

[5] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 9/263.

[6] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 9/263.

[7] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 9/264-265.

Yorum Gönder

0 Yorumlar