Vahyin Nüzulü Nasıldır Ve İlk Nazil Olan?Sahih-i Buhari

Sahih-i Buhari

Vahyin Nüzulü Nasıldır Ve İlk Nazil Olan?


İbn Abbâs:
"el-Muheymin" (ei-Mâide: si), "el-Emîn" demektir; Kur'ân, kendinden önceki herbir kitâb üzerine emindir, demiştir [2].

1-.......Efaû Seleme şöyle dedi: Bana Âişe ile İbn Abbâs haber verip şöyle dediler: Peygamber (S), kendisine Kur'ân indirilir olduğu hâlde on sene Mekke'de, on sene de Medine'de ikaamet etti [3].

2-.......Mu'temir bize tahdîs edip şöyle dedi: Ben babamdan işit­tim Ebû Usmân şöyle demiştir: Bana haber verildi ki, Cibrîl aleyhi's-selâm Peygamber'e gelmişti. Bu sırada Peygamber'in yanında (ka­dınlarından) Ümmü Seleme bulunuyordu. Cibrîl, Peygamber'le ko­nuşmaya başladı. (Sonra kalkıp gitti.) Peygamber (S) Ümmü Seleme'-
ye:
—  "Bu kimdir?" diye sordu, yâhud kendi dediği gibi bir sual sordu.
Ümmü Seleme:
—  Bu Dıhye'dir, dedi. Ümmü Seleme yine şöyle dedi:
— Allah'a yemîn ederim ki, Peygamber'in Cibrîl haberini sahâ-bîlerine haber vermek üzere îrâd ettiği hutbesini işitinceye kadar ben Cibril'i, başka değil, muhakkak Dıhye sandım.
(Râvî:) Ümmü Seleme ya böyle yâhud kendi dediği gibi bir söz söyledi, dedi.
Babam şöyle dedi: Ben Ebû Usmân'a:
—  Sen bu hadîsi kimden işittin? diye sordum. O:
—  Usâmetu'bnu Zeyd'den, dedi [4]

3-.......Ebû Hureyre (R) şöyle dedi: Peygamber (S) şöyle bu­yurdu: "Peygamberlerden hiçbir peygamber yoktur ki, ona mucize­lerden (kendi zamanlarındaki) insanların inandıkları kadar verilmiş olmasın. Mu'cize olarak bana verilen ise, ancak Allah'ın bana vah-yettiğidir. Bunun için kıyamet gününde ben, peygamberlerin en çok tâbi'i bulunanı olacağımı ümîd ederim"[5].

4-.......Enes ibn Mâlik (R) şöyle haber verdi: Yüce Allah, Rasûlü'nün üzerine vefatından evvele kadar arka arkaya vahy indirdi.
Hattâ O'nu, vahy en çok olduğu zaman vefat ettirdi. Bundan sonra Rasûlullah (S) vefat etti [6].

5-.......Esved ibn Kays demiştir ki, Cundeb ibn Sufyân(R)'dan işittim, şöyle dedi: Rasûlullah (S) rahatsızlandı. Bir kadın geldi:
— Yâ Muhammedi Ben umarım ki şeytânın Seni bırakmış ol­sun. Görüyorum ki, bir gece yâhud iki gecedir Sana yaklaşmadı, dedi.
Bunun üzerine Azız ve Celîl olan Allah "Ve'd-duhâ vel-leyli izâ secâ mâ veddeake Rabbuke ve mâ kala" sûresini indirdi [7].

Kaynaklar

[2] İbn Abbâs'ın "el-Muheymin " lâfzının tefsiri hakkındaki sözüne gelince, Buhâ­rî bununla el-Mâide Sûresi'nde Yüce Allah'ın Tevrat ve İncîl'in zikrinden son­raki şu kavlini murâd etmiştir: "Sana da hakk olarak Kitâb 'ı, kendinden evvelki kitabı tasdîk edici (ve doğrultucu) ve ona karşı bir şâhid olmak üzere gönder­dik, o hâlde aralarında Allah'ın indirdiği İle hükmet..." (el-Mâide: 48).
İbn Abbâs bir rivayette "Muheyminen aleyhi", "Şehîden aleyhi" (yânî "Onun üzerine bir şâhiddîr") şeklinde söylemiştir.
"Heymene"nin ash "Hıfzetmek" ve "Gözetmek"tir... Yüce Allah'ın isim­lerinde de "el-Muheymin" (el-Haşr: 23) vardır. Bu, herşey üzerine şâhid, herşe-yi bakıp gözetici ve muhafaza edici demektir.
Kur'ân'ın diğer peygamberlerin kitâbları lehine veya onlar üzerine şehâde-ti bir gerçektir. Ehli kitâbm ilâhî kitâbdan bir nasibe mazhar kılındıkları hâlde kendilerine hatırlatılan şeylerden büyük bir payı tahrif ettikleri ve unutmuş ol-duklan, Kur'ân'm şehâdeti cümlesindendir. Ve yine onların kendi kitâblarmın hepsini muhafaza edemedikleri, muhafaza etmekte olduklarının bir kısmını da­hî tahrif etmiş bulundukları hususu da bu şehâdet cümlesindendir.
[3] Peygamber'in Medine'de on sene ikaamet etmesi, hakkında hilaf olmayan hu­suslardandır. Nübüvvetten sonra Mekke'de ikaamet müddeti ise, meşhur olan onüç senedir. Çünkü kendisi kırk yaşında iken O'na vahy indirilmiş, sahîh riva­yete göre de altmış üç yaşında iken vefat etmiştir... îbn Abbâs'm on sayısı üze­rindeki fazlayı, kelâmda kısaltma yapmak için kaldırmış olması muhtemeldir. Çünkü Arablar çok defa konuşmalarındaki kesirleri kaldırırlar...
Bu hadîsin Kur'ân'm Faziletleri ile münâsebet ciheti şudur: Kur'ân'ın ilk defa nuzûle başlaması, şerefli bir mekânda ve şerefli bir zamanda vâki' olmuş­tur -ki, o mekân el-Beledu'l-Harâm, o zaman da Ramazân ayıdır- binâenaleyh Kur'ân için hem zaman şerefi, hem mekân şerefi bir yere gelmiştir. İşte bundan dolayı Ramazân ayında Kur'ân tilâvetini çok yapmak müstehâb olur. Çünkü Ramazân ayı, Kur'ân'm inmeğe başladığı aydır. Ve yine bundan dolayıdır ki, Cibril Kur'ân'ı her sene Ramazan ayında Rasûlullah ile mukaabele ederdi. Ni­hayet Rasûlullah'm vefat edeceği yıl olunca, Cibrîl Kur'ân'ı te'kîd ve tamâmiy-le tesbît etmekiçin iki defa mukaabele etmiştir. Ve keza bu hadîste Kur'ân'm bir kısmının Mekkî, bir kısmının Medenî olduğunun beyânı da vardır. Mekkî, hicretten evvel inendir. Medenî ise, ister Medîne'de olsun yâhud ondan başka herhangi bir şehirde olsun, hattâ Mekke'de yâhud Arafe'de olsun, müsâvî ola­rak hicretten sonra inendir... (İbn Kesîr).
[4] Buhârî bu hadîsin bir rivayetini Alâmâtu'n-Nübüvve'de, Müslim de Ümmü Se-leme'nin faziletleri bâbı'nda getirmiştir. Hadîsi burada getirmekten maksad, Al­lah ile Peygamber arasındaki sefirin Cibrîl olduğudur. O Yüce Allah'ın şu âyetlerde buyurduğu gibi kerîm, vecâhet, celâlet ve mekânet sahibi bir melektir:
"O Kur'ân muhakkak ki Âlemlerin RabbVndendir. O'nu Ruhu 'l-emîn, in-zâr edicilerden olasın diye senin kalbine ma'nâsı açıkr Arabça bir dil ile indir­miştir. Şübhe yok ki, o Kur'ân, daha evvelkilerin kitâblarında da vardır, Isrâîl oğullan bilginlerinin bunu bilmesi de onlar için bir delîl değil miydi?" (eş-Şuarâ: 192-197).
"Muhakkak ki o Kur'ân çok şerefli bir elçinin (getirdiği) kelâmdır. Çetin bir kudrete mâliktir. Arş'm sahibi nezdinde çok itibarlıdır. Orada kendisine itaat olunandır, bir emindir, sizin sahibiniz bir mecnûn değildir" (et-Tekyîr: 19-22).
Binâenaleyh yüceliğine hudûd olmayan Rabb, iki kulunu ve iki elçisini, Cibril ve Muhammed'i övmüştür... (İbn Kesîr).
[5] Hadîsin başlığa uygunluğu "Mu 'tize olarak bana verilen ise ancak Allah 'in ba­na vahyetüğidir" sözünden alınır. Bu hadîs Kur'ân mu'cizesinin bütün peygam­berlere verilenlerden üstünlüğüne ve faziletine delâlet eder. Nevevî şöyle demiştir: Bu hadîsin ma'nâsında ihtilâf edilip şu ma'nâlar ileri sürülmüştür:
a. Her peygambere zamanına göre insanları inanmağa mecbur eden birta­kım mu'cizeler verilmiştir. Benim en büyük ve en açık mu'cizem Kur'ân'dır ki, uslûbundaki belâgati ve ihtiva ettiği medenî, adlî, içtimaî hükümleri i'tibâriyle böyle bir kitâb başka bir peygambere verilmemiştir. Bu cihetle ben peygamber­lerin en çok ümmetlisi olacağım.
b.  Bana bir Kur'ân mu'cizesi verildi ki, o kimseyi sihir ile zann ve hayâle düşürmez. Musa'nın asâ mu'cizesinin Fir'avn'ın sihirbazlarının el çubukluğu ile icra ettikleri şeylere velev ki surette benzediği gibi, hiçbir şeye benzemeyip görenleri "Acaba?" diye düşündürmez ve hatâya düşürmez.
c. Öbür peygamberlerin mu'cizeleri onların hayâtında yaşamış, onlar ölünce mu'cizeleri de son bulmuştur. Onların mu'cizelerini görmek, ancak kendileriy­le yaşayanlara münhasır kalmıştır. Peygamberimizin Kur'ân mu'cizesi ise kıya­met gününe kadar devam edecektir...
Kur'ân insanlara tevatürle nakledilmiştir. İstikbâldeki herbir zaman için de, o indirildiği gibi sapasağlamdır. Kur'ân, benzerini yâhud on sûresinin yâhud bir sûresinin benzerini getirmeleri için insanlığa meydan okumuş, her devirdeki in­sanlar bundan âciz olmuşlardır; bu meydan okuma kıyamete kadar da devam edecektir. (el-İsrâ: 88, Hûd: 13, Yûnus: 3, el-Bakara: 23-24).
[6] Hadîsin ma'nâsı şudur: Yüce Allah, Rasûlü üzerine her vakit ihtiyâç duyulan kadar azar azar birbiri arkasından vahy indirmiştir. Ve ilk fetretten sonra bir fetret daha vâki' olmamıştır. O ilk fetret de Meleğin ilk evvel "Ikra9 bismi Rabbike" kavliyle inişinin ardından olmuştu ki, bu ilk gelişin ardından vahy bir müddet gecikmişti. Sonra vahy kızıştı ve arka arkaya kesiksiz devam etti. Bu fetretten sonra inen ilk vahy ise "Yâ eyyuhe'l-müddessir kum fe~enzir" Sü­residir.
[7] Bu hadîs ile bundan evvelki hadîsin Kur'ân'm Faziletleri Kitâbi'nda zikredil-melerindeki münâsebet, Yüce Allah'ın, Rasûlü'ne büyük ihtimamı (onunla meş­gul olması) ve şiddetli mahabbeti olmasıdır. Çünkü vahyi O'nun üzerine arka arkaya devam ettirmiş ve O'ndan vahyi kesmemiştir. Bunun içindir ki, Kur'ân O'na ancak fırka fırka indirilmiştir. Hiç şübhesiz böyle parça parça indirilmesi inayet ve ikramda daha toelîğ olur.
Bu rivayette vahyin kesilip gecikmesi, bir iki gecedir. Bir rivayette dört gün­dür. İbn Cureyc'den oniki gün, Kelbî'den onbeş gün, Süddî ve Mukaatil'den kırk gün diye de rivayetler vardır. Belli ki bu gibi müddetlere ilim, başlangıcına ilim ile farklı olur. Onu tamâmiyle bilmek, Rasûlullah'm kendisinden olabilir. Bu ise merfû' olarak rivayet edilmemiştir. Sahîh olarak bilinen şudur: Bir müd­det vahyin gecikmesi vâki' olmuştur. Rasûlullah bundan hüzün ve ıztırâb duy­muş, hâllerinden bu hissedilmiştir. İki üç gece kalkmadığı görülünce O'nun bu hâlini ta'kîb eden müşrikler Öyle söylenmeğe bir vesile de bulmuştur. Allah da O'nun kalbine itminan vermek üzere bu sûreyi indirmiştir (Hakk Dîni, VIII, 5885).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder