2 Nisan 2012 Pazartesi

Ummu Ma'bed Hadisi

Ummu Ma'bed Hadisi


328) Ebu Ma'bed el-Huza'î anlatmaktadır. Rasulullah (s.a.v.) Ebu Bekr, Amir Ibn Fuheyre ve kılavuzları Abdullah îbn Uraykıt Mekke'den Medine'ye hicret ederken Ummu Ma'bed el-Huza'ıyye'nin çadırına uğ­radılar. Ummu Ma'bed, akıllı, iffetli ve güçlü bir kadındı. Çadırın önüne oturur, yolcuların yiyecek ve içecek ihtiyaçlarını sağlardı.

Onlar, Ummu Ma'bed'den hurma ve et satın almak istediler. Ummu Ma'bed1 de bu istediklerinden hiçbirini bulamadılar. Çünkü a-zığı bitenler ve kuraklıktan dolayı hiçbir şeyi olmayanlar onda hiç birşey bırakmamışlardı. Ummu Ma'bed:

-Vallahi, yanımızda birşey olsaydı, ikram etmekten çekinmezdim, dedi.

Rasulullah (s.a.v.) çadırın yanında duran bir koyun gördü ve:

- Ummu Ma'bed! Şu koyun nedir? dedi. Ummu Ma'bed:

-  O, bitkinlik ve dermansızlıktan dolayı sürüden geri kalmış bir koyundur, dedi. Rasulullah (s.a.v.):

- Onun sütü var mı? diye sordu. Ummu Ma'bed:

- O bundan tamamıyle mahrumdur. Rasulullah (s.a.v.):

- Onu sağmama müsaade eder misin? dedi. Ummu Ma'bed:

-Evet! Babam, anam sana feda olsun. Eğer onda, süt bulabileceğini sanıyorsan, dedi.

Rasulullah (s.a.v.) koyunu getirtti. Memesini sıvazladı. Allah'ın adını andıktan sonra:

- "Allah'ım! Ona, koyununu bereketli kıl" diye dua etti.

Koyunun memesi sütle dolup taştı. Beş on kişiyi kandıracak kadar büyüklükte bir kap getirtti. İçine süt sağdı, kabı ağzına kadar doldur­du,                                               

Ummu Ma'bed'e verdi, o kanıncaya kadar içti. Arkadaşlarına ver­di, onlar da kana kana içtiler. En son Rasulullah (s.a.v.) içti. Hepsi su­sadıktan sonra tekrar içtiler ve süte kandılar.

Rasulullah (s.a.v.) tekrar süt sağıp doldurdu ve onu Ummu Ma'bed'de bıraktı. Onun yanından ayrıldılar.

Az sonra Ummu Ma'bed'in kocası Ebu Ma'bed zayıflıklarından yü­rüyemeyen, beyinleri az, kemiklerinin içinde ilik kalmamış zayıf ko­yunları sürerek geldi. Sütü görünce şaşırdı ve:

- Bu süt size nerden geldi? Koyunlar kısır ve uzaktalar.  Çadırda süt sağılır hayvan yok, dedi. Ummu Ma'bed:

- Hayır Vallahi, bize mübarek bir kişi uğradı. Şöyle şöyle söyledi, dedi. Ebu Ma'bed:

-Vallahi, onun, Kureyşlilerin aradıkları adamları olduğunu zan­nediyorum. Ummu Ma'bed! Onu bana tarif etsene, dedi. Ummu Ma'bed:

- Öyle birisini gördüm ki güzelliği besbelliydi, yüzü parlaktı. Güzel huyluydu. Ne karnı büyük, ne de başı küçüktü.  Çok güzeldi. Gözleri siyahtı, kirpikleri çoktu.  Sesi nazik, gözünün akı çok, siyahı da çok si­yahtı.   Doğuştan sürmeliydi.  Kaşlarının ucu ince ve çatık kaşlıydı. Saçları koyu siyahtı. Boynu uzun ve yüksekti. Sakalı sıktı. Sustuğunda kendisinde bir vakar ve ağırbaşlılık vardı.  Sözleri sanki dizilmiş birer inci gibi ağzından tatlı tatlı akmaktaydı. Sözü açık ve hak ile batıl ara­sını ayırıcı olup ne acizlik sayılacak derecede az, ne de boş gereksiz sa­yılacak derecede çoktu. Uzaktan bakılınca, insanların en heybetlisiydi. Yakınma gelince, herkesten taha tatlı ve çekiciydi. Kendisi orta boylu olup boyu ne hoşa gitmeyecek derecede uzun, ne de kısaydı. Sanki o, bir fidandı, iki fidan arasında bitmiş, parlaklığı ve yeşilliği, onlara üstün gelmişti.   Onun yanında arkadaşları vardı, o bir şey söylediği zaman onlar dinlerler, onun verdiği emri yerine getirmek için koşuşurlardı. Asık suratlı değil güleçti. Bunak da değildir, dedi.

Ebu Ma'bed:

-Vallahi, bu kişi, Mekke'deki işi bize anlatılan Kureyşlilerin adamıdır. Eğer ben ona rastlasaydım, ona arkadaş olmak isterdim. Yine de bir yolunu bulursam, bunu yapacağım, dedi.

Mekke'de gökle yer arasında bir ses yükseldi. Halk onu duyuyor ama söyleyen kişiyi göremiyorlardı. Şu beyitleri söylüyordu:

insanların Rabbi olan Allah, Ummu Ma'bed'in çadırında kalan iki arakadaşa en iyi mükafatı verdi.

O ikisi, iyilikle konup iyilikle kalktılar. Muhammed'in yol arka­daşı olan kimse felah buldu.

Ey Al-i Kusayy (Kusayy ailesi)! Onda bulunan, karşılığı verileme­yen hareketler ve şeref sebebiyle Allah sizi terketmedi.

Kız kardeşinize koyununu ve kabını sorun. Eğer siz koyunu so­rarsanız o, şuna şehadet eder:

O, ona, kısır bir koyun getirtti. Koyunun memesi ona halis ve kö­püklü süt verdi.

O, onu (sütü), gelip gidenlerin bol süt içmeleri için onun (Ummu Mabed'in) yanında rehin olarak bıraktı.

Onlar peygamberlerini kaybetmişlerdi. Ummu Ma'bed'in çadırın­da (bulmaya) çalıştılar.

Hassan îbn Sabit şu şiiriyle cevap verdi:

Artık peygamberleri aralarında olmayan kavim hüsrana uğramış­tır. Gece ve gündüz ona giden kimse mübarek kılınmıştır.

O, bir kavmin yanından ayrıldı da akılları gitti. O, başka bir kav­min yanma, yeni bir nurla yerleşti. Bir kavmin, bilmedikleri için sefihleşen sapıklarıyla, doğru yolda olan birisine uyarak hidayete erenleri bir olur mu?

Etrafındaki insanların görmediği şeyleri gören ve her yerde Al­lah'ın Kitabını okuyan bir peygamberdir o.

O, bir gün, Gaib olanın sözünü söylerse, o söz bugün veya yarın erkenden tasdik edilir.

Onunla sohbetinden dolayı, dedesinin saadeti, Ebu Bekr'e hayırlı mübarek olsun! Allah kimi mübarek kılarsa, o mübarek olur.

Ka'b oğullarına ufak tefeklerinin mevkisi ve müslümanlar için on­ların bir gözetleme yerinde oturmaları hayırlı mübarek olsun.

329) Ummu Ma'bed anlatmıştır:

Bizim yanımıza iki deve üzerinde dört kişi geldi. Benim yanıma indiler. Rasulullah'a (s.a.v.) onun için kesmek istediğim bir koyunu ge­tirdim. Onun sağmal, sütlü olduğunu gördü. Koyunu onun yanma yak­laştırdım. Memesini sıvazladıktan sonra:

-Bunu kesme, dedi.

Onu götürdüm. Bir başkasını getirip kesti ve etini onlar için pi­şirdim. Rasulullah (s.a.v.) kendisi ve arkadaşları ondan yediler. Yolda yiyecekleri kadar da torbalarına koydum. Etten bize de veya etin büyük kısmı bize kaldı.

Rasulullah'm memesini sıvazladığı koyun, Hz. Ömer zamanındaki (Hicretin 18. yılma) Ramade yılı (bir kuraklık yılının adı) denen yıla kadar kaldı. Kuraklıktan, yeryüzünde az ve çok birşey kalmamışken biz ondan, sabah akşam süt sağardık. 

kaynak
Hakim, Mustedrek, 3/10. Hakim bu hadis hakkında şöyle demiştir: "Bu, isnadı sahih bir hadistir. Buhari ile Müslim onu rivayet etmemişlerdir. Zehebî'de şöyle demiştir: "Bu tariklerde Sahihin şartına göre birşey yoktur. Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 1/276-284; Ebu Nuaym, Deailu'n-Nubuvve, 283-287; İbn Asakir, Tarih, 1/326 (Tehzib); Jbn Kesir, el-Bidaye ve"n-Nıhaye3/191; İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kubra, 1/230; İbn Hişam, Siretu'n-Nebeviyye, 2/100.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 216-218.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder


Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı