Kur'ân, Kureyş Lisânı İle Ve Arab Lisânı İle Nazil Oldu
Bu, birçok âyetlerde "Kur'ânen Arabiyyen", "Bilisânin Arabiyyin mübînin" şeklinde sarîh olarak beyân edilmiştir [8].
6-.......Enesibn Mâlik haber verip şöyle dedi: Usmân, Zeydibn Sabit, Saîd ibnu'l-Âs, Abdullah ibnıTz-Zubeyr ve Abdurrahmân ibnu'l-Hâris ibn Hişâm'a sûreleri Mushaflara nakletmelerini emretti ve o istinsah hey'etindeki son üç kişiye hitaben:
— Sizler ve Zeyd ibn Sabit, Kur'ân'ın Arabça lügatlerinden herhangi Arabça bir lügatte ihtilâf ettiğiniz zaman, o lügati Kureyş lisâ-niyle yazınız. Çünkü Kur'ân, Kureyş kabilesinin dili ile indirildi, dedi.
Onlar da böyle yaptılar [9].
7-.......Atâ ibn Ebî Rebâh şöyle dedi: Bana Safvân ibn Ebî Ya'Iâ ibn Umeyye şöyle haber verdi:
— Ya'lâ, keski ben Rasûlullah'i, üzerine vahy indirildiği sırada göreydim, der dururdu.
Nihayet Peygamber (S) Cı'râne'de bulunduğu zaman, üzerinde bir kumaş kendisini gölgelendirmiş ve yanında da sahâbîlerinden birtakım insanlar bulunduğu sırada, güzel koku sürünmüş bir kimse yanına çıkageldi. Ve:
— Yâ Rasûlallah! Güzel koku süründükten sonra bir cübbe içinde umre için ihrama giren kimse hakkında ne dersiniz? diye sordu.
Peygamber, bir müddet baktı. Akabinde kendisine vahy geldi. Bunun üzerine Umer, Ya'lâ'ya "Gel" diye işaret etti. Ya'lâ geldi ve başını, Peygamber'i örtmekte olan örtünün içine soktu. Peygamber'i yüzü kızarmış, uyuyan kimsenin gidip gelen nefesi gibi horulduyor vaziyette gördü. Peygamber'in hâli bir müddet böyle devam etti. Sonra Peygamber'den bu hâl sıyrıldı. Bunun üzerine Peygamber:
— "Biraz evvel umreden bana suâl soran kimse nerede?" diye sordu.
Hemen o suâli soran kimse arandı ve bulunup Peygamber'in yanına getirildi. Peygamber:
— "Sendeki kokuya gelince, onu üç kerre yıka, üzerindeki cüb-beye gelince, onu da çıkar, sonra haccında yapmakta olduğun fiilleri umrende de yap" buyurdu [10].
kaynaklar
[8] Buhârî bu âyet parçalarını burada başlığa delîl olarak getirmiştir. Bunlar birçok yerde geçmektedir: "Kur'ânen Arabiyyen" (Yûsuf: 2, Tâhâ: 112, ez-Zumer: 28, Hâmîm Secde: 3, eş-Şûrâ: 7, ez-Zuhruf: 3); "Bi-Iisânin Arabiyyin" (en-Nahh 103, eş-Şuarâ: 195, el-Ahkaaf: 12).
[9] Bu hadîs, yakında kendisi üzerine kelâm gelecek olan hadîsten bir parçadır. Bu-hârî'nin bundan maksadı açıktır. O'da Kur'ân'ın Kureyş lügati ile İndiği ve Ku-reyş'in de Arab'ın hulâsası olduğudur.
[10] Hadîsin bir rivayeti Hacc Kitâbı'nda da geçmişti.
Hadîsin bu baba girme sebebi, Kur'ân'ın ve sünnetin her ikisinin de tek bir vahiyle ve tek bir dille geldiğini tenbîh etmektir denildi. Şöyle de denildi: Buhârî bununla "Biz hiçbir rasûlü kendi kavminin dilinden başkasıyle göndermedik ki, onlara apaçık anlatsın... '* (îbrâhîm: 4) âyetinin, Peygamber'in kavmi oldukları için sırf Kureyş'in diliyle gönderilmesini gerektirmediğine, fakat bütün Arab'ın diliyle gönderildiğine işaret etmiştir. Çünkü o, onların hepsine gönderilmiştir. Zîrâ Peygamber kendisine soran bedeviye, sorusunun cevâbı olan vahy indikten sonra, ona anlayacağı şekilde hitâb etmiştir. Bu da vahyin, Ku-reyşli olsun, gayrisi olsun, her Arab'ın anlayacağı şekilde inmekte olduğuna delâlet etmiştir. Vahy de tilâvet edilir yâhud tilâvet edilmez olmaktan daha umûmîdir.
tbn Battal da şöyle demiştir: Hadîsin başlığa uygunluğu, metluvv olsun, gayrı metluvv olsun vahyin hepsinin ancak Arab diliyle indiğidir. Bu, Peygam-ber'in Arab ve gayrı Arab bütün insanlara ve daha başkalarına gönderilmiş olmasını reddetmez. Çünkü vahyin indiği dil Arapça'dır. O da, bunu Arab taifelerine tebliğ etmektedir. Onlar da bunu Arab olmayanlara onların dilleriyle tercüme.edeceklerdir... (ibn Hacer, Aynî).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder