BAKARA SURESİ 13-14-15 AYETLERİN TABERİ TEFSİRİ


13-.Onlara "İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin." denildiği zaman: "Beyinsizlerin iman ettiği gibi mi iman edelim?" derler, iyi bilin ki asıl beyinsizler onlardır. Fakat bilmezler.
Bu münafıklara: "Müminlerin tasdik ettikleri gibi siz de Muhammedi ve onun, Allah tarafından getinniş olduğu Kur'anı tasdik edin." dendiği zaman: "Beyinsizlerin iman ettiği gibi mi iman edelim?" Aklı ve idraki olmayan şu in­sanlar gibi mi Muhammedi tasdik edelim?" derler. İyi bilinki, asıl cahil ve idra­ki olmayan beyinsizler onlardır. Zira onlar kendi kendilerine kötülük etmişler­dir. Aslında dinleri konusunda cahil olan, itikatlan ve görüşleri zayıf olanlar onlardır,.Yoksa Allahı ve kitabını tasdik eden, cezayı ve mükâfaatı bilen müminler değil. Çünkü müminler rablerinin emirlerini tutup yasaklanndan kaçınarak ken­dilerini azaba sürüklenmekten kurtarmışlardır. Böylece fayda ve zararlarını bil­mişlerdir. Bu nedenle beyinsiz değillerdir. Fakat münafıklar bu durumun farkın­da değildirler.
* Âyette zikredilen "İnsanlardan maksat, Resulullaha ve onun getirdik­lerine iman eden "Sahabilerdir" Münafıklara: "Siz de Muhammedin ashabı gibi ona ve onun Allahtan getirdiklerine iman edin." denildiği zaman onlar mümin­leri, akılsızlık ve beyinsizlikle itham ediyor ve dış görünüşleriyle inanmış gibi görünseler de kalben iman etmiyorlardı.
Âyette zikredilen ve "Beyinsizler" diye tercüme edilen "Süfeha" kelimesi "Sefih" kelimesinin çoğuludur.
"Sefıh"in asıl mânası ise "Cahil" "Kıt görüşlü" ve "Fayda ve zararını düşünemeyen" kimse demektir. Münafıkların burada, beyinsizlikle itham ettikleri kimselerden maksat. Abdul­lah b. Abbas, Abdullah b. Mes'ud, Rebi' b. Enes ve Abdurrahman b. Zeyd'in de izah ettikleri gibi, Resulullahın sahabileridir.
Allah teala, münafıkların bu ithamlarına cevaben, aslında beyinsizlerin kendileri olduklarını, zira kalbleriyle iman ederek Allanın emir ve yasaklarına uymadıkları için, kendilerini Allanın azabına sürüklediklerini, böylece fayda ve zararlarını bilmeyen beyinsiz ve cahil kimseler olduklarını ortaya koymuştur. Ne var ki bunlar bunu düşünmezler. [45]

14- İman edenlerle karşılaştıkları zaman "İman ettik" derler. Şeytanlariyla başbaşa kalınca da "Şüphesiz biz sizinle beraberiz, onlarla sade­ce alay ediyoruz." derler.

Münafıklar, müminlerle karşılaştıkları zaman "Muhammede ve'onun, Al­lah tarafından getirdiklerine iman ettik." derler. Ve bu sözü, canlarını ve malla­rını kurtarmak ve kendilerince kurnazlık etmek için söylerler. Diğer münafık ve müşriklerden, devamlı temasta olduklarının yanına gelipte, inkâr ve şirkte ele­başı olanlarla başbaşa kalınca da "Biz sizinle beraberiz, sizin izinizdeyiz ve ay­nen sizin gibiyiz. "Allaha ve âhiret gününe iman ettik" diyerek Muhammedin arkadaşlarıyla sadece eğleniyoruz." derler.
Abdullah b. Abbas bu âyeti şöyle izah etmiştir: "Yahudilerden bazı kimseler, Resulullahın sahabileri ile karşılaştıkları zaman "Şüphesiz ki biz sizin dininiz üzereyiz." diyorlardı. Kendilerini yoldan çıkaran arkadaşlarıyla başbaşa kaldıkları zaman da "Şüphesiz ki biz sizinle beraberiz, sizin dininiz üzereyiz. Biz, Muhammedin arkadaşlarıyla sadece alay ediyoruz." diyorlardı.
Ayet-i kerimede zikredilen "Onların şeytanlarından maksat, Abdullah b. Abbas ve Abdullah b. Mes'ud'a göre, münafıkların inkârda elebaşılarıdır. Katade ve Rebi' b. Enes'e göre bunlar, müşriklerdir. Mücahide göre bu şeytanlar, münafıkların, kâfirlerden, müşriklerden ve diğer münafıklardan olan arkadaşla­rıdır. Katadeden nakledilen diğer bir görüşe göre bu şeytanlardan maksat, mü­nafıkların elebaşıları ve şer işlerde önderleridir. [46]

15- Allah da onların alaylarının cezasını verir. Azgınlıkları içerisinde bırakır, bocalar dururlar.
Allah da onlara, alay etmelerinin cezasını verir. Görünüşte mallarını ve canlarını korumak suretiyle dünyada onların hoşlarına gidecek hükümleri icra eder. Halbuki müminlerle alay etmelerinin cezası olarak âhirette onlara elem ve­rici azaplar ve can yakıcı cezalar hazırlamıştır. Allah onların inkâr ve sapıklıkla­rını artırır. Şaşkınlık içerisinde bocalayıp dururlar. Kurtuluş için bir yol bula­mazlar.
Âyet-i kerimede geçen ve "Allah da onlann alaylarının cezasını verir." diye tercüme edilen ifadesinin lügat mânâsı "Allah da onlarla aley eder." demektir. 
Müfessirler, Allanın münafıklarla alay etmesinin ne mânâya geldiği hakkında farklı İzahlarda bulunmuşlardır. 
Bazı müfessirlere gö­re, Allah tealanın münafıklarla aley etmesinden maksat, Allanın onları derhal cezalandırmayıp kendilerine bir mühlet vermesi ve kıyamet gününde şu âyetlerde beyan buyurduğu şekilde davranmasıdır. 
"O gün mümin erkeklerin ve kadınların nurlarının, önlerinde ve sağlarında koştuğunu görürsün. (Melekler onlara) "Bugün sizin müjdeniz, altından ırmaklar akan cennetlerdir. Orada ebe-diyyen kalacaksınız. İşte büyük kurtuluş budur." (derler.) "O gün, münafık er­kek ve kadınlar, müminlere "Bize bakın da nurunuzdan istifade edelim." derler. Onlara: "Arkanıza dönün de nur isteyin" denilir. Müminlerle münafıklar arası­na, kapısı olan bir sur çekilir. Onun içinde rahmet, dış tarafında da azap vardır." "Münafıklar müminlere (Dünyada): "Biz sizinle beraber değil miydik?" diye ça­ğırırlar. Müminler de: "Evet, fakat siz kendinizi fitneye kaptırdınız (müminlerin bir belaya uğramasını) beklediniz, (din hususunda) şüpheye düştünüz. Allanın emri gelinceye kadar boş emeller sizi aldattı. Sizi, Allaha karşı, aldatıcı (şeytan) aldattı." derler. [47]"Kâfirler, kendilerine mühlet vermemizin, sakın kendileri için hayırlı olduğunu zannetmesinler. Biz onlara mühleti ancak günahlarını ar­tırsınlar diye veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır. [48]
Diğer bir kısım müfessirler, Allahın, münafıklarla alay etmesinden mak­sadın, onları inkârlarından ve isyanlarından dolayı kınaması ve ayıplaması ya­hut da onlan helak etmesi ve yok etmesi olduğunu söylemişlerdir.
Başka bir kısım müfessirlere göre ise, Allahın onlarla alay etmesi, veya onları aldatması yahut onlara hile yapmasından maksat, onları cezalandırmak is­tediğinde "Siz beni aldatamadınız ben sizi aldattım." şeklinde cevap vermesidir. Yani hile ve tuzaklarının kendi aleyhlerine dönmesi demektir.
Yine diğer bir kısım âlimlere göre: "Onlar Allahı aldatmaya çalışırlar.
Halbuki Allah da onlan aldatır. [49] Onlar müminleri alaya alıyorlar. Allah da onları alaya aldı[50]"Onlar Allahı unuttu. Allah da onlara kendilerini unutturdu[51]gibi âyetlerin mânâsı, Allahın, bu gibi işleri yapanları, layık ol­dukları ceza ile cezalandıracağını bildirmesidir. İşlenilen suçun gerektirdiği ce­zaya da, o suçun işlendiğini belirten fiil ile isim verilmiştir. Yani aldatmanın ce­zasına aldatma, alaya almanın cezasına alaya alma, hile yapmanın cezasına da hile yapma ismi verilmiştir. Kur'an-ı kerimde bu şekilde ifadeler mevcuttur. Ni­tekim bir âyet-i kerimede: 

"Kötülüğün cezası onun gibi bir kötülüktür.. [52] 
"Kİm tecavüz ederse siz de ona karşı size yaptığı tecavüzün aynısıyla mu­kabele cdin.. [53]buyurulmaktadır.
Görüldüğü gibi birinci âyette, işlenilen günaha da "Kötülük" ismi veril­miş günahın cezasına da "Kötülük" ismi verilmiştir. Halbuki bu ceza bir adalet­tir.  

Yine ikinci âyette saldırıya da "Tecavüz" ismi verilmiş saldırının cezasına da "Tecavüz" ismi verilmiştir. Halbuki ikincisi aslında bir tecavüz değil, zalimi zulmünden alıkoymadır ve bir adalettir.
Başka bir kısım âlimlere göre, Allahın, münafıklarla alay etmesinin mânâsı, onlara dünyada iken âhirette varacakları akıbetin tersine bir durum gös­termesidir. Nasıl ki onlar Resulullaha ve müminlere, kalbi erindeki inançsızlığın tersini göstererek iman ettiklerini söylemişlerdir Allah teala da onlara dünyada­ki hallerini âhiretteki hallerinin aksine bir şekilde göstermektedir. Öyle ki dün­yada onlara, evlenme, boşanma, miras vb. Hukuki muamemelercle müslüman muamelesi yaptırmakta âhirette ise onları cehennemin en alt tabakasına atmakla cezalandırmaktadır,
Taberi diyor ki: "Bize göre izahların doğrusu şudur: 
"Arapçada alaya al­manın mânâsı, alaya alan kimsenin, alaya alınana karşı görünüşte memnun edici ve davranışlarına uygun sözler söylemesi ve işler yapmasıdır. Böylece ,alaya alan kişi söz ve davranışlarıyla aslında alaya alınana kötülük yapmaktadır. "Al­datma" "Tuzak kurma" vb. kelimelerin mânâsı budur.
Madem ki alaya alma, aldatma, tuzak kurma gibi kelimelerin Arapçada anlamı budur, âyet-i kerimelerde de aynı anlamlara yorumlanmalıdır. Alaya al­manın, kendi anlamında kullanıldığının kabul edilmesi halinde ise âyetin izahı şöyle olur: 
"Münafıklar, görünüşte müminlere, razı olacakları sözleri söylüyor ve davranışlarda bulunuyorlar. Halbuki aslında söyledikleri sözlerin ve yaptıkla­rı amellerin aksine inanıyorlar. Bu yolla müminleri aldatıyorlar. Allah teala da aynen o münafıkların yaptıkları amellerin karşılığı olarak onlan ayın şekilde ce­zalandırmaktadır. 
Yani dünyada iken onlan müslümanlar olarak kabul ettiriyor böylece onların davranışlarına ve arzularına göre muamele yapıyor, âhirette ise onlan cehennem azabına sokarak kâfirler gibi muamele yapacak ve onlan asıl inançlanna göre cezalandıracaktır. Allah tealann, münafıkları bu şekilde ceza­landırması onlar için bir haksızlık değil, yaptıklarının tam karşılığını vererek onlara adaletini tatbik etmesidir. Abdullah b. Abbas da bu âyeti izah ederken: "Allah onlardan intikam almak için onları alaya alır." şeklinde açıklamıştır.
Taberi diyor ki: "Âyet-i kerimeyi "Biz, müminlerle ancak alay ediyoruz." diyen münafıklara Allah tealanın bir cevabıdır." şeklinde izah eden ve "Alaya alma" "Tuzak kurma" ve "Aldatma" gibi sıfatların Allaha yakışmayacağını söy­leyen görüşleri isabetli değildir. Zira onlar Allah tealanın, kendisi için ispat etti­ği şeyleri ondan uzaklaştırmya çalışıyorlar. Bu gibi kimselere denir ki: "Bir kimsenin, "Allah falan kimselerle alay eder." Veya "Falan kimseleri aklatır." Yahut "Onlara tuzak kurar" şeklindeki haberleri kabul etmemesi, "Allah falan kimseyi yerin dibine geçirdi." "Falan kavmi suda boğdu" şeklindeki haberleri de kabul etmemesini gerektirir. Şimdi. Allah teala bizlere, bizden önce geçen ve kendilerini görmediğimiz bir kavme tuzak kurduğunu, başka bir kavmi yerin di­bine geçirdiğini, diğer bir kavmi suda boğduğunu bildirmiştir. Biz bu haberler arasında herhangi bir ayırım yapmadan hepsini tasdik ettik ve onlara iman ettik. Sizlerin, bildirilen bu haberleri birbirinden farklı görmenize dair deliliniz nedir de Allahın bazı kavimleri yere geçirip diğer bazılarını suda boğduğunu kabul ediyorsunuz da başka bir kavme tuzak kurduğunu kabul etmiyorsunuz?
Eğer denecek olursa ki: "Alay etmek abes bir iştir ve eğlenmektir. Allah teala ise bu tür şeylerden beridir." Ona cevaben denir ki: "Peki, Allahın alaya al­masını kabul etmiyorsan: "Allah onlan alaya alır." "Allah onlarla eğlendi." "Al­lah onlara tuzak kurdu." âyetlerini okumuyor musun? Şayet "Hayır" diyecek olursa
Kur'anı yalanlamış olur ve İslam dininden çıkar. Eğer "Evet o âyetleri . okuyorum" diyecek olursa ona denir ki: "Sen, "Allah onları alay alır." "Allah onlarla eğlendi." derken "Allah onlarla oynar ve eğlenir fakat Allahın ne oyna­ması vardır ne de eğlenmesi." demek mi istiyorsun? Eğer "Evet" diyecek olursa Allahı, müslümanları ittifakla kendisinden uzaklaştırdığı bir sıfatla sıfatlandır­mış olur ve Allaha, sapıkların izafe ettiği sıfatları izafe etmiş olur. Eğer diyecek olursa ki: "Ben, Allah onlarla oynuyor ve eğleniyor." demiyorum, fakat ben, "Allah onları alaya alıyor ve onlarla istihza ediyor." diyorum." Ona denir ki: "Sen, oynama, eğlenme, alaya alma, istihza etme, tuzak kurma ve aldatma gibi kavramları birbirinden ayırıyorsun, herbirinin ayrı ayrı yerlerde kullanılacakla­rım kabul ediyorsun. Bundan da anlaşılıyor ki, bu kelimelerden herbirinin mânâsı diğerinden farklıdır. O halde "Allah onları alaya alıyor." ifadesini "Allah onlarla oynuyor ve eğleniyor." anlamında kabul ederek bunların ikisinin aynı şeyler olduklarını, bu itibarla "Allah onları alaya alıyor." demeyeceğini id­dia etmek doğru değildir. Zira alaya almak başka şeydir, oynama ve eğlenme başka şeydir.
Âyette geçen "Azgınlıkları içerisinde bırakır." ifadesindeki "Bırakır" diye tercüme edilen kelimesinin mânâsı, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Mes'ud ve diğer bir kısım sahabilere göre "Mühlet verir." demektir. Yani, Allah, münafıklara mühlet verir." anlamındadır. 

Mücahid ise kelimenin mânâsının "Artırır" demek olduğunu söylemiştir. Buna göre âyetin mânâsı: "Allah onların azgınlıklarını artırır." demek olur.
Taberi, doğru olan izah tarzının: "Allah onlara mühlet vererek ve onları isyan ve inatlarında serbest bırakarak azgınlıklarım artırır." şeklinde olduğunu söylemiş ve benzen âyetlerde de Allah tealanın bu gibi insanlara aynı şeyleri yaptığım beyan ettiğini bildirmiştir. Bu mevzuda diğer bir âyette de şöyle Duyu­rulmaktadır: "Biz onların kainlerini ve gözlerini ters çeviririz de ilk defa ona iman etmedikleri gibi şimdi de iman etmezler. Onları, azgınlıkları içe­risinde bırakırız, bocalayıp dururlar. [54]
Âyette zikredilen "Azgınlık" ifadesinden maksat, Abdullah b. Abbas, Ab­dullah b. Mes'ud ve diğer bazı sahabilere göre "Kâfirlik" demektir. 
Katade ve Rebi1 b. Enes'e göre "Sapıklık" demektir. İbn-i Zeyd'e göre ise "Kâfirlik ve sa­pıklık" demektir. Aslında "Azgınlık" "Sının aşmak, herhangi bir hususta haddi tecavüz etmek"tir.
Taberi, âyette geçen ve "Bocalar durur" diye tercüme edilen kelimesini şöyle izah ediyor: "Allah, münafıkları, sapıklıkları içinde ve kendile­rini, pislikleriyle kaplayan inkarcılıkları içinde bırakır. Onlar, şaşkın ve sapık bir halde bocalayıp dururlar. Bu halden kurtulmak için herhangi bir yol bula­mazlar. Çünkü Allah, kalblerini mühürlemiş ve gözlerini kör etmiştir. Artık doğru yolu göremezler ve hakka erişemezler.
Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Mes'ud ve diğer bazı sahabiler kelimesini "İnkarlarında ısrar ederler" diye izah etmişler, Mücahid, Rebi' b. Enes ve diğer bir rivayete göre de Abdullah b. Abbas "Bocalayıp dururlar" diye izah etmişlerdir. [55]

kaynaklar
[45] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 1/127-128.
[46] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 1/128.
[47] Hatid .suresi, âyet, 57/12-14
[48] Âl-i îmran suresi, âyet: 3/178
[49] Nisa suresi, âyet, 4/142
[50] Tevbe suresi ayet 9/79
[51] Haşr suresi, âyet: 59/19
[52] Şûra suresi, âyet: 42/40
[53] Bakara suresi, âyet: 2/194
[54] En'am suresi, 6/110
[55] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 1/129-132.

Yorum Gönder

0 Yorumlar