24 Şubat 2011 Perşembe

BAKARA SURESİ 2.AYET-İ KERİME TABERİ TEFSİRİ


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ

 ذَٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَ ۛ فِيهِ ۛ هُدًى لِلْمُتَّقِينَ

Türkçe Okunuşu:
Żâlike-lkitâbu lâ raybe(*) fîhi(*) huden lilmuttekîn(e)
2- İşte o kitap, kendisinde hiç şüphe olmayan ve takva sahiplerine doğru yolu gösteren bir kitaptır.
Ey Muhammed, sana anlatıp açıkladığım bu Kur'anın, Allah katından geldiği hususunda hiçbir şüphe yoktur. Bu Kur'an, rablerinin, kendilerine emret­tiği şeylerde ona tiaat ederek ve yasakladığı günahlardan da kaçınarak, Allah'tan korkan insanlar için, doğru yolu gösteren bir rehberdir.
Burada Kur'an-ı Kerimin rehberliğinin, sadece Allahtan korkanlara yani takva sahiplerine ait olduğu zikredilmektedir. Çünkü Kur'an, müminlerin kalb-leri için bir şifa, inkarcılar için de, onlann gözlerini kör eden bir perdedir.
Nitekim diğer âyet-i kerimelerde de Allah teala şöyle buyurmaktadır: 

"... Ey Mııhammcd, sen onlara şöyle de: 

"Kur'an, iman edenlere bir hidayet rehberi ve şifadır. İman etmeyenlerin ise kulaklarında bîr ağırlık vardır. Onların gözleri Kur'ana karşı kördür. [18] 

"Biz, Kur'anı iman edenler için bir şifa ve rahmet kaynağı olarak indiriyoruz. Kur'an, zalimlerin ise ancak zararını artırır." [19]

Evet bu Kur'an, Allah'ın, kâfirlere karşı en mükemmel bir delilidir. Mü­min bu Kur'anla doğru yolu bulur. Bu Kur'an kâfirin ise aleyhine bir delildir.
Ayet-i kerimede geçen "İşte o kitap" ifadesinden maksat, 
Mücahid, İkri-me, Suddî, İbr.-i Cüreyc ve İbn-i Abbas'a göre "Bu kitap" demektir.
Taberi diyor ki: 
 "Nasıl olur da görünmeyen bir şeyi işaret eden ve "O" anlamına gelen Zalike zamirinin, görünene işaret eden ve "Bu" anlamı­na gelen Hazâ yerine kullanıldığı söylenir?" diye sorulacak olursa ona cevaben denir ki:

"Geçmiş olan ve geçmesi yakın olan bütün şeyler, görünür gibi kabul edilir ve ona göre cümleler kullanılır. Mesela bir adam diğer bir kimse­ye hitab ettiğinde, dinleyen kimse ona: 
"Vallahi o şey söylediğin gibidir. Vallahi bu şey söylediğin gibidir." diye cevap verir. Böylece geçmiş şeyler hakkında bazan Zalike, yani "O" bazan da Hazâ, yani "Bu" zamiri kulla­nılır. Durum bu âyet-i kerimede de böyledir. Buradaki "O" zamiri mukatta'a harflere işaret etmektedir. Buna göre âyetin mânâsı şöyledir: 

"Ey Muhammetl, şimdi sana zikrettiğim ve açıkladığım bu harflerin kapsadığı mânâlar, kendisin­de şüphe olmayan bir kitaptır."
Burada, harfler biraz önce zikredildiğinden bunlara, görünmeyene işaret eden zalike, ile işaret edilmesi caiz olmuştur. Zira zalike, yeni geçen haberler için işaret olarak kullanılmaktadır. Bu haberlere, gözönünde bu­lunan haberler gibi muamele yapılır.

Bazı müfessirlere göre buradaki "O" zamiri. Bakara suresinden önce Mekke ve Medinede inen surelere işaret etmektedir. Buna göre mânâ şöyledir: "Ey Muhammet), sana indirmiş olduğum surelerin kapsadığı âyetler, kendisinde şüphe olmayan bir kitaptır." Buna göre, her ne kadar âyette "O sureler" derime-mişse de, sureler de Kur'anın birer parçası olduklarından "O" zamirini "Bu" za­miri diye izah etmek uygun olmuş zalikel kitabü, ifadesinden maksadın hazel kitab, olduğu söylenmiştir.
Bazı âlimlere göre, buradaki "O" zamirinden maksat, Tevrat ve İncile işa­rettir. Bu izaha göre zalike'nin hazâ, mânâsına olduğunu söy­lemeye ihtiyaç yoktur. Zira zalike, tam kendi mânâsında, göz ile görün­meyene işaret etmiş olur.
Ayette geçen ve "Kendisinde hiç şüphe olmayan" diye tercüme edilen "La reybe fıh" ifadesi, Mücahid, Atâ, Süddî, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Mes'ud ve Rebi b. Enes tarafından "kendisinde şek olmayan." diye izah edilmiştir.

Yine âyette geçen ve "Doğru yolu gösteren." diye tercüme edilen huden, kelimesi, Şa'bî tarafından "Sapıklıktan kurtaran" şeklinde. 
Abdullah b. Abbas ve Abdullah b. Mes'ud tarafından "Nur olan" şeklinde izah edilmiştir. Bi­rinci izaha göre âyetin mânâsı "Takva sahiplerini sapıklıktan kurtaran" ikinci görüşe göre ise "Takva sahipleri için bir nur ve bir aydınlık olan" demektir.
Taberi diyor ki: 
 "Eğer denilecek olursa ki "Allah tealanın kitabı, sadece takva sahipleri için mi bir nurdur ve sadece müminlere mi doğru yoiu gösterir?" Ona cevaben denilir ki: 
"Evet, Allah tealanın kitabı, onun vasıflandırdığı gibi­dir. Şayet o, takva sahibi olmayanlar için de bir nur olsa ve mümin olmayanlara da doğru yolu gösterecek olsaydı, Allah teala onu, "Takva sahiplerine doğru yo­lu göstermeye tahsis etmiş olmazdı. Tüm uyarılanlar için böyle olduğunu beyan ederdi. Doğrusu Kur'an, takva sahiplerine doğru yolu gösteren, müminlerin kalblerinde olan hastalıkları tedavi eden bir kitaptır. Kendisini yalanlayanların kulaklarında bir ağırlık, inkâr edenlerin gözlerini örten bir körlük, kâfirlere karşı Allah'ın kesin delilidir. Mümin, onunla doğru yolu bulur. Kâfir de onunla sustu­rulur.
Âyette zikredilen ve "Takva sahipleri" diye tercüme edilen ( lil müttakin, ifadesi, Hasan-ı Basri tarafından "Kendilerine haram kılınanlardan kaçman ve kendilerine farz kılananları eda edenler." diye izah edilmiştir. 
Abdul­lah b. Abbas tarafından da "Bildikleri hidayeti terketmeleri halinde, Allah'ın, kendilerini cezalandırmasından korkanlar ve Allah'ın gönderdiklerini tasdik et­tikleri takdirde, onun merhametini umanlar." şeklinde izah edilmiştir. 

Ebu Mâlik, Abdullah b. Abbas ve Abdullah b. Mes'uddan nakledilen başka bir izaha göre de onlar bu ifadeyi "Müminler" diye izah etnişlerdir. 
Kelbî tarafından ise, "Büyük günahlardan kaçınanlar." şeklinde izah edilmiş, 
Dehhak'ın Abdullah b. Abbastan rivayetine göre o da bu ifadeyi: "Allaha ortak koşmaktan kaçınan ve ona itaat eden müminler." şeklinde izah etmiştir. 
Katade ise "Müttakiler"den maksadın, daha sonra gelen âyetlerde, "Gayba iman etme, namazı kılma, kendi­lerine verilen rızıktan infak etme,, sıfatları zikredilen kişiler." olduğunu söyle­miştir.
Taberi, bu izahlardan, en tercihe şayan olanın, "Takva sahiplerinden maksat. Allah'ın yasakladığı şeylerden kaçınan ve Allah'ın emrettiği şeyleri yeri­ne getirerek ona itaat eden kimselerdir." diyen görüş olduğunu söylemiş, âyetin genel ifadesinin bunu gerektirdiğini, âyeti takvanın herhangi bir dalına tahsis et­meye dair herhangi bir delil bulunmadığını beyan etmiş ve buradaki "Tak-va"dan maksadın, "Allaha ortak koşmaktan kaçınmak ve nifaktan beri olmak" diyenlerin görüşlerinin doğru olmadığını söylemiştir. Bu görüşte olanların "ni­fakı" "Allah'ın haram kıldığı şeyleri işleme ve farz kıldığı şeyleri yapmama." mânâsına aldıkları takdirde, takvayı izahlarının doğru olabileceğini beyan et­miştir.(20)

KAYNAKLAR
[18] Fussilet suresi, 41/44
[19] îsra suresi, 17/82
[20] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 1/109-111.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder


Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı