17 Şubat 2011 Perşembe

EVLENME, MAHMUD ES'AD COŞAN (K.S)

EVLENME

SORU: Evlenmek için izleyeceğimiz yol nasıl olmalıdır? Görüşme esnasında ne tür şartlar konuşulmalı ve bu konudaki tavsiyeleriniz nelerdir?

CEVAP: Müslüman, mütedeyyin, takvâ ehli bir kimse bulmağa çalışacak! Evlilikte esas budur, böyle olması gerekir. Karşı tarafla bu mânâda büyükler görüşebilir. Evlenecek olan kız ve erkek de birbirini görebilir; dinimizde buna müsaade vardır.

Öne sürülecek şartlar, dinî şartlar olmalı!.. Yâni, "Biz dine bağlılık istiyoruz, Kur'an yolunda yürümeyi istiyoruz, Sünnet-i seniyye'ye uygun yaşamayı istiyoruz." diye. Dünyevî şeyler, maaş vs. önemli değil...

SORU: Peygamberimizin yapılmasını emrettiği evlenme, sakal bırakma gibi bazı şeyleri günümüzdeki bazı cihad önderleri yerine getirmiyorlar. Üstelik Allah'ın evlenmeyen kişileri lânetlediği söyleniyor. Bunu nasıl açıklarsınız?

CEVAP: Peygamber (SAS) Efendimiz, "Nikâh benim sünnetimdir. Benim sünnetime uymayan benden değildir." buyuruyor. Genel kaide budur. Herkes bu kaideye uymasa, Türkiye biter, İslâm alemi biter. Çocuklar olmadığı için, bir nesil sonra ortada insan kalmaz.

Evlilik, insanların, müslümanların devamının vesilesi olduğundan ve "Evleniniz, çoğalınız; ben sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim." diye Peygamber Efendimiz'in teşviki olduğundan, normal şekil evliliktir.

Evlilik; kendisinin namusunu korumakta kendisine pek güveni olmayan, duyguları çok aşırı olan bir kimse için farzdır. Bu kadar aşırı durumda olmayan insanlar için sünnettir. Hanımı aldığı zaman bakamayacak durumda, özürlü, kusurlu, eksikli kimseler için ancak evlenmemek bahis konusu olabilir. Normal şekilde herkesin evlenmesi lâzım!..

Evlenmeyenler tabii mazeretlerini Allah'a kendileri arz edecekler. Belki kendilerinin özel bir mazereti vardır. Yoksa, ne cihad, ne daha başka bir şey evliliğe mâni değildir. Peygamber Efendimiz hem evliydi, hem cihad etti. Bütün din büyüklerimiz, Sahabe-i Kiram hem evliydi hem de cihad ettiler. Genel uygulama, doğru olan şekil budur.

SORU: Nefsine hakim olmakta zorluk çeken bir gencin, maddî imkânları iyi olmaması sebebiyle acaba maddi durumunu düzeltmeye çalışıp daha sonra mı evliliği düşünmesi doğru olur; yoksa, Allah-u Teâlâ'ya güvenerek hemen evlenmesi mi doğru olur?

CEVAP: İkincisi daha doğru olur. Yâni, Allah'a güvensin; çünkü Allah kendisine güvenenleri mahrum bırakmaz! Evlenene yardım eder, ev yapana yardım eder. Hele bu evlilik dinî maksatla olursa, sevap kazanmak niyetiyle olursa, daha çok yardım eder.

Allah-u Teâlâ Hazretleri herkesin rızkını verir, bol bol ihsan eder. O bakımdan korkmasın, evlensin!.. Allah mes'ud etsin, zengin etsin, kimseye muhtaç etmesin...

SORU: Üniversiteyi bitirdim, ailem beni evlendirmek istiyor; fakat, ben ilim yapmak istiyorum. Ailemizin durumu müsâit; ilim mi öğreneyim, yoksa evleneyim mi?

CEVAP: Kendisinin ilim öğrenmesine mânî olmayacak bir hanımla evlensin.

SORU: İlâhiyat fakültesi son sınıftayım, evlenmeyi düşünüyorum; bu işe siz ne dersiniz? Okulla birlikte olur mu?..

CEVAP: "Allah mes'ud etsin!.." derim, teşvik ederim. Çünkü, evliliği Peygamber Efendimiz tavsiye etmiştir, teşvik etmiştir. Geç kalması zarardır. Evlenmekte çeşitli faydalar vardır.

Okulla birlikte olur. Allah yardımcı olsun, hayırlı kimse ile karşılaştırsın...

SORU: İlâhiyat fakültesi son sınıf talebesiyim. İmam-hatip mezunu bir kıza talib oldum, uygun mudur?

CEVAP: Uygundur. İlâhiyatlıya, imam-hatip mezunu bir hanım uygun bir eş olur. Beraberce İslâm'a güzel hizmet etmelerini Allah nasib eylesin...

SORU: Hanefî ve Şafî mezhebine mensup iki gencin birbiriyle evlenmesi câiz midir?

CEVAP: Câizdir. İkisi de hak mezhebdir, bir şey yoktur, evlenebilir.

SORU: Onsekiz yaşındayım. Çalıştığım yerde kızlar da çalışıyor; fakat, ayrı ayrı yerlerde çalışıyoruz. Babam, "Oğlum, şu kızın ahlâkı çok güzel; sana o kızı alalım!" dedi. Fakat, kız yarım yamalak başını örtüyor, kısa etek giyiyor. Ne yapmamı tavsiye edersiniz?

CEVAP: Konuşsun, Allah'ın emirlerini anlatsın. Onlara uymaya râzı ise, o zaman olabilir. Düzelecekse hemen düzelsin. O zaman olabilir. Bir kimseyi kurtarmış olur inşallah!.. O sevabı da alır.

SORU: Benim ve kardeşlerimin hayırlı eşler bulması için dua eder misiniz?

CEVAP: Bu önemli bir şeydir kardeşlerim, gülmeyin!.. Allah hepimize, hepimizin evlâtlarına hayırlı yuvalar kurmak nasib etsin... Çünkü, hayırlı bir eş insana dindarlıkta yardım eder, destek olur; ibadetleri muhabbetle beraberce yaparlar. Teheccüde beraber kalkarlar, orucu beraber tutarlar, hacca beraber giderler... Ne güzel...

Hayırsız birisi oldu mu, o camiye gidince kızar, namaza kalkınca kızar, elektriği yaktığı zaman kızar, "Kapatsana be herif!" der, "Yine mi kalktın?" der, "Ne zaman gideceksin?" der... vs. Yâni, bir azab olur. O bakımdan Allah hepimize hayırlı geçimler, evlâtlarımıza hayırlı gelinler / güveyler nasib etsin...

Biliyor musunuz ki, "Şefaatlerin en kıymetlisi, nikâh konusunda yapılan şefaattir." diyor Peygamber Efendimiz... Yâni, "Bak bu çocuk iyi çocuktur, aslandır, kaplandır, temizdir. Sen buna kızını ver!" Şefaat ediyor buna... "Biraz fakirdir, parası azdır ama çok iyi çocuktur. Pırlanta gibi kalbi vardır, altın gibidir, vs. Buna kızını ver!" En iyi aracılık, nikâh konusunda yapılan aracılık oluyor.

Kızlarınızı, oğlanlarınızı iyi insanlarla evlendirmek için birbirinize var gücünüzle yardım edin!.. Bana da gelin, ben de yardım edeyim!.. Bu çöpçatan bürosu demek değil... Bu kardeşlerimizin dünya ve ahiret saadetini sağlama bağlamak demek...

Namazlı niyazlı bir insanı, başı açık bir kızla anası babası evlendiriyor. "Akrabamızın, teyzemizin evlâdıdır; gel yabancıya gitmesin, mallar da bölünmesin!.. Şöyle olsun, böyle kalsın..." diyorlar. Kız kolejden mezun; kısa etekli, japone kollu, açık saçlı... Oğlan bizim tekkede derviş... Ayıkla pirincin taşını!..

Veyahut; kız sofu mu sofu, dindar mı dindar, melek gibi bir şey... Anası babası birisine veriyorlar. "Amerika'da okumuş. Sus kız, sen karışma!.. Bilmem ne..." diyorlar. Gidiyor. Adam abdest almaz, gusül bilmez, namaz kılmaz, cumaya gitmez... Elektronik tahsili yapmış, filânca yerde genel müdür ama, başına çalınsın!.. Allah'ın yoluna gitmiyor.

Şimdi, bunun çocukları ne olacak?.. Gusülü yok, tahareti yok bu herif-i nâşerifin... Dindar mıdır, dinsiz midir? İmanı var mıdır, yok mudur, neyin nesidir?.. Yazık ettin sen bu kıza!.. Yazık oldu bu kıza... Bu kız melek gibi bir kızdı. Namazında niyazındaydı... "Haydi hanım açın da süslen, biraz da dudaklarını boya, biraz da yanaklarını boya!.. Ben seninle başörtülü olarak arkadaşların yanına gitmeğe utanıyorum." diyor, dinden tamamen uzaklaştırmağa çalışıyor. Ne kadar acı!..

SORU: Sözü kesilmiş iki kişi, eğer aralarında dinî nikâh yapılmamışsa telefon ile görüşebilir mi? Damat adayı kız evine ziyarete gidebilir mi?

CEVAP: Gidebilir. Bu ille nikâh olduğu zaman olacak diye bir şey yok... Kız örtülü olarak, annesinin babasının yanında görüşülebilir. Erkek kız tarafına ziyarete gidebilir. Bunların mahzuru yoktur. Telefonla da görüşebilirler.

SORU: Nişanlı kişilerin birbirleriyle konuşmalarının hükmü nedir?

CEVAP: Konuşma olabilir; çünkü, nişanlanmışlardır. Hattâ nişanlamadan bile bir kimse çarşıya pazara çıkıp ciddî bir şekilde alışveriş yapabiliyor. Başkalarıyla örtülü olarak, belli bir ciddiyet dairesinde konuşabiliyor. Ama, nişan nikâh demek olmadığı için, aralarında yine mesafe ve bir ciddiyet olması lâzım! Lâubâlilik olmaması lâzım! Öyle tek başlarına gezmek, ikisi yalnız bir yerde kalmak filân gibi şeyler olamaz.

SORU: Ben sizin kardeşlerinizdenim. İşim bozulduğu için Amerika'ya veya bir başka ülkeye gitmek niyetindeyim. Duanızı ve cemaaatin duasını bekliyorum.

CEVAP: Allah cümlemize helâl kazançlar, hayırlı kazançlar nasib eylesin... Dünyada ve ahirette afiyet, saadet ihsan eylesin... Bu kardeşimize de yardımcı olsun...

Muhterem kardeşlerim! Bu Amerika'ya, Avrupa'ya gidiyorlar ya, bir kere gayrimüslime hizmet için gitmemeğe mümkün olduğu kadar çalışmak lâzım!.. Ama orda serbest ticaret yapacak filân, o ayrı...

İkincisi, oraya giden insan hanımını mutlaka götürmeli; bekârsa, evlenip gitmeli!.. Sonra gidiyor, ordan bir Amerikalı kız onu kandırıyor, alıp geliyor.

Geçenlerde böyle birisi geldi. Yüksek tahsil yapmış, Amerika'ya ihtisasa gidiyor. Bir kardeşimizin oğlu... Geldiler, bana sordular. Ben dedim ki: "Evlen, öyle git!" Çünkü, evlendi mi, korunur. Evlenene Arapça'da ÇmuhsanÈ deniliyor. Sanki bir kalenin içine girmiş de korunmuş gibi, etrafına sur çevrilmiş gibi... Muhsan, hısn-ı hasine girmiş mânâsına geliyor.

"Evlen de öyle git!" dedim; evlendirmediler. Amerika'ya gitti. Bir zaman sonra ordan bir mektup: "E ben birisini gördüm de, dayanamadım da, kaşına gözüne hayran kaldım da... Bilmem ne de, bilmem ne de, hık da mık da..." "Ay ne oluyor, bilmem ne..." derken, arkasından bir mektup daha: "İşte, dayanamıyorum da, bilmem ne de..." Arkasından kızdan bir mektup: "İşte biz birbirimizle anlaşıyoruz da, işte siz müsaade edin de... Bilmem ne de..."

"Müsaade etmeyelim, bilmem ne..." filân derken bir haber; nikâhlanmışlar bile... Al başına belâyı... Kız da diyor ki: "Ben dinimden memnunum, niçin değiştirecek mişim?" Hadi bakalım buyurun!..

Onun için, bunlar kurnaz... Böyle şarktan filân geldiği zaman, orda bulamadıkları şey oluyor. Geliyorlar, kandırıyorlar bizim çocukları... Buna da dikkat etmek lâzım!.. Bu gibi tarafı da var bu işin, onu da hatırlatmış olayım.

SORU: Oğlumuz bir Macar uyruklu kızla müslüman olmak şartıyla evlenmeğe karar vermişler. Olabilir mi, bu hususta cevaz var mı?

CEVAP: Cevaz vardır. Bir müslüman bir kitabiye gayrimüslim ile evlenebilir. Yâni, yahudi kızı veya hristiyan kızı ile evlenmesi müsaadesi vardır.

Bir müslüman kızın, bir gayrimüslimle evlenmesi yasaktır, yoktur. Filânca artist Paris'te filânca Parisli ile evlenmiş... Yok ki dinimizde... Müslümanım diyorsa, müslüman bir kızın bir gayri müslimle evlenmesi yok... Ama erkek, bir gayrimüslim kızla evlenebiliyor; ona bile müsaade var... Çünkü, "Erkek kuvvetlidir de, onu dindarlığa çeker. Ona da, çocuklara da hakim olur, İslâm'ı öğretir." diye düşünülmüş dinimizde...

Kaldı ki, bu müslüman olacakmış; o zaman caiz oluyor. Yâni cevâzı var... Ama bana sorsa, "Müslümanlar arasında bile en müttaki olanıyla, takvâsı en iyi olanıyla evlensin!" derim. Yâni "Böyle dini bilmeyen filân değil de; dini bilen, takvâsı yerinde, yetişmesi güzel, iyi temiz bir aileden, helâl lokma yiyerek büyümüş bir kızı alsın!" derim. Ama, bunlar karar vermişler; câiz...

SORU: Nişanlıyım, düğün yapmak istiyorum; fakat, ailem İslâmî bir tarzda düğün yapılmasına karşı çıkıyor. Şimdi evde yapmağa razı oldular; fakat, yine bir şeyler yapabilirler diye korkuyorum.Onun için, ben yapmak istemiyorum; ne buyurursunuz?

CEVAP: Düğün esnasında kadınların kendi aralarında eğlenmelerine cevaz verilmiştir. İçki içilmemesi, haram işlenilmemesi şartıyla eğlenmelerinin bir müsaade tarafı vardır. Ama kadınlar dekolte, açık saçık, erkeklerle karışık, içki içilerek, dans edilerek düğün yapılmasına İslâm kat'iyyen müsaade etmez!..

İslâm'ın müsaade etmediği bir şeyi istememekte, kardeşimiz haklıdır. Ailesini iknâ edecek. Diyecek ki: "Böyle bir şey olmaz! Bu ömür boyu sürecek bir evlilik... Bunun günahla başlaması uygun değildir." diyecek.

Yalnız, kadınların kendi aralarında, bir şeyler çalarak bile oynamalarına müsaade vardır. Müsaade olan kısımda karşı çıkmasın; "Kadınlar kendi aralarında kendi bildikleri gibi bir şeyler yapabilirler." desin.

SORU: Köy yerlerinde adet olduğu üzere, kadınların ayrı, erkeklerin ayrı toplanıp kendi aralarında eğlenmeleri şeklinde bir düğünün mahzuru var mıdır?

CEVAP: Haram işlenmiyorsa, bir mahzuru yoktur. Kadınların kendi aralarında toplanmalarına, def çalmalarına Peygamber Efendimiz'in zamanında, müsaade olunmuştur. Bayram gününde Hazret-i Ömer mânî olmak istediği zaman, Efendimiz; "Dur, dokunma keyiflerine!.." diye söylemiştir. Günah olmamak şartıyla onlara müsaade edilmiştir.

SORU: Dinimizde sağdıç diye bir şey var mı? Her müslüman belirli ölçüde cinsî konulardan haberdar olması gerekmez mi?

CEVAP: Sağdıç; düğünlerde gelinin veya damadın yardımcısı... Koluna bir mendil bağlarlar. O işe koşturur, bu işe koşturur ve onu korur... Hizmet elemanı demek oluyor.

Demek ki, bunların memleketinde sağdıç, aynı zamanda damada bazı bilgiler de veriyor. Evlilikle ilgili, gerdekle ilgili bazı bilgiler de veren kimseye diyorlar, diye anladım ben ifadesinden... Bu büyüklerin bir tecrübesi demek oluyor.

Bizim evlâtlarımız müslüman oldukları için, namuslu oldukları için, harama kuşak çözmedileri için, bu hususta bilgileri eksik olabilir. Tecrübeli bir kimsenin biraz mâlûmat vermesi, akla ve mantığa uygun bir şey... Bunun bir mahzuru yok... Bir yardım, bir destek bir konuşma, bir nasihat olmuş oluyor. Yanlış bir şey yapmasın diye, doğrusunu yapsın diye, dinî bir nasihat oluyor. Olabilir.

--Her müslümanın cinsî konularda biraz bilgi sahibi olması gerekmez mi?

--Hadis-i şerifler, cinsî konularda gerekli bilgileri de veriyor. Peygamber Efendimiz o konuda bilgisiz bırakmamış. Dinimizde, utanma duygusu sebebiyle bazı meseleleri sormamak diye bir şey yoktur. Bu meseleler konuşulmuştur. "Ne zaman insan yıkanacak?.." "Ne zaman yıkanması gerekmez?.." vs. çeşitli meseleler oluyor. Bunlar sorulmuştur, cevapları verilmiştir.

Hattâ Peygamber Efendimiz'in zevcât-ı tâhirâtına, sahabeden yaşlı bir zat geliyor diyor ki: "Ey mü'minlerin anası! Sormağa utanıyorum ama, şöyle bir mesele nasıl olur?" filân diye sorabiliyor. Alimlere sorulur, cevabı alınır. Dinimiz bu konularda müslümanları bilgisiz bırakmamıştır.

Ama cinsî bilgi derken, Avrupa'da, başka ülkelerde işi çığırından çıkartıyorlar. Ayrıca o konuda yangına körükle varmak gibi, bir tavır sergiliyorlar. Cinsî bilgi vermek yerine, cinsî konularda tahrik oluyor. Onu da bilmek lâzım!..

İslâm bunu öyle yapmamıştır. Belli ölçüde, bir edeb hayâ dairesinde bildirmiştir. O kadar fazla ileriye götürmemiştir işi... Çığırından çıkartmamıştır.

Avrupada filân bu işler rezalettir. Sınıfta hocalar ne kadar müstehcen şeyler anlatır, talebeler de ne kadar yüzsüzleşir, kim bilir. Allah saklasın...

İslâm'ın ölçüsü güzel!..

SORU: Kardeşimin düğünü var... Ben gitmek istemiyorum, fakat validem kızıyor. Ben ne yapayım? Gidip gitmemekte bir cevaz var mı?

CEVAP: Düğünlere gitmek istememek, orda günahlar işlendiği için olabilir. Tabii, günah işlenen yere gidilmez. Ancak, günahı engellemeye imkânı varsa gidilir. Meselâ içki içilecek bir yerde, o gittiği zaman içilmeyecek; o zaman engellemek maksadıyla gidilebilir. Ama öyle bir imkân yoksa gidilmez.

Tabii bu bir kardeş olduğu için, bir kere haram konusunda onu ikaz etmek lâzım! Ondan sonra da, "İşte ben, şu haram ille olduğundan, siz de yapmakta ısrar ettiğinizden gelemiyorum. Allah beni mes'ud etsin... İnşallah bu şeylerden kurtulursun!" gibi sözler söylenebilir.

SORU: Evlenmenin hükmü nedir, açıklama yapar mısınız?

CEVAP: Peygamber Efendimiz:

(Ennikâhu sünnetî) "Nikâh benim sünnetimdir." buyuruyor. Bu ne demek?.. "Evlenmek benim koyduğum adettir, benim yolumdur." demek... Kesin yapılması gereken değil de, benim seçtiğim, tercih ettiğim, gittiğim yoldur demek...

Ama evlenmenin hükmü, kişinin özelliklerine göre değişir. Fıkıh kitapları böyle yazar. Adam çok kuvvetli duygulara sahip, evlenmediği zaman kendisine hakim olamayacak, günaha dalacaksa; öyle bir insana evlenmek farzdır. Neden?.. Evlenmediği takdirde günahkâr olacak!.. Öyle bir aciz adam ki, evlendiği zaman karısına bakamayacak, kocalık vazifesini yapamayacak; böyle bir kimsenin de evlenmesi gerekmez.

Normal olarak, bir insanın evlenmesi uygundur. Çünkü, Efendimiz'in tavsiye ettiği bir şeydir. Bekârlıkta tehlikeler çoktur, evlilikte sevaplar çoktur, faydalar çoktur.

Sahabe-i kirâmdan bir zat, hanımı öldüğü zaman... İkisi de bulaşıcı hastalığa, vebaya tutulmuşlar. Hanımı biraz önce ölüyor. Kendisine haber gelince diyor ki:

"--Aman beni evlendirin!.."

Diyorlar ki:

"--Efendim! İşte iyi olun inşaallah, kalkın da düğün yapalım, güzel bir hanım bulalım, evlenin!.."

Diyor ki:

"--Ben öleceğimi biliyorum. Amansız hastalığa, vebaya yakalandım; kendimin öleceğimi biliyorum. Ama, Rabbimin huzuruna bekâr gitmeğe utanıyorum!" diyor.

Sahabe-i kiram bu, aşere-i mübeşşereden bir zât-ı muhterem... Onların nikâha bakışları böyle... Sevap bu, ibadet bu diye meseleye yaklaşıyorlar. Efendimiz'in hadis-i şeriflerinden anladıkları mânâ bu...

Ama bu mânâ, kişinin özel durumuna göre değişiyor. Çünkü karşısında, aldığı kadının da hakları var... Onun da hayatını zehir etmeğe hakkı yok... O zaman evlilik bazan haram oluyor, mekruh oluyor; bazan farz oluyor. Ama normal şartlarda Efendimiz'in yoludur, yapılması gerekir.

SORU: Evlenmek niyetindeyim, eşimi seçerken nelere dikkat etmeliyim?

CEVAP: Dindar, namuslu, becerikli, ev işlerini yapmasını bilen, iyi bir aileden, temiz bir kimse almaya gayret et!.. Çünkü, o senin eşin ama aynı zamanda senin çocuğunun annesi... Çocuk yetiştirmeyi bilsin, evi yönetmeyi bilsin... Sadakatli olsun, güzel huylu olsun... Sen ona kızarsın, bağırırsın; o yumuşak davranır, alttan alır, idare eder... Sen unutursun, o hatırlatır...

Allah bir insanın hayrını murad etti mi, ona böyle unuttuğunu hatırlatan, hatırladığı şeyi yapmakta yardımcı olan iyi bir arkadaş nasib eder. Hayat arkadaşı da böyle... "Hadi efendi, hadi kalk! Ben uyandım, sen de kalk, teheccüdü kılıverelim!" dese bir kadın, dünyalara değer... Böyle bir kimseyi bulmağa çalışmalı!..

SORU: Dinimizda akraba evliliği nasıl karşılanıyor?

CEVAP: Muharremât, insan kimlerle evlenemez diye bir liste vardır. Ayet-i kerimede:

(Hurrimet aleyküm ümmehâtüküm ve benâtüküm ve ehavâtiküm ve ammâtüküm ve hâlâtiküm...) diye bir liste vardır. [Sizlere analarınız, kızlarınız, kızkardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları, kızkardeş kızları, sizi emziren süt analarınız, süt bacılarınız, eşlerinizin anaları, kendileriyle gerdeğe girdiğiniz kadınlarınızın yanınızda kalan üvey kızlarınız --ki, onlarla gerdeğe girmemişseniz size bir engel yoktur-- öz oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi bir arada almak sûretiyle evlenmek --geçmişte olanlar artık geçmiştir-- haram kılındı. Doğrusu Allah bağışlar ve merhamet eder.]

Bunların dışındakilerle evlenebilir. Meselâ teyze kızıyla evlenebilir, hala kızıyla evlenebilir, amca kızıyla evlenebilir. Yasakların dışında ötekilerle evlenmesi serbesttir, akraba çocukları olsa bile...

Akrabalardan evli insanlar var, nur topu gibi de çocukları var... Şahsen benim annem ve babam da kardeş çocuklarıdır. Dedeler kardeştir. İki kardeş evlâtlarını birbirleriyle evlendirebilirler.

SORU: Evlenmek niyetinde olan kız ve erkeğin birbirini görmesinde bir sakınca var mıdır?

CEVAP: Kısa müddet, az bir şekilde, sûisti'mal etmemek, ileriye gitmemek şartıyla görebilir. Öyle çok fazla değil, her zaman değil...

SORU: Beni evlendiriyorlar, istihare namazına hâcet var mıdır?

CEVAP: Bir iş kararlaştırıldıktan sonra istihare filân olmaz. İş olup bittikten sonra olmaz. Daha önceden olsaydı, olurdu. Pişmiş aşa su katılmaz. Düşünmüşsün, evet demişsin; ondan sonra dönmek uygun olmaz. Tabii, mühim bir sebep olursa dönülür.

Aklen güzel görünen şey için veya şer'an doğru olan şey için, istihare yapmağa lüzum yoktur. Bakıyorsun, eş olarak seçtiğin kimse müslüman, mütedeyyin, namazlı, niyazlı; olur. İki tane aday olur da ikisi eşit olursa, o zaman istihare yapılır; acaba hangisi daha iyi diye... Ama aday bir tane olunca, istihare gerekmez.

SORU: Evlenmek istiyorum, annem babam askerlik yapmadığım için râzı değil... Okuduğum için askerliğe yedi yıl var... Yaşım yirmiiki, kızı da buldum. Sadece ailem râzı değil, ne tavsiye edersiniz?

CEVAP: Bu annenin babanın ısrarı yanlıştır muhterem kardeşlerim!.. Siz anne babaysanız, böyle yapmayın! Çünkü, evlenmenin tehire uğramasından dolayı çocuk bir günah işlerse, anne baba mes'ul olur. Çocuğunu erken evlendirmek, anne babanın vazifesidir. Tehir etmeğe kalkışmak çok yanlış bir şeydir. İlk vakitte, ilk fırsatta evlendirmeğe çalışması lâzım!.. Mâdem yedi yıl sonra bunun askerliği gelecek, o halde şimdiden evlenmesi gerekiyor. Evlensin, Allah yardımcı olsun...

İknâ etmesi lâzım, yanlıştır diye söylemesi lâzım!..

SORU: Kendi sınıfımdan bir kıza talib oldum. Evlenmemiş bir ablası olduğu için, bu işte güçlük çıktı. Bu konuda tavsiyeleriniz?

CEVAP: Bir evde birkaç tane kız olabilir. Kimin kısmeti çıkarsa, onun evlendirilmesi lâzım!.. Ablası evlenmedi diye kardeşinin evliliğine mâni olmak İslâmî değildir. İslâm'a göre böyle bir sıra yoktur. Kızın kısmeti çıkmışsa, kısmet de hayırlı ise, iyi bir müslümansa, verilir. Allah ötekisine de hayırlı kısmet versin denilir. Bu yanlış bir adettir, bunu söylemek lâzım!..

SORU: Bir kızdan hoşlanıyorum; fakat onun bundan haberi yok... Ne yapmamı tavsiye edersiniz?

CEVAP: Meşrû yoldan git, iste! Fazla da öyle hoşlanıp uzaktan bakma!..

SORU: Aşık olduğum kızın hidâyete ermesi için dua eder misiniz?

CEVAP: Dua ederiz ama, aşık olmak da İslâm'da pek iyi bir şey değil... Elin kızına ne diye baktın, ne diye aşık oldun, ne diye bu duruma geldin?.. Bu bir hatalı durumdur. Doğru düzgün seçme ile olmamış da, aşık olmuş. O kız eğer İslâmî bakımdan iyi ölçüde bir kimse değilse, açıksa, ailesi ve şartları iyi değilse, bunun onunla evlenmemesi lâzım!.. Çünkü Peygamber Efendimiz, "Dindar olanını arayın!" diyor.

Onun için insanın gözünü sakınması lâzım, bu gibi mâcerâlara düşmemesi lâzım!.. Tabii, bazan elinde olmayan sebeplerle, düşer insan bu gibi hallere; ama, mümkün olduğu kadar kendisine hakim olmağa çalışmalı!.. Tehlikelidir.

SORU: Benim sütkardeşim ağabeyimle evlenebilir mi? Ben kızın annesinden süt emdim ama, kız benim annemden süt emmedi.

CEVAP: Evlenebilir. Çünkü, sütkardeşlik o kızla kendisi arasındadır; ağabeyine sirayet etmez. Bir mahzuru yok...

SORU: Evlenmek istediğim kız, akraba olduğu için anneme benziyor. Şimdi bu konu yüzünden üzülüyorum. Bunun bir mahzuru var mı?..

CEVAP: Bir şey olmaz, olabilir. Teyzeler, halalar birbirlerine benzeyebilirler. Nikâh düşecek bir insan olduktan sonra, bir mahzuru yoktur.

SORU: Bir erkekle kadının evliliği kader midir?

CEVAP: Allah'ın takdiridir, öyle olmuştur.

SORU: İki bayram arasında düğün yapılmasının bir mahzuru var mıdır?

CEVAP: Bu söylentidir. Peygamber Efendimiz'in bir düğünü iki bayram arasında yapılmıştır. Onun için düğünü istediğiniz zamanda yapabilirsiniz. İki bayram arasında yapılmasının mahzuru yoktur.

SORU: Ondokuz yaşında bir kızım... Namazında niyazında diye tanıttıkları nişanlımın, daha sonra namaz kılmadığını öğrendik. Benden onbir yaş da büyükmüş. Nişanı bozmak için köye gittim. Köyde törelere göre uygun olmadığını söylediler. Ne yapacağımı bilmiyorum. bana bir yol gösterir misiniz?

CEVAP: Nişan nikâh demek değildir. Kişilerin birbirlerini tanıması için bir şeydir. Namaz kılmayan bir insana kız verilmez! Çünkü, Allah'tan korkmuyor demektir. Allah'a karşı vazifelerini yapmıyor demektir. Namaz kılarsa olabilir. Kılmazsa, böyle bir kimseye gidip de, bundan sonra bir sürü belânın daha altına girmeğe lüzum yoktur.

Ama, namazlı niyazlı müslüman bir kimse ile de, nişanlıyken, nikâhlıyken ayrılmağa kalkmak, İslâmî bakımdan doğru değildir.

Onbir yaş büyük bir yaş farkı değildir. Biraz daha az olur, biraz daha fazla olur; normaldir. Erkek biraz büyük olur, kız küçük olur; bunda bir mahzur yok... Fakat, namaz kılmaması büyük bir kusur; onu izâle etmeleri lâzım!..

SORU: Düğün öncesi yapılan nişan kız tarafından bozulursa, o ana kadar yapılan masrafları kim karşılar?

CEVAP: Nişanın şer'an bir hükmü yoktur muhterem kardeşlerim!.. Nişan nikâh demek değildir. Nikâh olmadığından tarafeyn birbirlerine verdikleri hediyeleri geri vermek zorundadır. Çünkü, nişan münâsebetiyle yapılmıştı, nişan bozuldu. Kimisi üstüne yatıyor hediyelerin... Ya kız tarafı yatıyor, ya oğlan tarafı yatıyor. "Verilen verilmiştir, alınan bizimdir." deniliyor. Evet, lokum baklava gitmişse, onlar yenilmiştir, onlar neyse ne artık ama; çeyiz, takı, yüzük, bilezik vs. verilir.

SORU: El ile tatmin olmanın (masturbasyon) hükmü nedir, dînî yönden mahzuru var mıdır? (Eğer bunu yazmakla bir hayasızlık etmişsek, özür dileriz.)

CEVAP: Muhterem kardeşlerim! Dinde ayıptır diye soru sormaktan kaçınmak da yoktur, soruya cevap vermekten kaçınmak da yoktur.

Hazret-i Aişe validemize gelip soru sorarlardı. "Ey mü'minlerin anası, şu meselede ne yapmak lâzım gelir?" diye... Kadın olduğu halde, Peygamber Efendimiz'in zevcesi olduğu için bilir diye, ona gelip sorarlardı. Sorulur.

Peygamber Efendimiz hadis-i şerifinde buyuruyor ki: "Eliyle nikâhlanan mel'undur!" Yâni, Allah'ın lânetine uğramıştır demek... İşi rast gitmez, hayra ulaşmaz... Dünyası mahvolur, ahireti mahvolur... Sıhhati gider, her çeşit zararlara uğrar. Bu kötü huydan tevbe edip, derhal dönmek lâzım!..

Peygamber Efendimiz diyor ki: "Gözler de zina eder. Eller de zina eder." El de zina eder, göz de zina eder. Mâdem Peygamber Efendimiz öyle demiş, öyledir. Göz harama bakar, zina eder; el haramı tutar, zina eder; veyahut böyle yanlış yolda kullanılır, zina etmiş olur.

O bakımdan, bu işe alışmış olan bir insan bu işi bıraksın! Tevbe etsin, bir daha yapmamağa azmetsin!.. Hayrını bereketini götürür. Allah'ın lânetine uğramak çok kötü bir şeydir. Şeytan Allah'ın lânetine uğramıştır, biliyorsunuz halini... Bu kadar kuvvetli bir cezasının olduğunu bilerek, bu işten o kadar kuvvetle sakınmalı!..

Muhterem kardeşlerim! Çocuklarınızı çabuk evlendirin!.. Peygamber Efendimiz çareyi böyle emretmiş; bu işin aslı budur. Erkence evlendirin, günahlara dalmasın çocuklar...

Bu devirde insanın nefsini azdırma vasıtaları sanayi haline gelmiştir. Teşvik ediliyor, teşvik var, ödül var... Işıklı reklamlar, parlak resimler, gazeteler, mecmualar, poşetlerin içinde bilmem neler... Her türlü imkân hazırlanmıştır. Tâ ki, müslümanlar o tuzaklara yakalansınlar, günahlara girsinler, şeytanın yoluna düşsünler, cehenneme yuvarlansınlar diye... Her türlü imkân hazırlanmıştır çepeçevre müslümanların etrafında...

Tabii çareler bulmak lâzım!.. Papazlar daha iyi dindarlık yapacağız diye, evlenmeyi kendilerine yasak ettiler, daha büyük fitneler çıktı. Hilkatin karşısında, akıntıya ters gidilmez. Akıntıya uygun gitmek lâzım!.. Mâdem, Allah insanı nefisli yaratmış, mâdem ki erkek ve kadın diye iki cins var, mâdem ki iki cinsin arasına bir ilgi koymuş; bu ilginin meşrû şekilde halledilmesi lâzım ki, her iki taraf da günaha sapmasın...

İslâm ayrıca, bu iş halledilinceye kadar da bu işi önlemek için iki tarafın arasına perde germiş, duvar örmüştür. Beraber gezmek tozmak yoktur, konuşmak görüşmek yoktur. Açılmak saçılmak yoktur. Nefsi kabartacak işleri yapmamak gerekir. Yâni, yan tedbirleri de almıştır İslâm... Örtünmek onun içindir.

"--Öcü gibi ne örtünüyorsun?.."

"--Öcü gibi örtünüyorum, şeytanın yoluna düşmeyeyim diye... Başkası düşmesin diye, benim yüzümden günaha girmesin diye... Dinimiz bunu emretmiş."

"--E canım, saçların mâdem bu kadar güzelmiş, niye göstermiyorsun, niye kapatıyorsun?.."

"--Güzel olduğu için kapatıyorum! Ayet-i kerime 'Zinetlerinizi saklayın!' dediği için, dinimiz böyle emrettiği için kapatıyorum!" diyeceğiz ve kapatacağız.

Cennete girecekleri sayıyor Kur'an-ı Kerim'de Allah-u Teâlâ Hazretleri:

(Vellezînehüm li fürûcühüm hâfizûn) "Namuslarını koruyanlar, tenâsül aletlerini günahlardan koruyanlar." diyor. (İllâ alâ ezvâcihim ev mâ meleket eymânühüm fe innehüm gayru melûmîn) "Eşleri müstesnâ, çünkü onun bir mahzuru yok..." diyor Allah-u Teâlâ Hazretleri...

O halde çocuklarınızı erken evlendirin!.. Nişanlayın, evlendirin; bu dert bitsin!.. Gençleri evlendirmiyorlar, yirmi yaşına geliyor, otuz yaşına geliyor, otuzbeş yaşına geliyor; sanıyor ki evlilik çok büyük bir mesele... Değil, işte bu kadar bir mesele... Evlen de gör!.. Bitiyor, tamam... Ondan sonra, asıl yapılacak mühim işlere yöneliyor.

Bizim dinimizin ana mantığı, akıntıya kürek gitmek değildir, hilkate uygun hareket etmektir. Evlilik sevap... Dinimizde evlilik sevaptır. Hattâ "Bir insanın eşiyle evlilik münâsebetlerine Allah mükâfat veriyor." diyor Peygamber Efendimiz...

Sahabe şaşırıyorlar, diyorlar ki:

"--Yâ Rasûlallah! Hem şehvetinin icabını yapıyor, hem şehvetini kaza ediyor, hem de nasıl sevap alıyor?"

"--Harama gitseydi, günah olacaktı ya!.." diyor Peygamber Efendimiz...

Harama gitseydi günah olacaktı. Onun için, bu tarafa gelince, bu tarzda halledince sevap oluyor.

Onun için, bir insan evlendi mi dini tamam olur. "Sizin en kötüleriniz bekârlarınızdır." diyor. Çünkü, bekâr olunduğu zaman, günaha sapar. Kimse de bir şey demiyor, kimse de ayıplamıyor. Yaşlı, sakallı yetmiş küsur yaşında adam... Torunları kızlarla geziyormuş. O bahçeye getiriyormuş kızları, orda eğleniyorlarmış. "Ne yapalım, gençtir." diyor, hoş görüyor. Hoş görülmez; ama, millet hoş görüyor.

En iyi çaresi erkence evlendirip baş-göz etmektir. O olmadığı takdirde, oruç tutmayı tavsiye ediyor Peygamber Efendimiz... Oruç tuttu mu insanın arzuları azalır. Bu arzular yemekten artıyor. Yiyor köfteleri, kebapları, yiyecekleri; o zaman, "Var mı bana yan bakan?" diye pehlivan gibi çatacak yer arıyor. Neden?.. Karnını doyurdu, ondan sonra nefis kabardı tabii... Ona da dikkat etmek lâzım!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder


Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı