15. Egarr İbni Yesâr el–Müzenî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ey insanlar! Allah’a tövbe edip ondan af dileyiniz. Zira ben ona günde yüz defa tövbe ederim.”[33]
* Ey insanlar diye başlayan bu hadîs-i şerîften müslüman toplumun her kesimine hitap edildiğini anlayacağız. Kişi ne durumda olursa olsun hacı, hoca, alim, talebe, avam, havas her gurup tevbe ve istiğfara devam etmeli, kendisinde günahlardan masum oluş gibi bir özellik görmemelidir. Peygamberler dahi hata işleyebilirler, ama onların hataları Allah tarafından anında düzeltilir. Tek örneğimiz ve önderimiz peygamberler olduğuna göre; tevbe konusunda da her müslümanın örneği peygamberdir. Böylece müslüman tevbesiz ve duasız gününü geçirmemelidir. [34]
16. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hizmetkârı olan Ebû Hamza Enes İbni Mâlik el–Ensârî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kulunun tövbe etmesinden dolayı Allah Teâlâ’nın duyduğu memnuniyet, sizden birinin ıssız çölde kaybettiği devesini bulduğu zamanki sevincinden çok daha fazladır.”[35]
v Müslim’in başka bir rivayeti de şöyledir:
“Herhangi birinizin tevbesinden dolayı Allah’ın duyduğu hoşnutluk ıssız çölde giderken üzerindeki yiyecek ve içeceği ile birlikte devesini kaybetmiş ve tüm ümitlerini de yitirmiş halde bir ağacın gölgesine uzanıp yatan, derken devesinin yanına dikiliverdiğini gören ve yularına yapışarak aşırı sevincinden dolayı ne söylediğini bilmeyerek Allah’ım sen benim Rabbim ben de senin kulunum diyeceği yerde, sen benim kulumsun ben de senin Rabbinim diyen kimsenin sevincinden çok daha fazladır.”[36]
* Af ve bağışlanma konusunda Bakara: 2/199; Nisâ: 4/106; Enfâl: 8/33; Hûd: 11/3; Ahzâb: 33/43; Mü’min: 40/55; Şûrâ: 42/5; Muhammed: 47/19; Zâriyât: 51/18; Nasr: 110/3 ayetlerine bakılabilir. [37]
17. Ebû Mûsâ Abdullah İbni Kays el–Eş’arî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebiyy–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah Teâlâ gündüz günah işleyenin tövbesini kabul etmek için geceleyin elini açar. Geceleyin günah işleyenin tövbesini kabul etmek için de gündüzün elini açar. Güneş battığı yerden doğuncaya kadar bu böyle devam edip gider.”[38]
* Yani tevbe için belli bir zaman olmayıp kişi ne zaman isterse o zaman tevbe edebilir ve Allah’ı karşısında her zaman tevbeleri kabul edici olarak bulur. Hayat devam ettiği sürece hata ve kusurlarımız da olacaktır. Bu sebeble hiç vakit kaybetmeden tevbeye yönelmeliyiz. [39]
18. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Güneş batıdan doğmadan önce kim tövbe ederse, Allah onun tövbesini kabul eder.”[40]
* Güneşin batıdan doğması kıyametin büyük alametlerinden olup tevbe kapısı o güne kadar tüm insanlık için açıktır. Yaşama ümidi kesilme anı olan ölüm sarhoşluğu anına kadar da şahıslar için o kapı açıktır. O anda tevbeler kabul edilmez. Bu Allah’ın değişmez yasalarındandır. Nisâ: 4/18; En’âm: 6/158; Yûnus: 10/90, 91 ayetlerinde olduğu gibi.
Sahabilerin büyüklerinden Abdullah ibn Mes’ud şöyle der: “Mü’min kimse günahlarını öylesine büyük görür ki, eteğinde oturduğu dağın üzerine çökmesi gibi zanneder. Günahlara batıp giden kimse ise, günahlarını burnu üzerindeki bir sinek gibi küçücük görür.[41]
19. Ebû Abdurrahman Abdullah İbni Ömer İbni’l–Hattâb radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir kul can çekişmeye başlamadığı sürece, Allah Teâlâ onun tövbesini kabul eder.”[42]
* Dünya hayatı olan elli, altmış, yetmiş sene; uzun gibi görünmesine rağmen ahiret günlerine göre çok kısadır. Bu kısa ömrü Asr 103/1-3 ayetinde açıklandığına göre değerlendirmek gerekir. Bugün, yarın, büyüyünce, emekliye ayrılınca ibadet ederim, iyi bir kul olurum diye işleri ileriye bırakmak doğru olmaz. Ölümün son habercisi gelince yani can boğaza tıkanınca yapılacak tevbe ve ibadetler hiçbir zaman kabul edilmez. (Nisâ 4/18; Münâfikûn 63/10, 11 ayetlerinde olduğu gibi.) [43]
20. Zirr İbni Hubeyş şöyle dedi;
Mestler üzerine nasıl mesh edileceğini sormak üzere Safvân İbni Assâl radıyallahu anh’ın yanına gitmiştim. Bana:
– Zirr! Niçin geldin? diye sordu. Ben de:
– İlim öğrenmek için, deyince şunları söyledi:
– Melekler, ilim öğrenenlerden hoşlandıkları için onlara kanat gererler. Ben de:
– Büyük ve küçük abdestten sonra mestler üzerine nasıl mesh edileceği kafamı kurcaladı. Sen de Hz. Peygamber’in ashâbından olduğun için, onun bu konuda bir şey söylediğini duydun mu diye sormaya geldim, dedim. Safvân:
– Evet, duydum. Resûl–i Ekrem seferde bulunduğumuz zaman mestleri üç gün üç gece çıkarmamayı, büyük ve küçük abdest bozduktan, uyuduktan sonra bile mestlere meshetmeyi, ancak cünüp olunca mestleri çıkarmayı emrederdi, dedi.
– Onun sevgiye dair bir şey söylediğini duydun mu? diye sordum.
– Evet, duydum. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile bir sefere çıkmıştık. Biz onun yanındayken bir bedevî kaba sesiyle:
– Muhammed! diye bağırdı.
Hz. Peygamber de onun sesine yakın bir sesle:
– “Gel bakalım”, dedi.
Bedevîye dönerek:
– Yazıklar olsun sana! Hz. Peygamber’in huzurunda bulunuyorsun. Kıs sesini! Yüksek sesle bağırmanı Allah yasakladı, dedim.
Bedevî:
– Vallahi sesimi kısmam, dedi ve Resûl–i Ekrem’e: Birilerini seven, ama onlarla beraber olacak kadar iyiliği bulunmayan kimse hakkında ne dersin? diye sordu.
Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
– “Bir kimse, kıyamet gününde, sevdikleriyle beraberdir.”
Safvân İbni Assâl sözüne devamla dedi ki:
– Hz. Peygamber bu konuda uzun uzun konuştu. Hatta bir ara batı taraflarında bulunan bir kapıdan bahsetti. “Kapı yaya yürüyüşüyle kırk yıl veya yetmiş yıl (yahut râvinin hatırladığına göre süvari gidişiyle kırk veya yetmiş yıl) genişliğindedir”, buyurdu.
Şamlı muhaddislerden Süfyân İbni Uyeyne şöyle dedi:
– Allah gökleri ve yeri yarattığı gün, bu kapıyı tövbe için açık olarak yaratmıştır. Güneş battığı yerden doğuncaya kadar o kapı kapanmayacaktır.[44]
* Bu konudaki değişik hadislerden ilim öğrenmeyi; bilen bir kimseyi arayıp bulup öğrenmenin gerekliliğini, alimin üstünlüğünün ayın ondördü gecesindeki durumunun diğer yıldızlara üstünlüğü gibi olduğunu, peygamberlerin altın gümüş değil, ilim miras bıraktıklarını, meleklerin ilim öğrenenlere kanat gerdiklerini, göklerde ve yeryüzündeki her türlü varlıkların ve sudaki balıkların dahi alimlerin bağışlanması için yalvardıklarını öğrenmiş oluyoruz. [45]
21. Ebû Saîd Sa`d İbni Mâlik İbni Sinân el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Vaktiyle doksan dokuz kişiyi öldürmüş bir adam vardı. Bu zât yeryüzünde en büyük âlimin kim olduğunu soruşturdu. Ona bir râhibi gösterdiler.
Bu adam râhibe giderek:
– Doksan dokuz adam öldürdüm. Tövbe etsem kabul olur mu? diye sordu.
Râhip:
– Hayır, kabul olmaz, deyince onu da öldürdü. Böylece öldürdüğü adamların sayısını yüz’e tamamladı. Sonra yine yeryüzünde en büyük âlimin kim olduğunu soruşturdu. Ona bir âlimi tavsiye ettiler. Onun yanına giderek:
– Yüz kişiyi öldürdüğünü söyledi; tövbesinin kabul olup olmayacağını sordu.
Âlim:
– Elbette kabul olur. İnsanla tövbe arasına kim girebilir ki! Sen falan yere git. Orada Allah Teâlâ’ya ibadet eden insanlar var. Sen de onlarla birlikte Allah’a ibadet et. Sakın memleketine dönme. Zira orası fena bir yerdir, dedi.
Adam, denilen yere gitmek üzere yola çıktı. Yarı yola varınca eceli yetti.
Rahmet melekleriyle azap melekleri o adamı kimin alıp götüreceği konusunda tartışmaya başladılar.
Rahmet melekleri:
– O adam tövbe ederek ve kalbiyle Allah’a yönelerek yola düştü, dediler.
Azap melekleri ise:
– O adam hayatında hiç iyilik yapmadı ki, dediler.
Bu sırada insan kılığına girmiş bir melek çıkageldi. Melekler onu aralarında hakem tayin ettiler.
Hakem olan melek:
– Geldiği yerle gittiği yeri ölçün. Hangisine daha yakınsa, adam o tarafa aittir, dedi.
Melekler iki mesâfeyi de ölçtüler. Gitmek istediği yerin daha yakın olduğunu gördüler. Bunun üzerine onu rahmet melekleri alıp götürdü.[46]
v Sahîh(–i Müslim)deki bir başka rivayete göre:
“O kimse iyi insanların yaşadığı köye bir karış daha yakın olduğundan oralı sayıldı. ”
v Sahîh(–i Müslim)deki bir diğer rivayete göre:
“Allah Teâlâ öteki köye uzaklaşmasını, beriki köye yaklaşmasını, meleklere de iki mesâfenin arasını ölçmelerini emretti. Adamın beriki köye bir karış daha yakın olduğu görüldü. Bunun üzerine affedildi.”
v Bir başka rivayette ise:
“Adam göğsünün üzerinde öteki köye doğru ilerledi” denilmektedir.
* Zümer: 39/53 ve Furkân: 25/70. ayetleri de bu mesleye ışık tutmaktadır. En büyük günahlar listesinde yer alan adam öldürme günahının sayısı yüz kişiye ulaşsa bile mutlaka affedileceği bildirilmekte ve Allah’ın rahmetinden ümit kesilmemesi hatırlatılmaktadır. Günah ne kadar büyük olursa olsun Allah’ın rahmeti ve merhameti günahlardan çok daha büyüktür.
* Bu okuyacağımız uzunca hadisten müslümanın doğru ve dürüst olması gerektiğini, işlediği günahtan dolayı pişmanlık duyup ağlayıp sızlaması gerektiğini, yaptığı tüm hata ve günahlardan dolayı kendisini her an hesaba çekip kontrol etmesi gerektiğini, kişinin kendi aleyhine bile olsa doğru sözlü olması gerektiğini, müslümanca bir haber alınınca şükür secdesine kapanılabileceğini, içerisinde Allah ismi yazılı olan bir vesikanın hakaret maksadı olmaksızın yakılabileceğini, hayırlı bir haber getirene hediye verilebileceğini, doğru olan kimsenin dünya ve ahirette saadette olacağını ve Allah tarafından desteklendiğini öğrenmiş olacağız.[47]
KAYNAKLAR
[33] Müslim, Zikir 42. Ayrıca Ebû Dâvûd, Vitir 26; İbni Mâce, Edeb 57.
Bu iki hadis ileride 1871 ve 1872 numarada tekrar gelecektir.
[34] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 8.
[35] Buhârî, Daavât 4; Müslim, Tevbe 1, 7, 8.
[36] Müslim, Tevbe 7.
Bu hadisin bir benzeri 414, 441, 1436 da tekrar gelecektir.
[37] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 8.
[38] Müslim, Tevbe 31.
Bu hadis 438 numarada tekrar gelecektir.
[39] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 8.
[40] Müslim, Zikir 43.
[41] Buharî, Deavât 4.
Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 8.
[42] Tirmizî, Daavât 98. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 30.
[43] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 9.
[44] Tirmizî, Daavât 98. Ayrıca bk. Tirmizî, Tahâret, 71; Nesâî, Tahâret 97, 113; İbni Mâce, Fiten 32.
Bu hadisin kişi sevdiği ile beraberdir bölümü ileride 369, 370 371 de tekrar gelecektir.
[45] Timîzî, İlim 19; Ebû Dâvût, İlim 1.
Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 9.
[46] Buhârî, Enbiyâ 54; Müslim, Tevbe 46, 47, 48.
[47] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 10.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder