24 Nisan 2011 Pazar

TUFEYL İBNU AMR ED-DEVSİ

TUFEYL İBNU AMR ED-DEVSİ


Hah'im yapmaya niyet ettiği hayırlı İşte, ona yardımcı olacak bir .keramet ver»[1].
Tufeyl İbnu Amr ed-Devsî, Cahilyyede Devs kabilesinin efendisi-ilen Arap eşrafından ve sayılı şahsiyet sahiplerinden birisiydi...
enceresi ocaktan hiç inmez, kapısı gelene her zaman açıktı...
Açları doyurur, kendisine sığınan kimseyi korur ve yardım isteye­ne yardımını esirgemezdi.
Aynı zamanda o, zekî ve yetenekli bir edebiyatçıydı. İnce.ve yu­muşak duygulu, sözün tatlısını ve acısını hatta büyü etkisi yapanını iyi bilen bir şâirdi.
Tufeyl, Mekke'ye gitmek üzere Tihame'den ayrıldı. Rasûlüllah'la (s.a.v.) Kureyş kâfirleri arasındaki mücâdele devam etmekteydi. Her­kes taraftar kazanmak İstiyordu... Rasûlüllah (s.a.v.) ise, insanları Rab-bine davet ediyordu, onun silâhı, iman ve hakti,
Kureyş kâfirleri onun davetine türlü silâhlarla karşı koymakta ve halkı ondan her türlü bahaneyle döndürmekte idiler.
Tufeyl, hiç hazırlığı yokken, bu savaşın içine girmiş ve bu kavgaya başlamış oldu...
O, Mekke'ye bu gayeyle gelmemişti. Bundan önce, Muhammed (s.a.v.) ve Kureyş aklının ucundan bile geçmemişti.
İşte bu kavgada Tufeyl'in unutulmayan bir hikâyesi vardır. Onu dinleyelim. Şüphesiz bu enteresan bir hikâyedir
Tufeyl şöyle anlatmaktadır:                                       
«— Mekke'ye geldim. Kureyş'in ileri gelenleri benî görür görmez yanıma geldiler. Beni en iyi şekilde karşılayıp, en güzel evde misafir
ettiler».                                                                             
Bundan sonra, Kureyş'in ileri gelenleri ve büyükleri benimle gö­rüşmek için biraraya gelip dediler ki :                                                
«—. Tufeyl! Sen bizim şehrimize geldin. Şu peygamber olduğurfu iddia eden adam, bizim işimizi bozdu, bizi parça parça edip, toplulu­ğumuzu dağıttı. Ancak bizim başımıza gelenin; senin ve kavminin bŞ-şına da gelmesinden korkuyoruz. Bu adamla konuşma ve ondan birşey dinleme. Onun sözleri büyü gibidir. Oğulla babayı- kardeşleri ve kah kocayı birbirinden ayırır».                                                           
Tufeyl anlatmaya devam etmektedir:                             
«— Bana ona ait tuhaf haberleri anlatıp beni ve kavmimi onun tu­haf hareketlerine karşı uyarıyorlardı. Nihayet, asla ona yaklaşmamaya, onunla konuşmamaya hatta ondan hiçbir şey dinlememeye karar verdim.
Ertesi gün, Kabe'yi tavaf etmek, her zaman ziyaretine gidip sayigı gösterdiğimiz putlardan uğur dilemek üzere Mescid'e gittiğimde, Mu-hammed'in (s.a^v.) sözlerini duymamak için kulaklarıma pamuk tıka­dım. Fakat Kabe'ye girdiğimde, onun ayakta, bizim namazımızdan baş­ka bir namaz kıldığını, bizim ibâdetimizden başka bir ibâdet yaptığını gördüm. Onun görünüşü beni etkiledi. İbâdeti beni coşturdu. Ona yak­laşmakta olduğumu farkettim. İstemediğim halde kendimi onun yanın­da buldum.
Allah (c.c.) nasip etti, bazı sözlerini duydum. Bunlar çok güzel sözlerdi. Kendi kendime dedim ki : -
«Yazıklar olsun sana! Sen şiir yazan aklı başında birisisin. Sen güzeli çirkinden ayırabilirsin. Niçin bu adamın söylediklerini dinlemi­yorsun? Onun söylediği güzelse, kabul edersin, eğer çirkinse kabul etmezsin.
Tufeyl sözlerine devam etmektedir:                                                .
«Rasûlüllah (s.a.v.) evine dönünceye kadar orada kaldım. Onu ta­kip ettim. Evine girince, ben de girdim ve dedim ki :
«— Ey Muhammed (s.a.v.) kavmin bana senin hakkında şöyle şöyle dedi. Vallahi onlar seni bana korkunç gösterdiler. O kadar ki senin sözünü işitmemek için kulaklarımı pamukla tıkadım. Fakat Allah'dan oiacak senden bir şeyler duydum ve onları güzel buldum. Dinini bana öğret. O da bana İslâm'ı anlattı. Kur'ân'dan İhlâs ve Felâk sûrelerini okudu. Vallahi ben, bundan daha güzel bir söz duymamış ve onun di­ninden daha doğru ve âdilini görmemiştim. Hemen, elimi ona uzat­tım. Allah'tan başka tanrı olmadığına, Muhammed'in (s.a.v.) Allah'ın elçisi olduğuna şehâdet getirdim ve müslüman oldum».
Yine Tufeyl kendisi anlatmaktadır:
«Bir müddet Mekke'de kaldım. O süre içinde İslâm'ın emirlerini öğrendim ve biraz Kur'ân ezberledim. Kavmimin yanma dönmeye karar verdiğimde, dedim ki :
 —' Ey Allah'ın Rasûlü! Ben kavmim içinde sözü dinlenen birisiyim. Kavmime dönüp onları İslâm'a davet edeceğim. Davetimde be-; nim onlara karşı te'sirimi artıracak bir keramet vermesi için Allah'a dua et».
Rasûlüilah (s.a.v.) dua etti. «Yâ RabbM Ona bir keramet ihsan et».i
Kavmime gitmek üzere yola çıktım. Yüksek bir yerdeyken, al­nımda, kandile benzer bir ışık belirdi. Şöyle dua ettim : «Allah'ım! Bu; ışık, alnımdan başka bir yerde olsun. Halkımın, onların dininden ay-J rıldiğım için, bunu. alnımda meydana gelen bir hastalık zannedecek lerinden korkuyorum. Işık yer değiştirip kırbacımın ucuna geldi. Benj tepeden inerken halk, kırbacımdaki bu ışığı asılı kandil gibi görüyor-
fardı. Tepeden indiğimde babam  kendisi çok yaslı idi  yanıma geldi:
«— Benden uzak dur. Baba! Ben artık senden  değilim. Sen de| benden değilsin».
— Niçin oğlum?» dedi.
 — Ben müslüman oldum, Muhammed'in [s.a.v.) dinîne girdim.
Bunun üzerine babam :
«—  Yavrum! Senin dinin benim de dinimdir». dedi. Ben :
«~ Öyleyse git, yıkan, elbiselerini temizle. Sonra gel de, bana öğretilenleri sana öğreteyim». Gidip yıkandı. Elbiselerini temlzledij geldi. Kendisine İslâm'ı anlattım. O da müslüman oldu.
Daha sonra yanıma karım geldi. Dedim ki :
«— Yaklaşma bana artık. Ben senden değilim, sen de benden de­ğilsin».
«— Niçin kurban olayım, söyle!» dedi. Ben de:
«— islâm, bizi ayırdı. Ben müslüman oldum. Muhammed'in (ş.a.v.) dinine girdim», dedim.                                                               
«— Senin dinin benim de dinîmdir». dedi.                   
«— Git Züşşera suyunda temizlen   Züşşera, Devs'In birlputu-dur  onun yanında dağdan gelen bir su vardır», dedim.
 — Kurbanın olayım. Sen çocuklara Züşşera'dan bîr kötülük gel­mesinden korkmuyor musun?»  dedi.  Ben de dedim ki:
«— Allah (c.c.) seni ve Züşşera'yı kahretsin... Git, orada insan­ların görmiyeceği bir yerde temizlen. Bu sağır taşın hiçbir şey yapa-mıyacağım ben sana garanti ediyorum». Gidip temizlendi geldi. Ona da İslâm'ı anlattı. Müslüman oldu.
Devsliîeri de İslâm'a davet ettim. Ebu Hüreyre dışında hepsi, İs­lâm'a girmede ağır davrandı. Aralarından İslâm'a en erken giren Ebu Hüreyre oldu».
 Tufeyl şöyle anlatmaktadır:
«Ebu Hüreyre'yle,  Mekke'ye Rasûlüllah'ın (s.a.v.) yanına geldik. Rasûlüllah (s.a.v.) bana dedi ki:
 — Tufeyl!. Geride ne var, ne yok?»
«— Hakkı göremeyen kalpler ve aşırı bir küfür...
Devs'e günahkârlık ve isyankârlık üstün geldi...»
Rasûlüllah (s.a.v.) kalkıp, abdest aldı, namaz kıldı ve;
maya kaldırdı.
Ebu Hüreyre demiştir ki :
«Onu bu halde görünce, kavmime beddua edeceğinden ve onların helak olacaklarından korkup :
«Vah kavmime!» dedim. Fakat Rasûlüllah (s.a.v.):
ellerini se
«Allah'ım Devs'i doğru yola ilet... Allahım! Devs'i doğru yola ilet... Ailah'ıml Devs'i doğru yola ilet...» diye dua etti. Sonra, Tufeyl'e dönüp dedi ki :
«Şimdi kavmine dön, onlara yumuşak davran ve onları İslâm'a davet et».
Yine Tufeyl anlatmıştır:
«Devs'lileri devamlı İslâm'a davet ettim. Nihayet Rasûlüllah (s.a.v.) Medine'ye hicret etti. Bedir, Uhud ve Hendek savaşları oldu. Devs'ten İslâm'a giren ve iyi müslüman olan seksen aileyle birlikte Rasûlüllah'a (s.a.v.) geldim. Bizden memnun oldu. Diğer müslümanlarla birlikte, bizi de Hayber ganimetlerine ortak etti. Biz dedik ki
«Yâ Rasûlallah! (s.a.v.) Yapacağın her savaşta, bize sağ cenahı ver».
Daha sonra, Mekke fethedilinceye kadar Rasûlüllah'la (s.a.v.) de­vamlı bir arada olduk. Ona dedim ki :
Ey Allah'ın Rasûlü! Beni, Amr İbnu Hameme'nin putu «Zülkeffeyn»i yakmaya gönder...»
Rasûlüllah (s.a.v.), ona izin verdi. Kendi halkından bir grupla pu­tun yanına gitti.
Putu yakmak istediğinde, Zülkeffeyn'e bir zarar gelirse, Tufeylin başına bir kötülük geleceğine ve ona bir yıldırım çarpacağına inanan kadın, erkek ve çocuklar orada toplandılar.
Fakat Tufeyl, onların gözü önünde, bir de şiir söyleyerek putu ate­şe verdi :
«Ey Ztilkeîfeyn!  Ben sana tapanlardan değilim. Bizim doğumumuz seninkînden daha öncedir. Ben ateşi senin kalbinin içine koydum».
Ateş putu yakarak ortadan kaldırınca, onunla birlikte Devs kabi-lesindeki şirk kalıntılarını da ortadan kaldırmış oldu.
Böylece halkın tümü müslüman oldu.
Bundan sonra, Tufeyl Rasûlüllah (s.a.v.) vefat edinceye kadar on­dan ayrılmadı.
Hz. Ebûbekir halife olunca, Tufeyl, kendisini, kılıcını ve oğlunu Rasûlülİah'ın Halifesinin  hizmetine adadı.
Dinden dönenlerle yapılan savaşlar başlayınca Tufeyl, oğlu Amr'la birlikte Müseylimetü'l-Kezzab'la savaşmak için müslüman askerlerinin öncü birlikleri arasında yola çıktı, Yemame yolundayken bir rüya gör­dü. Arkadaşlarına dedi ki :
«— Ben bir rüya gördüm. Onu bana yorumlayın!»
«— Ne gördün?» dediler.
«— Başımın tıraş edildiğini, ağzımdan bir kuşun çıktığını, bir ka­dının beni karnına soktuğunu ve oğlum Amr'm beni çok arzu ettiğini, aramıza bir engel girip, benimle birlikte oraya giremediğini gördüm».
dedi.                                                                                          .                :
«— Hayır olsun...» dediler.
«— Vallahi ben bu rüyayı şöyle yorumladim :
Başımın tıraş edlimesi; başımın kesilmesi demektir.        
Ağzımdan çıkan  kuş ise;   ruhumdur.                                     
Beni karnına sokan kadın ise; benim için kazılan yerdi  oraya  gömüleceğim.
Ve ben şehit edileceğimi umuyorum.
Oğlumun beni arzu etmesi ise; benim kavuşacağım şehitliği arzu etmesi manâsına gelmektedir. Fakat o —Allah (cc.) izin verirse— bundan sonrakinde şehitliğe kavuşacak
Yemame savaşında, büyük sahâbi Tufeyl, üstün bir kahramanlıt-gösterdi ve savaş alanında şehît düştü.                                             
Oğlu Amr ise; döğüşmeye devam etti. Aldığı yaralar onu güçsü; bıraktı ve bir de sağ kolu kesildi. Yemame toprağında babasını ve ko lunu bırakarak Medine'ye döndü.
Tufeyl'in oğlu Amr, bir defasında Hz. Ömer'in huzuruna girmişti Haiife'nin yanında başkaları da oturuyordu. O ara Hz. Ömer'e yemel getirildi. Hz. Ömer oradakilerin hepsini yemeğe buyur etti. Amr bir kenara çekilip sofraya gelmedi. Hz. Ömer: «— Neyin var senin?»
«— Belki de sen, kolundan utandığın için yemeğe geliniyorsun», dedi. Amr:
«—Evet öyle, Mü'minlerin EmîriU dedi.
«— Vallahi, sen kesik koİunia bu sofraya katılmadıkça, ben bu yemeğin tadına bakmam,..»
«Bu topluluğun içinde, bir parçası Cennet'te olan senden başka hiç kimse yok». Bu sözüyle onun kolunu kastediyordu.
Babasından ayrıldığından beri, Amr'a Şehitlik rüyası görünüyordu. Yermük savaşı çıktığında, Amr diğer savaşçılarla birlikte hemen ko­şup geldi. Sürekli döğüştü. En sonunda babasının arzu ettirdiği şehîd-İiğe kavuştu.
Allah (c.c.) Tufeyl İbnu Amr ed-Devsî'ye rahmet etsin. O hem şe-hîdtir. Hem de şehîd babasıdır.[2]


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder


Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı