VEREN EL İLE ALAN EL, ANKEBUT SURESİ 64.AYET-İ KERİME

 

VEREN EL İLE ALAN EL


Yirmi Dördüncü Ayet


وَمَا هذِهِ الْحَيوةُ الدُّنْيَا اِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌ وَاِنَّ الدَّارَ الْاخِرَةَ لَهِىَ الْحَيَوَانُ لَوْكَانُوا يَعْلَمُونَ

“Bu dünya hayatı sadece bir eğlenceden, bir oyundan ibarettir. Kuşkusuz ahiret yurduna (oradaki hayata) gelince, işte asıl yaşama odur. Keşke bilmiş olsalardı! ” [277]

وَمَا ibarettir هذِهِ Bu الْحَيوةُ hayatı الدُّنْيَا dünya اِلَّا sadece لَهْوٌ bir eğlenceden وَلَعِبٌ bir oyundan وَاِنَّ Kuşkusuz الدَّارَ yurduna gelince الْاخِرَةَ Ahiret لَهِىَ الْحَيَوَانُ işte asıl yaşama odur لَوْ Keşke كَانُوا olsalardı يَعْلَمُونَ bilmiş

Ayetin Nüzulü ve Açıklaması
Ayetin nüzulü, surenin genel akışı içinde olmuştur.[278] Allah Tealâ dünya ile ahireti birarada zikretmektedir. Dünya hayatı devamlı olmayan, fani ve basit bir hayattır. Dünya hayatında olanların son noktası kendisiyle oyalanılan bir eğlenceden, teselli olunan bir oyundan ibarettir. Ahirete gelince, bu zail olmayan ve bitmeyen daimî hayat yurdudur. Bilakis ahiret hayatı ilelebed devam edecektir. Onlar bunu bilselerdi, baki olanı fani olana tercih ederlerdi.[279]

"Bu dünya hayatı bir eğlenceden ve bir oyundan başka bir şey değildir." Yani bu dünya hayatı kendisi ile oyalanılan ve eğlenilen bir şeydir. Allah'ın zenginlere vermiş olduğu dünyalık mutlaka yok olur, zeval bulur. Tıpkı hakikati olmayan ve sebatı bulunmayan oyun gibidir. Bazıları şöyle demiştir: Dünya senin için baki kalsa bile, sen onun için baki kalmazsın. Şu beyitleri okumuşlardır:

"Dünyanın akşam bize gelişi, sabah gidişinden farklıdır.

Bir takım işlerden sonra başka işler meydana gelir.

Geceler (kimini) bir araya getirir, ayırır kimini,

Kimi yıldızlar doğar o gecede batar kimileri.

Her kim zamanın ve sevincinin kalıcı olduğunu sanırsa,

Bilsin ki imkansızdır bu, hiçbir sevinç devam etmez.

Ve affetsin Allah bütün endişesi tek bir şey olanı

Ve gelen musibetlerin dönüp dolaşıcı olduğuna inanan kimseyi.”

Bütün bunlar mal, mevki, geçimin temel esasını sağlayacak ve itaatler için gerekli gücü temin edecek, zorunlu ihtiyaçtan fazla olan giyecek gibi; dünyalıklar hakkındadır. Bunlardan Allah için olanlara gelince; onlar âhiretın kapsamı içerisindedirler ve asıl kalacak olanlar onlardır. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Celal ve ikram sahibi Rabbimin Vechi ise kalıcıdır."[280] Yani kendisi ile Allah'ın mükâfat ve rızası aranılarak yapılan şeyler kalıcıdır.[281]

Dünya bir gölgeliktir. Kim ona tenezzül ederse, gölge gibi sahte olur.

Yukarıdaki ayet dünyanın bir oyuncak olduğunu aşağıdaki hadisi şerif ise dünyalık için hiçbir şekilde eğilmeye ve bükülmeye gerek olmadığını bize mesaj vermektedir.

Yüce Allah cümlemizi dünyaya dünya kadar değer vermeyi nasip etsin



Yirmi Dördüncü Hadis

قَالَ رَسُولُ للّهِ:وَالْيَدُ الْعُلْيَا خَيْرٌ مِنَ الْيَدِ السُّفْلَى.

Allah Resulü (a.s) buyurdular ki: “Veren el, alan elden  daha hayırlıdır."[282]

قَالَ رَسُولُ Resulü (a.s) للّهِ Allah:وَالْيَدُ el الْعُلْيَا Veren خَيْرٌ daha hayırlıdır مِنَ الْيَدِ elden  السُّفْلَى alan

Hadisin Vürûdu ve Açıklaması
Vürûdu: Hakim İbn-i Hizâm radiya'llâhu anh'ten şöyle dediği rivâyet edilmiştir:  
Resûlullâh (a.s.)'den (bir kere dünyâlık) istedim. Bana verdi. Sonra kendisinden (bir daha) istedim. (Yine) bana verdi. Sonra (üçüncü bir daha) istedim. (Bu defa da) bana verdi. Bundan sonra buyurdu ki:  
- Ey Hakîm, şu mal (yok mu? Sanki o, manzarası) yeşil, (zevkı) tatlı gûnâ-gûn mevvadır. Her kim bu malı, ferâgat-i nefs ile (hırssız) alırsa, o mal, kendisi için bereketli ve meymenetli olur. Bir kimse de bunu hırs ile alırsa, bu mal, alan için şerefli ve bereketli olmaz. O muhteris kimse (dâü'l-kelebe tutulmuş) bir obur gibidir. Dâimâ yer, bir türlü doymaz. (Veren) yed-i ulyâ, (alan) yed-i süflâdan hayırlıdır.

Hakîm (İbn-i Hizâm) demiştir ki, ben:  
-Yâ Resûla'llâh! Seni Hak Peygamber gönderen Allâhu Teâlâ'ya yemîn ederim ki: ben şu dünyâdan ayrılana kadar senden başka hiçbir kimseye, hiçbir şey için elimi uzatmam (benim elim, senden sonra Arap neslinin elleri altında bulunamaz) dedim.   
(Hakikaten) Ebû Bekr (r.a) (hilâfet-i zamânında), beytü'l-mâldeki hakkını vermek için Hakîm'i da'vet etmiş, fakat Ebû Bekr'in bu ihsânını kabûl etmekten imtinâ eylemiştir. Sonra Ömer (r.a) de hakkını vermek için da'vet etmiş, ondan da almaktan imtinâ eylemiştir. Bundan sonra Hazret-i Ömer (Mahzar-i Sahâbe'de):   
-Ey cemâat-i müslimin: Hakîm hakkında sizi şahit ederim ki: ben, harac ve ganimet malından muayyen olan hakkını kendisine arz ediyorum. O, almaktan imtinâ ediyor, dedi. Ve (hakîkaten) Hakîm, Resûlullâh (a.s)'den sonra tâ vefat edene kadar, kimseden bir şey almamıştır.[283]

Az miktarla yetinen, levm edilmez. Çünkü hayatının devamı için gerekli olan mesken, libas, yiyecek ve içecek için hesap sorulmayacaktır. Kefafı taşan istihlak ve mülkiyet, hesaba bais olacaktır.

Kişi malını harcarken,  önce bakmakla mükellef olduğu yakınlarına öncelik vermelidir. Kendi yakınları ihtiyaç içinde iken, sevap düşüncesiyle yabancılara harcamak, tasaddukta bulunmak caiz değildir. Resulullah, kişinin ailesine harcadıklarının da sadaka olduğunu beyan buyurmuştur.

Hadis, "veren el alan elden üstün" demekle, "zenginlik fakirlikten üstündür" diyenlere delil olmaktadır.

Hz. Ömer (r.a) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Siz Allah'a hakkıyla tevekkül edebilseydiniz, sizleri de, kuşları rızıklandırdığı gibi rızıklandırırdı: Sabahleyin aç çıkar, akşama tok dönerdiniz."[284]

* Dünya her insan için süslenmiş bir gelinlik gibidir. Fakat gel gör ki, şu ana kadar onunla evlenmek isteyen niceleri çıktı da, sadece onun boynuna bir nakış izi bırakıp gittiler.

* Kimilerin nakışı, kem gözlerle bakılmış kara bir günah. Kimilerinin de olduğundan ne eksik ne de fazla değer vermeyip bıraktıkları iyilikler olmuştur.

* Eğer dünya yaşamaya ve değer vermeye layık bir yer olsaydı, hiçbir peygamber ölmezdi. Çünkü Allah'ın en çok rızasına müştak olanlar, peygamberler olmuştur.

* Dünya ve içindekiler, imtihandır. İmtihanda istirahat ve ebedilik yoktur. İmtihan, her an dikkat ve temkin ister. İmtihanda ihmal ve gaflet, cehennemde ateştir.

 KAYNAKLAR
[277]  Ankebut,29/64
[278]  İbn Abbas ile Katade'ye ait iki görüşten birisine göre tümüyle Medine'de inmiştir. Diğer görüşlerine göre ise, -ki bu aynı zamanda Yahya b. Sellam'ın da görüşüdür- başındaki ilk on âyet dışında Mekke'de inmiştir. Bu ilk on âyet Medine'de, Mekke'de bulunan müslümanlar hakkında inmiştir. (Kurtubi, a,g,e. 13/427-429).
[279]  Ankebut,13/370; Vehbe Zuhayli, Tefsirü’l-Münir: 11/37-38.
[280] Rahman, 55/27.
[281] Kurtubi, a,g,e. 13/427-429.
[282] Müslim, Zekat 97; Tirmizî, Zühd 32
[283] Suyuti, “Esbab-u Vürudi'l Hadis”  S,182-183.
[284] Tirmizî, Zühd 33.

Yorum Gönder

0 Yorumlar