KARDEŞLİK, HUCURAT SURESİ 10.AYET-İ KERİME

KARDEŞLİK


Yirmi Altıncı Ayet

اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ فَاَصْلِحُوا بَيْنَ اَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

“Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki esirgenesiniz.” [290]

اِنَّمَا ancak الْمُؤْمِنُونَ Müminler اِخْوَةٌ kardeştirler فَاَصْلِحُوا Öyleyse düzeltin بَيْنَ arasını اَخَوَيْكُمْ kardeşlerinizin وَ ve اتَّقُوا korkun اللّهَ Allah'tan لَعَلَّكُمْ ki تُرْحَمُونَ esirgenesiniz

Ayetin Nüzulü ve Açıklaması
İbn Abbas dedi ki: Ayet Sabit b. Kays b. Şemmas hakkında inmiştir. Kulağında bir parça ağırlık vardı. Peygamber (a.s)'ın meclisine ondan önce gidenler o geldiği takdirde ona yer açarlardı ki, Peygamber Efendimizin yanında oturup söylediklerini duysun. Yine bir gün mescide geldiğinde, Peygamber (a.s) ile birlikte sabah namazının bir rekatini kaçırmış bulunuyordu. Peygamber (a.s) namazı bitirince ashabı onun yanında yerlerini aldılar. Herbirisi olduğu yerde oturdu, yerinden ayrılmadı. Öyle kî hemen hemen kimse kimseye yer açmıyordu. Hatta kimisi oturacak yer bulamadığı için ayakta kalmıştı. Sabit namazını bitirince insanların omuzlan üzerinden atlayarak: Yer açın, yer açın, diyordu. Ona yer açtılar, nihayet Peygamber (a.s)'ın yanına kadar ulaştı. Peygamberle kendisi arasında sadece bir kişi kalmıştı. Ona da: Yer aç, dedi. Adam kendisine: Bir yer buldun otur, dedi. Sabit kızgın bir şekilde arkasına oturdu, sonra da: Bu kim diye sordu. Ona: Filan kişi dediler. Bu sefer Sabit: Filan kadının oğlu diyerek annesi sebebiyle onu ayıpladı. O bu sözleriyle cahiliye döneminde annesinin adını söylemişti. Adam bundan utandı, bu âyet-i kerime nazil oldu. [291]

“Müminler ancak kardeştirler." Yani nesebte değil de dinde ve haklarının saygınlığında (hürmet hususunda) birbirlerinin kardeşleridirler. Bundan dolayı, din kardeşliği, neseb kardeşliğinden daha sağlamdır, denilmiştir. Çünkü neseb kardeşliği din ayrılığı halinde kesintiye uğrar, din kardeşliği ise neseblerin farklılığı dolayısıyla kesintiye uğramaz.

Bu kardeşliğin gereği olarak müslüman toplumda asıl olan kural sevginin, barışın, yardımlaşmanın ve birliğin olması anlaşmazlık ve çatışmanın ortaya çıkar çıkmaz asıl kurala döndürülmesi gereken istisnai bir durum olmasıdır. Ve yine müslüman toplumda aslolan, yukardaki temel kuralın topluma yerleştirilmesi uğruna öteki mü'minlerin haddi aşan kardeşlerini aynı safa döndürmek için ve sapıklığı asıl ve temel kurala döndürerek ortadan kaldırmak için, kardeşleri olan haddi aşanlara karşı savaşmalarının meşru olmasıdır. Bu da kesin ve aynı zamanda da kararlı bir işlemdir.

Yine bu kuralın gereği olarak, bu arabulma savaşında yaralananlar hemencecik öldürülmezler, hiçbir esir öldürülmez, savaşı bırakıp silahını atarak geri kaçanlar kovalanmazlar. Haddi aşanların malları ganimet olarak alınmaz. Çünkü onlarla savaşmaktan gaye, onları öldürmek değildir. Aksine kendilerini müslümanların safına çekmek ve islam kardeşliği sancağının altına getirmektir.

Kardeşlik İslam dinin temel esaslarından biridir. Yukarıdaki ayeti kerime muminlerin kardeş olduğunu buyururken, aşağıdaki hadisi şerif ise Müslümanın kardeşine haksızlık yapmayacağını ve kardeşinin içinde bulunduğu ihtiyaçtan kurtarmak gerektiğini ve eğer bir ayıbı varsa da derhal ayıbını kapatması gerektiğini dile getirmektedir. Çünkü Müslüman kardeşine nasıl muamele yaparsa, Allah’ta ona öyle muamele yapar.

Yüce Allah cümlemize dinimizin istediği şekilde Müslüman olmayı nasip eylesin.



Yirmi Altıncı Hadis

 قَالَ رَسُولُ للّهِ:أخُو المُسْلِمِ َ يَظْلِمُهُ وََ يُسْلِمُهُ، وَمَنْ كَانَ في حَاجَةِ أخِيهِ كَانَ اللّهُ في حَاجَتِهِ، وَمَنْ فَرَّجَ عَنْ مُسْلِمٍ كُرْبَةً فَرَّجَ اللّهُ عَنْهُ بِهَا كُرْبَةً مِنْ كُرَبِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ، وَمَنْ سَتَرَ مُسْلِماً سَتَرَهُ اللّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ.

Allah Resulü (a.s) buyurdular ki: "Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez. Kim, kardeşinin ihtiyacını görürse Allah da onun ihtiyacını görür. Kim bir müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, Allah da o sebeple onu Kıyamet gününün sıkıntısından kurtarır. Kim bir müslümanı örterse, Allah da onu kıyamet günü örter."[292]

قَالَ buyurdu ki رَسُولُ Resulü (a.s) للّهِ Allah:أخُو kardeşidir المُسْلِمِ müslümanın َ يَظْلِمُهُ Ona zulmetmez, وََ يُسْلِمُهُ Müslüman، وَمَنْ Kim كَانَ görürse في حَاجَةِ ihtiyacını أخِيهِ kardeşinin كَانَ اللّهُ Allah da في حَاجَتِهِ onun ihtiyacını görür، وَمَنْ Kim فَرَّجَ kurtarırsa عَنْ مُسْلِمٍ bir müslümanı كُرْبَةً bir sıkıntıdan فَرَّجَ kurtarır اللّهُ Allah da عَنْهُ o sebeple بِهَا onu كُرْبَةً sıkıntısından مِنْ كُرَبِ sıkıntısından يَوْمِ gününün الْقِيَامَةِ Kıyamet، وَمَنْ Kim سَتَرَ örterse مُسْلِماً bir müslümanı سَتَرَهُ onu örter اللّهُ Allah da يَوْمَ günü الْقِيَامَةِ kıyamet

Hadisin Vürûdu ve Açıklaması
Vürûdu: Süveyd b. Hanzala (r.a)'dan: "Biz, Hz. Peygamber (a.s)’i görmeye çıkmıştık. Yanımızda Vail b. Hücr vardı. Onu Düşmanı yakaladı. İnsanlar yemin etmekten kaçınıyorlardı. Ben, "o benim kardeşimdir" diye yemin ettim. Vail bırakıldı. Bizde Hz.Peygamber (a.s)'a geldik. Bunu Hz.Peygamber (a.s)'a anlattım. O da buyurdu ki: "Sen onların en iyisi ve en doğrususun. Müslüman müslümanın kardeşi olduğu konusunu doğru söylemişsin."[293] 

Hadiste İslâm kardeşliğinin nasıl gerçekleşeceği belirtilmektedir. Görüldüğü üzere müslüman, iman kardeşine karşı bazı vazifelerle mükellef durumda: Zulmetmeyecek, tehlikeye atmayacak, sıkıntısını giderecek, yardımına koşacak ve örtecek. Resulullah "Örtme" işini mutlak bırakmıştır. Bu sebeple şârihler: "Bedenini örtmek, ayıbını örtmek, ihtiyacını örtmek, gıybetini yapmamak suretiyle kusurlarını örtmek vs." diye her çeşit örtme'yi anlamışlardır.

Kardeş denildiğinde akla genellikle aynı anneden ve babadan dünyaya gelen kişiler gelmektedir. Bu soy-sop kardeşliğinin dışında bir de aynı dine veya dünya görüşüne mensup olmayı ifade eden akide kardeşliği sözkonusudur.

Kardeş olmak, arkadaş ve sadık dost olmak; sevinçte ve kederde beraber olmayı göze almak demektir; bunu fiili olarak göstermek demektir, sevmek, saymak, güvenmek, merhamet etmek, yardımlaşmak ve dayanışmak demektir. Bunlar olmadan kardeşlik iddiasının bir anlamı olmaz.

Mü'minler kardeşlikte ve dostlukta tıpkı aksamı birbirine geçmiş mükemmel ve sapasağlam bir bina gibidirler veya bütün unsurları ve zerreleriyle birbirine bağlı bir vücud gibidirler. Bir vücudun herhangi bir azası rahatsız olduğunda nasıl ki bütün bir vücud aynı rahatsızlığı, aynı acıyı duyarsa, bir tek mü'minin-dünyanın ta öbür ucunda bile olsa- çektiği acıyı, duyduğu ızdırabı diğer mü'min kardeşleri derinden hisseder.

Kardeşler aralarında şu esaslara göre hareket etmelidir:

1- Kardeşler karşılıklı sevgi ve saygı beslemeli, küçükler büyüklerine karşı saygısız davranışlardan sakınarak onları anne ve babalar gibi görmeli ve kendilerine itaat etmeli, büyük kardeşler de küçüklerin kabahatlerini af ve hoşgörü ile karşılamalıdır.

2- Kardeşler, anne ve babalarını üzmeyecek, onlara huzur dolu bir hayat yaşatarak davranışlarla birlik ve beraberlik içinde yaşamalı; para, servet miras gibi maddi çıkarlar düşmanlık sebebi haline getirilmemeli ve birlik ruhu bozulmamalıdır.

3- Şan, şöhret, makam, servet gibi şeyler kıskançlık sebebi olmamalıdır. Kardeşlerden biri ilim, servet ve makam itibariyle yükselirse bu durum diğerleri için ancak bir iftihar vesilesi sayılmalıdır. Maddî ve manevî bakımdan güçlü olan da diğerlerine hor bakmamalı, onlara her konuda yardım elini uzatmalıdır.

4- Aralarındaki işleri ve fikir ayrılıklarını zora baş vurmadan, birbirlerinin fikirlerine saygı duyarak ve konuşup anlaşarak tatlılıkla halletmenin yollarını aramalıdırlar.
kaynaklar 
[290]  Hucurat,49/10
[291] Kurtubi, a,g,e. 16/259-260; Ayni, a,g,e. 4/204.
[292] Ebû Dâvud, Edeb 46; Tirmizî, Hudud 3; Buhârî, Mezâlim 3, İkrâh 7; Müslim, Birr 58; Rezîn bir rivayette şunu ilave etti: "Kim, hakkı sübût buluncaya kadar mazlumla birlikte olursa, ayakların kaydığı günde Allah onun ayağını Sırat'ta sâbit kılar."
[293] Suyuti, “Esbab-il Vürudi'l Hadis" S,196.

Yorum Gönder

0 Yorumlar