ZARARA KARŞI ZARAR YOKTUR
On Sekizinci Ayet
وَجَزؤُا سَيِّئَةٍ سَيِّئَةٌ مِثْلُهَا فَمَنْ عَفَا وَاَصْلَحَ فَاَجْرُهُ عَلَى اللّهِ اِنَّهُ لَايُحِبُّ الظَّالِمينَ
"Kötülüğün cezası, yine onun gibi bir kötülüktür. Kim affeder, barışırsa onun mükafatı Allah'a aittir. Doğrusu Allah, zalimleri sevmez."[221]
وَجَزؤُا cezası سَيِّئَةٍ Kötülüğün سَيِّئَةٌ bir kötülüktür مِثْلُهَا yine onun gibi فَمَنْ Kim عَفَا affeder وَاَصْلَحَ barışırsa فَاَجْرُهُ onun mükafatı عَلَى aittir اللّهِ Allah'a اِنَّهُ Doğrusu (Allah) لَايُحِبُّ sevmez الظَّالِمينَ zalimleri
Ayetin Nuzulü veAçıklaması
el-Kelbî ile el-Ferra'nın naklettiklerine göre bu âyet-i kerime, kendisinden önceki üç âyet-i kerime ile birlikte Ebu Bekr es-Sıddîk (r.a) hakkında inmiştir. Ensardan bir kişi ona sövmüş, o da önce kendisine karşılık vermiş, sonra da susmuştu. Bu sûrenin Medine'de inen âyetleri de bunlardır.
"Bununla beraber kim de sabreder ve bağışlarsa" buyruğu ile Ebu Bekir, Ömer, Ebu Ubeyde b. el-Cerrah, Mus'ab b. Umeyr ve Bedir"e katılan bütün müminler -Allah hepsinden razı olsun- kastedilmektedir. [222]
Bu girişten sonra şimdide zarara zarar ile karşılık vermenin doğruluğunu ve yanlışlığını izah etmeye çalışalım.
Zarar: Sıkıntı, hastalık. "Darra" fiilinden "zarar" mastarı zarar vermek, rahatsız etmek demektir. Bir fıkıh terimi olarak zarar; bir mala veya cana yönelik haksızlık, haksız tecavüz, İslâm'ın tanıdığı haklarda kısıntı yapma gibi yollarla ortaya çıkan olumsuz durumu ifade eder.
Meşru Hakları Kullanırken Başkasına Zarar Vermek
1- Zarar verme kastının bulunması: Bir kimse normal hakkını kullanırken başkasına zarar vermeyi amaçlarsa bu hak zulüm ve haksızlığa dönüşür ve buna engel olunur. Cayılabilir boşama ile ayrılmış olan eşlerden kocanın iddet içinde sırf eşine zarar vermek amacıyla ona dönmesi mirasçılara veya alacaklılara zarar vermek için vasiyetle başkalarına mal bırakılması, kocanın sırf eşine zarar vermek için onu uzak yolculuğa çıkarması, yine ölüm hastasının sırf mirasçıları veya alacaklıları mahrum etmek için borç ikrarında bulunması buna örnek verilebilir. Bu tasarruflar normal şartlarda meşru iken kötüye kullanıldığı zaman meşru olmaktan çıkar. Bu tasarrufları yapan kimse hâkim tarafından ta'zir cezasına çarptırılır, tasarrufu iptal edilmeye elverişli ise iptal edilir ve meydana gelebilecek zarar önlenir. Kişinin zarar kastı bir takım delil ve karinelerle tespit edilir.
2- Zararın yarardan daha büyük olması:
Kimi zaman kişi meşru bir yararı gerçekleştirmek için bir hakkı kullanır, fakat bu yarardan daha çok veya buna denk ölçüde zarar söz konusu olur. Böyle bir durumda o kimse, "Seddü'z-zerâyi (kötülüğe giden yolu kapama)" prensibine göre bundan menedilir. Burada zararın topluma veya bir ferde olması arasında bir fark bulunmaz. Çünkü hadiste; "Zarar ve zarara zararla karşılık verme yoktur"[223] buyurulmuştur. Buna göre, zarar topluma ait olunca hakkın kullanılması zulüm kapsamına girer ve bu özel zarardan her zaman daha şiddetlidir. Ancak özel zarar da hak sahibinin yararından daha çok veya onun zararından daha şiddetli yahut buna denk olursa yine zulüm ve haksızlık söz konusu olur. Ancak başkasına verilen zarar az olur ve örfen insanlar bunu müsamaha ile karşılıyorsa zulümden söz edilmez. Yol kenarına araçların konulması, mescide girerken ayakkabıların üst üste konulması gibi.
Topluma verilen genel zarara şunlar örnek verilebilir
Karaborsacılık: Bu insanların muhtaç olduğu şeyleri satın alıp, fiyatları yükseltince ve bunlara olan ihtiyaç artınca satmak üzere depolamak demektir. Hz. Peygamber çeşitli hadisleriyle bunu yasaklamıştır: Bir gıda maddesini kırk gece depolayan kimse Allah'tan uzaklaşmış ve Allah da onu kendisinden uzaklaştırmıştır."[224]
"Bir kimse kırk gün karaborsacılık yaparsa, sonra depoladığı bu malları sadaka olarak yoksullara dağıtsa, bu sadakası onun karaborsacılık suçuna keffâret olmaz."[225]
"Karaborsacılığı ancak günahkâr kimse yapar."[226]
Dışarıdan mal getirenleri şehir kenarında karşılayıp malları ucuz almak (telakkî'r-rukbân): Köylü üreticiyi veya dışarıdan satın aldığı malları şehire getiren kimseyi bazı toptancılar şehir kenarında karşılayarak ve onların henüz piyasa fiyatlarını öğrenmesine fırsat bırakmadan ucuz fiyatla satın alırlar. Daha sonra bu malları depolayarak veya piyasaya kontrollü mal sürerek fiyatların yükselmesini sağlarlar ve pahalı olarak malı satarlar. Böylece bu maldan kârın çoğunu üretici değil bir kaç finansman sahibi tüccar yararlanmış olur, şehir halkı da pahalı mal almak zorunda kaldığı için yoksullaşmış veya normal piyasa şartlarında ödemesi gerekenden daha fazlasını ödemiş olur. Bu toplum için zararlı olan bir durumdur. Bu nedenle Hz. Peygamber (a.s) binitlilerin yolda karşılanıp yüklerinin alınmasını (telakkî'r-rukbân) yasaklamıştır.[227] Çoğunluğa göre böyle bir satış topluma zarar versin veya vermesin caiz değildir. Ebû Hanîfe'ye göre ise, üreticinin yolda karşılanıp malının alınması o belde halkına zarar veriyorsa mekruhtur.[228]
Düşmana silâh satmak: Fitne sırasında düşmana, âsî ve yol kesicilere silah satmak kötülüğü desteklemek demektir. Şarap fabrikasına üzüm satmak da böyledir. Tüccar bu gibi alışverişlerden menedilir. Çünkü topluma zararı açıktır. Haşhaş üretimi ile esrar, kokain vb. uyuşturucu maddelerin yapımı ve ticaret konusu yapılması da İslâm devleti tarafından sıkı kontrol altında tutulur.
Daha şiddetli özel zarara şunu örnek verebiliriz: Komşunun bahçesine doğru, kadınların bulunduğu oda ve mutfak gibi yerlerin görüleceği şekilde pencere açmak. Ancak bu yerler görülmeyecek şekilde yüksek kısma pencere açılması bu nitelikte sayılmamıştır.
Az zarar sayılan haller: Bahçenin çevresine duvar yapmak, kendi bahçesine ağaç dikmek gibi. Bunlar her ne kadar komşunun manzarasını veya güneş ışığını almasını engellese de bu şekilde az zarar müsamaha ile karşılanır.
Mutat olmayan kullanımın doğuracağı zarar
Bir kimse meşru hakkını mutat şekilde kullanmak zorundadır. Meselâ; radyo veya teybin sesini komşuları rahatsız edecek şekilde açsa veya bir evi kiralayıp atık suları uzun süre komşunun duvarına akıtsa yahut kiraladığı bir araca mutadın üstünde eşya yüklese meydana gelecek zarardan sorumlu tutulur. Çünkü bir kimse prensip olarak hakkını mutat ölçüler içinde kullanmak zorundadır.
Meselâ; bir kimsenin her zaman normal olarak bahçede yaktığı ocak ateşinden bir kıvılcım komşunun çatısına geçip yangın çıksa tazmin gerekmez. Fakat rüzgârlı bir havada böyle bir ateşi yakmış ve komşuda yangın çıkmış olursa meydana gelecek zararı tazimin etmesi gerekir.[229]
Zarara zarar ile karşılık vermek herkesin karıdır. Fakat affetmek ve merhemet etmek er kişinin karıdır.
Affetmek her zaman büyüklerin işi olmuştur. Yüce Allah'tan bağışlanmak ancak başkasını affetmekle mümkündür.
Yüce Allah cümlemizi af taraftarı olan kullarından eylesin.
On Sekizinci Hadis
قَالَ رَسُولُ للّهِ : لآ ضَرَرَ وََ لآضِرَارَ.
Allah Resulü (a.s) buyurdular ki: "Zarara sokmak ve zarara karşı zarar vermek yoktur."[230]
قَالَ buyurdu ki رَسُولُ Resulü (a.s) للّهِ Allah َلآ ضَرَرَ Zarara sokmak وََ ve لآ yoktur ضِرَارَ. zarara karşı zarar vermek
Hadisin Vürûdu ve Açıklaması
Vürûdu: Ahmed, İbni Abbas (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet eder: Hz.Peygamber (a.s) buyurdu ki: "Zarar vermek de uğramakta yoktur."[231]
Dinimiz, kimsenin kimseye zarar vermemesini emreder. Bu yasağa rağmen zarar veren olursa, zarar gören intikam almak üzere mukabil bir zarar vermemelidir. Hadisteki وََ ضِرَارَ bunu ifade eder. Münâvî, zarar görenin zarar vermesi değil, affetmesi gereğini belirtir. Alimler ضِرَارَ kelimesinde müşâreke yani, iki kişinin birbirine zarar verme mânasının varlığına dikkat çekerler. Bu yasaklanmış olunca, zarara uğrayan, intikam almanın caiz olduğuna hükmederek öbürüne tecavüz edip zarar vermemelidir. Ona düşen aftır, affetmezse zararını meşru yollarla tazmin ettirir. Tazmin suretiyle hakkını telif, öbür tarafa zarar sayılmaz. Böyle olunca وََ ضِرَارَ 'ın hükmü gerçekleşmiş olur.
Bir İslâm toplumunda mü'minler başkalarıyla olan ilişkilerinde karşılıklı hakları gözeterek ve kendine düşen görevleri yaparak uyumlu bir yaşam sürmek durumundadırlar. İslâm'da haksız bir şekilde başkasının malına, canına, ırz ve namusuna zarar vermek yasaklanmıştır. Zarara karşılık zarar verme de menedilmiştir. Zarar verme yollarından olan yol kesme, hırsızlık, yankesicilik, gasp, hile, yalan, öldürme, yaralama, iftira, malı telef ve tahrip etme, zulüm ve haksızlık yapma yasaklanmıştır.
Mecelle'nin genel prensipleri kapsayan ilk 100 maddesi içinde şu esaslar zararla ilgili olarak düzenlenmiştir:
"Zarar eskiden beri geldiği şekilde bırakılmaz."[232]
"Zarar ve zarara karşılık zarar verme yoktur."[233]
"Zarar izâle olunur."[234]
"Bir zarar kendi misliyle giderilemez". Meselâ; komşunun camını kıran kimsenin de camını kırmak suretiyle zarara karşılık vermek anlamsızdır. Kırılan camın tazmin ettirilmesi gerekir. "Genel zarara engel olmak için özel zarar tercih edilir."[235]
Meselâ; bütün çarşıya yayılabilecek bir yangının önünü kesmek için, aradaki yıkılması kolay olan bazı dükkanları dozerlerle yıkıp temizlemek ve yangını kesecek bir koridor oluşturmak gibi. Ancak bu arada ek zarar görenlerin zararının da tazmin yolu araştırılır. Yine ehliyetsiz sağlık memurunu veya sahte doktoru meslek icrasından menetmek de bu kapsama girer. Belki bu yüzden sağlık memuru veya doktor zarar görür. Fakat daha büyük zarar olan toplum zararı önlenmiş olur.
"En ağır zarar en hafifi ile giderilir."[236]
Meselâ; sert konuşarak veya dövmek suretiyle engellemek mümkün olan durumlarda saldırıyı öldürerek önlemek caiz değildir. En hafif olan yol izlenir. "Zarar imkân ölçüsünde yok edilir."[237]
"Bir şeyin menfaatına nail olan, onun doğuracağı zarara da katlanır"[238]
"Hayvanın kendiliğinden yapacağı cinayet ve vereceği zarar hederdir, yani boşa gitmiş olur."[239]
İnsanların birbirine veya mallarına verdikleri hafif zararlar örfte affedilir. Toplum küçük zararlara karşılıklı olarak izin vermiş ve önceden rızasını bildirmiş. Yol kenarına bırakılan araçlar, bazı yol kenarlarında yer alan işportacı tezgâhtarları, çöplerin çöp arabası gelmeden 1-2 saat önce yol kenarına çıkarılması gibi durumlarda gerek bu yerde oturan kimseler ve gerekse yoldan geçenler bundan zarar görür ya da rahatsız olur. Ancak bunlara alışıldığı ve bu şekilde davranılması hoş karşılandığı için bu konuda toplumda oluşan alışkanlıklara uyulması dinî bakımdan da bir sakınca doğurmaz. Ancak dükkân, depo, özel garaj önüne veya insanların yoğun olarak hareket etmek zorunda olduğu yol kenarlarına araç, tezgâh vb. şeyleri bırakarak geçişi engellemek başkasına zarar vermek olur.
KAYNAKLAR
[221] Şura,42\40.
[222] Kurtubi, a,g,e. 15/430-431; Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/775.
[223] Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 313
[224] Ahmed b. Hanbel, 2, 33.
[225] Ahmed b. Hanbel, 11, 3.
[226] Müslim, Müsâkât,129, 130; Ebû Dâvud, Büyû', 47.
[227] Buhârî, Büyü, 72, İcâre, II, 19; Nesâî, Büyü', 18
[228] İbn Kudâme, el-Muğnî, 3. Baskı, Kahire 1970, 4, 235/1933, 9, 468, 469; Hamdi Döndüren, İslâm Hukukuna Göre Alım-Satımda Kâr Hadleri, Balıkesir, 1984, 136, 137.
[229] el-Mergînânî, el-Hidâye Şerhu Bidâyetü'l-Mübtedî, 3, 197; eş-Şirâzî, el-Mühezzeb, 1, 401; Zühaylî, Fıkhu'l-İslâmî, Dimaşk 1405/1985, 4/ 36.
[230] İmamı Ahmed,Müsned,2862.
[231] Ahmed, Müsned,2862; Suyuti,"Esbab-u Vurud-i'l Hadis" s,141-142; İbni Hamza, a,g,e. S,661-662.
[232] Mecelle: Mad. 7.
[233] Mecelle:Mad. 19.
[234] Mecelle:Mad. 20.
[235] Mecelle:Mad. 26.
[236] Mecelle:Mad. 27.
[237] Mecelle:Mad. 31.
[238] Mecelle:Mad. 87.
[239] Mecelle:Mad. 94
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder