27 Şubat 2011 Pazar

BAKARA SURESİ 3.AYET-İ KERİMELERİ ,GAYBA İMAN AYETLERİ


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ
Türkçe Okunuşu :
Elleżîne yu/minûne bilġaybi veyukîmûne-ssalâte vemimmâ razeknâhum yunfikûn(e)
Meali Şerifi :
Onlar gaybe[9] inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar.
 Gayb, sözlükte görme duyusuyla algılanamayan şey demektir. Kelime (gayb), “duyuların kapsamına girmeyen gizli her şey” anlamında kullanılır. Bir şeyin “gayb” oluşu, Allah’a göre değil insanlara göredir. Zira Allah’ın ilminin dışında kalan hiçbir şey yoktur. Allah’a, meleklere, ahiret gününe, cennet ve cehenneme, kadere inanmak “gaybe iman” konuları arasındadır.
Taberi Tefsiri :
3- 0 takva sahipleri ki gayba iman ederler, namazı dosdorğu kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan, Allah yolunda harcarlar.
Onlar, gayba iman ederler. Yani, gözleriyle görmedikleri, cennete, ce­henneme, sevaba, günaha, cezaya, mükâfaata içten inanırlar. Ve Allaha melek­lere, kitaplara ve Peygamberlere de iman ederler/Namazı dosdoğru kılarlar. Ya­ni, İbn-i Abbas'in da dediği gibi, o namazı, rükuunu, secdesini, kıraatini ve hu-şuunu tam yaparak, kendilerine farz kılındığı şekilde hakkıyla edea ederler.
İçinde haram bulunmayan helal malların zekâtlarını vermeleri ve övgüye layık, olan diğer harcamalarda bulunmaları gibi, kendilerine nzık olarak verilen şeyle­rin temiz ve helal olanlarından Allah yolunda harcarlar.
Âyet-i kerimede geçen "İman ederler" ifadesinden maksat, Abdullah h. Abbas'a göre "Tasdik ederler" demek, Rebi' b. Enes'e göre ise "Korkanlar" Züh-riye göre de "Amel İşleyenler" demektir.

Taberi diyor ki: "Araplara göre "İman etme"nin mânâsı "ikrar etmek ve doğrulamak" demektir. Bir şeyi sözüyle ikrar edene de "Mümin" denir. 
Bir sözü ameliyle doğrulayana da "Mümin" denir. Allah için herhangi bir şeyden kork­mak ta, sözle ve amelle tasdik eüne anlamına gelen "İman" kavramının içine gi­rer. "İman" kelimesi, Allahı, kitaplarını ve Peygamberlerini dil ile ikrar ve bu ikrarı amel ile doğrulamayı birlikte kapsamaktadır. Bu itibarla âyet-i kerimeyi, 
"Gayba iman ettiklerini kalbleriyle tasdik ve dilleriyle ikrar eden ve amelleriyle doğrulayanlar." şeklinde izah etmek daha evladır. Zira Allah teala. burada "İman" kelimesini özel bir kavramla sınırlamayıp genel bir şekilde zikretmiştir.

Âyet-i kerimede geçen Gayb, kelimesinden maksat, Said b. Cü-beyr'in, Abdullah b. Abbastan rivayet ettiğine göre "Allah kalından gelenler" demektir.

Ebu Salih'in, İbn-i Abbastan, Süddinin Ebu Mâlikten, Mürre'nin İbn-i Mes'uddan rivayet ettiklerine göre "Gayb" kelimesinden maksat, "Cennet ve ce­hennem gibi, kulların gözleriyle göremedikleri şeyler." demektir. Katade de bu görüştedir. 

Âsım'ın, Zir b. Hubeyş'ten naklettiğine göre "Ğayb"den maksat, Kur'an demektir. Rebi' b. Enes'e göre ise "Gaybe iman etme" Allaha, melekleri­ne. Peygamberlerine, âhiret gününe, cennete, cehenneme, Allahın huzuruna çık­maya ve Öldükten sonra dirilmeye iman etme" demektir.

Müfessirler, bu ve bundan önceki âyetlerin, sıfatlarını zikrettiği kişilerden kimleri kastettiği hakkında farklı görüşler zikretmişlerdir.
Süddinin Ebu Mâlikten, Ebu Salibin İbn-i Abbastan, Mürrenin İbn-i Me-suddan rivayet ettiklerine göre bu âyetlerde sıfatlan zikredilen müminlerden maksat, ehl-i kitap olmayan müminlerdir. Bundan sonra gelen "Onlar, sana indi­rilene ve senden önce indirilenlere iman ederler. Âhirete de kesinlikle onlar ina­nırlar." âyeti ise eh!-i kitabın iman edenlerini vasıflandırmaktadır. Zira. Allah teala. Hz. Muhammedi Peygamber olarak göndermeden önce ehl-i kitap olma­yan Araplara kitap göndermemiştir. Onların dışındaki Yahudilere ve Hıristiyan-lara kitap göndermiştir. Bu sebeple Allah teala müminleri iki kısım olarak zik­retmiştir. Birinci kısımda olanlar daha önce kendilerine kitap gelmeyen ve ima-ni meselelerden haberdar olmayan müminlerdir ki onları "Gayba iman edenler" şeklinde vasiflandırmıştır. İkinci kısmı ise, daha önce kendilerine kitap verilen ehl-i kitaptır ki onlan da "Sana ve senden önce indirilenlere iman edenler." şek­linde vasıflandırmıştır. 

Diğer bir kısım âlimlere göre bu surede zikredilen dört âyette sıfatlan anlatılan "Mümin"lerden maksat, sadece ehl-i kitaptır. Zira bun­lar, kendilerinin gözledikleri gaybla ilgili meseleleri, Kur'anın zikretmesi üzeri­ne, Kur'ana da iman etmişler bu sebeple "Gayba iman edenler" diye vasıflandı­rılmışlardır. Daha Önce indirilen İncil ve Tevrat'a iman ettiklerinden dolayı da "Senden önce indirilenlere iman edenler." diye vasıflandırılmışlardır.
Başka bir kısım âlimler ise bu surenin baş tarafındaki tört âyette zikredi­len "Müminler" ifadesine ehl-i kitap olsun veya olmasın bütün müminlerin gir­diğini söylemişlerdir. Bunlar, cennet, cehennem, öldükten sonra dirilme gibi "Gaybi hususlara iman etme" ifadesine, Resulullaha bütün indirilenler ve ondan öncekilere indirilenler" girmediğinden dolayı bunları beyan eden âyetin ayrıca zikredilmesine ihtiyaç olduğunu, bu nedenle zikredildiğini, yoksa müminleri iki sınıfa ayırma maksadıyla zikredilrnediğini söylemişlerdir. Müminler rablerini razı edecekleri bütün ful ve davranışları bilmelidirler ki onların hepsini yaparak rablerini razı etsinler. Bu nedenle "Gayba iman etme" yanında Resulullaha İndi­rilenlere ve ondan öncekilere indirilenlere iman etme ve diğer sıfatların hepsi zikredilmiştir. Bu görüş, Mücahid ve Rebi' b. Enes'ten rivayet edilmektedir. 

Mücahidin şöyle dediği nakledilmektedir: 
-"Bakara suresinin başındaki dört âyet müminlerin sıfatlan hakkında, iki âyet kâfirlerin sıfatları hakkında, on üç âyet ise münafıkların sıfatlan hakkındadır." Rebi' b. Enes'ten de buna benzer bir ri­vayet nakledilmektedir.
Taberi, bu görüşlerden, dört âyetin iki sınıf mümini beyan ettiğini söyle­yen Görüşün daha doğru olduğunu söylemiştir. Zira bu görüşte olanların beyan ettikleri deliller kuvvetlidir. Ayrıca bunlardan sonra gelen âyetlerde kâfirlerin de, kalbleri mühürlenen açıkça kâfir olanlar, iman ettiklerini söyledikleri halde iman etmeyen münafıklar." şeklinde iki kısma ayrılmaları, müminlerin de iki kı­sım olduklarını gösteren bir delildir." demiştir.
Ayette zikredilen ve "Dosdoğru kılarlar" tliye tercüme edilen yukîmûne, ifadesinden maksat, "Namazı, bütün erkânıyla, mükemmel bir şekil­de kılanlar." demektir. 
Abdullah b. Abbas "Bu ifadeden maksat, rükuu, secdesi, kıraati ve huşuu tam olarak yerine getinnek ve namazda kişinin kendisini tama­men namaza venniş olması" demektir." dye izah etmiştir.   
Burada zikredilen "Namaz"dan maksat, farz namazlardır. Bu kelimenin lügat mânâsı ise "Dua etmek" demektir. 

Taberi diyor ki: "Kanaatimce namazın, "dua" anlamına gelen salat. kelimesiyle ifade edilmesinin sebebi, dua edenin, duasıyla rabbînden, dileklerinin karşılanmasını istediği gibi, namaz kıla­nın da ibadetiyle rabbinden dilediklerini kabul etmesini istemesidir.
Âyette geçen: "Kendilerine verdiğimiz nziktan Allah yolunda harcarlar." ifadesinden maksat, Abdullah b. Abbas'a göre, Allanın kendilerine farz kıldığı zekâtı vermeleri ve bunun sevabını Allahtan beklemeleridir. Ebu Mâlik, Abdul­lah b. Mes'ud ve Abdullah b. Abbastan nakledilen diğer bir görüşe göre bu ifa­deden maksat, zekât âyeti inmeden önce, kişinin aile fertlerine harcadığı nafaka­lardır.

Taberi, âyeti umumi mânâda anlamanın ve buradaki 
"Harcama"dan mak­sadın, insanların, mallarında gerekli olan bütün harcamalar olduğunu söyleme­nin daha doğru olacağım, bu ifadeye, zekât ve nafaka gibi bütün mâli yükümlü­lüklerin de gireceğini söylemiştir. [21]

KAYNAKLAR
[21] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 1/111-114.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder


Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı