A'RAF SURESİ TABERİ TEFSİRİ 11. AYETİNDEN 20. AYETİDE DAHİL

11- Şüphesiz ki sizi yarattık sonra size şekil verdik sonra Meleklere" Âdeme secde edin." dedik. Derhal secde ettiler, İblis hariç, O secde eden­lerden olmadı.
Ey insanlar, biz atanız Âdemi topraktan yarattık. Sonra ona şekil verdik. Böylece sizi de yaratıp şeklinizi vermiş olduk. Sonra Meleklere: "Âdeme saygı secdesi edin." dedik. Meleklerin hepsi de secde ettiler İblis hariç. O, Âdeme secde edenlerden olmadı.
Müfessirler bu âyetin "Şüphesiz ki sizi yarattık. Sonra size şekil verdik" bölümündeki "Sizi" ifadesinden kimin kastedildiği hususunda farklı görüşler zikretmişlerdir:
a- Abdullah b. Abbas, Rebi b. Enes, Süddi, Katade ve Dehhak'tan nakle­dilen bir görüşe göre bu ayetteki "Sizi" ifadesinden maksat, Hz. Adem ve deva­mındaki "Size" ifadesinden maksat da, Hz. Âdemin soyundan gelenlerdir. Bun­lara göre ayetin bu bölümünün manası şöyledir: "Şüphesiz ki biz, atanız olan Âdemi dolayısıyle onun sulbünde sizi yarattık, onun soyundan gelen sizlere de annenizin kamında şekil verdik."
b- İkrime ve A'meşe göre bu âyetteki "Sizi" ve "Size" ifadelerini beyan eden her iki zamirinden maksat da, insanlardır. Ve ayetin manası
şöyledir: "Şüphesiz ki biz sizi, babalarınızın sulbünde yarattık ve sizlere, anne­nizin karnında şekil verdik"
c- Mücahide göre ise buradaki zamirlerden birincisinden maksat Hz. Âdem, ikincisinden maksat ise onun sulbünde mevcut olan soyudur ve âyetin manası şöyledir: "Şüphesiz ki biz Âdemi yarattık sonra size, Âdemin sulbünde iken şekil verdik.
d- Diğer bir kısım alimlere göre ise burada geçen her iki zamirden de maksat insanlardır. Ayetin manası da şöyledir. "Şüphesiz ki biz sizi, annelerini­zin kamında yarattık ve sizlere annenizin rahminde iken şekil verdik. Kulak, göz, el, ayak gibi organlarınızı meydana getirdik.
Taberi diyor ki: "Bu görüşlerden tercihe şayan olanı, her iki zamirin de Hz. Âdeme işaret ettiğini ve ayetin bu bölümünün manasının şöyle olduğunu söyleyen görüştür. "Şüphesiz ki biz, Âdemi yarattık. Ona şekil vererek size de şekil vermiş olduk."
Âyet-i Kerimede Âdem kastedildiği halde "Siz" ve "Size" zamirleri zikre­dilen hazır bulunan insanlara hitabedilmesi, Arap dilinin yaygın olan usullerin­den birinin gereğidir. Zira Arapça'da ataların yaptıkları torunlara isnad edilerek "Siz şöyle şöyle yaptınız" denmesi bir üslup şeklidir. Nitekim Resulullah zama­nındaki Yahudilere hitab edilerek atalarının yaptıkları beyan edilmek istenmiş ve şöyle buyrulmuştur. "Bir zaman sizden kesin söz almıştık. Üzerine tur dağını kaldırmıştık. (Size verdiğimize kuvvetle sanlın) demiştik.. [25]
Taberi sözlerine devamla diyor ki: "Bu görüşü tercih etmemizin sebebi ayetin devamında "Sonra, meleklere "Âdem'e secde edin" buyrulmasidır. Arap­ça'da "sonra" manasına gelen  kelimesi, kendisinden sonra zikre­dilenlerin kendisinden önce zikredilenlerden kesinlike daha sonra meydana gel­diklerini ifade eder. Ayet-i Kerime'de, öne eyaratılma olayı sonra da Âdeme meleklerin secde etmelerinin emredildiği zikredildiğine göre, yaratılanların, Âdeme secde emrinden daha Önce yaratılmış olmaları gerekmektedir. Hz. Ademe secde edilmesi emredildiğinde, insanlar henüz yaratılmış olmadıkların­dan buradaki "Sizi yarattık." Size şekil verdik... ifadelerindeki zamirlerden mak­sadın Hz. Âdem olduğu ortaya çıkmaktadır. [26]

12- Allah: "Sana emrettiğimde seni secde etmekten alıkoyan nedir?" dedi. İblis: "Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten, onu ise çamurdan yarattın." dedi.
Allah, İblise; «Âdeme secde etmeni emrettiğim zaman senin ona secde etmene engel olan şey nedir?» dedi. İblis de ona cevaben: "Ben ondan daha üs­tün ve daha hayırlıyım. Çünkü sen beni ateşten Âdem'i ise çamurdan yarattın. Ateş çamurdan daha üstündür." dedi.-
Âyet-i Kerime'de geçen ve "Secde etmek" diye tercüme edilen ifadesinin görünürdeki manası, "secde etmemekten" şeklindedir. Buna göre aye­te mana verildiği takdirde ayetin bu bölümünün manası şöyle olur: "Sana emret­tiğimde seni secde etmemekten alıkoyan nedir?" Görüldüğü gibi, mana böyle kabul edilirse İblis'in secde etmesinden dolayı hesaba çekildiği anlaşılır. Haibu-ki İblis'in, Âdem'e secde etmemesinden dolayı sorgulandığı bütün nasslarda açıkça ifade edilmiştir. İşte âyetteki bu kapalılıktan dolayı müfessirler bu âyeti çeşitli şekillerde izah etmişlerdir.
a- Bazı Basralı lügat âlimlerine göre ayette geçen ifade-sindeki harfi zaiddir, olumsuzluk manası ifade etmemektedir. Bu du­rum Arapça'da kullanılan bir üsluptur. Bu sebeple ayetin bu bölümünün manası: "Seni secde etmekten alıkoyan nedir?" şeklindedir.
b- Diğer bir kısım alimlere göre ise ayetin, ifadesindeki harfi zaid değildir. Ancak bu ifadeden önce geçen cümlesindeki fiilinin manası "Engel olmak" değil "söylemek"tir. Bu ne­denle ayetin bu bölümünün manası şöyledir: "Sana emrettiğim zaman Âdeme secde etmemeni sana kim söyledi?" Arapçada bu fiil, "söylemek" manasına kul­lanıldığı zaman, bundan sonra edatı zikredilir. Bu ayette de durum böyle olmuştur.
c- Diğer bir kısım alimlere göre buradaki harfi zaid değil­dir. Fakat fiilinin manası "Mecbur olmak" demektir. Ayetin ma­nası ise: "Seni Âdeme secde etmemeye mecbur eden sebep nedir?" şeklindedir.
Taberi diyor ki: "Bana göre doğru olan söz, bu ayette, belli bir ifadenin mahzuf olduğunu söylemek ve mahzufun da "muhtaç kıldı" fiili ol­duğunu ifade etmektir. Yani, bu ayetin bu bölümünün manası şöyledir: "Ey İb­lis, Âdeme secde etmeni emrettiğim zaman, secde etmene engel olan ve seni, secde etmemeye zorlayan şey nedir? Bu görüşü tercih edişimizin sebebi, Allah'ın kelamında her hangi bir şeyin zaid olduğunu ve bir mana taşımadığını söylemekten kaçınmaktır. fiilinin buradaki şekliyle, "söylemek" manasına gelmesi de üslup itibariyle uygun değildir. Bu nedenle ayette manayı tamamlayacak bir ifadenin mahzuf olduğunu söylemek isabetli olan bir görüştür. Zira muhataplar bu mahzuf olan cümleyi, ayetin akışından anlayabilir­ler.
Âyet-i Kerime'de İblisin, Allah Teâlâ'nın sorusuna şu cevabı verdiği zik­redilmektedir. "Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten onu ise çamurdan ya­rattın." İblis Ademe secde etmemesinin gerekçesi olarak kendisinin yaratıldığı ateşin, Âdem'in yaratıldığı topraktan daha üstün olduğunu söylemiş, böylece hakkı idrak edememiş ve doğru yoldan sapmıştır. Zira ateş cevherinin hafif, kö­rü körüne yayılan, dalgalanan ve yukarı doğru yükselen bir cevher olduğu ma­lumdur. İşte İblis'te bulunan bu cevher onu, Allah'ın, levh-i mahfuzunda isyankâr biri olacağı tescil edildiği üzere Âdem'e secde etmekten kibirlenmeye, onu hafife almaya sevk etmiş böylece kendi kendini yeyip bitiren bir ateş gibi heiake sürüklemiştir. Toprak cevherinin ise, istikrarlı oturaklı, yumuşak, edepli, kararlı bir cevher olduğu malumdur. İşte Âdem'de bulunan bu cevher, onun, levh-i mahfuzda mes'ud bir kimse olacağı tescil edildiği üzere Âdemi, hata yap­masından sonra tevbe etmeye ve rabbinden af ve mağfiret dilemeye sevketmiş-tir.
İşte Hasan-ı Basri ile İbn-i Sîrin'in "İlk kıyası yapan İblis'ür." sözleri bu türden olan yanlış kıyası ifade etmektedir. Hz. Âdem'in, İblis'ten üstün olduğu muhakkaktır. Çünkü Allah Teâlâ onun bizzat kendi eliyle yaratmış, ona kendi rahundan üflemiş, ona melekleri secde ettirmiş, her şeyin ismini öğretmiş ve di­ğer bir çok özellikler venniştir. Fakat ahmak İblis bütün bunları görememiş, kendisinin, ateşten yaratılması, Âdem'in de topraktan yaratılması dolayısiyle on­dan üstün olduğuna delil getirmek istemiştir. Halbu ki o, her ikisinin de yaratıl­dıkları maddeler bakımından da Âdemden üstün değildir. Ayrıca Âdem'e yara­tıldığı cevherin dışında bir çok üstünlük verilmiştir. Bu durumda nasıl olur da İblis ondan üstün olabilir? [27]

13- Allah dedi: "Öyleyse in oradan. Orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık çünkü sen, âdilerdensin."
Allah, İblis'e "Cennletten in. Senin cennette kibirlenmeye hakkın yoktur. Cennette olan kimse kibirlenemez. Cennetten çık. Çünkü sen, zelil ve âdi kılı­mın! and ansın." dedi.
Müfessirlerin çoğunluğu, İblise "İn oradan" diye hitabeden cümleyi izah ederken buranın cennet olduğunu ve dolayısiyle İblis'in cennetten indirildi­ğini söylemişler buna mukabil bazıları da oranın, göklerde İblise ait bir makam olduğunu ve oradan indirildiğini söylemişlerdir. [28]

14- İblis dedi: "Bari, insanların diriliceği güne kadar bana mühlet ver. [29]

15- Allah da "Sen, mühlet verilenlerdensin" dedi.
İblis, Allah Teâlâ'dan, kıyamette insanların dirileceği güne kadar kendi­sine mühlet vermesini istedi. Ona bu isteği tam olarak verilmedi. Eğer verile­cek olsaydı ebedî olarak yaşayacak ve hiç ölmeyecekti. Çünkü insanlar tlirildik-ten sonra artık bir daha ölüm yoktur. Bu sebeple Allah Teâlâ İblise"... Sen, vak­ti tayin edilen bir güne mühlet verilenlerdensin." dedi. [30]İşte, İblis'in öleceği o gün, sur'a birinci üfleniş günüdür. O günde göklerde ve yerde bulunan herkes, bayılıp yere düşecek ve Ölecektir. İblis de bu Ölecek kimselerden biridir.
Eğer denilecek olursa ki "Birinci Sur'un üflenişine kadar kendilerine mühlet verilen başka kimseler vannı ki, ayet-i kerimede İblise" "Sen de o güne kadar mühlet verilenlerden birisin." denmiştir? Cevaben denilir ki "Evet birinci, sur'un üflenmesinden önce hayatta bulunup ta o anda ölecek olanlar o ana kadar yaşamış olanlardır. İblis de bunlardan biri olacaktır. [31]

16- İblis: "Benim azama hükmettiğin için, senin doğru yolunda, kul­larının önünü keseceğim.
İblis dedi ki: "Beni saptırman sebebiyle insanoğlunu sana ibadet ye itaat­ten alıkoyacağım. Senin beni saptırdığın gibi ben de onları saptıracağım."
Âyet-i Kerime'de ecen ve "Azmama hükmettin" diye tercüme edilen  ifadesi çeşitli şekillerde izah edilmiştir.
Abdullah b. Abbas ve İbn-i Zeyde göre bu ifadenin manası "Beni saptırdı­ğın için" demektir. Başka bir kısım alimlere göre "Beni perişan ettiğin için" de­mektir. Diğer bir kısım âlimlere göre "Beni cezalandırdığın için" demektir. Baş­ka bir kısım alimlere göre ise bu ifadenin manası "Senin beni azdırmana yemin olsun ki" demektir.
Taberi diyor ki: "Ayet-i kerime'nin bu ifadesi kaderi inkâr edenlerin şu iddialarının bâtıl olduğunu gösterir. Onlar derler ki: "Allah, iman etme ve inkâr etme sebeplerini insanlara bırakmıştır. İnsanlar bu sebeplere baş vurarak ya iman eder veya inkâr ederler. İnsanların iman etmelerine aracı olacak sebeplerle inkâr etmelerine vasıta olacak sebepler aynıdır." Evet, onların bu iddiaları fasit­tir. Şayet onların bu iddiaları doğru olacak olsaydı burada İblis, Allah Teâlâ'ya "Sen beni düzelttiğim için ben, senin doğru yolunda oturup kullarının önünü ke­seceğim." demiş olurdu. Zira İblis'i saptıran da düzelten de onlara göre aynı se­beplerdir. İblis'in saptırılmassını haber vermesiyle düzeltildiğim haber vermesi aynı şey olur. Aslında ise saptırma ile düzeltme sebepleri farklı şeylerdir. Ve bunlar, Allah'ın elinde olan şeylerdir. Bu sebeple İblis, Allah Teâlâ'ya hitabede-rek "Senin, beni saptırman yüzünden" ifadesini kullanmıştır. Muhammed b. Ka'b el-Kurezi bu noktaya işaret ederek bu âyetin izahında şunu söylemiştir, "Allah kaderi inkâr edenleri kahretsin. İblis, Allah'ı onlardan daha iyi biliyor."
Âyet-i Kerime'de geçen ve "Senin doğru yolun" diye tercüme edilen  ifadesinden maksat Allah'ın gerçek dini olan İslâmdır. İb­lis kullan, Allah'ın dininden, ona ibadet ve itaatten saptıracağını söylemiştir. Evet, İblisin işi budur.
Sebre b. Ebi Fâkih diyor ki:
" Resulullah'm şöyle buyurduğunu işittim. "Şüphesiz ki Şeytan, insanoğ­lunun yollarını keser. Evvela Müslüman olma yolunu keser ve ona şöyle der: "Müslüman olup ta kendi dinini, babalarının ve atalarının dinini mi bırakacak­sın?" Fakat kişi onu reddeder ve Müslüman olur. Sonra Şeytan İnsanoğlunun hicret etme yolunu keser ve ona "Hicret edip yurdunun topraklarım ve gökyüzü­nü (ufuklarını) terk mi edeceksin? Zira hicret edip başka yere giden kimse, ot­laktaki ipe bağlı at'a benzer. (Gittiği yabancı ülkede hürrriyeti kısıtlıdır) İnsa­noğlu ise ona karşı gelir hicret eder. Sonra Şeytan onun cihad etme yolunu keser ve ona: "Cihad edip te malını ve canını zarara sokacaksın, savaşacaksın, öldürü­leceksin, karim başkaları alçak ve malın bülüşülecektir." der. İnsanoğlu onun bu sözlerini reddeder ve cihadını yapar."
Peygamber efendimiz sözlerine devamla buyurdu ki: "İnsanoğlundan kim böyle yapar da ölürse onu, Allah'ın cennete koyması haktır. Şayet Öldürülürse yine Allanın onu cennete koyması haktır. O kişi boğularak ölse de Allah'ın onu cennete koyması haktır. Yahut hayvanı kendisi düşürerek öldürse de yine Al­lah'ın onu cennete koyması haktır. [32]
Avn b. Abdullah'a göre ise burada zikredilen "Senin doğru yolun"daıı maksat Mekke'nin yoludur. İblis Allah'ın kullarının, Mekke'ye gitmelerine engel olacağını söylemiştir.
Taberi diyor ki: "Her ne kadar Avn'ın söylediği yol da Allah'ın doğru yol­larından biri ise de o yolların hepsini kapsamamaktadır. Ayet-i Kerime'de İb­lis'in genel bir ifade ile, insanları Allah'ın yolundan alıkoyacağı zikredildiğin-den ve bu yol hakkında Resulullah'tan da hadis rivayet edildiğinden bunu "Hak Yol" olarak izah etmek daha isabetlidir. Nitekim Mücahid de, buradaki Yol'dan maksadın, hak yol olduğunu söylemiştir. Zaten Şeytan, insanları Allah'a yaklaş­tıracak herhangi bir yolun başında durup onları oradan saptırmaktan geri dur­maz. Aksine bütün gayretlerini harcar. [33]

17- Sonra onlara, önlerinden arkalarından, sağlarından sollarından sokulacağım. Böylece çoğunu şükredenler olarak .bulmayacaksın" dedi.
İblis devam ederek şöyle demiştir: "Sonra Âdem oğul la rina hak ve bâtıl olan her yönden sokulacağın. Onları, âhlirettleri hakkında şüpheye düşürece­ğim. Dünyayı kendilerine süslü göstereceğim. İyiliklerden nefret ettireceğim. Kötülüklere teşvik edeceğim. Sen de onların çoğunu nimetlerine karşı sana şük­redenler ve seni birleyenler olarak bulmayacaksın.
Müfessirler, bu âyeti kerimede geçen "Ön, arka, sağ ve sol" ifadelerinden neyin kastedildiği hususunda çeşitli görüşler zikretmişlerdir.
a- Abdullah b. Abbas ve Katadeden nakledilen bir görüşe göre bu ayette zikredilen ön'den maksat, ahiret Arka'dan maksat, dünya, Sağ'da maksat, dini hükümler ve sevaplar, So'Idan maksat ise, isyanlar ve kötü amellerdir."
Bu izaha göre şeytan şöyle demiştir; "Ben insanlara âhiretleri hususunda sokulacağım. Ölümden sonra dirilme, hesaba çekilme, cennet ve cehenneme ko­nulma hususunda onları şüpheye düşüreceğim. Ben insanlara dünyaları husu­sunda da sokulacağım. Dünyayı onlara sevdirip yaldızlı göstereceğim. Böylece onları dünyaya daldıracağım. Yine ben insanlara dinleri ve salih amelleri husu­sunda da sokulacağım. Onları, iyilik yapmaktan engellemeye çahşacağım.Ben insanlara, kötü ameller hususunda da sokulacağım. Onları, kötü amellere çağıra­cağım ve o amelleri süslü göstereceğim.
b- Yine Abdullah b. Abbas, İbrahim en-Nehâi, Hakem, Südtlî ve İbn- Cü-reye'den nakledilen bir görüşe göre bu âyette zikredilen Ön'den maksat dünya, Arka'dan maksat âhiret, Sağ'dan maksat hakikat ve salih ameller, Sol'dan mak­sat ise bâtıl ve kötü amellerdir. Şeytan bunların hepsi hakkında insanları saptıra­cağını söylemektedir.
c- Mücahide göre ise baradaki Ön ve Sağ ifadelerinden maksat, görünen yönler, Arkak ve Sol ifadelerinden maksat ise, görünmeyen yönler demektir. Bu izaha göre de şeytan, insanlara görünen ve görünmeyen her yerden sokulacağını sölmeşitir.
Taberi diyor ki: "Bana göre bu görüşlerden doğru olanı, bu ifadelerin ma­nasının şöyle olduğunu söyleyen görüştür. "Şeytan demiştir ki "Ben insanlara, bütün hak ve bâtıl yönlerden sokulacağım. Onları hak'tan alıkoyup batılı ise süs­leyeceğim."
Abdullah b. Abbas demiştir ki: "Şeytan insanlara üstten sokulacağını zik-retmemiştir. Zira o yönden kullara Allah'ın rahmeti gelmektedir."
Âyet-i kerime'nin sonunda "Çoğunu şükredenler olarak bulmayacaksın." bu vurulmaktadır. Kulların Allah'a şükrü, Allah'ın birliğini ikrar edip emir ve ya­saklarına uymalarıdır Nitekim, Abdullah b. Abbas, buradaki "Şükredenler" ifa­desini, "Allah'ı birîeyenler" şeklinde izah etmiştin[34]

18- Allah dedi "Horlanmış ve kovulmuş olarak CcıınclTcn çık. Ye­min olsun ki sana tabi olanlarla birlikte cehennemi sizinle dolduracağını,"
Allah İblise dedi ki: "Horlanmış ve kovulmuş olarak cennetten çık. Ye­min olsun ki Âdemoğullanndan sana kim itaat ederse, cehennemi seninle ve on­larla birlikte dolduracağım.
Görüldüğü gibi Allah Teâlâ bu ayet-i kcrime'leriyle kullarını onların ve kendisinin düşmanı olan İblis'in düşmanlığına karşı uyarmakta ve onun bu düş­manlığının çok eskiye dayandığını beyan etmektedir ki kullan şeytanın vesvese­lerinden kaçınıp kendisinin emirlerine yönelsinler.
Bu hususta diğer ayetlerde de buyuruluyor ki:
"Allah şöyle dedi: "Haydi git, Âdemin soyundan sana kim uyarsa, ceza­nız cehennemdir. Bu yeterli bir cezadır."
"Onlardan gücünün yettiklerini evsvesenle bana karşı tahrik edip yoldan çıkar. Atlı ve yayakmnı toplayarak bütün oyunlarını ortaya koy. Onlara, mal ve çocçuklarında ortak ol. Asılsız vaadlerde bulun. Aslında Şeytan, kendisine uyanlara aldatıcı vaadlerde bulunmaktan başka bir şey yapamaz."
" Şüphesiz ki senin, salih kullanın üzerindne hiçbir nüfuzun yoktur. Rab-bin vekil olarak yeter. [35]

19- Ey Âdem, sen ve zevcen cennette kalın. Dilediğiniz yerden yeyin. Faka şu ağaca yaklaşmayın. Sonnra zalimlerden olursunuz."
Allah Ademe dedikî: "Ey Âdem, sen ve eşin Havva Cennette kaim. Cen­net nimetlerinden dilediğiniz yerden yeyin. Yalnız şu ağaca yaklaşmayın. Aksi takdirde Allah'ın emrine karşı gelen zalimlerden olursunuz. [36]

20- Şeytan onlara, kendilerine görünmeyen avret yerlerini göstermek için vcvese verdi. Ve şöyle dedi: "Rabbiniz size bu ağacı, sadece, ikiniz de Melek olmayasınız veya cennette ebedi olarak kalmayasınız diye yasakla­dı."
Şeytan, Adem ve Havva'ya, içinde bulunduktan nimetlerden mahrum et­mek ve elbiselerinden soyundurarak Örtülü olan avret yerlerim açığa çıkarmak için tuzaklar kurarak vesvese verdi. Ve şöyle dedi: "Rabbiniz size bu ağacı, sa­dece, ikiniz de Melek olmayasınız veya cennette ebedi olarak kalmayasımz diye yasakladı."
Ayet-i kerimede geçen ve "Olmayasınız" diye tercüme edilen ifadesinin görünürdeki manası, "Olasınız" şeklindedir. Olumsuzluk ifadesi zik­redilmem iştir. Ancak Arapça'da bu gibi ifadelerde olumsuzluk ifade eden edatının düşürülmesi, uygulanan bir kuraldır. Burada da bu kuralın gereği bu edat düşmüştr. Fakat manası mevcuttur. Nitekim Nisa suresi'nin yüz yetmiş al­tıncı ayetinin en son"cümlesinde de bu edat düşürülmüş ve cümle şöyle olmuş­tur. halbuki cümlenin aslı dür. Cümleye mana verilirken bu harfin varlığı da kabul edilir ve "Sapıklığa düşmemeniz için" şeklinde izah edilir. [37]
 KAYNAKLAR
[25] Bakara suresi, 2/63
[26] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 4/15-16.
[27] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 4/17-18.
[28] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 4/18-19.
[29] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 4/19.
[30] Ilicr suresi, 15/37-38
[31] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 4/19.
[32] Nese-i K.el-Cİhad bab: 19 / Ahmed b. Hanbel, Müsned: C:3, S.483.
[33] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 4/19-21.
[34] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 4/22-23.
[35] îsra suresi, 17/63-65
Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 4/23.
[36] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 4/24.
[37] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 4/24.

Yorum Gönder

0 Yorumlar