22 Şubat 2011 Salı

TASAVVUF YOLUNA GİRENLER, ABDULKADİR GEYLANİ HZ. MÜRİDLERİN KİTABI 1.BÖLÜM

1.Bölüm                                                                                    Konusu:Tasavvuf yoluna girenler...


Burada sadık müridler anlatılacaktır.
Bunlar, sofiye yoluna giren zatlardır. Her manadaki sapık arzularından soyunmuşlardır.
Kötü huylara kapılmamak için, kendilerini tutarlar.
Anlatılan yolu izlediklerinden: Bedellerin, veli kulların zümresine katılmışlardır.
Mana yolunda o kadar ilerlemişlerdir ki: Hemen her şeyi görür gibi olmuşlardır.
Bu zatların durumunu burada anlatırken, kısadan alacağız..
Zira, bıktırmak ve usandırmak istemiyoruz.

1.Fasıl : İrade, mürid, murad...
Önce İradeden bahsedelim...
İrade kısa tabiriyle şu manayadır: Kulun adet üzere cereyan eden şeyleri bırakıp geçmesidir.
İradenin hakikatine ermek ise...  şu manayadır. Kalbin, sübhan Hakkın talebine geçmesi ve onun zatından başka herşeyi bırakmak..

Bir kul adet üzere cereyan eden şeyleri bıraktığı zaman; iradesi mücerred olur. O adet üzere olan şeyler daha ziyade dünya ve ahiret hazlarıdır.
Anlatılan manada irade: Hemen her işin başıdır. Bu türlü iradenin sonunda kasd (niyet) gelir..Bu kasdı da fiil (iş) takib eder.
İrade, tarikata girecek hemen her salik için bir başlangıçtır. Allah yoluna koyulan kimsenin ilk derecesine verilen isimdir.
Allah-ü Teala bu yoldakiler üzerine şöyle buyurdu:

وَلَا تَطْرُدِ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ

Türkçe Okunuşu:
Velâ tatrudi-lleżîne yed’ûne rabbehum bilġadâti vel’aşiyyi yurîdûne vecheh(u)

"Sabah akşam, Rabb'larına dua ederek ,cemal yüzünü dileyenleri kovma." (En'am Suresi 6/52)
Allah-ü Teala bu ayet-i kerime ile Rasülullah salllahü aleyhi ve sellem Efendimize, anlatılan kimseleri yanından atmamasını ve onları kendisinden uzak tutmamasını emretmektedir. 

Bir başka ayet-i kerimede ise, Allah-ü Teala şöyle buyurdu:


وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ ۖ وَلَا تَعْدُ عَيْنَاكَ عَنْهُمْ تُرِيدُ زِينَةَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا
Türkçe okunuşu:
Vasbir nefseke me’a-lleżîne yed’ûne rabbehum bilġadâti vel’aşiyyi yurîdûne vecheh(u)(s) velâ ta’du ‘aynâke ‘anhum turîdu zînete-lhayâti-ddunyâ
"Sabah akşam Rablerine dua eden, O'nun cemal yüzünü dileyeren kimselerle birlikte kendini tut ve sabırlı ol. Dünya hayatının ağırlığını isteyerek gözlerini onlardan ayırma." (Kehf Suresi : 18/28) 

 Allah-ü Teala, bu ayet-i kerime ile de peygamberine şu manayı anlatmaktadır:

- Sabırlı olarak, onlarla birlikte ol. Onları yalnız bırakma. Onlarla arkadaş olarak kendini tut.

Sonra, Allah-ü Teala o kimseleri:

-"... cemalyüzünü dileyen kimseler.." (Kehf Suresi:18/23)
olarak vasfetti. Bu arada Rasülullah sallalahü aleyhi ve sellem efendimize dahi şu emri verdi:




-"Dünya hayatı  ağırlığını isteyerek gözünü onlardan ayırma.."(Kehf Suresi:18/28)

İş bu manalar anlatmaktadır ki: 
İradenin hakiki manası, yalnız Yüce Allah'ın cemal yüzünü dilemektir;başka değil...
Gerçek manası ile, dünyanın ve ahiretin güzelliği de budur.

Gelelim Mürid ve Murad manalarına..

* Mürid o kimsedir ki: Üstte anlatılan vasıfların cümlesi kendisinde buluna...Anlatılan sıfatları da özünde toplaya..


* İş bu kimse: Artık, sonuna kadar Yüce Allah'a dönük ve onun taatına yönelmiş durumdadır. Yüce Allah'ın zatından başka herşeyi bırakmıştır.


* Daima Yüce Allah'ın emirlerini dinler; Kur'an'da ne varsa, Rasülullah sallallahü aleyhi ve sellem Efendimizin sünneti ne yolda ise..ona göre hareket eder. Bunların dışında kalanları duymaz bile...


* Yüce Allah'ın nuruyla basiret sahibiolmuştur; kendisinde ancak onun fiilini görür. Kendi dışında kalan sair mahlukatta dahi, Yüce Allah'ın fiilini görür. Onun dışında hiçbir şeyi görmek istemez.


* Hakikatte, tek fail görür ki: Yüce Hakk'tır.


* Dıştan gördükleri bir alet, bir sebep, harekete geçirilen, bir emre ram edilendir.


Rasülullah Sallallahü aleyhi ve sellem Efendimizin üstteki manada şöyle buyurmuştur:


-"Bir şeyi sevmen, seni kör eder; sağır eder."
Bu hadisi şerifin daha açık manası şudur:


-Artık sevdiğinden başkasını göremezsin; ondan başkasını duyamazsın..Zira, hemen her halde sevdiğin zatla meşgul bulunmaktasın...


İrade olmayınca bir şey sevilmez...İradeden soyunmadıkça da irade sahibi olunmaz..İradeden soyunmak için dahi, kalpte bir haşyet (korku) koru tutuşmalıdır. Ne zaman ki, o kor tutuştu: Orada her ne var ise..tamamen yanar..


Şu ayet-i kerimedeki mana, anlattıklarımıza bir işarettir:


قَالَتْ إِنَّ الْمُلُوكَ إِذَا دَخَلُوا قَرْيَةً أَفْسَدُوهَا وَجَعَلُوا أَعِزَّةَ أَهْلِهَا أَذِلَّةً ۖ 
Türkçe Okunuşu:
Kâlet inne-lmulûke iżâ deḣalû karyeten efsedûhâ vece’alû e’izzete ehlihâ eżille(ten)(
“Padişahlar bir karyeye girdikleri zaman, orayı bozarlar.Oranın aziz  halkını zelil ederler...” (Neml Suresi : 27/34)

Şu güzel cümle dahi, anlatılan mana üzerinedir:

-Sevgi öyle bir derttir ki; tüm tehlikeler ve korkular onun yanında küçük kalır.

 Muhabbete kapılan kimse; ancak uykusu bastırnca uyur. Zorunlu halde yemek  yer. Bir zaruret olamdan da konuşmaz.

Daima nefsine nasihat etmek üzeredir. Nefsinin emrine ve onun sevdiklerine cevap vermez.

Daima Allah'ın kullarına nasihat eder; bu yolda ünsiyette ve halvette Allah ile olmaktır.

Yüce Allah'a ma'siyet işlemekten kendisini alır.
Yüce Allah'ın kazasına razı olur.
Her hal ü karda Yüce Allah'ın emirlerini tercih eder.
Allah'ın görmesinden utanır.
Bütün gayretini Allah sevgisine harcar.
Hiç durmadan, kendisini Yüce Allah'a ulaştıran sebeplerin kucağına atar.
Sessizliği ünsüzlüğü tercih eder.
Allah'ın kullarının kendisini övmesini beklemez.
Çok çok nafile namaz kılmak suretiyle,Yüce Rabbının sevgisini kazanmanın yolunu tutar..
Yüce Allah'a ulaşıncaya kadar, allah için ihlas sahibi olarak kalır.
Hemen her şeyini, Yüce Allah'ın sevgili kulları arasında ve müridlik halinde bulmaya bakar.
Ve.. ne zaman ki ; üstte anlatılanları tam olarak yaptı; işte o zaman onun adı :
 -MURAD'dır..
 Allah yoluna girme ağırlığı üzerinden kalkar..Yani:Saliklik ve müridlik..Yüce Allah'ın rahmet, şevkat ve lütuf suyu ile yıkanır. 

Yüce Allah'ın pek yakınında onun için bir bina kurulur.
Ve..ona çeşitli rütbeli elbiseler giydirir. Bu rütbelerin hemen hepsi de: yüce Allah ile ma'rifet ve onunla ünsiyet üzerinedir..onunla sükunete varmak ve onunla doyuma ulaşmaktır.


Bu hali bulan kimse, Yüce Allah'ın hikmetinden konuşur; O'nu sırlarını anlatır. Bütün bunları, esas yerinden açık bir izn aldıktan sonra yapar. Hatta anlattığı hemen her şey, Yüce Allah'tan bir haberdir. 

Bu arada, vasfı anlatılan zata öyle bir lakab verilir ki: Allah sevgilileri arasında o lakabı ile ayırd edilir. Allah'ın seçilmiş kulları arasına girer. Kendisine öyle bir isim verilir ki: onu ancak Yüce Allah bilir. Öyle sırlara müttali olr ki: Onların açılması ancak Allah katındadır.
Hali anlatıldığı gibi olan kimsenin: İşitmesi Allah'tan, görmesi Allah'tan, konuşması Allah'tandır. Her tuttuğunu Allah'ın kuvveti ile tutar. Daima Allah'ın taatine koşar. Yüce Allah'ın taatine ulaşınca sükunet bulur.Allah'ın taati ile uyur. Yüce Allah'ın korumasında ve onun güvenliği altında zikrini yapar.

Bütün bu halleri ile o kimse: Allah'ın emin ve şehid kulları arasına girer. Onun yerküresini tutan bir sütun, kulları için bir kurtarıcı, beldelerini, sevdiklerini, dostlarını necata vardıran bir zat olur.

Rasülullah sallalahü aleyhi ve sellem Efendimiz, Yüce Allah'tan naklen şöyle buyurmuştur:
-"Kulum, devamlı olarak bana yaklaşır. Amma nafile ibadetlere ..o kadar yaklaşır ki, onu sevmeye başlarım.
Onu sevince gören gözü olurum, kulağı olurum, dili olurum, eli olurum, ayağı olurum, kalbi olurum..
Bundan sonra gördüğünü benimle görür; duyduğunu benimle duyar; konuştuğunu benimle konuşur; akıl ettiğini benimle akıl eder; tuttuğunu benimle tutar..."

Bu anlatılan kul, öyle bir kuldur ki: Aklı en büyük akıldır. Onun bütün arzulu hareketleri, Yüce Hakk'ın kudret kabzasında olur. 

İşbu kulun kalbi: Aziz Celil Allah'ın hazinesidir.
İşbu kul: Yüce Allah'ın muradı olan bir kuldur..
Şayet sen, böyle bir kulu tanımak istersen ey Allah'ın kulu, onun tarifi üstte yapıldığı gibidir. 
 
Geçen zatların aşağıda anlatılan tarifini de dinle:
-Mürid ve murad birdir. Bir kimse Allah'ın muradı olmadan yani: mürid olması babında; o kimse mürid olamaz. Zira, ancak Yüce Allah'ın murad ettiği kimse mürid olur.

Allah'ın bir kimseye mürid olma özelliği vermesi sonunda o kimse mürid olur.

Bir başka zat dahi, mürid ve murad üzerine şöyle anlatmıştır:
- Mürid, bu yola henüz giren müptedidir.Murad ise..bu yolda işin sonuna varan müntehidir. 
Mürid odur ki: Bir yorgunluk içindedir; kendisini zorluk içine atmıştır.
Murad odur ki:Emirleri hiç bir zorluk çekmeden alır ve onları hiç bir zorlukla karşılaşmadan yerine getirir..
Mürid: Bir yorgunluk içindedir..
Murad: Bir şevkat bağında ve refah içindedir..

Gelelim, bu yolda mübtedi sayılan, niyetlilere..
Bu zümre hakkında henüz Yüce Allah'ın adeti tamam olmamıştır. Ancak, bunlar yapmakta oldukları mücahade içinde,Yüce Allah'ın başarı ihsanını bulurlar.

İlerledikçe, Yüce Allah'ın zatına ulaşırlar. O zaman, kendilerinden mücahade ağırlıkları kalkar. Nafilelerin çoğu kendilerinden alınır. Yersiz istekler kalmaz olur.

Bu zümre, anlatılan hale erdikten sonra: Farzları ve sünnetleri yapmak bütün ibadetlerin yerine geçer. Kalplerini korurlarsa, haddi ve makamı tutarlarsa Aziz Celil Allah'ın Zatından başka şeylerden kendilerini alırlarsa bu onlara yeter..

Zaten anlatılan hale erdikten sonra; dış yönler ile halk ile olurlar.. İç manaları ilede Aziz Celil Allah ile olurlar.
Bunların dilinde Allah'ın hükmü vardır. Kalplerinde Allah'ın ilmi vardır. 
Konuşurken, Allah'ın kullarına nasihat ederler. Sırlarında Yüce Allah'ın emanetlerini korurlar.

Bütün bu uğurlu kullara Yüce Allah'ın selamı, tahhiyyatı, bereketleri, rahmeti ulaşsın...Hem de: Yerler durdukça, semalar kaldıkça, kulları Hakk'ın taat hakkını yerine getirdikçe,onun şeriat sınırlarını korudukça.. 

Allah rahmet eylesin; Cüneyd-i Bağdadi'ye bir gün müridin ve muradın ne olduğu soruldu. Şöyle anlattı:
- Mürid odur ki; ilim idaresi altına girmiştir. Murad odur ki; onun idaresini Yüce Hak üzerine almıştır.

Zira mürid yürür; murad ise..uçar.. Yüriyen uçana nasıl kavuşsun..

Anlatılan manada, Musa aleyhisselam ile, Muhammed Sallallahü aleyhi ve sellem peygamberimiz bir misaldir. şöyleki:

a) Musa aleyhisselam bir mürid idi..
b) Rasülullah Sallallahü aleyhi ve sellem ise.. bir murad idi..

Musa aleyhisselamın seyri Sina Dağında bitti..
Rasülullah Sallallahü aleyhi ve sellem Efendimizin uçusu ise arşa,levh-ü mahfuza kadar ulaştı..

Mürid bir talibdir..Yani ayırıcı..
Murad ise..bir matlubdur..Yani aranan ve istenen..
Müridin ibadeti: Bir mücahadedir..
Muradın ibadeti: İlahi bir mevhibedir. (mevhibe;bağış,vergi,ihsan)
Müridin bir varlığı vardır; amma muradın böyle bir varlığı yoktur.
Mürid bir amelişlerken, karşılığında bir şey bekler. Amma muradın bir beklediği yoktur.
Murad bir amel görmez; Yüce Allah'tan başarı ve ihsan görür.
Mürid, süluk yolunda amelini işler..Murad ise..yolların hemen her yerinde kaim durur.
Mürid, Yüce Allah'ın nuru ile bakar..Amma Murad Yüce Allah'ın varlığına dalar da bakar..
Mürid Yüce Allah'ın emrini yerine getirir..Murad ise..Yüce Allah'ın bizzat fiili ile işini görür..
Mürid, hevai arzularına muhalif durur..Murad ise..kendi iradesinden ve temennisinden uzak durur.
Mürid, yaklaşmaya çalışır; ama murad kendi arzusu dışında yakınlığı bulmuştur.
Mürid, himaye görür..Murad ise..nazlanır, nimete erdirilir, her ne istediği var ise, alır gıdalanır.
Mürid korunmuştur; murad ise..müridin onunla korunduğu zattır.
Mürid, yükselmeye çalışır; murad kendisine terakki nasib eden Rabbına ulaşmıştır. Hem de O'nun katında bulunan her iyiliğe, güzelliğe,lütfa nail olaraktan..
Anlatılan manada olarak murad: Her taat edeni, ibadet ehlini, yaklaşmaya çalışanı,..müttakiyi aşar gider..  


KAYNAK
GUNYET'ÜT TALİBİN 
MÜRİDLERİN KİTABI
Sayfa:1045-1046-1047-1048-1049-1050-1051
DERLEYEN:EMİNE KAYA  





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder


Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı