ZİKİR
On Yedinci Ayet
اَلَّذينَ يَذْكُرُونَ اللّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلى جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فى خَلْقِ السَّموَاتِ وَالْاَرْضِ رَبَّنَا مَاخَلَقْتَ هذَا بَاطِلًا سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
"Onlar ayakta, otururken ve (yanları) üzerine yatarken Allah'ı anarlar; göklerin ve yeryüzünün yaratılışı hakkında tefekkür ederler; "Rabbimiz, sen bu evreni boşuna yaratmadın, sen (böyle bir anlamsızlıktan) münezzehsin, bizi ateşin azabından koru! " [208]
اَلَّذينَ Onlar يَذْكُرُونَ anarlar اللّهَ Allah'ı قِيَامًا ayakta وَقُعُودًا otururken وَ ve عَلىüzerine جُنُوبِهِمْ yatarken وَيَتَفَكَّرُونَ tefekkür ederler فى خَلْقِ yaratılışı hakkında السَّموَاتِ göklerin وَ ve الْاَرْضِ yeryüzünün رَبَّنَا Rabbimiz مَاخَلَقْتَ sen yaratmadın هذَا bu بَاطِلًا evreni سُبْحَانَكَ sen münezzehsin فَقِنَا bizi koru عَذَابَ azabından النَّارِ ateşin
Ayetin Nüzulü ve Açıklaması
Hz.Âişe (r.anhâ)’dan şöyle dediği rivayet edilmektedir: Bu âyet-i kerime Peygamber (a.s)’a nazil olunca kalkıp namaz kıldı. Bilal gelip ona namaz vaktini haber verdi. Ağlamakta olduğunu gördü, şöyle dedi: Ey Allah'ın Rasûlü! Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamışken yine ağlıyor musun? Şöyle dedi: "Ey Bilal! Şükreden bir kul olmayayım mı? Bu gece bana yüce Allah: "Göklerin ve yerin yaratılışında gece ile gündüzün değişip durmasında akıl sahipleri İçin elbette âyetler vardır" âyetini indirdi. Daha sonra şöyle buyurdu: Bu âyeti okuyup da bunun üzerinde düşünmeyenin vay haline!"[209]
Hz.Peygamber (a.s)'a hastanın namazını nasıl kılacağı sorulmuş, bunun üzerine bu ayet nazil olmuş.[210]
Müfessirlerin bu âyetle ilgili iki görüşleri vardır:
1- Bundan murad, insanın devamlı olarak Rabb'ini zikretmesidir. Çünkü insanın durumları bu üç şekilden ibarettir. Sonra Cenâb-ı Hak. insanları bu üç durum ile tavsif edince, bu onların devamlı zikredip, kesinlikle ondan ayrılmamalarının gerektiğine bir delil olur.
2- Bu âyette bahsedilen zikirden murad, namazdır. Buna göre âyetin manası, "Onlar ayakta olarak, eğer buna güçleri yetmiyorsa oturarak, eğer buna da güçleri yetmiyorsa, yanları üstü yatarak namaz kılarlar" şeklindedir. Bu da, onlar hangi halde olurlarsa olsunlar namazı terkedemezler manasına gelir. Âyete birinci görüşe göre mana vermek daha evladır. Çünkü pek çok âyet, Allah'ı zikretmenin, hatırlayıp anmanın faziletini ifâde etmektedir. Nitekim Hz. Peygamber (a.s): "Kim cennet bahçelerinde, serbestçe yiyip içmek isterse, Allah'ı çokça zikretsin" buyurmuştur.[211]
İslâm'daki ibâdetlerin amacı insanı zora koşmak olmadığı için ibâdetler katı şekilci kurallarla çevrili değildir. En önemli ibâdet olan namaz, günde beş defa müslümanlara farz kılınmıştır; ancak namazın amacı Allah'ı sürekli olarak hatırlamak, günde beş kez O'nun huzuruna çıkıp iki namaz arasında yaptıklarının muhâsebesini yapma fırsatını ona vermektir. Bu şekilde günde beş kez Allah'ın huzuruna çıkan bir müslüman kötülük duygusunu kalbinden atıp onun yerine Allah korkusu ve sevgisini yerleştirir. Namazın amacı bu olunca, yani insanları kendi rızalarıyla Allah'ın gözetimine sokmak olunca sıhhatli ya da sıhhatsiz olması bunu yapmaya, yani Allah'ın huzurunda boyun eğmeye engel değildir. O halde hasta olan bir müslüman bu görevini gücünün yettiği şekilde yerine getirir. Bunun bazı kuralları vardır: Namazda; farzlar, sünnetler, müstehablar vardır.
Sonuç olarak zikrin şekli ve çeşitleri hakkında ayette beyan edilen esasları daha bir açılımla:
1-Kalb ile zikir de, Yüce Allah'ı gönülden anmaktır. Bu bir nevi tefekkürdür.
2-Beden ile zikir ise, vücudun bütün organlarının Allah'ın emirlerini yerine getirmeleri ve yasaklarından sakınmaları ile olur. Bu da kişinin kendi vücudunun organlarını Allah'ın yolunda bulundurması ile mümkündür.[212]
3-Beni, varlık ve refah içinde olduğunuzda zikredin ki, ben de sizi belâ, musibet ve sıkıntılarınız zamanında zikredeyim... Beni, benim yolumda cihâd ederek zikredin ki, ben de sizi hidâyetimle zikredeyim. Beni sıdk, samimiyet ve ihlas ile zikredin, ben de sizi sıkıntılardan kurtarmak ve bilgi ile ihtisasınızı artırmakla zikredeyim. Beni Rabbiniz olarak bilip kulluğunuzla zikredin ki, ben de sizi sevdiğim kullarımdan kabul edip sonunda bağışlamakla zikredeyim."[213]
İbadet hem zikirdir hem de tefekkürdür. Aynı şekilde zikirde, tefekkür de ibadettir. Yeter ki, neyi tefekkür ettiğimizi bilelim.
Yüce Allah cümlemize abid olan beden ve zakir olan lisan nasip etsin.
On Yedinci Hadis
قَالَ رَسُولُ للّهِ: لآحَوْلَ وَلاَ قُوَّ ةَ إِلاَّ بِاللّهِ. فَإنَّهَا مِنْ كُنُوزِ الْجَنَّةِ.
Allah Resulü (a.s) buyurdular ki: "Lâ havle vela kuvvete illa billah." İşte bu cümle cennet hazinelerinden bir hazinedir."[214]
قَالَ buyurdu ki رَسُولُ Resulü (a.s) للّهِ Allah لآحَوْلَ Lâ havle وَلاَ vela قُوَّةَ kuvvete إَّلآ illa بِاللّهِ billah فَإنَّهَا İşte bu cümle مِنْ كُنُوزِ hazinelerinden bir hazinedir الْجَنَّةِ cennet
Hadisin Vürûdu ve Açıklaması
Vürûdu: Buhari, Ebu Mûsâ (r.a)'dan konu ile ilgili olarak şöyle demiştir: "Bir sefer esnasında Hz. Peygamber (a.s)'le beraberdik. Biz, yüksek yerlere geldiğimizde tekbir getiriyorduk. Rasûlullah (a.s), bunun üzerine şöyle buyurdular: "Ey insanlar! Sesinizi fazla yükseltmeyin. Siz, sağır veya gâib olan birine seslenmiyorsunuz." Sonra benim yanıma geldi. Ben ise, kendi kendime "Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh" diyordum. Bunun üzerine: Ey Abdullah b. Kays "Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh "demeye devam et. Çünkü o, cennet hazinelerinden bir hazinedir" buyurdular.[215]
Hz.Ömer b. Hattâb[216] (r.a), şöyle demiştir. Hz.Peygamber (a.s) Ezan okununca ne diyelim" diye sorulduğunda? Bunun üzerine Rasûlullah (a.s): "Müezzin Allahu Ekber, Allahu Ekber" dediği vakit sizden biriniz "Allahu Ekber, Allahu Ekber" der; sonra müezzin "Eşhedü en lâ ilâhe illallah"dediği vakit o da "Eşhedü en lâ ilahe illâllah" derse, sonra müezzin "Eşhedü enne Muhammeden Rasûlullah" dediği vakit, o da "Eşhedü enne Muhammeden Rasûlullah" der. Müezzin "Hayye alessalâh" dediği vakit o da "Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh" der. Sonra müezzin "Hayye alelfelâh" dediği vakit o da "Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh" derse, sonra, "Allahu Ekber, Allahu Ekber" dediğinde o da "Allahu Ekber, Allahu Ekber" derse, sonra müezzin "Lâ ilâhe illallah"dediği vakit, o da bütün kalbiyle "La ilâhe illallah" derse, Cennete girer" buyurdular." [217]
Lâ Havle Velâ Kuvvete: Güç ve kuvvet ancak Allah'a mahsustur. "Allah'a âsi olmak ve günah işlemekten dönüş, ancak Allah'ın verdiği ismet (günahlardan uzak olma hâli) ile O'na itâate kuvvet ve iktidar da, ancak O'nun yardımı ile hâsıl olur" demektedir.
Asıl söyleniş şekli:
"Lâ Havle Velâ Kuvvete İllâ Billâh'tır." [218]
Kur'ân-ı Kerim'de ise:
وَلَوْ لَا اِذْ دَخَلْتَ جَنَّتَكَ قُلْتَ مَا شَاءَ اللّهُ لَاقُوَّةَ اِلَّا بِاللّهِ اِنْ تَرَنِ اَنَا اَقَلَّ مِنْكَ مَالًا وَوَلَدًا
"Lâ Kuvvete İllâ Billâh" şeklinde geçmektedir. [219]
Lafız itibariyle kısa fakat anlam itibariyle çok kapsamlı olan bir zikir ve duâ cümlesi olup Peygamberimizin ifadesiyle "Cennet'in hazinelerinden bir hazinedir."[220] Bu kısa ve özlü cümle, müezzin ezan okurken, namazlardan sonra, bir yolculuk esnasında, yolculuk dönüşünde veya yapılan herhangi bir hayırlı iş ve amelden sonra veyahut da herhangi bir zaman ve mekâna bağlı olmaksızın uygun olan her yer ve zamanda bizzat Peygamber Efendimiz tarafından okunmuş ve Ashâba da tavsiye edilmiştir.
* Zikir, kalplerin anahtarıdır. Kalp burkulduğunda veya ümitsiz olduğunda onu ferahlatacak, genişletecek tek şey zikirdir.
* Zikir, Allah'la insan arasında bir şifredir. Onun için zikrin belli bir zamanı ve vakti yoktur. Nerede ve ne zaman vakit, fırsat bulursa hemen orda Allah’ın zikredilmesi gerekir.
KAYNAKLAR
[208] Ali-İmran,3\191
[209] Suyûtî, ed-Durr, II/ 409; Kurtubi, a,g,e. 4/519.
[210] Ayni, a,g,e. 1/290.
[211] Râzi, a,g,e. 7/269.
[212] el-İsfahânî, el-Müfredât, İstanbul,1986 S,259 vd.,; Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1971, S,659.
[213] Râzî, a,g,e. 4/143.
[214] Buharî, Ezan, 7; Müslim, Salât, 12
[215] Buhârî, Daavât, 50, 67.
[216] Kettani "Nazmul Mutenasir minel Hadisi’l Mütevatira" h.no.200;bu hadisin mütevatir olduğunu kaydeder ve 14 Sahabi ismini zikreder.
[217] Müslim, Salât, 12.
[218] Buharî, Ezan, 7; Müslim, Salât, 12.
[219] el-Kehf,18/39.
[220] Tirmizî, Daavât, 57, 119.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder