FELAK SURESİ TABERİ TEFSİRİ


FELAK SURESİ


Felak suresi beş âyettir ve Mekke'de nazil olmuştur. Ukbe b. Âmir el-Cüheni diyor ki:

"Resulullah "Allah bana, emsal!eri görülmemiş âyetler indirdi." buyurdu ve sonuna kadar surelerini okudu.[1]

Ukbe b. Âmir diyor ki:

"Bir yolculukta ben, Resulullahın devesini çekiyordum.

Resulullah bana:

"Ey Ukbe, okunan iki en hayırlı sureyi sana öğreteyim mi?" dedi ve bana: Muavvizeteyn surelerini öğretti. Ben, onları öğrendiğimden dolayı fazla sevinmediğimi gördü. Resulullah sabah namazını kılmak için aşağı inince bu iki sureyi okuyarak insanlara sabah namazını kıldırdı.
Resulullah namazı bitirince bana yöneldi ve "Ey Ukbe, nasıl buldun?"[2] buyurdu.

Yine Ukbe b. Âmir diyor ki:

"Ben, Cuhfe ile Ebva arasında yürürken bizi, rüzgarla birlikte şiddetli bir karanlık kapladı. Resulullah: Muavvizeteyn surelerini okuyarak Allaha sığındı ve dedi ki:
"Ey Ukbe sen de bunlarla Allaha sığın. Hiçbir sığınan bunların benzeri şeyle Allaha sığınmış değildir. Ben, Resulullah'ın, bu iki sureyi namazda okuyarak bize imamlık ettiğini gördüm."[3]

Hz. Aişe (r.anh.) diyor ki:

"Resulullah (s.a.v.) hastalandığı zaman kendi üzerine "Kul Euzü" surelerini (Muavvizeteyen) okur ve üflerdi. Ağrısı çok şiddetlindiği zaman da ben onun üzerine okur ellerimle sürerdim. Bu surelerin bereketlerini ümit ederdim."[4]

Ebu Said el-Hudri diyor ki:

"Resulullah (s.a.v.) cinlerin ve insanların gözlerinin şerrinden Allaha sı­ğınırdı. "Kul Euzü" sureleri inince (dualarında Allaha sı­ğınmak için) bunları aldı ve bunların dışındakileri bıraktı.[5]

Cabir b. Abdullah diyor ki: "Resulullah (s.a.v.) "Ey Cabir, oku." dedi. "Ey Allanın Resulü, anam babam sana feda olsun ne okuyayım?" dedim. Resulullah oku," dedi. Ben de onları okudum.

Resulullah: "Sen (Muavvizeteyn) onları oku. Onların bir benzerini okuyamazsın."[6] buyurdu.[7]



Rahman ve Rahim olan Alkilim adıyla.



1-5- Ey Muhammed de ki: "Sığınırım karanlığı yaran sabahın Rabbine. Yarattıklarının şerrinden, çöktüğü vakit karanlığın şerrinden, düğüm­lere üfleyenlerin şerrinden, haset ettiği vakit haset edenin şerrinden."

Âyette zikredilen ve "Karanlığı yaran sabah" diye tercüme edilen "Felak" kelimesi, müfessirler tarafından çeşitli şekillerde izah edil­miştir.

Abdullah b. Abbas, Abdülcebbar el-Cûlânî, Süddî, Ka'bul Ahhbar, "Felak"ın, cehennemde bir zindanın atlı olduğunu söylemişlerdir. Ebu Hureyre de Resulullahın bunun, cehennemde ağzı kapalı bir kuyu olduğunu söylediğini ri­vayet etmiştir. Ancak hadis zayıf görülmüştür. Bu izaha göre âyetin manası şöy­ledir: "Ey Muhammed, de ki: "Sığınırım cehenemdeki felak zindanının Rabbine."

Ebu Abdurrahman el-Habli ise "Felak"ın, cehennemin isimlerinden biri olduğunu söylemiştir. Abdullah b. Abbas, Hasan-ı Basri, Said b. Cübeyr, Cabir b. Abdullah, Muhammed b. Ka'b el-Kurezi, Mücahid, Katade ve İbn-i Zeyd'den nakledilen diğer bir görüşe göre "Felak" demek "Sabah" demektir. Meal bu iza­ha göre hazrlanmıştır.

Abdullah b. Abbas'tan nakledilen başka bir görüşe göre "Felak" kelime­sinden maksat "Yaratıklar" demektir.

Buna göre âyetin manası, "Ey Muhammed de ki: "Sığınırım yaratılanların rabbine." şeklindedir.

Taberi, "Felak" kelimesinin Arapçada manasının "Sabahın karanlığı yar­ması" anlanına geldiğini, bununla birlikte bunun, cehennemde bir zindanın adı da olabileceğini, bu itibarla "Felak"ı genel manada anlamanın daha doğru olaca­ğını, adına "Felak" denilen herşeyin âyetin kapsamına gireceğini söylemiştir. Zira bunlardan herhangi birinin kasdedildiğine dair Allah teala tarafından belli bir delil yoktur.

Âyette zikredilen ve "karanlık" diye tercüme edilen  "Ğâsik" kelimesi müfessirler tarafından çeşitli şekillerde izah edilmiştir.

Abdullah b. Abbas, Hasan-ı Basri ve Mücahid, kelimesin­den maksadnı "Gece" demek olduğunu söylemişlerdir.

Muhammed b. Ka'b el-Kurezi ise kelimesinden maksadın "Gündüz" demek olduğunu söylemiştir.,

Ebu Hureyre ve İbn-i Zeyd'den nakledilen başka bir görüşe göre kelimesinden maksat, "Yıldız" demektir. Buna göre âyetin manası şöy­ledir: "Battığı zaman yıldızın şerrinden Allaha sığınının."

Hz. Aişe (r.anh.) ise maksadın "Ay" demek olduğunu, âyetin manasının "Battığı zaman ay'ın şerrinden Allaha sığımırm." demek oldu­ğunu söylemiştir. Hz. Aişe (r.anh.) diyor ki:

"Resulullah (s.a.v.) ay'a baktı ve buyurdu ki: "Ey Aişe sen şunun şerrin­den Allaha sığın. Zira,  "Gasikın İza Vekab" "Battığı zaman batan'.'dan maksat işte budur.[8]

Taberi asıl manasının "Karanlık yapan" demek olduğu­nu, gece geldiği zaman karanlık yaptığını, yıldız battığı zaman ay doğmadığında karanlık yaptıklannı bu itibarla âyetin genel ifadesine bakarak maksadın her karanlık yapan olduğunu söylemenin daha doğru olduğunu zikret­miştir.

"Düğümlere üfleyenler" ifadesinden maksat, Abdullah b. Abbas, Hasan-ı Basri, Mücahid, İkrime ve İbn-i Zeyd'e göre "Düğümlere üfleyerek sihir yapan­lar" demektir.

Abdullah b. Abbas,Katade ve Hasan-ı Basri bu âyeti izah ederken sihire kansan muskaların da bu ifadeye gireceğini ve bunlardan kaçınılması gerekliği­ni ifade etmişlerdir.

Katade ve Ata el-Horasani'ye göre âyette zikredilen "Haset eden"den maksat, "Her kıskanan" dernektir. Allah teala Resulullaha, her kıskananın gücü­nün ve nefesinin şerrinden kendisine sığınmasını emretmektedir.

İbn-i Zeyd'e göre ise âyette zikredilen "Kıskananlardan maksat, YahudiIerdir. Allah teala Peygamberine, sırf onu kıskanmalarından dolayı iman etmeyen Yahudilerin şerlerinden kendisine sığınmasını emretmiştir.

Taberi âyette zikredilen "Kıskanma"dan maksadın "Bütün kıskananlar" olduğunu söylemenin daha doğru olacağını zira Allah tealanın, herhangi bir kıs­kananı özellikle kasdettiğine dair bir beyanda bulunmadığını zikretmiştir.[9]


--------------------------------------------------------------------------------

[1] Tirmizi, K. Tefsir el-Kıır'an, Sure: 113, bab: 2, Madis no: 3367

[2] Ebu Davud, K. es-Salah, bab: 354, Hadis no: 1462

[3] Ebu Davud, K. es-Salah, bab: 354, Hadis no: 1463

[4] Buhari, K. Fadail el-Kur'an, bab: 14

[5] Nesei, K. el-İstiaze, bab: 37

[6] Neseî, K. el-İsliaze, bab: 1

[7] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 9/277-279.

[8] Tirmizi, K. Tefsir el-Kur'an, Sure: 113, Hadis no: 3366

[9] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 9/281-283.

1 yorum: