27 Şubat 2011 Pazar

Hamdedenlerin Fazileti1 Hadisi'nin Şerhi (Hadis: 5),Resulullah Aleyhisselâmın "Subhanellâhi Ve Bihamdihi, Estağfirullahi Ve Etübu İleyh" Zikrini Çokça Yapmasıyla İlgili Hadis,Allah’tan Başka İlah Olmadığına Şehadet Ederek Ölenlerle İlgli Hadis,Sizi Şahid Tutarım Ki Kulumun Sahifenin İki Yüzü Arasında Yer Alan Günahlarını Mağfiret Eyledim Hadisi,Allah'ı Zikretmenin Ve O'ndan Korkmanın Fazileti Hadisi ,Kalbi Allah'a Kulluk Ve O'na Tevekkül İçin Arındırmakla İlgili Hadis,Kalbi Allah'a Kulluk Ve O'na Tevekkül İçin Arındırmakla İlgili Hadis,Kullarımın Hepsini Hanif Doğru Yolda Kimseler Olarak Yarattım Hadisi

 
5. Bu Hadisi Nesâî Sünen'inde "Hamdedenlerin Fazile­ti" babında rivayet etmiştir. C. 2, s. 220
Abdullah ibnu Ömer radiyallahü Anh'den rivayet edildiğine göre Resulullah Aleyhisselâm şöyle buyurmuştur.
"Allah'ın kullarından bir kul: Ey Rabbim, Senin vechinin cela­line ve hakimiyetinin yüceliğine uygun olacak şekilde Sana ham-dederim, dedi. îki melek bunun hakkında tereddüde düştüler ve söyledikleri karşılığında ne yazacaklarım bilemediler. Bunun üzerine göğe yükseldiler ve : Ey Rabbimiz, Senin kulun bir söz söyledi, onu nasıl yazacağımızı bilemedik, dediler. Allah Azze ve Celle kulunun ne dediğini daha iyi bilmekle beraber: Kulum ne dedi? diye sordu. Melekler: Ey Rabbimiz, o, ey Rabbim, Senin vechi­nin celaline ve hakimiyetinin yüceliğine uygun olacak şekilde Sana hamdederim, dedi diye cevap verdiler. O zaman Allah Azze ve Celle: Onu kulumun söylediği şekliyle yazın, o Bana kavuştuğunda, Ben onun ecrini veririm, buyurdu.[25]

'Hamdedenlerin Fazileti1 Hadisi'nin Şerhi  (Hadis: 5)

Hadiste geçen iki meleğin, sözü geçen kulun hamdine karşılık ne sevap yazacaklarında tereddüde düşmelerinin sebebi, bu ham-din onlara pek büyük görünmesi karşılığında ne kadar sevab yaza­caklarını tesbit etmekte güçlük çekmeleridir. Çünkü bu hamdin karşılığı pek büyüktür ve ecrini de ancak Allahü Teala bilir. Al-lahü Teala o iki meleğe bunun ecrinin ne olacağını bildirmemiştir. [26]

4- Resulullah  Aleyhisselâmın "Subhanellâhi Ve Bihamdihi, Estağfirullahi Ve Etübu İleyh" Zikrini Çokça Yapmasıyla İlgili Hadis

6. Sahîh-i Müslim "Kitabu's-Salat, Rüku Ve Sucud'da Ne Deneceği" Babı C.3, S. 128, El-Kastallanî'nin Hamişi,
Muhammedu'bnu Musenna Abdu'l-A'la'dan, o da Davûd'dan, o da Amir'den, o da Mesruk'dan, Aişe Radiyallahü Anh'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah Sallallahü Aleyhi ve Sellem, subhaneilahi ve bi hamdihi, estağfîrullahi ve etubu ileyh, zikrini çok söylerdi. Buyur­du ki, Rabbim Azze ve Celle Benim Ümmetimde bir alamet göreceğimi haber verdi. Ben de onu gördüğüm zaman; subhaneila­hi ve bi hamdihi, estağfîrullahi ve etubu ileyh, zikrini çok yaptım. Ben o alameti, "Ey Muhammed, Allah'ın yardımı ve zafer günü gelip, insanların Allah'ın dinine akın akın girdiklerini görünce Rabbini överek teşbih et; O'ndan bağışlama dile. Çünkü O, tevbeleri daima kabul edendir" ayetlerinde gördüm.
Müslim'in rivayetinde; "Allahummağfirli Kur'an'ı te'vil etmek­tedir" ziyadesi vardır. [27]

5- Allah’tan  Başka İlah Olmadığına Şehadet Ederek Ölenlerle İlgli Hadis

7. Bu hadisi, Tirmizî Camiinden, "Allah'tan Başka İlah Olmadığına Şahadet Ederek Ölenin Durumuyla ilgili", babda rivayet etmiştir.
Abdullah îbnu Amri'bni'l-As Radiyallahü Anh Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Allahü Te.ala kıyamet gününde yaratıkların başlarında Üm­metimden bir adamı kurtaracaktır ki, bu adamın, herbir^nin uzunluğu gözün görebildiği mesafede olan doksan dokuz hesap defteri vardır ve ortaya yayılır. Allahü Teala ona: Bunlardan her­hangi birini inkar ediyor musun, Benim amel yazan meleklerim sana haksızlık ettiler mi? diye sorar. O : Hayır Ey Rabbim, diye ce­vap verir. Bunun üzerine Allahü Teala: Peki senin bir mazeretin var mı? diye sorar. O: Hayır Ey Rabbim, diye cevap verir. Allahü Teala: Evet, senin bir iyiliğin var, bugün sana haksızlık edilmez, Bunun üzerine, üzerinde: Şahadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve yine şahadet ederim ki Muhammed O'nun kulu ve Pey­gamberidir, yazılı olan bir kağıt çıkarılır, Allahü Teala: Tartının (Hesabının) yanma gel, diye buyurur. Kul: Ey Rabbim, bunca defle­rin yanında bu kağıdın nesi olur ki, der. Allahü Teala: Sana haksızlık edilmez, diye buyurur. Defterler bir kefeye, o kağıt da diğer bir kefeye konulur. Defterlerin kefesi yukarı kalkar, kağıdın tarafı ağır gelir. Hiçbir şey Allah'ın isminden daha ağır gele­mez[28]
Ebu İsa et-Tirmizî bu hadisin hasen, garib olduğunu söy­lemiştir.[29]
8. Bu hadisi İbnu Mace de Sünen'inde, "Kıyamet Gününde Allah'ın Rahmetinden Recada Bulunulması" .babında zikretmiştir.                                  '
Hadisi Abdullah ibnu Amr ibni'l-As'dan rivayet etmiştir. Onun rivayetindeki lafızlar da Tirmizî'nin riuayetindeki gibidir. Ancak İbnu Mace'nin rivayetinde şu kısım ziyade  edlmiştir:
"Senin bunlara karşılık bir iyiliğin var mı? Adam korkar ve: "Hayır" der. Allahü Teala: Bilakis, senin bazı iyiliklerin var. Bugün sana haksızlık edilmez" ve devam ediyor.[30]

6- 'Sizi Şahid Tutarım Ki Kulumun Sahifenin İki Yüzü Arasında Yer Alan Günahlarını Mağfiret Eyledim

Hadisi

9. Bu hadisi  İmam Tirmizî Camiinde "Cenazeler Bab-lan"nda rivayet etmiştir. C. 1, s.183,
Enes ibnu Malik Radiyallahu Anh, Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Hangi hafaza melekleri, gece veya gündüzde yazdıklarını Al­lah'a götürürler ve Allahü Teala da sahifenin başında ve sonunda güzel amel görürse: Sizi şahid tutuyorum ki, kulumun sahifenin iki tarafı arasında kalan günahlarını bağışladım, bururur.[31]

7- Allah'ı Zikretmenin Ve O'ndan Korkmanın Fazileti Hadisi

10. Bu Hadisi Ebu İsa et-Tlrmizî rivayet etmiştir. C.2, s. 98,
Enes Radiyallahü Anh, Peygamber Aleyhisselâm'ın şöyle bu­yurduğunu   rivayet  etmiştir.:
"Allahü Teala: Beni bir gün zikredeni veya bir yerde Benden korkanı cehennemden çıkarırım, diye buyurmuştur.[32]
Ebu İsa et-Tirmizî hadisin hasen ve garib olduğunu söylemiştir.[33]

8- Kalbi Allah'a Kulluk Ve O'na Tevekkül İçin Arındırmakla İlgili Hadis

11. Bu hadisi et-Tirmizî Camiinde rivayet etmiştir.
Ebu Hureyre Radiyallahu Anh,  Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir.
"Allahü Teala Buyurur ki; Ey Ademoğlu! Bana kulluk için arın, gönlünü seni başka şeylere ihtiyaç duymaktan kurtaracak zengin­likle doldur, o zaman senin fakirliğini gideririm, bunu yapmazsan ellerini her zaman meşgul eder, fakirliğini de gidermem.[34]
Ebu İsa et-Tirmizî Rahmetullahi Aleyh bu hadisin hasen ve garib olduğunu söylemiştir*[35]

9- Allahu  Teala'nın 'Şu Kuluma Bakınız Ezan Okuyor Ve Namaz Kılıyor – Benden Korkuyor' Sözüyle İlgili Hadis

12. Bu Hadisi en-Nesâî, Sünen'inde"Ferden Namaz Kıla­nın Ezan Okuması" babında rivayet etmiştir, C.2, s.20
Ukbetu'bnu Amir Radiyallahu Anh'dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: 'Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu işittim'
"Rabbin, dağın tapesindeki şu çobana, taaccüb eder ki o, namaz için ezan okur, sonra namazını kılar. Allah Azze ve Celle de : Şu kuluma bakın, ezan okuyor, namaz kılıyor, Benden korkuyor; Ben bu kulumu bağışladım ve onu cennete koydum, diye buyurur. "[36]

6-12. Hadislerin Şerhi

Müslim'in rivayetinde yeralan: "Allahümmağfirli, Kur'an'ı te'vil etmektedir" ibaresinin manası şudur: Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de "Rabbini hamd ile teşbih et ve O'ndan bağışlanma dile, O, tevbeleri çokça kabul edendir" buyurmaktadır. Resulullah Aley-hisselam'da Allahü Teala'nın bu emrine uyarak "Allahümmağftr li: Allah'ım beni bağışla" sözünü çokça söylerdi. Bu sözü rüku ve secde halinde de söylerdi, çünkü rüku ve secde halleri namaz içinde, diğer hallerden daha faziletli hallerdir. Resulullah Aley-hisselâm'da, Allah'ın emrini en güzel şekilde yerine getirmiş ol­mak için bu sözü söylemede rüku ve secde hallerini tercih ederdi. Aynı zamanda bu iki halde Allah'a karşı huşu, diğer hallerdekin-den daha bariz ve açık olmaktadır.
"Subhanellah"m manası Allah'ı yaratılmışlara ait olan her türlü noksan sıfattan tenzih ve tebri etmektir. "Ve bi hanıdihi"nin manası ise şudur: Ey Allah'ım Sana hamdederim, ben Senin beni muvaffak kılmanla, Senin hidayet vermenle ve fazlında ancak Seni teşbih edebildim, yoksa kendi gücümle kudretimle değil. Bunda, aynı zamanda Allah'ın nimetlerini itiraf ve onlardan dolayı Al­lah'a şükür vardır. Resulullah Aleyhisselâm'm bütün günahla­rının affedilmiş olmasına rağmen; Allah'tan bağışlanma dileme­si, Allah'a kulluk görevini yerine getirmek ve O'na olan ihtiyacını dile getirmek içindir. [37]

10- Kullarımın Hepsini Hanif Doğru Yolda Kimseler Olarak Yarattım Hadisi

13- İmam Müslim'in Sahih'inden; 'Dünyadayken Cennet Ehlini ve Cehennem Ehlini Tanımaya Yarayan Sıfatlar" bab'ı, C. 10, s. 314 ve sonrası
Ebu Ğassân el-Mesmaî ile îbnu Müsenna Muaz ibnu Hişam'dan, o da babasından, o da Katade'den, o da Mutarrif ibni Abdullah ibni'ş-Şahhîr'den, o da Iyadi'bni Hammar el-Mucaşi'l Radiyallahü Anh'den Resulullah Aleyhisselatü ve Sellem'in bir gün hutbede şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Haberiniz olsun; Rabbim Bana, sizin bilmediğiniz ve O'nun bana öğrettiği bazı şeyleri, bugün size öğretmemi emretti: "Bir kula bağışladığım her mal helaldir. Ben kullarımı hanîf -doğru yolda- kimseler olarak yarattım, sonra şeytanlar onlara musallat oldu ve onları dinlerinden uzaklaştırdılar. Kendilerine helal kıldığımı- onlara haram ettiler, hiçbir delil indirmediğim şeyleri Bana ortak koşmalarını emrettiler. Allah dünya ehline baktı ve on­lara gazab etti. Kitap ehlinden artakalanlar müstesna, onları Arap ve Acem diye ayırdı. Buyurdu ki : Ey Muhammedi Seni, imtihan etmek ve Seninle başkalarını imtihan etmek için gönderdim. Sana su ile yıkanamayacak -yazısı silinemeyecek- bir kitap verdim. Onu uykuda ve uyanıkken okursun. Allah Bana Kureyş'i yakmamı em­retti "Ya Rabbi, kafamı ikiye ayırıp onu ekmek addederlerse", de­dim. "Onların Seni oradan çıkardıkları gibi, Sen de onları oradan çıkar, onlara karşı savaş aç, Biz Sana yardımcı oluruz. Allah yo­lunda harca, Biz Sana veririz, Sen bir ordu topla Biz Sana onun beş katı kadar yardımcı göndeririz, Sana itaat edenlerle, Sana isyan edene karşı savaş" diye buyurdu. Resulullah Aleyhisselâm buyur­du ki: Cennet ehli üç sınıftır: Az çok bir ameli -sultanı- olan, tasad-duk eden ve muvaffak kılınan; her yakınına ve her Müslümana karşı iyi kalpli merhametli olan; çoluk çocuk sahibi, hayalı ve ölçülü olandır. Cehennem ehli de beş sınıftır: Sadece peşine gittiği adamın sözüne kanan, aileye ve mala düşkün olmayan, aklını kul­lanmayan zayıf kimse; tamahını açığa vurmayan, her ne zaman bir iş yapsa ihanet eden hain kişi; ehlinde ve malında sana bir hile yapmadan akşamlamayan veya sabahlamayan adam; ravi der ki, sonra Resulullah Aleyhisselâm cimriliği yahut yalanı ve eş-şantîr el-fehhaş'ı zikretti"
Ravi Ebu Ğassan hadisinde : "Allah yolunda harca biz sana ve­ririz" kısmını zikretmemiştir.[38]
14. Bu Hadisi Muhammed ibnu Musenna el-Anezî Muhammed ibnu Ebi Adiyy'den, o da Saîd'den, o da Katade'den aynı isnadla rivayet etmiş ama; "Bir kula bağışladığım her mal helaldir" kısmını zik-retmemiştir.
îmam Müslim bu hadisi başka br senedle de rivayet etmiş ve şöyle demiştir:
Abdurrahman Bişr el-Âdva Yalıya bin Saîd'den, o da ed-Dustvai sahibi Hişam'dan, o da Katade'den, o da Mutarriften, o da Iya-du'bnu Hammar'dan Resulullah Aleyhisselâm'm bir gün hutbede şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir;...
Sonra hadisi zikretmiştir[39]
15. Bu Hadisi Ebu Ammar Huseynu'bnu Hureys el-Fadlu'bnu Musa'dan, o da el~Huseyn'den, o da Mutarriften, o da Katade'den, o da Mutarrif ibni Abdullah ibni Şahhîr'den Benî Mucaşî'nin kardeşi lyad ibni Hammar'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: Bir gün Resulullah Aleyhisselâm bize karşı hutbeye durdu ve şöyle buyurdu:
"Rabbim bana emretti ki,..." sonra Hişam'ın Katade'den rivayet ettiği hadisi aynen zikretmiş ve ona şöyle bir ilave yapmıştır: "Allahü Teala Bana kimse kimseye karşı övünmeyecek, kimse kimseye karşı taşkınlık etmeyecek şekilde mütevazi olmanız gerek­tiğini, bildirdi".
O rivayetle bildirilen hadiste ayrıca şöyle bir ilave geçmektedir: "Sadece peşine gittiği adamın sözüne kanan, aileye ve mala düşkün olmayan" deyince: Böylesi de olur mu Ey Eba Abdullah? diye sordum. O: Evet, vallahi ben öylelerini cahiliye döneminde gördüm, bir adam kendisiyle cima edeceği bir cariye vermeleri karşılığında bir mahallenin bekçiliğini -veya çobanlığını- yapardı diye cevap verdi.[40]

13-15. Hadislerin Şerhi

Hadiste: "Bir kula bağışladığım her mal helaldir" denirken kul­ların bazı nimetleri, kendi kendilerine haram etmelerinin asılsız olduğu anlatılmak istenmektedir. Mesela, cahiliye Arapları Al­lah'tan kendilerine bir emir gelmediği halde, kulağı çentilen, bir şey için adak yapılıp salıverilen, erkek dişi ikizler doğuran, on defa yavrulayan develeri kendilerine haram etmişlerdi. Allahü Teala, onların bu gibi şeyleri haram kılmalanyla gerçekte haram olma­yacaklarını bildiriyor. Kulun sahibi olduğu malın, kendisi için he­lal olması da, o malda herhangi bir hakkın bulunmaması halinde­dir.
Allahü Teala'nm: "Ben kullarımın hepsini hanîf kimseler ola­rak yarattım" demesindeki mana, onları günahsız temiz olarak yarattığını bildirmektir. Yani insanlar, yaratılışları itibariyle isti­kamet üzeredirler ve hidayeti kabul etmeye yatkındırlar, denil­miştir.
Allahü Teala'nm kullarına nazar ederek onlara gazab etmesi ise,   insanların   Resulullah   Aleyhisselâm'm   gönderilmesinden önceki cahiliye döneminde içine düştükleri sapıklık dolayısıyla ve bu itibarladır.
Ehli kitaptan artakalanlar ifadesi ile, bu topluluktan, dinlerini tahrif etmeden koruyanlar kasdedilmektedir.
"Seni imtihan etmek ve Seninle başkalarım imtihan etmek için gönderdim" ibaresinin manası şudur: Seni, emredileni yerine ge­tirmen, Sana bildirileni insanlara ulaştırman, Allah yolunda cihad etmen, Allah yolunda sabır ve tahammül göstermen ve benze­ri vazifelerle imtihan ediyoruz. Onların bazıları, imanlarını açığa vurur, Allah'a itaatte ihîaslı olur, bazıları ise muhalefet eder. Düşmanlık ve küfürle karşına çıkar, bir kısmı ise münafıklık ederler.
Allah'ın kullarım imtihan etmesi ise, durumlarının açıklık ka­zanması içindir. Allah insanları kendilerinden sudur eden işlerden dolayı hesaba çeker, Allah vuku bulmadan önce, onlar hakkındaki  bildiklerinden  dolayı  hesaba çekmez.
Yoksa, işin gerçeğinde Allahü Teala, bütün olacakları vukuun­dan önce bilmektedir. Bu mana şu ayet-i kerimede de mevcuttur: "Sizin içinizden cihad edenleri ve sabırlıları ortaya çıkanncaya ka­dar sizi imtihan edeceğiz." Yani bu işleri fiilen yapanları ve bu işlerdeki sıfatları kazananları ortaya çıkaracağız ki, onlara yaptıklarından dolayı karşılık verelim.
Hadiste: "Sana su ile yıkanmayacak bir kitap verdim. Onu uyku­da ve uyanıkken okursun" ifadesi geçiyor. Su ile yıkanmamasın­dan kasıt, o kitabın kalplere yerleşmesi ve dolayısıyla oradan gide-rilmemesidir. Zamanın geçmesiyle birlikte kitap, nesilden nesile aktarılarak, değişmeden muhafaza edilir. İlim adamları, "onu uy­kuda ve uyanıkken okursun" sözündeki mananın, "uyku ve uyanıklık halinde o kitaptaki ibareler ve manalar senin için koru­nur" olduğunu söylemişlerdir. Yine, buradaki mananın "onu ga­yet rahat bir şekilde okuyabilirsin" olduğu söylenmiştir.[41]

ALLAH'IN ZİKRİ VE KELİME-İ TEVHİDİN FAZİLETİ HAKKINDA KUDSİ HADİSLER ,Kul La ilahe illallah Dediği Zaman,Allah, Kulum Doğru Söyledi.Der,Hadisi,KUDSİ HADİSLER

ALLAH'IN ZİKRİ VE KELİME-İ TEVHİDİN FAZİLETİ HAKKINDA KUDSİ HADİSLER

1. Sahih-i Buharî'den "Zikrin Fazileti" ile ilgili hadis:
Kuteybetu'bnu Saîd Cerir'den, o el-A'meş'den, o da Ebu Sa­lih'ten Ebu Hureyre Radiyallahü. Anh'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir;
"Resulullah Aleyhisselâm buyurdu ki; Allahü Teala'nın, yollar­da dolaşarak zikreden insanları araştıran melekleri vardır. Bir yerde Allah'ı zikreden bir topluluk buldukları zaman, birbirlerine; geliniz, işte sizin aradıklarınız burada diye çağırırlar. Melekler, onları dünya göğüne kadar kanatlarıyla sararlar. Rableri, onların durumunu meleklerden daha iyi bilmekle beraber, meleklere so­rar: Kullarım ne diyorlar? Melekler: Seni teşbih ediyorlar, Seni tek­bir ediyorlar, Sana hamdediyorlar, Seni temcid ediyorlar, diye ce­vap verirler. Hakk Teala buyurur: Beni gördüler mi? Melekler: Hayır, vallahi Seni görmediler, derler. Allahü Teala: Beni görselerdi ne olurdu? diye buyurur. Melekler: Eğer Seni görselerdi, Sana daha çok ibadet ederlerdi. Seni daha çok temcid ederlerdi, Sana daha çok hamdederlerdi, Seni daha çok teşbih ederlerdi, diye cevap verirler. Allahü Teala: Benden ne istiyorlar? diye buyurur. Melekler: Senden cenneti istiyorlar, derler. Allahü Teala: Orayı gördüler mi? diye buyurur. Melekler: Hayır vallahi, ey Rabbimiz onlar orayı görmediler, derler. Hakk Teala: Peki, onlar orayı görselerdi ne olurdu? diye buyurur. Melekler: Orayı görselerdi, oraya kavuşma hırsl-arı ve arzuları artardı, oraya olan rağbetleri ziyadeleşirdi, diye cevap verirler. Allahü Teala: Onlar neden sakınıyorlar? diye buyurur. Melekler: Cehennemden, derler. Al­lahü Teala: Peki orayı gördüler mi? diye buyurur. Melekler: Hayır vallahi, ey Rabbimiz, onlar orayı görmediler, derler. Allahü Teala: Peki görselerdi nasıl olurdu?'diye'buyurur. Melekler: Görselerdi ondan daha şiddetle sakınırlar t ö.radan daha çok, çekinirlerdi, der­ler. O zaman Allaliü Teala şöyle buyurur: Sizi şahid tutuyorum ki, Ben onları mağfiret eyledim. Bunun üzerine meleklerden biri: İçlerinde filanca var ki, o onlardan değil bir ihtiyaç için aralarına girmişti, der. Allahü Teala: Onlar bir meclisin adamlarıdır, içlerinden biri ayrı tutulamaz, buyurur." [17]
2. Sahih-i Müslim'de "Zikrin Fazileti" ile ilgili hadis: Kastallanî'nin Hamişinden Zikir Meclislerinin Fazileti Babından
Ebu  Hureyre  Radiyallahü  Anh  Resuîullah Aleyhisselâm'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir;
"Allahü Teala'nın yeryüzünde dolaşan melekleri vardır. Bunlar zikir meclislerini araştırırlar. Bir yerde, zikir yapan bir meclise rastladıkları zaman, onların yanma otururlar, kanatlarım birbir­lerine dolarlar. Öyleki o mevki ile dünya göğü arasını doldururlar. Zikir meclisi dağıldığında onlar da göğe yükselirler. Allahü Teala hallerini kendilerinden daha iyi bilmekle beraber onlara: "Nereden geldiniz? diye sorar. Onlar: Biz Senin yeryüzündeki, Seni teşbih eden, tekbir eden, tehlil eden Sana hamdeden ve Senden duada bu­lunan kullarının yanından geldik, derler. Allahü Teala: Benden neyi istiyorlar? diye buyurur. Melekler: Onlar, Senden cennetini is­tiyorlar, derler. Allahü Teala: Onlar cennetimi gördüler mi? diye buyurur. Melekler: Hayır, ey Rabbimiz, diye cevap verirler. Allahü Teala: Peki, cennetimi görselerdi nasıl olurdu? diye buyurur. Me­lekler: Ve onlar Sana sığınıyorlar, derler. Allahü Teala: Onlar neden Bana sığınıyorlar, diye buyurur. Melekler: Cehenneminden ey Rabbimiz, derler. Allahü Teala: Cehennemimi gördüler mi? diye buyurur. Melekler:Hayır, derler. Allahü Teala: Peki cehenne­mimi görselerdi nasıl olurdu? diye buyurur. Melekler: Onlar Sen­den mağfiret diliyorlar, derler. Allahü Teala bunun üzerine şöyle buyurur. Ben onları mağfiret ettim, istediklerini onlara verdim, sığındıkları şeyden onları korudum, Melekler: Ey, rabbimiz, içlerinde  filanca  var  ki   günahkar  bir  kuldur,   yanlarından
geçerken onlarla beraber oturmuştu, derler. Allahü Teala da: Onu da mağfiret eyledim, onlar bir topluluktur, içlerinden biri ayrı tu­tulamaz, buyurur. "[18]
3. Tirmizî'nin Sahihinden Zikrin Fazileti İle İlgili Ha­dis
"Allah'ın Yeryüzünde Dolaşan Melekleri" ile ilgili Bab, C.2 s, 280.
Ebu Hureyre ve Ebu Saîd el-Hudrî Radıyallahü Anhüm, Resu-lullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir.
"Allah'ın, insanların amellerini yazan meleklerinden başka yeryüzünde dolaşan bir kısım melekleri de vardır. Bunlar bir yerde Allah'ı zikreden topluluklar buldukları zaman birbirlerine, aradığınıza geliniz, diye çağırırlar. Gelirler, dünya göğüne kadar onları kuşatırlar. Allahü Teala onlara buyurur: Kullarımı ne gibi bir iş yapar halde bıraktınız? Melekler: Onları Sana hamdeder, Seni temcid eder ye Seni zikreder halde bıraktık, derler. Allahü Teala: Beni gördüler mi? diye buyurur. Melekler: Hayır, derler. Al­lahü Teala: Beni görselerdi nasıl olurdu? diye buyurur. Melekler: Seni görselerdi daha çok hamdeder, Seni daha çok temcid eder, daha çok zikrederlerdi, derler. Allahü Teala: Benden ne istiyorlar? diye buyurur. Melekler: Cenneti istiyorlar, derler. Allahü Teala: Orayı gördüler mi? diye buyurur. Melekler: Hayır, derler. Allahü Teala: Orayı görselerdi nasıl olurdu? diye buyurur. Melekler: Gör­selerdi orayı daha çok arzular, oraya olan hırsları artardı, diye ce­vap verirler. Allahü Teala: Neden sakınıyorlar? diye buurur. Me­lekler: Cehennemden sakınıyorlar, derler. Allahü Teala: Orayı gördüler mi? diye buyurur. Melekler:. Hayır, derler. Allahü Teala: Görselerdi, nasıl olurdu? diye buyurur. Melekler: Görselerdi, on­dan daha çok kaçar, daha çok korkar, daha çok sakmırlardı, der­ler. Allahü Teala: Sizi şahid tutuyorum ki Ben onları mağfiret eyledim. Melekler: içlerinde filanca günahkar var ki, o aslında on­lara katılmak istememiş, bir ihtiyacı için gitmişti, derler. Allahü Teala da: Onlar bir topluluktur, içlerinden birisi ayrı tutulamaz, buyurur. "[19]
Tinnizî bu hadis için hasen, sahih demiştir.[20]
Zikrin Fazileti Hakkında Hadislerin Şerhi
Bu hadisin Müslim'deki rivayetinde "insanların amellerini ya­zan meleklerden ayrı olarak" kaydı geçmektedir. Bundan kasıt şu­dur: Zikir meclislerini dolaşan melekler, iyilikleri ve kötülükleri yazmak üzere görevlendirilmiş 'ketebe' meleklerinden ayrı melek­lerdir. Yine bunlar insanları çeşitli tehlikelere karşı korumak üze­re görevlendirilmiş 'hafaza' melekleri de değildirler. Bu melekle­rin tek vazifesi zikir meclislerini dolaşarak bu meclislere iştirak et­mektir.
Yüce Allah'ın meleklerine kullarının durumunu sormasındaki hikmet, Ademoğullarının üstünlüğünü meleklere bildirmektir. Çünkü Kur'an-ı Kerim'de bildirildiği üzere melekler, Allah'ın yeryüzünde bir halife yaratacağım haber vermesi üzerine: "Sen orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın? oysa biz hamd ile Seni teşbih ve takdis ederiz" demişlerdi. Zikir meclis-lerindeki durumu bilmekle, Ademoğullarının da Allah'ı teşbih ettiğine, onu görmedikleri halde temcid ettiklerine şahid olacak­lardır. Melekler her türlü nefsanî arzulardan arındırılmış halde görevlerini yaparlar, Ademoğulları ise birtakım nefsanî arzulara sahip olmalarına rağmen; onların yaptıkları işleri yaparlar. Me­leklerin bunu görmeleri, onların üstünlüğünü itiraflarına vesile olmaktadır.
Hadiste geçen, "onlar bir meclisin adamlarıdır. İçlerinden her­hangi biri ayrı tutulamaz" ifadesinin manası: Yani Allahü Teala, herhangi bir ihtiyacı için onların meclislerinde hazır bulunanı da bağışlar. Çünkü zikir meclislerine katılmak ölü kalpleri diriltir, buna göre her ne kadar zikre katılmak amacıyla gitmiş olmasa da, yapılan zikir o adamın kalbini de diriltir. Allah'ın fazlı da pek büyüktür.
Burada zikir ve ibadet meclislerinin (yani cemaatle ibadetin) pek faziletli olduğuna işaret vardır. Bu mana, ilim tedrisinden, Kur'an öğrenmeye, zikre, tehlile ve daha başka şekillerine ka­dar ibadetin her çeşidini kapsar. Bu meclisler nur ve ha yat mec­lisleridir. En doğrusunu ise Allah bilir. (Kastallanî Şerhinden)[21]
 Kul La ilahe illallah Dediği Zaman,Allah, Kulum Doğru Söyledi.Der,Hadisi
4. Hadisi İbnu Mace, Sünen'inde "La İlahe İllallah'ın Fazileti" babında  tahriç etmiştir. C. 2, s.219
Ebu îshak'ın el-Eğarr Ebu Müslim'den rivayetine göre Ebu Müslim, Ebu Hureyre ve Ebu Saîd el-Hudrî'nin Resulullah Aley-hisselhm'dan şöyle bir rivayette bulunduklarını bildirmiştir.
"Kul 'la ilahe illallahu vellahu ekber' dediği zaman Allahü Tea-la, kulum doğru söyledi, Benden başka İlah yoktur ve Ben en yüce olan, Allah'ım, diye buyurur. Kul: La ilahe illallahu vahdeh, dediği zaman Allahü Teala: Kulum doğru söyledi, Ben tek olan İlah'ım, Benden başka ilah yoktur, diye buyurur. Kul: La ilahe il­lallahu vahdehu la şerike leh, dediği zaman Allahü Teala: Kulum doğru söyledi, Benden başka İlah yoktur ve Benim ortağım yoktur, diye buyurur. Kul: La ilahe illallahu lehü'1-mülk ve lehü'1-hamd, dediği zaman Allahü Teala: Kulum doğru söyledi, Benden başka İlah yoktur, mülk Benimdir ve hamd Bana layıktır, diye buyurur. Kul: La ilahe illallahu ve la havle ve la kuvvete illa billah, dediği zaman Allahü Teala: Kulum doğru söyledi, güç ve -kuvvet ancak Benimledir, buyurur"[22]
Ebu İshak der ki: 'Sonra el-Eğarr Ebu Müslim bazı şeyler söyledi, ben anlayamadım, Ebu Cafer'e: Ne dedi? diye sordum. O da: Kime bunları ölümü ânında söyleme imkanı verilirse ona ce­hennem azabı dokunmaz, dedi'.[23]
 La İlahe İllallah'ın Faziletiyle İlgili Hadisin Şerh'i(Hadis 4) 
Hadisin umumi manası şudur ki, Allahü Teala. kulunun ha­diste geçen zikirleri söylemesinden razı olur ve onun her söylediğini tasdik eder. Tasdik etmesinin semeresi ise ondan razı olması ve söylediğine karşılık büyük ecir ve sevap vermesidir.
Hadiste geçen: "Kime bunları ölümü anında söyleme imkanı verilirse ona cehennem azabı dokunmaz" ifadesinden kasıt da şudur: Kul, söylediği bu zikirlerin manasına imanda sürekli olursa ve ölümü anında da imanı sürer ve söz olarak tekrar ederse, bundan dolayı Allah onu cehennem azabından kurtarır. Çünkü o, bu zikri çokça tekrar etmekteydi.
Hadiste geçen zikir cümleleri çokça tekrar edilmesi gereken zi­kirlerdir. [24]
KAYNAKLAR
[17] Buhari: Daavat: 66.
Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 35-37.
[18] Müslim: Zühd ved'dua: 25
Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 37-39.
[19] Tirmizî: Daavat: 129
[20] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 39-41.
[21] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 41.
[22] Kaynağı Bulunamadı
[23] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 43-44.
[24] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 44-45.

BAKARA SURESİ 4. AYET-İ KERİMELERİ ,GAYBA İMAN AYETLERİ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِوَالَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ وَبِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ
Türkçe Okunuşu :
Velleżîne yu/minûne bimâ unzile ileyke vemâ unzile minkablike vebil-âḣirati hum yûkinûn(e)
Meal-i Şerifi :
Onlar sana indirilene de, senden önce indirilenlere de inanırlar. Ahirete de kesin olarak inanırlar.
And who believe in the Revelation sent to thee, and sent before thy time, and (in their hearts) have the assurance of the Hereafter(28). 
 28 Righteousness comes from a secure faith, from sincere devotion to Allah, and from unselfish service to humankind.
 TABERİ TEFSİRİ
4- Onlar, sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ederler. Âhirctc de kesinlikle onlar inanırlar.
Onlar, senin, Allahtan getirdiğini ve senden önceki Peygamberlerin Al­lahtan getirdiklerini tasdik ederler. O Peygamberler arasında fark gözetmezler. Ve Allahtan etirdiklerini tasdik ederler. Onları inkâr etmezler. Onlar, bu dünya hayatından sonra gelen âhirete ve âhirette gerçekleşecek olan tekrar dirilme ve ortaya çıkmaya, sevaba ve cezaya, hesaba çekilmeye, amellerin Ölçülüp tartıl­masına kesin olarak iman ederler. Bunları inkâr eden müşrikler gibi olmazlar.
Allah teala bu âyeti kerime ile, dolaylı yolla, ehl-i kitabın, Resulullaha ve Kur'ana iman etmeyen kâfirlerini kınamaktadır. Çünkü onlar Resulullaha ve Kur'ana iman etmedikleri halde Resulullahtan önce indirilen kitaplara iman et­mekle kurtulmuş olabileceklerini, kendilerinin hidayette olduklarını ve cennete ancak Yahudi ve Hıristiyan olanların girebileceklerini iddia etmişlerdir. Allah teala. Bakara suresinin başında, onların iddialarını yalanlamış ve kullarına bil­dirmiştir ki, bu Kur'an, hem Muhammede ve onun getirdiklerine hem de ondan önce gelen Peygamberlerin getirdiklerine iman edenlere rehberdir. Sadece, geç­miş dinlere iman edenlere rehber değildir.
Kıyamet gününe "Âhiret günü" denmesinin sebebi, onun, dünya hayatın­dan sonra gelmesidir. Veya âhiretin,.varlıklar yaratıldıktan sonra gerçekleşecek olmasıdır. [22]

5- İşte rablcrinin doğru yolunda olanlar bunlardır. Kurtuluşa eren­ler de bunlardır.
Gayba iman edenler ve Muhammede indirilene ve ondan önceki Peygam­berlere indirilenlere iman edenler, işte onlar, rablerinden verilen bir nur, bir isti­kamet ve açık bir delil üzeredirler. Kurtuluşa erenler de bunlardandır. Bunlar, yaptıkları ameller karşılığında, diledikleri kurtuluşun ve cennette ebedi olarak kalışın şuuru içinde olanlardır.
Âyette zikredilen "Rablerinin gösterdiği doğru yolda olanlar"dan mak­sat, Ebu Mâlik, İbn-i Abbas ve İbn-i Mes'ud'a göre gayba iman eden takva sahi­bi müminler ve Resulullaha ve ondan Önceki Peygamberlere iman eden mümin­lerdir. Bunların hepsi hidayet üzere olmakla ve kurtuluşa erecek olmakla sıfat-landınlmışlardır.
Diğer bir kısım müfessirlere göre "Doğru yolda olanlar"dan maksat, "Gayba iman etmek, Resulullaha ve ondan önceki Peygamberlere indirilenlere iman etmekle sıfatlandırılan takva sahipleridir."
Başka bir kısım âlimlere göre ise "Doğru yolda olanlar"den maksat, hem Resulullaha bindirilenlere hem de ondan önceki Peygamberlere indirilenlere iman eden ehl-i kitaptır. Bunlar, hidayet üzere olmakla ve kurtuluşa ermekle sı-fatlandırılmışlardır.

Taberi, bu görüşlerden birinci görüşün daha tercihe şayan olduğunu, zira âyet-i kerimede, hidayet üzere olma sıfatının, müminlerden ehl-i kitap olan veya olmayan herhangi birine tahsis edildiğine dair bir işaret bulunmadığını, ayrıca amelleriyle elde edecekleri mükâfatlarda eşit olan müminlerden bir sınıfın özel bir mükâfatla Ödüllendirilmelerinin, Allanın adaletine ters düşeceğini söylemiş­tir.

Âyette zikredilen "Kurtuluşa erenler de bunlardır." ifadesi Abdullah b. Abbas tarafından şöyle izah edilmiştir: 
-"İşte istediklerine kavuşanlar ve şerrin­den korkarak kaçtıkları şeylerden kurtulanlar bunlardır." Yani, işledikleri amel­leriyle ve iman etmeleriyle Allahtan istedikleri sevaplara ve cennetlerde ebedi kalmaya ulaşanlar bunlardır. Ve Allanın, düşmanları için hazırladığı cezalardan kurtulanlar da bunlardır. [23]
KAYNAKLAR
[22] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 1/114.
[23] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 1/114-115.
[24] Yunus suresi, 10/96,97

BAKARA SURESİ 3.AYET-İ KERİMELERİ ,GAYBA İMAN AYETLERİ


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ
Türkçe Okunuşu :
Elleżîne yu/minûne bilġaybi veyukîmûne-ssalâte vemimmâ razeknâhum yunfikûn(e)
Meali Şerifi :
Onlar gaybe[9] inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar.
 Gayb, sözlükte görme duyusuyla algılanamayan şey demektir. Kelime (gayb), “duyuların kapsamına girmeyen gizli her şey” anlamında kullanılır. Bir şeyin “gayb” oluşu, Allah’a göre değil insanlara göredir. Zira Allah’ın ilminin dışında kalan hiçbir şey yoktur. Allah’a, meleklere, ahiret gününe, cennet ve cehenneme, kadere inanmak “gaybe iman” konuları arasındadır.
Taberi Tefsiri :
3- 0 takva sahipleri ki gayba iman ederler, namazı dosdorğu kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan, Allah yolunda harcarlar.
Onlar, gayba iman ederler. Yani, gözleriyle görmedikleri, cennete, ce­henneme, sevaba, günaha, cezaya, mükâfaata içten inanırlar. Ve Allaha melek­lere, kitaplara ve Peygamberlere de iman ederler/Namazı dosdoğru kılarlar. Ya­ni, İbn-i Abbas'in da dediği gibi, o namazı, rükuunu, secdesini, kıraatini ve hu-şuunu tam yaparak, kendilerine farz kılındığı şekilde hakkıyla edea ederler.
İçinde haram bulunmayan helal malların zekâtlarını vermeleri ve övgüye layık, olan diğer harcamalarda bulunmaları gibi, kendilerine nzık olarak verilen şeyle­rin temiz ve helal olanlarından Allah yolunda harcarlar.
Âyet-i kerimede geçen "İman ederler" ifadesinden maksat, Abdullah h. Abbas'a göre "Tasdik ederler" demek, Rebi' b. Enes'e göre ise "Korkanlar" Züh-riye göre de "Amel İşleyenler" demektir.

Taberi diyor ki: "Araplara göre "İman etme"nin mânâsı "ikrar etmek ve doğrulamak" demektir. Bir şeyi sözüyle ikrar edene de "Mümin" denir. 
Bir sözü ameliyle doğrulayana da "Mümin" denir. Allah için herhangi bir şeyden kork­mak ta, sözle ve amelle tasdik eüne anlamına gelen "İman" kavramının içine gi­rer. "İman" kelimesi, Allahı, kitaplarını ve Peygamberlerini dil ile ikrar ve bu ikrarı amel ile doğrulamayı birlikte kapsamaktadır. Bu itibarla âyet-i kerimeyi, 
"Gayba iman ettiklerini kalbleriyle tasdik ve dilleriyle ikrar eden ve amelleriyle doğrulayanlar." şeklinde izah etmek daha evladır. Zira Allah teala. burada "İman" kelimesini özel bir kavramla sınırlamayıp genel bir şekilde zikretmiştir.

Âyet-i kerimede geçen Gayb, kelimesinden maksat, Said b. Cü-beyr'in, Abdullah b. Abbastan rivayet ettiğine göre "Allah kalından gelenler" demektir.

Ebu Salih'in, İbn-i Abbastan, Süddinin Ebu Mâlikten, Mürre'nin İbn-i Mes'uddan rivayet ettiklerine göre "Gayb" kelimesinden maksat, "Cennet ve ce­hennem gibi, kulların gözleriyle göremedikleri şeyler." demektir. Katade de bu görüştedir. 

Âsım'ın, Zir b. Hubeyş'ten naklettiğine göre "Ğayb"den maksat, Kur'an demektir. Rebi' b. Enes'e göre ise "Gaybe iman etme" Allaha, melekleri­ne. Peygamberlerine, âhiret gününe, cennete, cehenneme, Allahın huzuruna çık­maya ve Öldükten sonra dirilmeye iman etme" demektir.

Müfessirler, bu ve bundan önceki âyetlerin, sıfatlarını zikrettiği kişilerden kimleri kastettiği hakkında farklı görüşler zikretmişlerdir.
Süddinin Ebu Mâlikten, Ebu Salibin İbn-i Abbastan, Mürrenin İbn-i Me-suddan rivayet ettiklerine göre bu âyetlerde sıfatlan zikredilen müminlerden maksat, ehl-i kitap olmayan müminlerdir. Bundan sonra gelen "Onlar, sana indi­rilene ve senden önce indirilenlere iman ederler. Âhirete de kesinlikle onlar ina­nırlar." âyeti ise eh!-i kitabın iman edenlerini vasıflandırmaktadır. Zira. Allah teala. Hz. Muhammedi Peygamber olarak göndermeden önce ehl-i kitap olma­yan Araplara kitap göndermemiştir. Onların dışındaki Yahudilere ve Hıristiyan-lara kitap göndermiştir. Bu sebeple Allah teala müminleri iki kısım olarak zik­retmiştir. Birinci kısımda olanlar daha önce kendilerine kitap gelmeyen ve ima-ni meselelerden haberdar olmayan müminlerdir ki onları "Gayba iman edenler" şeklinde vasiflandırmıştır. İkinci kısmı ise, daha önce kendilerine kitap verilen ehl-i kitaptır ki onlan da "Sana ve senden önce indirilenlere iman edenler." şek­linde vasıflandırmıştır. 

Diğer bir kısım âlimlere göre bu surede zikredilen dört âyette sıfatlan anlatılan "Mümin"lerden maksat, sadece ehl-i kitaptır. Zira bun­lar, kendilerinin gözledikleri gaybla ilgili meseleleri, Kur'anın zikretmesi üzeri­ne, Kur'ana da iman etmişler bu sebeple "Gayba iman edenler" diye vasıflandı­rılmışlardır. Daha Önce indirilen İncil ve Tevrat'a iman ettiklerinden dolayı da "Senden önce indirilenlere iman edenler." diye vasıflandırılmışlardır.
Başka bir kısım âlimler ise bu surenin baş tarafındaki tört âyette zikredi­len "Müminler" ifadesine ehl-i kitap olsun veya olmasın bütün müminlerin gir­diğini söylemişlerdir. Bunlar, cennet, cehennem, öldükten sonra dirilme gibi "Gaybi hususlara iman etme" ifadesine, Resulullaha bütün indirilenler ve ondan öncekilere indirilenler" girmediğinden dolayı bunları beyan eden âyetin ayrıca zikredilmesine ihtiyaç olduğunu, bu nedenle zikredildiğini, yoksa müminleri iki sınıfa ayırma maksadıyla zikredilrnediğini söylemişlerdir. Müminler rablerini razı edecekleri bütün ful ve davranışları bilmelidirler ki onların hepsini yaparak rablerini razı etsinler. Bu nedenle "Gayba iman etme" yanında Resulullaha İndi­rilenlere ve ondan öncekilere indirilenlere iman etme ve diğer sıfatların hepsi zikredilmiştir. Bu görüş, Mücahid ve Rebi' b. Enes'ten rivayet edilmektedir. 

Mücahidin şöyle dediği nakledilmektedir: 
-"Bakara suresinin başındaki dört âyet müminlerin sıfatlan hakkında, iki âyet kâfirlerin sıfatları hakkında, on üç âyet ise münafıkların sıfatlan hakkındadır." Rebi' b. Enes'ten de buna benzer bir ri­vayet nakledilmektedir.
Taberi, bu görüşlerden, dört âyetin iki sınıf mümini beyan ettiğini söyle­yen Görüşün daha doğru olduğunu söylemiştir. Zira bu görüşte olanların beyan ettikleri deliller kuvvetlidir. Ayrıca bunlardan sonra gelen âyetlerde kâfirlerin de, kalbleri mühürlenen açıkça kâfir olanlar, iman ettiklerini söyledikleri halde iman etmeyen münafıklar." şeklinde iki kısma ayrılmaları, müminlerin de iki kı­sım olduklarını gösteren bir delildir." demiştir.
Ayette zikredilen ve "Dosdoğru kılarlar" tliye tercüme edilen yukîmûne, ifadesinden maksat, "Namazı, bütün erkânıyla, mükemmel bir şekil­de kılanlar." demektir. 
Abdullah b. Abbas "Bu ifadeden maksat, rükuu, secdesi, kıraati ve huşuu tam olarak yerine getinnek ve namazda kişinin kendisini tama­men namaza venniş olması" demektir." dye izah etmiştir.   
Burada zikredilen "Namaz"dan maksat, farz namazlardır. Bu kelimenin lügat mânâsı ise "Dua etmek" demektir. 

Taberi diyor ki: "Kanaatimce namazın, "dua" anlamına gelen salat. kelimesiyle ifade edilmesinin sebebi, dua edenin, duasıyla rabbînden, dileklerinin karşılanmasını istediği gibi, namaz kıla­nın da ibadetiyle rabbinden dilediklerini kabul etmesini istemesidir.
Âyette geçen: "Kendilerine verdiğimiz nziktan Allah yolunda harcarlar." ifadesinden maksat, Abdullah b. Abbas'a göre, Allanın kendilerine farz kıldığı zekâtı vermeleri ve bunun sevabını Allahtan beklemeleridir. Ebu Mâlik, Abdul­lah b. Mes'ud ve Abdullah b. Abbastan nakledilen diğer bir görüşe göre bu ifa­deden maksat, zekât âyeti inmeden önce, kişinin aile fertlerine harcadığı nafaka­lardır.

Taberi, âyeti umumi mânâda anlamanın ve buradaki 
"Harcama"dan mak­sadın, insanların, mallarında gerekli olan bütün harcamalar olduğunu söyleme­nin daha doğru olacağım, bu ifadeye, zekât ve nafaka gibi bütün mâli yükümlü­lüklerin de gireceğini söylemiştir. [21]

KAYNAKLAR
[21] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 1/111-114.

Necmettin Erbakan vefat etti, ölüm saati 11:40 (Son durum)

Necmettin Erbakan vefat etti, ölüm saati 11:40 (Son durum)
Necmettin Erbakan hayatını kaybettin. Necmettin Erbakan için resmi bir tören düzenlenmeyecek. Necmettin Erbakan Güven Hastanesi'nde hayatını kaybetti.

Tedavi gördüğü Güven Hastanesi'nde saat 11.40'da vefat eden Necmettin Erbakan'ın cenaze namazının, 1 Mart Salı günü Fatih Camii'nde kılınacağı ve Merkez Efendi Kabristanı'nda, eşinin yanına toprağa verileceği öğrenildi.
Tedavi gördüğü Güven Hastanesi'nde saat 11.40'da vefat eden Necmettin Erbakan'ın cenaze namazının, 1 Mart Salı günü Fatih Camii'nde kılınacağı ve Merkez Efendi Kabristanı'nda, eşinin yanına toprağa verileceği öğrenildi.


Erbakan, 3 Ocak'tan beri Güven Hastanesi'nde tedavi altında bulunuyordu. Erbakan, 4 gün önce de hastanede partinin genel başkan yardımcılarıyla birlikte seçim çalışma toplantısı yapmıştı.
Erbakan için Saadet Partisi Genel Merkezi'nin bahçesindeki Hamidiye Camii'nde sala Hamidiye Camii'nin müezzini, saat 12.55'te vefat eden Necmettin Erbakan için sala okudu. Müezzin, okuduğu salanın sonunda cami hoparlöründen "Türkiye Cumhuriyeti'nin 54. Başbakanı Milli Görüş lideri profesör doktor Necmettin Erbakan Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur. Allah rahmet eylesin." şeklinde duyuru yaptı.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Saadet Partisi Genel Başkanı ve eski Başbakan Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın vefatıyla ilgili başsağlığı mesajı yayınladı. Diyanet İşleri Başkanlığı Basın Merkezi'nden yapılan yazılı açıklamada, Başkan Görmez'in, vefat haberini hac protokol görüşmeleri kapsamında resmi ziyaret için bulunduğu Mekke'de aldığı kaydedildi.
Başkan Görmez mesajında şu ifadelere yer verdi: "Saadet Partisi Genel Başkanı ve sabık Başbakan Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın vefatını büyük bir tessürle öğrenmiş bulunmaktayım. Merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan'a sonsuz rahmet, çocuklarına ve sevenlerine sabırlar vermesini Cebab-ı Hak'tan niyaz ediyorum."

Necmettin Erbakan biyografisi

Necmettin Erbakan biyografisi
Necmettin Erbakan 29 Ekim 1926 yılında Sinop'ta doğdu. Erbakan özgeçmişi:
29 Ekim 1926 yılında Sinop'ta doğdu. Babası Adana'nın Kozan ve Saimbeyli bölgesinde yaşamış olan Kozanoğullarından Mehmet Sabri Erbakan.
Ağır ceza reisi olan babasının birçok yerde görev yapmış olması dolayısıyla çocukluğu muhtelif Şehirlerde geçen ERBAKAN'ın annesi de Sinop'un tanınmış ailelerinden birinin kızı olan Kamer Hanım'dır.
Necmettin ERBAKAN ilkokul'a Kayseri Cumhuriyet İlkokulu'nda başladı, babasının Trabzon'a tayin olması dolayısıyla ilkokul öğrenimini buradaokul birincisi olarak tamamladı. 1937 yılında ilk tahsilini tamamladıktan sonra aynı yıl İstanbul Erkek Lisesi'nde orta tahsiline başladı. İstanbul Erkek Lisesi'ni 1943 yılında birincilikle bitirdi.
1948 yılı yaz döneminde İTÜ Makine Fakültesi'nden mezun olan ERBAKAN aynı yılın 1 Temmuz'unda Makine Fakültesi Motorlar Kürsü'nde asistan olarak göreve başladı.
1948-1951 yılları arasındaki bu 3 yıllık asistanlık döneminde o zaman doktora tezine tekabül eden yeterlilik tezini hazırladı. Sınıflarda ders vermek doçent ve profesörlerin yetkisinde olmasına rağmen kendisi asistan olduğu halde ders vermesine izin verilmiştir. Yeterlilik tezindeki başarısından dolayı üniversite tarafından 1951 yılında Aachen Teknik Üniversitesi'nde ilmi araştırmalar yapmak, bilgi ve görgüsünü artırmak üzere Almanya'ya gönderilen ERBAKAN, Alman ordusu için araştırma yapan DVL araştırma merkezinde Profesör Schimit ile birlikte çok başarılı çalışmalar yaptı.
Aachen Teknik Üniversitesi'nde çalıştığı 1.5 yıl süre içerisinde, bir tanesi doktora tezi olmak üzere 3 tez hazırlayan ERBAKAN, Alman üniversitelerinde geçerli olan "DOKTOR" unvanını aldı.
Alman Ekonomi Bakanlığı için motorların daha az yakıt yakmaları konusunda araştırmalar yaparak rapor veren ve bu arada da doçentlik tezini hazırlayan ERBAKAN'ın "Dizel motorlarda püskürtülen yakıtın nasıl tutuştuğunu" matematiksel olarak izah eden bu tez, Alman ilim çevrelerinde büyük yankı uyandırdı. Tezin mecmualarda neşredilmesi üzerine o tarihte Almanya'nın en büyük motor fabrikası olan DEUTZ motor fabrikalarının umum müdürü Prof. Dr. FLATS tarafından Leopar tanklarının motorları ile ilgili araştırmalar yapmak üzere bu fabrikaya davet edildi. Alman Ekonomik Bakanlığı'nın RUHR sahasındaki fabrikalar üzerinde araştırma yapmak için görevlendirilen heyette kendisinin de yer almasının istenmesi üzerine 15 gün RUHR sahasındaki bütün Ağır Sanayi fabrikalarını gezip inceleme fırsatı buldu.
II. Dünya Harbi'nden sonra Alman üniversitelerinde ilk Türk ilim adamı olan ERBAKAN, 1953 yılında doçentlik imtihanını vermek üzere İstanbul'a döndü. İmtihan sonucunda 27 yaşında Türkiye'nin en genç doçenti olma başarısını gösteren Necmettin ERBAKAN, araştırmalar yapmak üzere tekrar Almanya'nın DEUTZ fabrikalarına gitti. Burada 6 ay süreyle motor araştırmalarıbaşmühendisi olarak, Alman ordusu için yapılan araştırma çalışmalarına katıldı.
1953'ün Kasım ayında İstanbul Teknik Üniversitesi'ne dönen ERBAKAN, Mayıs 1954 - Ekim 1955 yılları arasında askerlik görevini ifa etti. İstanbul Kağıthane'deki 6 aylık yedek subayöğreniminden sonra Halıcıoğlu'ndaki istihkam bakım bölüğünde 6 ay asteğmen, 6 ay da teğmen olarak makinelerin bakım ve tamiratları kısmında görev yaptı.
Askerlik görevinden sonra tekrar üniversiteye dönen Necmettin ERBAKAN 1956 yılında Türkiye'de ilk yerli motoru imal edecek olan, 200 ortaklı Gümüş Motor A.Ş.'yi kurdu. ERBAKAN da böyle bir fabrika kurma fikri Almanya'da çalışmaları esnasında, Türkiye Zirai Donatım Kurumu'nun sipariş verdiği motorları görünce iyice uyanmıştı.
Yurda dönünce bu çalışmayı başlattı. Ve bugün Pancar Motor adı altında çalışan fabrikanın temelini 1 Temmuz 1956'da attı. Gümüş Motor fabrikasında seri imalat 1 Mart 1960 tarihinde başlamıştır. 1960 yılında Ankara'da yapılan Sanayi Kongresi'nde Gümüş Motor'un yaptığı imalatları sunan ERBAKAN "Yeni hedef otomobillerin Türkiye'de yapılmasıdır" fikrini ortaya atmış, o zaman yönetimde olan askerler tarafından revac bulan bu fikir üzerine Eskişehir Demiryolları CER atölyesinde "DEVRİM OTOMOBİLİ" adıyla ilk yerli otomobil ERBAKAN tarafından imal edilmiştir. Askeri yönetim Gümüş Motor fabrikasını gezmiş, büyük ilgi ve heyecan duymuşlar, bunun üzerine 200'e yakın General ve üst rütbeli subaya ERBAKAN tarafından bir Sanayi Konferansı verilmiştir.
1965 yılında profesör olan ERBAKAN, Şubat 1966'da Odalar Birliği Sanayi Dairesi Başkanlığına getirildi. Daha sonra Genel Sekreter olan ERBAKAN, 1968 Mayıs'ında Odalar Birliği İdare Heyeti Üyesi, Mayıs 1969'da da Odalar Birliği Başkanı oldu.
Necmettin ERBAKAN 1967 yılında evlendi. Sanayiye gerekli ilginin gösterilmemesi üzerine siyasete atılmaya karar verdi. ERBAKAN,1969 seçimlerinde Konya'dan bağımsız olarak adaylığını koydu ve seçilerek Meclis'e girdi.
24 Ocak 1970 yılında Milli Görüş'ün ilk partisi olan Milli Nizam Partisi'ni kuran ERBAKAN, 1971 Nisan'ında ihtilal yönetiminin de baskısıyla, Milli Nizam Partisi kapatıldı. Daha sonra 11 Ekim 1972 tarihinde kurulan Milli Selamet Partisi, ERBAKAN liderliğinde girdiği 1973 seçimlerinde % 12 oyla 48 Milletvekilliği ve 3 Senatörlük kazanarak 51 parlamenterle Meclis'e girdi.
1974 yılı başında kurulan MSP-CHP koalisyonunun bozdurulmasından sonra kurulan dörtlü koalisyonda da yer alan MSP'nin Genel Başkanı yine Başbakan Yardımcılığı ve Ekonomik Kurul Başkanlığı görevlerini üstlendi. 5 Haziran 1977 seçimlerinden sonra kurulan 3'lü koalisyonda da bu görevini devam ettiren ERBAKAN liderliğindeki MSP, böylece toplam 4 yıl süreyle hükümet ortağı oldu.
1978 yılı başında 12 Eylül 1980'e kadar muhalefette kalan MSP'nin Genel Başkanlığını yürüten Necmettin ERBAKAN, 12 Eylül İhtilali'nin getirdiği yasaklarla Eylül 1987 yılına kadar politikadan uzak kaldı. Eylül 1987'deki referandumla yeniden siyasi haklarını elde eden ERBAKAN, 19 Temmuz 1983 tarihinde kurulmuş olanRefah Partisi'nin, 11 Ekim 1987 tarihinde yapılan kongresinde oy birliği ile Genel Başkanlığa seçilen Necmettin ERBAKAN 20 Ekim 1991 seçimlerinde Konya'dan yeniden Milletvekili seçildi.
1995 genel seçimlerinde tekrar Konya'dan Milletvekili seçilerek meclise girdi. Bu seçimlerde Refah Partisi %21.7 ile birinciolmuştur. Bunun üzerine 28 Haziran da hükümeti kurma görevini alarak 7 Temmuz da güvenoyuyla Türkiye'nin Başbakanıolmuştur. Koalisyon hükümeti sırasında halkın desteğini alan bir çok önemli başarının yanında uluslararası alanda gelişmekte olan 8 ülkenin işbirliğine öncülük yaparak büyük bir gayretle bir yıl gibi kısa bir sürede D-8 (Development-8) oluşumunu meydana getirmesi önemli bir olaydır.
1998 yılı Şubat ayında Genel Başkanı olduğu Refah Partisi’ninkapanmasıyla 5 yıl siyasi yasaklı hale gelen Erbakan 11 Mayıs 2003'te Saadet Partisi'ne Genel Başkan seçilmiştir.
Evli ve 3 çocuk babasıdır.

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı