Kafirlerin Hz. Muhammed’e (s.a.s.) Karşı Tutumları

Kafirlerin Hz. Muhammed’e (s.a.s.) Karşı Tutumları

İSRÂ SÛRESİ
73 – Az kalsın, seni bile sana vahyettiğimizden başka bir şeyi uydurup, Bize mal etmen için akılları sıra kandıracak  ve ancak o takdirde seni dost edineceklerdi.
Hz. Peygamberin ve müminlerin kritik imtihanlarını anlayabilmek için Mekke döneminde Peygamberimiz (a.s.)’ın yaşadığı halleri düşünelim: Baskı, tehdid, büyük servet teklifleri, kral yapma, en güzel kadınları sağlama, tuzaklar kurma, kendine ve taraflarına yıllarca süren sosyal ve ekonomik boykotlar uygulama gibi. Bunlardan bir tekinin bile nice dâva adamlarını çekip götürdüğü düşünülürse, meselenin kolay olmadığı ortaya çıkar. Âyet Peygamberimizin bunlara önem verdiği mânasına gelmeyip, müminleri çok ciddî imtihanlara hazırlama gayesine mâtuftur.
74 – Eğer sana sebat vermeseydik nerdeyse azıcık da olsa onlara meyledecektin.
75 – O takdirde de hem hayatın, hem de ölümün acısını sana kat kat tattırırdık.
Sonra Bize karşı hiçbir yardımcı da bulamazdın. [33,30; 7,38; 35,69; 57,28]
Bu kısım iki noktayı vurgulamaktadır.
1. Batıla meyletmen halinde, hem dünyada, hem de âhirette Allah’ın azabına müstehak olurdun.
2. Küfrün düzenlerine karşı Allah’ın lütfu olmazsa, Resulullah bile mukavemet edemez.
76 – Onlar yurdundan çıkarmak için seni tedirgin edip dururlar. O takdirde kendileri de senden sonra pek az kalır, sonra da yok olur giderler.
77 – Senden önce gönderdiğimiz resuller hakkında cari olan ilahî kanun budur. Sen Bizim nizamımızda asla bir değişiklik bulamazsın!
Peygamberi süren veya öldüren bir topluluk hakkında cari olan hüküm şudur: Ya helâk edilirler, ya düşman idaresine girerler, ya da peygamberin taraftarlarınca hezimete uğratılırlar.
ENBİYÂ SÛRESİ 
36 – Kâfirler seni görünce: “Bu mu sizin ilahlarınızı diline dolayan adam!” diye alay etmekten başka bir şey yapmazlar. Ama bütün kâinatı yaratan Rahman’a gelince Onun anılmasını reddediyorlar.
(Böylece, asıl kendilerinin alay edilmeye müstahak olduklarını düşünmüyorlar!) [25,41-42]
Müşrikler kendi âciz, cansız putlarına toz kondurmak istemezken, bütün kâinatı bunca hikmet, sanat, kudret ve rahmetiyle yaratıp varlıkta tutan Rahman’ın birliğinin anılmasına tahammül edemiyorlar. Böylece asıl kendilerinin ne kadar akıldan uzak, alay edilmeye müstehak olduklarını düşünmüyorlar.
Bu âyette, Allah’ın Rahman vasfı ile anılmasına karşı Mekke müşriklerinin diretmesine işaret edilmektedir. Az sonra gelecek 42. âyet de bu mânayı teyid eder. Zira o âyet, Rahman sıfatını zihinlere yerleştirme gayesine matuftur. (Anlam böyle verilmezse diğer meallerde düşülen boşluğa düşülür).
FURKAN SÛRESİ 
41 – Seni gördüklerinde mutlaka seni alaya alır ve: “Allah’ın, elçi olarak gönderdiği bu şahıs mı imiş! Bula bula bunu mu bulmuş?” derler. [21,36; 13,32]
42 – “Eğer biz sebat etmeseydik, nerdeyse bizi tanrılarımızdan vazgeçirecekti.”
Ama kendilerini bekleyen azabı gördükleri vakit, asıl sapanın kim olduğunu işte o zaman anlayacaklardır. 
ENFAL SÛRESİ
30 – Bir vakit de o kâfirler senin elini kolunu bağlayıp
zindana mı atsınlar, yahut öldürsünler mi, yahut seni ülke dışına mı sürsünler diye birtakım tuzaklar planlıyorlardı. Onlar tuzak kuradursunlar, Allah da tuzak kuruyordu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.
Allah tuzak kurmaz. Sadece tuzak kuran olursa, tuzağı boşa çıkarması anlamında, müşakele babından, bu fiil O’na isnad edilir. Müşakele: Muhatabın lafzını kullanarak, farklı bir mâna kasdetmektir. Mesela itaatsizlik edip sırıtan çocuğuna babası: “Sen gül bakalım, ben de sana gülerim!” derken, babanın gülmesi gibi. Müşakele üslubunda olmaksızın Allah Teâla hakkında tuzak, istihza, hud’a vb. kavramları kullanmak caiz değildir.
 
Kaynak : Kuran Meali - Prof.Dr. Suat Yıldırım

Yorum Gönder

0 Yorumlar